Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Adap-Edep-Ahlak (https://www.forum.medineweb.net/653-adap-edep-ahlak)
-   -   Âdâb-ı Muâşeret (https://www.forum.medineweb.net/adap-edep-ahlak/2720-adab-i-muaseret.html)

KalbinNûru 20 Temmuz 2007 15:29

Âdâb-ı Muâşeret
 
=Faziletin Başı Utanma Duygusudur=

"De ki: Rabbim ancak hayasızlıkları, onların açığını, gizlisini, günahı, haksız yere tecavüzü, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyi Allah'a ortak koşmanızı, Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır." (7 Araf, 33)
"Hayanın hepsi hayırdır." (Keş'ul Hafa, 1/369)
Dünya ve ahiret saadetine kavuşmak isteyen kişi edep ve haya sahibi olmalıdır. Edep ve hayası olmayan bir kimseden hayır beklemek mümkün değildir. "Haya ile iman birbirini tamamlar, biri gidince diğeri de gider." (Hakim>
Çirkin ve ahlLiksız bir manzara ile karşılaştığında utanan, başını öne eğen ve yüzü kızaran bir insan utanma duygusu taşıyan (haya sahibi) kimsedir. Çünkü insanlık şerefiyle bağdaşmayan bu ınanzaradan kalbi sıkıntı duymuş, duyguları incinmiş, vicdanı rahatsız olınuştur.
Haya sahibi bir insanı, kötü bir işten caydırmak için, ona "Utanmıyor musun?" demek yeterlidir. Büyüklerimiz "İnsandan utanmayan Allah'tan da utanmaz." demişlerdir.
Utanma duygusu taşıyan bir kimse, sadece insanların gördüğü yerde değil, insanların görmediği yerde de kötülükten kaçınan kimsedir. Böyle kimselerin ruh sağlıkları yerinde. vicdanları rahattır. Onları daima güleryüzlü. mütevazi ve güvenilir insanlar olarak görürsünüz.
Haya sahibi bir insanda hile, yalan, sahtekarlık, hırsızlık, kovtıculuk, rüşvet, km, iftira gibi kötültikler olmaz, insan haya perdesini yitirince de yaptığının hesabından korkmaz, fakir-fukaranın malını talan etler, mtısibetzede ve mustazafların göz yaşlarından yüreği sızlanmaz.
Haya, kalbi bozan günahlara karşı bir engeldir.
Haya, insanın iman kuvvetini ve edep miktarını belirler.
Haya, hayrın direği, karıştığı her iyiliğin temel unsurudur.
Bütıla göz yuman haya sahibi olamaz.
Haya sahibi, hakk'a cephe açmış olanlarla düşüp kalkmaz.
Müslüman dilini, batıla dalmaktan ve konuşmaktan; gözünü avret yerlerine şehvetle bakmaktan; kulağını başkasınin sırlarını dinlemekten ve insanların ayıp yerlerini ortaya çıkarmaktan korumalıdır.
İslamsız haya ve faziletsiz bir insan, kendi şahsiyetini silmiş, şerefini yıkmış ve kötü arzularının esiri olmuştur.
Rabb'imiz bizleri haya ve faziletten mahrum etmesin.

KalbinNûru 20 Temmuz 2007 15:31

RE: Âdâb-ı Muâşeret
 
=SELAMLAŞMA ADABI=

Allah (c.c.): Bir selamla selamlandığınız vakit, siz ondan daha güzeli ile selamı alın, yahut aynıyla karşılayın. Şüphesiz ki Allah. her şeyin hakkını gerektiği gibi arayandır, buyurur. (Nisa, 86)
Selam: Ayıp ve fenalıklardan uzak ve hayatın uzun olması anlamında duadır.
En güzel selamlaşmak: Esselamü aleyküm denilince, ve aleykümüs selamü verahmetüllah şeklinde, veya:
- Esselamü aleyküm verahmetüllah denilince
- Ve aleykümüsselamü ve rahmetüllahi veberakatüh, şeklinde selama karşılık vermektir;
Selamlaşmada adab:
1- Mü'minlerin bulunduğu yere girildiğinde ve oradan ayrıldığına selam vermek. Peygamberimiz (s.a.v.): "Sizden biriniz meclise geldiği zaman selam verdiği gibi, ayrılırken de selam versin. Çünkü birinci selam sonrakinden daha faziletli değildir." buyurur. (Tirmizi, es-Sünen).
2- Gayri müslümlerle karşılaşıldığında. önce onların selam vermesini bekleyerek, selamlarından sonra "ve aleyke" demek,
3- Müslümanların olduğu bir yerde tanıyıp tanımamaya bakmadan herkese selam vermek,
4- Selamlaşmada: küçük olanın büyüğe, az olan grubun çok olanlara. yürüyenin oturana, binit üzerinde bulunanın yaya olana selam verme adabına riayet etmek,
5- Fesat çıkarmayacaksa, akraba kadınlarla da selamlaşmak.
6- Verilen selama cevap vermek vaciptir. Topluluk içerisinden birinin cevap vermesiyle diğerlerinin üzerinden selam alma farziyyeti sakıt olur;
7- Selama hemen cevap vermek. Mümkün olduğunca cevabımızı verene duyurmak,
8- Selam verirken ve alırken sesimizi çok yükseltmemek ve kısmamak.
9- Selam verirken ve alırken sesimizi hürmet ifade edecek şekilde ayarlamak.
10- Selamı duymazlıktan gelmemek (saygısızlık ifade eder).

