Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Gönülden Dökülen Nağmeler (https://www.forum.medineweb.net/690-gonulden-dokulen-nagmeler)
-   -   "Ihlamur'u Beklerken..."/medineweb (https://www.forum.medineweb.net/gonulden-dokulen-nagmeler/32541-vequotihlamuru-beklerkenvequot-medineweb.html)

su damlası 27 Ekim 2015 19:49

"Ihlamur'u Beklerken..."/medineweb
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

İLK

“Sizin bahçede ıhlamur çiçeği var mı?”
“Ihlamur çiçek değil, ağaçtır!”
“İyi de çiçek açmaz mı?”
“Açar”
“Peki, ne zaman açar?”
“Bilmem… Galiba en beklemediğin zamanda”


Uzaklara dalıp giden bakışlarını bir noktada sabitleyip yüzüme bakmadan “bu şiiri ona okumuştum” dedi.
Şiiri okumakla da kalmamış, her şeyin bittiği yeri, umutsuzca her şeyin başladığı yer yapmak için ona baharla gelen bir dönüşü vaat etmişti.
“Ihlamurlar çiçek açtığı zaman” diyordu.
Bu zemheri halinden bahara geçişin, yıkılmışlık halinden sonra “İşte her şeyi değiştirmek için geldim.
” diyebilmenin adıydı ıhlamur.
O çiçek, Sevgiliye tüm bu umutları götürecekti.
Çiçekten öte bir ruhun dirilişiydi…

Günlerdir sıkıntılıydı.
Her şey bu kadar zorlaşmışken ve bu zorlukların en zorları sabırla aşılmışken, “bir sır” mutluluğun önüne geçiyordu.
Huzursuzluk iki tarafa da sirayet etmişti.
Ayrılık, o ne kadar yok saysa da ensesinde bekleyen bir anlık öfke gibiydi. Sert ve keskin bir darbeye kalmıştı…
Ayrılık, şarkılarda söylediğimiz gibi esip geçmiyordu.
Acıtıyordu, en acıyan yanını…
Hâlbuki bir dağ biliyordu kendini, “Ayrılıkta sevdaya dâhil” deyip geçer giderim zannediyordu.
Oysa denge noktası vardı insanda; zoru kolaya çeviren, meşakkati sabırla yoğuran, yokluğu kanaatle bastıran…
Sırt sırta verince ve muhabbet sarmaşık gibi sardığında kalpleri, anlıyordu: “Her zorlukla birlikte bir kolaylık” vardı ve bu kolaylık hemen yanı başında duruyordu. Onunla her şeye katlanmak daha kolaydı, onunla anlamak ve onunla ağlamak daha kolay…

“İnneme’n-nîsâ şakayuk’ur-rical.” İki parçaydı insan ruhu, bütünleyenini arıyordu her zaman…

Tamiri imkânsız bir sükût-u hayal yerleşince bir kalbe
Ve sonra diğerinde öfke damla damla çoğaldığında
Yani bu denge bozulduğunda, her şey değişiyordu.
Artık her kolaylıkta bir zorluk peyda olmuştu.
Hayırla başlayan her konuşma, her mektup devamında kan damlayan sözlere dönüşüyordu. Bir sevgi gün gelip bu kadar yıkıcı olabilir miydi?

Ne anlatabilen ne de anlayabilen vardı artık.
İki tarafta birbirini tanıyamıyordu…
Art niyet şüphesi her kelimeyi etkisi altına aldığında
Her söz, her hareket, her tavır, tedavi için sunulan her ilaç
Zehir sunulmuşçasına tepki görüyordu.
Yanlışlar coğrafyasında doğrular hükümsüzdü
Ve işte bu yüzden Sevgiliden gelen hiçbir iyilik
Cezasız kalmadı…

