Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Bilgi Dağarcığı (https://www.forum.medineweb.net/501-bilgi-dagarcigi)
-   -   Vesveseden nasıl kurtulabiliriz? (https://www.forum.medineweb.net/bilgi-dagarcigi/12628-vesveseden-nasil-kurtulabiliriz.html)

Belgin 10 Nisan 2009 14:58

Vesveseden nasıl kurtulabiliriz?
 
Vesveseye müptela olan bir kişinin bu hastalığından kurtulması için uzman ve dindar bir psikoloğa gitmesi tavsiye edilebilir Nitekim bu bir tavsiyedir

Etrafımıza şöyle bir göz atalım; dağlar, taşlar, bitkiler, hayvanlar, ay, güneş ve yıldızlar hayalimizden sıra ile geçsinler Bunların hepsi maddî varlıklar, ama birbirlerinden ne kadar farklılık gösteriyorlar!?

Bir de göremediğimiz, ışınlar âlemini, yer çekimini, güneşin cazibesini düşünelim Bunların da yine birbirinden çok farklı şeyler olacaklarını dikkate alalım

Ve şöyle devam ettirelim düşüncemizi:
Ateş topraktan ne kadar farklı ise, şeytan da âdemoğlundan o kadar ayrı olmalı
Karanlık ışıktan ne kadar uzak ise, cinler de meleklere o kadar benzememeli

İlâhî imtihana tâbi tutulan iki tür varlık: İnsan ve cin
Her ikisinin de inananları ve inanmayanları var Her ikisinde de hayırlı ve şerli fertler mevcut Her iki cinsin de mürşitleri ve müfsitleri bulunuyor
İşte cin türünün, Allah’a isyan eden en şerli ferdi: Şeytan

İnsanın bedeni topraktan yaratılmış ve o haneye ruh misafir olmuş Cinler ise doğrudan ateşten yaratılmışlar Zaten şeytanın kaybettiği ilk ve en büyük imtihan da bu yaratılış farkından kaynaklanmış ve ateşten yaratıldığı için insandan üstün olduğunu iddia etmekle ve Hz Âdem’e(as) secde etmemekle huzurdan kovulmuş ve lânetlenmiş

Şeytan, cin türünden olduğu için normal olarak da ömrü insan ömründen fazladır Bununla birlikte, bu asi cinnîye, kendi isteği üzerine ve gerçekte bir ceza olarak, uzun bir ömür verilmiş ve insanlara kıyamet gününe kadar musallat olmasına müsaade edilmiş

Hiç şeytan olmadan da Cenâb-ı Hakk insanları sadece nefisle ve dünyanın ahvaliyle, imtihan edebilir ve sonunda onları lâyık oldukları saadete erdirebilir yahut azaba dûçar kılabilirdi Bu konuda şeytanın da devreye sokulması, gerçekte, ona verilmiş büyük bir cezadır Çünkü, ne kadar insanı kötü yola sevk etmişse onların işedikleri günahların bir katı da kendisine yazılmakla azabı akıl almaz derecede artmış, Kahhar ismine en ileri mertebede mazhariyete lâyık kılınmıştır

“İnsanlarda şeytan vazifesini gören cesedli ervah-ı habise bilmüşahede bulunduğu gibi, cinnîden cesedsiz ervah-ı habise dahi bulunduğu, o kat’iyyettedir” Lem’alar, 82

Birisini görüyorsunuz, karşısındaki insana birtakım yanlış fikirler aşılamaya çalışıyor Konuşurken muhatabının koluna, ayağına değil, gözüne bakıyor Göz penceresinden ruha nüfuz etmeye, ona bir şeyler telkin etmeye çalışıyor Bu iki şahsın bedenlerini hayalen ortadan kaldırırsanız, ortaya iki ayrı ruh çıkacaktır Ve bunlardan birisi diğerini aldatmak istemektedir
Hâl böyle olunca, şeytanın, insan ruhunu saptırmak, onu doğru yolan çıkarmak için çalışması akıldan uzak görülmemeli

