Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   İslamda Kadın ve Erkek (https://www.forum.medineweb.net/191-islamda-kadin-ve-erkek)
-   -   Âilelerin kuruluşunda ve devamında kadının nasıl bir rolü vardır? (https://www.forum.medineweb.net/islamda-kadin-ve-erkek/13573-ailelerin-kurulusunda-ve-devaminda-kadinin-nasil-bir-rolu-vardir.html)

MERVE DEMİR 14 Nisan 2009 00:37

Âilelerin kuruluşunda ve devamında kadının nasıl bir rolü vardır?
 
İnsan Neslinin Ziyneti: Sâliha Hanım - 1

Efendim, bu sayımızda sizinle insanlığın yarısını teşkil eden hanımlar üzerine bir mülâkât yapmak istiyoruz İsterseniz, varlıklar neden “kadın” ve “erkek” olmak üzere çift yaratılmıştır suâliyle başlayalım
Yalnızlık ve teklik, Allâh’a mahsustur Çünkü o yüce Yaratıcı, bir ve tek olmayı sadece kendisine has bir keyfiyet kılmış ve bu itibarla bütün varlıkları çift olarak yaratmıştır İnsan, bitki ve hayvanlarda bu keyfiyet erkek-dişi, cansız varlıkların kimyevî terkiplerinde ise artı (+), eksi (-) sûretinde tecellî etmiştir Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de pek çok âyet-i kerîmede bu husûsa temâs edilir:
“Her şeyi çift yarattık ki, düşünüp ibret alasınız” (ez-Zâriyât, 49)
“Yerin bitirdiklerinden, insanların kendilerinden ve henüz mâhiyetini bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allâh’ı tesbih ve takdis ederim” (Yâsîn, 36)
Bütün mahlûkât, bu çift olma özelliği bakımından birbirlerine muhtaçtır Çünkü birisinde olan bir husûsiyet, diğerinde yoktur Hepsi birbirini tamamlayarak bir bütün teşkil eder
Bir erkeğin kadına, bir kadının da erkeğe ihtiyaç ve temâyülü ise, özü itibâriyle neslin devamı içindir Ancak tek gâye, elbette ki bu değildir Çünkü kurulan sağlam bir âile yapısı ile fertlerin rûhî ve içtimâî huzur, sükûn ve âhengi de insanoğlunun muhtaç bulunduğu son derece mühim bir gâye ve hedeftir Bu rûhî huzur, sükûn ve âhenge ulaşmada arzu edilen zirveye ise ancak “muhabbetullâh” ile varılabilir

İnsanoğlunun yaratılış sebebi de “mârifetullâh” ve “muhabbetullâh” yani Allâh’ın bilinmesi ve sevilmesidir, diyebilir miyiz?
Bütün varlıkların yaratılışında muhabbet vardır Bu âlemler yaratılmadan önce Allah Teâlâ, “gizli bir hazîne” idi Bilinmeye muhabbet etti ve bu muhabbetle bütün varlıkları yarattı Dolayısıyla bütün muhabbetlerin özü, ilâhî muhabbet oldu ve Cenâb-ı Hak, kullarına verdiği diğer sevgilerin ve muhabbetlerin hepsini de hakîkatte kendi muhabbetine hazırlayıcı ve yükseltici birer vesîle olarak ihsan buyurdu O’na muhabbet zirvesine çıkabilmenin en kıymetli basamağı olarak da erkek ve kadın arasındaki muhabbet ve bağlılığı bahşetti

