Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Bilgi Dağarcığı (https://www.forum.medineweb.net/501-bilgi-dagarcigi)
-   -   Hesap gününde mizanında kötülükleri ağır gelen mümin kişi, şefaate nail olabilir mi? (https://www.forum.medineweb.net/bilgi-dagarcigi/12003-hesap-gununde-mizaninda-kotulukleri-agir-gelen-mumin-kisi-sefaate-nail-olabilir-mi.html)

KuM TaNeSi 09 Nisan 2009 15:42

Hesap gününde mizanında kötülükleri ağır gelen mümin kişi, şefaate nail olabilir mi?
 
Soru
Mizanda Kötülükleri ağır gelen mümin kişi, şefaate nail olabilir mi? eğer nail olamazsa, o zaman aklıma şu soru geliyor iyilikleri ağır gelen kişi, Kuranın ifadesine göre kurtulacağı için şefaate ihtiyacı yok gibi dolayısyla şefaat kimler için geçerli?

Cevabımız

Değerli Kardeşimiz;

Günahı sevaplarından fazla olan kişilere de şefaat edilecektir Ancak şefaat de Allahın zniyle olacaktır Peygamberimiz “Benim şefaatim ümmetimden büyük günah işleyenleredir” buyurmuşlardır Bununla beraber günahı sevabından az olanlara da şefaat edilecektir Onlarında cennetteki makamlarının artması için şefaat edilecektir

Evet, şefaat haktır Birçok âyet ve hadîste şefaatten bahsedilmekte ve böylece onun hakkaniyeti dile getirilmektedir Yeri geldikçe bu âyet ve hadîsleri zikredeceğiz Biz şimdi önce, sorunun ikinci şıkkı olan “Kimler ne ölçüde şefaat edebilirler?” sorularını cevaplamakla mevzûa başlamak istiyoruz Zaten bu kısma verilecek cevap bir cihetle şefaatın hakkaniyetinin de izahı olacaktır

Peygamberler, evliyâ asfiyâ ve şehitler -derecelerine göre- Cenab-ı Hakk’ın onlara bahşettiği seviyede şefaat edebilirler ve edeceklerdir Ancak, bu mevzûda da yine, zirve Allah Rasulü’dür O ki fetanet-i âzama sahiptir Her Nebi kendisine bahşedilen sınırsız, fakat bir defaya mahsus şefaat hakkını dünyada kullanırken o, bunu âhirete saklamıştır ve âhirette “şefaat-ı uzmâ”nın sahibi olacaktır Onun “hammâdûn”, denilen ümmeti, “Livaül’hamd”in altında toplanacak ve “Makam-ı Mahmûd”un sahibi ünvanıyla O’nun tarafından yapılacak şefaatte herkes payına düşenle şereflenecek ve kurtuluşa ereceklerdir

Dünya fâni ve geçicidir Burada çekilen sıkıntılar da bir cihetle işlenen günahlara keffâreti sayılır Ancak insanların perişan ve derbeder olacakları ve kendilerini kurtaracak yeni bir amele de fırsat bulamayacakları bir gün gelecektir -ki, biz ona ahiret diyoruz-işte o gün, Allah Rasulü bütün insanlığı içine alan şefaatıyla ortaya çıkacak ve “en büyük şefaat” manâsına “şefaat-ı uzmâ"sıyla şefaat edecektir Elbette Allah Rasulü’nün şefaatının da bir sınırı vardır Zaten, bütün şefaatler ancak Cenab-ı Hakk’ın izni ve koyduğu ölçü nispetinde olacaktır ki “ İzni olmadan katında hiç bir kimse şefaat edemez” mealindeki âyet de bize bunu anlatmaktadır (Bakara/2-255)