SELAMIN VERİLİP ALINMAYACAĞI YERLER:
1- Tuvalette ve hamamda verilip alınmaz,
2- Günaha sebep olan veya günahla meşgul olduğu halde selam verilmez alınmaz.
3- Kur'an okuyana, hadis rivayet edene, vaaz edene, ezan okuyana, kamet getirene ve namaz kılanlara selam verilmez,
4- Fitneye sebep olacağı endişesi ile, genç ve yabancı kadınlara selam verilmez. Onların selamına sesli cevap verilmez.

KalbinNûru 20 Temmuz 2007 15:34

RE: Âdâb-ı Muâşeret
 
=CAMI ADABI=

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), cãmilerde nasıl davranılması gerektiğini öğretmiştir. Çünkü ilk cãmi, dinin diğer ilkleri gibi Onun (s.a.) tarafından yapılmıştır. O (s.a.v.), A1lah'ı zikretmek için mescid veya cãmilerde oturanlardan Allah Teãlã'nın memnun olduğunu belirtmiştir. Allâh'ın Evi olarak adlandırılan cãmiler hakkında Peygamberimiz (s.a.v.) Mescidleri kirletmek asla doğru değildir. Mescidler, Allah'ı zikretmek, namaz kılmak ve Kur'ãn okumak içln yapılmıştır. Yine Hz. Peygamber, mescide gelen diğer müslümanları rahatsız etmemek için sarımsak gibi kokulu şeyleri yiyip gelinmemesini istemiştir. Peygamber Efendimiz mescidlerde gürültü yapılmasını da yasaklamıştır. Kaybettiği bir malı soruşturup ilan eden kimseye bulamaz ol demiştir. Çünkü mescidde sükunet hâkim olmalıdır. Orası ibadet yapmak için inşa edilmiş yerlerdir.

KalbinNûru 20 Temmuz 2007 15:36

RE: Âdâb-ı Muâşeret
 
=İLİM ÖĞRENME ADABI=

Peygamberimiz (s.a.v.): "Sizin en hayırlınız, öğrenen ve öğreteninizdir." buyurmuştur.
Hz. Ali (r.a.): "Bana bir hart öğretenin kölesi olurum, buyurarak ilim öğrenmenin ve öğretmenin önemine işaret etmiştir.
İlme karşı adab; nefsi kötü ahlak ve kınanmış vasıflardan temizlemektir. Çünkü ilim, kalbin ibadeti, sırrın namazı ve ruhu Allah'a yaklaştıran bir sıfattır. Cismen ve ahlaken temizlenmek ilme karşı adabı gösterir.
Bununla beraber;
1- Öğrenme anne-baba zoruyla olduğu düşünülmemeli.
2- Başarısızlık ilk anda gözü korkutmamalı.
3- Derse hazırlıklı ve istekli girmeli.
4- Öğretmen can kulağıyla dinlenmeli.
5- Anlamadığı yerleri tekrar sormalı.
6- Başarılı arkadaşlarla istişare etmeli.
7- Her zaman ve her şeyde düzenli ve programlı olmalı.
8- Ders çalışmak için rahat edilebilecek bir yer seçilmeli.
9- Devamlı en iyi olmaya çalışılmalı.
10- Dersi tam anlamadan ve bellemeden ötekine geçmemeli.
11- Öğrenilenler hayatta yaşanılabiliyorsa, uygulamalı ve yaşamalı.
1 2- Öğrenmekten soğutacak arkadaşlarla ilişki kesilmeli.
1 3- Öğretenlere karşı saygılı ve mütevazı olunmalı.
14- Özür dileme ve teşekkür etme hassasiyeti gösterilmeli.

KalbinNûru 20 Temmuz 2007 15:41

RE: Âdâb-ı Muâşeret
 
=HITAN (Sünnet Olma)=

Hıtan: Kız ve erkeği sünnet etmek anlamına geldiği gibi, sünnet edilen yerlere ad olarak da bilinmektedir. ( 1 )
Örfte ise: Erkek çocukların tenasül organının '"haşefe" denile kısmın üzerini kaplayan ve '"ğulfe" adı verilen deriyi, yedi günlü itibaren bülûğ çağına kadar geçen zaman arasında kestirme işine (hıtan) sünnet ettirme adı verilir. (2)
Sünnet olmak, fıtratın başı, İslam'ın şiârı ve şeriatın ünvan müslüman onunla gayr-i müsümden ayırt edilir. Sünnet mü'min, Allah'a has olan kulluğu ikrar, emirlerine imtisal, hüküm saltanatına boyun eğmiş olur. (3) Onsuz İslam eksik, a'mal sandır.
Hıtan'ın sıhhı yönden faydaları:
Hıtan, sahibini birçok hastalıktan ve ihtilattan koruyan bir sıhhi tedbirdir. Dr.Fritz Kahn, Tenasül Hayatımız adlı eserinde sünnet olmanın faidelerini şu şekilde sıralamıştır:
1- Yağ ifraz eden ğulfenin çıkartılmasıyla, bu rahatsız ifrazâtda ortadan kalkmış olur.
2- Ğulfe sürtünmeleri ve Phimoslerin önüne geçilmiş olur.
3- Tenasül hastalıklarının, bilhassa firenginin bulaşması güçleşir. Çünkü uçtaki hassas deri parçası hastalık mikropları için başlıca teşkil etmektedir.
4- Uzvun ucunda derinin bulunmayışı tenâsülü uyandıran teharrüşleri de ortadan kaldırır ve çocuklarda istimna hevesi azalır. (4)
5- Kanser hastalığının isabetini azaltır. Çünkü, ğulfelerini daraltan kimselerde kanser illeti çok fazla görüldüğü tesbit edilmiştir. Şeriatı, sünnet olmayı emreden topluluklarda ise daha az görülmektedir.
6- Çocuklar ne kadar erken yaşta sünnet ettirilirse, yatağa işemeleri de o nisbette azaltılmış olur. (5)

Kaynaklar:
1- Asım Efendi, Kamus, IV/602,G03.
2- Ali Kayıkçı, Kan Pıhtısı, II/14.
3- a.g.e., 114-115.
4- Dr.Fritz Khan, Tenasü! Hayatımız, sh.17.
5- Dr.Sabri Kabani, Cinsi Hayatımız, Bkz.Terbiyetü'I-Evlad, ı/1 1 5.

