Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.KADIN AİLE ÇOCUK.::. > Kadın-Aile-Çocuk > Kadın Mahrem Konular

Konu Kimliği: Konu Sahibi MERVE DEMİR,Açılış Tarihi:  24 Nisan 2008 (21:19), Konuya Son Cevap : 29 Eylül 2014 (13:00). Konuya 73 Mesaj yazıldı

Beğeni Aldı3Kez Beğenildi
Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 24 Nisan 2008, 21:19   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:MERVE DEMİR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5587
Üyelik T.: 05 Aralık 2008
Arkadaşları:14
Cinsiyet:
Memleket:İstanbul
Yaş:35
Mesaj: 2.537
Konular: 2038
Beğenildi:114
Beğendi:0
Takdirleri:270
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Bayanlara özel (Mahrem Konular)

Bayanlara özel (Mahrem Konular)


ÂDET GÖRME (HAYIZ)
Genel Olarak Âdet
(Bu başlık altında âdetle ilgili meseleleri bir problemi çözer biçimde, oldukça karmaşık olarak anlatmak zorunda olduğumuzdan, konunun sonuna âdeti kısa ve öz olarak anlatan bir özet ekleyecegiz. Bu konuda kısa ve genel bilgi edinmek isteyenler, öncelikle orayı okumalı, orası ile halledemedikleri problemleri çıktığında, burada ilgili bölüme bakmalıdırlar. Aynı şey lohusalık ve hastalık kanı için de söz konusudur.)
1- Âdet görme, yani hayız, kadının özelliklerinden ve onu erkekten ayıran yönlerinden biridir. Âdet, anormal ve çirkin bir olay değil, normal ve kadının fıtratının, yani yaratılışının gereği olan doğal bir olaydır. Âdet görme, kadının sihhatli ve normal olduğunu gösterir.
2- Islâm bu konuda da aşırılıklardan uzak bir orta yolu öğretir: Cahiliyyet dönemindeki Araplar âdetli kadınlara arkadan cima ederlerdi. Hiristiyanlar âdetli kadınlara, bu hallerinde iken önden cima ederlerdi. Yahudilerle Mecusîler ise, tam tersine, âdetli kadından son derece uzak kalır, hattâ âdetleri bittikten sonra bir hafta daha onlarla bir arada bulunmazlar, onlarla beraber yemezler, içmezler ve oturmazlardı ve kitaplanndaki emrin bu olduğunu söylerlerdi. (Müslim, hayz 16; Ebû Dâvûd, tahâret 103.) Ilk ikisi temizlige dikkat etmeme ve sihhat bozucu bir davranış, diğeri de kadınları küçük düşürücü ve dışlayıcı bir uygulama idi.
3- Islâm geldi, "hayız, eziyet verici bir haldır, dolayısı ile hayızlı iken kadınla cima etmeyin..." (Bakara (2) 222.) âyeti gönderildi. Hiç mi yaklaşmayacağız diye soranlara, bunu Yahudilerden etkilenerek sormuş olabilecekleri için, Peygamber Efendimiz; "her şeyi yapın fakat cima etmeyin" (Müslim, hayz,16; Nesâî, taharet 180; Ibn Mâce, taharet 124; Darimî, vudû 117.) buyurarak, kadının âdetli iken kirli bir çaput gibi bir kenara atılamayacağını öğretti. Çünkü âdetlilik, pislik demek değildi. Kur'ân ondan "pisliktir" diye değil, "eziyettir" diye söz etti. Yani âdetli iken kadınla cima, hem erkek için, hem de kadın için bir eziyettir ve sağlıga zararlıdır.
4- Peygamberimiz bunu, uygulayarak da öğretti: O, annelerimiz olan hanımları âdetli iken göbekle dizkapağı arasını bir peştemal(izar) ile örtmesini söyler ve geri kalan yerlerinden yararlanır, okşar ve ilgilenirdi. (Buharî, hayz 5; taharet 175; Darimî, taharet 108; Muvatta, taharet 102) Bunu elbette kendisi cinsel tatmin aramak için yapmazdı. Çünkü hanımlarının hepsi bir anda âdetli olmayacağına göre cinsel ihtiyacağı âdetli olmayan hanımlarıyla normal yoldan giderebilirdi.
Durum bu iken böyle davranmasının iki önemli nedeni vardı:
a). Bunu yapmakla, bu konudaki batıl inançları yıkmış ve bunun caiz olduğunu bildirmiş oluyordu.
b). Âdetli iken bedensel ve psikolojik rahatsızlık duyan kadını, itilmişlik ve yalnızlık duygusundan kurtarmış ve ona eskisi gibi insan olmakta devam ettiğini göstermiş oluyordu.
Çünkü Peygamberimizin bütün hanımları âdetli iken kendilerine böyle davranıldığını haber vermişlerdir. (bk. Müslim, hayz 3.)
Bunu bir de onların, görüşüp konuştukları her kadına bunun normal ve caiz olduğunu anlatmaları ve yaygınlasması için yapıyordu.
5- Islâm'da âdetli kadının pis olan yönü sadece kanıdır. Nitekim erkeğin de idrarı ve dışkısı pistir. Âdetli kadınla cima dışında herşey yapılır. Onun teri ve tükrügü pis değildir, onunla kucaklasılir, öpülür, beraberce yemek yenir. Hattâ artığı yenilebilir.
6- Aişe Annemiz: "Allah Rasulü söylerdi ve ben âdetli iken onun başını yıkardım. Ben âdetli iken kucağıma yaslanır Kur'ân okurdu". (Buharî, hayz 2, 3; Müslim, hayz 15; Nesâî, taharet 173,174;Müsned V/400, VI/68,117,135,148.) Âdetli iken kemikli haşlamanın etini ısırırdım ona verirdim, alır ve benim ısırdığım yerden ısırırdı. Âdetli iken su içtiğim kabı ona verirdim, alırdı ve ağzını, benim ağzımı koyduğum yere koyar ve içerdi" (Müslim, hayz 14; Izahi için bk. Davudoğlu N/990-91; Ebû Dâvûd, tahâret 103.) demiştir.
7- Âdet görme, Allah'ın bir kanunudur. O, âdetli kadının namaz ve orucunu da bırakmasını emretmiştir. Kadın nasıl namaz kılma ve oruç tutma emrini yerine getirirken sevap kazanırsa, âdetli zamanında yine emre uyarak namaz kılmamak ve oruç tutmamakla da sevap kazanır.
8- Fıkıh kitaplarımızın hemen hemen hepsinde âdetin, en zor meselelerden biri olduğu söylenir. Çünkü gerek âdetin başlangıç ve bitim zamanlarının hesabı, gerek âdet kanının özellikleri ve gerekse âdetli iken yapılabilen ve yapılamayan şeyler, yani, âdeti ilgilendiren gusül, namaz, Kur-ân okumak, oruç, itikâf hacc, cinsel ilişki boşama, iddet, istibra vb. meseleler kolaylıkla bilinebilecek şeyler değildir. Dini titizligi ve gayreti olanlar dışında bu konuyu çok az kimse bilebilir ve Allah'ın arzusuna uygun olarak yaşama derdi olmayan zayıf imanli kimseler bu konuda çok büyük hatalar yaparlar ve bünyelerine de, dinlerine de, eslerine de zarar verirler. Bu yüzden özellikle kadınların bu konuyu çok iyi bilmeleri gerekir. Erkekler de evin reisi ve kadının "kayyum"u olmaları bakımından bundan aynı derecede sorumludurlar.
Âdetin Tanımı
9- Âdet: Hamile olmayan, ergin kadının rahminden (döl yatağından), lohusalık ya, da kan akmasına sebep olan bir hastalıktan ötürü değil de ergin kadınlık gereği, belli sürelerle gelen kandır.
Bu, âdeti bir kan ya da olay görmemiz halinde yapacağımız tariftir.
10- Âdetli olmayı değişik bir durum ve yeni bir hal olarak düşünürsek âdeti; sözü edilen kan sebebi ile ortaya çıkan şer'î bir engeldir, diye tarif ederiz.
Yani birinci tarif, âdet kanının pis bir madde olmasına, ikinci tarif de sebep olduğu hades (hükmî pislik, yani abdestsızlık ve gusülsüzlük) haline göredir.
11- Âdet dediğimiz "hayz" in sözlük anlamı "akmak" tir.
12- Hayız karşılığı olarak dilimizde kullanılan en yaygın kelime "Âdet"tir. "Aybaşı", "kirlilik", "namazsızlık", "ay hali" gibi kelimeler de aynı anlamda kullanılır.