Bunun böyle olması da gayet tabiî ve normaldir; zira, şefaat edecek olanlar da hissî davranabilir, ölçüyü kaçırabilir ve merhamet-i ilâhîden fazla merhamet ileri sürmüş olabilir böylece de Rabb’e karşı sû-i edepte bulunmuş olabilir Onun içindir ki, Allah (cc) bir mîzan, ölçü ve denge vaz’etmiştir Kim, kime ve ne ölçüde şefaat edebileceği bir takdire bağlanmıştır Cenâb-ı Hakk’ın bütün icraatında bir adalet ve denge olduğu gibi, âhirette vereceği şefâat salahiyetinde de bir adalet ve denge vardır Eğer bu şekilde bir tahdit ve sınır konulmuş olmasaydı,bazı kimseler şefaatı da dengesiz olarak kullanırlardı Nitekim belki de sınırsız bir şefaat salahiyeti onların hislerini galeyana getirerek meselâ, bazı insanların Cehennem alevleri içinde cayır cayır yandıklarını görünce, şefkatleri kabaracak, kafir-münafık-mücrim tanımadan herkesin Cennete girmesini talep edeceklerdi Halbuki böyle bir talep bazen, milyarlarca mü’minin hukukuna tecavüz de olabilirdi

Çünkü şefaatin, böyle şahısların hislerine bırakılmasında, günahkâr, sapık, kâfir herkesin, bu hissî şefaatten faydalanma ihtimâli vardır Bu ise, bütün varlıkların hukukuna rağmen, dağlar cesametinde günah taşıyan kâfire de merhamet edilmesi demektir Oysaki kâfir, kainatta, Allah’a ait bütün güzellikleri, bütün nizamları, bütün hikmetleri inkâr, tezyif ve tahkir ettiğinden, mekanlar çapında cinayet işlemiş olacaktır ki, hayatının her dakikası yüzlerce cinayetle karalanmış böyle kapkaranlık bir ruha merhamet, merhamet adına saygısızlığın en büyüğü olsa gerektir

Efendimiz, şefaatının büyük günah işleyenlere olduğunu ifade etmişler ve “Benim şefaatim ümmetimden büyük günah işleyenleredir” buyurmuşlardır O her hususta olduğu gibi bu mevzûda da bir denge ve muvazene insanıdır Zaten bütün ümmet O’nun bu ifadeleriyle teselli bulmakta ve Allah Rasulü’nün şefaatına nail olmayı ummaktadır

Hallac-ı Mansur bir gün bu hadîsi şerh ederken, cezbeye gelir ve ölçüyü kaçırarak, Efendimiz’e hitaben “Ey Nebîler Sultanı! Niçin böyle sınır koydun da bütün insanlar için demedin Sen bütün insanlara şefaat etmeyi talep etseydin, yine de Rabbin Seni mahrum bırakmaz ve Sana bu salahiyeti bahşederdi” gibi laflar eder Tam bu esnada Allah Rasûlü temessül ederek, başındaki sarığı onun boynuna sarar ve: “Bunu başınla öde, sen zannediyor musun ki ben o sözü kendimden söyledim” der Hallac kolu kanadı biçilip bir ağaç gibi budanırken dahi tebessüm ediyordu Çünkü biliyordu ki, bu hüküm âli bir mecliste verildi ve o hükme rıza göstermek gerekirdi

Evet, belki de Hallacın dediği gibi, Allah Rasulü Cenab-ı Hakk’dan bütün insanlara şefaat etmeyi talep etseydi, Rabb’i O’na bu salahiyeti verirdi Ancak O, Allah’a karşı bizim anlayamayacağımız ölçüler içinde saygılıydı Rabb’in dediğinden başkasını demiyor ve verilen salahiyet sınırlarını da asla zorlamıyordu

Rabb’in koyduğu şefaat ölçüsünde, şefaat edilecek şahısların buna hak kazanmış olmaları da yer almaktadır Nitekim bu manâ ile alâkalı olarak, mealen şöyle buyurulmaktadır: “Artık şefaatçıların şefaatı onlara fayda vermez” (Müddessir/75-48) Bununla da anlıyoruz ki, şefaat herkese ve sınırsız bir ölçüde değildir Kim, kime şefaat ederse, muhakkak kabul görür diye bir şart da yoktur Bütün işlerde olduğu gibi, bunda da İlâhî meşiet esastır

