Tekil Mesaj gösterimi
Alt 24 Mayıs 2012, 01:15   Mesaj No:2

Mevlüt HÖNÜL

Medineweb Aktif Üyesi
Mevlüt HÖNÜL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Mevlüt HÖNÜL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 18779
Üyelik T.: 20 Mayıs 2012
Arkadaşları:6
Cinsiyet:
Memleket:Malazgirt
Yaş:47
Mesaj: 151
Konular: 93
Beğenildi:17
Beğendi:0
Takdirleri:32
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: İnsan'ın Yaradılışındaki Hakikatler Ve Nankörlük

Allah yarattığı kuluna AKLI vermesi ile diğer yaradılan tüm varlıklardan ayrı bir konuma sahip olduğunu, AKIL sahibi olması, insan’ın Ahsen’i Takvim üzere yaradılışmış olduğunun en büyük delilidir. Bilimin gelişmesi ile DNA’da görülen muhteşem zincirleme ve tasarım insanın en mükemmel bir tarzda yaratıldığını inanmayanlara açıkça ispatlamakta ve EVRİM TEORİSİ denilen materyalist görüşlerin tümünü çürütmektedir. Ama şunu da belirteyim Darwin’i her gördüğümde Maymun’a benzerliği hususunda kendisine hakk veriyorum.

Her şeyi en güzel şekilde var eden Rabbimizin Ruh’u üflemesi ile en güzel bir şekli meydana getirdiğini ve dönüşümüzün ona olacağını ve emanet olan ruhumuzun ona döneceği hakikatine şu ayeti kerime’lerde açıklık getirmektedir.

Sizi yaratan Allah'tır. Bununla beraber kiminiz kâfirdir, kiminiz mü'min. Allah yaptıklarınızı görmektedir. O, gökleri ve yeri (deruni bir) anlam ve amaç üzere yaratmış ve size (belli bir) şekil vermiştir; hem de öyle güzel bir şekil ki. Yolculuğunuzun varışı o’nadır.
(Teğabün 3-4)

İlk insanın nasıl yaratıldığını yine Kuran’dan anlamaya ve öğrenmeye devam edelim:

Sizi (hepinizi) bir tek candan yaratan Ve (sevgiyle) kadına meyletsin diye ona kendi özünden eş var edip çıkaran Odur. Öyle ki, o eşini kucaklayınca, eşi (ilkin) hafif bir yük yüklenir ve taşır o yükü. Sonra (kadın) gün gelip (çocuğun yüküyle) iyice ağırlaşınca, her ikisi birden Allaha, Rablerine yalvarırlar: "Bize gerçekten kusursuz bir (çocuk) bahşedersen, muhakkak ki sana şükreden kimselerden olacağız!"
(A’raf-189)

İlk insanı yaradan Rabbimiz, yine ona nimet olarak, eş vererek huzurunu temin etmiştir. Ayeti kerimede dikkat çekilen hususlardan birisi olan EVLİLİK ile sosyal yaşam içerisinde huzurun oluşma safhasın merhale-merhale anlatılmaktadır. Şehevi duygular yüklenen insan bu isteklerine evlenme ile pekişeceğini açıkça izah etmektedir.

Kur’an İnsan’ın yaradılış safhasını indiği günden bugüne kadar, inanan veya inanmayan tüm insanlara ve bilim adamlarına en mükemmel tarzda izah ederek anlatmıştır. Kur’an’i kerim’de yaradılış ayetleri bir dizin halinde ele alındığında, Yaratılışın anne karnında başlama süreci ve o süreç içerisinde geçen dönem en mükemmel bir şekilde Kur’an lisanı ve ihtişamı ile anlatılmaktadır:

Ey İnsanlar! Ölümden sonra kalkış (olgusun)dan şüphedeyseniz, o zaman, (hatırlayın ki,) Biz, gerçekten de sizi(n her birinizi) topraktan, sonra bir döl suyu damlasından, sonra döllenmiş hücreden, sonra (temel unsurları ve istidatlarıyla) tamamlanmış ama (bütün öğeleriyle) henüz tamamlanmamış bir ceninden yarattık ki, size (menşeinizi böylece) açıklayalım. Ve (doğmasını) dilediğimizin, (annesinin) rahminde (Bizce) belirlenmiş bir süre için kalmasını sağlarız; sonra sizi çocuk olarak dünyaya getirir ve (yaşamanıza imkân veririz); böylece (bazılarınız) olgunluk çağına erişir; öyle ki, kiminize (daha çocukluk çağında) ölüm tattırılırken, kiminiz de yaşlılığın öyle düşkün çağlarına eriştirilir ki, bildiğini bilmez olur. Ve (sen, ey insanoğlu, ölümden sonra kalkıştan şüphe ediyorsan, düşün ki ) bir bakıyorsun yeryüzü kupkuru; ama ona su indirdiğimizde, (bir de bakıyorsun) canlanıp kabarmış ve her türden güzel ekinler ortaya koymuş!
(Hac 5)