Bazı kimselerin şeytanı inkâr ettiklerini görürüz Nur Müellifinin ifadesiyle, bu, “şeytanın en büyük bir desisesi”dir Bu inkârda tek temel dayanak, şeytanın gözle görülmemesidir

Şimdi o şahsa soralım:
Sen şeytanı neyinle inkar ediyorsun? Yani şeytanın varlığını senin ellerin mi kabul etmiyor, kulakların mı; gövden mi kabul emiyor, bacakların mı?
Bu sorumuzu saçma bulacak ve “hiçbiriyle” diyerek ilave edecektir: O’nun varlığını aklım almıyor
O hâlde, şeytanın varlığını kabul etmeyen, o şahsın aklıdır
Görünmeyen bir şey, yine görünmeyen bir şeyi inkâr etmektedir; delili ise “görülmemesi”

Akıl kelimelerle düşünür, ama kalbin bütün işleri kelimesizdir İnsan bir çiçeği veya güzel bir kokuyu “kelimelerle” sevmez Bu işi kelimesiz yapar Ama, bu sevgisini ifade etmek, başkalarına aktarmak istediğinde kelimelere iş düşer
İşte, kelimesiz seven ve korkan ve yine kelimesiz inanan o insan kalbine, şeytan musallat olmakta, onunla kelimesiz konuşmakta, ona fısıltı kabilinden birtakım telkinlerde bulunmaktadır İşte şeytanın bu fısıltılarına “vesvese” deniliyor Vesveseden söz açılmışken şeytanın bu yolla insanoğluna uyguladığı bazı taktiklerden söz etmek isterim:
Şeytanın birinci gayesi, insanın imansız olmasıdır Bunu başaramadı mı, geri adım atar ve onun ibadet etmemesine çalışır Kulu bu şerefli vazifeden uzak tutmak için çok uğraşır Kalbine birtakım kötü şeyler fısıldar Ve insan bunların kendi kalbinden geldiğini sanarak rahatsız olur
Bu defa şeytan yeni bir oyun sergiler:
“Böyle karışık bir kalp ile de Allah’ın huzuruna durulmaz ki!” der Kul, bu desiseye kandı mı şeytan zafere ulaşmıştır Hâlbuki, her akıl kabul eder ki namazda bulamadığı huzuru, namazı terk etmekle yakalayacak değildir İbadet ve itaati bırakıp günah ve isyan yoluna giren bir insan, ilâhî feyizden gittikçe uzaklaşır Tek çıkar yol, ibadete devam etmektir
Bir sohbette, şeytanın bu oyununa maruz kalmış bir gençle dertleşiyorduk “Ne zaman namaza dursam, aklıma kötü şeyler geliyor, namazdan çıktığımda kesiliyor” diyor ve bir hâl çaresi arıyordu Ona, önce, Nur Müellifinin şu harika reçetesini sundum:

“O çirkin sözler, senin kalbinin sözleri değil Çünki senin kalbin ondan müteessir ve müteessiftir” Sözler, 275

Sonra şöyle sürdürdüm konuşmamı:
Kendi yüzünü tokatlayan ve ağlayan birini görsen, demez misin ki, bu adam yüzünü kendisi tokatlıyorsa niçin ağlıyor? Yoksa göremediğim bir el mi, onun yumruğunu onun aleyhine çalıştırıyor? İşte senin hâlin o adam gibi
Üstadın bu reçetesine göre, senin ağlaman gösteriyor ki o sözler senin kalbine ait değil Namazı terk edip, meselâ, kumarhaneye gittiğinde o kötü sözlerin kesildiğini göreceksin Demek ki, o sözlerin sahibi namaza düşman, kumara dost
Hem kumar oynayan birisine şeytan niçin vesvese versin!? Verse, kumarın haram olduğu aklına gelebilir, bu ise şeytanın işine gelmez Onu öylece bırakmak şeytan için en geçerli yoldur
Sonra kendisine Nur Külliyatından şu paragrafı okudum:

“Hem de o gibi vesveselerin, ne hakaik-i ilâhiyeye ve ne de senin kalbine bir mazarratı yoktur Evet pis bir menzilin deliklerinden semanın güneş ve yıldızlarına, cennetin gül ve çiçeklerine bakılırsa, o deliklerdeki pislik ne bakana ve ne de bakılana bulaşmaz Ve fena bir tesir etmez” Mesnevî-i Nuriye, 96

