Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Hafta'nın Konusu (https://www.forum.medineweb.net/113-haftanin-konusu)
-   -   Başkalarına (İyiliği) Emredip Kendisini Unutmak! (https://www.forum.medineweb.net/haftanin-konusu/29678-baskalarina-iyiligi-emredip-kendisini-unutmak.html)

Beytül Ahzan 08 Temmuz 2014 18:26

Başkalarına (İyiliği) Emredip Kendisini Unutmak!
 
"Siz Kitab'ı okuduğunuz (gerçekleri bildiğiniz) halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?" (2/Bakara, 44)


"Ey iman edenler, niçin yapmayacağınız şeyi söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük nefretle karşılanan en sevilmeyen bir şeydir." (61/Saff, 2-3)


"Kendilerine Tevrat yükletilen sonra onu taşımayanların (Kitab'ın hükümleriyle amel etmeyenlerin) durumu, koca koca kitaplar taşıyan merkebin durumu gibidir." (62/Cuma, 5)


"...(Şuayb a.s. Size yasak ettiğim şeylerin aksini yaparak size aykırı davranmak istemiyorum. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmek istiyorum. Fakat başarmam ancak Allah'ın yardımı iledir. Yalnız O'na dayandım ve yalnız O'na döneceğim." (11/Hûd,)

Rasulullah (s.a.s.) buyurdu ki: “İsrâ’ya götürüldüğüm (Mi'râca çıkarıldığım) gece, dudakları ateşten makaslarla kesilen birtakım kimselerin yanından geçtim. ‘Bunlar kimlerdir ey Cebrâil’ dedim. Bana şu cevabı verdi: ‘Bunlar dünya ehlinden olan hatiplerdir. İnsanlara iyiliği emrettikleri ve Kitab’ı okudukları halde bizzat kendilerini unutanlardır. Bunlar hiç akıl etmezler mi?” (Müsned-i Ahmed, III/120, 231, 239)


“İnsanlara iyiliği emredip de kendilerini unutanlar cehennem ateşinde bağırsaklarını sürüklerler. Onlara, ‘siz kimlersiniz’ diye sorulur, şu cevabı verirler: ‘Biz, insanlara hayrı emrettiğimiz halde kendimizi unutan kimseleriz.” (Süyûtî, ed-Dürru’l-Mensûr, I/158)


“Kıyamet gününde adam gelir, cehenneme atılır. Bağırsakları karnından dışarıya fırlar. Değirmen merkebinin döndüğü gibi bağırsakları etrafında döner. Cehennemlikler onun etrafına toplanır, şöyle derler: ‘Ey filân, sen ma’rûfu emreden, münkerden alıkoyan bir kimse değil miydin?” Şöyle der: ‘Evet, öyle idim. Ma’rûfu emreder, fakat kendim işlemezdim. Münkerden alıkoyar, fakat kendim işlerdim.”
(Buhârî, Bed’u’l-Halk 10, Fiten, 17, hadis no: 46; S. Müslim, Zühd 7, 51, hadis no: 51 (2989); Müsned, V/205, 206, 207, 209)


“Kıyamet gününde azabı insanlar arasında en çetin olacak kimse yüce Allah’ın kendisini bilgisiyle faydalandırmadığı ilim adamı olacaktır.” (İbn Mâce, Sünen; el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid I/185)


“Cenab-ı Hakk’ın Benden önce, ümmetler arasında gönderdiği her peygamberin ashâbı ve havârileri vardır. Bunlar o peygamberin sünnetine ittiba eder, emirlerine uyarlar. Fakat onlardan sonra öyle nesiller gelir ki yapmadıklarını söyler ve emr olunmadıklarını işlerler. Kim onlara karşı eliyle mücahede ederse mü’mindir, kim diliyle mücahede ederse mü’mindir. Bunun ötesinde ise zerre kadar iman yoktur.” (Müslim, İman 80; Ahmed bin Hanbel, I/458, 461)


