Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Bilgi Dağarcığı (https://www.forum.medineweb.net/501-bilgi-dagarcigi)
-   -   Kendisine bir talep gelmeden, riyaset ve makama talip olmak haram mıdır? (https://www.forum.medineweb.net/bilgi-dagarcigi/12020-kendisine-bir-talep-gelmeden-riyaset-ve-makama-talip-olmak-haram-midir.html)

KuM TaNeSi 09 Nisan 2009 16:03

Kendisine bir talep gelmeden, riyaset ve makama talip olmak haram mıdır?
 
• Eskiden beri bazı takva sahibi zatlar, şekli ne olursa olsun, resmî görevleri kabul etmeyi takvayla bağdaştırmamışlardır Özellikle resmî görevlere talip olmayı hiç uygun görmemişlerdir Bunun sakıncalı oluğunu düşünmüşlerdir Bazı devirlerde, istemeden de olsa bir görev tevdi edildiği zaman, genel olarak onu kabul etme zorunluluğu vardı Kabul etmeyenler sıkıntılara maruz kalabiliyorlardı Bu sebeple, takva sahibi alimler, teklif edilen görevi kabul etmekle, baştan görevi talep etmek arasında fark olduğunu düşünmüşlerdir Kolay kolay reddedilmeyen bir görevi kabul etmek, bir anlamda “haramı helal kılan bir zaruret” olarak görülebilir Fakat kendi isteğiyle talip olmak -fazla dindar olmayan- amirlerin suyuna gitme riski ve sorumluluğu söz konusudur

Fakat zaman içinde bu görüşler değişmek zorunda kaldı Çünkü, İslam nazarında dünya hayatı da çok önemlidir İslam'ın önemli hükümleri dünya hayatının tanzimine dairdir Herkes resmî görevlerden kaçınırsa, bu hayatın fesada gitmesi kaçınılmaz olur Bu sebeple bugün resmî görevler birer farz-ı kifâye olarak değerlendirilebilir

• Bu görevlere talip olmak, niyetlere göre farklı boyut kazanabilir Kişinin bütün maksadı, Allah'ın rızasını kazandıracak şekilde hakka ve halka hizmet ise ve kendisini de talip olduğu göreve gerçekten ehliyetli görüyorsa böyle bir talebin sevabı olduğunu düşünüyoruz Yok eğer maksadı nüfuz ve menfaat temin etmek ise, -özellikle de ehliyeti de yoksa- tabii ki bunun vebali çoktur

• Bediüzaman'ın özet ifadesiyle “hizmet aşkıyla yoğrulmamış her türlü resmî görev/amiriyet ve memuriyet bir nevi maaş dilenciliğidir”

• Şunu da belirtelim ki, cenaze namazı kılmak için imam aranırken, orada bulunan işin ehli kimselerin ortaya çıkıp göreve talip olmaları da -cenaze namazı gibi- bir farz-ı kifaye, hatta bazen bir farz-ı ayın olur
• İdarecilik de toplum hayatı açısından zarurîdir; bazı kimselerin önde bulunmaları, insanları hayra sevketmeleri, beşerî münasebetleri düzenleyip halkın nizam ve intizamını sağlamaları lazımdır Tabiî ki, bir köy muhtarsız, bir kasaba kaymakamsız, bir il valisiz ve bir devlet başkansız olmaz Bu açıdan, en küçük bir topluluğu idare etmekten dünya devletler muvazenesini sağlamaya kadar her sahada reislerin, başkanların, idarecilerin olması şarttır Şu kadar var ki, bu zarureti kabul etme ve işi ehline vererek onun gereğini yerine getirme başka bir meseledir, insanın kendisini bazı mevkilere ehil görmesi ve onu elde etmek için yanıp tutuşması çok daha başka bir meseledir Bu itibarla, insan riyâseti bir zaruret olarak kabul etse bile, şahsı adına onu hiç istememeli, bu konuda çok hakperest davranarak meseleyi emin ellere teslim etme gayreti içinde bulunmalıdır
• Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, insanda bulunan mal ve makam düşkünlüğünün ne kadar zararlı olduğunu şöyle beyan buyurur: “Mala ve mevkie düşkün bir adamın dînine verdiği zarar, bir koyun sürüsünün içine salıverilmiş iki aç kurdun o sürüye verdiği zarardan daha büyüktür” (Tirmizî, Zühd, 43)