ÂDET KANININ ÖZELLİKLERİ:
Rengi ve Kokusu
"Ümitsızlık" yaşına varmayanlarda saf beyaz akıntı dışında gelen kırmızı, siyah, hakî, bulanık, saman ya dadişsarısi, hatta yeşil gibi her renk âdet kanı olabilir. Ümitsızlık yaşına varanlarda ise âdet kanının rengi sadece koyu kırmızı ya da siyahimsidir. Dolayısı ile ellibeş yaşınıgeçenlerden gelen ve bu iki rengin dışında olan her akıntı âdet değil, hastalık kanıdır.
Kanın rengi konusunda, ilk çıktığı ve bezde belirdigi zamana itibar edilir. Çünkü o anda tazedir ve asıl rengindedir. Kuruduktan sonraki rengine itibar edilmez. Çünkü kuruyunca rengi değişebilir.
Âdet kanının kokusu ağır ve rahatsız edicidir. Hastalıktan dolayı gelen kan ise kokusuzdur.
Âdet Kanının Ilk Çıkışı (Sübûtü)
Ilk âdetini gören ya da ilk doğumunu yapan kadının âdeti ve lohusalığı ile ilgili hükümler değişiktir ve bu durumdaki kadına "mübtedie" yani, yeni başlayan, ilk âdet gören denir.
Âdetin ilk başlama yaşı dokuz yaştır.
Yeni başlayan kadının âdet zamanı gördüğü her kan, üç günden az on günden çok olmadıkça, âdet kanı, doğumunda gördüğü her kan da, kırk günü geçmedikçe lohusalık kanıdır.
Ilk başlayan kadın bir saat (bir süre anlamında) kan görüp arkasından ondört gün temiz kalsa, onun ardından da yine bir süre kan görse ilk on günü âdet sayılır ve bununla ergin olduğuna hükmedilir. Çünkü bu iki kan arasındaki temizlik, onbeş günden az olduğu için anormal bir temizliktir. On günün bitiminde; temizlik halinde de olsa, yıkanır. Ramazan ise, bu on günde tutmadığı oruçlarını kaza eder.
Bu örnekte görüldüğü gibi, yeni başlayanın âdeti temizlikle başlayamaz ama, temizlikle sona erebilir.
Dokuz yaşını tamamlayan kız ilk defa gördüğü kandan dolayı namazını ve orucunu bırakır, evli ise karıkoca ilişkisinde bulunmaz. Kan üç gün tamamlanmadan kesilir ve onbeş gün dolmadan bir daha akmazsa, âdet kanı değil özür kanı olduğu anlaşılır ve bıraktığı oruç ve namazlarını kaza eder. Fakat Imam Muhammed'den nakledilen bir görüşe göre bu durumda olan kadının gelen bu ilk kanın üç gün devam etmedikçe âdet kanı olduğu kesinlesmez, sahibi de namazı bırakamaz ve orucu erteleyemez. Aricak birinci görüş daha sağlamdir. Çünkü Allah Teâlâ Kur'ân'da âdeti "ezâ" diye nitelemiştir (2/222) Kanın çıkmasıyla bu nitelik gerçekleşmiş ve âdet kabul edilmesinin sebebi oluşmustur.(Bu konuda Malıkîlerin de güzel bir değerlendirmesi vardır: Dokuz yaşına girmemiş bir kızdan gelen kan bir illet kanıdır. Dokuz ile oniki yaş arasında bulunan bir kızdan gelen kan, bilen kadınlara ya da doktara gösterilir, kesinlikle âdettir derlerse ya da şüphelenilirse bir illet kanı sayılır. Onüç yaşına gelen bir kadından elli yaşına kadar gelen kan ise mutlaka âdettir. Elli yaşını geçmiş bir kadından yetmiş yaşına kadar gelen kan da yine bilir kadınlara ya da doktora gösterilir. Yetmiş yaşına ulaşmış bir kadından gelen kan ise kesinlikle özür kanıdır.Şâfiîlere göre âdetten kesilmede belirli bir yaşı yoktur. Hanbelîlere göre ise elli yaş âdetten kesilme yaşıdır.)
Âdetin başlaması kanın yuvarlak olan iç ferçte (kadının cinsel organı) belirip, uzunca olan dış ferce geçmeşiyle ya da sadece iç dudaklann ucuna kadar gelmesiyledir. Akşamdan bez ya da pamuk koyup, sabahleyin bezinde ya da pamuğunda kan gören kadının âdeti, kanı gördüğü andan itibaren başlar. Çünkü "olaylan en yakın zamanına bağlamak" bir kuraldır. Pamuğu koyduğu andan itibaren başlar diyenler de vardır.Tersine; âdetli bir kadın, kullandığı bezi sonradan temiz görse, temizliği bezi koyduğu andan itibaren başlamış sayılır.
Âdetin sona erdiği yaş ise ellibeştir. Bu yaşa "iyâs" yani "ümitsizlik" yaşı denir ki, kadın artık hamile kalma ümidini yitirmiş demektir.
Çok nadır olsa bile kadın ellibeş yaşını geçtikten sonra da âdet görebilir. Meselâ bu yaştan sonra gelen kan koyu kırmızı ya da siyah ise âdet kanıdır, değil ise hastalık kanıdır, âdet değildir.
Ellibeş yaş ender durumlar dışında, kadının âdetten kesilmeşinin son yaşıdır. Âdetten kesilmeye başlamanın ilk yaşı ise kırkbeştir.
Burada ve diğer dinî konularda yaş hesaplamasında Güneş Yılına değil Ay Yılı'na itibar edilir.
Âdetin Ölçüsü (En Azı ve En Çoğu)
Âdetin en az süresi üç tam gün, yani yetmiş iki saattır. Ebu Yusuf'a göre iki tam gün ve üçüncü günün de yarıdan çoğu âdetin en azıdır.
Buna göre meselâ pazar günü güneş doğarken bir süre kan görse, arkasından da çarsamba günü şafak sökümüne kadar kan kesilse ve aynı gün güneş doğmadan az önce tekrar kan görse ve güneşin doğumunda kesilse, ya da ikinci doğuşa kadar sürse, bu kan âdet kanıdır. Çünkü yetmiş iki saatlık ölçü (nisab) tamamlanmıştır. Kanın bu ölçünün iki ucunda görülmesi yeterlidir, bu ölçü süresince devam etmesi şart değildir. Arada bir gelmesi, âdet olması için yeterlidir.Yine bu maddeye ve bu örneğe göre kan yetmişıkı saat dolmadan az önce kesilse, arkasından onbeş tam gün temiz kalsa bu kan âdet kanı değildir, çünkü ölçü (nisab) dolmadan normal bir temizlik süresi geçmiştir. Böyle bir temizlik süresinden sonra gelecek kan önceki ile beraber hesaplanamayacaktır.
Fakat kanın kesilmesinden sonra onbeş tam gün dolmadan, meselâ onuncu ya da daha önceki bir gün tekrar kan görse, hepsi âdet kanı olmuş olur. Eğer on günden sonra, onbeş günden önce görecek olsa, düzgün âdeti bulunması halinde âdet günleri kadarı, bulunmaması halinde ise on günü âdet kanı sayılır. Çünkü, ileride de geleceği gibi, âdetin en çoğu on gündür ve âdet günleri içerisinde kanın sürekli gelmesi şart değildir, yani eksik temizlik de kesintisiz kan sayılır.(Imam Şafii ve Ahmed'e göre âdetin en azı bir gün ve bir gece, en çoğu ise onbeş gündür. Imam Malık'e göre ise azı ve çoğu için bir sınır yoktur. Bu görüşlerin de dayandıkları şer'i deliller mevcuttur).
Âdetin en çok süresi on tam gün, yani, ikiyüzkırk saattır. Ancak kadın fetva sorduğu müftüye onbirinci günde temizlendığını bildirse fetva verecek olan, bir kaç saati hesaba katmayıp ona on gün âdet gördüğünü söyler. Âdetin en azı dışında hep böyle davranılıp, yeni güne geçmiş birkaç saat hesaba katılmaz. Ta ki, kadınların bu durumu zor bir problem haline gelmesin.
Bu maddeye göre üç günden az ve on günden fazla gelen kan âdet kanı değil, hastalık kanıdır.
ÂDET GÜNLERİNDE DEĞİŞME (INTİKAL)
Âdet günlerindeki değişme, yani "intikal", âdet meseleşinin en önemli noktasıni oluştuiur. Dolayısı ile bu konuda özellikle kadınların çok dikkatli olması gerektir.
Bazı kadınların âdet günleri düzenlidir. Her ayın belli gününde başlar ve belli gün kadar sürer. Böyle olan kadınlar için âdet hesapları konusunda bir zorluk yoktur. Böyle bir kadına, âdeti belli, anlamında "mu'tâde" denir.
Ancak yaş ve sağlık durumundaki değişmeler, iklim şartları ve doğum gibi bazı olaylar yüzünden çoğu kadınların âdet günlerinde oynama, artma, ya da eksilme olabilir. Bu olaya "intikal" denir.
Düzenli âdeti olan, meselâ her ayın belli gününden başlamak üzere belli gün âdet gören bir kadın, arada bir her nasılsa, yine âdet gününden başlamak üzere on günü aşkınken görse, âdetine itibar eder, sadece on günü aşan günlerde değil, âdet günlerini aşanlarda da temiz sayılır. Kan geldiği için terkettiği ibâdetlerini kaza eder.
