Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   İslam İbadet Esasları(DHBT) (https://www.forum.medineweb.net/670-islam-ibadet-esaslaridhbt)
-   -   Namazın hastalık, yolculuk ve korku hallerinde kılınışı (https://www.forum.medineweb.net/islam-ibadet-esaslaridhbt/29302-namazin-hastalik-yolculuk-ve-korku-hallerinde-kilinisi.html)

Medineweb 24 Mayıs 2014 11:52

Namazın hastalık, yolculuk ve korku hallerinde kılınışı
 
NAMAZIN HASTALIK, YOLCULUK VE
KORKU HALLERİNDE KILINIŞI


İnsanın yaratılış amacı Allah’a kulluktur; namaz Allah’a kulluğun benzeri
bulunmaz bir aracıdır ve dinin de direğidir. Normal hallerde müminler, farz
vacip ve sünnetlerine riayet ederek namazlarını eksiksiz ve devamlı
kılacaklardır. Bilinci yerinde olan her mümin, hastalık, yolculuk, savaş
hallerinde bile, namazı terk etmeyecek imkânların elverdiği ölçüde –bazı
rükünları eksilterek de olsa- bu görevi yerine getirecektir. Bu bölümde,
hastalık, yolculuk ve savaşı da içine alan korkulu/tehlikeli hallerde, fertlere
namazlarını edâ ederken tanınan kolaylık ve ruhsatlardan bahsedilecektir.

Namazın Hastalık Halinde Kılınışı

Kur’ân-ı Kerim’de, Allah’ın her şahsa, ancak gücünün yettiği kadar
sorumluluk yüklediği (el-Bakara 2/286), dinde güçlük bulunmadığı (el-Hâc
22/78), hastalara her konuda kolaylıkların getirildiği (en-Nûr 24/61) ve
ibadetin ayakta, oturarak ve yan üzere yatarak yapılabileceği (Âl-i İmrân
3/191) beyan edilmiştir. Hz. Peygamber de bedensel hastalığı bulunan bir
kişiye: “Ayakta kıl, eğer buna gücün yetmezse oturarak, ona da gücün
yetmezse yan yatarak kıl. Buna da gücün yetmezse sırt üstü yatarak kıl. Zira
Allah kimseye gücünün üstünde bir şeyi yüklememiştir” (bk. Buhârî, “Taksîr”,
19; Ebû Dâvûd, Salât,175) buyurarak hastaların güçlerinin yeteceği şekilde
namaz kılabileceklerini açıklamıştır. Fıkıh bilginleri de, İslâm’ın kolaylık
ilkesinden hareket ederek, ayakta durmaya gücü yetmeyen veya ayakta
durması hastalığının uzamasına veya artmasına sebep olacağı anlaşılan bir
hastanın, oturarak namazını kılabileceğini; oturmaya da gücü yetmeyenin,
yanı üzerine veya arkası üstüne yatarak îmâ ile namazını kılabileceğini ifade
etmişlerdir.“Îmâ”, namazda rükû ve secdeye işaret olmak üzere başı öne
doğru eğmektir. Bu ayakta yapılabileceği gibi, oturarak, yanı veya sırtüstü
yatarak da yapılabilir. Bir hasta, bir yere dayanarak namaz kılabildiği sürece,
farz namazları oturarak kılamaz. Yine meselâ namazı bir süre ayakta
kılabilecek gücü bulunan bir hasta, o kadar ayakta durur, bir miktar kıraatta
bulunur, sonra oturarak namazını tamamlar. Hatta iftitâh tekbirini ayakta
alabilen bir hasta, bu tekbiri ayakta alır, sonra oturup namazını kılar.
Oturarak namaz kılan kişi, rükû için başı ile eğilir ve secdeleri tam yapar.
Ancak, böyle bir hasta, bedensel bir özrü bulunduğu veya hastalığı ağır
olduğu için secdeye kapanamazsa, o takdirde rükû ve secdeleri îmâ ile yerine
getirir. Oturarak namaz kılmaktan da aciz olan bir hasta, yüzü kıbleye
gelecek şekilde sırtüstü veya yan yatarak îmâ ile namazını kılar. Ebû
Hanîfe’ye göre, bir hasta başı ile îmâ yapmaya gücü yetmezse, gözü veya
kalbi veyahut kaşları ile îmâ edemez; namazını erteler, iyileşince kazâ eder.
Ebû Yusuf’a göre bu durumda kalbi ile îmâda bulunamazsa da, gözleri ve
kaşları ile îmâda bulunur. Bir grup fıkıh bilgini ise, îmâ ile namaz kılmaya
dahi gücü yetmeyen bir hastanın aczi, bir gün ve bir geceden fazla sürerse, bu
hastanın -aklı başında olsa bile- bu süreye ait namazlarının tamamen
düşeceğini ileri sürmüşlerdir. Hanefîler’e göre bir gün ve bir geceden daha az
süre baygın kalan kişi, bü süreye ait namazları kazâ eder. Bir gün ve bir
geceden daha uzun süre baygın kalan kişinin ise, bu süredeki namazları
düşer. Şâfiîlere ve Mâlikîler’e göre bu durum bir namaz vakti ile sınırlıdır.
Hanbelîler’e göre ise baygınlık hali uzun da sürse bu halde kılınmayan
namazlar kazâ edilir.