Bu karmaşanın içinde boğulan yine tüm bunları yapandı.
Kendine söz geçirmekten aciz, anlamaktan uzak, öfkeye ile kol kola.
“Haklı olmak” duygusu sarıyordu bir sıtma gibi ansızın bedenini ve haksızlığa uğramış olmak her öfkeyi meşru kılıyordu.
Eziliyordu, küçük düşürülüyordu kendince...
Ah o “haklılık” hissiyle büyüyen kibir
O kaşıdıkça kanayan, kanadıkça kaşınan yara
Yandıkça büyüyen yangın, büyüdükçe basireti körleyen alev
Ah o içindeki öfkeyle beslenen canavar…
Ve derinlerde her şeyin müsebbibi: Gurur

Sonra vicdan, gönül mülküne sükûnet getiriyordu bir süre.
Fırtınadan arta kalan sağır edeci sessizlik, tedirginlik ve pişmanlık sarıyordu ruhunu.
Bu kısır döngü öfke-pişmanlık nöbetlerine dönüşürken bir uykudan uyanır gibi kendine geliyor, kırıp döktüklerini düzeltmek istiyordu.
Bu defa da gurur, özür dilemeyi aşılmaz bir dağ gibi dikiyordu önüne…
Ve işte o anlarda hasta olduğunu anlıyordu.
İçinde bir canavar vardı. Gururu kuşanan, öfkeyle beslenen, pişmanlıklarla kalbini zayıf düşürüp halsiz bırakan, tezatlarla direncini kıran, ruhunu karamsarlığa sürükleyen bir canavar. Adı: Nefs


Eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden
Yaralarıma en acı tütünleri basacağım ben
Yeter ki bir çağır beni çiçeklendiğin yerden
Gemileri yaksalar da geleceğim sana
On iki ayın birisinde, kesin takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.

Bu dizeleri ıslak bir sonbahar günü okumuştu Sevgiliye.
Fondaki yağmur sesinin ağırlaştığı ayrılık havasında son bir mühlet istemişti. Bu kara bulutları dağıtıp ıhlamurla gelen bir baharı serecekti avuçlarına… Devam etti sonra:
Bak işte, notalar karıştı, ezgiler muhalif
Hava kurşun gibi ağır, yağmursa arsız
Ey benim alfabemdeki kadim elif
Ne güzellik, ne de tat var baharsız (1)

Hangi Sevgili “Kadim Elif” olmak istemezdi.
Tek olmak, biricik olmak bir kalbin başlangıcı olmak.
Öncesi olamayan aşk, ilk adım… Elif.
O da istedi.
Hiçbir söz söylemedi, mühlet vermedi, beklerim demedi ama istedi.
Bunun için kalbinin bir köşesi diğer köşelerinden habersiz bekledi, ümit etti. Kimse bilmedi. Belki de hiç bilinmeyecekti…

“Ben hastayım” dedi o gün Sevgiliye. “Ama iyileşmek istiyorum, içimdeki bu uru söküp atmak istiyorum.
Bu gurur, bu aşılamaz duvar; bu öfke, bu pişmanlık denizi benden uzak olsun istiyorum. İzin ver, kaybettiğimi yeniden kazanayım.”

O ayrılık gününün sonrasında güzel şeyler de oldu, hiç cevap alamasa da haberler, mektuplar gönderdi.
Hiçbir yere gönderir gibi gönderdi.
Hiç kimseye yazar gibi yazdı. İçten yazdı, ifşa etti sırrını.
Korkunç yanlarını, haksızlıklarını, zaaflarını, şuursuzluğunu ve sevgisini yazdı. Hiç cevap almadı ama hep yazdı…

Sevgilinin kalbinde de ümit, gizliden gizliye her mektupta çoğalıyordu; yüreğinde ıhlamurlar tomurcuklandı usul usul, çiçeklendi.
Ama temkinli davranıyordu. Bir yanı hep konuşuyor, öbür yanı susuyordu.
Cevap yazmak istedi, yazamadı.
Kalem parmaklarına takılıp ince bir ağ ördü sanki, her denemesinde kelimeler nihayetinde gelip bir yerde durdu; kalem “elif” yazdı.
Sonra rüya gördü…
Kırmızı bir ırmağın kıyısında duruyordu, “Kan gibi” dedi uykusunda. Karşısında, ırmağın diğer yakasında bir “elif” vardı, toprağa saplanmıştı. Rüzgârda sallanan ağaçlar gibi iki yana doğru eğilip doğruluyordu…
Uyanınca “Kan rüyayı bozar” dedi, telaşla.
”Toprağa saplanan kim?”dedi, yeniden uykuya dalarken.
Uyku ile uyanıklık arasında tekrar dudakları kımıldadı…
“Kan… bozar.”