Düzenli âdetin değişmesi (intikal), âdet gördüğü gün sayısında olabileceği gibi, başlama zamanında da olabilir. Buna göre değişmede (intikalde) su ihtimaller söz konusu olur.
Âdetin zıddına gelen kan, on günü ya aşar veya aşmaz.
Aşması halinde kan gördüğü bu on günü aşkın günler içerisinde önceki düzenli âdetinin günlerine rastlayan en az bir âdet ölçüsü (nisab), yani üç gün bulunur ya da bulunmaz.
Bulunması halinde, bu bulunan günler âdet günlerine ya eşittir veya değildir.
Âdetin zıddına gelen bu kan on günü geçmemesi halinde de ya tam on gün olur ya da daha az olur.
Söz konusu kan on günü aşar ve içerisinde önceki düzenli âdetinin bulunması gereken günlerden en az bir âdet ölçüsü (nisab), yani üç tam gün kadarı bulunmazsa âdet, zaman olarak değişmiştir ancak sayı aynıdır.
Açıklaması: Adeti her (dinî) ayın ilk gününden başlamak üzere beş gün olan bir kadın, ayın âdet görmesi gereken bu ilk beş gününde, ya da baştan üçünde temiz kalsa, sonra onbir gün kan görse, bu durumda bu onbir günün içerisinde ilk ihtimale göre âdetinden hiç bulunmamış ikinci ihtimale göre de sadece iki gün bulunmuştur. Dolayısı ile bu kadının âdeti, kan gördüğü günden başlamak üzere beş gündür, çünkü kan on günü aşmıştır, bu yüzden sayı olarak âdetine döner. Yani âdeti sayı bakımından değil de, zaman bakımından değişmiş (intikal etmiş) olur. Çünkü önceki âdet günleri temiz geçmiş, hattâ öncelerinde de kan görülmemiştir. Dolayısı ile âdet kabul edilmesi mümkün değildir.
On günü aşan bu kan içerisinde, önceki âdet günlerinin en az bir âdet ölçüsü (nisabi), yani üç gün bulunursa, sadece bu üç gün âdettir, geri kalan hastalık kanıdır.
Önceki âdet günlerinin tamamı bu on günü aşan kan içerisinde bulunursa, bu durumda âdet; gün sayısı olarak da zaman olarak da değişmemiş, nerede ise ve ne kadarsa öyle kalmış ve o miktardan fazlası hastalık kanı olmuş demektir.
Açıklaması: Âdeti her (dinî) ayın ilk gününden başlamak üzere beş gün olan bir kadın, bir defasında henüz ayın biri olmadan beş gün kan görse, kan devam edip âdet günleri olan ayın ilk beş gününde de görüldükten sonra, fazladan da bir gün kan görse, toplam onbir gün eder. Esas âdet günleri de onların içerisindedir. Bu durumda önceki âdet günleri olan ayın ilk beş gününde gördüğü kan âdet kanı, önceden beş ve sonradan bir gün gördüğü kan ise hastalık kanıdır.
Yine bu on günü aşan kan içerisine önceki düzenli âdetinden bir âdetin en az ölçüsü rastlasa ve fakat bu rastlayan günler önceki âdet günlerine eşit olmasa, öncekinden az da olsa âdet bu ikinci sayıya geçmiş ve o, âdetin sayısı olmuştur:
Açıklaması: Âdet günleri ayın ilk beş günü olan bu kadın, ayın ilk iki gününde temiz kalsa, arkasından onbir gün kan görse, kan gördüğü günlerin ilk üçü, önceki âdetine rastladığı ve en az âdet ölçüsünü doldurduğu için âdeti sayılır. Bu durumda âdeti sayı olarak değişmiş zaman olarak değişmemiş ve beş günden üç güne intikal etmiş olur. Geri kalan sekiz gün ise hastalık kanıdır.
Kan gördüğü günlerin sayısı on günü geçmedikçe, düzenli âdeti kaç gün olursa olsun, hepsi âdettir.
Ancak bu kurala, arkasından tam bir temizlik süresi geçirirse, kaydını eklemek gerekir. Bir tam temizlik, yani onbeş gün geçmeden tekrar kan görürse yine âdetine döner fazlasını hastalık kanı sayar. Çünkü aralarında bir tam temizlik bulunmayan kan sürekli akmış sayılır.
Açıklaması: Âdet günleri ayın ilk beş günü olan örneğimizdeki kadın, ayın ilk günü kan görse, fakat kan beş gün değil, altı gün sürse altıncısıda âdet kanıdır. Aynı kadın ondört gün temiz kaldıktan sonra tekrar kan görse bu defa ilk âdetine döner ve o altıncı günü âdet değil, hastalık kanı sayar, ibâdetlerini kaza eder. Çünkü normal temizliğin en azı onbeş gündür.
Âdet bir seferle yerleşmiş ve sabitleşmiş olur.
Meselâ ilk defa âdet gören bir kız ilk âdetinde altı gün kan görse arkasından yirmidört gün temiz kalsa âdeti böylece yerleşmiş olur. Dolayısı ile sonraki aylar bir hastalık yüzünden kendisinden sürekli kan gelecek olsa âdetini ve temizlik günlerini önceden sabitleşen bu sayılara göre hesaplar.
Âdetin değişmesi, yani düzgün bir âdetin, sayıca ya da zamanca başka bir düzgün âdete dönüşmesi (intikal), peşpeşe iki âdetin aynı ölçüde ve önceki âdete zit olarak gelmesiyle olur.
Bu son iki maddeyi daha iyi anlayabilmek için şöylece örneklendirebiliriz:
Düzenli âdeti meselâ altı gün olan bir kadın, bir ay yedi gün âdet görse bu yedinci gün hayız olmuş olur, ancak bir sonraki ayda da yedi gün âdet görmedikçe düzenli âdeti yedi güne çıkmış olmaz. Bu sözü edilen yedinci gün hayız olmuş olduktan sonra düzenli olup olmaması ne değiştirir? gibi bir soru akla gelebilir. Bunların farkı su örnekle anlaşılabilir: Düzenli âdeti meselâ altı gün olan bir kadın bir ay yedi gün, onun arkasındaki ay ise onbir gün âdet görse, iki ay peşpeşe aynı sayıda âdet görmediği için düzenli âdeti yine altıdır ve ikinci ayda on günü aşacak gekilde kan gördüğüne göre, yedi günden fazlası değil altı günden fazlası, yani beş günü hastalık kanıdır: Fakat iki ay peşpeşe yedi gün sürmesi, düzgün âdetin yedi güne intikal ettiğini gösterir. Ondan sonraki ay, kanın onbir gün gelmesi halinde, beş değil de sadece dört günün âdet olmadığı anlaşılır. Ama sabit ve düzgün bir âdeti olmayan kadından gelen kan, önceki âdeti kaç gün olursa olsun, on günü geçmedikçe âdet sayılır. Meselâ bir ay altı, bir ay yedi, bir ay sekiz, bir ay dokuz, bir ay on gün âdet görse bunların hepsi âdettir: Ertesi ay onbir gün kan görse, on günü âdet bir günü hastalık kanı olmuş olur.
Kısaca âdet bir defa ile sabit ve yerleşmiş, iki defa ile değişmiş yani intikal etmiş olur.
Kanın Kesilmesi Durumu
Âdetin hakikaten ya da hükmen sona ermesi durumuna kanın kesilmesi adı verilir. Hakikaten sona ermesi kanın artık akmamasıyla, hükmen sona ermesi de âdette on günü Lohusalıkta da kırk günü geçmeşiyle olur. Yani en çok sınırı geçince kan kesilmese de kesildiğine hükmedilir. Bu yüzden bu her iki duruma da "kanın kesilmesi" tabirini kullanacağız.
Kanın kesilmesi, yani âdetin hakikaten yada hükmen sona ermesiyle, kadınla, yıkanmadan bile cinsel ilişkide bulunmak caiz olur. Ancak cinsel ilişkiyi yıkanmasından sonraya ertelemek müstehap (dinen güzel)'dir.
Kan kesildiği anda içinde bulunduğu farz namazın vaktinden bir başlangıç tekbiri alacak, yani "Allah" diyecek kadar zaman kalmışsa o namazı kaza etmesi gerekir.
Meselâ Ramazan'da şafak sökmeden biraz önce kan kesilecek olsa: O geceki yatsı namazını kaza eder, o günün orucunu ise edâ (vaktinde) olarak tutar.
Bütün bu konularda zamanın sonuna itibar edilir. Meselâ, vaktin son anında temizse o vaktin ibâdetini kaza edecek, değilse etmeyecektir.
Bu maddeye göre; vaktin sonunda bir başlangıç tekbiri alacak kadar süre kalmışken
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi MERVE DEMİR 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN ülke tv Canlı... Videolar/Slaytlar Medine-web 1 2758 22 Ağustos 2013 23:41
İran Emperyalizmi Makale ve Köşe Yazıları Medine-web 6 3367 26 Ocak 2013 21:53
gerekli gereksiz bir şiir.. Makale ve Köşe Yazıları MERVE DEMİR 0 3097 06 Aralık 2012 09:48
olmamış kayınbiradere mektup :) Komik Paylaşımlar Allahın kulu_ 10 6973 03 Kasım 2012 22:19
İslamın kurtuluşu bilinçlenme ile mümkündür Makale ve Köşe Yazıları Esadullah 11 6425 02 Ekim 2012 20:16

