Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Bilgi Dağarcığı (https://www.forum.medineweb.net/501-bilgi-dagarcigi)
-   -   Yalan söyleyen Tarih utansın /medineweb (https://www.forum.medineweb.net/bilgi-dagarcigi/23880-yalan-soyleyen-tarih-utansin-medineweb.html)

makbergülü 17 Aralık 2012 10:34

Yalan söyleyen Tarih utansın /medineweb
 
Başlığı görünce aklınızdan çokda farklı şeyler geçmeyeceğine eminim aslında.kendi adıma söylemek isterim ki ben şimdiye kadar önüme tarih diye sunulan pek çok bilgiden emin değildim.içimdeki bu şüpheler beni bu yaşıma kadar hep gizli kalmış bilgileri araştırmaya sevketmiştir.bu yaşıma kadar ilkokul sıralarından önlisans dönemime kadar zorla ezberletilen satırlardan gerçekten sıkıldım ve artık bu bilgileri gerçek belgelerle sunanların izini sürer oldum...bu bölümde sizlere elimden geldiğince belgeler ışığında öğrendiğim tarihi gerçekleri paylaşmak istiyorum.tabii paylaşağım bazı bilgiler tarih hakkında öğrendiklerimizi resetletecek düzeyde olacaktır.umarım yönetici arkadaşlarımın buna itirazı olmaz...selametle

makbergülü 17 Aralık 2012 10:43

Cevap: yalan söyleyen tarih utansın
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]



Yıl 1928, Ankara'da Osmanlıca yazıyla 60 sayfalık bir kitap yayınlanır. İsmi: "Türkün Yeni Amentüsü". Yazarı: Safi adında biri. CHP'nin Hakimiyet-i Milliye Matbaasında basılmış. Bu kitabın kapağında şu satırlar yer almaktadır:

"Kahramanlığın örneği olan ve vatanın istiklalini yoktan var eden Mustafa Kemal'e, onun cengaver ordusuna, yüce kanunlarına, mücahid analarına ve Türkiye için ahiret günü olmadığına iman ederim.
1928 - Türk'ün Yeni Âmentüsü [BUNLAR MÜSLÜMAN OLAMAZ]

Yıl 1928, Ankara'da Osmanlıca yazıyla 60 sayfalık bir kitap yayınlanır. İsmi: "Türkün Yeni Amentüsü". Yazarı: Safi adında biri. CHP'nin Hakimiyet-i Milliye Matbaasında basılmış. Bu kitabın kapağında şu satırlar yer almaktadır:

"Kahramanlığın örneği olan ve vatanın istiklalini yoktan var eden Mustafa Kemal'e, onun cengaver ordusuna, yüce kanunlarına, mücahid analarına ve Türkiye için ahiret günü olmadığına iman ederim."

makbergülü 17 Aralık 2012 11:09

Cevap: yalan söyleyen tarih utansın
 
Yüce dinimizi anlayabilmek için, yüce ki*tabımızı kavrayabilmek için, mutlaka çok iyi fizik, biyoloji ve tarih kültürüne sahip olmak lazım gelir.

Bugün gençlerimize okutulan tarih ki*tapları, İslâm düşmanlarının eli yağlı kara iddiaları ile kirlidir.


Bu söylediklerimizin en iyi örneği, tarihi çağlara ayıran kavramları bu milletin yeni kuşaklarına benimsetme tarzlarıdır. Bi*zim milletimiz İslamiyetle tanıştığı anda itibaren ne ortaçağı ne de yeniçağı, ne de son çağ evreleri geçirmiştir. Avrupa’nın çürük tarihi yapısı içerisinde cehaletin, kilise zulümlerinin ve derebeylerin cirit attığı günler için bir ortaçağ kavramı gün*deme getirmek mümkündür.

Fakat aynı yıllarda Osmanlı’nın ilk dönemi ve Selçuklu devrini yaşayan milletimiz, bugün insanlığın ulaştığı içtimai yapıdan daha sağlıklı, daha adaletli ve daha özgür bir yaşam içindeydi.

Ve derebeylik sistemi de bizim toplumumuza hiçbir şekilde yansı*mış değildi. Batı’nın rönesans kalıbı ile kendisini bize benzetmek için yaptığı ça*bayı gülünç bir şekilde kendimize ait bir evre olarak nasıl kabul ederiz?

Onkolog Dr. Haluk Nurbaki

makbergülü 18 Aralık 2012 13:26

Cevap: yalan söyleyen tarih utansın
 
CENNET MEKAN 2. ABDULHAMİD HAN'A DÜZENLENEN SUİKAST (MUTLAKA OKUYUN)

21 Temmuz 1905 günü Osmanlı padişahı II. Abdülhamit'e karşı Ermeni Devrimci Federasyonu tarafından Yıldız Hamidiye Camii önünde yapılmış bombalı bir suikast girişimidir[2].
Doğu Anadolu'da bağımsız bir Ermeni Devleti kurulmasını isteyen Ermeni Devrimci Federasyonu yanlısı bir grup Ermeni Osmanlı padişahı II. Abdülhamit'i öldürmeyi planladı. Bu amaçla bir atlı arabaya 120 kg miktarında patlayıcı yerleştirerek padişahın Cuma selamlığından sonra Yıldız Hamidiye Camii önündeki yoluna yerleştirdiler. Suikast için padişahın kendi arabasına yürüyüş süresi (1 dk 42 saniye) gibi en ince detay dahi hesaplanmıştı. Patlayıcıların içine konduğu arabaya ****l parçaları doldurulup bombanın etkisi artırılmıştı. Ancak Şeyhülislam Cemaleddin Efendi'nin Sultan Abdulhamit'e bir soru sorarak geciktirmesi üzerine bomba Sultan Abdülhamit'in etki alanı dışındayken patladı ve padişah hiçbir zarar görmeden kurtuldu.
Patlama sonucu civardaki halk arasında 26 kişi öldü ve 58 kişi yaralandı. Olaydan sonra yapılan araştırma sonucu olaya karışan 40 kişinim kimlikleri belirlendi. Bunlardan 15 kişi yakalanarak tutuklandı. Belçika vatandaşı Edward Joris'in suikast girişiminin lideri olduğu sonucuna varıldı. Edward Joris 2 yıl hapis yattıktan sonra serbest bırakıldı.[3]

Sultan Abdülhamit'in suikast girişiminde kurtulması hoşuna gitmeyen şair Tevfik Fikret "Bir Lâhza-i Ta'ahhur" (Bir anlık duraklama) adlı şiirinde şu mısraları yazmıştır:
Ey şanlı avcı, damını bihûde kurmadın.
Attın fakat yazık ki, yazıklar ki, vurmadın

TEVFİK FİKRET'E CEVABIMIZ!

Hiçbir namuslu Ermeni, padişahına kast eden eli bombalı ırkdaşına "şanlı avcı" diyecek kadar hayâsız olmamıştır.

Kaynakça

1-Planları Suya Düştü, Türkiye Gazetesi, 19 Nisan 2007
2 -Belge, Murat (2000). İstanbul Gezi Rehberi. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları. ISBN 975-333-002-2.
3- New York Times, 19 Ocak 1908

makbergülü 18 Aralık 2012 13:29

Cevap: yalan söyleyen tarih utansın
 
BİR ÇOCUĞUN GÜNÜ

Çocuk sabah uyanıyor. Okula doğru yola çıkıyor. Şehrin ortasındaki m.kemal heykelinin yanından geçerek okula varıyor.okulda m.kemal heykeli önünde andımızı okuyor “varlığım türk varlığına armağan olsun” 1. derse giriyor.Hayat bilgisi dersinde M.kemal’in hayatını öğreniyor.2. ders matematik. Kitapta m.kemal’in fotografının enini ve boyunu ölçmeyi öğreniyor.3. derste müzik. Müzik dersinde M.kemal’in müzik ile ilgili sözlerini öğreniyor.4. derste Türkçe.Türkçe dersinde M.Kemal'in Türk dili ve tarihine verdiği önemi öğreniyor.5. ders beden eğitimi. M.kemal’in Spora verdiği önemi öğreniyor.6. ders fen bilgisi. M.kemal’in bilimsel çalışmalarını öğreniyor. Zil çalıyor ve m.kemal heykeli önünden geçip evine gidiyor.

M.kemal ideolojisi 1. sınıftan dikte ediliyor. Din kültürü dersi 4. sınıftan itibaren veriliyor. Daha sonra bu çocukların çoğu Kemalist oluyor.mevlam bizlere yardımcı olsun..

makbergülü 19 Aralık 2012 20:20

Cevap: yalan söyleyen tarih utansın
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]



Ortadoğu'yu YAKAN Osmanlı İHANETİ

Zaman yazarı Mustafa Armağan, köşesine bugün önemli bir tarihi ayrıntıyı taşıdı. Mekke Emiri Şerif Hüseyin'in hayatını ve Osmanlı'ya ihanetini anltan Armağan, Osmanlı'ya ihanetin aileyi nasıl bir lanet çemberine soktuğunu da anlattı.