Öyleyse erkek ve kadın arasındaki muhabbetin, ilâhî muhabbete yükselten bir yönü var, öyle mi?
Evet Ancak muhabbetullâhın gönülleri kuşatması için evliliğin, ilâhî emirlere uyularak gerçekleşmesi lâzımdır Yalnızca nefsânî arzu, heves ve temâyüllerle gerçekleşen bir evlilik -ekseriyetle- muhabbet meyvesini hâsıl etmemektedir Dolayısıyla böylesi kurulan yuvalarda, evlilikten beklenilen mânevî olgunlaşma ve kalbin muhabbet eğitimi gerçekleşmez Yani gönüller lâyıkıyla istifâde edemez Çünkü böyle evliliklerde insanlar, umûmiyetle nefsânî iştihâların kölesi olurlar Mâneviyâtta ilerleme şöyle dursun, gönül dünyaları daha da geriler, kuraklaşır ve soysuzlaşmaya kadar varabilir Olgunlaşmaya ve mânen yükselmeye, yâni dînin yarısını tamamlamaya vesîle olan evlilikler, ulaşılması gereken ideal seviyeyi göstermektedir

Bu hususta bize bütün peygamberlerin âile hayatı bir örnek ve ideal hayattır Zîrâ Hazret-i Âdem -aleyhisselâm- ve Hazret-i Havvâ vâlidemizle cennette başlayan âile hayatı, Allâh’ın takdîr ettiği izdivaç kanunu ile Âdemoğullarına intikâl etmiş, İslâm dîni ile ebedîleşmiştir Cenâb-ı Hak, cennette başlamış olan bu âile hayatını, dünyada da bir cennet ikliminde teneffüs etmeyi insan fıtratına yerleştirmiştir İnsan, böyle bir huzur ve saâdet menbaını hayatı boyunca arar

Bundan dolayı nikâh, peygamberlerin yolu, Rasûlullâh’ın sünneti, neslin baharı, erkek ve kadının şeref ve edebi, nâmus ve iffetin kalesi, insan soyunun hayvanlardan imtiyâzı, yani üstünlüğüdür Zîrâ nikâh, diğer mahlûkat için mevzubahis değildir
Hâsılı bütün özellikleriyle nikâh, insan yaratılışındaki üstün yapı ve haysiyeti korumak yönünde bize emredilmiş ilâhî bir kanundur Dolayısıyla İslâm’a göre nikâh; nesil yetiştirmek, evlât terbiyesi, âilenin muhâfazası, insanlık haysiyetinin korunması bakımından muazzam ve vazgeçilmez bir âile temelidir

Âilelerin, cemiyet içindeki mevkiini biraz daha izah eder misiniz?
Âileler, cemiyetin tohumları mesâbesindedir Nitekim tarihî bir gerçektir ki; sağlam temeller üzerine inşâ edilen âileler, toplum yapısını koruyup güzelleştirirken; birbirlerine rûhî bakımdan küfüv, yani denk olmayan eşler ve bozuk münâsebetlerle veya yanlış şekilde kurulmuş yuvalar, toplumu çökertir

Mevlânâ Hazretleri bu hususta şöyle buyurur:
“Zevc ve zevcenin birbirine benzemesi gerekir Ayakkabı ve mest çiftlerine bir bak! Ayakkabının biri ayağına dar gelirse, ikisi de işe yaramaz, kendini giymeye zorlarsan seni topal eder”
Yine Hazret-i Mevlânâ evlilikte nefsânî hissiyâta kapılmamak için de şu îkazda bulunur:
“Görünüşü güzel (tipi hoş gelen), lâkin iç dünyası çirkin olanlardan sakınmalıdır Çünkü Hazret-i Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem-:
«Sakın! Sakın! O çöplükte açmış güzel çiçekten, kötü soylu, kötü huylu kadından tekrar tekrar sakın!» buyurdu”
Bu hassâsiyet gözetilmeden kurulan âileler, toplum için bir huzur ve saâdet kaynağı olacağı yerde bir fâcia yuvası olur

Âilelerin kuruluşunda ve devamında kadının nasıl bir rolü vardır?
Kadın, âilenin saâdet ve huzur tavanına asılmış billur bir âvize gibidir Nikâhın feyz ve nuru ile toplumu aydınlatır Âilenin iffet ve nâmusunu korur Günah girdabı ve erozyonlarına karşı âilenin -tâbir yerindeyse- bir paratoneri olmalıdır Aksi hâlde nesiller zâyî olur, insan enkâzı hâline gelir Neslin zâyî olması ise akrabâlığın ilgâ ve iptaline ve bu da nihâyet toplumun cam kırıklarıyla dolmasına kadar gider Bu takdirde fitne, akrepleşir Zarif ve ince duygular biter Rezâlet ve huzursuzluklar tuğyân eder Bunlar da bir toplum için batış alâmetleri ve felâket alarmlarıdır