Alt 24 Nisan 2008, 21:19   Mesaj No:2
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Bayanlara özel (Mahrem Konular)

ADET HALİNDE OLAN BİR KADIN ARAFAT VAKFESİNİ YAPABİLİR Mİ?
Adet halinde olan bir kadın Arafat vakfesini yapabilir, Müzdelifede durup dua edebilir ve Mina'da Cemrelere taşlarını atabilir. Bu husus için hiç bir sakınca yoktur. Yalnız Mescidü'l-Haram ve başka camilere giremez. Dolayısıyla Kabe'yi de tavaf etmesi haramdır. Şafii mezhebinde yapılan tavaf sahih değildir. Hanefi mezhebine göre de sahih ise de tahrimen mekruhtur. Ceza olarak bir deve kesmek de icab eder. Eskiden Safa ile Merve, Mescidü'l-Haram'ın dışında oldukları için adet halinde olan kadın sa'y edebilirdi. Şimdi ise Safa ile Merve, Mescidü'l-Haram'ın müştemilatından oldukları için sa'y etmesi de haramdır.
Alıntı ile Cevapla
Alt 24 Nisan 2008, 21:20   Mesaj No:3
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Bayanlara özel (Mahrem Konular)


ÂDETİNİ ŞAŞIRAN KADININ DURUMU
Âdetinin sayısını ya da zamanını, yani yerini şaşıran kadına, "dâlle", "Mudille" ya da "Mutehayyira" denir ki, sözlük anlamı "şaşıran" ya da "şaşırtan" demektir. Şaşırtması, fetva sorduğu fıkıhçıyı hayrete düşürmesinden ötürüdür.
Her kadının, âdette de Lohusalıkta da, hem âdetli hem de temiz günlerinin yerini de, yani tamamını da, sayısınıda bilmesi bir görevdir. Meselâ her ayın ilk beş günü ya da son beş günü âdetli, kalan yirmibeş günü temiz olması gibi.
Delirmesi, bayılması, bu konudaki tembelliği ya da dinî konulardaki önemsemezligi gibi bir sebeple âdetini unutan ve her nasılsa kendisinden sürekli kan gelmeye başlayan kadının, kendine geldiği anda meseleyi araştırması gerekir; eğer âdetinin yerini ve süresini büyük ihtimalle bulabilirse ona göre davranması, bulamazsa -ki böyle hem zamanı hem de süreyi şaşırmaya genel şaşırma denir- hükümlerde ihtiyatli olanla amel etmesi gerekir.
Boşanmadaki iddet meselesi dışında âdeti ve temizliği için bir ölçü konmaz. Boşanma ve iddet bekleme söz konusu olduğunda, âdeti on gün, temizliği ise altı aydan bir saat kadar az olarak belirlenir. Buna göre söz konusu kadın iddetini doldurmak için, ondokuz ay on günden dört saat kadar eksik bekler. Çünkü boşamanın, âdetinden bir saat kadar sonra olmuş olması muhtemeldir ve bu durumda o âdet hesaba katılmayacaktır.
Mescide girmez, haccın rükünlerinden olan ziyaret tavafi dışında tavaf yapmaz ve kesin olarak temizliğine rastlatmak için ziyaret tavafını on gün sonra tekrar eder. Sade tavafını da yapar, çünkü O, Mekkelilerin dışındakiler için vaciptir. Ancak bunu tekrarlamaz.
Mushaf'a el sürmez.
Kendisiyle hiç cinsel ilişkide bulunulmaz.
Farz, vacip ve meşhur sünnetlerin dışında namaz kılmaz.
Namaz dışında Kur'ân-ı Kerîm okumaz, namazda da yeterli olanın en azı kadar okur. Kunutu ve diğer duâları, okuyabilir.
Temiz olmakla âdetin girmesi arasında tereddüt ettiği her sefer, bütün vakitleri o vakitte abdest alarak, temiz olmakla âdetin çıkması arasında tereddüt ettiği her sefer de yine her namazı yıkanarak kılar. Meselâ âdetinin her ay bir defa ve âdetinin sona ermeşinin de ayın son yarısında olduğunu hatırlayan ve bunların dışında birşey hatırlamayan bir kadın, ayın birinci yarısında âdetin girmeşiyle temiz olma arasında tereddütlü, ikinci yarısında da temiz olmakla âdetin çıkması arasında tereddütlüdür. Ama hiç bir şey hatırlamıyorsa o her zaman temiz olmakla âdetin girmesi arasında tereddütlüdür ve hükmü de aynen temiz olmakla âdetin çıkması arasında tereddüt edenin hükmü gibidir.
Bu durumdaki kadın Ramazan Ayını tamamen oruçlu geçirir.
Âdetinin her ay ne kadar olduğunu bilmediği halde dönüşü mümkün (ric'î) olarak boşanırsa dönüşün son sınırı otuz dokuzuncu gün olarak belirlenir. Çünkü âdetinin üç gün, temizliğinin onbeş gün olması, boşama işleminin de temizliğiriin son anına rastlaması muhtemeldir. Bu durumda iddeti, iki âdet ve üç temizlik süresi ile sona erecek demektir ki, bu hesaba göre otuzdokuz gün eder.
Şaşırma âdetin sadece yerinde yani, ayın hangi günlerine rastladığında olursa buna da özel yada kısmi şaşırma adı verilir. Bu durumdaki kadın ya âdet günleri sayısınin iki katı kadarında tereddüt eder, ya da iki katından az bir zamanda tereddüt eder. Meselâ âdetinin üç gün olduğunu bilse fakat ayın altı günlük süresinde şüphe etse, âdetinin hiçbir gününü kesinkes bilemiyor demektir. Ama beş günlük bir sürede şüphe etse bir gün, yani üçüncü gün kesinkes âdetli olduğunu biliyor demektir. Buna göre:
Âdet günlerinin üç gün olduğunu bilse fakat bunu ayın son on günü içerisinde şaşırsa, bu on günün ilk üç gününü her vakit için abdest alarak namaz kılar. Çünkü orada âdetli olmakla temiz olmak arasında tereddüt vardır. Üç günden sonra ayın sonuna kadar ise her vakitte yıkanarak namaz kılar. Çünkü orada âdetli olmakla temiz olmak ve âdetten çıkmak arasında tereddüt vardır.
Ancak âdeti meselâ altı gün olup bunu on gün içerisinde şaşırsa, bu on günün beşinci ve altıncıgünlerinin her halükârda âdet olduğu kesinlik kazanır ve o günlerde aynen âdetli gibi davranır. Diğerlerinde ise az önce söylediğimiz gibi hareket eder
Alıntı ile Cevapla
Alt 24 Nisan 2008, 21:21   Mesaj No:4
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Bayanlara özel (Mahrem Konular)


