Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Alimler(Rh) (https://www.forum.medineweb.net/218-alimlerrh)
-   -   Dr. Ali Şeriati -Biz Suçluyuz.... (https://www.forum.medineweb.net/alimlerrh/23099-dr-ali-seriati-biz-sucluyuz.html)

MERVE DEMİR 18 Kasım 2007 10:08

Dr. Ali Şeriati -Biz Suçluyuz....
 
BİZ SUÇLUYUZ!

Söylediklerim acı, sivri ve inciticidir. Eğer görüşlerimde hakikat payı olduğuna inanıyorsanız, lütfen, bu acıtıcı sözlerimden dolayı beni affedin. Zira maslahata göre konuşmak, insanların hoşuna gider. Yalan, hile ve pohpohlama tatlı, hakikat ise acıdır. Ağrının olduğu yeri uyuşturmak ve hastalığın varlığını inkâr etmek hastayı sakinleştirir. Ancak biz, hasta ile karşı karşıyayız ve acı da olsa şu gerçeği açık ve net bir şekilde ona söylememiz gerekir: "Kanser, kanında, beynin derinliklerinde ve kalbinin merkezinde büyük hasarlara neden olmuştur. Hastalık ilerlemiş, zaman kısıtlı ve musibet ağırdır Bir kimse, yukarıda sözünü ettiğimiz geleneksel ve kapalı dinî muhitte dinin esaslarına inanır ve dindar olursa; İslâm, Şiilik ve Allah gibi dinî konulardan söz ederse, halkın teveccühünü kazanır, eli öpülür, geçimi temin edilir, saygı görür ve nur yüzlü, âlim ve manevî bir lider olarak telakki edilir. Hatta din yoluyla ve din adına bir servet de kazanır. Ben ve benim gibilerin yaşadığı ortamda ise tam tersine, dine inanmak büyük bir suçtur. Bir öğretim üyesi, bir öğrenci, bir mütercim, bir yazar, bir sanatçı, bir şair, bir düşünür, bir filozof, bir sosyolog ya da bir psikolog dinî bir eğilime sahip olursa, bu durum, onun için sosyal, ilmî ve fikrî bir zaaf olarak kabul edilir. Bizim yaşadığımız ortam, geleneksel dinî muhitin tam tersi bir özelliğe sahiptir. Zira geleneksel dinî muhitlerde bir kişi, dua edip farz namazları kaçırmıyorsa, hele hele bazen nafile namazlar da kılıyorsa, hem maddi hem de manevi hayatını temin etmiş olur. Oysa bizim camiada, iyi eğitim gören, çağdaş okulları tanıyan, çağın kültürünü ve dünyaya bakışını bilen bir ilim adamı dinî, İslâmî ve Şiî inançlara sahip ise fikrî ve ilmî bütün kariyerlerini kaybeder. Eğer ilmî kişiliği, inkâr edilemeyecek bir güçte ise bu sefer ahlakî ve sosyal bakımdan eleştiriye ve ithama maruz olur ve onun hakkında şöyle sözler sarf edilir: "Bilimi, dinin hizmetine sokuyor ve şunun bunun menfaati için kullanıyor; böylece de insana ve zamana zarar verip halkın duraklamasına ve gerilemesine neden oluyor!ster sosyolog, ister psikolog, ister felsefeci, isterse mütercim olsun Avrupa'dan gelen bir kişi, aydın olmanın sorumluluğunu taşıyıp ilerlemeden yana olur ve bilimsel değerleri savunursa; bunun sonucu olarak da J. P. Sartre ya da Bertolt Brecht gibi asrımızın aydın ve bilim adamlarından bir çeviri yaparsa toplumda evrensel bir şahsiyet ve ilerici bir aydın olarak kabul edilir. Eğer aynı kişi, dinî bir eser yayınlarsa, bu, onun için talihsizliğe atılmış olan ilk adım olur. Zira geleneksel dinî çevreler, onun kitabını dinî bir eser olarak telakki etmez ve onu anlayamazlar. Dolayısıyla kitabı okunmaz, sözü dinlenmez ve anlaşılmaz olur; böyle de kalmaz, küfür ve fasıklıkla itham edilir. Bu, işin bir yönü… Batı kültürü ile yetişen, o havayı teneffüs eden, günümüzdeki hakim ekollere ve düşüncelere göre düşünen ilerici ve yenilikçi aydınlar ise bu kişiyi şöyle eleştirirler: "Eski saplantılardan kurtulamayan, gerici ve marjinal bir kişi!" Nitekim bu tür aydınlardan biri 'Şirket-i Siham-i Âyende-gân' adlı gazetede benim hakkımda şöyle yazdı: "Bilgin biridir, ama beynindeki dinî kalıntılar, onun ilmî kişiliğini felç etmiştir ve aldığı ilk eğitim, onun, geri düşünceli olmasına neden olmuştur." Neden böyledir? Neden? Her zaman ki gibi bu gece de karşınıza dinî bir konuşma, ilmî ve ahlakî bir konferans ile çıkmadım. Bir hoca, bir yazar, bir İslâm âlimi, bir sosyolog, bir vaiz, bir din adamı ya da bir mürşit olarak da huzurunuzda değilim. Zaten böyle bir iddiam da yoktur. Hâlbuki ben, beni eski kafalılık, gericilik, tutuculuk ve dincilikle itham eden kendi sınıfımın ve grubumun temsilcisi olarak karşınızdayım, onları savunuyorum, siz dindar ve inançlı insanlardan onların hakkını istiyorum, onlar adına size itiraz ediyorum ve sizi suçluyorum.Ben onlara bağlıyım. Ömrüm boyunca öğrenci ve öğretmen oldum. Şayet mütercim, yazar ve hatip olduysam da bu atmosferde ve bu ortamda oldum ve bu kültür ile büyüdüm. Bu insanlara mensubum, onların konuşmalarını anlıyorum ve onları tanıyorum. İlkokula gittim ve eğitimin bütün aşamalarından sınıf sınıf geçtim. Üniversitedeki fakir, köylü ve şehirli, her tabakadan insan ile gece gündüz ilişkim oldu ve onlarla hayatı paylaştım. Tam 18 yaşında iken öğretmenliğe başladım, bütün ömrümü öğretim ile geçirdim. Ömrüm boyunca hem öğrenci oldum hem de öğretmen. Hem eski medreselerde okudum hem de yeni okullarda. Hem İran'da bulundum hem de İran dışında. Köy ilkokulunun birinci sınıfından üniversitenin son sınıfına kadar okudum. Küçüklükten beri, çevremdeki olayların, toplumsal değişimlerin ve fikrî çalkantıların ortasında olmuşumdur. Aynı şekilde, günümüzün itikadî, manevî ve ideolojik tartışmalarını takip ediyor ve onları biliyorum. Gece gündüz elimden kitap ve kalem düşmez. Batı kültürünün saldırılarını ve egemenliğini, buna karşılık aydınların acz içindeki teslimiyetini ve dindarların bağnaz direncini anlamaya çalışıyorum. Din referanslı eski kültür ile medeniyet referanslı yeni kültür arasındaki geçişi düşünüyorum ve gelenekten modernizme doğru gerçekleşen bu geçiş sürecindeki toplumumuzu izliyorum. Bu süreçte hayat, ahlak ve düşüncede gerçekleşen ‘değerler’ deki değişime tanıklık ediyorum. Köye dayanan köklerim olduğu için 'halk'ın ne demek olduğunu iyi biliyorum. Aldığım dinî eğitim, beni toplumumun vicdanı, fıtratı ve maneviyatına derinden bağlıyor. Batılı tarzda eğitim gördüğüm için çağımı tanıyorum. Dünyanın gündeminde olan ve insanları etkileyen meselelerin içindeyim. Dindar toplumumuzun, günden güne artan, kök salan ve güçlenen Batı kültürü karşısındaki halini görüyorum. Geleneksel bir öze, atalardan kalma değerlere ve taklidî bir imana sahip olan toplumumuz, kendisini tanımıyor. Buna karşılık Batı kültürü, yaratıcılık ve yenilikçiliği, aklî değerleri, bilimsel inkârı, maddî bilinci, hayatta gerçekçiliği ve burjuvaziye ait bayağı arzuları öne çıkarmakta ve bu değerleri her tür ahlakî ve dinî bağdan kurtarma aracı olarak kullanmaktadır. Tüketim, güç, hareket ve maddî ilerlemeye dayalı bir yaşam biçimi önermekte ve dayatmaktadır. Anladım ki, sadece ailevî adetler ve toplumsal geleneklerle korunan mevcut din, taşlaşmış zihnî kalıplarla takdim edilmektedir. Yaşayan bu dinin bilgi ve düşünce kaynağı ise önceki nesillerin bilgisi ve ön kabullerdir. Uyanış, hareket, aklî