Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Gündem/ Manşetler (https://www.forum.medineweb.net/835-gundem-mansetler)
-   -   DAVA/nın Ne Olduğunu Hatırlayan Var mı! (https://www.forum.medineweb.net/gundem-mansetler/37316-dava-nin-ne-oldugunu-hatirlayan-var-mi.html)

Hâdimul İslam 13Haziran 2021 23:16

DAVA/nın Ne Olduğunu Hatırlayan Var mı!
 
Deva Partisi kurucularından Mehmet Emin Ekmen geçenlerde katıldığı bir yayında “Erdoğan’ın yola çıktığı 84 kurucu arkadaşının 76’sı, 22. dönemdeki 53 milletvekilinin 50’si bugün AK Parti, Külliye sisteminde yok. Bütün arkadaşlarını teker teker, özenle tasfiye etti" dedi.

Önemli bir rakam bu.

AK Parti’nin artık AK Parti olmadığının sayılarla kanıtı adeta.

Bu cümle bana geçmişte AK Parti’nin ‘muhazakar demokrat’ dönemini ve kurucularının dindar kimliği nedeniyle ‘sistem’ tarafından olağan üstü bir dirence maruz kaldığı dönemleri hatırlattı.

O günlerde AK Parti’ye ‘AKP’ diyen herkesi düzeltirdik. O zamanlarda da şimdi İyi Parti’ye İP demekten haz alan, bir partiye kendi adıyla değil daha küçültücü bir kısaltmayla hitap etmenin marifet olduğunu zanneden tuhaf kimseler vardı.

‘AK Parti’ kısaltmasını söylememekte ısrar etmelerinin nedeni ‘AK’ ifadesini, hiç sevmedikleri ‘gericilere’ temizliği, pirüpaklığı ifade eden bir sıfatı yakıştırmaktan kaçınmalarıydı.

Oysa “AKP değil, AK Parti” diye direten partililer bunu neden istediklerini biliyorlardı. Parti amblemini ‘ampul’ olarak belirlemelerinin nedeni de hakeza, Susurluk skandalında tecessüm eden derin devlet karanlığını aydınlatma iddiasıydı.

NEDEN AMBLEMDE ‘AMPUL’ VARDI HATIRLAR MISINIZ?

Refah Yol döneminin sonunu getiren "Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık” eylemlerinde açılıp kapatılan lambalara gönderme vardı o ampulde.

Selefini suçlu duruma düşüren iddialardan kaçmayan, bilakis üzerine giden bir seçimdi bu.

Şimdi partinin hiçbir yerinde bulunmayan o 84 kurucunun tamamı, “Siz Erbakan’ı, koalisyon ortağı olan parti üzerinden yolsuzlukla ilişkilendirdiniz, ama biz ‘yenilikçiler’in ayrılarak kurduğu parti, bu ithamların altında kalmayız ve kalmadığımızı da göstereceğiz. Temiziz ve ülkenin temizlenmesinin, karanlıkta hiçbir şey kalmayana dek aydınlanmasının teminatıyız” demiş oluyordu o ampul ve ‘AK’ etiketiyle.

Gün oldu devran döndü, o günlerde AK Parti’nin görece hukuka dayanan, demokrasiyi savunan, mafyayla savaşan dönemlerinde bu partiye ısrarla ‘AKP’ diyenler, AK Parti’nin gücüne güç kattığı, rant dağıttığı ve artık sadece ‘AKP’ olduğu zamanlarda ‘AK Parti’ güzellemesi yapmaya başladı.

Böyle yaparak sahiden kötü bir mesaj vermiş oldular: Anladıkları tek dilin gücün dili olduğu mesajını. Haklının yanında onurlu biçimde durmakla işlerinin olmadığını, lakin dayaktan ya da para ile satın almaktan çok iyi anladıklarını göstererek, iktidarın sermayesini ‘karaktersizliğe’ yatırmasının önünü açtılar.

Burun sürtmek, satın almak ya da tasfiye etmekiktidarın insan kaynakları yönetiminin başat unsurları haline geldi böylece.

Farklı görüşlerden öğrenmek, eleştirileri problem çözme aracı olarak görmek bitti, hukuk dışı pratikler amaca hizmet ettiği sürece makbul görüldü. 'Hesap verebilir olmak' zayıflık addedildi. Amaç, ‘dava’ olarak takdim edildi ama içeriği hiçbir zaman tam olarak tarif edilmedi.

KURULUŞTAN GÜNÜMÜZE EN AZ ALTI KEZ DEĞİŞEN ‘DAVA’

‘Dava’ kuruluş yıllarında Türkiye Cumhuriyeti'ni horgörüden arındırmak ve demokratik esaslar çerçevesinde kimlikler üzerindeki baskıyı kaldırmaktı. Hukuk ve demokrasi dışı unsurlarla mücadele etmekti.