Attığınız o (tohum)u hiç düşündünüz mü? Onu yaratan siz misiniz, yoksa Biz miyiz onun yaratılışının kaynağı?
(Vakia 58-59)

O, bir zamanlar (sadece) akıtılan bir meni damlası değil miydi ve sonra döllenmiş hücre; bu safhada Allah (onu) yaratmış ve olması gerektiği gibi şekil vermişti, (Kıyamet 37-38)

Sonra bu döl suyu damlasından döllenmiş hücreyi yaratıyoruz; sonra bu döllenmiş hücreden de cenini ve ceninden kemikleri yaratıyoruz ve sonra da kemiklere et giydirip onu yepyeni bir yaratık halinde var edip ortaya çıkarıyoruz: öyleyse, yaratanların en iyisi, en ustası olarak Allah ne yücedir!
( Mü’minun-14)

Seni yaratan ve varlık amacına uygun olarak şekillendiren, tabiatını adil ölçüler içinde oluşturan ve seni dilediği şekilde bir araya getiren (Rabbinden)?
(İnfitar 7-8)

Muhteşem bir sanat eseri olan İNSAN’IN yaradılışı hususunda halen birileri, EVRİM teorisi denen sapkınlığı, ispatlamaya çalışıyor ve buna inananlar var ise, Allah’ın bu muhteşem yaratma evrelerini okuyup akletmiyorsa, Hayvan’a verilen hissiyattan daha aşşağı bir Akla ve kişiliğe sahip olduğu, hakikati vermiş olduğum bu ayeti kerimeler ile açıkça izah edilmektedir. Bilim ilerledikçe İnanmayanlara İnsanın Kur’an hakikatlerince nasıl ve ne evrelerden geçerek yaratılmış olduğu sır olmaktan çıkmış, en cahil bir insanın bile anlayabileceği bir hal almıştır.

Kur’an insanın yaradılış fihristini en ince detayına kadar açıklamış iken, İnsan ile ilgili çalışmalarda bulunan bilim adamları, filozoflar, alimlerin kendi metotları ile ortaya koydukları hakikatlere rağmen insanı inceleyenlerin kendi kendilerine sordukları soruların büyük çoğunluğu cevapsız kalmaktadır.

İncelemeyi Kur’ani metotla yaptığımızda, Her şeyin yaratıcısı olan Allah’ın her varlığı belli bir özellikte yaratmış olduğunu, belli yasalara göre düzene koyduğunu, her şeye biçim veren şekillendiren ve verdiği şekle uygun doğayı yaradan Allah’tır. Yaradılan varlıklar içerisinde Kur’an en ince detayı insan hakkında vermektedir. İlk inen ayet ile insanın yaradılışı anlatılmakta ve bu anlatım son ayete kadar devam ederek Kur’anın insanı merkeze aldığı hakikatini açıkça beyan eder.

Şimdi sorulan soruların başında, Allah’ın bizlere ihtiyacı yok iken. Her şeyden münezzeh olan Allah, insanı neden yaratmıştır sorusuna cevap vermeye çalışacağız?

Tasavvufi anlayışa göre: Allah’a mal edilen sözde kudsi hadis olarak rivayet edilen ve gerçeklik ile uzaktan yakından alakası olmayan ‘’Ben gizli bir hazine idim İnsanları yarattım ki kendimi tanıtayım’’ görüşü Allah’a ait olan münezzehlik kavramını anlayamamışlığın ürünü olan uydurmaların başında gelmektedir. Nasıl olurda Allah kendisini tanıtmayı ister?

İnsanın neden, niçin yaratıldığı, yaradılış safhaları ile açıklanmaktadır. İnsanın yaradılış gayesi Rabbini Kulluk etmesini gerekli kılıyor iken, İnsan bu hakikati unutarak nankörlüğe düşmektedir. Kur’an birçok ayeti kerime’de bunu unutan İnsana uyarıda bulunarak onun yaratılmış olduğuna vurgu yapmaktadır.