ve ilmî yenilenme demek olan ve zamanın önünde giden İslâm’ın yolunu kesip tarihteki olaylara bağladılar ve peşlerinden sürüklemeye başladılar. Bu gün İslâm, kendi dağınık ve yönsüz mensupları arasında manevî kutsallar ve inançlardan ibaret hale getirilmiştir. Yaşayan kimi ameller ve semboller ise tahakküm ve köleleştirme aracı olarak kullanılmaktadır. İşte böyle bir ortamda, uzak ve bilinmeyen bir yerden yeni soluklu, uyanık, güçlü, egemen ve evrensel bir rakip, bilim, teknoloji, felsefe, edebiyat, sanat, büyük bir ekonomi, tecrübe ve tarihî başarılar ile dini, hayattan kovmak ve yok etmek için saldırmaktadır. Üstelik bu rakip, İslâm’a karşı ezelî kini olan Batı sömürgeciliği ile el ele çalışmaktadır. Bu rakip, İslâm toplumlarına ulaşmak ve oraya yerleşebilmek için, kapıda duran ve yolunu kesen İslâm dinini ortadan kaldırmak için çaba göstermektedir. Zira İslâm’ı tanıyan, onun tarihini bilen herkes ve son iki yüz yıldaki Batı sömürgeciliğini araştıran, İslâm’ın, tarih boyunca uyuyan ve duraksayan toplumları harekete geçirdiğini, zillet ve zaaf içine düşenlere izzet ve güç verdiğini bilir. Aynı şekilde İslâm’ın, sadece dinî bir duygu ve kalbin tasdik ettiği bir iman değil, ‘zengin, köklü ve yenilenen bir kültür’ ve sömürgeciliğe karşı en büyük engel olduğunu da bilir. Yani gelişmiş devletleri etkisiz hale getirecek ve fikrî sömürgecilik, tahakküm, fakirlik ve kimlik kaybına karşı mücadele vermesi gereken aydınlarımıza insanî duyguyu ve özgürlüğü bahşeden ve onları kimliksiz hale gelmekten koruyacak en önemli faktör İslâm’dır.Ben, bu tesbitleri, bir entelektüel olarak şiir, tiyatro ve ebebî kitaplardan ya da entelektüel mahfillere mahsus araştırma ve tartışmalardan hareketle değil, sıradan halkımın bir ferdi olmam hasebiyle yapıyorum. Zira ben pek çok bağ ile bu halka bağlıyım. Aydınların, yazarların, ilim adamlarının ve ideologların, düşündüklerini ve anladıklarını ben, vicdanımın derinliklerinde hissettim. Onlar için bilimsel, zihnî ve nazarî olan gerçekleri ben, tenim ve etimle duyumsadım. Bu toplumsal geçekler ve dönüşümlerin aynısını yaşadım. Burada olup bitenler hakkında dolaysız bilgiye sahip oldum. Bu günün kültürü ile dünün dini arasındaki çatışmada hazır bulundum. Mevcut gelenek ile kültürel sömürgecilik, toplumsal dönüşüm, maddeci tahakküm ve burjuvazi arasındaki ilişkiler ile geleneğin saldırılara nasıl karşılık verdiğini biliyorum. İşte bütün bunları, böyle biliyorum!
Eğitimli tabakası, yeni nesil ve aydınlarımızın, ne zamandan beri, neden, nasıl ve hangi güç ve çevrelerin etkisi ile dinden, özellikle de İslâm’dan uzaklaştıklarını, hatta nefret ve düşmanlık ile ondan kaçtıklarını ve nihayetinde nereye varacaklarını, kime sığınacaklarını ve hangi tuzağa düşeceklerini de biliyorum.
Sadece bu sebepler, dinin toplumdaki durumu, kültürel sömürgecilik, dindar toplumun esaslarını sarsan durumlar ve toplumun dinden uzaklaşmasının nedenleri üzerinde durma hakkını bana vermiyor; bununla birlikte, eğitim, ilmî araştırma teknikleri hatta eğitim müfredatları hakkında sahip olduğum ihtisas da, bana bu konuda konuşma hakkını veriyor. Medeniyet tarihi, sosyoloji, dinler tarihi, fikrî uyanışlar, toplumsal ayaklanmalar, üçüncü dünyanın emperyalizme karşı ayaklanışı, çağdaş ideolojilerin tanınması, İslâm tarihi, sömürgecilik tarihi, İslâm toplumlarındaki değişim-dönüşümler ve halk tabakasında ortaya çıkan pek çok fikrî, siyasî ve toplumsal hareket, bize, aydınlarımızın, sosyologların topluma bakışları ve dine özellikle de İslâm’a olan yaklaşımları hakkında değerlendirme yapma hakkını veriyor. Siz de bana böyle bir hak verin ki, bir din uzmanı -ki o, sizin imanınızdır- ve bir mektepli olarak içinde yaşadığınız, kendisinden sorumlu olduğunuz ve hakkında doğru bilgiye sahip olmanız gereken toplum konusunda konuşayım, tecrübelerimi ve okumalarımın neticelerini takiyyesiz, riyasız ve herhangi bir çıkar ummadan size arz edeyim. İşte bütün bu şartlar ve durumlar, çığlık atmamı, nasihatte bulunmamı, acı, iç yakıcı ve akıllıca uyarılarda bulunmamı gerektiriyor. Bu arada şunu da söyleyeyim ki, “Herkes memnun olacak şekilde konuşmalı!” sözüne bir anlam veremiyorum. Beni dinleyin, diyorum fakat söylediğim her şeyi kabul edin demiyorum. Sadece şu kadarını bilmenizi istiyorum: 1- Ortaya koyduğum deliller ve sahip olduğum bilgi, ehliyet ve uzmanlık, bana böyle konuşma hakkını veriyor
2- Ben hiçbir maslahat ve çekinceyi dikkate almadan konuşuyorum, beni bağlayan tek şey hakikattir. Görüşlerimde yanlışlık var ise de, niyetimde hiçbir kötülük yoktur. Feryat ve figanımın tek nedeni, sorumluluk hissim ve dertli olmamdır.
Sözlerimi, Kur'an'ın şu ölçüsü ile dinleyin: "Sözü dinleyip en güzeline tabi olan kullarımı müjdele! İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir! İşte tek akıl sahibi onlardır!" [Zümer,18] Ben, dinden uzak tahsilli kesimin bir üyesi olarak karşınızdayım. Her tür düşünce, ekol ve felsefeden haberdar olan bu kesim, dinden o kadar ürkmüş ki, sadece sizin dininizden ve din anlayışınızdan değil, dinle alakası olan her şeyden uzak kalmıştır. Onların temsilcisi sıfatıyla, dininizden, imanınızdan, çağınızdan, ailenizden ve toplumunuzdan sorumlu kişiler olarak size şunu soruyorum: Neden benim grubum ve arkadaşlarım, sizden rahatsız ve habersizdir? Neden onlar hakkında bilginiz yoktur ve onlarla bir kelime bile konuşamaz durumdasınız? Annelere soruyorum, neden kızlarınız sizinle konuşamıyor ve siz onlarla konuşamıyorsunuz? Neden iki ayrı dil konuşuyorsunuz ve iki ayrı dünyada yaşıyorsunuz? Ne kızınız sizi dinleyip size itaat ediyor, ne de siz onunla mantıklı bir şekilde konuşup onu yanınıza çekebiliyorsunuz. Babalar! Çocuklarınız, ahlaksız oldukları için değil, fikrî ve itikadî düşüncelerinden dolayı sizden kaçmakta ve uzak durmaktadır. İslâm’a mensup olan kimseler olarak bu dinsizlik ve inançsızlık çağında imanınızı koruma iddiasında bulunup o istikamette davranmaya çalışıyorsunuz. Öyleyse Müslümanlıktan ve dindar olmaktan sorumlusunuz. Kur'an'ın açık ifadesi ile kendinizin, ailenizin ve çocuklarınızın kurtuluşu için çalışmanız gerekir. İşte haykırarak söylüyorum, Allah Teâla şöyle buyuruyor: "Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyun" [Tahrim, 6]
Evet, ben, düşüncenizi ve imanınızı saran ateşi size haber vermeye geldim. Şunu söylemek için geldim: Neden dininiz ve imanınızın temelleri sarsıntıya uğradı? Niçin onları korumanız bu kadar zorlaştı? Neden her an ve her yeni nesilde daha yalnız ve daha zayıf hale geliyorsunuz? Bu asrın düşünce ve özünün saldırıları karşısında geri çekiliyor ve kendinizi acz içinde hissediyorsunuz! Bu asrın ve neslin ıslahı için duadan başka bir çare de aklınıza gelmiyor. aliseriati.com.