İşte Mustafa Armağan'ın köşesinde yer alan tarihin en çarpıcı hikayelerinden biri:

Osmanlı'ya ihanet eden aileyi saran lanet çemberi

Kimi İslam ülkelerindeki hareketlilikler uzmanların dilini sonunda çözmüş görünüyor. Yerlisi yabancısı aynı şeyi vurguluyor: Bu olaylar, Osmanlı'nın arkasında bıraktığı büyük boşluğun hâlâ doldurulamadığını gösteriyor.
OSMANLI HAYALETİ Mİ KARŞIMIZA ÇIKIYOR

Peki Osmanlı Devleti 90 küsur yıl önce tarih sahnesine veda etmemiş miydi? 21. yüzyılda hâlâ Osmanlı'nın tasfiyesinden nasıl söz edilebilir? Yoksa bir hayalet midir karşımıza ikide bir çıkan?

Çağdaş Fransız filozofu Jacques Derrida'nın sözünü ettiği türden bir hayalet belki. Filmlerden biliyoruz: Cenazesi kurallara uygun defnedilmemişse ölünün ruhu vârislerine musallat olur. Ta ki usulüne uygun olarak defnedilinceye ve rahatsızlık duyduğu unsur ortadan kaldırılıncaya kadar.

Osmanlı'nın hayaleti de benzer bir sıkıntı içerisinde olmalı ki, terk ettiği evin çeşitli odalarında sık sık karşımıza çıkmakta.
HAŞİMİLERİN BAŞINDAKİ LANET

En iyisi, siz 'İslam'da hayalet var mı?' sorusunu sormadan ben asıl konuma geçeyim. Size anlatacağım, Osmanlı'ya ihanet etmiş bir ailenin, son kalıntısı Ürdün'de yaşayan Haşimîlerin başında esen lanet fırtınası.

1916 yılında Arap isyanını, yakınlarda Suudiler tarafından yıktırılan Ecyad Kalesi'ne ilk kurşunu sıkarak başlatan Mekke Şerifi Hüseyin'in oğlu Kral Abdullah'ın hatıratında Sultan II. Abdülhamid'i şu çarpıcı satırlarla anması ilginç olmanın ötesinde çarpıcıdır:

"Bence Abdülhamid'in tahttan indirilmesinden sonra meydana gelen olaylar, Kufe ve Mısırlıların Hz. Osman'a yaptıklarından sonra meydana gelenlere benzer. Hz. Osman nasıl fitneyle Müslümanlar arasındaki sınır idiyse, Abdülhamid de bu çağda insanlarla fitne arasındaki perdeydi. Bu perde yırtılınca fitneler ortaya çıktı." (Çeviren: Halit Özkan, Klasik: 2006, s. 19).
LANET FIRTINASI BAŞLIYOR

Sultan Abdülhamid'in tarih karşısında acımasız bir şekilde haklı çıkmasındaki inceliğe bir başka yazımızda değiniriz. Biz şimdi Osmanlı'nın yıkılmasından sonraki 30 yılda Haşimî sülalesinin başında esen lanet fırtınasına gelelim.

Abdülhamid'in gözünün tutmadığı adamlardan biriydi Şerif Hüseyin. Onu ailesiyle birlikte İstanbul'a getirip Boğaz'da bir yalıda gözaltına aldırır. İttihatçılar ise Abdülhamid'in "ak" dediğine "kara" demeyi marifet bildiklerinden onu serbest bırakırlar. Hüseyin de Hicaz'a döner ve İngilizlerle anlaşarak Arap isyanının pimini çeker.
ARAP KRALLIĞININ BAŞINA GETİRECEKLERDİ

İngilizler onu sözde Büyük Arap Krallığı'nın başına geçireceklerdir. Casus Lawrence de danışmanı olacaktır. Güya artık Arap dünyasında Osmanlı'nın değil, Arapların ve tabii Haşimîlerin sözü geçecektir. Siz öyle sanın. İngiliz oyununun kaç perde sürdüğünü bilmeyen Şerif Hüseyin, sadece Hicaz bölgesine Kral yapılır ama tahtı garantide değildir. İngilizler onu çoktan gözden çıkarıp Suud ailesiyle anlaşmışlardır. Nitekim Eylül 1924'te Abdülaziz b. Suud'un develerle hücumu üzerine krallığını oğlu Ali'ye devretmek zorunda kalacaktır. (1958'de parçalanarak öldürülecek olan Ali'nin oğlu Abdülilah bu defa Irak'ta karşımıza çıkacaktır) Ali'nin krallığı da ancak bir yıl sürecek, sonra Hicaz-Necid bölgesi Suudîlere teslim edilecektir.
UYANDIĞINDA SOLUĞU KIBRIS'TA ALDI

Muazzam Arap Krallığı'nın başına getirildiğini zanneden Şerif Hüseyin ise uyandığında soluğu Kıbrıs'ta almıştır. Çocukluğunda bayramlarda babasıyla birlikte Şerif'i ziyaret ettiğini anlatan Rauf Denktaş, emekli kralın kendilerini görür görmez Osmanlı'yı hatırladığını ve "Ah ben Osmanlı'ya nasıl ihanet ettim? Şimdi ihanetimin cezasını çekiyorum" diye iki gözü iki çeşme ağladığını anlatır. Nitekim 1931'de Amman'da ölürken bin pişmandır. (Ziyaret ettiği Yemen'de Osmanlı marşlarıyla karşılanmasına ise tarihin istihzası demek gerekiyor.)
LANET TORUNLARINA BİR HASTALIK GİBİ GEÇECEKTİ

Ancak Şerif Hüseyin'in Osmanlı'ya ihanetinin laneti kendisiyle sınırlı kalmayacak, oğullarına, hatta torunlarına da bir hastalık gibi geçecektir.

Oğullarından Faysal önce Suriye Kralı yapılmıştı. Ancak Fransızlar istemeyince İngilizler tarafından mecburen Irak kralı ilan edildi. Tabii İngiliz danışmanlarla birlikte. Ne var ki, Faysal'ın mutluluğu da uzun sürmeyecekti. Devasız bir hastalığa tutulacak ve bir mum gibi eriyerek babasından 2 yıl sonra ölecektir.
YERİNE OĞLUNU KRAL İLAN ETTİLER

Yerine oğlu Gazi'yi kral ilan ettiler. Ancak Gazi İngilizlerin ülkesinin kaynaklarını nasıl soyduğunu görmüş ve Türk yanlısı bir politika izlemeye kalkmıştı. Tabii cezasını çok geçmeden görecek, Bağdat'ta bomboş bir yolda giderken otomobili bir direğe toslayacak ve hayatını kaybedecekti. (1939)

İngilizler onun yerine çocuk yaştaki oğlunu II. Faysal adıyla tahta geçirdiler. Amca oğlu Abdülilah da onun "nâib"i yapıldı. İkisi birlikte Irak'ta yapmadıkları rezalet bırakmayınca 1958'deki halk ayaklanmasında parçalanarak öldürüldüler.
EN UZUN YAŞAYAN AİLE BİREYİ

Şerif Hüseyin'in öbür oğlu Abdullah'ın nasibine ise Ürdün düşmüştü. Önce Emir, sonra kral oldu. Hatıratını yazacak kadar uzun yaşadığına bakılırsa en şanslıları sayılabilir. Ne var ki, o da İsrail'in kurulmasından 3 yıl sonra bir Filistinli tarafından öldürülecektir. İşin garibi, Şerif Hüseyin'in Zeyd adlı oğlu, kendisine münhal (boş) bir taht bulunamadığı için en uzun ömürlüleri olmuş ve 1970'te eceliyle ölmüştür.
İBRETLİK HİKAYE

Baba, tahtını kaybedip sürgüne gönderiliyor. Bir oğlu hastalıktan, diğeri suikastta ölüyor, üçüncüsü tahtını kaybedip köşesine çekiliyor. Torunlarından ikisi parçalanarak öldürülüyor, biri de sözde trafik kazasına kurban gidiyor.

Osmanlı'ya ihanet eden bir ailenin 30 yıl içinde ne hale geldiğinin ibretlik hikâyesi böyle.

Az kalsın casus Lawrence'i unutuyorduk. O da görevini yaptıktan sonra gözden düşmüştü. Londra'da unutulmuş biri olarak yaşarken 1935 yılında bir motosiklet kazasında ölmüştü.

Böylece lanet halkası tamamlanmış oluyor. Şimdilerde Başbakan David Cameron'un, vaktiyle işlediği suçlardan dolayı dünyadan özür dilemek zorunda kaldığı emperyalist İngiltere'nin "kullan, at" çarkı bütün acımasızlık ve kusursuzluğuyla işlemiş görünüyor.

Öte yandan Kral Abdullah'ın feryadı hâlâ kulaklarda çınlamaya devam ediyor:

"Eğer Arap isyanının bu şekilde sona ereceğini bilseydik hiçbir şekilde Osmanlı'ya isyana kalkışmazdık."