KalbinNûru 20 Temmuz 2007 15:43

RE: Âdâb-ı Muâşeret
 
=AHLÂK ve ÂDAP=

İbn Hacer şöyle der: Edep, söz, fiil ve davranış itibariyle takdir edilen ve övülen şeyleri yapmaktır. Bu, güzel ahlâk sahibi olmak demektir. "Hoş ve güzel karşılanan şeyleri yerine getirmek" veya "büyüklere hürmet etmek, küçüklere yumuşak ve şefkatli davranmak" diyenler olduğu gibi, edep kelimesinin "yemeğe davet" mânâsına gelen "medebe" den alındığı görüşünde olanlar da vardır. (438)
Cüneyd'e (r.a.) edebin mahiyeti sorulduğunda, "güzel dostluk ve iyi muamele" cevabını vermiştir. (439) Bu itibarla sosyal ilişkilerde edebin önemi hemen göze çarpmaktadır. Hatta edep, büyük ve küçüğün kimliğini gösteren dış görünümdür. Bundan dolayı da çocuğa edep elbisesini giydirmek ahlâk eğitiminde öncelik sırasını taşır.
Şair Salih b. Abdilkuddûs der ki: (440) Çocukluk döneminde eğittiğin kimse Suyunu alan ağaç gibidir.
Nihayet görürsün onu taze yapraklanmış Kuruduğunu gördükten sonra onun. Bırakmaz yaşlı huy ve ahlâkını Girinceye kadar şu kara toprağa
Cehaletten kurtulduğunda döner yine cehalete Tekrar nükseden kronik hastalık gibi.


--------------------------------------------------------------------------------

(438) İbn Hacer, Feüvul-Barî, XIII, 2.
(439) Şa'ranî, Tenbihu'l-Muğterrin, s. 41.
(440) İbn Abdilberr, Camiu ve Fadlih, I, 86. Çocuk Eğitimi, F: 11

Muhammed Nûr Süveyd

paylaşımcı 20 Temmuz 2007 16:06

RE: Âdâb-ı Muâşeret
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Emekdar Üye 20 Temmuz 2007 22:04

RE: Âdâb-ı Muâşeret
 
Edeple gelen, lütufla gider
Allah razı olsun sizlerden...

maşuk 11 Nisan 2008 10:19

aDaB - ı MuaŞeReT
 
YÜRÜME ADABI

Yolda, çarşıda yürümek bile insanın kişiliği için ölçü olabilir.
Kur’ân-ı Kerim’de, büyüklük taslayarak yürüme yasaklanmaktadır:


“Yeryüzünde şımarıklık taslayarak yürüme.
Çünkü sen ne yeri delebilirsin ve ne de boyca dağlara erebilirsin.”1


“Allah’ın has kulları onlardır ki, yeryüzünde sükûnetle, vakarla yürürler.”2


“İnsanlardan büyüklük taslayarak yüzünü çevirme,
yeryüzünde çalımlı çalımlı yürüme.
Şüphesiz ki Allah, her böbürlenen kendini beğenmişi sevmez.”3


Cenâb-ı Hak nasıl yürünmeyeceğini belirtirken,
ne şekilde yürümek gerektiğini de ifade etmektedir:


“Yürüyüşünde mutedil ol, sesini alçalt…”4


Hz. Lokman’ın oğluna yaptığı tavsiyelerde de bu konuya yer verilmektedir:


“Yavrucuğum, böbürlenip çalımlı yürüme.
Yolda yürürken, ne çok acele et, ne de ağır davran.
Bu ikisi arasında ortalama bir ölçüyle yürü.”


Kur’ân-ı Kerim’in en iyi uygulayıcısı, şüphesiz, Peygamber Efendimiz’dir .
Ebû Hureyre şöyle anlatır:
“Resûlullah , ayağının bütünü ile yere basardı, ayağında boşluk olmazdı.
Bütün vücudu ile öne döner ve bütün vücudu ile geri dönerdi.
Ne ondan önce, ne de ondan sonra O’nun gibisini (güzellikte) görmedim.”5


Hanımlara da özel bir tavsiye vardır.
Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Peygamberin (asm) hanımlarına şöyle buyurur: “Evlerinizde (vakar ile) oturun.
Evvelki cahiliyet devri kadınlarının kırıla döküle,
süslerini göstere göstere yürüyüşü gibi yürümeyin.”6


Bu emirlerin sadece Allah Resûlünün hanımlarına ait olması düşünülemez.
Onlar, mü’minlerin anneleri oldukları halde böyle olmaları istenirse,
diğer Müslüman hanımlarından herhalde öncelikle istenir.


Grup halinde yürümelerde, bir kişinin önden veya arkadan yürümesi
arkadaşları arasında tenkit sebebi olabilir.
Devamlı önde yürümeyi gurura yükleyen, arkadan gelmeyi de yakınlarını kontrol eden bir göze bağlayanlar çıkabilir.
Bu meselede Peygamberimizin uygulaması ortadadır.
Sahabelerin arasında yürür, alçak gönüllülüğünü gösterirdi.