sui_zan 18 Kasım 2007 20:38

Cvp: Dr. Ali Şeriati -Biz Suçluyuz....
 
yorumsuz .



Üstadım Ali’dir. Ali, korkusuz, zaafsız ve sabır dolu bir insandır. Rehberim özgür insan ve özgürlük için yetmiş yıl inleyen Musaddık’tır. Her ne yaparlarsa yapsınlar kesinlikle senin havandan başkasını soluyamayacağım. Ama benim seni tanımaya ihtiyacım var. Bunu benden esirgeme. Hadi, her an neredesin, ne yapıyorsun söyle. Söyle ki, bende nerede olmam ve ne yapmam gerektiğini bileyim...

Emekdar Üye 18 Kasım 2007 20:43

Cvp: Dr. Ali Şeriati -Biz Suçluyuz....
 
Hz. Ali, Hz. Hüseyin, Ebu Zer, Mevlânâ, Cemaleddin Afgâni, Muhammed İkbal ve Frantz Fanon gibi büyük dehaların Şeriati’nin üzerindeki etkisi büyüktür. Bunlardan başka babası Muhammed Taki kendini etkileyenler arasında sayılacak başlıca isimlerdir.Bunu kendi yazılarında açıkça görebiliyoruz...

sui_zan 18 Kasım 2007 20:57

Cvp: Dr. Ali Şeriati -Biz Suçluyuz....
 
şia yanlısı islami yazarlarının tarih boyunca ülkemiz gençliği üzerinde etkisi malumdur .sonuçta bu etki iyi mi olmuştur kötü mü olmuştur herkes kendi penceresinden baktığında farklı yorumar elbette ama şiiliğin temsilcisi iran ile osmanlı arasında hoş olmayan sonuçların vuku bulduğu bir gerçektir .saygılar sunarım başlık yazarı editör arkadaşa bu uzun yazısı için.

Emekdar Üye 18 Kasım 2007 21:09

Cvp: Dr. Ali Şeriati -Biz Suçluyuz....
 
Alıntı:

sui_zan Üyemizden Alıntı
şia yanlısı islami yazarlarının tarih boyunca ülkemiz gençliği üzerinde etkisi malumdur .sonuçta bu etki iyi mi olmuştur kötü mü olmuştur herkes kendi penceresinden baktığında farklı yorumar elbette ama şiiliğin temsilcisi iran ile osmanlı arasında hoş olmayan sonuçların vuku bulduğu bir gerçektir .saygılar sunarım başlık yazarı editör arkadaşa bu uzun yazısı için.


EyvAllah sağolun.
Kendisi şiidir.Yorumlarını şii yorumu şeklinde yapmasını gayet normaldir sanırım.
Kısa ömrüne faydalı işler sığdırarak ve faydalı eserleri olduğunu düşünüyorum.





Hem doğudur ülkemiz, hem batı.. Hem Muhammed’dir önderimiz, hem İsa, hem Spartaküstür yüreğimiz, hem Ali... Hem Che Guevara’dır kahramanımız, hem Malcolm X, hem İzzetbegoviç’tir, hem Dudayev. Biz bütün şiirlerden tek bir şiir, bütün bestelerden tek bir senfoni yapar, hayatı tek bir film karesine sığdırırız. Ne Amerika anlar bizi, ne Patagonya.
Biz sadece birbirimize tutunur, birlikte yanarız. Ateşimiz suyumuzu yakar, nefesimiz ateşi.
‘Biz, Allah’tan başka sahibi olmayanlarız...(Ali Şeriati)

sui_zan 18 Kasım 2007 21:25

Cvp: Dr. Ali Şeriati -Biz Suçluyuz....
 