İKİ

“Anne, ıhlamur çiçek açtığında haberim olsun!”
“Neden?”
“Bir dost için.”
“Ihlamur istemedi mi?”
“Ihlamuru var da çiçeği yok…”

Günler uç uca eklendi…
Sabrın sonu selamet olmadı bu defa.
Nihayetinde taş çatladı, cam kırıldı…

Mektuplar cevapsız kaldıkça gurur yeniden kuşandı kılıçlarını.
Bunca gayrete, çabaya, bunca fedakârlığa Sevgili nasıl olurda karşılık vermezdi.
Hiç mi vicdanı yoktu yârin?
Hüsn-ü zanlar sû-i zana dönüştüğünde tüm büyü bozuldu.
Ve bir gece nefsi kuşanan adam beklenmeyeni yaptı.
Yolara uykusuzluğunu dökerek şafağı başka bir şehirde karşıladı.
Kabaran bir yürekle Sevgilinin karşısına dikildi o sabah.
Kan kustu, gönül yıktı, hesap sordu…
Yüreğini sıkan, yakan ne varsa çıkardı, koydu masanın üzerine.
Sevgili dalgındı, sanki duymuyordu, görmüyordu; her şey bir hayaldi sanki. Birazdan hiç yaşanmamış olacaktı, bitsin diye bekliyordu. Her şeye böyle tahammül etmişti uzun zaman.
Ama o da dayanamadı, çıkardı yüreğindekileri, o da koydu masaya.
Susmadı.
Sevgilinin gönül kapısı, bu kez tamamen kapanmak için açılmıştı.
O kapının ardında sükût-u hayale uğramış bir kalp ve fırtınaya dönmüş bir deniz duruyordu. Tüm bu yaşadıklarını hak etmeyen, içindeki birikmişliğe son damlanın da düştüğü bir deniz… Adı: İsyan.
Sonra “Ben” dedi, Sevgili, “küçük de olsa bir ümide kapılmıştım oysa, değişir mi, demiştim. Aldanmışım.
” İlk kez böyle dik duruyordu, böyle sağlam, tavizsiz…

Karşısında duran adam tüm bunları gözlerini yere dikip dinlemişti.
Elinde, masanın üzerinden aldığı bir bıçak vardı; dizinin üzerine dayamıştı, öylesine duruyordu elinde.
Öylesine duracağını sanıyordu Sevgili.
Bir anda öfkeyle sıkılan yumrukla kavranan bıçak, biraz önce üzerinde gezindiği bacağa saplandığında son söz söylenmişti…
Sevgili, yüzüne korkuyla kapadığı ellerini açtığında karşısındaki adamdan oluk oluk akan kanı gördü ve ardından yavaşça iki yana doğru esneyen bıçağın metalinde rüyayı yeniden yaşadı.

Nihayetinde söz bitti, gönül sustu…

Vedûd ismiyle sevilmeye en layık olan, iki kalbe birden koyduğu muhabbeti birinden çektiğinde ayrılık kaderden kazaya dönüştü…
Emanet eden, emanetini aldı; hak edene hak ettiği verildi.
Ama o kadar kolay olmadı kabullenmek, bitmeyeceğine bu kadar inanmışken “bitti” demek kolay değildi…

Adige Batur

su damlası 16 Ocak 2019 21:31

"Düşlerim tutsak, yüreğim sürgün, içimde bir çocuk tedirgin...tedirginim ve suskunum."

su damlası 20 Aralık 2023 20:52

Nihayetinde söz bitti, gönül sustu…


SAAT: 11:48

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306