Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   İslam İbadet Esasları* (https://www.forum.medineweb.net/532-islam-ibadet-esaslari)
-   -   Islam ibadet esasları 1.unite özet (https://www.forum.medineweb.net/islam-ibadet-esaslari/30293-islam-ibadet-esaslari-1unite-ozet.html)

Medine-web 15 Eylül 2014 07:44

Islam ibadet esasları 1.unite özet
 
Ünite— İbadet
İBADET


Tanımı:
Allah ve Resulü tarafından yapılması istenen, niyete bağlı olarak yaratana karşı saygı ve
boyun eğmeyi ifade eden ve yapana sevap kazandıran belirli davranış biçimleridir. Dinî literatürde
Allah’a saygıyı ve O’nun rızasını gözeterek iş yapmayı ifade etmek üzere “ibadet” yanında “tâat” ve
“kurbet” kelimeleri de kullanılmaktadır.

Tâat, emri benimseyip yerine getirmek demektir. Buna iteat
da denir. İster belli bir niyetle isterse niyetsiz yapılsın, yapılmasından dolayı sevap kazanılan herhangi
bir iş demektir. Mesela Kur’ân okumak bir taâttır. Yakınlık anlamına gelen


kurbet ise, insanı manevî
olarak Yüce Allah’a yaklaştıran her bir güzel iş anlamındadır. Söz gelimi sadaka vermek ve nâfile
namaz kılmak birer kurbettir.
Önemi:


İbadet edenler bu yolla manen ve maddeten dinç hale gelirler. Varlıklar içerisindeki
sorumluluklarını kavrar ve bunu yerine getirirler. Mesela beş vakit namazın günün belli zamanlarında
ve sürekli yapılması emredilmiştir. Bunun en önemli hikmeti, dinî bilincin ve Allah ile iletişimin canlı
tutulmasıdır. Allah ile canlı tutulan iletişim insana ahlaki erdemler kazandırır. İbadetin kazandırdığı
ahlaki özellikler sayesinde insan öncelikle kendi içinde tutarlı, kendisiyle barışık hale gelir. Bu barışık
olma hali ailelerine, komşularına ve yaşadıkları her ortam ve çevreye yansır. Gerekli şartları yerine
getirerek, haz alınarak ve bilinçli olarak yapılan ibadet insanda bir ümit ve iyimserlik meydana getirir.
Bu duygu onu daima iyi işlere yönelmeye, kötülüklerden de kaçınmaya teşvik eder.
Amaç ve İlkeler:


İbadet ancak Allah için yapılır. İbadet, Yüce Yaratıcı karşısında boyun bükmenin
zirvesi ve O’na olan sevginin bir sonucu ve göstergesidir. Onun için ibadette temel amaç, Allah için
yapmak, O’nun hoşnutluğunu kazanmak ve nimetlerine şükretmektir. Allah’tan başkasına ibadet
edilmez ve ibadette aracı kullanılmaz. İbadet doğrudan Allah’a yapılır. Çünkü insanları yaratan, eşsiz
nimetlerle donattığı hayatı onlara veren ancak O’dur. Yaratılmışların ibadet nitelikli saygı ve
bağlılıklarını sunmaya Allah’tan başka lâyık bir başka varlık da yoktur. “

Ancak sana ibadet eder ve
ancak senden yardım dileriz

” ayeti bu ilkeyi açıkça ifade etmektedir (el-Fâtiha 1/5). Bir davranışın
ibadet olabilmesi için, inanılarak, samimiyetle, iyi niyetle ve dünyaya ait bir menfaat beklemeden
yapılması gerekir. Buna

taabbüd anlayışı denilir. Taabbüd, ibadeti öncelikle sırf ibadet olduğu için ve
Allah’ın emrine olan bağlılığı ve saygıyı ifade etmek için yapmak demektir. Bu, ibadetlerde temel bir
ilkedir. Çünkü ibadet etmek hem imanın doğal sonucu hem de insanın fıtratında var olan bir
duyguveihtiyaçtır. İnsanlık tarihinde bir şeye tapmayan insan yoktur. Putlara tapmak da aslında
insanın ibadet ihtiyacından doğmuştur. Ancak Allah’tan başkasına tapanlar bu ihtiyacı yanlış yollardan
karşılamaya çalışmışlardır. Bunun için Kur’ân’ın en çok vurgu yaptığı husus ibadetin ihlâsla yani
sadece Allah için yapılmasıdır ( Tâhâ 20/14; el-Beyyine 98/5; el-Kevser 108/2). Çünkü Allah’tan başka
ibadete layık olan gerçek bir mabud yoktur. İbadetlerde gönüllülük esastır. İbadetler dinin değişime
açık olmayan sahasını oluştururlar. Bu sebeple ibadet, Kur’ân’ın emrettiği, Hz. Peygamber’in de
uygulamalarıyla şekil ve sınırlarını çizdiği biçimde yapılmalıdır. İbadetlerdeki ilkelerden biri de kolaylık
sağlamak ve insanları zora sokmamaktır. İbadetlerde devamlılık esastır. Müminin ibadet yükümlülüğü
ölünceye kadar devam eder
Çeşitleri:


İbadet farklı açılardan kısımlara ayrılmıştır:
1- Bedenle ve malla yapılmasına göre
a. Bedenî ibadet: Ağırlıklı olarak bedenle yapılan, yerine getirilmesi için beden sağlığı ve hareketi
gereken ibadetler bu grubta yer alır. Namaz kılmak ve oruç tutmak bedenî ibadetlerin başlıca
örnekleridir.
b. Malî ibadet:


Ağırlıklı olarak malla yapılan, sorumlu tutulabilmek için belli bir mal varlığı gerektiren
ibadetlerdir. Zengin sayılan Müslüman mükelleflerin zorunlu olarak vermesi gereken zekât ve her


Müslümanın kendi imkânına göre gönüllü olarak verdiği sadaka şeklindeki yardımlar bu kısımda yer
alır.
c. Malî ve bedenî ibadet:


Yerine getirilmesi için aynı anda hem mal hem de sağlıklı bir beden
gerektiren ibadetlerdir. Bunun başlıca örneği hacdır.
2- Herkesin sorumlu ve yükümlü olup olmamasına göre
Bu açıdan ibadetler


aynî ve kifâî kısımlarına ayrılır:
a. Aynî ibadet:


Mükelleflerin her biri tarafından bizzat yerine getirilmesi gereken ibadetlerdir
b. Kifâî ibadet:


Mükelleflerin her biri tarafından bizzat ve ayrı ayrı değil de,
hepsinden yapılması istenen ibadetlerdir. İlk anda yapılması istenen ibadetin muhatabı tüm
mükelleflerdir. Bu gibi ibadetlerde mükellefin kendisi değil, yapılması istenen fiil önemlidir
3. Vakte bağlı olup olmamasına göre
İbadetler vakte bağlı olup olmamasına göre


vakte bağlı ve vakitten bağımsız olmak üzere iki kısma
ayrılırlar:
a. Vakte bağlı ibadet


: Yerine getirilmesi için dinin belli bir vakit tayin ettiği ibadetlerdir. Vakte bağlı
olmaları dolayısıyla bunlara “mukayyed ibadet” adı verilir. Bu gibi ibadetlerin bir başlangıç bir de bitiş
vakti vardır. Bunlar vaktinden önce yerine getirilemezler
b. Vakitten bağımsız ibadet:


Yerine getirilmesi için dinin belli bir vakit tayin etmediği ibadetlerdir.
Vakte bağlı olmamaları dolayısıyla bunlara “mutlak ibadet” adı verilir.
4. Miktarının belli olup olmamasına göre
Bu bakımdan ibadetler iki kısma ayrılır:
a. Miktarı belli ibadet:


Dinin yerine getirilecek miktar ve sayıyı belirlediği ibadetlerdir. Beş vakit
namazın vakit ve rekâtları ile hangi maldan ne kadar zekât verileceği bu kısma girer
b. Miktarı belirsiz ibadet:


Dinin yerine getirilecek miktar ve sayıyı belirlemediği ibadetlerdir. Allah
yolunda mal, mülk ve para harcama (infâk), yoksulların ihtiyaçlarını karşılama, misafire ikramda
bulunma gibi ibadetler böyledir
5. Yapılması istenen fiilin belirli olup olmaması (mükellefe seçim hakkı verilip verilmemesi)
bakımından
Bu bakımdan ibadetin


belirli olan ve belirli olmayan ibadet olmak üzere iki kısmı vardır:
a. Belirli olan ibadet:


Din, mükelleften yapmasını istediği ibadeti belirlemiş, ona seçim yapma hakkı ve
farklı seçenekler oluşturma imkânı tanımamışsa buna belirli veya muayyen ibadet denir. Beş vakit
namaz, bayram ve cuma namazı, Ramazan orucu böyledir
b. Seçimlik ibadet:


Dinin, tek bir belirleme yapmadan, mükellefi birkaç seçenekten birini yapmakta
serbest bıraktığı ibadetlerdir. Mükellefin verilen seçenekler arasından yerine getireceği ibadeti seçme
hakkı bulunması sebebiyle bu ibadetlere “muhayyer ibadet” de denir. Mesela, yemin keffâreti böyle
bir ibadettir.
İbadet Yükümlülüğü:


İnsan güçlü bir varlık olsa da, her şeye gücü yetmemektedir. Belli noktalarda
yetersizliği bulunduğu için her zaman yaratıcısına, O’ndan yardım almaya ve iletişim kurmaya
muhtaçtır. İnsanın, sahip olduğu üstün özellikleriyle yetersizlikleri arasında dengeyi sağlayacak en
temel eylem ibadettir. Bu sebeple Kur’ân insanın yaratılış gayesinin Allah’a ibadet olduğunu açıkça
ifade etmektedir (ez-Zâriyât 51/56). Aynı zamanda ibadetin en doğru yol ve yöntem olduğu da
Kur’ân’da defalarca anlatılmaktadır
Mükellef ve Şartları:


İbadet önemli bir dinî yükümlülük olduğu için bunu yerine getirebilecek
nitelikteki kişilerden istenmektedir. İbadetle yükümlü ve sorumlu olan kimselere “mükellef” yani
yükümlü denir. Yükümlü olabilmek için akıl ve beden bakımından belli bir olgunluğa erişmek gerekir.
Buna âkil ve bâliğ olma şartı denilir. Mükellef olabilmek için akıllı ve ergin olmak gerekir. Bunun
yanında mükellef olma ile ilgili başka bir kavram da ehliyettir. Ehliyet, kişinin dinî ve hukukî bakımdan
sorumluluk taşımaya elverişli olmasıdır.
Teklîfî Hükümler:


Hükümler, fiilin mükellefin gücü dâhilinde olup olmaması ve hükmün oluşmasında
mükellefin katkısı bakımdan iki kısma ayrılır. Allah ve Resulü, mükellef adı verilen sorumlu
kimselerden bir fiili yapmalarını veya yapmamalarını ister. Bazen de bir fiili yapıp yapmama arasında


onları serbest bırakır. Yapılması veya yapılmaması istenen fiil mükellefin gücü dâhilinde ise, yani onu
yapma veya yapmama imkânına sahipse bu gibi fiillere verilen hükümler “teklîfî hüküm” adını alır.
Mükellefin Fiilleri:


Hanefi fıkıh bilginlerine göre mükellefin fiilleri şunlardır: Farz, vacip, sünnet,
müstehap, mubah, haram ve mekruh. Diğer mezheb bilginlerine göre ise bu sayı; vacip, mendub,
haram, mekruh ve mubah olmak üzere beştir.
1. Farz:


Allah veya Resulü tarafından kesin delille emredilen ve ifade ettiği anlamda tereddüt
bulunmayan eylemlerdir Farzlar;

farz-ı ayn ve farz-ı kifâye olmak üzere ikiye ayrılır:
Farz-ı ayn


: Mükellef olan her Müslümanın kendisinin yerine getirmesi gerekli olan farzlardır. Bir kısım
mükellefin yapmasıyla diğerlerinden yükümlülük kalkmaz. Beş vakit namaz ve ramazan orucu
böyledir.

Farz-ı kifâye: Mükellef Müslümanlara ayrı ayrı değil, topluca emredilen şeylerdir. Bir kısım
Müslümanlar bunu yerine getirince diğerleri sorumluluktan kurtulur. Kur’ân-ı Kerim’i ezberlemek,
şahitlik yapmak, insanların ihtiyacı olan sanatları ve ilimleri öğrenmek ve cenaze namazı kılmak gibi.
Farz-ı kifâyenin sevabı yalnız onu işleyenlere aittir.
2. Vacip:


İslâm hukukçularının çoğunluğuna göre farzla vacip eşanlamlıdır. İkisi de aynı hükümleri
ifade etmek için kullanılır. Hanefilere göre ise, farz ve vacip birbirinden farklı anlam taşır.

Vacip; Allah
veya Resulü tarafından yapılması kesin olarak istenilen ancak dayanağı farz kadar kesin olmayan
fiillerdir. Fiilin dayanağının farz kadar kesin olmaması, bazen bize gelişi kesin fakat farklı yoruma
müsait olmasından (delâletinin zannîliğinden) kaynaklanır.
3. Sünnet:


Fıkıhta ve ibadet alanında sünnet ise, Hz. Peygamber’in farz ve vacip kapsamı dışında kalan
yani kesin ve bağlayıcı olmayan ancak tavsiye ve örnek olma niteliği taşıyan söz ve fiillerinin genel
adıdır. Sünnet;

müekked ve gayri müekked sünnet olmak üzere iki kısma ayrılır. Müekked Sünnet:
Pekiştirilmiş ve güçlü sünnet demektir. Bunlar, Hz. Peygamber’in devamlı olarak yaptığı ve sırf
mecburi olmadığını göstermek için ara sıra terk ettiği fiillerdir. Bunlar bir anlamda dinî vecibeler için
koruyucu ve tamamlayıcı nitelik de taşımaktadırlar.