Hem doğudur ülkemiz, hem batı.. Hem Muhammed’dir önderimiz, hem İsa, hem Spartaküstür yüreğimiz, hem Ali... Hem Che Guevara’dır kahramanımız, hem Malcolm X, hem İzzetbegoviç’tir, hem Dudayev. Biz bütün şiirlerden tek bir şiir, bütün bestelerden tek bir senfoni yapar, hayatı tek bir film karesine sığdırırız. Ne Amerika anlar bizi, ne Patagonya.
Biz sadece birbirimize tutunur, birlikte yanarız. Ateşimiz suyumuzu yakar, nefesimiz ateşi.

‘Biz, Allah’tan başka sahibi olmayanlarız...


tamamına katılmak mümkün değil ama düşüncedeki nöans farkıdır belki ayrıldığımız nokta ben böyle bir cümle asla kurmam görsemde sergilemem bu düşünce beni bağlar tabiki farklı düşünceyle bir başkası da bu cümleyi savunabilir .herkes aynı düşünmek zorunda değil .

Emekdar Üye 18 Kasım 2007 21:49

Cvp: Dr. Ali Şeriati -Biz Suçluyuz....
 
Alıntı:

sui_zan Üyemizden Alıntı
Hem doğudur ülkemiz, hem batı.. Hem Muhammed’dir önderimiz, hem İsa, hem Spartaküstür yüreğimiz, hem Ali... Hem Che Guevara’dır kahramanımız, hem Malcolm X, hem İzzetbegoviç’tir, hem Dudayev. Biz bütün şiirlerden tek bir şiir, bütün bestelerden tek bir senfoni yapar, hayatı tek bir film karesine sığdırırız. Ne Amerika anlar bizi, ne Patagonya.
Biz sadece birbirimize tutunur, birlikte yanarız. Ateşimiz suyumuzu yakar, nefesimiz ateşi.

‘Biz, Allah’tan başka sahibi olmayanlarız...


tamamına katılmak mümkün değil ama düşüncedeki nöans farkıdır belki ayrıldığımız nokta ben böyle bir cümle asla kurmam görsemde sergilemem bu düşünce beni bağlar tabiki farklı düşünceyle bir başkası da bu cümleyi savunabilir .herkes aynı düşünmek zorunda değil .




Haklısınız elbette bunların hepsine katılmak mümkün değil , Lakin burda vurgulanmak istenen nokta dikkat ederseniz sözünün sonunda belirtilmiş "Biz Allahtan başka sahibi olmayanlarız."Düşüncesi sanırım günümüzde devam eden savaşın din ile dinsizliğin savaşı olmadığını. Din tam tersi dine karşı bir savaş vermesini savunuyor bu yazdıklarım onu savunduğum manasına gelmesin sadece belirttiğim gibi eserleri güzel ve okunmaya değer...

Medine-web 18 Kasım 2007 23:00

Cvp: Dr. Ali Şeriati -Biz Suçluyuz....
 
1-ali şeriatinin, bazı yaklaşımları İslam dünyası için gerçekten de oldukça yenidir.
2- Adem'in Cennetten düşüşü ve Habil'le kabil'in kavgalarına olan yaklaşımı geleneksel anlayışlar açısından oldukça provakatör bir üslup ortaya koyar.
3-Hıristiyan, Marksist ve Varoluşçu literatürden yararlanarak ortaya konulan yorumlar oldukça sarsıcıdır ve yanlış anlamalara müsaittir.
4-Freud, Marks, Massignon, Delacroix, Mozart, Talmud, Mani, Buda, Maeterlinck... isimleri, onun üslubunda serbestçe dolaşırlar.
5-Bu alışılmadık tarzıyla Şeriati, İslam'ın yerel, kültürel, tarihsel bir din olarak anlaşılmaması gerektiğini ısrarla vurgular.
6-Sadece Müslümanların değil, batıcıların da ezberlerini bozar. Şaşkınlığa uğratır insanları.
7-Bir Şii olmasına rağmen Şiiliğe karşı da keskin ve radikal eleştiriler getirir. Kurumsal ve otoriter dini anlayışları sevmez.
8-Mistik, anarşist, aşk dolu bir dünyanın heyecanıyla, bu heyecana uygun kişilikler etrafında yeni bir dünya kurar.
9-Bu dünyanın gerçekliklerden kopukluğu umurunda değildir. Zaten sevmediği bir atmosferde yaşamaktadır.
10-Ve zaman zaman başka dünyalara kaçar: kim bilir, ölümü de, belki de artık bu kadar bilmez, nobran, hedonist, dünyaperest, maddeci, çıkarcı, sinsi, yüreksiz, aşksız, kibirli, akılsız, izansız, kaba insanların dünyasından ayrılma dileğinin (duasının) bir kabulüdür..
]11-Şeriati kimi kez Marksist, solcu, saplantılı bir Şii, kimi zaman varoluşçu, ve batı hayranı olarak anlaşılmaktan kurtulamamıştır. Ama Cemil Meriç'in deyimiyle o, Göller Bölgesi'nde bir adadır. Ve Şii olmasına rağmen Şiiliğe karşı radikal eleştiriler getirir.
12-Devrimci, mistik, özgürlükçü, Şii (Muhammed ve Ali sevdalısı anlamında) bir entelektüel; sorumlu ve mücahit bir aydın.


ŞERİATİYİ BİLMEYENLERE KISA BİR ANEKNOD...

sui_zan 19 Kasım 2007 08:38

Cvp: Dr. Ali Şeriati -Biz Suçluyuz....
 
abdulmelik editörümüzün izahı yazarımızın tastiki ile tahmin edile anlayış hasıl olmuzşur.zaten olması beklenen de budur elbette kardeşler aynı düşünürler .farklı olsa kardeş olunmaz dimi yani.tüm kardeşlere baki selem ve hürmetmer bizden .

Emekdar Üye 19 Kasım 2007 11:46

Cvp: Dr. Ali Şeriati -Biz Suçluyuz....
 
Bir İftar Yemeğinde Hicazi anlatıyo Şahın askerleri tarafından şehit edilmiş bir kişinin, Tahran’daki evinde, ailesi tarafından bir iftar yemeği daveti verilmişti. Düşünür ve yazar çevresinden bazı kişiler de oradaydı.Onlardan bazıları Dr.Şeriati’yi hesaba çekmeye başladılar. Dr.Şeriati’ye-Sen nasıl bir sosyologsun ki; kendi toplumunu bile yeteri kadar tanımıyorsun. Biraz yavaş ol! Bu kadar hızlı olma! Hali hazırda hazır bir toplum mevcut değil! Dediler
Dr.Şeriati kendini tutamadı ve bir anda göz yaşları dökülmeye başladı. Kendinden emin, istikamet üzere bir kişi edasıyla, ağlayarak Zaman geçip gidiyor. Gençler hareketsiz bir vaziyette oturuyorlar. Bozuk ideolojiler gençlerimizin inanç ve itikatlarını talan ediyorlar. Şu an hayatta iken, bırakında bir şeyler yapayım. Dedi.
Şaban Ali Lamui’, Hikayethay-i ez Zindigiy-i Doktor Şeriati, Kalem yay. Tahran, H. Ş. 1377./ M.1998, s.310

KEVİR 15 Mayıs 2008 16:51

Cvp: Dr. Ali Şeriati -Biz Suçluyuz....
 
