Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Çocuk ve Aile Sağlığı (https://www.forum.medineweb.net/192-cocuk-ve-aile-sagligi)
-   -   Ümit Rüzgârları ve Hayat Fırtınaları İçinde İhmal Edilen GENÇLİK (https://www.forum.medineweb.net/cocuk-ve-aile-sagligi/23467-umit-ruzgarlari-ve-hayat-firtinalari-icinde-ihmal-edilen-genclik.html)

enderhafızım 12 Kasım 2012 12:11

Ümit Rüzgârları ve Hayat Fırtınaları İçinde İhmal Edilen GENÇLİK
 
Yazar: Dr. Şerafeddin Kalay
Ümit Rüzgârları ve Hayat Fırtınaları İçinde İhmal Edilen GENÇLİK


Gençlik; bedenî gücün doruk noktasına erişi. Kanın damarlarda delicesine akışı. Kendini isbat arzu ve isteğinin coşuşu. Kişilik arayışının en yoğun günleri…
Bitmeyen bir enerji. Fırtınalar dünyası… Umutlar, emeller ve uzanıp giden hayaller…
Genç; ucu bucağı görünmez okyanuslara açılmak için hazırlık yapan bir gemi misâli, demirlediği limandan bu uzun yolculukta kendine ne lazım olacaksa, kalem kalem tesbit edip alarak ambarlarına yerleştirmek zorunda olan umut, azim dolu bir yolcu ve önünde hayat denizi…
Çocukluk duygularını, oyun hevesini, eğlence merakını, ebeveyne muhtaçlığı henüz içinden atamamış, ancak yavaş yavaş mesûliyetin omuzlarına yüklenmeye başladığını hissetmiş bir hayat merdiveni tırmanıcısı…
Genç denince aklımıza ataklık, cesâret, açık sözlülük (sarâhat), azim, şevk, tuttuğunu koparmak isteyen bir dirâyet, heves, merak, ileriye yönelik umut ve hayallerle birlikte yeni kök salmaya başlayan bir şahsiyet geliyor.
Yaşlanan ağaçların meyvelerinin küçülmeye başladığı, eski verimini kaybetmeye yüz tuttuğu, gövdelerinde oyukların çoğaldığı, gövdesinde asalak bitkilerin boy gösterdiği gibi, içinde yaşadığımız dünya da bir taraftan kendisi yaşlanırken, diğer taraftan hizmetine sunulduğu insan nesli de yaşlanmaya, gariplikler sergilemeye başlamıştır…
Dünyanın ve insanlığın yaşlı çehresine rağmen yurdumuzun genç nüfusunu koruyan birkaç ülkeden biri olduğu ve bu yönüyle, kapısında yıllardır boynu bükük, neredeyse her alanda teslimkâr durduğumuz, içeri alınırız ümidiyle ayrılamadığımız Avrupa’nın uykularını kaçırdığı bilinen bir gerçektir. Bu durum, birçok ülkenin geleceğine yönelik endişeleri sebebiyle adam ithal etmeye başladığı bir dünyada, anlayanlar, geleceğe yönelik iyi umutlar besleyen ve basîretli planlar yapanlar için elbette büyük nimettir.
Genç nüfusun varlığının nimet olduğunu sözlerken içimizin dolu dolu olmadığını, kalbimizin acıyla burkulmadığını, zaman zaman öfkeyle dolmadığımızı söylememiz mümkün değildir.
· Milyonlarca gençlik hedefsiz, gayesiz, umutsuz, emelsiz dolaşırken acı duymamamız mümkün müdür?
· Âhireti unutturulmuş, dünyası karartılmış, çökertilen sis, toz ve dumanla yarını perdelenmiş bir nesli seyretmek insan gönlüne haz verebilir mi?
· Okumak, ilim dağarcığına bir şeyler yerleştirmek için çırpınan bir nesil, elinden tutanı bulamazsa, kendine yol gösterecekler yolu bilmezse, ümitleri, hayalleri yaylım ateşine tutularak birer birer yok edilirse, önünde zâlimce açılmış çukurlar, uçurumlar, kurulmuş tuzaklar görürse, onun düştüğü bu durum bizi yaralamaz, öfkelendirmez mi?
Yaratıcısının emri gereği başını örten bir genç kızın takdir edilmesi gerekirken; “yaratıcısını bilen, onun kullarına hizmette kusur edemez, gönlünde çirkin duygular dal budak salamaz” gerçeği ters yüz edilirken, okuma hakkı elinden alınırken, binlercesinin önüne de aşılmaması için bütün tedbirleri alınmış setler çekilirken hayata gülen gözlerle bakmak mümkün mü?
Onların gözyaşlarını zevkle seyredecek kadar vicdansız mıyız? “Ya istikbalini kaybeder, ya da Allah’a isyan edersin” diyerek kendilerine ölümlerden ölüm beğendirecek kadar iz’ansız mıyız?
Yahut bütün bunlara aldırmayacak, yapılanları hoş karşılayacak, umursamayacak kadar taş kalpli, boş kalpli et ve kemik yığınları mıyız?