Uzun yola çıkacak kişilere de Peygamber Efendimiz , şu tavsiyede bulunur:
“Üç kişi yolculuğa çıktıkları vakit içlerinden birini başkan seçsinler.”7


Dinimiz yol hakkına da çok değer vermektedir.
Yolların lüzumsuz eşya ve insanlara zarar verecek şeylerden arındırılmasını istemektedir.

Emekdar Üye 11 Nisan 2008 14:46

Cvp: Âdâb-ı Muâşeret
 

Allah razı olsun maşuk.


İlgili konu ile birleştirilmiştir.

Verda_Naz 20 Nisan 2008 18:06

Adab-ı Muaşeret
 

ADAB
Ahlak,terbiye ve nezaket kuralları. Birini ziyafete davet etmek manasını ifade eden edeb, İslam'ın güzel saydığı söz ve davranışlardır. Bu itibarla edep, insanların kendisine davet olunan bilimum hayır, zarâfet, usluluk ve güzel ahlak demektir. Edeb, insanı ayıplanma ve kötülenme sebeplerinden koruyan nefsin köklü bir kuvvetidir.
Ayet ve Hadisler Işığında Adab-ı Muaşeretten Örnekler
*** Herkese karşı tatlı dilli, güler yüzlü açık kalbli olmak. Allah iyi huylu güler yüzlü kimseyi sever.
*** Herkes ile güzel görüşmek, halka eziyet vermekten sakınmak. "Müslüman diğer müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu kişidir."
*** Kötülüğe karşı iyilikte bulunmak ve halkın eziyetlerine karşı sabırlı olmak. Allah katında sıddîkların mertebelerine erişmek için zulmedeni affetmek, irtibatı kesenle irtibat kurmak esirgeyene esirgemeden vermek gerekir.
*** Küskünlüğe, dargınlığa, düşmanlığa son vermek. Müslümanın müslümanla üç günden fazla dargın durrnası helal değildir.
*** Dargın iki müslümanın arasını bulmaya çalışmak. Yalan söylemenin caiz olduğu yerlerden biri, dargınların barışmalarını sağlamak için söylenen yalandır. Bu da sadaka vermek kadar hayırlı bir iştir.
*** İnsanların kusurlarını araştırmamak, bilakis bu kusurları örtmeye çalışmak. Başkasının kusurunu arayan, önce kendi kusurunu görmelidir. Başkasının kusurunu örten bir müslümanın kusurunu da Allah örter ve onu affeder.
*** Dostlar birbirlerini arkalarından müdafaa etmelidir, haklarındaki yanlış fikirleri düzeltmelidirler. Kardeşine yardımda bulunana Allah da yardım eder.
*** İnsanlara karşı kötü zan ve töhmette bulunmamak, nefret uyandırmamak, dedikodu yapmamak. Bu sözlerin konuşulduğu yerleri terketmek.
*** Her insanla, kapasite ve mevkilerine göre konuşmak. Cahille ilmî konuşma yapılamayacağı gibi, alimle de cahille konuşulduğu gibi konuşulmaz. İnsanlara akıllarına göre hitap edilmelidir.
*** Büyüklere hürmet ve saygı; küçüklere, düşkünlere şefkat ve merhamet, özellikle aile arasındaki fertlere iyi muamele etmek İslam'ın esaslarındandır. Allah ana babaya saygısızlık bir tarafa "öf" demeyi dahi yasaklamıştır. Başkasına merhamet etmeyene merhamet olunmaz.
*** Herkes hakkında hayır dilemek ve, yardımda bulunmak müslüman kardeşliğinin bir özelliğidir. Ancak bu yardımlaşma kötülükte değil, iyilikte olmalıdır. Mümin kendisi için arzu ettiği güzel şeyleri Müslüman kardeşi için de arzu etmelidir. Kendini kötülüklerden koruduğu gibi etrafındakileri de korumaya çalışmalıdır.
*** Selam, müslümanlar arasında sevgi bağlarının kurulmasında önemli bir araçtır. Selam vermek sünnet, almak ise farzdır. Peygamberimiz (s.a.s.) selamı yaymamızı, tanısak da tanımasak da her müslümana selam vermemiz gerektiğini bununla da imanımız olgunluğa erdiği için Cennet'e gireceğimizi müjdelemiştir. Bu nedenle gençler ihtiyarlara, binek üzerinde olanlar yürüyenlere, yürüyenler oturanlara, arkadan gelenler önden gidenlere, bir kişi çok kişiye selam vermelidir. Selama daha güzel bir şekil de karşılık vermek gerekir. "es-Selamu aleykum" diyene "ve aleykumu'sselam ve rahmetullahi ve berekatuhu" denmelidir. Verilen selamı alma durumunda olmayana selam vermek mekruhtur. Yemek yiyene, namaz kılana, Kur'an okuyana, hutbe dinleyene selam verilmemelidir. Kafirlere selam verilmez. Açıktan açığa Allah'ın emrini çiğneyen ve bu halinde ısrarlı olana da selam verilmez. Topluma verilen selama bir kişi karşılık verirse, diğerlerinin selam alma sorumluluğu kalkar. Selam getiren birinden selamı almak, mektupta yazılı selama ya mektupla ya da o anda sözle karşılık vermek gerekir. Eve girerken ev halkına selam verildiği gibi ayrılırken de selam vererek ayrılmak faziletli bir iştir. Boş bir yere girilirken de "es selamu aleyna ve ala ibadillahi's-Salihîn" diyerek selam verilir. Selam, müminin mümine yaptığı hayırlı bir duadır. "Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun." Manasına gelen selamlaşmanın yerini basit kelimeler tutmaz.