Yine böyle birisine, şöyle bir soru sordum:
Sen ilmihâl okudun mu?
“Evet,” diye karşılık verdi
İkinci sorum şöyle oldu:
İlmihâlde namazı bozan şeyler içinde “vesvese” de var mı?
Soruma hayretle karışık bir tebessümle karşılık verdi
“O hâlde,” dedim, “sen namazına devam et” Namazda aklına ne gelirse gelsin, “Haydin namaza, Haydin felâha” sözlerini işittiğinde Rabbinin seni huzuruna çağırdığının şuuru ile namaza koşmalısın O anda aklına kötü şeyler gelebilir Ama, sen aklından ne geçerse geçsin, namaza gitmekle bu emre uymuş olursun Kalbime kötü şeyler geliyor bahanesiyle namazını kılmasan, emre isyan etmiş olursun ve böyle bir özür seni suçlu olmaktan kurtarmaz Önemli olan emri tutmak ve namaza koşmaktır Kalbimizin namaz esnasında ideal bir huzuru yakalaması ayrı bir meseledir
Bu konuda Nur Külliyatından bir durum tespiti ve teselli cümlesi:

“Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan dehşetlendiği için, takva bu tahribata karşı en büyük esastır Farzlarını yapan, kebireleri işlemeyen, kurtulur Böyle kebair-i azîme içinde amel-i sâlihin ihlasla muvaffakıyeti pek azdır Hem az bir amel-i sâlih, bu ağır şerait içinde çok hükmündedir” Kastamonu Lahikası, 148

“Bu zamanda” ifadesi aynı mektupta şöyle açıklanıyor:

“Madem her dakikada, şimdiki tarz-ı hayat-ı içtimaiyede yüz günah insana karşı geliyor; elbette takva ile ve niyet-i içtinab ile yüz amel-i sâlih işlemiş hükmündedir”

Bu iki tespiti birlikte düşündüğümüzde hayalimizde bir harp meydanı canlanır Her taraftan mermiler yağmakta ve biz bu dehşetli ortamda huzur aramaktayız Bunu başaramayacağımız açıktır Ama huzur bulamıyorum diye düşman saflarına iltihak edecek de değiliz
İşte günahlar birer mermi, birer ok Bu asrın toplum hayatı bir harp meydanı gibi Her yandan yüzlerce hücuma uğrayan bir insan, namaza durduğunda ihlâslı, huzurlu bir ibadete zor muvaffak olur Ama, o zorlukta ayrı bir değer vardır Harp esnasında ve cephede tutulan bir nöbetle, sulh zamanında çarşı içinde tutulan nöbetin bir olmadığı açıktır “Hem az bir amel-i sâlih, bu ağır şerait içinde çok hükmündedir” cümlesi bizi bu noktada hem teselli eder, hem de müjdeler

Aynı mektupta ayrı bir müjde daha veriliyor: bir günahın terki vacip olduğundan, böyle bozuk bir ortamda yüzlerce günahı terk etmekle yüzlerce vacip işlenmiş olacağı müjdesi
Birkaç asır önce, bu günahların yüzde birisine bile maruz kalmayan insanlar, bu vacipleri işleyemiyorlardı, onun yerine salih amel sahasında yol alıyor, bu yönde ilerliyor, nafile ibadetlerini artırıyorlardı Şimdi ise, salih amel işlemek zorlaşmış “Farzlarını yapan, kebireleri (büyük günahları) işlemeyen kurtulur” hükmü bir müjdeli haber olmasının yanı sıra, bu asrın dehşetinin de bir ifadesi, bir göstergesidir

Biz asrı yargılamakla vakit geçireceğimize, kendi nefsimizle uğraşalım ve onu şeytana uymaktan alıkoymaya çalışalım Bunda başarılı olanlar çoğaldıkça, asır da bu mutlu insanlara uymak zorunda kalacaktır

Prof Dr Alaaddin Başar


SAAT: 20:17

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306