Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Adap-Edep-Ahlak (https://www.forum.medineweb.net/653-adap-edep-ahlak)
-   -   Savaş ahlâkı ve devlet terörü (https://www.forum.medineweb.net/adap-edep-ahlak/22384-savas-ahlaki-ve-devlet-teroru.html)

enderhafızım 06 Temmuz 2012 11:16

Savaş ahlâkı ve devlet terörü
 
Dr.Şerafeddin KALAY


Savaş ahlâkı ve devlet terörü


Allah Rasûlü (sav), ilk İslâm’a gönül verenlerden ve hayatta iken Cennetle müjdelenen on sahâbîden biri olan Abdurrahman İbn Avf’ı (ra) hazırladığı bir seriyyenin başında, Bizans’ın güney hudut boylarında yer alan “Dûmetü’l Cendel” üzerine gönderiyordu. Sancağı ona teslim etmek üzereydi. Önce Allah’a hamd ü senâda bulundu. Sonra şu sözlerle ona cihadın temel prensiplerini hatırlattı:
Avf Oğlu! Sancağı teslim al! Allah yolunda bir bütün olarak cihad edin. Alah’ı inkar edenle karşı omuz omuza savaşın. Alınan ganimetlerde herkesin hakkını gözetin; kimseye ihanet etmeyin. Gadredenlerden olmayın; savaş prensipleri dışına çıkmayın, mert olun. İnsanlara işkence etmeyin; ağız, burun, kulak kesicilerden olmayın. Çocuk öldürmeyin. Bu sizler için Allah’ın ahdi, Rasûlü’nün sîretidir.” (Örnek Nesil s. 382-383)
Bu, Allah Rasûlü’nün cihada gönderdiği komutanına vasiyetlerinden sadece biri… Kaynaklarımızda bu mânâda daha bir çok vasiyet yer alır. Farklı zamanlarda, farkı komutanlara, onların şahsında bütün ümmete yapılan vasiyetler. Cihan tarihine miras kalan buyruklar…
Bunların hemen hemen hepsinde savaşamayan kadın ve çocukların öldürülmesi yasaklanır. Siyer kitaplarını, hadis kaynaklarının cihad, meğâzî ve siyer bölümlerini tarayanlar bunların nicelerini göreceklerdir.
Süneni Ebî Davûd’ da yer alan ve Enes’in (ra) rivâyet ettiği bir hadis, oldukça açık ve net ifadelerin yer aldığı bir hadistir. Bu hadiste Allah Rasûlü’nün (sav) yola çıkmak üzere olan mücahidlere vasiyetlerini görüyoruz: “Allah’ın ismiyle, Rasûlullah’ın milletinden birer fert olma şuuruyla yola çıkın! Pîri fânî (yaşlı) insanları, bebekleri, yaşları küçük çocukları, kadınları öldürmeyin. Ganîmet düşkünü olup birbirinizin hakkını yemeyin; birbirinize ihanet etmeyin. Ganîmetleri bir bütün halinde bir araya toplayın. Yapıcı olun, insanlara iyilik yapın. Biliniz ki Allah, iyilik yapanları ve iyilik yapmayı haslet haline getirenleri sever.” (Sünen-i Ebî Dâvûd, Meğâzî)
Manastırlara çekilip (İslâm’a göre batıl bir inanç gereği de olsa) ibadetle meşgul olan rahiplerin öldürülmemesi de bazı rivâyetlerde özellikle zikredilir ve vasiyet içinde yer alır.
Bu konunun, daha hassas bir şekilde üzerinde durmayı, farklı açılardan ve detaylarına inerek değerlendirmeyi gerektiren bir konu olduğu açıktır. Araştırma arzu eden kardeşlerimiz için fıkıh ve hadis kitaplarında bu konuyla ilgili yeterli derecede bilgi vardır.
Biz bu yönde İslâm’ın savaş prensipleriyle ilgili kısa bir hatırlatma yapmayı tercih ediyor, günümüzde üzerinde sıkça konuşulan bazı hususlardaki bilgi ve bakış açımızı paylaşmak istiyoruz.
Sıkça duymaya başladığımız kelimeler arasında, “intihar eylemleri”, “terör”, “İslâmî terör”, “intifâda”, “tedhiş”, “şiddet olayları”… gibi kelimeler yer almaya başladı. “İslâmî terör” gibi bir isimlendirmenin İslâmî ıstılahlar arasında yerinin olamayacağını açıktır. Bu isimlendirmeler ve sebepleri de ayrıca incelenmeye değerdir. Gerçek terörist olarak kimler isimlendirilir, bunun kesin hatlarla tespit edilmesi gerekir. Biz bütün bunların derinliklerine de girmeyeceğiz.
Dile getirmek istediğimiz şudur: Yukarıda zikrettiğimiz bilgilere kısmen sahip olan, rahmet ve şefkat dini olarak bilinen İslâm’ın savaşamayan yaşlı, çocuk, kadın öldürmeye, başkalarına ğadretmeye, zulmetmeye, kendileri işkenceye uğrasalar bile başkalarına işkence etmeye izin vermediğini bilen kardeşlerimiz bu konular üzerinde tartışmaya, ekranlara akseden manzaralar üzerine farklı fikirler serdetmeye başladılar…
Elbette ki, bu tartışmalar sırasında söylenilen sözlerde hem doğrular, hem de eğriler var. Farklı bakış açıları olduğu gibi tesir altında kalmışlığın zihinlerde bıraktığı derin izler de var…
Unutulmaması gereken bir hukuk kaidesi vardır. “Taraflar dinlenilmeden, tarafların hasımlaştıkları konu üzerinde karar verilemez.” Verilirse bu doğru bir karar kabul edilemez.
Bir de İslâm Hukuku prensibi vardır: “Hükmü gerektiren asıl illet (hükme temel teşkil eden, kaynaklık eden asıl çekirdek) bulunup ortaya çıkarılmalıdır ki, varılan hüküm sağlıklı olsun.’
Allah’ın yaratıp bin bir güzelliklerle donattığı, insan ve diğer canlıların hayatlarını devam ettirmeleri için bütün nimetlerin hazır olduğu dünya coğrafyasında, özellikle de İslâm coğrafyasında hiç de güzel hadiselerin cereyan etmediği bir gerçek. Müslümanların yeterli şuurda olmadığı, kendi kendilerini yönlendirme, yarınlara yönelik projelerini kendileri çizme imkanına sahip olmadıkları da bir gerçek. Ancak ortalığı birinci derecede bulandıranların Müslümanlar olmadığı da bir gerçek.
Nimetlerin kirletildiği, yaratana isyanın birbirini kovaladığı, nankörlüğün ve zulmün had safhaya vardığı günler, hem İslâm âleminde, hem bütün dünyada yaşanıyor… Şu günlerde en iç yaralayıcı hadiselerin İsrail ve Irak’ta cereyan ettiği de gözler önünde…