Gayr-ı müekked sünnet: Hz. Peygamber’in çok
defa edâ edip, bazen terk ettiği sünnetlerdir. İkindi ve yatsı namazlarının ilk sünnetleri gibi. Gayr-ı
müekked sünnetlere, “

müstehab” veya “mendub” adı da verilir. Bu gruba giren sünneti yapan sevap
kazanır, terkeden kınama ve azarlamayı hak etmez.
4. Müstehab:


Güzel görülen, sevimli ve tercih edilen amel demektir. Hz. Peygamber’in bazen işleyip,
bazan terk ettiği, İslâm âlimlerinin dinî bakımdan uygun ve güzel bulup işlediği işlere “müstehab”
denir. Nâfile namaz ve oruçların bir kısmı bu niteliktedir.
5. Mubah:


Allah veya Resulü’nün, mükellefi yapıp yapmamakta serbest bıraktığı fiile “mubah” denir.
“Helal” ve “câiz” terimleri de mubahla eşanlamlı olarak kullanılır. Mubahın yapılmasında ve
yapılmamasında sevap veya günah yoktur. Yapılıp yapılmaması, sevap veya günah açısından eşittir.
6. Haram:


Allah veya Resulü tarafından yapılmaması ve vaz geçilmesi kesin olarak istenilen fiile
“haram” denir. Bir fiilin haram niteliğinde olabilmesi için ayet ya da mütevatir veya meşhur hadisle
kesin ve bağlayıcı şekilde yasaklanması gerekir. Başkasının malını haksız yere yemek, adam öldürmek,
evlilik dışı cinsel ilişki (zina), alkollü içki içmek, yalan söylemek, dinin kesin haram kabul ettiği ve
yasakladığı bazı fiillerdir.
Haramın çeşitleri:


a. Doğrudan haram
: Allah ve Resulü’nün geçici ve bir sebebe dayalı olmaksızın
baştan itibaren ve temelden yani kendi yapılarındaki kötülük veya zarardan dolayı haram kıldığı fiildir.
Buna “bizzat haram” veya “haram lizâtihî” denir. Zina, hırsızlık, ölü hayvan eti satma, devamlı
evlenme engeli bulunanlarla evlenme gibi. Bunlardaki zarar, doğrudan ve kendi bünyelerindeki
kötülüğe dayanır. Bu gibi haramların kapsamına giren fiiller genel olarak; can, mal, akıl, din ve
nesilden ibaret olan beş temel maslahatı korumak amacıyla yasaklanmışlardır.

b. Dolaylı haram:
Esasen meşru olduğu halde, haram kılınmasını gerektiren bir durum sebebiyle haram kılınan fiildir.
Buna “haram li-ğayrihî” denir. Gasbedilmiş arazide namaz kılmak, kendisine cuma namazı farz olanlar
için cuma vaktinde alış-veriş yapmak, bayram gününde oruç tutmak böyledir. Mesela, oruç tutmak
aslı itibariyle meşru bir fiildir, fakat bayram gününde oruç tutmak haram kılınmıştır. Çünkü bu
günlerde insanlar Allah’ın misafiri sayılırlar. Ayrıca bayram sevincini birlikte yiyerek içerek yaşarlar.


Oruç ise bu sevinci yaşamaya aykırıdır. İşte bu haricî unsur sebebiyle, bayramda oruç tutmak meşru
sayılmamıştır.
7. Mekruh:


Allah ve Resulü’nün, kesin ve bağlayıcı olmayan bir tarz ve üslupla yapılmamasını istediği
fiile mekruh denir. Hem haram hem de mekruh, yasaklanan ya da hoş karşılanmayan veya çirkin olan
fiilleri ifade eder.
Mekruhun kısımları:


Mekruh Hanefîlere göre, tahrîmen ve tenzîhen mekruh olmak üzere ikiye ayrılır:
a. Tahrîmen mekruh:


Allah ve Resulü’nün, yapılmamasını kesin ve bağlayıcı tarzda istediği, ancak
haber-i vahid gibi kesin olmayan zannî delile dayanan fiildir. Harama yakın mekruh demektir. Mesela,
Hz. Peygamber başkasının satın almak için müşteri olduğu mala aynı anda müşteri olmayı ve
evlenmek için dünür olduğu kadına dünür olmayı yasaklamıştır. Bunu ifade eden hadiste “satış üstüne
satış” ve “dünürlük üstüne dünürlük” kesin bir uslupla yasaklanmaktadır. Aslında bu davranışların
haram olması gerekirdi. Fakat bunu bildiren hadisin haber-i vâhid olması, hükmün “tahrîmen
mekruh” sayılmasını
gerektirmiştir.
b. Tenzîhen mekruh:


Allah ve Resulü’nün kesin ve bağlayıcı olmayan bir üslupla yasakladığı fiildir.
Helala yakın mekruh demektir. Namaz için mescide gidecek kimsenin soğan vaya sarmısak yemesi bu
çeşit bir mekruhtur. Bu yasağı bildiren deliller ağır tehdit içermeyip ilgili fiillerin yapılmamasının
yapılmasından daha iyi olacağını bildirdiği için, bunlara helala yakın mekruh denilmiştir.
İbadetle İlgili Bazı Terim ve Kavramlar
Sahih:


Kendisi için belirlenmiş olan temel unsur (rükün) ve şartları tam olarak taşıyan ibadet ve
işlemlerdir.
Bâtıl:


Kendisi için belirlenmiş olan temel unsur ve şartları hiç taşımayan ibadet ve işlemlere denilir.
Bu, sahihin tersidir. Hanefî fakihlerin haricindeki mezhepler bu gibi ibadet ve işlemlere “fâsit” de
derler. Onlar bâtıl ve fâsit terimlerini eşanlamlı olarak değerlendirirler.
Fâsit:


Kendisi için belirlenmiş olan şartları eksik olarak taşıyan işlemlere denilir. Bu tanım Hanefî
fıkıhçılara göredir. Zira onlar, fâsit ve bâtıl terimlerini ilgili bulunduğu sahaya göre farklı anlamda
kullanırlar. İbadet sahasında hem Hanefiler hem de diğer mezhepler “fâsit” ve “bâtıl”ı aynı anlamda
kullanırlar. Buna göre bütün mezheplere göre “fâsit ibadet” ile “bâtıl ibadet” aynı anlama gelmektedir
ve yokluğu/geçersizliği ifade etmektedir.
Azîmet:


azîmet, mükellefin normal durumlarda yerine getireceği aslî hükümleri ifade eder. Azîmet,
farz, vacip, sünnet ve müstehap niteliğindeki olumlu bir fiilin yapılmasını; haram, mekruh gibi
olumsuz davranışların da yapılmamasını ifade eden bütün teklîfî hükümleri içine alır.
Ruhsat:


Ruhsat sözlükte kolaylık anlamına gelir. Terim olarak, Allah’ın kulların özür ve ihtiyaçlarına
göre koyduğu geçici hükümlerdir. Azîmetin karşıtı olan ruhsat, meşakkat, zaruret ve ihtiyaç gibi geçici
bir sebebe bağlı olarak azîmet hükmünü terk etme imkânı verir ve sadece bu gibi durumlarla sınırlı
olmak üzere konulan hafifletilmiş hükümleri ifade eder. Mesele mükellefin oruç tutması bir azîmet
hükmüdür.
Rükün:


Bir şeyin varlığı kendi varlığına bağlı olan ve onun yapısının bir parçasını teşkil eden unsur
demektir. İbadetlerde rükünler o ibadetin farzlarını oluşturur. Rüknün bulunmaması bir şeyin hüküm
ve sonuç ifde etmemesine yani hükümsüz (bâtıl) olmasına sebep olur. Mesela, secde namazın
rükünlerindendir.
Şart:


Bir şeyin varlığı kendi varlığına bağlı olan ancak onun yapısından bir parça
olmayan iş veya vasıftır. Mesela abdest namazın şartlarındandır fakat namazın mahiyetine bağlı
değildir. Ancak namazın geçerli olması için abdest almak şarttır.
Sebep:


Varlığı hükmün varlığına, yokluğu da hükmün yokluğuna alamet olan durumdur. Mesela, vakit
namazın, ramazan ayı orucun sebebidir.
Mâni:


Varlığı sebebe hüküm bağlanmaması veya sebebin gerçekleşmemesi sonucunu doğuran
durumdur. Mesela kan hısımlığı evlenmeye manidir. Nisap miktarı malı bulunan bir kimsenin aynı
oranda borcunun bulunması zekât yükümlüsü olmasına manidir.



SAAT: 15:39

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306