Mısırlı Dr. Fehmi Şinnavi ise o gür sesiyle şöyle haykırıyor:

"Günümüz Arap zirvelerinde temel mesele, İsrail'e ne kadar boyun eğileceği. Eğer Osmanlı'ya bunun binde biri kadar boyun eğebilseydik, şimdiye kadar elimize geçenlerin milyon katını kazanırdık."

makbergülü 23 Aralık 2012 12:28

Cevap: yalan söyleyen tarih utansın
 
Osmanlı'dan ne kadar para kaldı?

Türkiye yıllarca Osmanlı'nın borcunu ödedi. Peki Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne ne kadar para kaldığını merak ettiniz mi? Zaman'dan Mustafa Armağan bu ilginç sorunun peşine düştü. İşte Armağan'ın o haberi:

"1. 1929’da ödediğimiz borcun kendisi değil, yalnız faiziydi.
2. Bu ilk ödememizle birlikte ekonomi iflas sinyalleri vermiş ve alacaklılara gerisini getiremeyeceğimizi ilan etmiştik. İşte bundan sonra ödemelere ara verilmiş, görüşmeler 1932’de sonuçlanmış ve asıl borcun ilk düzenli ödemesine 1933’ten itibaren başlamıştık. Oradaki kastım, 1954 yılına kadar devam edecek olan bu ilk düzenli ödemeydi.
3. Ödediğimiz Osmanlı borçlarının tutarı, TL bazında yaklaşık 150 milyon liradır. Peki hiç merak ettiniz mi Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kalan nakit para tutarının ne kadar olduğunu? Tamı tamına 161 milyon TL kâğıt para (bozuklar hariç). Yani Osmanlı hazinesinden 161 milyon TL’yi cebinize koyarken bu para nereden geliyor diye sormuyorsunuz da, borcunuz çıkınca niye mızıklanıyorsunuz? Bir miras olayında alacak ve borç gayet tabii bir durum değil mi? "

KAYNAK:

Mustafa Armağan/Zaman

makbergülü 24 Aralık 2012 12:45

Cevap: yalan söyleyen tarih utansın
 
Fatih Sultan Mehmed’in açtığı çağ, İngilizler tarafından Ayasofya'nın intikamı alınarak kapatıldi

10 (15) Ocak 1924 tarihinde İngiltere Kralı V. George, Avam Kamarası’na yaptığı açış konuşmasında, Lozan’ı ilgilendiren bir kanun tasarısının derhal görüşülmek üzere Parlamentonun gündemine geleceğini belirttikten sonra şu çarpıcı cümleyi sarf eder:

“Bu tasarı kabul edilir edilmez Lozan Antlaşması onaylanmış olacak ve YENİ BİR ÇAĞ AÇILACAKTIR.” (As soon as this Bill has been passed, the Treaty will be ratified, and a new era will open.) (CAB/23/46, s. 424)” (1)

Diğer tüm inanışların liderleri muhafaza edilerek sadece hilafet kaldırıldi ve İslam sahipsiz bırakıldi..

Hilafetin Türkiye'de, 3 Mart 1924 Tarihinde kaldırıldığını hatırlayarak, Lozan antlaşmasının ilgili ülkelerde (meclislerinde) onay tarihlerine bakalım; Türkiye 23 Ağustos 1923 ;Yunanistan 25 Ağustos 1923; İtalya 12 Mart 1924 ; İngiltere'de 16 Temmuz 1924 tarihinde onaylanmıştır. Ve anlaşma, onaylara dair tüm belgeler resmi olarak Paris'e iletildikten sonra, 6 Ağustos 1924 tarihinde yürürlüğe girmiştir..

makbergülü 24 Aralık 2012 12:46

Cevap: yalan söyleyen tarih utansın
 
Atatürk olmasaydı baban kimdi bilemezdin ...
saçmalıklarını duymaktan bıktım!

Biz babamızdan değil, İslam'dan sorulacağız!


Anadolu'nun işgal edilemez bir coğrafya
ve bu toprakların insanlarının işgal altında kalmaya asla tahammül etmez Müslüman bir Millet olduğunu idrak edemeyenlerin,
İngiliz İşbirlikçisi bir Diktatör'ü kurtarıcı zan etmeleri
bizi değil kendilerini bağlayan fanatik bir esarettir, çağdaş bir yobazlıktır!

Bu cehalet ve bu resmi tarih yalanları varken sevmek normaldir
ama tapmak sapıklık, taptığı adam için başkasına hakaret ruh hastalığıdır!

Mesele minnet duymaksa,
Alpaslan olmasa Anadolu'nun,

Fatih Sultan Mehmet olmasa İstanbul'un yüzünü dâhi göremezdiniz!

Hele peygamberler ve nihayet Muhammed aleyhisselam olmasa,

Sizi Yaratan Allah'ınızı ve Dininizi dâhi bilemezdiniz!
Arşivler açılana ve 5816 kalkana kadar sabredin,
çok acı gerçekleri çok yakînen öğreneceksiniz...

fatih tezcan

makbergülü 24 Aralık 2012 16:16

Cevap: yalan söyleyen tarih utansın
 
Beyaz Tv ekranındaki bir programına konuk olan Rotahaber yazarı Sevda Türküsev, başörtülülere nankör köpek diyen CHP"li yöneticiye sert tepki gösterdi.

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

makbergülü 21 Ocak 2013 09:16

Cevap: yalan söyleyen tarih utansın
 
“Milli Mücadele, İslam dini istismar edilerek kuruldu. Din devleti oluyoruz havası yaratıldı. İçki yasaklandı.

‘Milli Mücadele’de, insanları Türk milliyetçiliği adına harekete geçirmek mümkün değildi… Milli Mücadele tamamen İslam dininin istismarına dayanan bir şekilde kuruldu…’

Mesela… Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, memleketteki bütün İslam yurttaşları ‘tabii aza’ sayıyordu. Gayrımüslimler ise Cemiyet’e üye olamıyorlardı. Mesela… Hiçbir Osmanlı Mebusanı’nda kürsüden Kur’an okunmamıştı. Büyük Millet Meclisi’nde ise kürsüden Kur’an okunuyor, Hacı Bayram’a Cuma namazına gidiliyordu. Meclis’in açılış günü bile Cuma’ya denk getirildi.

Dolayısıyla İslam, Osmanlı’nın Meşrutiyet döneminde sahip olmadığı öneme, Milli Mücadele döneminde sahip oldu.

Dinin kullanılması Askerî zafere kadar sürüyor. 9 Eylül 1922’de İzmir’e girildikten sonra Atatürk Ankara’ya dönüyor. Kendisine “Hacı Bayram’a gidip şükran duası edelim” dendiğinde de,

“Benim böyle bir borcum yok” diyor.

Milli Mücadele yıllarında, ‘İslam milleti’ anlamına gelen, “biz burada sadece Türk değil, Kürdü, Arabı, Lazı, ve Çerkesiyle tam bir birliğiz” denirken, Milli Mücadele’nin kazanılmasından sonra bu milli birlik, ‘Türk milli birliğine’ dönüştürülüyor.

“Korkusuz Tarih” Neşe Tüzel’in en önde gelen tarihçilerimizden; Prof. Dr. Mete Tunçay ve Prof. Dr. Cemil Koçak

makbergülü 21 Ocak 2013 09:24

Cevap: yalan söyleyen tarih utansın
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

makbergülü 21 Ocak 2013 09:34

Cevap: yalan söyleyen tarih utansın
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]


Osmanlı toplumu, bir ''sevgi, şefkat ve yardım toplumu''ydu.

Devlet, '' hayat ve hayrat devleti '',

insan, ''hayrat ve hasenat insanı ''ydı.

Osmanlı’da hayat ahirete dönüktü. Ahirete dönük olduğu için de hayatta fuzuli şeylere yer yoktu.

Osmanlı insanı ''kıble yürekli''ydi.

Faziletliydi, dürüsttü, çevreciydi, medeniydi, nazikti; Cihana Örnekti.

Hedef ve gayret sahibiydi.

Zaferler ve başarılar hayatın bir parçasıydı.

Osmanlı’da, insan hakları gözetilirdi. Herkes ibadetinde, kıyafetinde, seyahatinde, ticaretinde özgürdü.

Osmanlı’da ''güçlü olan haklı'' değil, ''haklı olan güçlü''ydü.

Adalet duygusu, hayatın her alanını kaplamıştı.

Devlet milletle bütünleşmişti. Farklı kültürler, asırlarca barış içinde bir arada yaşamıştı.

Osmanlı, yetiştirdiği ''cevher insan''larla dünyaya nam salmıştı.

Tarih gerçek bir ''ibret aynası'' ve tam bir ''tecrübe tahtası''dır. Ve boşuna yaşanmış bir tecrübeler yığını değildir.

Bugün, geçmişimizden ders almanın ve ''Yeniden Osmanlı'' demenin tam zamanı…

Tarihçi - Yavuz Bahadıroğlu / Biz Osmanlıyız, Sayfa: 220

makbergülü 21 Ocak 2013 09:38

Cevap: yalan söyleyen tarih utansın
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Osmanlının en çalkantılı dönemlerinden biri de İkinci Abdulhamid Han dönemidir.