Kâfir işlediği küfrüyle ta işin başında, bu şefaat dairesinin dışında kalmıştır O’na hiç kimse şefaat edemez, etse bile ona fayda vermez

Kur’ân-ı Kerim’de Cenâb-ı Hakk bize bir dua öğretiyor Bu dua ile himmetin âli tutulması gerektiği hususuna da işaret ediliyor Dua şudur: “Rabbimiz, bize gözümüzü aydınlatacak eşler, zürriyetler bağışla ve bizi muttakilere imam kıl” (Furkan/25-74) Yani, Allah’ım çocuklarımız, hanımlarımız, gözümüzü aydınlatacak hüviyette olsun Bize öyle hayat arkadaşları ver ki, din adına bize teşviklerde bulunsun Evlatlarımız da, daima arkamızdan hayırlar göndersin ve onlar sebebiyle rahmet çağlayanları üzerimize doğru çağlasın dursun! Bizi sadece muttaki olmakla da bırakma, onlara imam ve önder kıl Bize öyle lütuflarda bulun ki, şu, İslam’a hizmet boyunduruğunun yere konduğu dönemde ve dine hizmetin âr kabul edildiği bir zamanda, dinine hizmet ettir ve muttakîler önünde bize, imamlık pâyesi ihsan eyle!

Böyle bir anlayış, himmeti âli tutmanın ifadesidir Cenâb-ı Hakk’dan O’nun öğrettiği usûl içinde şefaat edebilme salahiyeti talep etmektir Zaten O vermek istemeseydi, evvela istemeyi vermezdi Madem ki istemeyi verdi ve nasıl istememiz gerektiğini de öğretti, öyleyse istediğimizi de verecektir O’nun sonsuz rahmetinden bunu umuyor ve bekliyoruz O’nun için burada dikkat edilmesi gereken hususun iyi anlaşılması lazımdır Evet, Rabbimiz’den sadece Cennetin bir köşesine bizi kabul buyurmasını istemek, himmetin düşüklüğüne delildir Halbuki Allah (cc) bize himmetimizi yüksek tutmamızı öğretmektedir Evet himmetimizi yüksek tutmalıyız, tutmalı ve O’ndan, muttakilere bizi imam kılmasını, onlara şefaat edebilme salahiyetini vermesini talep etmeliyiz

Efendimiz bir hadîslerinde, âhiretten bir tabloyu şöyle anlatırlar: Allah (cc), Hz Nuh’a soracak: “Sen, sana düşen vazifeyi hakkıyla yerine getirdin mi?” O büyük peygamber cevap verir: “Evet Ya Rabbi, yerine getirdim Bana verdiğin tebliğ vazifesini kusursuz edâ ettim” Bunun üzerine Cenâb-ı Hakk, Hz Nuh’tan şahit ister O da Ümmet-i Muhammedi şahit gösterir Bunun nasıl olacağı sorulunca da, şöyle cevap verir: “Sen onları ümmetlere şahit kıldın onlar da ellerindeki Kitapta gördüler ki Nuh vazifesini yapmış Ve işte ben de onları bugün kendime şahit olarak gösteriyorum”

Evet, âyet öyle diyordu: “İşte böylece, sizin insanlar üzerinde şahitler olmanız, Rasulün de sizin üzerinize bir şahit olması için sizi ümmet-i vasat (dengeli ve orta bir ümmet) kıldık” (Bakara/2-143)

Şefaat haktır ve gerçektir Bütün büyükler Cenab-ı Hakk’ın koyduğu sınır dahilinde şefaat edeceklerdir Şahit olmak da bir bakıma şefaat kabul edilecekse, eğer, Ümmet-i Muhammed bu manâda bütünüyle şefaat edecektir

Şefaatı inkar edenlerin, dünyada da ukbada da kazanacakları bir şey yoktur Çünkü Allah (cc) orada kullarına, kulları O’nu nasıl bilip tanımışlarsa, öyle muamele edecektir
Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet Editör


SAAT: 16:54

vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320