Konu Başlıkları: Misyonerlik
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 13 Temmuz 2008, 04:09   Mesaj No:8

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: Misyonerlik

[COLOR=#483d8b]Misyonerlerin Üçüncü Dünyaya Yönelik Faaliyetlerine Hazırlık Aşaması Olarak Uyguladıkları Genel Yöntemler

1-
Misyon faaliyetleri için uygun, elverişli hedef kitleler/toplumlar belirlemek. Misyonerlik aktivitelerine başlamadan önce dikkatle üzerinde durulması gereken en önemli konu budur: Aktivitelere konu olacak hedef insanların tespit edilmesi. Peki, misyonerlik faaliyetlerinde önceliğe sahip olan hedef kitleler kimlerdir?

• Ekonomik ve/veya sosyal ve siyasal sıkıntı çeken yöre halkları; fakir ülkeler

• Mülteciler ve sürgünler

• Etnik ya da kültürel açıdan azınlık statüsünde görülenler ya da kendilerini böyle görenler ve tanımlayanlar. Bu gruplar arasında da özellikle

o Kendisini etnik açıdan azınlık görenler. Örneğin ülkemizde kendisini Kürt, Çerkez, Gürcü, Laz vb etnik kimliklerle tanımlayanlar; Afrika ülkelerinde çoğunluğun arasında kendisini farklı kabile kimlikleriyle tanımlamayı ön plana çıkaranlar gibi.

o Çeşitli mezhepler (özellikle heterodoksal akımlar) ve azınlık statüsündeki dinsel akım bağlıları. Örneğin Ortadoğu ülkelerinde yaşayan Nusayriler, Yezidiler, Dürziler, Aleviler, Babiler, Bahailer, Kadiyaniler, Sabiiler vb akımlar.

• Tarihsel olarak Hıristiyan bir geçmişe/kökene sahip olanlar

• Savaş, iç çatışma ve kaos ortamında olan yöre halkları

Burada üzerinde durulması gereken önemli bir husus şudur: Neden misyonerler, Hıristiyan Batı ülkelerinde hızla yoğunlaşan din dışılıkları ve Hıristiyan inancına ilgisiz kalan Batı halklarını değil de yukarıda sıraladığımız üçüncü dünya halklarını ve bu arada Müslüman halkları kendilerine öncelikli hedef seçmektedirler? Esasen burada, günümüzde Hıristiyanlığın gerçekten Batının dini olup olmadığı da sorgulanmalıdır. Her ne kadar genelde halkının çoğunluğu Hıristiyan görünse de bugün Batı insanının birçoğunun Hıristiyanlıkla ilişkisi pamuk ipliğiyle bağlıdır. Günümüzde muhafazakarlığıyla ünlü İngiltere’de bile kiliseye bağlı olan Hıristiyanların oranı yüzde onun altındadır. Bu oran diğer Avrupa ülkeleriyle ABD’de de çok fazla değişmemektedir. Yine 1990’lı yılların başında Noel öncesi bir dönemde kilisenin ibadet günü olarak kabul ettiği Pazar günleri alışveriş merkezlerinin açık olup olmaması konusunda İngiltere’de yapılan bir kamuoyu yoklamasında, işyerlerinin açılmasına dini yönden karşı çıkan kiliseyi destekleyenlerin oranı da yine yüzde on civarında kalmıştır. Buna karşılık Hıristiyanlığın en fazla rağbet gördüğü ya da kiliseye bağlılık oranlarının oldukça yüksek olduğu yerlerin/halkların ise üçüncü dünya ülkeleri arasında yer alan Orta ve Latin Amerika ülkeleri, Afrika’nın Hıristiyan bölgeleri ve nispeten Hıristiyanlığı yeni kabullenmiş/kabullenmekte olan Güney Kore ve diğer bazı uzak doğu ve ön Asya halkları olduğu dikkati çekmektedir. Üçüncü dünya Hıristiyan halklarıyla yeni Hıristiyanlaştırılan bölgelerde bağlılarıyla nispeten sıkı ilişki içinde olan kilise ve Hıristiyan inancı, Hıristiyanlığın vatanı gibi görülen Batı’da gittikçe yalnızlaşmakta, Batı insanının Hıristiyan öğretilere ve yaşam tarzına fazla rağbet etmediği görülmektedir. Belki de bu nedenle günümüzde din değiştirmenin en yoğun yaşandığı yerler Batı ülkeleridir. Yine bu nedenle olsa gerek, İslam (ve ikinci sırada Budizm) Batı toplumları arasında hızla yayılmaktadır. Batının Hıristiyanlıkla ilişkisine dayalı bu durum göz önüne alındığında, neden misyonerlerin, Hıristiyan kültürüyle iç içe yaşayan ama Hıristiyanlığa ilgisiz kalan Batılılardan çok üçüncü dünya ülkelerini ve Müslüman toplumları Hıristiyanlaştırmayı hedefledikleri daha iyi anlaşılabilir.