Lâkin bu dönemde önemli icraatlara imza atan cennet mekân Sultan Abdulhamid Han, ülkenin dört bir yanını demir yolu ile donatır.

Bu yolların en önemlisi Hicaz demiryoludur.

O mukaddes beldeleri korumak ve hacıların emniyetli bir yolculuk yapabilmesini sağlamak için, İstanbul'dan Medine'ye kadar demiryolu hattı döşetir.

Harem hudutlarına yaklaşılınca da, rayların döşenmesinde sadece Müslüman işçilerin çalışmasına müsaade edilir.

31 Ağustos 1908 tarihinde Medine'ye ulaşan hattın son 30 km'lik kısmına bizzat padişahın emriyle keçe döşenir.

Lokomotif şehre yaklaştığında hızını keser, yavaşça perona yanaşır.

Yolcular parmak uçlarında inerler trenden, edeple, hürmetle...

Keçe döşenen raylar, o kutlu beldeye duyulan hürmetten günün belli saatlerinde gülsuyuyla yıkanır.

Allah ondan razı olsun…

- Muhammed Çelik, El Aziz Gaz./Satırbaşı 10,08,2011 Baskısı


• İlk defa elektriği, gazı getiren, ilk modern eczanemizi açtıran,
• İlk otomobili getiren, 5 bin km kara yolunu yaptırtan,
• Dünyanın ilk metrolarından birini Karaköy-Taksim arasına yaptıran, atlı ve elektrikli tramvaylar kuran,
• Kudüs-Yafa, Ankara-İstanbul ve Hicaz demir yollarını yaptıran (Haydarpaşa Tren İstasyonunu da tabi),

• İstanbul’un binlerce fotoğrafını çektiren, Arkeoloji müzeciliğini başlatan,


• Chicago’daki turizm fuarına ülkemizi ilk kez sokan,

• Kuduz aşısının bulunmasından sonra Ülkemizin ilk Kuduz Hastanesini (İstanbul Darü’l-Kelb Tedavihanesi) açtıran,

• Polisiye romanların ülkemize girişini sağlayan, (14 yıl içinde basılan 4000 kitaptan sadece 200 kadarı dinle ilgili idi..)

• Okullara (Hristiyan okulları dahil) gönderdiği emirde, Türkçe’nin iyi öğretilmesini isteyen, Azerbaycan okullarında Türkçe yasağını kaldıran, Paris’te İslam Külliyesi kuran!

• Teselya savaşı sürerken saraylı hanımlara askerler için çamaşır diktiren de, hastaneleri ziyaret edip hastaların ihtiyaçlarını soran da, sarayın bahçesinde bile hastalara hizmet ettirten de!

• Midilli adasını eşi Fatma Pesend Hanım’ın şahsi mülkünden ısrarla verdiği para ile Fransızlardan geri alanda O!

• Israrla yerli kumaş giyen, Hereke bez fabrikası ve Feshaneyi kuran,

• Ziraat Bankasını kuran, Ticaret, Sanayi ve Ziraat Odalarını açtıran,

• Yıldız Çini fabrikasını, Beykoz ve Kağıthane kağıt fabrikalarını,

• Toplu sünnet merasimleri yaptırıp her bir çocuğa çeyrek altın gönderen, bu yüzden yaz aylarında toplu sünnetleri moda eden,

• Mezuniyet törenlerinde öğrencilere hediye kitap gönderen,

• Yoksul halkına kendi cebinden ödeyerek kömür dağıtan,

• Ermeni Onnik’in mektubu üzerine kendi parasından takma bacak yaptırtan,

• Biriktirdiği parasından bir kısmını her sene borç yüzünden hapse düşenleri kurtarmaya tahsis eden,

• Modern matbaa makinelerini Türkiye’ye getirten, ücretsiz kitap dağıttıran, 6 bin kitabın çevrilmesini sağlayan, Beyazıt kütüphanesini kurup 30 bin kitap bağışlayan (10 bini el yazmasıdır),

• Yabancı bilim adamı ve yazarlara Nişanlar veren,

• Her yıl 30 bin saksı satın alıp çiçek ektiren,

• Bizim Hekimbaşı çöplüğü dediğimiz yerde gül yetiştiriciliği yaptıran da (Isparta’daki gül yetiştiriciliği de O’nun öncülüğünde başlamıştır),

• Türkiye’nin birçok yerinde saat kuleleri yaptıranda O dur! (İzmir,Dolmabahçe..),

• Hindistan, Cava, Afganistan, Çin, Malezya, Endonezya, Açe, Zengibar, Orta Asya ve Japonya ya elçiler ve din adamları gönderen,

• Latin Amerika ülkeleri ile diplomasiyi başlatan,

• Yalova Termal kaplıcalarını kurduran, Terkos’un sularını İstanbul’a taşıtan, Bursa’nın bir köyünde bile çeşme yaptırabilen O dur, (Sadece İstanbul’a 40 çeşme yaptırmıştır),

• Sarayında yaptırdığı tiyatroda oyunlar ve opera izleyen,

• Sarayda müzik okulu kurduran, çocuklarına piyano çaldırtan, hatta sarayda kızlar bandosu oluşturan,

• Kendi elleri ile yaptığı marangozluk eşyalarını hediye etmeyi seven,

• Kendisine yapılan bombalı suikast de 26 kişinin ölmesine, 58 kişinin yaralanmasına rağmen Ermeni katili affedip Avrupa da hafiyelik yapmaya gönderen de O dur.

• Doğu Türkistan’a gönderdiği askeri yardım ile Çinlilere karşı onları örgütleyen, Çin'in göbeği Pekin'de Hamidiye Üniversitesini kurdurtan da,

• Beş vakit namazını aksatmadan kılan, hiçbir evrakı abdestsiz imzalamayan (hatta yere bile basmayan [yatağının dibinde teyemmüm tuğlası bulunduruyordu]),

• Yeni gemiler alan, toplar(Çanakkale Savaşı’ndaki çoğu top), tüfekler getirten de!

• Telefonu Avrupa’dan 5 yıl sonra ülkemize getiren de O dur!

• Kiliselere, sinagoglara yardım eden (hatta Vatikan’da kilise yapılmasına bile yardım eden),

• Peygamberimize, dinimize veya Osmanlıya hakaret içeren oyunları kaldırtan (Fransa-İngiltere-Roma-ABD) (Bir piyes için bile Alman İmparatorunu devreye sokmuştur),

• ABD’nin Erzurum’da konsolosluk açmasını reddeden, İzmir limanına izinsiz girmeye kalkan ABD savaş gemisini top ateşine tutturan,

• İstanbul boğazı için iki köprü projesi çizdiren (bir tanesi tam bu günkü Fatih S.M.köprüsünün bulunduğu mevkidedir),

• Darülaceze yaptırıp içine sinagog, kilise ve cami koyduran,

• Çocuk hastanesi (Şişli Etfal [çocuklar] Hastanesi) açtıran,

• Kendisine “Allah’ın belası”diyen Namık Kemal’i Rodos ve Sakız adası valiliklerine atayan, parasını cebinden ödediği yerde kabir yaptırtan,

• Posta ve Telgraf teşkilatını kurduran (Sirkeci Büyük Postane binası..),

• Abdülhamit ve Abdülmecid (dünyanın ilk torpido atan denizaltısı) adında denizaltılarımızı Taşkızak tersanesinde yaptırtan da (üstelik kendi cebinden..), O!

• İlkokulu zorunlu tutan (kız ve erkeklere), ilk kız okullarını açtıran, 15 tane okulda karma eğitime ilk defa geçen,

• Öğretmen yetiştirmek için okullar yaptıran (32 tane) (ör.şimdiki adı ile Bursa Çelebi Mehmet okulu), Kız Öğretmen Okullu açan (Daarül Malumat),

• Cami yaptırdığı her köyde birde ilkokul yaptıran (Mesela sadece Sivas’taki ilkokul sayısı 1637), okuma yazma oranının 5 kat arttıran, (1900 yılında ilkokul sayısı 29.130’u bulmuştu, sadece Anadolu’da 14 bin ilkokul vardı)

• Orta okul (Rüşdiye)sayısı 619’a çıktı, Fransızca dersleri konuldu,

• Lise eğitimi için İdadiler açan (109 tane), (İstanbul Erkek-Kabataş Lisesi..)

• İstanbul’da Darülfünün (Üniversite) açan, Dünyanın ilk Dişçilik okulunu kuran,

• Ayrıca Deniz Mühendis Okulu, Askeri Tıp Okulu (GATA’nın atası), Kuleli Askeri okulu, Mekteb-i Harbiyeler (Harp Okulları yani) ,Askeri Baytar Okulu, Kurmay Okulu, Mekteb-i Mülkiye (Siyasal Bilgiler Fak.), Mekteb-i Tıbbıye-i (Marmara Ünv.Tıp Fak.), Mekteb-i Hukuk, Ziraat ve Baytar Mektebi, Hendese-i Mülkiye (Yüksek mühendis okulu), Daarül Muallim-i Adliye (Yüksek Adalet Okulu), Maliye-i Mekteb-i Ali (Yüksek Ticaret Okulu), Ticaret-i Bahriye (Deniz Ticaret Okulu), Sanayi-i Nefise Mektebi (Güzel sanatlar fak.), Hamidiye Ticaret Mektebi (İktisadi ve Ticari ilimler akademisi), Aşiret Mektebi (Osmanlılık fikrini yaymak için), Bursa’da İpekböcekçiliği okulu, Dilsiz ve Âmâ Okulu, Bağcılık ve Aşıcılık Okulu, Orman ve Madencilik Okulu, Polis Okulu onun tarafından kurulmuştur.