İnsan bilmez mi ki, kendisini bir sperm damlasından yaratırız ve o anda kendisini düşünme ve tartışma yeteneği ile donatılmış görür. Ama o hem (Bizi tartışmakta ve) Bizim hakkımızda karşılaştırmalar yapmakta, hem de bizzat kendisinin nasıl yaratılmış olduğundan gafil bulunmaktadır! (Ve bunun şaşkınlığıyla da) "Kim, çürüyüp toz olmuş kemiklere hayat verebilir?" diye sormaktadır!
(Yasin 77-78)

Kur’an insanları daima bu uyarılar ile yaradılış gayesinin, Allah’ın emir ve yasaklarına uyarak her daim Yaradan Rabbi ile irtibatını korumasına imkân sunmaktadır.

Sizi(n her birinizi) peş peşe aşamalardan geçirerek yaratanın O olduğunu gördüğünüz halde?
(Nuh-14)

Ve Allah sizi yerden (tedrici bir şekilde) yeşertip büyütmüştür ve sonra sizi (öldükten sonra) ona geri döndürecektir:
(Nuh-17)

Kur’an yaradılan ilk İnsan’ın hangi aşamalardan geçtikten sonra yaratıldığını ve hammaddesinin, toprak, çamur, balçık, hava, ateş gibi çeşitli aşamalardan sonra insan’a verilen Ruh sayesinde yaradılışı tamamlanmıştır. Bu yaradılıştan sonraki devamlılık ise Kadın ve Erkeğin bir araya gelmesi üreme yolu ile devam ettirilmiştir.

İnsan var olduğu günden bu güne kadar sürekli olarak, içinde yaşamış olduğu evreni ve kendini tanımaya çalışmıştır, ancak bu kadar çalışmaya rağmen en az tanıyabildiği varlık yine insan türü olmuştur. Halen bu kadar teknolojiye rağmen insan’ın iç aleminde bilinmeyenler, bilinenlerin yüzde birini dahi tamamlayamamıştır.

Örneklerini sunacak olursak halen çözülemeyen yaradılıştaki muhteşem nizamı şöyle sıralayabiliriz:

Bir spermin içinde bulunan genler bu yumurtanın içinden çıkacak olan insanın karakter yapısını nasıl belirliyor?
Kimyevi moleküller, dokuların arasında nasıl bir düzen kuruyor?
Organizmaları irade ile değiştirmek mümkünmüdür?
Organların hali Ruhu nasıl etkiliyor?
Maneviyat duygusu, muhakeme yetisi ve cesaret nasıl arttırılabilir?
Rüya aleminde hiç görülmemiş şeyleri görmek hissetmek üzülmek gülmek
vb nasıl bir duygu?
Rüya aleminde kendi cenazesini görüp seyretmek?
Yada acıyı sevinci hisseden cesedimiz mi, ruhumuz mu, aklımız mı?

Bu ve benzeri sorular her daim sorulmuş ve cevaplar bulunmaya çalışılmıştır.

İnsan tabiatını ele aldığımızda en mükemmel şekilde yaratılmasına karşın, İnsanla ilgili yapılmış çalışmalarda mükemmel insanların bile birçok soruya cevap veremediklerinden örnekler ile karşılaşmaktayız. Güçlü ve zayıf, cesur ve korkak, mazlum ve zalim, iyi ve kötü, alim ve cahil, itaatkar ve asi, yetişkin ve çocuk, gibi bir çok zıt kavramı görmekteyiz.

Allah insanı yeryüzüne, kusursuz ve günahsız temiz bir yaradılış ile yaratır iken, fıtratına yerleştirdiği eğilimler sayesinde Kulluk vazifesinde belli bir ölçü dâhilinde sınava tabi tutmaktadır. Günümüz insanını eski çağlardaki insan ile karşılaştırdığımızda, onlardaki imkânları göz önünde bulundurduğumuzda onların yapmış oldukları kötülüklerin o kısıtlı imkânlara rağmen daha fazla olduğunu görmekteyiz, Lakin günümüzde ise insan doğasında var olan iyilik ve kötülük gelişmiş teknoloji ile harekete geçirildiğinde daha büyük sonuçlar ile kendini göstermektedir.