ÂDETLE İLGİLİ NADİR KONULAR
Çocuk emzirmekte olan kadının, iddet beklemesi halinde âdet görmedikçe iddeti bitmiş olmaz. Böyle olan kadın ilaç alır ve âdet günlerinde bir sarılık görülse bu âdet kanıdır, onunla iddeti sona ermiş olabilir.
Bekâr kızın sadece âdet gördüğü günlerde, bekârlığı bozulmuş olan kadının ise her zaman fercinin ağzına pamuk koyması (tampon uygulaması) güzel bir davranış (müstehap)'tır. (Yalnız pamuğu iç ferce kadar sokmak dinen de, tıbben de sakıncalıdır).
Bekârlığı bozulanın âdet günlerinde kullanması sünnet, temiz günleride kullanması ise müstehaptır diyenler de vardır. Çünkü o, bakire kadar kendisinden emin değildir. Böyle davranmakla özellikle namaz için ihtiyatlı davranmış olur.
Ancak hem bâkire, hem de bekârlığı bozulan, pamuk koymadan namaz kılsalar da caizdir (olur).
Pamuk veya bez kullanan kadının, kullandığı pamuğu veya bezi güzel kokularla kokulandırmak suretiyle kandan doğacak kötü kokuları gidermesi sünnettir.
Bundan; âdetli günlerinde vücudunun salgıladığı ağır kokulu maddeleri gidermek için sık sık yıkanmasından ve mahremi olmayanların duyamayacağı şekilde güzel kokular sürünmesinin de müstehap (dince hoş) olduğu anlaşılır.
Kullandığı pamuk ya da bezin tamamını iç ferce koyması mekruhtur, çünkü bu eliyle tatmine benzer.
Hünsa'dan (erdisi, erselik) kan gelmesi halinde bakılır. Eğer meni (ersuyu) da geliyorsa meniye itibar edilir ve erkek olduğuna karar verilir. Çünkü meni başka şeylerle karışmaz.
Hayız gören dokuz çeşit canlı vardır: Deve, sırtlan, tavşan, zehirli keler, yarasa, köpek, gelincik ve yılanın dişileri. Ancak hayız (âdet) deyince, çeşitli hükümleri olan âdet akla gelir. O da sadece kadının gördüğü hayızdır... Diğerlerindeki hayız ise akmak anlamında hayızdır. Çünkü "hayız" kelimesinin kök anlamı akmaktır.
Özet Olarak Âdet ve Hükmü
Âdetle ilgili olarak buraya kadar söylediklerimizi, konunun genişçe açıklanması ve çok önemli meselelerde başvurulup, problem çözer gibi düşünülmesi gereken sunuşudur. Konuyu genel çizgileriyle kavrayabilmek ve problemli meseleler olmadıkça kolayca uygulayabilmek için, ayrı bir özetini vermek yararlı olur. Bu özetle hastalık kanının ve lohusalığın da belli başlı meseleleri anlaşılmış olacaktır
1. Âdet kanı sağlığın belirtisidir.
2. Âdetin başlamayaşı dokuz, bitiş yaşı genellikle ellibeştir. Buna göre dokuz yaşın altındakilerden gelen kan asla âdet kanı değildir, ellibeş yaşın üstündekilerden gelen kan sadece koyu ve siyah ise âdet kanıdır, diğer renklerde ise yine âdet kanı değildir.
3. Onbeş yaşına gelen kadın, âdet görmese de ergin sayılır.
4. Âdet kanının rengi çok çeşitli olabilir. Âdeti göstermede en belirgini siyaha çalan kırmızı, en zayıfi da toprak rengidir.
5. Âdetin en azı üç, en çoğu on gün sürer. Bundan az ya da çok gelen kan hastalık kanıdır.
6. Kireç beyazı ya da saf beyaz akıntı temizliğin göstergesidir.
7. Temizliğin en azı onbeş gündür, en çoğunun sınırı yoktur.
8. Iki ay üstüste aynı sayıda kan görmekle düzgün âdet oluşur ve arada bir ay fazla ya da eksik gelse yine düzgün âdetine itibar eder. Eksiklik ya da fazlalık hesaba katılmaz.
9. Âdet günleri içerisinde kanın akmadığı süreler de yine âdetli sayılır.
10.Âdetli kadın namazını ve orucunu terkeder, terkettiği orucu sonradan kaza eder, namazı ise kaza etmez.
11.Âdetli kadın, Kur'ân okuyamaz, camiye giremez, Kâbe'yi tavaf edemez, cima yapamaz.
Alıntı ile Cevapla
Alt 24 Nisan 2008, 21:22   Mesaj No:5
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Bayanlara özel (Mahrem Konular)


ÂDETLİ KARISI İLE CİNSEL İLİŞKİDE BULUNANIN NE YAPMASI GEREKIR?
Önce bunun sağlık açısından, sakıncalı, tıbben mahzurlu, tiksinti ve her iki taraf için de eziyet verici bir iş olduğunu söylemeliyiz.
"Sana hayızlı ile cimayı soruyorlar. De ki, bu (her iki tarafâ da) eziyet verici bir şeydîr. Onlar âdetli iken onlardan ayrılın ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Iyice temizlendiklerinde Allah'ın size emrettiği yerden onlara gidin. Allah çok tevbe edenleri ve tertemiz'olanları sever." (K. B akara 222)Görüldüğü gibi âdetli karısı ile cinsel ilişkiyi Allah yasaklamıştır ve bu yasağın haram kılma anlamına geldiği söylenmiştir. Her şeye rağmen şeytana uyar ve bu çirkin haramı işlerse, ikisi de isteyerek yapmışsa ikisi de günah işlemiş olur. Ikisinin de pişmanlık duyup tevbe etmesi ve istigfar etmesi gerekir. Hz. Ebûbekir Efendimize birisi bunu sormuş ve: "Istigfar et (bağışlanma dile) ve bir daha da yapma" cevabını almıştır. Biri istemeden diğeri onu zorlayarak yapmışlarsa, sadece zorlayan günahkâr olur. Işin fetvâ açısından hükmü budur. Ancak bir veya yarım dinar (bir dînar, yaklaşık 4.5 gr. altın demektir) sadaka vermesi müstehap (hoş ve daha temizleyici) bir davranış olur. Bunun açıklaması da hadis-i şeriflerden alınarak şöyle yapılır: Bu günah, âdetin ilk günlerinde yapılmışsa bir dînâr, sonlarında ise yarım dînâr verilir. Ya da kan siyah devresinde ise bir, sarı devresinde ise yarım dînâr verilir. Bu da diğeri ile aynı kapıya çıkar.(Mavsili, el-Ihtiyâr I/28.)
Bu söylediklerimiz elbette asıl cinsel ilişki (cima) için sözkonusudur. Onun dışında ise koca karısından pekçok yolla yararlanabilir .[/
Alıntı ile Cevapla
Alt 24 Nisan 2008, 21:23   Mesaj No:6
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Bayanlara özel (Mahrem Konular)