• Unutmadan bide Ankara’da Çoban Okulu var..

TANIYAMADINIZ MI

Hani neredeyse bütün sözde aydınların sövdüğü, öğretmenlerimizin kendi ideolojik yaklaşımı ile anlattığı, baskı yapıyor diyerek, o dönemin şartlarını bile düşünmekten aciz olan insanların sevmediği.. (Neden kimse 1925’deki Takrir-i Sükun Kanununu ile bütün muhaliflerin susturulduğunu düşünmez? Bu dönemde hükümet veya mahkeme kararıyla pek çok yayın organı kapatıldı, özellikle sol yayınlar tamamen yeraltına itilmişti. Ya da İsmet İnönü döneminde 44 gazete kapama emri verildiğini. Yakub Kadri’nin “İsmet Paşa bir polis devleti kurdu dediğini.”

Düşünmeyiz; çünkü o kişilere karşı körü körüne yargılarımız yoktur, at gözlüğü ile değil o dönemin şartlarına göre bakarız tarihe.

ingilizlerin oyunu, İttihatçıların tertibi ile “Din elden gidiyor!” gibi komik bir gerekçe ile 31 Mart vakasına maruz bırakılan,

1895-96’da Doğu Anadolu’da Ermeniler tarafından kurulmak istenen devleti, Hamidiye Alayları ile bastıran, bu sebeple Fransız tarihçi tarafından Kızıl Sultan diye isimlendirilen,

SULTAN II. ABDÜLHAMİD HAN

Belki de gerçekten suçluydu, kötü bir insandı. Çünkü Osmanlı topraklarında petrol araması yaptırıp 65 yerde petrol buldurması, bunun üzerine Musul topraklarını şahsi parasıyla alıp sömürgecilerin eline geçmesine mani olması..

Ya da Yahudilerin 5 milyon altın teklifine rağmen Filistin’e yerleşmelerine izin vermemesi (tahtan indirildikten sadece 8 yıl sonra emellerine kavuşacaklardır), vatan hainliğidir,

Ne bileyim; 240 üyeli Osmanlı meclisine 140 Türk vatandaşı sokmayı beceren İttihatçıları dinlemeyip meclisi kapaması,

Baskı yaparak devletin ömrünü 30-40 yıl uzatması, böylece o yıllarda daha genç bir subay olan Mustafa Kemal’in Türk milletinin kaderinde rol almasına vesile olması suçtu?

Belki de Prof.Dr.Yılmaz Öztuna’nın dediği gibi;

“Milletimiz bu hükümdarın dehasına çok şey borçludur”

Belki de Prof.Dr.İlber Ortaylı’nın dediği gibi;

“Osmanlının son hükümdarı, son evrensel imparator II. ABDÜLHAMİD’dir”

Lütfen düşünün bizim kadar köklü tarihi olup ta o tarihe sırtını dönen, iftira atmaktan zevk alan, Osmanlıyı kötülemeyi Cumhuriyetçilik sayan, laik düşünceyle dinin egemen olduğu bir sistemi eleştiren, okumak yerine duymakla yetinen, araştırmadan her konuda uzman olan kaç millet vardır?


ABDÜLHAMİT HAN ın aziz ruhu içün ALLAH c.c. den rahmet diliyoruz

makbergülü 07 Şubat 2013 13:10

Cevap: yalan söyleyen tarih utansın
 
Karanlık Çağ

Avrupalılara Göre 476 yılı bu Çağın Başlangıcıdır ve Yaklasık 4 - 5 asır dıye devam eden bu Çağa "Karanlık Çağ" Denmiştir. Biz öğrenciler ilkokuldan İtibaren Panoda Asılan Çağ Çizelgesini Okulda Gösterdikleri Şekilde, Ezberler Buraları İyice Tasdik Ederdik. Cahildik, Bilemedik.Bildirmedilerde Zaten, Karanlıkta Bıraktılar Bizi. Sonra Büyüdük, Birdaha Aldık O Takvimi Elimize Bir Baktık ki Peygamber (a.s) 571 de Doğmuş 632 de Vefat etmiş. Tüm Dünyanın Görüp Görebileceği En aydınlık Çağı, Avrupalılar Biz Müslümanlara, Müslüman Çocuklara KARANLIK ÇAĞ Diye Gösterip Bunu Bizim Bilinçaltımıza İyi Yerleştirmişler. Evet Eminim Bunu Bilenler Vardı. Ama Eminim ki Bilenler Oldugu Kadar Bilmeyenlerde Var. Ayıp olan Bilmemek değil, Öğrenmemekti zaten.

Yazıklar Olsun "Bize Birdaha asla Göremeyecegimiz En AYDINLIK ÇAĞI" Karanlık Cağ Diye Gösteren Avrupalılara ve Okulda Bunu Astıranlara ...

Selami Kayam

makbergülü 20 Şubat 2013 16:18

Cevap: yalan söyleyen tarih utansın
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Camiyi yıkıp gazino yapmışlar
Tek parti döneminde satılan ya da başka amaçlarla kullanılan camiler gündemdeki yerini koruyor...

Bu konuda detaylı araştırma yapan Tarihçi Mustafa Armağan, Sirkeci Garı’nın arkasında bulunan Merzifonlu Karamustafa Paşa Camii’nin yıkılarak yerine gazino yapıldığını söyledi. Armağan, Sofular Camii’nin düğün salonu, Sultanahmet Camii’nin de asker alma dairesi yapıldığını belirtti. Armağan, günümüzde minare kalıntıları bulunan Yedikule’deki İlyas Çelebi Camii’nin ise satılığa çıkarıldığını belgelerle ortaya koydu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, bir dönem Türkiye’de camilerin satılmasıyla ilgili yaptığı açıklamalar tarihçileri harekete geçirdi. Yıkılan, satılan ya da başka amaçla kullanılan camiler hakkında araştırma yapan Mustafa Armağan, Cihan Haber Ajansı’na açıklamalarda bulundu.

1925 ile 1950 yılları arasında, tek parti döneminde cami satışı gibi uygulamaların hayata geçirildiğini anlatan Armağan, “Başbakan, tek parti devrinde yıkılan, satılan, devredilen ya da başka amaçla kullanılan cami, mescit, türbe, medrese bunların toplamını 3 bin 500 olarak açıkladı. Bu rakamın içinde yıkılanlar yok. Bugün artık izi belli olmayan eserler buna dahil değil. Bunun esası 1932 yılında çıkarılan bir kanuna dayanıyor. Bu kanun şunu getiriyor; bir caminin çevresinde, bir mahallede 500 metreye yakın camiler varsa bunlar iptal edilecek, bir cami bir mahalleye yeterli. Dolayısıyla sur içinde birbirine yakın camiler kapatılıyor. Kapatılanlar ne olacak meselesi gündeme geliyor. Milli servet denilerek kiraya veriliyor, satılıyor, parti çevresinde bir takım kodamanlara tahsis ediliyor. Ya da Cumhuriyet Halk Partisi il binası yapılan, halkevi yapılan pek çok cami örneğini biliyoruz.” diye konuştu.

Bazı camilerin ahır olarak da kullanıldığını dile getiren Armağan, “Silivrikapı’da Sitti Hatun Mescidi kiraya verilmiş ve kiracı burayı ahır olarak kullanmış. İzmir Seferihisar’da Kasım Çelebi Camii yine ahır olarak kullanılmış. Adana’da Yeşil Mescid’in de ahır olarak kullanıldığını biliyoruz. Bursa’da Molla Arap Camii askeriyeye tahsis ediliyor. Askeriye atlarını bağlamak için cemaate kapatarak etrafını çeviriyor.” dedi.

‘CAMİYİ İÇKİLİ GAZİNO YAPIP ‘ANADOLU SAZEVİ’ İSMİNİ VERMİŞLER’

Fatih’te Sofular Camii’nin bir zamanlar düğün salonu olarak kullanıldığını anlatan Armağan, “Yaşlı bir insan ile konuştum. Kendisi o caminin içinde düğüne gittiğini söyledi. Düğün salonu nerede, cami nerede? İçinde oynanılan, davul zurna çalınan bir mekan. Sirkeci Garı’nın üzerinde bir cami var. Eskiden 'Vezir Camii' diye bilinir. Merzifonlu Karamustafa Paşa Camii bugün. Bu 80’lerden önce yoktu. Orası içkili bir gazino yapılmıştı. ‘Anadolu Sazevi’ diye bir ismi de vardı. Cami yıkıldı buraya içkili gazino yapıldı. Rahmetli Özal bunu öğrenince hemen talimat veriyor. Bunun yıkılması ve yerine Aydın Yüksel’in mimarisi ile geleneksel Osmanlı mimarisi tarzında bir eser ortaya konuldu.” ifadelerini kullandı.