Kadın, nikâhla kurulan yuva sâyesinde yepyeni bir dünyaya girer Belki daha önce hiç tanımadığı, tamamen meçhûlü olan bir bey ve onun âile efrâdıyla bir arada yaşamaya başlar Ancak Allâh’ın evliliğe lutfettiği ayrı bir husûsiyet vardır ki, nikâh sâyesinde bir araya gelen çift, daha önce iki yabancı insan iken bir anda dünyanın birbirine en yakın iki insanı olurlar Kurdukları yuva da, çoğu kere ayrıldıkları baba ocağından daha sıcak gelmeye başlar Nitekim Rabbimiz:

“Onun varlığının ve birliğinin delillerinden biri de kendilerine meyledip ülfet edesiniz diye kendi cinsinizden eşler yaratması ve aranızda bir muhabbet ve şefkat kılmasıdır Şüphesiz ki, bunda tefekkür eden bir topluluk için nice deliller vardır” (er-Rûm, 21) buyurmaktadır
Kur’ân ve sünnetin rûhâniyeti içinde yaşayan huzurlu bir âile yuvası, dünya saâdetinin temeli ve Rabbimizin en büyük ihsanlarından birisidir Bu nîmet ve saâdetin devamı, iki tarafın ruhâniyet iklimi içerisinde yaşamasındadır ki, bu da karşılıklı fedâkârlık ve anlayışa bağlıdır

Efendim, günümüzde kadınların, erkeklerle her sahada rekâbete girmeleri teşvik ediliyor Bu da cemiyetimizde çeşitli problemlere yol açıyor Bu hususta neler söylemek istersiniz?
Çağımızda kadınlarla erkekler arasında uydurma bir eşitlik yarışı başlatılmıştır Yaratılıştaki husûsiyetlere zıt olan bu yarış, hanımlık ve annelik vazîfelerini zedelemiş, âilenin huzur ve sükûnu kaybolmuş, toplum hayatı sarsılmış, fertler şahsiyetini yitirmiştir

Kadın ve erkeğin fizikî, rûhî yaratılış ve fıtratları eşit değildir ki, fiilî veya hukûkî eşitlik gerekli olsun Mühim olan, her alanda bir eşitlik değil, haklar ve vazifeler arasındaki dengedir

Cenâb-ı Hak, kadınlar ve erkekler arasında birbirlerini tamamlayan, çok güzel bir vazîfe taksimi yapmış ve her ikisine ayrı ayrı kâbiliyetler vermiştir Kadın ve erkek, ancak maddî ve mânevî olarak bütünleştiği zaman yaratılış gâyesine uygun bir olgunluk meydana gelir; âile ve bunun neticesinde toplum huzurlu olur

Kadınların saâdeti, “hanımefendi” olarak yaşamalarıyla mümkündür Kadın, aslî vazifesinin dışına yönelir ise, âile ocağını kurutur Kadının dış hayata katılması, ancak zarûrî sebeplerle ve yaratılışına uygun işler için mümkün olabilir Bu zarûrî sebepler de objektif (âfâkî) şekilde değerlendirilmelidir Yâni cemiyetin ihtiyaçları ölçüsünce belirlenmeli, mâkul ve meşrû sınırlar aşılmamalıdır Birtakım boş heves ve mâzeretlerle çiğnenen sınırlar, sadece kendimizi aldatmak ve kandırmaktır ki, neticeleri hep hüsrana çıkmıştır Nice hanım kızlarımız, bu şekilde âhir zamanın gaflet girdabında kaybolup gitmiştir Rezâletin üstüne örtülmüş yaldızlara kanan nice gözler, ilâhî hakîkatlere âmâ olmuş ve kendi saâdetine kıymıştır
Hanımları, sâlih bir nesil için evlâtlarının ahlâkî yapıları ile meşguliyetten koparmak, yüce yaratılışlarına zıt işlere yönlendirmek, ne mantık ve iz’âna, ne de îmana sığar! Çünkü âiledeki huzur ve saâdet, ancak ve ancak kadındaki ve erkekteki özellik ve kâbiliyetlerin yerli yerince kullanılması ve korunmasıyla elde edilebilecek bir nasiptir
Kadının, ahlâkî, ictimâî ve millî hüviyet ve ihtişâmı, ancak nikâhın rûhâniyeti içinde yaşamasındadır