ÂDETLİ İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
Âdetli ile Lohusa, birçok yönden birbirine benzedikleri için, ilgili hükümlerin çoğu da birbirinin aynıdır. Meselâ âdetliyi ilgilendiren oniki hükümden sekizi aynı zamanda lohusayı da ilgilendirir. Bir diğer deyişle şimdi sayacağımız bu sekiz hükümde her ikisi de ortaktır.
Hem Âdetliyi Hem de Lohusayı Ilgilendirenler
l. Namaz:
Âdetlinin ve lohusanın namaz kılmaları ve secde yapmaları haramdır.
Namaz ister farz, ister vacip, ister sünnet, ister nafile ve isterse geçmiş bir namazın kazası olsun. Secde de ister Kur'ân-ı Kerîm'deki secde âyetlerinin okunması ve dinlenmesiyle yapılacak olan tilâvet (okuma) secdesi olsun,isterse şükür secdesi olsun. Dolayısıyla âdetlinın ve lohusanın, her nasılsa, okudukları ya da duydukları secde âyetinden ötürü secde yapmaları gerekmez. Çünkü kendilerinde bunun için gerekli olan ehliyet yoktur.
Ancak namaz vakitleri girdiğinde bu durumda olan kadının abdest alıp evinin namaza ayırdığı köşesinde namaz kılacak kadar bir süre oturması ve tesbih ve hamd ile meşgul olması güzel (müstehap)'dır. Böylece uzun süre ayrı kalacağı namaza karşı usanç duymamış olur. Bir rivayette de böyle yapan kadına kıldığı en güzel bir namaz sevabı verilir, denir.
Her vaktin, bir başlangıç tekbiri sığacak son anına itibar edilir. Imam Azam'a göre başlangıç tekbiri(tahrîme) sadece "Allah" demekle olabilir. Dolayısı ile son andan maksat, "Allah" diyebilecek kadar bir zaman dır.
Yani herhangi bir vakitten bu kadar bir süre kaldığında kadın kan görse o vaktin namazı kendisinden düşer.Yine o kadar bir süre kaldığında kan kesilse, o vaktin namazını kaza etmesi gerekir.
Namaz; kadın ister ilk âdet gören, isterse düzgün âdetli olsun, kanın ilk görüldüğü andan itibaren terkedilir. On günü geçmedikçe, âdet günlerinin sayısını aşan kan ile de namaz terkedilir. Yine âdet zamanı gelmeden fakat en az onbeş gün temiz kaldıktan sonra gelen kan ile de namazı bırakır. Sonra bunların âdet kanı olmadığı anlaşılırsa bıraktığı namazları kaza eder.
Bunun bir istisnâsı vardır oda; kalan temizlik günleri, âdet günlerine eklendiği takdirde on günü aşacak bir zamanda kan görmesi durumudur. Meselâ, âdet günleri yedi, temizlik günleri yirmi gün olarak yerleşen bir kadın, onbeş gün temiz kaldıktan sonra kan görse yirmi güne kadar namazını kılması istenir. Çünkü büyük ihtimalle bu kadın âdet günleri olan yedi günde de kan görecek ve o takdirde kan gördüğü günlerin sayısı oniki gün olmuş olacaktır. Demek ki ilk beş günde gelen kan âdet kanı değildir.
2. Oruç:
Âdetlinın ve lohusanın her türlü oruç tutmaları haramdır. Ancak bu durumda tutmadıkları oruçlarını sonradan kaza ederler. Hattâ oruçlu iken akşam olmadan az önce kan gelse o günün orucu bozulur ve onun da kazası gerekir.
Bu oruç eğer farz ise, âdetle geçen farz oruçların kaza edilmeleri gerekli olduğu için, nafile ise, nafileye başlamak onu bitirmeyi gerektirdigi için kaza edilir.
Halbuki, namazda durum böyle değildir. Kadın bu günlerdeki namazlarından sorumlu olmadığı için, daha önce de söylediğimiz gibi son anında kan gördüğü vaktin namazı üzerinden düştüğü gibi, başladığı farz namaz esnasında kan gelse o namaz da üzerinden düşer. Ancak başladığı ve esnasında kan gördüğü namaz nafile ise, kan gelmekle bozulur ama, sonradan kaza edilmesi gerekir. Çünkü az önce söylediğimiz gibi, nafileye başlamak onu bitirmeyi gerekli kılar.
Yine adamak suretiyle kendisine namaz ya da oruç vâcip kıldığıiçin âdet görse, ya da lohusa olsa başka günde adağını yerine getirmesi gerekir.
Ancak âdet gördüğüm gün oruç tutmak, ya da namaz kılmak Allah için üzerime borç olsun, demenin hiçbir anlamı yoktur. Böyle demekle namazı ya da orucu kendisine borç etmiş olmaz.
Kur'ân-ı Kerîm Okuma:
Âdetlinın ve Lohusanın, Kur'ân-ı Kerîm'den, bir âyetten az da olsa, okumaları haramdır. Çünkü Hz. Peygamberimiz: "âdetli kadın da cünüb de Kur'ân'dan birşey okumasın" buyurmuşlardır. (Tirmizî, taharet98,111; Nesâî, taharet 170; Ibn Mâce, taharet 105; Darimî, vudû' 103)
Alıntı ile Cevapla
Alt 24 Nisan 2008, 21:23   Mesaj No:7
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Bayanlara özel (Mahrem Konular)


AVRET KONUSUNDA MUHTELIF KONULAR
Bakma konusunda kâfir kadın da müslüman kadın gibidir. Ancak kâfir-kadının saçına bakılabileceğini söleyenler de vardır. Süfyanü's-Sevri, (Mü'minlerin kadınlarına...) (en-Nûr 24/31) ayetini delil tutarak, zimmî kadınların ziynetlerine bakmakta mahzur yoktur. Bunun yasak olması fitne endişesindendir, haram olduğundan değildir, der. (M.Ali es-Sâbûni, Muhtaşaru Tefsir-i Ibn Kesir, N/115.)
Avret olan herhangi bir kısım, bedenden ayrılması halinde de avrettir, bakılması haramdır.
Çocuğun 4 yaşına kadar avreti yoktur. Bundan sonra şehvet duyacağı yaşa kadar avreti sadece ön ve arkadır. Şehvet sınırına geldiğinde ise kız olsun, erkek olsun, namazda da namaz dışında da avreti, cinsinden·olan bâliğin avreti gibidir:
Erkek, annesinin, kızının ve kız kardeşinin odalarına izinsiz giremez. Resim haline getirilen avret mahallere bakmanın haramlığı konusu, Ibn Abidin'ne göre tereddüt mahallidir. (Ibn Abidin, Hâsiyetu Reddi'l-muhtâr, VI/ 373.)
Saça insan saçı takmak (peruk kullanmak) haramdır. Takılan, insan saçından başka bir şey ise, ruhsat vardır. Güzellik amacıyla yüz v.s. yerlerinden tüy yoldurması, estetik ameliyat ve dağlama usulü ile dolgu yaptırması haramdır. Bu işleri icra etmek de haramdır: (Bu konudaki hadislerin tefsiri için bk. es-sevkânî, Neylü'l-Evtâr N/641-643.)
Avret olan kısmın, doğuracağı zararlar itibariyle, haramlık derecesi de farklıdır. Diz uyluktan, uyluk da ön ve arka taraflardan haramlıkta daha hafifdir. Buna göre dizini açan birisini her müslüman yumuşakça ikaz etme durumandadır. Israr etmesi halinde üzerine varmaz. Uyluğunu açtığını görürse, sertçe ikaz eder; ama ısrarı halinde dövmez. Ön ve arka uzuvlarını açanı görürse örtmesine emreder. Israrı halinde terbiyesini verir denmiştir. (Fetâvâ-yi Hindiyye, V/288.) Bu durumda öldürülebileceğini söyleyenlerin bile bulunması, (Dürer Hâsiyesi, Abdü'l-Halım, I/199.) dikkat çekicidir.
Alıntı ile Cevapla
Alt 24 Nisan 2008, 21:24   Mesaj No:8
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Bayanlara özel (Mahrem Konular)