*** Karşılaşan iki müslüman birbirlerinin ellerini tutarak müsafaha eder. Peygamber'e (s.a.s.) salavat okur, hal hatır sorarlar. Bu durumda olan kişiler henüz birbirlerinden ayrılmadan Allah onlara mağfiret eder.
*** Aksırana karşı hayır dua etmek. Aksıran kişi "elhamdülillah"der, yanındaki müslüman "yerhamükellah" yani "Allah sana merhamet etsin " diye dua eder, aksıran kişi de "yehdîna ve yehdîkumullah " yani Allah bizi de sizleri de hidayete daim kılsın" diye karşı duada bulunur. Buna "teşmît" denir.
*** Müslüman gittiği meclise temiz elbiseyle gitmelidir. Yaşlı ve bilgili kimselerden üstte oturmamalı, kendine söz düşmedikçe konuşmamalı, söylenilen faydalı şeyleri dinlemelidir. Sonradan gelenlere yer vermeli, birbirlerine karşı güler yüzlü, tatlı sözlü olmalıdır. Meclisten ayrılırken arkadaşlarından izin alarak ve selam vererek ayrılmalıdır. Bu kural cemiyet ve cemaat muaşeretindendir.
*** Müslümanlar uygun zamanlarda mümin kardeşlerini, büyüklerini ve yakın akrabalarım ziyaret etmeli, onların gönüllerini hoş etmeye çalışmalıdır. Ancak ziyaretin, çok uzun ve usandırıcı olmamasına özen göstermelidir. Ziyarete gelenlere imkan nisbetinde ikram etmelidir. Allah'a ve ahirete inanan, misafirine izzet ve ikramda bulunmalıdır.
*** Müslüman, din kardeşinin davetine icabet eder, ziyaretinde bulunur. Böylece aralarında muhabbet artmış olur. Peygamber (s.a.s.), "Sizden birinizi kardeşi düğün yemeğine veya benzer bir ziyafete davet edince icabet etsin." buyurmuştur. Ancak bu tür yerlerde Allah'ın yasakladığı içki ve benzeri şeyler bulunuyorsa oraya gitmemelidir. Kötülükleri engelleyeceğine kanaat getirirse, gidebilir. Merasimler külfetten ve gösterişten uzak olmalıdır.
*** Müslümanlar, din kardeşleri yanlarına geldiklerinde, hürmet olsun diye ayağa kalkabilirler.Alim zatların ellerini öpmek caizdir. Ancak dünyalık bir menfaat elde etmek için el öpmek, boyun bükmek, hele hele dalkavukluk yapmak asla doğru değildir. Büyüklerin huzurunda yerlere kadar eğilmek ve yeri öpmek haramdır.
*** Müslümanlıkta komşuluğun büyük ehemmiyeti vardır. Komşu haklarına son derece riayet etmeli, onlara zarar verecek her türlü hareketlerden kaçınmalıdır. Kötülüklerinden, komşusu emin olmayan kimse gerçek mümin olamaz.
*** Hastaları ziyarette bulunmak, onların afiyetlerine dua etmek dinî bir görevdir. Hz. Peygamber (s.a.s.) bir hadisinde: "Beş şey vardır ki, kardeşine karşı müslümana vazife olur. Bunlar da, verilen selamı iade, aksırana hayır dua, davete icabet, hastayı ziyaret ve cenazeleri mezara kadar takip etmektir." buyurmuştur. Müslümanlar, vefat eden din kardeşlerinin cenazelerini kabirlerine kadar üzüntülü ve düşünceli götürür kabre defnederler, haklarında rahmetle duada bulunurlar. İmkan buldukça müslümanın cenaze namazını da kılmalıdır. Kabirlerini ziyaret ederek haklarında hayır duada bulunmak bir vefa borcudur. Ancak kabir ziyaretleri İslamî ölçüler içerisinde olmalı, aşırı ta'zim hareketlerinden sakınmalıdır. Kabir ziyareti insana ölümü ve geleceğini hatırlatır, uyanmaya vesile olur.
*** Evlere ve odalara girerken usule riayet etmek gerekir. Cahiliye devrinde evlere hücum edilircesine girilirdi. Ziyaretçi eve girer ve girdikten sonra da 'girdim' diye seslenirdi. Çok defa, ev sahibinin ailesiyle onları başkasının görmesi doğru olmayan halde, kadın veya erkeğin avret yerlerinin açık olduğu olurdu. Bu hal, üzüntü verip gönülleri yaraladığı gibi evleri emniyet ve huzurdan yoksun bırakırdı. Ayrıca gözler tahrik edici yerlere takıldığı zaman nefisleri bu şekilde fitneye sürüklerdi. İşte bu sebepten dolayı Allah müslümanları yüksek bir adab-ı muaşeretle terbiye etmiştir. Evlere girmeden izin isteme adabı ve ev halkına güven verip onlardan kuşkuyu gidermek için girmezden evvel selam verme adabını getirmiştir.
"Ey inananlar, kendi evlerinizden başka evlere, izin alıp halkına selam vermeden girmeyiniz. Herhalde bunun, sizin için daha iyi olduğunu düşünüp anlarsınız." "Eğer orda kimseyi bulamazsanız size izin verilinceye kadar içeri girmeyin. Bu sizin için daha iyidir..." (en-Nur, 24/27-28). Aynı şekilde erginlik çağına erişmemiş çocuklarla hizmetçilerin başkalarının odalarına girerken izin almaları yolunda eğitilmeleriyle bunların girmesinin ancak hangi vakitlerde olabileceği de belirtilmiştir:
"...Sizden henüz erginlik çağma erişmemiş çocuklar üç vakitte sizden izin istesinler. Sabah namazından önce, öğlenden sonra elbisenizi çıkarıp yatacağınız vakit ve yatsı namazından sonra. Bunlar, sizin üstünüzün açılabileceği üç vakittir. Bunun dışında ne size ne de onlara bir günah yoktur, " (en-Nur, 24/58).
İşte böylece İslam, gerek başkaları için gerek ev halkı için çiğnenmesi asla doğru olmayan özel bir dokunulmazlık koymuştur. İslam'da devletin temeli aile olduğundan, insanlar evlerinde yabancı kimselerin anî baskınlarına maruz bırakılmaz. Ancak ev sahiplerinden izin isteyip, onların müsaadesi alındıktan sonra girilebilir.
*** Müslümanın davranışları yumuşak ve yavaş olmalıdır. Bu muaşeret kuralı için Kur'an-ı Kerim'de tavsiye ve emir buyrulan açık ve anlaşılır şu ayet ne güzeldir: "İnsanları küçümseyip yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenip övünen kimseyi sevmez. Yürüyüşünde mutedil ol, sesini de kıs. Çünkü seslerin en çirkini eşeklerin sesidir. (Lokman, 31/18-19).
*** Müslüman doğru sözlü olmalıdır. Kur'an-ı Kerim, Müminlerin doğru ve dikkatli konuşmasını, söyleyecekleri sözü ölçülü ve bu sözün nereye varacağını düşünerek söylemelerini emretmekte ve onları salih amele yol açan güzel söz söylemeye yönlendirmektedir. Çünkü Allah, doğruların, doğru sözlülerin yardımcısıdır. Doğru sözlülerin hareketlerini hatadan korumayı, işlerini düzeltip yoluna koymayı kendilerine bir mükafat olarak vadetmiştir. Bu güzel davranışı yerine getiren müminin hatalarını Allah'u Teala'nın bağışlaması ne engin bir rahmettir. İnsanoğlunu da ancak Allah'ın bu bağış ve rahmeti kurtarabilir: "Ey inananlar, Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin ki Allah işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah'a ve Rasülüne itaat ederse büyük bir başarıya erişmiş olur. " (el-Ahzab, 33/71)
*** Müslüman israf etmemelidir. İsraf, herhangi bir şeyi gereğinden fazla kullanmak demektir. "...Yeyin, için fakat israf etmeyin, Allah israf edenleri sevmez." (el-A'raf, 7/31) buyurulmaktadır. Yine "...Allah, israfçı ve yalancı kişiyi hidayete erdirmez. " (el-Mü'min, 40/28) düsturu yer almaktadır. En'am Süresi 141. ayeti de yine bu hükmü beyan etmek-tedir: "..israf etmeyin, çünkü Allah israf edenleri sevmez."
İnsan iyilik yaparken de israf yapmamalıdır, "..onlar infak ettikleri zaman bile israf etmezler." (el-Furkan, 25/67)
Ayrıca kusurları bağışlamak her işi güzel bir niyetle ve saf bir kalb ile yapmak, işlerinde doğruluktan ayrılmayıp dirayet ve akıl dairesi içinde yürütmek, büyüklerin dine uygun emirlerine itaat etmek, halkın itimadını ve güvenini kazanmak, her işte aşırı gitmemek, münasip kişilerle güzel bir surette görüşüp konuşmak, kendisine emanet edilen sırlara ve eşyaya hainlik etmemek, zulümden uzaklaşarak insafla hareket etmek, insanlara karşı mütevazî olmak, sözünde durarak ahdine vefa göstermek, ihtiyaç sahiplerine karşı cömertçe davranmak, insanlar hakkında daima iyi zan beslemek, lüzumsuz ve kalb kırıcı sözlerden sakınmak, her yaptığı işi hakkaniyet ölçüleri içinde yapmak, kızgınlık ve şiddetten sakınarak yumuşak huylu olmak, namusu, haysiyeti ve mukaddes değerleri korumak, daima hayır ve iyilik yolunu tutmak, dostluğa önem vermek, hakkına razı olmak, vaktini boşa geçirmeden çalışmak, korkaklığı terkederek yiğit ve cesur olmak, yapılan iyiliklere karşı teşekkür etmek, şehevî duygularına hakim olmak her türlü bela ve musîbetlere sabretmek, bir işte azim ve sebat sahibi olmak, günahlardan kaçınmak, herkesin mertebesini bilip hakkında ona göre muamele etmek, kanaat sahibi olmak, şaka ve nüktelerinde bile ahlak dışı olmamak, başkalarını kötülemekten kaçınmak, kendini yüksek görmemek, içi başka dışı başka olmamak, insanlığa ve inançlarına uygun olan her şeyi yapmak, bu işi yapmadan evvel o işin ehli ile istişare'de bulunmak, yaptığı iyilikleri başa kakmamak, ağır başlı ve vakur olmak, koğuculuk yapmamak gibi güzel meziyetler insanlar arasında saygınlık ve muhabbet doğurur. Bunlara riayet etmek İslam'ın ortaya koyduğu muaşeret adabındandır.