Âilede herkesin bir vazifesi ve sorumluluğu olduğuna temâs ettiniz Bu hususta nelere dikkat edilmelidir?
Günümüzde âilenin erozyona uğramasının en mühim sebeplerinin başında “kadının erkekleşmesi, erkeğin de kadınlaşması” gelir Allah Teâlâ kadına ayrı, erkeğe ayrı husûsiyetler lutfetmiştir Bunlar, her ikisinin de toplum içindeki vazifelerini lâyıkıyla yapabilmeleri için ilâhî bir tanzim ile belirlenmiştir Erkek ve kadında vücut yapısından rûhî özelliklere kadar bütün yaratılış husûsiyetleri, Allâh’ın onlara yüklediği mesûliyetlere (sorumluluklara) göre şekillenmiştir

Cenâb-ı Hak, kadını duygu bakımından erkeğe göre daha zengin yaratmıştır Bu duygu ve his zenginliği, kadına Allâh’ın yüklediği temel bir vazîfenin îcâbıdır Bu vazîfe de, neslin muhafazası ve evlâtların dîne, vatana, millete hayırlı bir insan olarak yetiştirilmesidir Bu ilâhî tanzimin dışına çıkılırsa, kadının fıtratına ihânet edilmiş olur

Âilenin geçimini teminle vazifeli kılınan erkekte ise farklı husûsiyetler vardır Onda da rûhî sağlamlık, dayanıklılık gibi bedenî ve psikolojik özellikler öne çıkar Bu da, erkeğin, âilede reis olmasını ve o âile için hayat mücâdelesi vererek geçimini sağlaması yolunda mesûliyetini gerektirir

Yaratılışından gelen hassas özellikleri sebebiyle kadın, âilenin geçiminden mes’ul tutulmamıştır Tutulsaydı, bu, onun hakkında bir eziyet ve meşakkat olurdu Çünkü yaratılışı, rûhî ve bedenî olarak hayat ve maîşet mücâdelesine göre değildir Ona öncelikle, âile beraberliğinden hâsıl olacak çocukların doğumu ve doğumdan itibâren âcizlik devrelerinde bakılıp korunmaları gibi hissîliği gerektiren mukaddes bir vazîfe yüklenmiştir Ancak imkân ve şartlar elveriyorsa, yaratılışına uygun, meşrû ve hanımlığını zedelemeyecek bir hizmet mesleğinde de çalışabilir Kız Kur’ân Kursu hocahanımlığı ve emsâlleri gibi…

İlâhî tâyin eseri olan bütün yaratılış özellikleri, kadın ve erkeğe ayrı ve birbirini tamamlayan bir hüviyet kazandırır Eşler bu özelliklerin dışına taştığı zaman, âile saâdeti zaafa uğrar Âiledeki erkek otoritesi, “tahakküm” yâni kaba kuvvetle hüküm sürme ve kadının itaati de “esâret” şeklinde anlaşılmamalıdır Bu roller, İslâm’ın hassas bir şekilde tâyin ettiği ölçüler içinde gerçekleşirse, âilede “zâlim” de olmaz, “mazlum” da…