İnsan benliğini düşün ve onun nasıl (yaratılış) amacına uygun şekillendirildiğini ve nasıl ahlaki zaaflarla olduğu kadar Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle de donatıldığını!
(Şems-7-8)

Bizler ilahi Rehber Kur’anın beyan ettiği yaradılış ve mücadelede’’İtaat/takva ve İsyan/fücur’a’’ meyilli yaratıldığımızı bildiğimiz an, bu zıt kutuplar arasında Fıtratın gereğine uygun tavır ve davranışlar sergilediğimizde, Melekleri aşacak bir mertebeye yücelebildiğimizi bilerek yaşamaya çalışır isek ‘’Fıtrat’a’’ özümüze sahip çıkmış oluruz.

Yok, eğer Kur’anın beyanına göre yaşamaz ve kendi heva ve heveslerimize kul olur isek o zamanda ‘’Esfele Safilini’’ hak eder aşşağılar en aşşağısını düşeriz.

Bizler Kur’anın açık beyanlarına göre, İnsan yaradılışındaki hakikatleri görerek, bir takım zaafları olsa dahi, eğer ister ise, Allah’ın mesajını yeryüzüne taşıma ve o kutlu mesajın temsilcisi olma üstünlüğüne sahiptir. Allah insan’a yeryüzünde nimetler ihsan etmiş ve yaradılan her şeyi onu hizmetine vermiştir hizmetine sunduğu nimetleri ayeti kerimelerde şöyle açıklamaktadır:

O ki, yeryüzünü size bir dinlenme yeri, gökyüzünü bir çardak yapmış, gökten su indirmiş ve onunla size rızık olarak meyveler çıkarmıştır: O halde (Bir ve Tek İlah olduğunu) bile- bile Allah'a ortaklar koşmayın.
(Bakara-22)

Ve dünya üzerinde ne varsa sizin için yaratan, plan ve tasarımını göklere uygulayıp onları yedi gök şeklinde düzenleyen O’dur ve yalnızca O'dur her şeyin tam bilgisine sahip olan.
(Bakara-29)

O'dur gökten suyu indiren; öyle ki, hem siz içersiniz o sudan, hem de, hayvanlarınızı otlattığınız çayır çimen;
(Nahl-10)

Ve sizi sarsmasın diye arza yerinden oynatılmaz dağlar ve yolunuzu bulasınız diye nehirler, yollar yerleştirdi;
(Nahl-15)

Görmezler mi ki, eserlerimizden biri olarak kendileri için (bugün) kullanıp yararlandıkları evcil hayvanlar yarattık? ve onlardan (başka) faydalar sağlayabilsinler ve içecek (süt) alabilsinler! Buna rağmen hala şükretmeyecekler mi?
(Yasin-71-73)

Yeryüzünü yayıp genişleten ve onun üzerine yerinden oynatılmaz dağlar yerleştirip vadilerinden nehirler akıtan ve orada her tür bitkiden iki cins yaratan ve gündüzü geceyle örtüp bürüyen o’dur. Doğrusu, bütün bunlarda, düşünen insanlar için mutlaka (çıkarılacak) dersler vardır! Ve yeryüzünde birbirine komşu (ama yine de yapı olarak birbirinden ayrı nice) kara parçaları, üzüm bağları, hububat ekili tarlalar, bir kökten sürgün verip küme halinde ya da tek başına boy veren hurma ağaçları vardır ki hepsi de aynı suyla sulanırlar: hal böyleyken yine de (insanlara ve hayvanlara sağladıkları) ürünler bakımından Biz onların bazılarını bazılarına üstün kılıyoruz. Doğrusu, bütün bunlarda aklını kullanan insanlar için mutlaka (çıkarılacak) dersler vardır.
(Rad-3-4)

Allah bizlere bu kadar nimet ve sayısız yaradılanı bize hizmet etmek için sunmuştur bizden istediği ona ortak koşmamak ve daima şükretmektir, ona hakkı ile kulluk vazifesini yerine getirmektir. Bu kadar imkan ile Kulluk vazifesini yapanlara cennet vaat ederek çalışmasının karşılığını en iyi şekilde verecektir. Bunun aksi yaşam sergileyenlere de cehennem ile yapıp ettiklerinin hesabını soracaktır.