Bende ilk Dr.Ali Şeriati ile geleneksel inanca yaklaşımımı sorgular oldum.
Ali şeriatinin dinin tarihin molozlarından, efsanelerden, hurafelerden, geleneklerden kurtarılmasına dair anlatıları oldukça ilgi çekicidir. Kesinlikle okunması gereken bir kişiliktir.

AŞK'ÜL İSLAM 27 Şubat 2009 12:03

Cvp: Dr. Ali Şeriati -Biz Suçluyuz....
 
O, üstü kapalı kültürel bir gerillaydı.
Ateşli konuşmalarıyla, Şah’lıkrejiminin ideolojik meşruluğunu, geniş bir çerçevede ele alarak, aydın bir yorum ve araştırmacı bir şiveyle soru altında bırakıyordu.
O;şehadet, cihat, imamet gibi kavramları gün yüzüne çıkardı ve yorumladı.
İslam’ın inkılapçı çehrelerinden; Ebuzer’i, Selman’ı, Ammar’ı ve Bilal’ı bizlere tanıttı.
Şia’nın rehberiyet anlayışını, Ali’yi,Hüseyin’i, Fatıma’yı, İmam Seccad’ı, Zeynep’i... derinlemesine incelemek suretiyle, İslam’ın inkılapçı hattını, olağan üstü birgüzellikle, gençlerimizin önüne serdi.

Dr.Şeriati’nin sloganı şuydu:“Şehit olanlar Hüseyin’ce bir iş yaptılar. Kalanlar ise Zeynep’çebir iş yapmalıdırlar. Bu ikisinin dışında kalanlar Yezit’tirler.”Bu slogan o günlerde tüm gençliğin sloganı olmuştu.

Şaban Ali Lamui’,Hikayethay-i ez Zindigiy-i Doktor Şeriati, Kalem yay. Tahran, H. Ş.1377./ M.1998, s.315

syglr

NOT :

İran 79 dan bu yana ilk kez şeriatinin düşüncesine yakın bir ahmedinejat oldu.
Dünyaya açılma babında
Varmı bana yan bakan diyen busha karşı:)


bazı alimler vardır muttaki zararsız
bu alimlere Ebubekiri Sıddık ve Osman Zinnureyn örnek verilebilir.Bazı alimler var
akıl ilim cihad yiğitlik takva
buna Hz.Ömer Hz.Ali örneği verilebilir
İranın devrim beyni Ebubekir Osman tipli
Ali şeritai ise ömer tipli
Hem ilim hem sopa...

Emekdar Üye 27 Şubat 2009 12:05

Cvp: Dr. Ali Şeriati -Biz Suçluyuz....
 
Mazlumların haykırışıydı sözleri:
Ey Zeyneb!nin dili!Kendi halkına söyle!
Ey kadın! Ey mertlere, cesurlara bu sıfatları öğreten!
Senin aşk ve derdini can ve gönüllerinde duyanlar sana muhtaçtırlar. Hem de her zamankinden çok... Bu eski ve yeni sömürünün, bozulmuş gelenek ve kurumların, modernist ilericilerin oyuncağı olanları; Bir şehrin başındaki güçlü feryadın gibi bir feryatla, Kasvet ve vahşet şehrini, -ki şehri onunla ezmiştin- bir sarayın temellerini, -saltanat ve cinayetin sarayını sallamış, titretmişsin!- karıştır, sinirlendir, canlandır! Tâ ki kendi kendilerine canlanıp sinirlenerek, etraflarını saran örümcek ağı perdelerini yırtıp parçalayabilsinler. Tâ ki bu kötü ve yıkıcı tufanın çağdaş biçimine karşın, durmayı öğrensinler!
Bu korkunç ve tehlikeli makinayı, -ki bu onlardan, insanlardan- yeni oyuncaklar yapmak için, sonra yeni sömürü düzeni kurmak, modern uyutmalar için, başıboş günleri artırmak için, sermayedarların piyasaya sunduklarını ihtirasla yutabilmek için, burjuvazinin zevk verici yoğun hevesleri için, ruhsuz yeni soyluluğun daha ilginç görünümü olan yalnızlık, tecrid ve unutulmuşluğu için müreffeh toplumu hedefleyen bomboş bir yaşamla uğraşmak için yapılmıştır- kırıp parçalasınlar!!
Ve kendilerini eskinin saygın köleliğinden, yeninin saygın piyasasından – senin mesajının parıltılarıyla- kurtarsınlar!

Ey amaçta Ali’nin dili!
Ey Hüseyin’in mesajı gönül ve beyninde olan.
Ey Kerbela’dan gelerek şehitlerin mesajını, tüm cellat ve canilerin baskılarına rağmen tarihin kulağına ulaştıran!
Ey Zeyneb!
Bize söyle !
Başınızdan geçeni söyleme!
O kan kırmızısı çölde ne gördüğünü söyleme! Orada, cinayetlerin ulaştığı doruk noktasını da söyleme! O günün acısından sonra, Fırat’n kenarında, Allah’n insanı melekleri niçin secde ettirdiğini de söyleme! Ve Fırat sahilindeki gösteriyi ve durumu da söyleme!
Evet, Zeyneb
Düşmanlarının ne yaptığını da , dostlarının tavrını da söyleme!Evet, ey Hüseynî devrimin mesajı!
Biz biliyoruz, Biz, hepimiz, işitmişiz. Senin Kerbela ve şehidler mesajını dürüstçe ulaştırdığını biliyoruz. Sen kendi varlığında söz üreten bir şehidsin! Tıpkı damla damla kanıyla söz söyleyen şehid kardeşin gibisin sen.
Fakat söyle ey bacı!
De ki “ne yapalım?” Bir an bak ki biz ne çekiyoruz? Kulağını bir anlık bize ver ki, kendi isteklerimizi sana ulaştıralım.
Ey sevgili ve güçlü bacımız!
Ey kardeşinin emin ulağı! Kerbela’dan gelerek tarih süresince tüm nesillere şehidlerin mesajını ulaştıransın! Sen şehidliğin kıpkırmızı bahçelerinde yeni açılmış güllerin kokusunu can ve elbisesinde taşıyansın.
Ey Ali’nin kızı!
Ey esirler kervanının komutanı! Bizi de bu kafilenin izinde kendine ulaştır!