2009’dan itibaren "Ümmetin hayrı için çabalamanın ve mazluma sahip çıkmanın sathını oluşturmak"oldu.

2013’ten itibaren sokak hareketleri ya da paralel devlet yapılanmaları gibi sandık dışı yollardan milletin iradesini gasp edecek tutumlara karşı olmaktı dava.

2015’ten itibaren Türk dış politikasını millileştirmek ve artan terör eylemlerine karşı ülkeyi Suriye merkezli tehlike ve ithamlara karşı korumaktı.

2016’dan itibaren darbecilerle mücadele ve FETÖ olarak formüle edilen karmaşık bir yapıya karşı devleti yeniden onarmaktı.

2017’den itibaren ise ‘dava’ iktidardaki ‘bizim’ adamların ‘kimseye hesap vermek zorunda kalmadan’ rahat rahat yönetebilmelerini sağlamak oldu.

Yıllarca başkanlık sistemi olarak anlatılan ve her anlatılışında kulağa hep daha demokratik gelecek nüansları öne çıkarılan değişimin ucundan çıka çıka Türk tipi başkanlık çıktı.

Günün sonunda Latin Amerika ülkelerini çağrıştıran "Krizlerle yaşıyorum" ve "Skandallara doyamıyorum" modelinde nefes almaya çalışan bir toplum olduk. Davanın ne olduğunu hatırlayan yok.

YENİ LOBİLER, ESKİ ÇETELER VE İTTİFAK GÖRÜNÜMLÜ KOALİSYON VESAYETİ

Cumhurbaşkanı kimseye hesap vermezse ülkenin daha iyi yönetileceğini, Cumhurbaşkanı hiçbir kurum tarafından denetlenmezse bir daha darbe marbe olmayacağını, Cumhurbaşkanı hiçbir kurumun gözetimine imzasına ihtiyaç duymazsa Türkiye büyük ülke olur diye iddia eden bir lobi ya da çete tarafından parasal ilişkilerin dizaynı ile sağlama alınacak mutlak güç kullanımına dayalı bir modele ikna edilen Erdoğan, eminim bugünlerde yapılan tercihi uzun uzunsorguluyordur.

Çünkü yapılan tercih 50+1 şartının da baskısıyla derin devletin aşırı sağcı varyantlarıyla iş tutulmasına yol açtı.

Ama asıl ilginç olan şu ki, son zamanlarda Sedat Peker’in yaptığı ifşaatlardan etkilenmeyen sadece bu aşırı sağcı varyant.

Ve bazı açıklamalar gösteriyor ki,ortaya çıkan yolsuzluk, çürümüşlük ilişkilerinin tüm faturası AK Parti’ye ama daha korkunç olanı ülkenin dindar muhafazakar kamuoyuna çıkarılacak.

Emareler belirdi bile.

Millet İttifakı'nın lokomotif partisinin genel başkanı çıkıp bir video çekti ve gençlere seslendi mesela. Lütfen bunlarla selamı sabahı kesin, sofralarına oturmayın dedi. “Bunlar” kim? İktidar partisi, çevresi ve belki o partiye oy verenler belli ki. Geniş ve tuhaf bir genelleme. Her şey bir yana iktidarda tek bir parti mi var?

Hayır yok ama evet, sorumluluğun önemli bir kısmı AK Parti’nindir.

Artık sadece AKP olan partinin.

Peki sorumluluğunu yerine getirmek için ne yapmalıydı?

Ne yapsaydı AK Parti olarak hatırlanmayı her şeye rağmen hak ederdi?

Yapılması gereken şey basitti.

Aklanmanın yolu, AKP’nin bir araştırma komisyonu talep etmesi ve o komisyonun bağımsız savcılardan oluşan bir heyetle iddiaları incelemesi.

Değil bu yöndeki soru önergelerini reddetmek, bu teklifi yapan bizzat AKP olsaydı şu an toplum başka bir noktada olurdu.

Ama yapılmadı.

Bilakis, "Suç örgütüne mi inanıyorsunuz?” denildi. Önceleri Sedat Peker’den kasıtla ‘mafya lideri’ ifadesi kullanılarak "Bir mafya babasına mı inanıyorsunuz?"argümantasyonuna başvurulurken şimdi bu isim üzerinden ‘örgüt’ çıkarma gayretleri göze çarpacak kadar açıkta cereyan ediyor.

Örgütün üyeleri kim olacak? Herhalde bir kamera, bir tripod ve iddialara kulak kabartanlar. Az geldiği düşünülürse yanına her sofraya maydonoz mahiyetinde FETÖ eklenebilir, hala boşluk kalırsa PKK ve DHKP-C de yardıma çağrılabilir. Adet haline geldiği üzere bütün muhaliflerini sindirme gayretine bu kağşamış yöntemle devam edebilirler.