Elem* 07 Mayıs 2009 16:49

RE: Adab-ı Muaşeret
 
Ahlak,terbiye ve nezaket kuralları. Birini ziyafete davet etmek manasını ifade eden edeb, İslam'ın güzel saydığı söz ve davranışlardır. Bu itibarla edep, insanların kendisine davet olunan bilimum hayır, zarâfet, usluluk ve güzel ahlak demektir. Edeb, insanı ayıplanma ve kötülenme sebeplerinden koruyan nefsin köklü bir kuvvetidir.

Esma_Nur 14 Eylül 2012 13:24

Cevap: Adab-ı Muaşeret
 
Güzel ahlakın simgesi Nezaket


hiçbir insan kendisine kaba saba davranılmasından, bağırılıp çağrılmasından hoşlanmaz; böyle davrananlardan uzak durur.


Nazik davranan insanı herkes sever, sayar ve o şekilde karşılık verir. Aynı zamanda nezaket, kişiyi müspet sonuca da götürür. Kaba saba davranışlar muhatabın yanlışında ısrarcı olmasına sebep olabilir.

Nezaket, güzel ahlakın göstergesidir

Geçen gün metrobüsteyim. Genç bir yolcu kulağında kulaklığıyla müzik dinliyor. Müziğin sesini sonuna kadar açmış, etrafa cızırtı halinde rahatsız edici bir ses yayılıyor. Yolculardan birisi artık dayanamıyor:

- Hop kardeşim kıssana şunun sesini, bu ne ya sabah sabah!

- Bana mı dedin birader!

- Evet sana dedim n'olacak? Uzun etme de kıs şunun sesini!

- Rahatsız oluyorsan taksiyle bin kardeşim!

Bu şekilde uzayıp giden kaba ve seviyesiz bir tartışma. Şikayet eden yolcu elbette haklı. Orası bir toplu taşım aracı. Herkes etrafındaki insanı rahatsız etmemek için alabildiğine hassas olmalı. Ancak uyaran kişinin tavrı da yanlış.

Hiçbir insan kendisine kaba saba davranılmasından, bağırılıp çağrılmasından hoşlanmaz; hatta böyle davrananlardan uzak durur. Nazik davranan insanı herkes sever, sayar ve o şekilde karşılık verir. Aynı zamanda nezaket, kişiyi müspet sonuca da götürür. Kaba saba davranışlar muhatabın yanlışında ısrarcı olmasına sebep olabilir.

NEZAKET KURALLARINA DİKKAT!

İnsanoğlu birbiriyle ve çevresiyle olan münasebetlerinde nazik olursa, hayat güzelleşir, ahenk ve nizam içinde devam eder. Bunun tam aksi bir toplumda ilişkiler bozuk, insanların birbirine davranışı kaba saba olursa, başka bir huzursuzluk kaynağı aramaya gerek kalmaz. Bu kabalık ve özensizlik onlara yeter.

Allah Resulü'nün hayatına baktığımız zaman onun bu konuda çok hassas olduğunu, nezaket kurallarına dikkat edilmesi konusunda zaman zaman sahabesini uyardığını görüyoruz.

Aslında nezaket insana değer vermenin en önemli göstergelerinden biridir. İnsanları rahatsız etmemek, adap ve nezaket kurallarının en önemli noktasıdır. Tıpkı camide ön saflara geçmek için birinin omzuna çarpmak gibi.
Sahabeden Hz. Abdullah b. Büsr anlatıyor:

"Cuma günü Mescid-i Nebevî'deydim. Allah Resûlü hutbe okurken biri insanların omzuna basarak ilerliyordu. Onu görünce:

- Olduğun yere otur, insanları rahatsız ediyorsun, buyurdu." (Ebû Dâvûd, 1118)

Bağırıp çağırarak yüksek sesle konuşmak nezaket dışı bir hareket olduğu gibi başkalarının yanında fısıltıyla konuşmak da adap ve nezaket kurallarına aykırı bir durumdur. Bu sebeple Efendimiz, "Üç kişi olduğunuzda ikiniz, üçüncü kişi olmadan fısıltıyla konuşmasın. Çünkü bu konuşma onu rahatsız eder" (Buhârî, İstizân, 45) buyurur.
Bir başka nezaket ihlali ise, insandan etrafa yayılan ve hoş olmayan kokulardır.

Sahabeden Hz. Câbir b. Abdullah anlatıyor:

"Allah Resûlü bizi soğan sarımsak yemekten men etmişti. Bir süre buna riayet ettik. Lakin daha sonra yeme ihtiyacı duyduk. Mescid-i Nebevî'ye gidince etrafı koku sardı. Cemaate seslenen Allah Resûlü (s.a.s.):
- Kötü kokulu yiyecekleri yiyen kişiler mescidimize yaklaşmasınlar. İyi bilin ki, insanların rahatsız olduğu kokudan melekler de rahatsız olurlar, buyurdu." (Müslim, 564)

BEN DE SENİ SEVİYORUM!

Kalpleri birbirine yaklaştıracak nezaket kurallarından biri de, kardeşine sevdiğini söylemektir. Bunun için Allah Resûlü (s.a.s.) "Bir kişi birini sevdiğinde, ona kendisini sevdiğini bildirsin" buyurur. (Ebû Dâvûd, Edeb, 122)
Enes b. Mâlik anlatıyor:

"Bir kişi Allah Resûlü (s.a.s.) ile otururken yanlarına biri geldi. Sahabi gelen kimseyi göstererek:

- Ya Resûlallah! Ben onu seviyorum, dedi. Allah Resûlü (s.a.s.):

- Bunu ona söyledin mi? diye sordu. "Hayır" cevabını verince Allah Resûlü (s.a.s.):

- O zaman gidip kendisine onu sevdiğini söyle, buyurdu. Tavsiyeye uyan sahabi, arkadaşının yanına varıp kendisini sevdiğini bildirdi. Arkadaşı:

- Ben de seni seviyorum, diye cevap verdi." (Ebû Dâvûd, Edeb 122)

Rabbimiz bizi sevsin, sevdirsin ve sevindirsin.