Ey Hüseyin!
Seninle ne söyleşelim? O korkunç, fırtınalı, girdaplı ve karanlık gecede yol lambasının ışığı! Ey kurtuluş gemisi! Ey her zamana yayılan, her nesle ulaşan, kıyama hazır her zeminde kanı hatırlanan, her elverişli tohumu toprağın altında açan ve yeşeren, her susuz çiçeği kanıyla, yaprak, hayat ve canlılığa kavuşturan!
Ey şehadetin büyük üstadı!
Bizim de bu karanlık ve ümidsiz gecemize bir şimşek çak! Bizim kurumuş, yarı ölü halimize bir damla kanını yay! Bizim bu soğuk ve donmuş kışımıza, o çöl kıyamındaki ateşinden bir kor bağışla! Ey aşıklarını “siyah ölümden” kurtarmak için “kırmızı ölümü” seçen! Sen, her damla kanınla halka hayat ve dirilik verirsin. Tarihi hareketlendirirsin. Çağın donuk, ölü bedenini ısıtırsın ve bu coşkuyla dirilik, aşk ve ünid saçarsın. İmanımızın, halkımızın, tarihimizin ve de zamanımızın bedeni; “sana ve senin kanına muhtaçtır.”

Emekdar Üye 27 Şubat 2009 12:13

Cvp: Dr. Ali Şeriati -Biz Suçluyuz....
 
Ali şeriatinin Allaha yapmış olduğu duadan alıntı:
Ey Yaratıcı Rabbim!
Sen insanoğluna keremi bağışlamışsın. Sen kendi özel emanetini insanoğlunun omuzlarına yüklemişsin. Sen bütün peygamberlerini, kitabı öğretmek ve adaleti gerçekleştirmek için göndermişsin. Sen kendine, peygamberlerine ve iman eden insanlara izzeti bağışlamışsın. Sana ve peygamberlerinin getirdiği mesaja inanıyoruz. Senden özgürlük, bilgi, uygarlık, adalet ve şeref istiyoruz. Bize bunları bağışla! Çünkü çok muhtacız ve her zamandan daha dertliyiz ve alçaklık, esaret ve cehaletin kurbanı olmuşuz.
Ey zayıf bırakılmışların Rabbi!
Sen yeryüzünün zavallılarını, mahkum ve zayıf yığınlarını ve hayattan yoksun bırakılanları – ki onlar, köle arayan azgınların; çağın karanlık zulmünün; kin ve nefret cehenneminin tarihteki kurbanlarının devamıdırlar ve her zamankinden daha çok zulme ve baskıya maruz kalmışlardır –insanların önderliğine eriştireceğini ve onları dünyaya varis kılacağını irade etmişsin. İşte şimdi zamanı gelmiştir. Yeryüzünün lanetlileri senin vaadini gözlemekte ve beklemektedir.
Ey gaybın bilicisi Allah’ım!
Şu çağımızda sana gerçekten tapanlar, yalnızca yeryüzünün mustaz’aflarıdır.
Ey Yüce Rabbim!
Sen tüm meleklerini Adem’e secde ettirensin. Şimdi insanoğlunun, idarecilerin ayağına kapanarak secde toprağına yüz sürdüğünü görmüyor musun? Onları bu çağın putlarına –ki hepsini kendimiz yapmışız – tapıcılıktan, onlara kulluktan kendi özgür kulluk ortamına çek ve kendilerine özgürlük bağışla!
Ey güçlü Rabbim!
Senin ayetlerine küfredenler, senin peygamberlerini yalanlayıp haksız yere öldürenler ve adalet, eşitlik istemek için ayaklanan kullarını öldürenler hâlâ yeryüzünde egemendirler. Müjdelediğin azabı onlara ulaştır!!
Ey Kadir olan Allah’ım!
Ailemize sorumluluk, halkımıza bilim, inananlarımıza aydınlık, aydınlarımıza iman, tutucularımıza anlayış, kavramışlarımıza tutuculuk, kadınlarımıza bilinç, erkeklerimize şeref, ihtiyarlarımıza bilgi, gençlerimize soyluluk, öğretmen ve üstadlarımıza, öğrencilerimize inanç, uyuyanlarımıza uyanıklık, uyanıklarımıza irade, tebliğlerimize gerçek, dindarlarımıza din, yazarlarımıza güvenirlik, sanatkarlarımıza dert, şairlerimize şuur, araştırıcılarımıza hedef, ümidsizlerimize ümit, zayıflarımıza güç, muhafazakarlarımıza hareket, ölümcül uykularda olanlarımıza hayat ve dirilik, körlerimize görme, suskunlarımıza feryat, müslümanlarımıza Kuran,Sünnet ve Ehl-i Beyt bilinci, tüm mezheplerimize birlik, kıskançlarımıza şifa, egoistlerimize sabır, halkımıza kendini bilme, tüm uluslardan kurulu milletimize samimiyet, basiret, feraset, cesaret, fedakarlık yeteneği, kurtuluşa layık oluş ve izzet bağışla!!
Ey Kabe’nin Rabbi!
Şu ömürleri boyunca, her sabah ve her akşam bütün dünyada senin evine yönelen, senin evine dönerek yaşayıp ölen, İbrahim’in evinin etrafını tavaf eden insanlar; cehalet ve şirkin kurbanı olmuş; Nemrud’un eziyet ve zulmünün bağlılıları durumuna düşmüştür, ve onu övmekte devam ediyorlar.
Ey güç, özgürlük, ve uyanıklığın peygamberi!
Senin evinde yangın çıkmış, kapını tutmuş; senin toprağını batıdan doğma bir sel basmış, senin ailen ise çoktandır illetin siyah örtüleri altında uyuya kalmış. Onların başında dur ve bağır: Kalk ve Uyar! Onları uyandır.

Emekdar Üye 27 Şubat 2009 12:21

Cvp: Dr. Ali Şeriati -Biz Suçluyuz....
 