Kadının iffet ve itaat dâiresinden çıkarak kocasına zulmetmesi, buna mukâbil kocanın ise otoritesini nefsânî arzuları uğruna kullanması, âile yuvasını tahrip eder Ancak dış dünyada hayat mücâdelesine memur olan erkek, zaman zaman birtakım gerginliklere mâruz kalabilir Böyle anlarda onun, evinde hanımından kendisini teskin edici şefkatli ve muhabbetli bir itaat görmesi, hem hakkı ve hem de bir ihtiyacıdır Aynı şekilde akşama kadar evinde kocasını bekleyen bir kadının da, kocasından gerekli ilgi ve alâkayı görmesi, en tabiî hakkı ve ihtiyacıdır Bundan dolayıdır ki, âilede herkes, Allâh’ın tâyin etmiş olduğu hak ve mesûliyetlerini bilmelidir Âile içinde erkek merhametli, hakşinas; kadın ise itaatkâr ve saygılı olmalıdır
Bazı evliliklerde tarafların mutluluğu elde edememesinin temelinde hanımların kocalarına veya kocaların hanımlarına değer vermemesi vardır Hâlbuki karı-koca, birbirinin hem cenneti, hem de cehennemi olabilir Hem Allâh’a kulluğuna îtinâ gösteriyor, hem de eşinin meşrû isteklerine cevap vererek rızâsını alıyorsa, bu sâliha kadın, cennet yolundadır
Hâsılı bir yuvayı huzur ve saâdet içinde devam ettiren yegâne kâide, karşılıklı sevgi ve saygıdır Ama unutmamalıdır ki, ecdâdımız; “Yuvayı dişi kuş yapar” demişlerdir Bu bakımdan yuvaya sahip çıkmak husûsunda kadın, daha tesirli bir rol üstlenmiştir Dolayısıyla kadının bu noktada göstereceği firâset (seziş ve kavrayış), gayret ve fedâkârlık, erkeğinkinden daha fazla bir ehemmiyet arz eder Çünkü Cenâb-ı Hak, anneye bu yönde erkekten daha üstün bir liyâkat ve hissiyat bahşetmiştir Tabiî ki, böyle bir kıvam, yaratılışındaki yüce kâbiliyetleri kaybetmemiş anneler içindir Yoksa cami ve mezarlık kenarına yavrularını terk eden vicdansız, ruhsuz ve gaddar anneler de mevcuttur Lâkin bunlar, yaratılışlarındaki üstün meziyetleri yok etmiş, öldürmüş, harâbe ruhlardır

O hâlde, çocuk dünyaya getirmekle anne olunmuyor, değil mi?
Anne, sırf bedenî özellikleri itibâriyle değil, üstün rûhî özellikleri ile annedir Eğer bir kadın bunlara, dolayısıyla kadınlığına, anneliğine vedâ ederse, artık o bir şefkat âbidesi değil duygusuz bir avcı kesilir Nice yavruları mahveder Onun için kadınlar, annelik hazinesini hiç kayıp vermeden, diğer mahlûkattan daha üst seviyede muhafaza etmeliler Çünkü diğer mahlûkat için âhiret âleminde yavrularıyla karşılaşıp hesâba çekilmek yoktur Ancak insanlar için vardır Yâni evlâtları mahşer gününde ya hayır olarak ya da şer olarak insanların karşısına çıkacaktır Bu bakımdan yavrulara gösterilecek en şefkatli ve üstün annelik, onları cehennem ateşinden koruyacak şekilde yetiştirmek ve cennete vesîle olacak bir fazîlet kıvamı kazandırmaktır Bunun için dînî eğitim, güzel edep, yâni ahlâkî terbiye ve kulluk şuuru, verilmesi gerekenlerin en başında gelir

Bir atasözünde; “el-ümmü medresetün: anne mekteptir/okuldur” denilmektedir Kadın, evde çocuklarıyla daha çok birlikte olduğu için çocuklara güzel örnekler sergileyerek, onların rûhunda kalıcı izler bırakmak sûretiyle “ilk ve en büyük terbiyeci” olacaktır