Ancak benim asıl anlatmak istediğim, kalemimin beni sürükleyip getirdiği bu sıkıntılar, insanlıktan nasibi olan herkesin duyarsız kalmayacağı bu dertler değil. Benim bu satırlarda sizlerle paylaşmak istediğim; “gençliğimizi ciddi bir eğitimden geçirmediğimiz” gerçeğidir. Kabiliyeti ne olursa olsun, hangi mesleğe yönelmek isterse istesin, hevesi ne olursa olsun onlarla İslâm adına temel bilgiler vermediğimizdir. Buna yönelik ciddi bir çalışma yapmadığımızdır.
Şahsiyetleri oluşurken, kasları, kemikleri, vücut azâları yerli yerine otururken, onlar gibi fikir ve bilgi taşları da onun hayat binasında yerlerini alırken, iki cihan saadetlerine temel olacak bilgileri de gereken yerlere yerleştirmediğimizdir.
Yasaklar, dayatmalar ve tehditlerle bunalan ve sadece imanı kurtarma kaygısına düşülen günler geride bırakılıp İslâm’a yönelme, Mevlâ’ya gitme aşkı yeni bir heyecanla damarlarda dolaşmaya başladığı yıllardan itibaren “İslâmî Gençlik” kimliği adı altında binlerce gencimiz oldu. Kısa sürede konferans salonlarına spor salonlarına, miting meydanlarına sığmaz hale geldiler. Bu, hasretin, gayretin; bu, Mevlâ’nın verdiği bereketin bu neticesiydi. Gerçekten aşk, şevk azim ve gayret dolu yıllar yaşandı. Her türlü takdire lâyık fedakârlıklar sergilendi…
Eski yılların hatıralarına dalıp gitmekten kendimizi kurtarmaya çalışarak söylemek istediğimiz bir şey var: “Biz binlerce gencin, İslâmî duygularla yeşermesine, çirkefleri, bataklıkları bırakıp Hakka yönelmesine, hedefsizlik ve gayesizlik, yarınsızlıktan kurtulup ulvi gâyeler edinmesine, her şeyi devirmek hırsından kurtulup dirilmesine, yıkıp-yumurmaktan, imar etme, yapma şuuruna ermesine, meyhanelerden, diskolardan kurtulup câmilere, kütüphanelere, dergâhlara girmesine; İblîse uşak ve hizmetkârlarına maşa olmaktan kurtulup Allah’a kul, Rasûlü’ne ümmet olmasına sebep olduk. Ancak bir şeyi yapmadık: Biz onları eğitmedik. Yaptığımız çok güzeldi; ancak onu tamamlamadık, yarım bıraktık…
İslâm’a gönül veren gencimiz, eksiklerini, imkânları derecesinde kendi tamamlamaya çalıştı. Gönül birliği yaptığı, sevgi duyduğu bir ağabeyinden bilgi almaya, onun tavsiye ettiği kitapları bulmaya, onlardan bilgi devşirmeye gayret etti.
Bir hoca buldu, bilgi alabilmek, bir şeyler öğrenmek için onun dizi dibine çöktü, onun yanına gidip gelmeye başladı. Seminerler kovaladı, konferanslar takip etti, yazarların özel sohbetlerine gitti. Cemiyet, vakıf, dergâh buldu, yitiğini orada aradı. Bir yurda yerleşti, oradaki kardeşleriyle kaynaştı, arayışını orada sürdürdü. Bazen ne aradığını bile bilemedi.
Gazete okudu, dergi okudu… Derebildiği kadar kendi imkân, anlayış, kavrayış kapasitesi kadar bilgi edindi… Belki; didindi, gayret etti, çok şey öğrendi. Ancak ortada bir gerçek vardı; edindiği bilgiler derli toplu değildi. Belli bir basamaklama, plan ve program çerçevesinde de değildi.
Kısaca gencimiz, eğitilmedi.
O, bir parıltı, bir ışık yakalamıştı, ona doğru gitmeye çalıştı. Bilgileri köklü olmadığı için bocaladığı, sarsıldığı, akıntılara kapılıp sürüklendiği onlar oldu.
Mesela İran inkılâbı gençliğimizde fırtınalar estirdi. Kendilerini selefî olarak adlandıranlar içimizde çalışma zemini buldu. Hümanist duygu ve düşüncelerle, hırçın tavırlar; aşırı hürmet duygularıyla, hiçbir şey beğenmezlikler; İslâm adına söylenen her şeyi -doğru olsun, yanlış olsun- kabullenişler; her şeye tenkit gözüyle bakışlar gibi zıtlıklar meydanda kol gezdi. Dalgalar üzerindeki küçük dalgalar gibi ayrıca kabaranlar, köpürenler, esen rüzgârlarla yön değiştirenler oldu…
Eğer biz, ifrat ve tefritten (aşırılıktan) uzak, Rabbimiz Rasûlü’ne nasıl vahyetti, o da ümmetine nasıl tebliğ etti, nasıl yaşadı, nasıl öğrettiyse; ilim, irfan ve ihlâsla yoğrulu âlimlerimiz bu bilgileri asırlar boyu nasıl ince bir titizlikle ördü, işlediyse öylece öğretmeye çalışsaydık, gençliğimize temel bilgiler verseydik bu sarsıntıların çoğu şüphesiz yaşanmazdı. Onları saf ve berrak bilgilerle yoğursaydık, elbette onlar da birbirine perçinlenerek sarsılmaz bir kale meydana getirirdi.