‘SULTANAHMET CAMİİ’Nİ KAPATIP, ASKER ALMA DAİRESİ YAPTILAR’

Sultanahmet Camii’nin 1940-46 yılları arasında kapalı kaldığını dile getiren Armağan, “İçerisi asker alma dairesi yapıldı. Oraya gitmiş olan insanlarla görüştüm. Şunu söylüyorlar; ‘Biz gittik, bizi dışarıya bırakmıyorlar, tuvaletimizi dahi caminin içine yapmak durumunda kaldık.’ 3-4 gün orada kalıyorlar ve sevkıyat oluyor. Burada sanat eserinin tahribi söz konusu. Aynı zamanda sanata hakaret söz konusu.” dedi.

‘FRANSIZLAR’IN YIKMADIĞI CAMİYİ BİZİM YÖNETİMİMİZ YIKMIŞ’

Hatay’da da geçmişte benzer uygulamaların yaşandığını kaydeden Armağan şöyle konuştu: “Fransızlar bunu yapmamışlar. Camileri yıkıp satmamışlar. Türk askeri giriyor ve Hatay’ı anavatana bağlıyoruz. Önce ezanı yasaklıyoruz. Fransızların yasaklamadığı ‘Allahuekber’i bizim yönetimimiz yasaklıyor. Fransızların yıkmadığı camileri bizimkiler yıkıyor, onların yok etmediği Osmanlı mezarlarını bizim Türk yöneticiler yok ediyor. Gazete ilanlarına bakıyoruz. 300 liraya camiler satılığa çıkarılıyor.”

DÖNEMİN GÖRGÜ TANIĞI: BURADA HER MELANET VARDI

Sirkeci’de yaşayan ve çocukluk döneminde Merzifonlu Koca Mustafa Paşa Camii’nin bulunduğu yeri hatırladığını söyleyen Murat Şengöçen, “Bu caminin yerinde 'Anadolu Saz' diye bir batakhane vardı. Kadınlar içki içiyordu. Satış oluyordu. Özal döneminde eski haline çevrildi. Burada içki içiliyordu, kadın pazarlanıyordu; her melanet vardı.” ifadelerini kullandı.

makbergülü 20 Şubat 2013 16:21

Cevap: yalan söyleyen tarih utansın
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

makbergülü 09 Mart 2013 11:50

Cevap: yalan söyleyen tarih utansın
 
Bugün ilkokullarda okutulan ders kitaplarında bile halen yalan tarihi okutuyorlar.!"Atatürk"bir isim değil soyisimdir. Beynimize kazınan mustafa kemal ismi 54 yaşında iken"kamal"diye adını değiştirmiştir. -Lakin halen mustafa kemal diye öğretiyorlar.Bir insan ancak isminden memnun olmazsa değiştirir öyle değilmi?Bir başka yalan Ali Rıza Efendi diye yutturdukları fesli adam fotoğrafı 1935 yılında ankara cebeci'de şehnaz hanım diye bir kisinin albümünden cıkmış"kamal"bunu görmesine rağmen bu bizim peder değil diye o fotoğrafı kabul etmemistir.1939 -yılında ders kitaplarına ismet inönü koymuştur.(Mustafa Armağan,Korku duvarını yıkmak isimli kitapta ayrıntılı olarak yazmaktadır.

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

makbergülü 09 Mart 2013 12:08

Cevap: yalan söyleyen tarih utansın
 
Kemalizm: Sert bir teokrasi

Mustafa Kemal’in ırkçı olmadığını düşünebilirsini z. Nasıl olacak bilmiyorum ama Mustafa Kemal’in diktatör olmadığını da düşünebilirsini z. Fark etmez. Her halukârda Mustafa Kemal’in putlaştırıldığı nı kabul etmelisiniz. Şehir merkezlerine heykellerini dikmek, kamu binalarının girişlerine büstlerini koymak ve bunların önünde saygı duruşunda bulunmak, her şehrin en önemli caddesine ismini vermek, resmi dairelerin bütün odalarına ve okul sınıflarına resimlerini asmak, pazartesi sabahları okullarda çocukları “Ey Büyük Atatürk!” diye bağırtmak “Anıtkabir”de ayin türü ritüeller uygulamak, bütün siyasi partileri kanun marifetiyle “Atatürkçü” olmaya zorlamak vs, vs, vs, Mustafa Kemal’i putlaştırmaktır ve başka da bir şey değildir.

İsteyen putlaştırır, tapar... Ama bunu bütün millete dayatamaz! Putlaştırmayanl arı, tapmayanları “Nasıl olur da bizim inandığımız gibi inanmazsınız” diye suçlamaya, yargılamaya kalkamaz!

Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Yekta Güngör Özden, daha ileri giderek, “Atatürkçü” olmayanların insan bile olmadığını ileri sürmüştü. Cumhuriyet eski Başsavcısı Vural Savaş da “habis ur” gibi tabirler kullanmıştı “Atatürkçü” olmayanlar için. Asabiyete bakar mısınız?

Sudanlı mütefekkir Abdulvahhab el-Efendi’ye göre bunlar sert bir teokratik anlayışın tezahürleri. El-Efendi, 28 Şubat döneminde İstanbul’da verdiği bir beyanatta, Osmanlı devletinin “ılımlı bir teokrasi” olduğunu, Mustafa Kemal’i putlaştırarak ve ona izafe ettikleri değerlere kutsiyet atfederek bir nevi din icat edenlerin ise “sert bir teokrasi” uyguladıklarını ileri sürmüştü.

Öyle ya; Osmanlı kimsenin inancına karışmazdı, “Kemalist/ Atatürkçü” dogmatistler ise inançlarına bağlılık bildirmeyen herkese savaş açmış bulunuyorlar. Osmanlı’da gayrimüslimler namaz kılmaya filan zorlanmazdı, Kemalizm’de ise herkes “Ata’nın huzurunda saygı duruşu”na zorlanıyor, “Bu benim inancıma aykırı” diyenler ‘lanetleniyor’.

İster dindar olun ister dinsiz, ister Batı aleyhtarı olun ister Batıcı, ister muhafazakâr olun ister liberal, ister enternasyonalis t olun ister şovenist; ruhban sınıfını hoş tutmak ve engizisyonun çarkına kapılmamak için “Ben Atatürkçüyüm” diyeceksiniz!

Hatta, dini/felsefi/ ideolojik duruşunuzun meşru olduğunu ispat etmek için “Atatürk de dindardı”, “Atatürk de dinsizdi”, “Atatürk de Batı aleyhtarıydı”, “Atatürk de Batıcıydı”, “Atatürk de muhafazakârdı”, “Atatürk de liberaldi”, “Atatürk de enternasyonalis tti”, “Atatürk de şovenistti” diyeceksiniz!

Ne olacaksanız, “ebedi şef” de o olduğu için olacaksınız! “Ebedi şef”in olmadığı bir şey olmayacaksınız! Söylediğiniz ve yaptığınız her şeyi “ebedi şef”e dayandıracaksın ız! “Ebedi şef”in aynı anda bütün dini/felsefi/ ideolojik duruşlara birden referans teşkil etmesi ne kadar akıl almaz olursa olsun, aklınız bunu alacak! Şartların mütemadiyen değişmesine rağmen “ebedi şef”in dönemindeki şartlara teslim olmayı da içinize sindireceksiniz ! 10 Kasım 1938 günü saat 9’u 5 geçe zaman durmuştur! “Kemalist/ Atatürkçü” dogmatizmde içtihat kapısı ebediyen kapalıdır! Din değil ama bu dogmatizm terakkiye kesinlikle manidir!

“Hep bilimin rehberliğinden dem vurmuyorlar mı? Bilimin rehberliği bu mantıksızlığın neresinde” diye soracak olursanız; vallahi bilmiyorum.


alıntı

makbergülü 12 Mart 2013 16:13

Cevap: yalan söyleyen tarih utansın
 
Akif'i Büyük Yapan Meziyet

Vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un, İstiklal Marşı müsabakasındaki birinciliğinden dolayı kendisine zorla verilen 500 lirayı, fakr u zaruret içinde olmasına rağmen, fakir kadın ve çocuklara bir maişet temin etmek üzere kurulmuş olan "Darü'i Mesa i "ye bağışladığını...
Halbuki İstiklal Marşı kabul edildiğinde, Mehmet Akif'in cebinde , Zonguldak milletvekili Hayri Bey'den borç aldığı iki lirasının olduğunu ve milli marş için 500 lira teklif edildiği günler de 140 lira ile Ankara'da bir çiftlik alınabildiğini...
Paltosu dahi olmadığı için kışın bile ceketle dolaşan bu idealist şairin, çok soğuk günlerde ise, arkadaşı Baytar Şefik (Kolaylı)'dan muşambasını ödünç olarak giydiğini ...
Baytar Şefik'in bir gün : Akif Bey, hiç olmazsa kendine bir palto alsaydın" demesi üzerine, ona darılıp iki ay konuşmadığını.
Burdur Meb'us'u olarak I. Millet Meclisi'ne seçildiğinde ailesine: "Biz bu maaşı hak etmiyoruz ya... Ama, pek hak etmiyoruz da denemez. Elimizden geldiği kadar nihai zafer için çalışıyoruz. " dediğini biliyor muydunuz?