“Şu muhakkak ki sizin üzerinize birtakım âmirler/yöneticiler tayin olunacak da siz onların yaptıklarından bazısını mâruf ve güzel göreceksiniz. Kim münker işi çirkin görürse onun günahından berî (uzak) olur. İnkâr edip ondan sakındıran, (günaha katılmaktan) uzak olur. Ancak kim ona razı olur ve (onu işleyenlere) uyarsa günahından kurtulamaz.” (Sahabeler) dediler ki: ‘O idarecilerle savaşmayalım mı?’ Buyurdu ki: “Namaz kıldıkları müddetçe hayır!” (Müslim, İmâre 63)


"Kendisinin yapmadığı bir davranışa veya söze insanları çağıran kişi ya vazgeçinceye veya çağırdığı şeyi yapıncaya kadar Allah'ın azâbının gölgesi altındadır." (Taberânî, naklen İbn Kesir, II/325-326)


"Cehennemde, cehennem ehlinin kokusundan bîzâr/şikâyetçi oldukları bir adam vardır." Denildi ki: "O kimdir ey Allah'ın Rasulü?" Hz. Peygamber (s.a.s.) de: "İlminden kendisi istifade etmeyen âlimdir" buyurdu. (Tefsir-i Kebir, II/482)


"Kendisi yapmadığı halde insanlara hayrı (iyiliği) öğreten kimse tıpkı insanları aydınlatırken kendisini yakıp tüketen bir kandil gibidir." (Tefsir-i Kebir, II/482)

"Kendisi yapmadığı halde insanlara hayrı (iyiliği) öğreten kimse tıpkı insanları aydınlatırken kendisini yakıp tüketen bir kandil gibidir." (Tefsir-i Kebir, II/482)


Hasan Basri: “İnsanlara uygulamanla, fiilinle nasihat et; sadece sözlerinle değil.” (Ahmed bin Hanbel, ez-Zühd 273) Yine Hasan Basri'nin diğer bir nasihati: “Mârufu emreden birisi olduğun zaman, onu kendisi yaşayıp uygulayanlardan ol; yoksa helâk olursun. Münkeri de sakındıranlardan olduğunda ise, ondan kendisi sakınanlardan ol; yoksa helâk olursun.” (Ahmed bin Hanbel, ez-Zühd 360)



Bu konudaki âyet ve sahih hadislerin lafızları, ma’rûf ve münkeri tanıyıp bunların her birisinin gerektirdiği görevi yerine getirmenin vücubunu bilen bir kimsenin, bildiğinin ve emrettiğinin aksine davranışından dolayı, bunları bilmeyen bir kimseye göre cezasının daha ağır olacağını göstermektedir. Çünkü o bu şekilde yüce Allah’ın yasaklarını küçümsüyor, hükümlerini hafife alıyor gibidir. Ve böyle bir kimse kendi bilgisiyle yararlanamayan kimsedir. Rasulullah (s.a.s.) ise şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde azabı insanlar arasında en çetin olacak kimse yüce Allah’ın kendisini bilgisiyle faydalandırmadığı ilim adamı olacaktır.” (İbn Mâce, Sünen; el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid I/185)


Kötülük yaparken iyiliği tavsiye etmek yasak mıdır? Hayır. Burada yasaklanan, kötülük yaparken iyiliği emretmek değil; iyilikle emrederken kötülük yapmaya devam etmektir. Yani, "siz iyiliği emrediyorsunuz, güzel; o halde kötülüğü de terkedin, emrettiğiniz o iyiliği kendiniz de yapın" denmektedir.


"Siz Kitab'ı okuduğunuz (gerçekleri bildiğiniz) halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz? Hâlâ akıllanmayacak mısınız?" (2/Bakara, 44) Ayette geçen birr (iyilik) den kasıt, itaat ve sâlih ameldir. Âyette geçen "kendinizi unutur musunuz?" buyruğundan kasıt, "kendinizi terkeder, o halde bırakır mısınız?" demektir. Unutmak, terketmek anlamına da gelir ve burada kasıt budur. Allah'ın: "Onlar Allah'ı unuttular, Allah da onları unuttu." (9/Tevbe, 68) âyetinde unutmak da hatırlamanın ve bellemenin zıddı anlamındadır.