Medineweb 24 Mayıs 2014 11:52

Cevap: Namazın hastalık, yolculuk ve korku hallerinde kılınışı
 
Namazın Yolculukta Kılınması

Sefer (Yolculuk) Kavramı
Arapça’da “sefer” ve “müsâferet”, bir yerden başka bir yere gitmek, yolculuk
etmek, yolculuk gibi anlamlara gelir. Bir yerden başka bir yere giden kimseye
de “müsâfir” (yolcu) adı verilir. Fıkıh terimi olarak ise, sefer: “Oturulan
yerden kalkıp belli bir mesafeye gitmek veya özellikle ibadetler bakımından
bazı hükümlerin değişmesine sebep olacak kadar uzak bir yere gitmek”
şeklinde tanımlanır. Bu şekilde tanımlanan seferin karşıtı “ikâmet” ve
“hazar”, müsâfirin (yolcu) karşıtı ise mukîm ve hazarîdir. Hanefilere göre
yolculuk hükümleri, en az orta yürüyüşle üç günlük bir mesafeye gidecek
yolcular için sabit ve cari olur. “Orta yürüyüş”, karada, yaya yürüyüşü ve
kafile arasındaki deve yürüyüşüdür. Çok yavaş giden kağnı arabası ile çok
hızlı giden at’ın yürüyüşüne itibar edilmez. Denizlerde ise, bu mesafe
yelkenli gemilerin mutedil bir havada üç günde katettiği mesafedir.
Yolculukta gece gündüz yola aralıksız devam edilemez, yolculuk gündüzleri
yapılır, geceleri ise istirahat vakti kabul edilir. Gündüzleri de yola aralıksız
devam edilemez, istirahate de ihtiyaç vardır. Son dönem Hanefî fıkıh
bilginleri, bir günde yapılacak yolculuk süresini ortalama altı saat (üç günde
toplam on sekiz saat) olarak belirlemişlerdir. Buna göre, on sekiz saatlik bir
süre yolculuk yapan kimse, dinen “yolcu” sayılır ve yolculuk ruhsatlarından
istifade edebilir. Sefer süresinin hesaplanmasında, sadece gidiş veya dönüş
süresi dikkate alınır. Bu sebeple gidiş ve dönüş süreleri birleştirilerek amel
edilemez. Hanefî fıkıh bilginlerinden bir kısmı, bir yolcunun orta yürüyüşle
üç günde (ortalama on sekiz saatte) kat edebileceği mesafe’yi -yolun düz
veya engebeli olma durumuna göre- on beş, on sekiz ve yirmi bir fersah
olarak takdir etmişler ve bir kimsenin bu kadar fersahlık bir mesafeyi pek
kısa bir zamanda katetmiş olsa bile, o kimsenin dinen yolcu sayılıp seferilik
hükümlerinden yararlanabileceğini ileri sürmüşlerdir. Bir fersah, günümüz
ölçüleriyle 5544 metredir. Günümüzde ise, sabahtan öğlene kadar geçen altı
saatlik yolculuk süresinde orta yürüyüşle katedilebilecek mesafenin kilometre
olarak karşılığı şöyle tesbit edilmiştir: Bir saatte ortalama beş kilometrelik bir
mesafe katedilebildiği dikkate alınacak olursa, on sekiz saatte 90
kilometrelik yol katedilmiş olur.