Ali Şeriati ile Kürt Sorununa Bakış ve Yeni İslamcıların Senaryoları

[Bu makale hiç bir ırk ve politik taraf tutmaz]
“Direniş, toprak ve vatandan önce insan içindir. Çünkü üzerinde insanın horlandığı, aşağılandığı, kul haline getirildiği toprağın hiçbir değeri yoktur. İnsanın, üzerinde her türlü düşman saldırısına maruz kaldığı bir vatanın hiçbir kıymeti yoktur.” [Muhammed Hüseyin Fadlullah]
Tanınmış çeşitli ekollerin [milliyetçi, İslamcı, sosyalist, liberal demokrat vs] aydınlarından oluşan Abant Platformu 15-16 Şubat’ta Erbil’de bir toplantı yapacak. Söz konusu toplantı “Barışı ve geleceği birlikte aramak” başlığı ile sunulacak. Platformun içeriği; Türkiye-Irak arasındaki ilişkiler ağırlıklı olarak konuşulacak, yeni Ortadoğu’da bölgenin geleceği tartışılacak, gelecekte uygulanması gereken stratejilerin ayakları oluşturulmaya çalışılacak...
Bu platform; Kürtleri ilgilendiren konular arasında farklı bir başlık ortaya çıkıyor. Bu başlık kendisini tanımlamak istediğinde ırk sorununun netleşmesini beraberinde getiriyor. Serpiştirilmiş bir tablo ile değerlendirilmek istiyoruz! Ki amaçtaki farklı ruhu yakalayabilmek olsun.
Şu halde Kürtler hakkında bir şeyler yazmadan önce, “ırkçılık” nedir, Kürtlerde ırkçılık var mı, varsa ne gibi sonuçlar getirmiştir? Sorularına cevap arayışına geçelim. İsterseniz bu tür soruların cevap arayışına geçmeden Ali Şeriati’den kesitler sunalım.
Kanımızca, Şeriati’de hakikat aşıldı. Zaten hakikatten uzak duran bir kişide İslami aydın olamazdı. Dolayısı ile Türkiye’deki İslamcı aydınların aynası da olabilen ender portrelerden biridir Şeriati. Aydınlarımızın fikri iğdişliğin pençesinden kurtulup rahatını bozarak, ’’pastel bilgelik’’ lüksünden uzak durduğunda ne denli aydın olduklarını nasıl üretken olabileceklerini ortaya koymuş olacaklar. Bu sorun geçmişte medeniyetler yaratan Kürt İslami aydınları için daha bir zorunluluk haline gelmiştir.
İnsanlığın özünü hakikatte İslam temsil eder. İnsan ilişkileri ise aynı zamanda tüm insanlık tarihini oluşturan eylemler dizesidir. Buna göre; ben-i Ademin evlatları, Ademi kimliği gerçek boyutlarıyla kavradığı zaman, insanı Kamil’in nasıl olması gerektiğini de anlamış olur.
Bu açılıma duyulan ihtiyaç, İslam’ı evrensel dini değerler olarak algılamayanlar içindi. Nitekim İslam, insan denilen bu varlığı ’’nitelik’’ ve ’’öz’’ olarak kabul eder. Bu ise bütün ırkların özlemidir.
Elbette hiç bir kişioğlu inanç ve düşüncesinden dolayı hor görülmemeli. Ancak inanç ve düşünceler zulüm ve sömürgeciliğe hizmet ederse, hakkın karşısında yer aldığının ispatını da beraberinde taşımış olur. Bu tür inanç ve düşünceler İslam’a dayandığını iddia etse dahi ifşa edilebilmeli. Bunun da ötesinde söz konusu ifşa, insani ve İslami değerlerin yüklediği bir zorunluluk halidir.
Bu cümleden; Kürtler ve bu coğrafyadaki diğer ırklar, tarihin kendine has yasaları gereği günün birinde evrensel İslam’ın sorumluluk bilincine ulaşacaklar ve yüklenen sorumlulukları taşıyacaklardır. Bu iddianın delili, Kürtlerin binlerce yıl önceki atalarının adalet arayışının tabii sonucu, bugün İslamlaştığı ve İslami adaleti ısrarla eylemleştirmek istediğin de yatmaktadır.
Var olan öz İslam’ın adaletini savunmak, hürriyetini teneffüs etmek, Kur-an’ın Mukaddesatını korumakla eştir. Kürtler on dört yüzyıl boyunca bilinçli/bilinçsiz bu savunmanın ön cephelerinde saf tutmuşlardır. Ancak son beş asırdan bu yana korkunç bir şekilde dini dejenerasyona uğratılmış, kimlik ve kişilikte asimileye zorlanmıştır?!
Kürt milliyetçiliğinin tanımını sağlıklı yapabilen sosyologların hakkını vermek gerek, ancak siyasi atmosferlerden yada değişik ideolojilerden etkilenmeden, vicdanın, aklın ve bilimin dahası Kur-an kıstasları ile değerlendirmek ve Kur-anın öngördüğü normlarda Kürt milliyetçiliği tanımını yapabilmek muhal denilecek derecede zor. Bize göre Kürt [ırkçılık] milliyetçiliğinin oluşması için bugüne dek mümbit bir zemin olmamış, lokal bazı çıkışlarda Kürtleri bütünsel temsil etme hakkın sahip değildir. Son asırdaki marjinal oluşumlar dindışı değerlerden beslendiğinden ötürü de ilgi alanımıza girmez. Ancak sağlıklı bir milletçilik tanımı için bazı kriterlerin oluşması da gereklidir.
Buna göre milliyetçilik ruhunun oluşması için bazı şartların bir arada olması gerekir.
1-Bir milletin egemenliğini kabul ettirdiği belirli bir toprak parçasına sahip olması.[Vatan]
2-Kendi değerlerini [dil, din, kültür sair] hiçbir engelle karşılaşmadan özgürce yaşayabilmesi[Hürriyet]
3-Egemenliğindeki coğrafyanın yaptırım gücünü kendisinde olması[Yönetim]
4-Egemenliği altında farklı bir ırkın olması ve kendi milletine sunduğu hakları egemenliği altındaki ırktan esirgemesi yada kısmi kısıtlamalarla sunması.[Yasama]
Şu halde; Kürtlerde ırk şovenizminin olması için yasma, yürütme ve yargıdan önce oluşması gereken olgular da olmalı...
Yukarıdaki şartların olgunlaşmaya başlama ihtimali Kürtler içim kısmi olarak Irak Kürdistan’ında ki özerk bölgede oluşmaya başlaması ile ileride bölgedeki diğer ülkeler gibi ırkçı klişelere dönüşme olasılığı ise bu çalışmanın dışında...
Kürt ve Türk aydınların büyük çoğunluğunun pek de ilgi duymadığı Kürt tarihi ve kadim medeniyetlerin kurucuları olması, Ali Şeriati’nin özellikle Yunan medeniyetinin temellerini kuranların Kürtler olduğunu itiraf etmesi.
Şeriati’nin Şahlık döneminde ve Kürt halkı adına mücadele eden sosyalist gurupların varlığına rağmen bu tür onurlu çıkışı onun gerçekten cesaret ve tarafsızlıkla sorunları irdelediğini göstermektedir. Bugünde İslami aydınlar aynı olumsuz şartlarda oldukları halde Şeriati’nin cesaret ve tarafsızlığını mercek altına almalı değiller mi?
Onun “Medeniyet ve Modernizm” adlı eserinde, kısa bir değini ile sunduğu Kürt milletinin uygarlıklara olan katkısını “Yunan medeniyeti de hicret eden Kürtler’in kurduğu bir medeniyettir. Kürtlerin Yunana gitmeleri ile başlamıştır. Hepsinden önemlisi ve açıkçası “Çağdaş Amerikan Medeniyeti ve Batı” çok ilginçtir hiçbir zaman Dicle ve Fırat arasındaki yörede ‘Beynen Nehreyn’den söz etmiyor. Çünkü bundan söz ederse geliştirdiği bütün nazariye bir anda boşa çıkacaktır. Oysa bütüncü bir gelişme seyri vardır. Daha önce dediğimiz gibi, Yunan medeniyetinin kaynağı Kürtlere dayanır. Kürtler iki nehir[Dicle ve Fırat] arasında yaşamaktadır. Mezopotamya, dünyanın kültür, medeniyet ve felsefenin merkezidir. Riyazi bilimlerin ilk gelişme gösterdiği yer bu iki nehir arası bölgedir.”...
Ne ilginçtir, Şeriati’nin tamamen tarihi, sosyolojik ve bilimsel boyutu ile değerlendirmek istediği bu konu, müslüman Kürt halkına farklı ırk zehirini zerk etmek isteyen ihanet çemberi kralları tarafından manipüle edilerek kullanılmaktadır?!
Nitekim ılımlı [yeni] İslamcıların önderliğindeki Abant platformu, karabulutlar olarak Kürt halkının bağrında gezen ölüm mangalarının yerini, farklı bir stratejiye bırakmanın başlangıcı olacak! Tam da milliyetçilik pazarlarının iflas ettiği bir dönemde...
Başını ılımlı İslamcıların çektiği platformda, Kürt halkına bazı değerler adına önümüzdeki onlarca yıl uygulanılması istenilen senaryoların görüşülmek istendiği sinsilik. Geçmişin kahramanlıkları ile övünen milletler eğer yaşadığı dönemde atalarından daha ileride değil ve onların manevi kültürünün mirasını koruyamamış iseler, mirasyedi suçluluğunun verdiği aşağılık kompleksini saklama gayretinden başka ne üretebilir ki? Ekonomik, Siyasi, Dini, Askeri, Kültürel güçleri yaptırıma dönüştürmeyi İslam ahlakı ile bağdaştırmak öz İslam’dan uzaklığın en güzel ve açık örneği olmalı.
Bugün hala 15 ten fazla etnik kimliklerin yaşadığı Anadolu coğrafyası, bağrında beslediği 26 medeniyetin kalıntılarına rağmen, yüzyıllar, binyıllar kültür birikiminin bir ırk ve dil şovenizmi uğruna yok sayılması, dahası bu şovenizme kurban edilen ilahi din. Ne hazin!
Oysa daha 60 yıl önce 2. Dünya savaşından çıkan Avrupa, bugün sahip olduğu çok [multikültürel] kültürlülüğü kendisine ait bir zenginlik olarak görmek ise başlı başına bir konu...
Merhum Şeriati, yine “Medeniyet ve Modernizm’’ adlı eserinde, Mısıra yaptığı seyahatte, Piramitlerin yapılışında çalışan kölelerin toplu mezarları önünde şu notları tarihe düşer. “...Ne bizi bilen ne de bizim bildiğimiz insanlara karşı savaşlara sürüklediler bizi. Hiçbir zaman küçümsemediğimiz insanları öldürmeye zorlandık, ...Lanetledim medeniyeti. Binlerce yıl atalarıma yapılan zulme karşı içimde nefret ateşi yanmaya başladı...’’
Şeriati İranlı bir düşünür olduğu halde acaba neden kendini beş bin yıl önceki kölelere atfedip onları kendisine ata seçmişti?
Cevabını Şeriati’den almak, tarafsızlık ve vicdan adına en uygun olanı olmalı. “Yine kandırıldık ve uyutulduk ve köle olduk. Özgürlüğümüzü bize veren dinimizi öylesine farklı yaşıyoruz ki. Saray değil bir çamur evde yatan peygamberlerden sonra bazı sıfatlar adı altında saraydan emirlerle yaşamımızı değiştirip dinimizi unuttuk. Peygamber hiç rahat yünlü yatakta yatmamışken, ümmeti, ümmeti diye geceleyin gözyaşı dökerken, din yalnız Allah’ın oluncaya kadar zulümle savaşırken bizler de bir başka düzenin köleleri olduk. İslam’ın bize verdiği kölelikten halife olma sıfatını biz halifelikten köleliğe çevirdik. Sistemin çarklarını kırması gereken bizler, sistemin çarkları arasında eridik. Sonra biz de ya kendimize saraylar yapmak için mala ya da başkasına saraylar yapmak için bazılarına köle olduk. Ey dostum! Sen mezarlar için kurban edilirken biz saraylar için kurban edildik...”
Mısır medeniyetinin omuzlarında yükseldiği o günün köleleri ile bugün aynı kaderi paylaşan Kürt halkının kaderi arasındaki çarpıcı benzerlik. Ne kadar da ilginç benzerlik, değil mi?
Sorun “Yeniden bir ırk yaratmaya gerek yok, o zaten var” sorun o ırk[Kürt]’ın kendi küllerinden kendisini yaratabilen biri olduğunu anladığı gün yeniden bir medeniyet kuracak kadar asil olduğunu görebilmesi! Ne var ki, ırkın asilliğini belirleyen kriterler taşıdığı ilahi değerlerle özdeştir. Bedirhan’ın veciz bir sözü bu gerçeğe ayna olacak türdendir.
Bedirhan;
‘’Bu ülkenin İmparatoru Osmanlı sultanı değil benim. Eğer o benden daha güçlüyse ben ondan daha asilim’’ der.
Birde meşhur Kürt atasözü vardır.
’’Düşmanın karınca bile olsa, düşmanın olarak kaldıkça uyumamak lazımdır’’
İnançlı Adem evlatları ve Kürtler; babalarının ilahi dinini, kimi ihanet çemberi krallarının saltanat ve saraylarına peşkeş çekmesi, İslami terimleri kişisel ve örgütsel materyal olarak kullandığını görmesi, omuzlarına ne denli ağırlık yüklediğini anlamaları, gerçekten ama gerçekten zor değil mi?