AVRET VE ÖRTÜNME EMRİ
"Avret" sözlükte, gedik gibi yerlerdeki aralık ve kendisinden fesat ve zarar beklenen şey anlamındadır. (el-Harasî ‚Alâ-muhtaşar-i Seydî Halîl 1/244.) Insanın avret bölgesine "avret" denmesi, görülmesiyle fesat ve kötülük ortaya çıkacağı içindir. Yoksa "avret", çirkinlik anlamındaki "aver" kelimesinden türemis değildir. Çünkü kadının avret olan yerlerinin çoğu, çirkin olmak şöyle dursun, gönüllere hoş gelir ve güzel sayılır. (agk.)
Allah Kur'ân-ı Kerîm'de, Peygamberimiz'in kadınlarına hitaben: "Evlerinizde ağırbaşlılıkla oturun. Ilk Cahiliyye Dönemi kadınlarının kırıladöküle, süslerini göstere göstere yürüyüşü gibi yürümeyin" (Ahzâb (3) 32.) buyurur. Nûr Sûresi'nde: "Mü'min kadınlara da şöyle gözlerini (haramdan) kıssınlar, ırzlarını korusunlar, süslerini göstermesinler -kendiliğinden görünen müstesna- başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar" (Nûr (24) 31.) buyurur. Yine Ahzâb Sûresi'nde: "Ey Peygamber! Zevcelerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına söyle, "cil-bâb"larını üzerlerine atsınlar" buyurur. (Ahzâb (33) 59.)
Peygamber Efendimiz de: "Erkek erkeğin âvretine, kadın da kadının avretine bakmasın", (Müslim, hayz 7; Tirmizî, edep 38; Ibn Mâce, taharet l37; Müsned NI/63.) "Ergin, olmuş bir kadının namazını Allah başörtüsüz kabul etmez" (Tirmizî, salat 160; Ibn Mâce, taharet 132; Müsned VI/150, 218, 259.), "Şehvetle bakmak gözün zinâsıdır" (Buhârî, isti'zan 12, kader 9; Müslim, kader20, 21; Ebû Dâvûd, nikâh Müsned N/276.), "Şehvetle bakmak şeytanın zehirli oklarından bir oktur" (Hindî Kenz V/329 (13075).) buyurmuştur.
Bu ve benzeri âyet ve hadîslerden ötürü, tüm Islâm bilginleri, kadının da, erkeğin de avretini kapatması konusunda sözbirliği halindedirler. Yine bütün Islâm bilginleri kadının elleri, yüzü ve ayakları dışında kalan bütün bedeninin "avret" olduğu konusunda sözbirliği halindedirler. İslam'ın bu konudaki öğretileri açık ve emredici olduğundan, örtünmenin gereğine inanmayanların dinden çıkmış, yani kâfir olmuş olacağını söylemişlerdir. Kapanmanın gerekliligine inanmakla beraber, kapanmayanların ise dinden çıkmış olmayacağını, ancak günah işlemiş olacağını bildirmişlerdir. İslam'ın böyle kesin ve net bir öğretisiyle alay etmenin de insanı dinden çıkaracağını, bu hatayı işleyen mükellefin, tevbe edip, imânını yenilemesi gerektiğini duyurmuşlardır.
Çünkü çıplaklık ilkelliğin, giyinme ise medeniliğin belirtisidir. Çıplak gezmenin hiçbir yararı yoktur, bununla birlikte bir sürü zararı vardır. Giyinmenin ise hiçbir zararı olmadığı gibi, bir sürü yararı vardır. Giyinme iffetli ve namusluluğun sembolüdür. Soyunma ise insanı iffetsizliğe götürür. Cinsel cazibede diğer nimetler gibi bir nimettir. Her şeyin bir sahibi bulunduğu ve sahibi olmayanlara helal olmadığı gibi, insan bedeninin gönle hoş gelen cinsel çekiciliği de, sadece sahibine helâldir. Sahibi olmayanlar, ondan gözle de olsa yararlanamazlar. Hanımına başkalarının bakmasında sakınca görmemek, yada hanımların kendilerini, bakılacak şekilde ayarlaması, modern tıp gözünde psikolojik ve cinsel hastalık olarak görülür. Insanların binde dokuzyüzdoksandokuzu da giyinmenin gerekli olduğunu savunur; ancak ne kadar giyinilmesi konusunda ayrı ayrı şeyler söylerler. Yani insan aklının giyinmeye çizebileceği sabit bir sınır yoktur. Öyleyse dinin çizdiği sınırları kabul etmek en akıllıca hareket olsa gerektir. Giyinme, ayrıca tabiî, yani fitri ve doğal bir olgudur. Tabiatta hiç bir nimet çirilçıplak ve elbisesiz değildir. En değerli meyvalar iki-üç kat elbise ve ambalaj içerisinde sunulmuştur. Demek ki, değerli olan daha çok saklanmakta ve daha çok örtülmektedir. Kömür, kapının önünde bırakılır ama elmas, evin de en gizli köşesinde saklanır. Kısaca örtü, kadının değerinin de göstergesidir.
Hanefîlere Göre Avret
Avret yerlerinin örtülmesi Kur'ân-ı Kerîm ve hadislerle emredildiği için, bunda bilginlerin söz sahibi olamayacağını ve bunu hepsinin sözbirliği ile kabul ettiğini daha önce söylemiştik. Ancak erkeğin göbeği ile dizkâpağı arası dışında kalan yerleri ile, kadının elleri, ayakları ve yüzünün avret olup olmadığı konusunda ayrı fikirde olanlar vardır.
Şâfiî ile Hanbelî mezheplerine göre, kadının yüzü ve elleri de dahîl, bütün vücudu avrettir ve mahremi olmayanlara karşı örtülmesi gerekir. Kadın ellerini ve yüzünü ancak namazda açabilir. Maliki mezhebinde ise, kadının elleri ve yüzü avret değildir, ancak yabancılara karşı kapatması daha güzeldir.
Diğer mezheplerin uygulamalarını özet olarak gördükten sonra şimdi de Hanefî Mezhebi'nde avret ve örtünme ile ilgili uygulamayı geniş olarak görmeye çalışalım:
a) Namazda:
Erkeğin namazdaki avreti; namaz dışında olduğu gibi, göbekle dizkapağı arasıdır. Dizkapağı avrettir, göbek ise avret değildir. Hür kadınların avreti ise; yüzleriz, ellerinin içleri ve ayaklarının üstleri hariç bütün vücutlarıdır. Hattâ kulağı hizasindan aşağıya sarkan saçlarının açılması, bazılarına göre namaza engel değilse de, daha doğru olan görüşe göre avrettir. Ancak bu sarkan saçların avret olmadığını söyleyenlere göre dahi, mahrem olmayan erkeğin, kadının saçına bakması haramdır. Yani böyle sarkan saçlara bakmak, avret olduğu için değil, fitneye sebep olabileceği için haramdır. (Ibrahim Halebî, Gunyetü'l-mümtelî 212.)
Namazda iken insanın avreti, kaba ve hafif olmak üzere ikiye ayrılır. Kaba avret, çevreleri ile birlikte ön ve arka organlar, hafif avret ise, avretin geri kalan kısmıdır. Namaz kılarken kaba avret, ya da hafif avret organlarından birinin, dörtte birinin kendiliğinden açılması, namazın bir rüknünü edâ edecek kadar sürerse namazı bozar. Bunu kendi eylemi ile yaparsa namazı hemen bozulur. Meselâ bir kolunun dörtte biri namazda iken açılan kadın, bu şekilde bir rüknü, meselâ rukûu yapacak kadar kalırsa namazı bozulur. Daha az süre açılırsa bozulmaz. Ancak önceden açıkken namaza başlayamaz
Alıntı ile Cevapla
Alt 24 Nisan 2008, 21:25   Mesaj No:9
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Bayanlara özel (Mahrem Konular)


AVRETE BAKAN GÖZ
Harama ve özellikle de karşı cinsten görmemesi gereken uzuvlara, yani "avrete" bakmanın ne kötü bir günah olduğunu bildiren bir çok âyet-i kerime ve hadîs-i serîfler vardır. Tek cümle ile, hadîsi kutsi de buyurulduğu gibi, "bakma, şeytanın zehirli oklarından bir oktur." Ancak yaklaşık olarak sizin verdiğiz mânâda bir söz (hadîs) fıkıh kitaplarında zikredilirse de müdekkik âlimlerce aslı bulunamamıştır. Hidâye dahil, fıkıh kitaplarının "Haram-helâl" bölümlerinde zikredilen şekliyle meali şöyle dir: "Kim yabancı bir kadının güzelliklerine şehvetle bakarsa Kıyamet günü gözlerine eritilmiş kurşun dökülecektir." Bakabıldiğimiz kadarı ile bu anlamda bir hadîs meşhur hadîs kaynaklarında olmadığı gibi, Ibn Kesîr'in Mecma'uzzevâid'i ve el-Hindî'nin Kenzü'1-Ummâl'i gibi müracaat kitaplarında da yoktur. Ibn Hacer ed-Dirâ
Alıntı ile Cevapla
Alt 24 Nisan 2008, 21:26   Mesaj No:10
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Bayanlara özel (Mahrem Konular)