Medineweb 24 Mayıs 2014 11:52

Cevap: Namazın hastalık, yolculuk ve korku hallerinde kılınışı
 
Yolcu Namazı
Hanefî mezhebine göre, yolculuklarda dört rek’atlı farz namazların kısaltılıp
ikişer rek’at olarak kılınması vaciptir; yolcunun namazlarını bilerek iki
rek’attan fazla kılması mekruhtur. Bununla birlikte iki rek’at kılıp da
teşehhütte bulunduktan yani tahiyyatı okuduktan sonra kalkıp iki rek’at daha
kılacak olsa farzı edâ etmiş, son iki rek‘at da nâfile olmuş olur. Ancak vacip
olan kısaltmayı terketmiş ve namaz selamını geciktirmiş olmasından dolayı,
kötü bir iş yapmış sayılır. Fakat o kişi, birinci teşehhüdü terketse veya ilk iki
rek’atta kıraatte bulunmamış olsa yani Fâtiha ve sûre/ayet okumamış olsa,
farzı edâ etmiş olmaz. Namazını unutarak tam kılan yolcunun ise, namaz
selamını geciktirmiş olmasından dolayı sehiv secdesi yapması gerekir.
Mâlikîlere göre, namazları kısaltmak sünnet-i müekkededir. Şâfiî ve
Hanbelîlere göre ise yolcu namazları kısaltıp kısıltmamakta muhayyerdir;
dilerse tam kılar, dilerse kısaltır. Yolcular, farz namazları cemaat halinde de
ikişer rek‘at olarak kılarlar. Mukîm olan kişi yolcuya, yolcu da mukîme
uyabilir. Ancak yolcu olan kişi, yolcu olmayan imama uyarsa, imam ile
birlikte dört rek‘at namazı tam kılar. Şayet yolcu olmayan, yolcu olana
uyarsa, imam iki rek'atta selam verdikten sonra yolcu olmayan, ayağa kalkıp
iki rek‘at daha kılarak dört rek‘atı tamamlar. Böyle bir durumda imamın,
kendisinin yolcu olduğunu ve cemaatin de dörde tamamlaması gerektiğini
namazdan önce hatırlatması müstehaptır. Zira Peygamberimiz, Mekke’de
namaz kıldırdığında: “Ey Mekkeliler! Namazları tam kılınız, çünkü biz
seferiyiz” buyurmuştur. Tercih edilen görüşe göre, “lâhik” olduğu kabul
edilerek bu iki rek rek‘atta Fâtiha ve sûre/ayet okumaz. Kıraat miktarı durup
rükû’ ve sücûd yapar. Hanefi ve Mâlikîlere göre, müsafir, yolculuğu
esnasında kazâya kalan namazlarını yolculuktan sonra ikişer rek‘at, ikamet
halinde kazâya kalan namazlarını da yolculuk esnasında tam kılar. Yolcu,
cuma ve bayram namazlarını kılmakla mükellef değildir. Bunları dilerse
kılar, dilerse kılmaz. Kendisine farz olmadığı halde cumayı kılan bu kimsenin
namazı, o günkü öğle namazı yerine geçer. Kendisine cuma namazı farz olan
kimsenin, zeval vaktinden sonra her hangi bir mazereti olmaksızın cuma
namazını kılmadan yolculuğa çıkması mekruhtur. Seferde sünnet namazlar
vakit geniş ve imkân olduğu takdirde olduğu gibi kısaltılmadan kılınır.
Ancak, darlık ve güçlük olduğu takdirde sünnetler terk edilir. Fıkıhta kişinin
bulunduğu yer yolculuk hükümlerinin uygulanıp uygulanmaması bakımından
vatan (ikamet yeri) kavramı esas alınarak üçe ayrılmıştır: Vatan-ı aslî, vatan-ı
ikamet ve vatan-ı süknâ. Yolcunun doğup büyüdüğü veya evlenip yerleştiği
yere yani vatan-ı aslîye döndüğünde yolculuk hali sona erer. Bir yerde on
beş gün ve daha fazla kalmaya niyet eden kimse için ikamet hükümleri
geçerli olur ve bu niyetle kalınan yere vatan-ı ikamet adı verilir. Buna karşılık
bir yolcunun on beş günden az kalmayı planladığı yerde seferilik hükümleri
devam eder; bu yere vatan-ı süknâ denir.