Sayısız nimete karşın Allah hiç kimseyi zorlamamıştır, vermiş olduğu ‘’Akıl ve İrade’’ sayesinde seçme hakkını İnsana bırakmıştır. Düşünme, öğrenme ve anlama yeteneği ile donattığı insana, aklını kullanmasını düşünerek gerçeği bulmasını istemiştir. Lakin bu süreç içerisinde insanı kendi haline bırakmamıştır sadece Aklın yeterli gelmediğini en iyi bilen Rabbimiz insanlara doğru yolu bulmaları için, Kitaplar ve Peygamberler ile desteklemiştir.

Allah’a verdiğimiz sözü unutmayalım:

Ve iz ehaze rabbuke mim beni ademe min zuhurihim zurriyyetehum ve eşhedehum ala enfusihim elestu bi rabbikum, kalu bela şehidna en tekulu yevmel kiyameti inna kunna an haza ğafilin.

Ve senin rabbin, her ne zaman Ademoğullarının sulblerinden onların soylarını çıkaracak olsa, onları kendileri hakkında tanıklık etmeye çağırır: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" Onlar, cevaben: "Elbette!" derler, "Buna tanıklık ederiz!" (Bunu, böylece hatırlatıyoruz ki) Kıyamet Gününde, "Doğrusu, bizim bundan haberimiz yoktu" demeyesiniz,(A’raf-172)

İnsanı Ahsen’i Takvim üzere yaratan Rabbimiz İnsanın biyolojik, fizyolojik, psikolojik olarak diğer varlıklarda bulunmayan bir takım üstün yeteneklerinin yanında bazı zaafların da olduğunu Kuran ile bildirilmiştir. Bu bildirilen zaafların her biri birbirine bağlantılı bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

İnsanın Zayıf Olduğu:

SİZİ ZAYIF [bir halde] yaratan, zayıflığınızdan sonra [size] güç veren ve güç[ünüzü gösterdiğiniz bir dönem]den sonra [yaşlılığın getirdiği] zayıflığa sizi duçar eden ve saçlarınıza aklar düşüren O'dur!O, dilediğini var eder; O her şeyi bilendir ve sınırsız güç Sahibidir!(Rum-54)

Allah yüklerinizi hafifletmek ister; zira insan zayıf yaratılmıştır.(Nisa-28)

Cahil Olması:

Cahilliği bilgisiz olarak tanımlamak doğru değildir. Kur’anda cehalet, kullanıldığı yerlere göre değişik anlamlar kazanan eylem ve tavır olarak anlamak lazım. Kuran’da Cehalet’e ilmin ve hilmin zıddı olmak üzere iki anlam verilmiştir. İlmin zıddı olarak kullanıldığında hiçbirsey bilmemek anlamında değilde bir şeyi bilinmesi gereken anlamda anlamamak sağlam ve güvenilir bilgiden mahrum olmak demektir.

Hilmi’n zıddı olarak kullanıldığı yerlerde, aklı örten, düşünce yapısını bozan, hakk ve batılı ayırd edemeyecek duruma getiren, insanı etkisine alan duygusallık anlaşılmıştır. Bu değerlendirme ile anlayacağımız. Cehalet sadece okuma yazma bilmeyen değil, kendi menfi çıkarları uğrunda heva ve heveslerinin esiri olarak zulüm ve haksızlığın her boyutuna bulaşabilen taife olarak adlandırabiliriz.

Örneğini sunacak olursak. Ebu Cehil cahil bir insan değildi, kendi asrında bilgi seviyesi yükse olan ve bu bilgisini hakk değilde haksızlık için kullanan bir kişilik, buna daha sonrasında örnek sunacak olursak, Muaviye aynı şekilde kendi asrının en zeki insanlarından biridir lakin yapmış olduğu, kurnazlık oyunları hile ve desiseden başka bir şey değildi.

Gerçek şu ki, Biz [akıl ve irade] emaneti[ni] göklere, yere ve dağlara sunmuştuk; ama (sorumluluğundan) korktukları için onu yüklenmeyi reddettiler. O (emanet)i insan üstlendi; zaten o, daima haksızlığa ve akılsızlığa son derece meyyal biridir.(Ahzab-72)

Zalim Olması:

Zulüm kavramının asıl anlamı nurun yokluğu ve karanlıktır. Bir şeyi kendine ait olan yerin dışına koymak, gerek eksiklik, gerek fazlalık bakımından haktan sapmaktır. (Rağıb, a.g.e. 470-471.)