Seyyid Kutub, bu âyetin tefsirinde şunları söyler: Kur'an'ın bu hükmü, başlangıçta her ne kadar İsrâiloğullarında görülen hâdiseler üzerine nâzil olmuş idiyse de bütün insanlığa ve özellikle din âlimlerine hitap edişi bakımından bu ebedî tebliğat yalnız bir nesle veya bir kavme münhasır değildir. Din, sıcak bir ruh ve müdâfaa edilen bir itikad olmaktan çıkarılıp, sanat ve ticaret haline getirilirse din adamları tehlikeli bir âfet olur. Bu tip din adamları, inanmadıkları şeyleri dilleriyle söylerler. Ve hayrı emrettikleri halde kendileri yapmazlar. İyiliğe çağırdıkları halde kendileri iyilikten kaçarlar. İlâhî kelâmın aslını değiştirip tahrif ederler. Allah'ın kat'i hükümlerini birtakım menfaat ve arzulara göre te'vil ederler. Yahudi hahamlarının yaptığı gibi, dıştan ilâhî hükümlere uyar görünüp, diğer taraftan devlet adamlarını ve zenginleri memnun etmek için din hakikatleriyle bağdaşmayan fetvâlar verirler.


İyiliğe dâvet edip de iyilikten kaçınmak, iyilik yolunda olanlara karşı çıkmak, sadece dâvâ adamlarında değil, bizzat dâvânın kendisinde şek ve şüphe âfetlerinin belirmesine sebep olur. Zaten umumî efkârı/kamuoyunu karıştıran ve kalpleri şüpheye düşüren de budur. Zira halk bir kimseden güzel söz işitir de çirkin fiiller müşâhede ederse, söz ile iş arasındaki bu ayrılıktan tereddüte kapılarak itikadın ruhlarında alevlendirdiği meşaleler söner. İmanın kalplere serptiği nurlar kaybolur. Din adamlarına olan itimatlarını yitirdikten sonra artık dine de bağlılıkları kalmaz.


Söz ne kadar heyecanlı, ne kadar câzip ve edebî olursa olsun, inanan bir kalpten gelmedikçe sönüklükten kurtulamaz; ölüdür, muhâtabına tesir edemez. Bir insan ağzından çıkan sözün canlı bir nümunesi/örneği olmadıkça, söylediğinin hakiki temsilcisi sayılamaz. Bu kimseye itimad eden de bulunmaz. Ancak bu hallerden kurtulup, içi ile dışı bir olduğu takdirde, sözler parlak, kelimeler câzip olmasa da, halkın imanı ve güveni temin edilebilir. Zira o zaman kelimeler kuvvetini nağmelerden değil; bizzat hakikatlerden alır. Sözün güzelliği parlaklığından değil; sadakatinden ötürüdür. Ancak bu takdirde söz, canlı bir enerji kaynağı haline gelir. Artık o, bizzat gerçeğin ifadesidir. Söz ile hareket, akide ile ahlâk arasındaki mutâbakatı (uyumu) sağlamak kolay değildir. Bu, sadâkatle çalışmayı, O'ndan medet dilemeyi ve O'nun hidayet kaynağı olan hakikatlerden yardım istemeyi gerektirir. Hayatın zaruretleri ve mecburiyetleri çok kere fert ile itikadının arasını açar. Hayatın karışıklığı imanın dâvet ettiği yolu zorlaştırır. Fâni olan fert ne kadar kuvvetli olursa olsun, ebedî olan kuvvete bağlanmadıkça zayıftır. Zira şerrin, tuğyânın ve sapıklığın kuvveti (Allah'ın yardımı için gerekli sebeplere yapışılmadıkça) insanı mağlup etmeye kâfidir." (2)


Hâlâ akıllanmayacak mısınız? (Bakara/44)



alıntı

GÖKCEN_AZRA 08 Temmuz 2014 20:35

Cevap: Başkalarına (İyiliği) Emredip Kendisini Unutmak!
 
Hâlâ akıllanmayacak mısınız? (Bakara/44)

ArO*


SAAT: 18:28

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306