Yukarıda zikredilen tartışmalar da bu günlerde daha ziyade bu coğrafyaya bağlı olarak tartışılır hale geldi… Ancak görülen o ki tartışmalar umumiyetle, hadiselerin asıl sebepleri, temelleri, kaynakları, asıl yapılması ve olması gerekenlerden çok medyanın gözler önüne serdiği manzaralar ve sığ konular üzerine…
Asıl konuşulması, kınanması, tavır alınması, mücadele edilmesi gereken “devlet terörü” hep perde gerisinde kalıyor, göz ardı ediliyor. Elinde topu, tankı, uçağı, her türlü saldırı silahı, hatta nükleer silahları, diğer kitle imha silahları ve ordusu olan, devlet olduğunu iddia eden, fakat devlet olma ciddiyetini asla taşımayan İsrâil ve onun badigartları için ciddî siyâsî mahfillerde söz söylenemiyor.
O, devletler arası hukuku hiçe saymaya, açık ve net bir şekilde Birleşmiş Milletlerin verdiği kararları takmamaya, takmadığını da îlân etmeye, zulmüne zulm katmaya devam ediyor… Garp susuyor, şark susuyor, İslâm âlemi susuyor, kendini dünyâ jandarması ve hakimi îlân edenler, hem susuyor hem de başkalarına; “Siz de susacaksınız!” diyor…
Devlet ciddiyetine sahip olmayan, olmak istediğini de zannetmediğimiz, hedeflerine varmak için bütün yolları mübah gördüğüne inandığımız bu Siyonist Devlet, sivil halk üzerine roket atabiliyor. Kadın ve çocukların başına ev yıkabiliyor. Savaşta taraf olmayan, vicdanı sızladığı için mazlum saflarında yer alan bir insan üzerine tank sürerek ezebiliyor. Başkalarının yardımıyla hareket edebilen bir insanı cami çıkışında yüzlerce insanın içinde roket atarak vurabiliyor ve bunu marifet biliyor. Silahsız, her türlü korumadan mahrum, bulabildiği kadarıyla bir çöp bidonunun arkasına sığınan ve yavrusunu arkasına saklayarak korumaya çalışan, ellerini kaldırarak teslim olan ve merhamet bekleyen bir babanın üzerine mermi yağdırabiliyor. Kendisine taş atana, mermi, bomba, roket attığı yetmiyor, yakaladığı gencin kolunu iri bir taşla defalarca vurarak parçalayabiliyor… Silahsız insanlara karşı savaşmayı marifet biliyor, yiğitlikten sayıyor, silahsız ve ordusuz bir millete düzenlediği kitle saldırılarıyla caka satabiliyor… Karadan ve havadan üzerlerine mermi, roket, bomba yağdırabiliyor… Tehditler. ve bütün dünyayı hiçe sayan küstahça sözleri birbirini takip ediyor…
Görülenler, kameraların yakalayabildiği, sansürlerden kurtulabilen ve bize aksedenler. Daha nelerin yaşandığını, yaşanabileceğini siz tahmin ediniz.
Ve biz; “intihar eylemleri doğru mu, eğri mi?” diyerek onu konuşuyoruz. Yıllar önce bir Filistinli şiiri okumuştum. Yaklaşık şöyle diyordu:
“Filistinlinin can emniyeti mi? Siz böyle bir soru sormayınız.
Her Filistinli canı avucunda gezen bir insandır; bu gerçeği asla unutmayınız.
Bazı sert davranışlarını görüp, ne olur onu kınamayınız.
Hakka, hukuka giden yolu kapalı gördüğünü aklınızdan çıkarmayınız.
Hakkını elde etmek için başka çaresinin kalmadığını artık anlayınız.”……