KAYNAK:Düzdağ, Ertuğrul; M. Akif Hakkında Araştırmalar M. Ü. İlahiyat Fak. Yay., İst?1987, s. 228,




[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

makbergülü 13 Mart 2013 11:48

Cevap: yalan söyleyen tarih utansın
 
Tarih övgü ya da sövgü kitabı değildir. Tarih bir toplumun ortak hafızası ve tecrübeler birikimidir.
Milli günlerle dolu bir ayı geride bıraktık. 1 Mayıs, 3 Mayıs, 19 Mayıs, 27 Mayıs, 29 Mayıs.
Aslında bunların hiç birini tam olarak bilmiyoruz. 29 Mayıs’ı da bilmiyoruz bana kalırsa, Çanakkaleyi de. Kurtuluş savaşı da bir “Müthiş Türkler” hikayesi aslında.
Neyse ki, TBMM İstiklal Mahkemesi zabıtlarını açmaya hazırlanıyormuş. Umarım bu bir başlangıç olur da, gerçeklerle yüzleşiriz.
Resmi tarih varsa ki var, Derin tarih de vardır.
Osman Can’ın geçen gün Twitter’de bir mesajı vardı: Derin Tarih dergisi pek çok ezberi bozacak gibi.
31 Mart Vakası ittihatçı tertibi ve Hareket Ordusu da bir darbe ordusu.
Hani aslında 31 Mart‘ı da, Selanik’ten gelen harekat ordusunu da yargılamak gerek, ama tanıkları ve sanıkları kaybolmuş bir yargılama zor.
İstiklal Mahkemesi cellatları gibi, ölüleri mezarından çıkartıp asacak halimiz yok.
Ama bir vicdan mahkemesi kurulabilir.
Birileri her 31 Mart’ta millete hakaret etmeyi adet haline getirmişti.
O adına harekat ordusu denilen çapulcuların o günlerde Fatih Camii‘nin duvarlarına sıktıkları kurşunların izleri hala durur.
Darbecilik bizimkilere, Osmanlı’dan miras.
Cumhuriyet’in mütegallibesi, İttihat Terakki’nin askeri kanadından başkası değildi aslında.
Yakın tarihin yeniden yazılması gerek. Onun için de önce arşivlerin açılması şart. Yurt dışındaki arşivlerdeki konu ile ilgili bilgi ve belgelerin de toplanması gerekiyor.
CHP arşivi açılsa, CHP’lilerin bile yüzü kızarır, o günlerde savundukları fikirler sebebi ile.
Tıpkı, “Kemalist Türkiye’den Faşist İtalya’ya Selam” manşetinden utandıkları gibi.
CHP’nin savunduğu resmi ideoloji, Komunizm, Faşizm, Kapitalizm ve Siyonizm kırması bir ideolojidir aslında.
Cumhuriyet gazetesinin manşetlerinde görebilirsiniz bu çelişkili yaklaşımların nasıl bir katalogda toplandığını. “Milli Şefimizle Führer arasında samimi tebrikler” de yine Cumhuriyet gazetesinin manşetlerinde yer alır.
Cumhuriyet gazetesi Hitlerin doğum günü partisi için de dostluk mesajları yayınlar.
Missuri zırhlısı İstanbul’a gelir, Cumhuriyet gazetesi Amerikancı’dır.
Yeri gelir solcudur, Rusya yanlısıdır. Hakkı Tonguç’un fikirlerinin esin kaynağı neresidir? Laiktir ama Kemalizm bir bakarsınız Din olmuş. “Türkün dini Kemalizm“dir.
Bir ara şeriatçı bile oldular. “Ravzai muratta bir gül-i muhammedi açtı” diye eklerinde manşet attılar. Türbe ziyaret adabından tutun da, hangi tarikatın şeyhi nasıl sarık sarar varana kadar. Ayasofya müzesi değil, camii dediler. “Türk İstanbul’un üzerinde İslam’ın mührü camilerimiz” diye yazı haritalar yayınladılar.
Cumhuriyet gazetesi, Ulus gazetesi, Halkevleri yayınları, doğrudan CHP yayınları, o dönemin zihniyetini görmek açısından önemli bir kaynak aslında. Osman Nuri Çerman’ın Dinde reform projesi, Öteki adı Tekinalp olan Moiz Kohen‘in Kemalizmi resmi ideolojiye dönüştüren yazıları. Behçet Kemal’in Mustafa Kemal için yazdığı “Yeni Mevlid”, Hakimiyeti Milliye Matbaasında basılan “Türkün Yeni Amentüsü“. Say say bitmez.
Normandiye dağlarında, çıplak ayakları ile şaraplık üzüm ezen anadolu köylülerini arayanlarını mı sorarsın, Musolinin terbiye diktatörlüğüne övgüler düzenini mi. Kimine göre Demokrasi Kemalist Türkiye için bir anarşi cehennemidir ve Demokrasi, Liberalizm gibi akımlar sonunda irticanın ekmeğine yağ sürer.
Başbakan şu “Osmanlı imparatorluğundan Türkiye Cumhuriyetine nasıldı nasıl oldu” başlıklı 10. Yıl albümünü bir buldurup bakmalı. Bastırıp CHP’lilere dağıtmalı. 1933′de İstanbul’da Devlet Matbaasında basılmış. 23 Nisan’da iyi bir hizmet olur aslında. Ümmet leşi‘ni Kılıçdaroğlu nasıl açıklamayacak merak ediyorum.
10. yıl albümünde Hitler’den bir alıntı yapılmış: “Türkiye’de doğan ve parlayan yıldız bize yolu gösteriyordu. Gazi öyle bir şahsiyettir ki, ebediyyen asrımızın en büyük adamlarının en ön safında bulunacaktır. Bu mevki tarihin ona verdiği haktır.”
Cumhuriyet Halk Partisi’nin İstanbul’da Cumhuriyet Matbaasında bastırdığı, “Cumhuriyetin XV. Yıl dönümünde Türk Gençliğinin Duygu ve Düşüncelerini” derlediği “Şeref Kitabı”nı Kılıçdaroğlu Erdoğan’dan önce buldurursa hiç olmazsa biraz ders çalışır.
CHP bu yayınları derleyip bir sergi açsa ne iyi eder. Ya sahiplensinler, ya reddetsinler. Böyle susmakla, ağız kalabalığı ile bu konuları geçiştirmekle olmaz.
Derin gerçekler derin tarihimizde gizli. Ve bunların büyük bir bölümü CHP arşivlerinde ve kozmik kasalarda açıklanacağı günü bekliyor. Selam ve dua ile.

(Abdurrahman Dilipak, 2012-06-05)

makbergülü 11 Nisan 2013 11:28

Cevap: yalan söyleyen tarih utansın
 
Atatürk’ün manevi kızından katliam itirafları

Türkiye’nin ilk kadın pilotu Sabiha Gökçen, dönemin Tan gazetesinden Ahmet Emin Yalman’a verdiği röportajda çarpıcı itiraflarda bulunuyor

Türkiye’nin ilk kadın pilotu Sabiha Gökçen, dönemin Tan gazetesinden Ahmet Emin Yalman’a verdiği röportajda çarpıcı itiraflarda bulunuyor. ‘Kahraman Türk Kızı’, ‘Türk’ün Kanatlı Amazonu’ diye anılan Sabiha Gökçen’in açıklamasında kan donduran ifadeler de yer aldı. Gökçen, Dersim harekât günlerini şöyle anlatıyor: “Muhasama (çarpışma) meydanında canlı hedef üzerine bomba atmak insana hiç acımak hissi vermiyor. İnsan yalnız vazifesini görmek için aramayı, vurmayı düşünüyor...”

Dersim katliamının bombardımanını yapanlardan biri olan Türkiye’nin ilk kadın pilotu Sabiha Gökçen’in dehşet verici itirafları ortaya çıktı. Atatürk’ün manevi kızı olan Gökçen’in yıllar önce Tan gazetesine verdiği röportajdaki ifadeleri, CHP’nin Dersim olayındaki tavrını gözler önüne serdi.

Acı İtiraflar

Gökçen, dönemin ünlü gazetecisi Ahmet Emin Yalman’la yaptığı röportajda çarpıcı bilgiler yer alıyor. Dersim bombardımanı sırasında yaptığı uçuşların hayatındaki en önemli uçuşlardan bir olduğunu belirten Gökçen, bombardıman sırasındaki heyecanını asla unutamayacağını söylüyor. Gökçen verdiği röportajda, “Dersim’deki uçuşlarım daha heyecanlı olmuştur... İnsan evvela bombalarını atıyor, bundan makineli tüfeğe geçiyor. Dersim’deki ilk bombardımanın heyecanını unutamam” ifadelerini kullanıyor.