Bu anlamda zulüm, adaletin tam zıddı bir manadadır. Allah’ın emanet ettiği akıl ve iradeye, nimetlere, kendi nefsinin fıtrattaki yaradılışına nankörlük etmesi zulümdür.

Ve size kendisinden isteyebileceğiniz her türlü şeyden [bazısını] veren O'dur; (öyle ki) Allah'ın nimetlerini saymaya kalksanız sayamazsınız.[Yine de] insanoğlu zulmünde pek ısrarlı, nankörlüğünde pek inatçıdır! (İbrahim-34)

İnsana bahşedilen nimetlerin haddi ve hesabı olmadığı halde, İnsanoğlu zulmünde ısrarcı davranışları ile nankörlüğe düşerek kendi kendine zulmetmektedir. Kur’anda daha birçok ayeti kerimede Zulüm kavramı ile ilgili ayet bulunmaktadır. Ayetleri sure adları ve ayet noları ile verelim:

Şura: 42/42.Talak: 65/1; Fatır: 35/32; Nisa: 4/110; Kasas: 28/16; Nahl: 16/28; Al-i İmran: 3/117, 135.Yunus: 10/44; Bakara: 2/57; A'raf: 7/23, 160; Rum: 30/9.Yunus: 10/54. Lokman: 31/13.Bakara: 2/114. Bakara: 2/140. En'am: 6/144; Hud: 11/18; Kehf: 18/15: Zümer: 39/32.En'am: 6/93; Yunus: 10/17; Ankebut: 29/68.En'am: 6/21, 157; A'raf: 7/37.En'am: 6/93.Ankebut: 29/68; Zümer: 39/32.Saf: 61/7.Kehf: 18/57.Secde: 32/22 Kasas: 28/50.Rum: 30/29; Muhammed: 47/16.Kehf: 18/57.

Nankör Olması:
Denizde bir tehlikeyle karşılaştığınız zaman, O'ndan başka bütün o yalvarıp yakardığınız şeyler sizi yüzüstü bırakır; ama ne zamanki sizi sağ salim karaya çıkarır, hemen yüz çevirip [unutuverirsiniz O'nu]; çünkü insanoğlu gerçekten çok nankördür!
(İsra-17)

Unutkan Olması:
İMDİ, mesajlarımız hakkında ileri geri konuşan kimselere rastladığın zaman, bu kimseler başka konulara geçinceye kadar onlardan uzak dur ve eğer Şeytan sana [yapman gerekeni] unutturursa, hiç değilse, hatırladıktan sonra, artık açıkça zulmeden böyle bir topluluğun içinde yer alma
(Enam-68)

Azgın Olması:
Gerçek şu ki insan fütursuzca azar, ne zaman kendini yeterli görse (Alak-6-7)

Aceleci Olması:
Hal böyleyken, insan yine de [çoğu zaman] iyilik için dua ediyormuşçasına (tutkuyla) kötülük için dua eder; çünkü insan [yargılarında] tez canlıdır.(İsra-11)

Dünyaya Düşkün Olması:
GERÇEK ŞU Kİ, insan Rabbine karşı çok nankördürve kendisi [de] buna şahittir: çünkü servet hırsına kapılmıştır.(Adiyat-6-7-8)

Hırslı Kıskanç ve Cimri Olması:
GERÇEK ŞU Kİ, insan tatminsiz bir tabiata sahiptir. [Kural olarak,] başına bir kötülük geldiği zaman sızlanmaya başlar,bir iyilik ile karşılaşınca da onu bencilce [sahiplenip başka insanlardan] uzak tutar. (Mearic 19-20-21)

Münakaşacı ve Mücadeleci Olması:
İŞTE BUNUN GİBİ, Biz bu Kuran’da insanlar[ın yararlanması] için çeşitli açılardan türlü-türlü dersler ortaya koyduk. Bununla birlikte, insan her şeyden çok tartışmaya düşkündür.
(Kehf -54)

Taklitçi Olması:
Şimdi, eğer yeryüzünde [yaşamakta] olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar: onlar ancak [başkalarının] zanlarına tâbi olurlar ve kendileri hiçbir şey yapmayıp sadece tahmin yürütürler
(Enam-116)

Yük taşımaya mahsus olan ve etleri için beslenen hayvanlardan, Allah'ın size rızık olarak verdiklerini yiyin ve Şeytan'ın izinden gitmeyin: unutmayın, o sizin apaçık düşmanınızdır!
(Enam-142)