Ancak“Balını yerken keyifli olan ‘örgüt’, iğnesini çıkarınca mı pis ve kaka oldu?” sorusunu hala cevaplayamamışken bu yeni örgüt tehdidine kimseyi inandıramazlar.

AKP YENİDEN AK PARTİ OLMAK İSTİYORSA...

Grup Başkan Vekili Bülent Turan “Hata yapanı ayıklamak görevimiz” deyip yüreklere su serpti ama bunun ‘nasıl’ olacağı ‘ne zaman’ olacağı konusunda hiçbir detay yok.

Dolayısıyla umut edebilmek için sarılacağımız bir vesile de yok.

AKP olarak anılmasında hiçbir sakınca kalmamış olan parti yeniden AK Parti olmak istiyorsa, üretimden hizmete kadar idare ve sorunları çözme ediminin merkezinin Külliye değil hukuk devletinin doğal mekanizmaları olduğunu hatırlayacak ve hatırlatacak bir çalışma içine girmeli. Ve yukarıda da dediğim gibi, meseleyi muhalefete bırakmadan, bizzat ele alarak Meclis'te araştırma komisyonu kurulmasını kendisi teklif etmeli. Araştırma bağımsız yargı mensupları tarafından tahkik edilmeli.

Marmara Denizi’nin mahvolduğunu anlamak için müsilajın, o dışkıya benzeyen deniz salyasının suyun yüzeyini kapladığını çıplak gözle görmeleri gerekti.

Anlayana, son dönem ortaya saçılan iddialar da siyasetin müsilajıdır.

Tıpkı deniz gibi, siyasetin de biraz daha rant ve menfaat için torba torba salya akıtan, bulundukları partiyi bataklığa çeviren adamlardan ve zihniyetlerinden kurtarılması lazım.

Siz yapmazsanız başkaları yapar.

N.Bengisu Karaca

Hâdimul İslam 12 Ağustos 2021 18:42

Bir zamanlar putlara savaş açtıklarını söyledikleri bir “dava”ları vardı. İktidarda olmak, o davanın yerine; gücün, paranın, makamın putlarını koydu. Kaçınılmaz; “dava” denilen içi boşalmış hikâye, artık “gardırop Erdoğancılıgına",başkan pankartına, masasındaki AKP logolu bardağa, anahtarlığındaki maskota bıraktı. Tapılan “Reisçilik putu”, “maneviyat” dedikleri değerlerin çekici oldu.

Siz bakmayın heybetlerine. Safa Tepesi’ne dikilen “İsaf” ile Merve Tepesi’ne dikilen “Naile”nin mitolojisini Diyanet Ansiklopedisi şöyle anlatıyor: “Kabileleri hac için Mekke’ye geldiğinde bu ikisi Kâbe’ye girmiş, orada baş başa kaldıkları bir sırada cinsel ilişkide bulunmuş ve hemen ikisi de taş haline gelmiştir.” Aslında ibret olsun diye dikilen putlarının önünde, bir süre sonra tapınanlar o kadar çoktu ki, onları yıkmak işin aslını anlatmaktan daha kolay hale gelmişti.





Peygamber, “La ilahe illallah”, “Allah’tan başka ilah yoktur” dedi. Devesinden indi, asasını havaya kaldırdı. Önündeki ilk puta darbe indirdi. Kendilerinden marifet beklenen Hübel, Lat, Menat, Uzza... Yüzlerce put birer birer yıkıldı. Ancak “put yapma” da “put yıkma” da bitmedi. Put, aksi sanılsa da bir heykel değildi. Üzerine iktidar elbisesi giydirilmiş, büyüdükçe de insandan uzaklaşmış bir hikâyeydi. Kimi zaman taştan topraktan, kimi zaman etten kandan, kimi zaman paradan ya da güçten putlar yaratılmaya devam etti. Eksik olmasınlar, her devrimci de eylemine “putları yıkıyoruz” diye başladı.

Ardında elif ve vav harfli tablo. Önünde ay yıldızlı bayrak. Solunda kimsenin okumadığı ama “çok kazandıran” bir dergi. Yorulduğunda AKP logolu bardağa uzanıp dudağına götürüyor. “La ilahe illallah” demiyor ama devrin anahtar kelimelerini sıralıyor: “Reis sevdalısıyım, teşkilattan yetişmiş bir insanım”.

Kim olduğunu bilmediğimiz ama adını sürekli mafyayla, uyuşturucu baronlarıyla, AKP’li siyasetçilerle, cinsellik öyküleriyle anılan Aliye Uzun; Sedat Peker’e yanıtına böyle başladı.

Şantajdan uyuşturucuya, seks partilerinden mafyaya kadar kir ve suçla örülü bir “dava” fotoğrafı çıktı ortaya.

VE,

Erdoğan’ın resmi, “Reis sloganları”, “din-iman-vatan-millet” edebiyatı bu çürümenin örtüsü olDu”


SAAT: 23:17

vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320