Bu hedefle, iki üç basamaklı “temel bilgiler kitapları” ve bunları besleyici yan kitaplar hazırlansaydı; halkalar oluşturarak gençlerimizi aynı bilgilerle yoğrulsaydı, bu bilgilerin her satırından güven ve samimiyet fışkırsaydı inanıyorum ki çok şeyler değişirdi.
Bu kitaplarda sevdirici, akıcı bir üslupla, ilmî gerçekler göz önünde tutularak, sağlam kaynaklara dayanarak inanç sistemimiz, diğer dinlere, fikir akımlarına, cereyanlara bakış tarzımız, bu konulardaki temel ölçülerimiz, bir İslâm fıkhında nelerin yer aldığı, ibâdet şuurumuz, âile hukukumuz, ticaret hukukumuz, ekonomik sitemimiz, diğer sistemlere bakış açımız, devletlerarası hukukumuz ve daha niceleri aktarılsa ve bütün bunlardaki temel dayanaklarımız bir hukukçu ve davetçi üslubuyla kaleme alınsa gencimizin kendine güveni ne kadar artar, ne kadar sarsılmaz hale gelirdi?
Elbette ki insanların yaratılış farkları vardır. İnce ruhlu, zarif davranışlı, sportif, sert tavırlısı vardır. Latifeleşmekten, nüktelerdeki incelikleri yakalamaktan hoşlananı vardır, ciddî tavırlısı vardır. Tarihten, edebiyattan hoşlananı vardır, fizik, matematikten hoşlananı vardır. Sanattan hoşlananı vardır, kırlara açılmaktan, sarp yamaçlarda sekmekten hoşlananı, vâdilere yüksek tepelerden bakmaktan hoşlananı vardır.
Tıbbî bilgilerden hoşlanan vardır, ziraattan hoşlananı vardır. Şiir seven vardır, fikri derinlikleri olan eserlerle iç içe olmayı isteyen vardır… Ancak, zevkleri, fıtratları ne olursa olsun, aynı temel bilgilerle donanmak onlarda fikrî yakınlıklara vesile olacak, bunlara ilâve edilecek bilgileri birbirlerine daha rahat aktaracaklar, ortak noktalarda daha rahat buluşacaklardır.
Bu temel bilgiler, kendilerine güven verecek, diğer eserlerden de daha rahat istifade edeceklerdir. İstedikleri konuda bilgilerini genişletme imkânı bulacaklar, ters esen rüzgârlar, ters akıntılar onları kolay kolay savuramayacak, sürükleyemeyecektir.
Bu bilgiler, davranışlarına, konuşmalarına tesir edecek, sohbetler, karşı görüşte olanlarla fikir tartışmaları daha anlamlı ve faydalı olacaktır.
Allah Rasûlü’nün (s.a.v); “Eğer bir topluluk, Allah’ın evlerinden birinde toplanır, Allah’ın kitabını okur, onu anlamaya çalışır, aralarında müzakere eder, ilim ve irfanlarını genişletirlerse üzerilerine huzur, sükûnet ve vakar iner, onları rahmet kaplar, melekler kuşatır ve Allah, onları katındaki melekler arasında anar;”[1] buyurduğu gibi huzur, sükûnet ve vakar insanları kuşatacak, rahmet kopyalayacak, Mevlâ’nın feyz ve bereketi tecelli edecektir.
Artık dış dünyada cereyan eden olaylara böyle bir bilgiyle değerlendirecek ve ona göre hareket edecektir.
Zikr-i Hakîm’de; “Dünya hayatını (ve geçici zevklerini, hırslarını) ahirete tercih edenler, bütün planlarını dünya hayatına göre yapanlar, Allah yolundan alıkoymaya çalışanlar, hak yola sırt çevirenler ve hak yolun eğriliğini isteyenler, hak dini çarpıtıp çirkin göstermeye çalışanlar var ya, işte onlar derin bir sapıklık içindedirler.” (İbrahim, 14/ 3) buyruluyor.
Bu âyet-i kerîmede, Hak yola set çekenler, olarak tasvir edilenler, eğer hakka giden yolu tıkıyorsa, onları açmak; hak dini eğri, çarpık, yanlış göstermeye çalışıyorsa, doğrusunu öğrenmek, başkalarına da aktarmak; çalışmaya meydan vermiyorlarsa, çalışmanın bir yolunu bulmak zorundayız.
Her geçen gün bir kayıptır ve biz bu konuda hâlâ aynı noktadayız, unutmayınız!


[1] Sahih-i Müslim, Zikir (4/ 2074)

su damlası 04Haziran 2016 10:08

Emeğine sağlık enderhafızım..paylaşım için Rabbim razı olsun..


SAAT: 03:44

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306