Fıtrat Ve Bireysel Ayrılıkları birer başlık altında ele alacak olursak dört kısma ayırabiliriz:

1.İnananlar-2.Ehli Kitap-3.Müşrikler-4.Münafıklar

Kur’an’i metod ile ele aldığımız konuyu üstün nitelikler ve zaaflar bazında değerlendirmemizden sonra şimdi KULLUK nedir ona bakmaya çalışalım:

Ve (onlara söyle!) Görünmez varlıkları ve insanları yalnızca (Beni tanımaları ve) Bana kulluk etmeleri için yarattım.
(Zariyat-56)

Ey insanlar! Sizi ve sizden önce yaşamış olanları yaratan Rabbinize kulluk edin ki, O'na karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız.
(Bakara-21)

Nuh'u soydaşlarına peygamber olarak gönderdik. Onlara dedi ki: «Ey soydaşlarım, Allah'a kulluk ediniz, O'ndan başka bir ilâhınız yoktur, sizin hesabınıza büyük günün azabından korkuyorum.»
(Araf-59)

Kul Allah’u tealanın gerçekten Rabbi ve Halık’ı olduğunu ve kendisinin Allah karşısında fakir ve muhtaç bulunduğunu idrak ettiği zaman, Allah’ın rububiyetine ait ubudiyeti ve kulluğu bilir ve anlar. İşte bu hakikati idrak edebilen Kul yalnıza Rabbinden ister ve ondan medet umar. Yalnızca ona boyun eğer ona yönelir ve ona tevekkül eder.

İnsan, başıboş bırakılacağını ve dilediği gibi hareket edebileceğini mi sanır?
(Kıyamet-36)

İnsanlar, (sadece) "İnandık!" demeleriyle bırakılacaklarını ve sınava çekilmeyeceklerini mi sanıyorlar?
(Ankebût-2)

Ve hepinizi mutlaka sınayacağız ki (Bizim yolumuzda) üstün gayret gösterenleri ve sıkıntılara göğüs gerenleri (diğerlerinden) ayırabilelim; çünkü biz, bütün iddialarınızı(n doğruluğunu) deneyeceğiz.
(Muhammed-31)

Muhakkak ki, ölüm tehlikesiyle ve açlıkla, dünya malının, canın ve (alın teri) ürünlerinin kaybı ile sizi sınayacağız. Ama zorluklara karşı sabredenlere iyi haberler müjdele.
(Bakara-155)

İnsanlar yaradılışları hususunda her daim bir yöneliş ile yanıtlar aramaya çalışmıştır. Tüm inanç sistemlerinde bu husus hakkında sorular ve cevaplar ile neden yaratıldığı, nasıl inanması gerektiği, kulluğu nasıl ifa etmesi gerektiği hususlarında farklı fikirler ile araştırmalar yapılmıştır. Bu araştırmaların ana felsefesi kulluğu anlamak ve yaşamak adına olmuştur. Bizler bu araştırmamızı, Kur’an’i metod ile ele alarak yaradılış, hakikatini idrak etmeye çalışacağız.

İlmi ve bilimsel çalışmalar, insanın yaşayacağı süreç içerisinde bir yaratıcıya ihtiyaç duyduğunu ispatlamaktadır. İnsanın kendini tanıma arayışı fıtratında var olan bir arayıştır. İnsanlar yaşam süreleri zarfında hep savunma uğruna yaşamak istemez. İnsan kendi idealleri uğrunda gayretler sarf ederek bir yaşam sunmaya çalışır. Bu uğurda özlemi, acıyı, sevinci ve hatta bu uğurda hayatını bile vermeye razı olabilmektedir.

Kulluk vazifemizde, ustalaşıp tecrübe kazanma yolunda, yaşamın amacının farkına varmaktan daha değerli bir adın olamaz. Çünkü yaşam nedeninin niçin olduğu idrakine varan insan bundan daha anlamlı ve değerli bir şeyleri araması anlamsız olur. Tüm ilahi din mensuplarının arayışlarının temelinde Rabbine kulluk vazifesinin idrakine varabilme anlamı yatar.