Hangi coğrafya olursa olsun huzur, sükun ve adaleti temin etmekle görevli bir devlet, terör estirirse, hak ve hukuka giden bütün yolları tıkar veya kan gölüne çevirirse; annesinin, babasının başına ev yıkılmış, abisi, kardeşi öldürülmüş, yakınları zindanlara tıkılmış, toprakları gasp edilmiş, mukaddesâtına saldırılmış, giderek yok edilme plan ve projeleriyle yüz yüze geldiğini hisseder hale gelmiş bir gencin yerinde siz olsaydınız ne yapardınız!?. Böyle bir insan size; “Bütün bunlar senin başına gelseydi, sen nasıl davranırdın?” diye bir soru yöneltse ona nasıl cevap verirdiniz?..
Dahası, onlara şiddetin kötülüğünü, tedhişin iyi bir üslup olmadığını anlatsanız, sözünüz ne mana ifade eder? Ne derece doğru olur veya ciddîye alınır? Dinlenilmeyen, tesir etmeyen söz, ne mânâ ifade eder?
Bir milletin vatandaşlık, insanlık ve mülkiyet hakkı tanınmıyorsa, ona karşı silah ve şiddetin her türlüsünü kullanma sanki bir ibadet telakkî ediliyorsa, bütün dünyâ buna susuyor, kınamaya bile çekiniyorsa, hudutlar iyice aşılıp kınama gündeme gelince ABD’nin vetosuyla kınamaya bile izin verilmiyor, bütün dünyâ böyle veto karşısında yutkunmak zorunda kalıyorsa… hadiseler nereye doğru gider? Çaresizlikler insanları hangi mecrâya sürükler?..
Haksızlığa uğrayan bir kimsenin veya milletin hakkını almanın hukûkî yolları varsa ve bu yollar çalışıyorsa, onun şiddete başvurma hakkı yoktur. Güç ve kuvvet elinde olan, bu gücü ve kuvveti kötüye kullanmıyorsa, onun kullanması abestir ve fesada yöneliktir. Ya hakka giden yollar çalışmıyor, güç elinde olan terör estiriyorsa!?. Bu yolun sonu nereye varır?..
“Rüzgâr ekenin fırtına biçeceği,” tarihî bir gerçektir. Zulümle, asla huzur gelmemiştir. Başkalarının kanları, gözyaşları, acı ve ızdırapları üzerine saltanat kurma anlayışı, Firavun, Nemrut, Neron, Hitler… gibilerin anlayışıdır. Hayatı ayrı felâket, memâtı ayrı belâ olanların mirasıdır. Asla hayır duâ ile yâd edilmezler ve tarihin karanlık sayfalarında, insanlığı lekeleyenler safında yer alırlar ve mahşerde de kendi zulümlerine ortak olanlarla birlikte böyle saflarda haşredilirler…
Merhametten bahsedenin sözünün tesiri için merhamet sahibi olması, ahlâktan bahsedenin ahlâk taşıması, hak hukuktan bahsedenin, hak ve hukuka riâyet etmesi gerekir…
Evet biz, rahmet ve şefkat emreden bir dinin mensuplarıyız. Aynı zamanda; “Zulmedenlere en küçük bir meyil bile göstermeyin. Onlara göstereceğiniz yakınlık, meyil, sizi ateşe sürükler.” (Hûd, 11/ 113) buyurarak bizi ikaz eden ve adâlet emreden bir dinin mensuplarıyız…
Şiddeti ve acıyı durdurmak isteyenler, önce bütün dünyada terör estiren devletleri ve onların her geçen gün biraz daha küstahlaşan, neredeyse her davranışıyla; “Bizden kimse hesap soramaz! Güç bizde olduğu sürece haklı biziz!” diyen ordularını, ajanlarını durdurmak, tartışmaya başlanılacaksa önce bu noktadan başlamak zorundadırlar…
İnsanlığın gerçek saadet ve huzuru yaşayacağı günleri birlikte görmek niyazıyle…


SAAT: 12:07

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306