ANNENİN ÇOCUĞUNU EMZİRME ZORUNLULUĞU
Kadının hak ve görevleri açıklandığında, Çocuk emzirme ve ev süpürme ile dahî görevli olmadığı söylenir. Peki süt annelerin hem kendi çocuklarını, hem de başkalarınkini emzirmeleri nasıl mümkün olacaktır?
Meselenin esasını anlamak için, Bakara Sûresindeki konuyla ilgili âyet-i kerimenin mealine bir göz atalım: "Anneler çocuklarını emzirmeyi tamamlamak isteyenler için iki bütün yıl emzirirler. Evlât kendisine ait olan babaya da, emzirenlerin yiyecekleri, giyecekleri uygun ölçüde bir borçtur. Gerçi herkes gücüne göre sorumlu tutulur. Ne bir anaya yavrusu ile, ne de bir babaya yavrusu ile zarar verilmemelidir. Vârise düşen de aynı borçtur. Eğer baba ve ana karşılıklı rıza ve müsavere ile çocuğu memeden kesmek isterlerse, kendilerine bir günah yoktur. Eğer çocuklarınızı başkasına emzirtmek isterseniz, vereceğinizi güzel güzel verdikten sonra yine size günah yoktur. Allah'dan da korkun ve bilin ki, Allah ne yaparsanız görür, basîr'dir." (2/233)
Bu âyet, emzirme ile alâkalı olarak bir çok hüküm ihtiva eder: a. Emzirmenin en uzun müddeti iki yıldır. Ondan sonraki emzirme ile süt akrabalığı oluşmaz. b. Hâmileligin en az süresi altı aydır. (Çünkü bir başka âyette de "Gebelik ve sütten ayırma otuz aydır" buyruluyor (46/15) emzirme süresi olan yirmidört ayı bundan çıktığımızda altı ay kalır.) c. Çocuk babaya nisbet edilir. d. Emzirme ücreti babanın üzerinedir. Demek ki, anne, çocuğu baba adına emzirir, yani emzirme zorunlulugu yoktur. e. Baba bu konuda anneye baskı yapamayacağı gibi, anne de babanın çâresiz kalması halinde ona kazan kaldıramaz. f. Babanın ölmesi halinde varisleri, onun çocuğunu emzirene karşı aynı nafaka borcu ile mükelleftirler. g. Anne çocuğunu emzirmek isterse, baba onu ayırıp süt anneye vermez. h. Iki yıldan önce de çocuk, anne babanın karşılıklı anlaşma ve kararlan ile sütten kesilebilir. Yani emzirmenin zorunlu en az süresi yoktur... Daha bir çok ahkâm ve faydalı bilgi, bu ilginç üslup ve muhtevali âyet-i kerimeden çıkarılmıştır. Imdi Hanefiler derler ki: Bir başka âyette de: "Eğer zorlanırsanız onu bir başkası emzirir, eğer sizin için emzirirlerse, emzirenlerin ücretlerini verin" (Talak 65/6) buyurulduğuna göre, annelerin emzirme zorunluluğu yoktur. ( Cessâs, N/104) Anne emzirmek isterse, babanın buna mani olup, başka anne bulması câiz değildir. (Cessâs, N/105,106) Çünkü bunda anneye çocuğuyla zarar verme vardır. Halbuki bu, âyetle yasaklanmıştır. Emzirme süresi içerisinde çocuğun, annesinden, başkasının memesini almaması, babanın ve çocuğun malı bulunmaması, babanın süt anne bulamaması gibi durumlarla emzirici olarak annenin belirlenmiş olması dışında, babanın onu zorlama hakkı, hukuken (kazaen) yoktur. (ibn Âbidîn NI/212, 559, 618; Kasânî, Bedâyî IV/40) Yalnız babanın süt anne bulamaması halinde bile, havyan sütü, yag, mama vs. ile bakabileceği için anne yine mecbur edilemez diyenler de vardır. ( ibn Âbidîn NI/618) Ancak mezkur âyet-i kerimenin üslûbu ve bu konunun çeşitli yönlerini örfe bırakması göz önünde bulundurulduğunda, hukuken olmasa dahî, annenin çocuğunu diyaneten (Allah indinde) emzirme zorunluluğu vardır denmiştir. (Âbidîn NI/211) Çünkü evin her türlü ihtiyacı ve dış yükü erkeğin omuzları üzerindedir. Kadının emzirmek istememesi, olsa olsa sıkıntı çekmemek ve fizikî formasyonunu bozulmaktan korumak için olabilir. Bu ise, daha çok kocasını ilgilendirir. Eğer o da böyle istiyorsa, zaten anlaşılır ve süt anneyi beraberce bulurlar. Istemiyorsa, anne için pek mazeret kalmamıştır. Ama yine de kanun onu buna zorlayamaz.Bu konudaki Hanefî görüşü, aynı zamanda cumhûrun (fıkıhçılar çoğunluğunun) da görüşüdür. (Sabûnî Âyâtü'l-ahkâm I/353) Mâliki'lerde kadın eş olduğu sürece ve başkasının kabul etmemesi halinde, emzirme annenin görevidir. (Ibnü'I-Arabi, Ayâtü'I-ahkâm I/204) Ama bâin talakla ayrılan kadının görevi değildir. Bu durumda babanın görevidir. Ancak kadın kendisi emzirmek isterse, o bu iş için önceliklidir ve emzirmesi karşılığında ecr-i misil hak eder. (Sabûnî, age. I/353) Keza kadın kocanın nikâhında olduğu sürece, baba onun sadece kendisine ait kalması için, çocuğu başka bir anneye emzirtmek isterse bu câizdir. Çocuk da süt anneyi kabul ediyorsa (emiyorsa) annenin onu kendi emzirmekte israr etmesi câiz olmaz. Çünkü bunda babaya zarar vardır. Özellikle de kadın tekrar hâmile kalmışsa bu böyledir. Bu iki sebep, annenin çocuğunu süt anneye teslim etmesini gerektirir. Çünkü âyetin emzirmeyi kadına hak olarak da görev olarak da vermiş olması muhtemeldir. (Ibnü'I-Arabî age. 4/204) Ancak Imam Mâlik, soylu kadınların emzirmek istememeleri halinde, maslahata binaen emzirme zorunlulukları yoktur, der. Babanın süt anne tutmaya maddî gücü yeterli değilse; emzirme masraflarını devlet hazînesi (beytü'l-mâl) karşılar, diyenler de vardır. (Kurtubî, IV/161)
Şâfiîler de, çocuğu babanın başkasına emzirtmek istemesi halinde, kadının buna karşı çıkamayacağını çünkü bunun erkeğin kadından yararlanma hakkına kısmen engel olacağını söylerler. Hanbelîler ise, Hanefiler ile hemen hemen aynı görüştedirler. (ibn Kudâme, el-Mugnî VN/627-28)
Bu konuda ayrıca şunları da söylemek, ya da söylendiğini duyurmak gerekir:
Hangi görüşte olunursa olunsun, anne, ilk ağız sütünü çocuğa vermemezlik edemez. Bu süt çocuk için hayatı önem taşır. Ondan sonra emzirmeyi reddebilir.(ibn Kesîr I/418)
Âyette: "Ne bir anaya yavrusu ile, ne de bir babaya yavrusu ile zarar verilsin" deniyor. Babaya zarar verilmesi, annenin ona serkeşlik etmesi, siddet kullanması, nafaka ve giyim konusunda haksız isteklerde bulunması, çocuk konusunda ihmalkârlık yaparak onu sıkıntıya sokması, çocuk kendisine alistiktan sonra gidip süt anne bulmasm istemesi vb. şeylerle olur. Anneye zarar verilmesi ise, onun nafaka ve elbisesi konusunda babanın üzerine düşenden kişinti yapması, onu emzirmeye zorlaması, kendi emzirmek istiyorsa alıp başkasına vermek istemesi gibi şeylerle olur. (ZeMahşerî, Kessâf I/370; Ayrıca bk. Suyûtî, iklîl 57; Venhe ez Zuhaylî VN/733 vd.) Âyetin muhtevasina göre bunların yapılmaması gerekir.
Süt annelere gelince, karşılıklı :rızaya dayanan bir ücret akdi ile emzirecekleri için, herhangi bir zorunlulukları yoktur. Istemezlerse emzirmezler. Sütleri kendi çocuklarına fazla geldiği, kendi çocuklarını sütten erken kestikleri, ölmüş olabilecekleri ihtimalleri düşünürsek, süt annelik yapmanın o kadar zor olmadığını görürüz. Ayrıca günümüzde bu uygulamanın hemen hemen hiç yapılmadığını da hesaba katarsak, günümüz örfüne göre annelerin çocuklarını diyaneten (Allah indinde) emzirmek zorunda olduklarını söyleyebiliriz.Ancak bu müessesenin çok faydalı yönlerinin olduğunu da bilmemiz gerekir. Süt emmenin de Islâmda bir akrabalık sebebi olduğunu düşünürsek, bu yolla akrabalık çemberi genişlemis ve sosyal dayanışmaya katkıda bulunulmus olur. Fakir anneler için hem güzel bir. is sahası açılmış hem de istikbalının garantisi olacak akrabaları çogalmış olur. Fizikî formasyonuna önem veren kadınlar, onu bozmadan, yıpranmadan hem çocuk sahibi olmuş, hem de başkasına iş temin etmiş olurlar. Bunu, bir kadının (ya da erkeğin) keyfi için diğerinin sömürülmesi gibi gayr-i insanî bir uygulama olarak görmek isabetsiz olur. Çünkü bir defa bu fitrî ve en iyi olan uygulama değildir. Annelerin çocuklarını bizzat kendilerinin emzirmeleri menduptur. Çünkü çocuğun, gıda kadar anne şefkatine de ihtiyacı vardır. (Sabûnî age I/353) Sonra bunu gayr-i insanî görüp uygulamamanın hiç bir insanî sonucu yoktur. Anne istediği formasyonunu kaybedecek, süt anne de alacağı ücreti kaçıracaktır. Belki de bunun onur kırıcı olmaması için, Islâm ona da aynı zamanda bir annelik pâyesi vermektedir
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 2 Kişi okuyor. (0 Üye ve 2 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Yeterlilik(bayanlara özel haller) çalışmaları f_kryln DHBT-Hazırlık/Notlar/Özetler 1 28 Kasım 2020 12:18
Kadının mahrem soruları erkeklere sorması Şuara Kadın Mahrem Konular 1 15 Temmuz 2014 17:41
BaYanlaRa Direksiyon dErsleri.. KuM TaNeSi Fıkralar-Hikayeler 1 01 Ekim 2009 13:53
mahrem: Cinsel İlişki Tavsiye Edilen ve Edilmeyen Vakitler KuM TaNeSi Evlilik-Nikah Konuları 0 12 Nisan 2009 13:00
Mahrem Bölgelere İlaç Orucu Bozarmı? İmamHüseyin Oruç-Ramazan 0 10 Nisan 2009 22:20

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.