Tekil Mesaj gösterimi
Alt 10 Nisan 2008, 19:04   Mesaj No:28

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Mekke geceleri Beyazdır


[B]Karaçiçeğim
Gecenin orta yerinde, soluk sari renkli tünelin ucundaki aydinlik, Kâbeyi çevreleyen minarelerin beyaz pariltilariyla yeniden açiliyor. Tünelin ucunda ömür boyu sürecek bir gündüz sakli sanki. Kâbenin birden karşima çikmasini beklerken, derin siyahliğini perdeleyen işiltili, beyaz perdelerle yüzyüze geliyorum. Yüksek beyaz duvarlarla çevrili Kâbe.
Otobüsten inip, beyaz kalabaliğa karişiyorum. Gözlerim Kâbeyi çevreleyen duvarlara delercenise bakiyor. Gizlenmiş olmasi, ilk anda, hasretle karişik bir hayâl kirikliği uyandirirken, hazirliksiz gözlerin hoyrat bakişlarindan gizlenir gibi tuhaf bir mahrumiyet duygusu ihsas ediyor. Beyaz işiklarin solduğu yerden başlayan karanlik gökyüzü, henüz göremediğim karaçiçeğimin, Kâbenin karasini yildizlara bulaştiriyor gibi. Esmer bir güzelin beyaz peçesini kaldirmak üzere, adimlarima heyecân yüklüyorum. Kâbeye yakinlaştikça kalabalik yoğunlaşiyor, ister istemez adimlarim küçülüyor. Derken ilk duvari aşip içeri karişiyorum, fakat karşima yeni mesafeler, yeni tüneller çikiyor. Yakinlaştikça uzaklaşan nazli bir sevgili gibi Kâbe. Kimileri benim gibi Kâbeye doğru yürürken, kimileri geri dönüyor. Geri dönenlerin yüzlerinde ve gözlerinde Kâbenin izini ariyorum. Kâbeden uzaklaşilmasina anlam veremiyorum. Bir ara şüpheye düşmedim de değil; yoksa Kâbeyi görmeme müsaade edilmeyecek mi? Gözümün karasina Kâbenin karasi değmeyecek mi? Garip ki, yakinlaştikça yolum uzuyor; kalabalik daha bir geçit vermez oluyor. Fakat, bu ertelemeden de memnunum; kendimi Kâbenin tek ve bir oluşuna hazirlamaya vakit buluyorum. Etrafimdaki kesret kesifleştikçe Kâbenin birliği de keskin bir açiklik kazaniyor. Attiğim her adimda üzerimden binler ayrilik-gayriliklarin siyrildiğini hissediyorum. Hiç tanimadiğim renk renk, boy boy insanlarla olan ortakliğimiz gün yüzüne çikiyor. Üzerimizdeki ihramlarin yalinliğina münasip bir BİR”liği giyiniyoruz. Böylece Kâbeye yakinlaştikça herkes tanidik oluyor; binbir gayriliklar Kâbenin kara yüzünde eriyiveriyor.
Ve nihayet sütunlar arasindan bölük pörçük gözlerime değiyor Kâbe. Yüzünün şeklini seçmek için sütunlari aradan kaldirmaya çalişiyorum. İşte sütunlari da arkada biraktim; kara Kâbe ve beyaz sevgilileri hiç engelsiz karşimda. Hayret; şaşirmiyorum; şaşiramiyorum. Eteğine tutunmuş, cezbe içinde dönüp duran sevgililerin enis nefeslerini hissediyor gibiyim. Bunca insanin sevgilisi, vesile-i muhabbeti olmasi, Kâbeyi anlatilmaz derinlikte âşinâ kiliyor insana. Yüzü öylesine tanidik, öylesine enis ve sicak ki, başka her türlü muhabbeti unutuveriyor insan. Birden, onu görmek için geride biraktiklarimin sadece sütünlar ve duvarlar olmadiğini anliyorum.
Aşinâlik duygusu, tuhaf bir şekilde, derin bir geç kalmişlik duygusu da uyandiriyor. Zira bu kadar yakin, sicak ve tanidik bir sevgiliye, yillar yili bigâne kalmanin, sicakliğini şimdiye kadar hissetmemenin verdiği eziklik sariveriyor insani. Onu orada, herkesin tam da ortasinda, sokakta oyuna dalmiş çocuğunu sabirla ve şefkatle bekleyen anne gibi hissediyorum. Sadece haylazliğimi ve muhabbetsizliğimi düşünüyorum. ÒNerelerdeydin Senai?" diye sormadan edemiyorum. Hele benden önce gelmişlerin bunca çokluğu, bunca velvelesi yalnizliğimi, gecikmişliğimi, yolda kalmişliğimi derinleştirdikçe derinleştiriyor. Heyhat, ona en yakin olduğum bu yerde, uzakliğimi ve ilgisizliğimi keşfediyorum. Sicacik davetine bunca zaman cevapsiz ve hasretsiz kalmişliğim, derin bir hüsran, hüzün ve pişmanlik yaşattiriyor.
Yakinlaşip, dönenler arasinda kendime yer ariyorum. Önce Hacer-ül Esved”e selâm; ÒBismillâhi Allahüekber." Ona kavuştuğumu sandiğim bu noktada, durup hasret gidermeyi beklerken, küll” bir seferberliğin içine karişiyorum; karaçiçeğim nazdar bir sevgili gibi yeniden ulaşilmaz oluyor. Tavaf, ona doğru gidişi değil, onun etrafinda dönüşü gerektiriyor. Henüz dünyali olduğumu hatirlayip, vuslat ve firak arasinda gidip gelmemiz gerektiğini anliyorum. Vahdete doğru bitimsiz bir yolculuğu temsil ediyor tavaf.
Vahdet hakikati, Kâbenin katiliği ve duruluğu kadar gözle görülür, elle tutulur hâle gelince, ubudiyet hâlimiz de elimiz, ayağimiz kadar cisimleşiyor. Rububiyet dairelerinin bitimsizliğini temsil edercesine, sonsuz bir sarmalin kivrimlarina tutunup dönmeye başliyoruz. Ona doğru gidiyoruz ama Ona erişemiyoruz. Ancak kesin olan bir şey var ki, kendimden, kendi ben-merkezimin çekim alanindan uzaklaşiyorum; önce irademin temsilcisi ellerim kalabaliğin zoruyla göğsüme gömülüyor; sonra ayaklarim, hiç ihtiyarsiz, yolunu ve yönünü Onun etrafina göre belirliyor: Teslim oluyorum; teslim olmuşlar arasinda eriyorum.
Gözlerimde karaçiçeğimin karasi koyulaştikça koyulaşiyor. Kör beyaz tenimin gören kara gözbebeği oluyor Kâbe. Biz döndükçe yapraklar açiyor karaçiçek; insan sesinden rayihalar giyiniyor.
Şimdi, karaçiçeğimin yakasinda beyaz bir toz misâli uçuşuyorum.
Alıntı ile Cevapla