SÖZÜN ÖZÜ

1. Nazik davranan insanı herkes sever, sayar.

2. Nezaket kurallarına uymada hassasiyet gösterilmeli.

3. Sevdiğimiz insanlara onları sevdiğimizi söyleyebilmeliyiz.
bugün

Esadullah 14 Eylül 2012 14:04

Cevap: Adab-ı Muaşeret
 
SÖZÜN ÖZÜ

1. Nazik davranan insanı herkes sever, sayar.

2. Nezaket kurallarına uymada hassasiyet gösterilmeli.

3. Sevdiğimiz insanlara onları sevdiğimizi söyleyebilmeliyiz.

NİSAREYYAN 04 Mayıs 2014 00:26

Cevap: Âdâb-ı Muâşeret
 
Alıntı:

Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Peygamberin (asm) hanımlarına şöyle buyurur:“Evlerinizde (vakar ile) oturun. Evvelki cahiliyet devri kadınlarının kırıla döküle, süslerini göstere göstere yürüyüşü gibi yürümeyin.”6

Ahzab 33 de cahiliye devrindeki kadınları örnek veriyor
bi an bu zamanın ''müslüman'' kadınlarını düşündüm...uzgnuzgn

paylaşımlar için Allah razı olsun
adabı muaşeretten günümüzde uygulamayı unuttuğumuz şeyler var..
hani hep illa edeb diyoruz ya!....

Hâdimul İslam 28 Eylül 2022 08:17

AKRABAYI VE ARKADAŞI ZİYARET


Fâsık olan, günah işlememize sebep olacak akrabayı ziyaret gerekmez. Fakat salih olan akrabayı ziyaret gerekir. Salih arkadaşları ziyaret de çok sevabtır. Ziyaret yalnız Allah rızası için olmalıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Bir kimse, köydeki arkadaşını ziyarete gider. Hak teâlâ, buna bir melek gönderir. Melek o adama der ki:

- Böyle nereye gidiyorsun?

- Bu köyde bir arkadaşım var. Onu ziyarete gidiyorum.

- Bunun sana bir iyiliği, bir yardımı dokundu da onun için mi gidiyorsun?

- Hayır, sırf Allah rızası için ziyaretine gidiyorum.

- Müjdeler olsun sana! Beni Allahü teâlâ gönderdi. Hiç bir karşılık beklemeden arkadaşını ziyarete gittiğin için Allahü teâlânin sevgisine mazhar oldun.) [Hakim]

Bir din kardeşini ziyaret edene bir melek, "Ne mutlu sana, Cennete girmiş oldun" der.

Şu rivayetler bunu desteklemektedir:

(Allah için ziyaret eden kula, Cennette hoşlanacağı mükâfatlar verilecektir") [Bezzar]

(Hiç bir kul yoktur ki, din kardeşini Allah için ziyaret etsin de, bir melek, "Ne iyi ettin, Cennet sana helal olsun" demesin. Allahü teâlâ da buyurur ki: "Kulum beni ziyarete geldi. Bana da onu ağırlamak düşer.) [Ebu Yala]

(Din kardeşini ziyaret eden, dönene kadar, rahmet içindedir.) [Taberânî]

(Cennette öyle güzel köşkler vardır ki, bunlar, birbirini Allah için ziyaret eden, Allah için sevip yardım edenler için hazırlanmıştır.) [Taberânî]

(Bir mümini ziyaret için evinden çıkana, 70 bin melek, "Ey Rabbimiz; senin rızan için ziyarete giden şu kuluna rahmet et" diye duâ eder.) [E.Nuaym]

(Bir müslüman, müslüman kardeşini ziyaret edince, 70 bin melek "Ey Rabbimiz, senin rızan içinziyarete giden şu kuluna rahmet et" diye duâ eder.) [E.Nuaym]

(Bir müslüman, müslüman kardeşini ziyaret edince, 70 bin melek "Ey Rabbimiz, senin rızan için ziyaret eden bu kulundan razı ol" diye duâ ederler.) [Taberânî]

(Din kardeşini, sırf Allah rızası için ziyaret eden cennettedir.) [Taberânî]

(Din kardeşini ziyaret edene Cennette bir derece verilir.) [Ey Oğ. İlm]

(Ziyaretçinize ikram edin!) [Haraiti]

(Mümin kardeşini ziyaret edip müsafeha eden, ellerini ayırmadan her ikisinden Hak teâlâ razı olur. Ağaçtan yaprak dökülür gibi, günahları dökülür.) [Ey Oğ.İlm]

(Ziyareti aralıklı yap ki muhabbeti artırasın!) [Bezzar]

Hikmet ehli diyor ki: (Ziyareti terk etme, seni unuturlar. Pek sık da gitme senden bıkarlar.)

(Arşın etrafında nurdan kürsülerde, nur gibi parlayan insanlara Peygamberler ve şehidler gıpta ederler. Bunlar, Allah için birbirini seven, Allah için buluşan, Allah için birbirini ziyaret edenlerdir.) [Nesâî]

(Allah için sevdiği arkadaşının ziyaretine gidene, ardından bir melek, "Ne güzel iş yapıyorsun, Cenneti hak ettin" der.) [Tirmizî]

Arşiv


SAAT: 07:10

vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320