2- Misyonerlerin, faaliyetlerine hazırlık aşaması olarak uyguladıkları ikinci yöntem, hedef seçilen topluma yerleşmedir. Topluma yerleşmede dikkat edilecek en önemli husus, doğal olarak o toplumun (halkın, devletin veya devlete bağlı kolluk kuvvetlerinin) dikkatini çekmemek, bir başka ifadeyle Hıristiyan misyoner olarak deşifre olmamaktır. Bunun için Hıristiyan misyonerler üçüncü dünya ülkeleriyle İslam toplumlarında genellikle kendilerini gizleyecek ve faaliyetlerine örtü olacak ikinci, hatta üçüncü bir meslek edinirler. O ülkelere bu mesleklerle ilişkili paravan kurum ve kuruluşlar aracılığıyla giderler ya da gönderilirler. Misyonerlerin aktif olarak çalıştıkları kurum ve kuruluşlar ise şunlardır:

• Çeşitli ulusal ya da uluslar arası yardım kuruluşları. Özellikle fakir ve yoksul ülkelere yönelik gıda yardımını üstlenen teşkilatlarda misyonerler yoğun faaliyet göstermektedirler. Bu çerçevede, örneğin, ülkemizde yakın geçmişte vuku bulan deprem felaketinde ABD, Avrupa ülkeleri ve Güney Kore merkezli misyonerlik teşkilatlarının örgütlediği kuruluşlar, gıda, ilaç vb yardımlar iletmek bahanesiyle deprem yöresine gelmişler; buralarda eğitim ve gençlik kampları kurmuşlar ve böylelikle misyonerlik faaliyetlerine uygun zemin oluşturmaya çalışmışlardır.

• Sosyal hizmet teşkilatları. Bugün ABD ve Avrupa ülkeleri merkezli yüzlerce sosyal hizmet teşkilatı, çeşitli misyoner kuruluşları olarak çalışmaktadırlar.

• Eğitim kurumları, yabancı okullar, yabancılarla ilişkili eğitim kurumları ve kurslar. 19. yüzyıldan itibaren misyonerlerin yoğun faaliyette bulundukları alan eğitim alanı olmuştur. Üçüncü dünya ülkelerinde açılan binlerce, on binlerce eğitim kurumu çatısı altında Hıristiyanlık propagandası yürütülmüştür/yürütülmektedir. Şüphesiz bu okulların tamamına yakını Hıristiyan din eğitimi dışında bir amaçla açılan okullardır. Fakat bu okullarda idareci, eğitmen, danışman vb sıfatlarla görevlendirilen Hıristiyan misyonerler, farklı maskeler altında gerçek görevleri olan misyonerliği ifa etmeye çalışmışlardır.

• Dil merkezleri. Misyonerlerin özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren rağbet ettikleri bir alan da dil merkezleri olmuştur. Bunda İngilizce’nin adeta bir dünya dili haline gelmesinin büyük rolü vardır. Bugün, bütün İslam ülkelerinde gerek yerli girişimcilerin çabalarıyla gerekse uluslar arası dil okullarının şubeleri olarak açılan dil merkezlerinde öğretmen olarak çalışanların azımsanamayacak miktarı, aynı zamanda misyonerlik faaliyetlerinde bulunmaktadırlar. Misyonerlik teşkilatlarının kurduğu ve örgütlediği, merkezi genellikle ABD ya da Avrupa’da bulunan, uluslar arası öğretmen yetiştirme, yerleştirme ve meslek edindirme kuruluşları, üçüncü dünya ve İslam ülkelerinde bulunan bu dil okullarının öğretmen ihtiyacını, en hızlı ve ucuz şekilde karşılamakla görevlidir.

• Turizm büro ve acentaları

• Yabancı elçilikler, konsolosluklar

• Yurtdışından idare edilen ya da din adamlarının yurtdışından atandığı kiliseler ve manastırlar.

• Son olarak çeşitli paravan ya da reel ticari, iktisadi kuruluşlar. Bu konuda verilecek şu örnek, konunun anlaşılmasına yardımcı olacaktır. 20. yüzyılın son çeyreğinde Malezya’da Hıristiyanlığın yayılması faaliyetleri için ülkeye gönderilen profesyonel misyonerler Mike ve Cindy Bowen çifti, anılarında bu ülkeye doğrudan misyoner olarak girişlerinin mümkün olmadığı için, bir Müslümanın sahip olduğu fakat yönetim kurulunda Hıristiyanların da bulunduğu bir peyzaj şirketi aracılığıyla ülkeye girdiklerini anlatır. Bu konuda şu sözler çok anlamlıdır: “Bizi kiralayan şirketin sahibi Müslümanlardı; fakat yönetim kurulunda bazı Hıristiyanlar da vardı, onlar bizim bu işe girmemize yardımcı oldular. Müslümanların sahip olduğu bir şirketin, Malezya’da İncil mesajını yaymamız yolunu bize açması gerçekten komik bir şey. Ama, kötüyü de sevmelisin!”19

3- Topluma dil, kültür ve sosyal ve geleneksel yaşam açısından adaptasyon.

4- Toplumu tanıma, toplumsal değerlerin (sosyo-kültürel yönden) güçlü ve güçsüz yönlerini etüt etme, toplumsal çatışma ve birleşme noktalarını kavrama.

5- Son olarak yerleşilen toplumun inanç yapısını, dinsel değerlerini ve dinsel kaynaklarını inceleme ve misyonerlik faaliyetleri açısından bunları değerlendirme.


İslam Ülkelerine ve Yurdumuza Yönelik Misyonerlik Faaliyetlerinde Kullanılan Yöntemler

Pavluscu misyon anlayışının “takiyye” ve “gerektiğinde olmadığı gibi gözükmek” ilkesini temel alan günümüz misyonerlerinin, İslam toplumlarında misyon faaliyetlerini yürütürken dikkat etmeleri gereken hususlara ilişkin sayısız çalışma (kitap, makale, tez, web sayfası vb) yayınlanmıştır.
Alıntı ile Cevapla