Yitiksevda 29 Mayıs 2009 14:07

RE: Dr. Ali Şeriati -Biz Suçluyuz....
 
İslam şehidi dr Ali şeriati geleneksel din anlayışını yıkmış ve kendi hayatına aktarabilmiş biri olarak çok kapsamlı bir düşünce yapısı ile hayatına yön verenlerden biriydi.Allah rahmet eylesin.

Esma_Nur 15 Ekim 2012 12:33

Cevap: Dr. Ali Şeriati -Biz Suçluyuz....
 
Allah’a tapınma ihtiyacı hiçbir yönden rasyonel bir asıl değildir. Allah’a karşı acze düşüp yalvarmam ve gururumu kırmam rasyonel bir şey değildir. Fakat bu şiddetli bir ihtiyaçtır ve bende vardır. Bu benim ruhumun gizli ihtiyaçlarından biridir. Allah’a karşı zayıflık, zavallılık, esaret vs. hissetmem ruhumun ihtiyaçlarındandır. Siz büyük bir şahsa karşı büyük bir inanç besliyorsunuz. Bu inanç, sizin berraklığınızdan ve fıtrat üzere olmanızdan kaynaklanır. Onun için hiçbir fedakârlıktan çekinmezsiniz. Hâlbuki bugün rasyon hayatı, böylesi bir şeyi kabul etmiyor.”

[Dr. Ali Şeriati - Medeniyet Tarihi II]


SAAT: 03:18

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306