Canlı Hedefe Makineli Tüfek

‘Kahraman Türk Kızı’, ‘Türk’ün Kanatlı Amazonu’ diye anılan Sabiha Gökçen, Kırmızı Ordu Tayyaregâhı’nda görüştüğü gazeteci Yalman’a çarpıcı açıklamalarda bulunmuş. Gökçen, harekât günlerini şöyle anlatıyor: “Dersim’deki uçuşlarım çok heyecanlı geçti. Bir-iki defa pilot, fakat ekseriyetle rasıt olarak uçtum. Böyle vaziyetlerde insan harp heyecanını rasıt mevkiinden daha iyi duyuyor. İnsan evvela bombalarını atıyor, bunlar bittikten sonra canlı hedef görürse makineli tüfeğe müracaat ediyor.”

“Bomba Atmak Acıma Hissi Vermiyor”

Sabiha Gökçen, Dersimlileri bombalarken duyduğu hazzı şu cümlelerle ifade ediyor: “Muhasama (çarpışma) meydanında canlı hedef üzerine bomba atmak insana hiç acımak hissi vermiyor. İnsan yalnız vazifesini görmek için aramayı, vurmayı düşünüyor...”

“Atatürk’ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti” Kitabından

Gökçen’in kendi anılarının yer aldığı “Atatürk’ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti” kitabında Dersim mezalimiyle ilgili önemli bilgiler daha önce medyada yer almıştı. Kitapta Gökçen’in kendi fotoğrafının altına yazdığı şu bilgiler oldukça dikkat çekici: “Harekâttan birkaç dakika önce. Dersim’e uçuyordum. Asker arkadaşlarımla, meslektaşlarımla birlikte isyancıları susturmak görevini almıştım. Atatürk’ün bana verdiği silah da üzerimdeydi. Ulusum için ilk kez büyük bir işe gidiyordum. Makbule Atadan hanımefendi, ‘Korkuyor musun?’ diye sordu. Güldüm: Bölgeye barışı sağlamak için gidiyorum. Korkan insanın barış için savaş vermesi mümkün mü?”

“Asla Ellerine Sağ Geçmeyecektim”

Gökçen’in kitabında yer alan bir başka acı itirafı ise şöyle: “Ne olur ne olmaz diye bir de makineli tüfek kontrolü yapıyor, silahı yağlıyor, mermileri sayıyor, herhangi bir taarruza uğradığımızda ne yapacağımızı birbirimize anlatıyorduk. Ben Atatürk’ten aldığım direktif üzerine, şayet uçağımız düşecek olursa derhal silaha sarılacak ve asla asilerin eline sağ olarak geçmeyecektim! Önce onlarla dövüşecek sonra da son kurşunu kendi beynime sıkacaktım.” (Muhsin Bayraktar / Akit)

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

makbergülü 11 Nisan 2013 11:30

Cevap: yalan söyleyen tarih utansın
 
Atatürk Hakkında Araştırmalar Yapan İskoç Tarihçi-yazar
Lord Kinross, Bakın Şeyh Sait isyanını Nasıl Anlatıyor !


"Piran"da başlayan ve Doğu illerine yayılan isyanın elebaşısı Şeyh Sait adında Hınıslı bir aşiret başkanı idi. O bölgedeki Nakşibendi dervişlerinin de başı olan Şeyh Said, aşiretini, halifeliğin kaldırılmasına ve Kemalist hükümetin "˜kafirce" siyasetine karşı ayaklanmaya çağırdı.


13 Şubat 1925"te, birkaç haftalık sürekli bir propagandadan sonra "˜Allah"ın emriyle" isyan ilan etti. Yeşil Müslüman sancağıaltındaki kuvvetleri, şeriatı geri getirmek amacıyla, bölgeye yayılarak hükümet binalarını ele geçirdiler. Jandarmaları tutukladılar. Elazığ ve Diyarbakır şehirlerine yürüdüler. Lakin Halk Fırkası"nın aşırı kanadındakiler, aksi görüşü savunuyorlardı.Bu ayaklanma bir karşı ihtilal teşebbüsü olabilir, Doğu illerinden Türkiye"nin başkayerlerine sıçrayarak, rejimi devirmeyi hedef tutan bir hareket halini alabilirdi..


Şeyh Sait"le adamları, dağlık Doğu bölgelerinde ellerinde yeşil sancak, göğüslerinin üzerinde Kur"an-ı Kerim; bankaları, evleri, dükkanları basıp yakarak "˜Hak yolunda"ilerliyorlardı. Türklerden, Tanrı adına teslim olmalarını istiyorlardı. Vaizler onlara cennette ödüller vaat ediyordu. Yerden ve havadan; Halife"nin kendilerinden fedakarlık istediğini, halifelik olmadan Müslümanlığın da olamayacağını bildiren beyannameler dağıtılıyordu. Şeriat geri getirilmeli; okullarda dinsizlik öğreten,kadınları yarı çıplak gezdiren hükümetin başı ezilmeliydi. Şeyh Sait, Kürt istiklaliyerine din davası ile ortaya çıktığı için komşu kabilelerden kendine fazla taraftar toplayamamıştı. Bunlar bir Nakşibendi dervişinin ruhani başkanlığını kabule yanaşmıyorlardı..

Şeyh Sait, dava sırasında sakin davrandı.. Din elden gittiği içinisyana kalktığını söyledi. Öteki Müslümanlara kılıç kaldırmakla günaha girdiğini kabul etmedi, onlar nasıl olsa imansızdılar.

İsyanı başarabilmiş olsa, medreseleri tekrar açarak, şeriatı geri getirecek, Mecelle"yi [Osmanlı hukuku] yeniden uygulayacak; yalancının dilini, hırsızın elini kesecekti. Şeyh Sait sehpaya çıkarken,mahkeme başkanına gülümseyerek: kıyamet gününde hesaplaşacağız" dedi."(132)

makbergülü 30 Mayıs 2013 09:37

Cevap: yalan söyleyen tarih utansın
 
Kemalizm, ibadetler dışındaki tüm ayet hükümlerini kaldırmıştır
Kemalizm, aslında büyük ve esaslı bir din reformudur. Tanrı, bir peygambere
verdiği şeriatı, ikinci bir peygamberde değiştirmekle, hatta Kur’anın bir
ayetindeki emrini başka bir ayette kaldırmakla hükümlerin toplum evrimini
izlemesi gerektiğini göstermiştir. Fıkıh’da buna nesih diyoruz. Muhammed, son
peygamber olduğuna göre, O’ndan sonra nesih hakkı insan aklına kalmıştır.
Onun için İslam bilginleri, “zamanla hükümlerin değişeceği” içtihadında
bulunmuşlardır. Mustafa Kemal’in yaptığı işte bu nesih hakkını kullanmaktı.
İslamda bütün şer’i meseleler iki büyük bölüme ayrılmıştır: Birinci bölüm,
ahreti ilgilendirir ki ibadetlerdir: Oruç, namaz, hac, zekat! İkinci bölüm, dünyayı
ilgilendirir ki bunlar da nikah ve aileye ait hükümlerle muamelat denen mal,
borç, dava ilişkileri ve ukubat denen ceza hükümleridir. Kemalizm, ibadetler
dışındaki bütün ayet hükümlerini kaldırmıştır.
Kaldı ki insan aklı nesih hakkını farzlar üzerine de götürebilir; zekat, kazanış ve
gelir vergilerinin bulunmadığı bir devrin mirasıdır. Hac, Kabe’den faydalanan
Mekkelilerin müslümanlığını sağlamak için konmuştur ve bu döviz çağında
Hicaz dışındaki hiçbir yabancı müslüman halkı buna zorlanamaz. Namaz şekli
de iskemle olmayan entarili halkın yaşayışına uygundur. Pantolon, etek ve hele
başkasının ayağı değen yere yüz değdirmeyi yasak eden hijyen devrinde
yürüyemez. Cenaze namazını neden ayakta kılıyoruz? Camiin dışında olduğu
için! Bugünkü hijyen anlayışına göre Camiin içi ile dışı arasında fark yoktur.
Atatürk ibadet devrimine ezan ve namazı Türkçeleştirmekle başlamıştı.
Gerçekte verdiği ilk emir ezan ve namazın Türkçeleşmesi idi. Muhafazakarların
sözcülüğünü yapan İnönü, Atatürk’e yalvarmış, önce ezanı Türkçeleştirelim,
sonra namaza sıra gelir, demişti. Arkadan dil ve Kur’an metni meseleleri çıkıp
namazın Türkçeleşmesi gecikti idi. Atatürk sağ kalsaydı ibadet reformu
olacağında da şüphe yoktu.
(KAYNAK:Atay, Falih Rıfkı, 1961, Çankaya: Atatürk’ün Doğumundan Ölümüne
Kadar)

nurşen35 22 Ocak 2019 15:51

alkış000ArO*


SAAT: 13:34

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306