İnsanlara en tamin edici cevabı veren anlayış dindir. Çünkü neden yaşıyoruz sorusuna en güzel cevabı Din vermektedir. Allah’a kulluk etmek, saygı ve sevgi ile bağlanmak cevabı ile. Bunun aksine tavır sergileyenler hayatın sadece maddi boyutunu amaç edindikleri vakit, yapmış oldukları çabalar boş bir uğraştan ibaret olur. İnanç ve maneviyattan kaynaklanmayan her yaşam temel amacından uzak boş ve anlamsızdır. Allah’a kullukta elde edilecek en büyük anlam maneviyattır.

Akıl ve irade sahibi varlıkların yaratılmasındaki temel amaç, Allah’ın varlığını birliğini tanıma ile kendi yaradılışlarındaki hakikatleri, görerek Allah’ın emirleri doğrultusunda uygun bir şekilde kulluk etmeleridir. İnsanın yaradılışındaki hakikatler hayat ve ölüm arasında geçecek bir sınavdan ibaret olduğu ayeti kerime’de bizlere bildirilmektedir.

O, hem ölümü, hem de hayatı yaratmıştır ki sizi sınamaya tâbi tutsun [ve böylece] davranış yönünden hanginiz daha iyidir [onu göstersin] ve yalnız O[nun] kudret sahibi ve çok bağışlayıcı [olduğuna sizi inandırsın].
(Mülk-2)

Hayatımızın bir imtihan olması, insanın yüklenmiş olduğu sorumluluk emir ve yasaklar ile bir anlam kazanmaktadır. Başıboş olmadığımızı her şeyin en güzel bir şekilde dizayn edildiğini idrak ettiğimiz zaman sorumluluklarımıza uygun tavır ve davranışlar ile biçimlendiririz.Neden yaratıldığımızı daha iyi kavramamız için, Allah’ın, hiçbir şeyi gayesiz, abes olsun diye zaman geçirmek için ya da eğlence maksadıyla yaratmadığını idrak edebilmeliyiz. Çünkü hiçbir gaye olmadan yaratma fiili Allah’ın sıfatlarına ters düşer. Başıboş ve gayesiz yaratılmadığımızı yine Kur’an açıklamaktadır.

Sizi boş ve anlamsız bir oyun için yarattığımızı ve Bize dönmek zorunda olmadığınızı mı sanıyordunuz?”(Mü’minun-115)

VE BİZ, hakikati inkâr edenlerin sandığı gibi, göğü ve yeri ve ikisi arasındaki şeyleri bir amaç ve anlamdan yoksun yaratmadık: Vay hallerine [cehennem] ateşindeki o inkârcıların!(Sad-27)

Onlar ki ayakta dururken, otururken ve uyumak için uzandıklarında Allah'ı anar [ve] göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde inceden inceye düşünürler:

“Ey Rabbimiz! Sen bunları[n hiç birini] anlamsız ve amaçsız yaratmadın. Sen yücelikte sınırsızsın! Bizi ateşin azabından koru!”
(Bakara-191)

İnsanın yaratılması apaçık belli bir amaca yöneliktir. İnsanın boş ve anlamasız yaratıldığını belli bir amaç uğrunda olmadığını bilinçli olarak reddetmek, ahlaki ve manevi değerleri yok saymak manevi körlüğe ve cezayı hakk etmeye yol açan kapıdır.

Ama insanlar arasında öylesi de var ki Allah'ın rızasını kazanmak için kendisini feda eder: Allah ise, kullarına karşı daima şefkatlidir. Ey imana ermiş olanlar! Allah'a kendinizi tam olarak teslim edin ve şeytanın ardından gitmeyin, zira o sizin apaçık düşmanınızdır.
( Bakara 207-208)

Bizler yaradılışımızın ana gayesinin Allah’a kulluk olduğunu idrak ederek, hayatımıza yön verdiğimiz zaman mükafatını fazlası ile alacağımızı, Aksi bir yaşam sergileyerek insanda var olan zaaflara düştüğümüz an cezaya müstahak oluruz.

Rabbimiz hakk din İslam’ın değerleri ile yaşamayı ve ölmeyi bizlere nasip eylesin, nankörlük cahillik ve tüm insani zaaflara düşmeden Sırat’el Müstakim yolunda Ayaklarımızı sabit kılsın.

MEVLÜT HÖNÜL
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
MALAZGİRT
22.06.2010
__________________
“...Kendinizi satmayınız. Hür, özgür insanlar olunuz, kendini satan satıcılardan olmayınız”
İmam HÜSEYİN (a.s)
Alıntı ile Cevapla