Medineweb 24 Mayıs 2014 11:53

Cevap: Namazın hastalık, yolculuk ve korku hallerinde kılınışı
 
Namazın Korku Halinde Kılınışı

Kaynaklarda salâtü’l-havf olarak geçen korku namazı; korku ve tehlike
halinde Müslüman askerlerin, nöbet ve savaş halinin gereği olan önlemleri
almayı ihmal etmeksizin iki gruba ayrılarak askerî birliği sevk ve idare eden
başkomutanın veya ona vekâlet eden imamın arkasında sırayla saf tutarak
farz namazın bir kısmını imamın arkasında, diğer kısmını da kendi başlarına
kılmalarını ifade eder. Hanefilerden Ebû Yusuf ve Şâfiîlerden Müzenî’nin
dışındaki fıkıh bilginlerine göre, korku namazının hükmü kıyamete kadar
geçerlidir. Bu iki fıkıh bilginine göre ise, bu namaz sadece Peygamber
dönemine ait idi ve dolayısıyla Peygamberimizin vefatından sonra bu
namazın hükmü kalmamıştır. Kur’ân-ı Kerim’de bir ayette korku namazına
işaret edilmiş (el-Bakara 2/239), diğer bir ayette ise korku namazının
cemaatle ne zaman ve nasıl edâ edileceği özlü bir biçimde belirtilmiş(Nisâ 4/101-104)
ve ayrıntılar Sünnet’e bırakılmıştır. Peygamber Efendimiz,
“Zâtu’r-rikâ”, “Batnu nahl”, “Usfân”, “Zîkared” gazvelerinde korku namazını
kıldırmıştır. Daha sonraları, sahabîler de yaptıkları şavaşlarda korku namazını
kılmışlardır. Korku namazının cemaatle kılınış şekli şöyledir: Cephede savaş
hazırlıkları devam ederken veya savaş esnasında fiilî çatışmalara ara verildiği
zaman aralıklarında, düşmanın her an için ani baskınına uğrama gibi
muhtemel bir tehlike öngörülüyorsa, vakit namazını kılmak üzere cephede
bulunan Müslüman askerler iki bölüğe ayrılarak, bir bölük, cephede nöbet
tutar ve diğer bölük de gelip imama uyar; iki rek’atlı bir namazın ilk
rek’atını, üç veya dört rek’atlı bir namazın ise ilk iki rek’atını bu ilk bölük
imam ile birlikte kılar, ikinci secdeden veya birinci oturuşta teşehhüdden
sonra safı terkedip cepheye gider, nöbetteki diğer bölük gelerek imama uyar,
onun ile birlikte geri kalan rek’atları kılar ve tekrar cepheye gider. İmam
kendi başına selam verir ve namazdan çıkar. Birinci bölük döner gelir,
“lâhik” oldukları için namazlarını kıraatsız olarak tamamlayıp selam verir ve
yine cepheye giderler. Sonra ikinci bölük gelir, “mesbûk” oldukları için
namazlarını ferdî kıraatla tamamlayıp tekrar cepheye dönerler. Bununla
birlikte bu iki bölük nöbet tuttukları yerde de kalan rek’atları ikmâl ederek
namazlarını tamamlayabilirler. Burada işaret edilmelidir ki, askerlerin seferî
olmaları halinde dört rek’atlı farz namazlar ikişer rek’at olarak kılınır. Bu
halde kılınan namazın geçerli olabilmesi için, imama uyan bölüklerin
cepheye gidip gelirken fiilen çarpışma halinde olmamaları, bulundukları
cephe ve mevzilerini değiştirmemeleri, cepheye gidip gelirken bir araca
binmemeleri kısaca namazla bağdaşmayacak bir harekette bulunmamaları
gerekir. Aksi halde namazları bozulur ve yeniden kılmaları gerekir. Bununla
birlikte, her bir bölüğün başka bir imamın arkasında normal zamanlardaki
gibi namazlarını cemaatle kılmaları, cemaatle nöbetleşe kıldıkları bu namaz
biçiminden daha faziletlidir. Burada belirtilmelidir ki, savaş meydanlarında
namazı cemaatle kılmak, farz değil, sünnettir. Bu gibi hallerde namaz tek
başına da kılınabilir. Ancak bu kişi cemaat sevabından mahrum olacaktır.
Fıkıh bilginleri, fiilen çarpışma devam ederken namaz kılınıp
kılınamayacağını tartışmışlardır. Hanefîlere göre, fiilen çarpışma içinde olan
bir kişinin tek başına kıldığı namaz geçersizdir. Ancak çarpışmaya ara veren
veya durumu müsait olan bir kişi, imkânların elverdiği ölçüde namazlarını
tek başına ayakta veya binek üzerinde kıbleye dönerek ve îmâ ile kılar,
kıbleye dönmesi de mümkün değilse, istediği tarafa doğru yönelip namazını
kılar. Bu şekilde de namaz kılması mümkün olmazsa, namazını erteler ve
daha sonra kazâ eder. Nitekim Hz. Peygamber ve askerleri, Hendek savaşında
fiilen çarpışma devam ettiği için üst üste dört vakit namazını kılamamış ve
daha sonra bunları kazâ etmiştir. Bir grup fıkıh bilginine göre ise, cephede de
olsa namaz terk edilip ertelenemez, imkânlar hangi şekilde kılmaya izin
veriyorsa o şekilde ve vaktinde kılınır.


SAAT: 16:30

vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320