Ashâb’dan Ebû Zer -radıyallâhu anh-, birgün Peygamber Efendimiz’e: “_Yâ Rasûlallâh! Beni vâli tâyin eder misin?” demiş, Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ise şöyle karşılık vermiştir: “_Ey Ebû Zer! Sen zayıf bir adamsın İstediğin vazîfe ise büyük bir emânettir Bu emâneti ehil olarak alan ve üzerine düşeni yapanlar müstesnâ, aslında bu vazîfe kıyâmet gününde bir rezillik ve pişmanlıktır” (Müslim, İmâre, 16)

Rasûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem- başka bir hadislerinde: “Şu gök kubbenin altında ve yeryüzünün üstünde Ebû Zer’den daha doğru sözlü kimse yoktur” (Tirmizî, Menâkıb, 35) buyurmasına rağmen ve onun ahlâkını, karakterini, zühde meylini, dünyâya hiç değer vermeyişini iyi bildiği hâlde, onu idâreciliğe tâyin etmemiştir Zîrâ “ahlâkî fazîlet” ile “idârecilik dirâyeti” farklı şeylerdir Nice fazîletli kimseler vardır ki, idârecilik kâbiliyetleri yoktur

İnsanların riyâset husûsunda sâhip oldukları hırs ve Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bu husustaki tavrı ile alâkalı olarak, Ebû Mûsâ el-Eş’arî -radıyallâhu anh-’ın anlattığı şu hâdise çok mânidardır:

Amcamın oğullarından ikisiyle Allâh Rasûlü’nün huzûruna girmiştim Onlardan biri: _Yâ Rasûlallâh! İdâresini Cenâb-ı Hakk’ın sana verdiği vazîfelerden birine bizi âmir tayin et!” dedi Öteki de benzeri bir şey söyledi Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu: _ “Vallâhi biz, tâlip olanı veya vazîfe hırsı bulunanı yönetici yapmıyoruz!” (Buhârî, Ahkâm, 7; Müslim, İmâre, 15)

Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, kendisinden herhangi bir vazîfe talep etmemiş olan Ebû Mûsâ Hazretleri’ni ise Yemen’e vâli tâyin etti Çünkü o, vazîfeye tâlip olmamış, Rasûlullâh Efendimiz onda müşâhede ettiği liyâkate istinâden kendisine bu emâneti tevdî etmiştir

Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhu anh- da, hilâfet makâmına geçip halk kendisine bey’at ettikleri vakit, minbere çıkarak şöyle buyurmuştur: “Ben, hiçbir zaman hilâfet istemedim, ona rağbet etmedim Gizli ve âşikâr hiçbir şekilde bunu Allâh’tan dilemedim Çünkü hilâfette benim rahatım yoktur”

Bu ifâdeler, riyâsete karşı mü’min gönüllerde bulunması gereken sarsılmaz îman tavrını ve idâreciliğin, toplumun imkânlarıyla zevk u safâ içinde saltanat sürmek değil, topluma hizmet etmek olduğunu ne güzel beyân etmektedir

Bir makâma tâlip olmadığı hâlde o makâma getirilen ve samîmiyetle gayret gösteren kimselere Allâh Teâlâ yardım eder Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Abdurrahmân bin Semüre -radıyallâhu anh-’a şu tavsiyede bulunmuştur:

“Ey Abdurrahmân! Emîrliğe tâlip olma! Eğer senin talebin üzerine sana emîrlik verilirse, istediğin şeyin sorumluluğu sana yüklenir Eğer sen tâlibi olmadan sana emîrlik verilirse, o işte yardım görürsün”

Kişinin hakkını veremeyeceği bir vazîfeyi hırsla talep etmesinin fecî bir âhiret felâketi olduğu, yine bir hadîs-i şerîfte şöyle ifâde buyrulmaktadır:

“Siz memuriyet alma husûsunda pek istekli davranacaksınız Hâlbuki (elde etmek için) çırpındığınız o vazîfe, kıyâmet gününde bir pişmanlık sebebi olacaktır” (Buhârî, Ahkâm 7 Ayrıca bk Nesâî, Bey’at 39, Kudât 5)

Bu hususta bütün ümmete büyük bir vazîfe düşmektedir Bu ise, emânetin tevdî edileceği liyâkatli kimseleri en güzel bir şekilde yetiştirmek ve onları uygun mevkîlere tâyin etmektir Riyâsete tâlip olmak, yukarıda arz edilen sebeplerden dolayı hoş görülmemekle birlikte, gerekli vasıfları hâiz kimselerin îcâb ettiği zaman bundan kaçmamaları, bilakis gönüllü olarak hizmete koşmaları gerekir Bunun en güzel misâlini Hazret-i Yûsuf -aleyhisselâm- sergilemiştir O, zindandan çıkıp Mısır Melîki’nin has adamı olduktan sonra, büyük kıtlıkların beklendiği ülkenin mâlî işlerini en iyi idâre edebilecek kişinin kendisi olduğunu görmüş, bu vazîfeye tâlip olmuş ve Kur’ân-ı Kerîm’de beyân edildiği üzere Mısır Melîki’ne:

“Beni ülkenin hazînelerine tâyin et! Çünkü ben (onları) çok iyi korurum ve bu işleri iyi bilirim” demiştir (Yûsuf, 55)

Bu âyet-i kerîmeden, âdil ve liyâkatli bir kimsenin, idârî bir vazîfeyi talep etmesinin câiz olduğu anlaşılmaktadır Ayrıca âyet-i kerîme, hak ve adâletin hâkim kılınıp bâtılın ve zulmün defedilmesi için başka çâre kalmadığı zaman, idâreyi ele almanın gerekliliğine de işâret etmektedir İşte Yûsuf -aleyhisselâm-, tâlip olduğu vazîfeyle ilgili bütün meziyetlere sâhip olduğu için, zarûrete binâen ve mes’ûliyet duygusu ile mâliye nezâretine tâlip olmuştur Yûsuf -aleyhisselâm-’ın bu husustaki takvâ ve dirâyetini gösteren sayısız misâllerden biri şöyledir:

Birgün Yûsuf -aleyhisselâm-’a: “–Sen, hazînelerin sâhibi ve tasarrufçusu olduğun hâlde niçin kendini aç bırakıyorsun?” diye sorulmuş, O ise: “–Ben doyarsam, aç olanları unutmaktan korkarım” cevâbını vermiştir

Bu bakımdan riyâset makâmında bulunanlar, kendilerine emânet edilen toplumun en alt kademesinde bulunanların maddî-mânevî hayat şartlarını ve içinde bulundukları iptilâlar sebebiyle dûçâr oldukları hâlet-i rûhiyeyi de dikkate alarak, onların yaşantısıyla âhenkli ve mütenâsip bir hayat sürmelidirler

İdârecilerde bulunması gereken kalbî dirâyetin en güzel numûnelerini, Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hayâtında seyredebiliriz O, dâimâ kifâyet miktârı ile geçinir, hattâ çoğu zaman fakr u zarûret içinde yaşar, ashâbını doyurmadan kendisini doyurmazdı Ümmetinin sevincini kendi sevincine tercih ederdi Mescid-i Nebevî’nin inşâsında mübârek sırtında taş taşımış, bir sefer esnâsında ateş yakmak üzere ashâbıyla odun toplamış, bizzat ve fiilen hizmet etmek sûretiyle bütün idârecilere örnek olacak ulvî numûneler sergilemiş ve:

“Bir kavmin efendisi, onlara hizmet edendir” (Deylemî, Müsned, II, 324) buyurmuştur Böylece ashâbının yaşadığı şartları bizzat yaşamış, onların sevinciyle sevinmiş, derdiyle dertlenmiştir (Buhârî, Eymân, 1; Müslim, İmâret, 19)


SAAT: 13:47

vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320