İslâm, anneyi biyolojik bir yapı olarak görmez Annenin mânevî yapısında terbiye etme özelliği vardır Yâni, hayâ ve edep sahibi bir nesil yetiştirme… Nesli yetiştirme mesûliyeti ihmâl edilirse, âkıbet hazin olur Evlât, âileye yabancılaşır Mânen yabancı yerlerin evlâdı ve nesli olur Onun biyolojik mensûbiyeti bile kaybolur Annelerin feryat ve çığlıkları fayda vermez

Bunun içindir ki, kusursuz bir evlâdımızın olmasını arzu ediyorsak, kusursuz bir anne baba olmaya mecbûruz

Annenin ağzından çıkan her kelime, çocuğun şahsiyet binasına konulan bir tuğla gibidir Anne yüreği, çocuğun eğitim gördüğü bir sınıftır Şefkatin en büyük menbaı, annelerdir Anne terbiyesinden mahrum çocukların terbiyesi güçleşir Yüksek karakterli kişiler, daha ziyade sâliha annelerin yetiştirdiği çocuklardır

Ev işleri, evlât terbiyesi, beyefendisine hizmet gibi kıymetli vazifeleri vefâkâr omuzlarına olan sâliha bir anne, cidden engin bir sevgiye, derin bir saygıya ve ömürlük bir teşekküre lâyıktır

İyi bilmek gerekir ki, milletler; erkekleri ile yükselir, fakat kadın da bu yükselişi tamamlar Erkeksiz ilerleme olamayacağı gibi, kadınsız da ilerleme ve yükseliş olmaz, olsa da noksan kalır Bu irtibat dolayısıyladır ki, âilede huzursuz olan bir erkek, çoğu kere işinde de başarılı olamaz Onun için diyebiliriz ki, memleket, kadının olgunluğu ve yetişmişliği sâyesinde yükselir Tabiî bunun tersi de aynen geçerlidir Yâni memleket ve millet, kadının alçalması neticesinde değerini ve gücünü yitirir Târih sayfaları, bu gerçeğin sayısız örnekleriyle doludur İşte bunun için sıhhatli âile yapılarına ihtiyaç, kaçınılmazdır

Emekdar Üye 14 Nisan 2009 00:40

RE: Âilelerin kuruluşunda ve devamında kadının nasıl bir rolü vardır?
 
İnsan Neslinin Ziyneti: Sâliha Hanım - 2


İlk insandan günümüze kadar pek çok âile kuruldu Bu âileler içinde örnek alacağımız en ideal âile yuvasından bahseder misiniz?
Rabbimizin bütün insanlığa örnek şahsiyet olarak lutfettiği Peygamber Efendimiz’in âile yuvası, her bakımdan en ideal ve örnek bir yuvadır

O yuva, dünyanın öyle huzur ve güzellik dolu yuvasıydı ki, günlerce sıcak bir yemek pişmediği hâlde, burcu burcu saâdet kokardı Üstelik o mukaddes yuvada hanımların odası, ancak başlarını sokacak bir mekândan ibâretti Ancak o yuvanın en lezzetli rızkı; rızâ, sabır ve teslîmiyetti Allah Rasûlü’nün âile hayatında uyguladığı terbiye usûlü, onların kalplerini sonsuz bir bağlılık ve muhabbetle doldurmuştu

Hiçbir kadın, efendisini; vâlidelerimizin Allah Rasûlü’ne olan sevgileri derecesinde sevemez Hiçbir koca da, hanımını; Allah Rasûlü’nün, mübârek hanımlarına olan muhabbeti seviyesinde sevemez Hiçbir evlât, Hazret-i Fâtıma’nın babasını sevdiği kadar sevemez Hiçbir baba da evlâdını, Allah Rasulü’nün Hazret-i Fâtıma’yı sevdiği kadar sevemez

Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-, her biri mü’minlerin anneleri makâmında olan hanımları arasında adâlete de son derece riâyet etmiştir Bu hususta elinden gelen gayreti göstermiş, fakat mutlak adâleti temin etmenin zorluğunu da îtirâf ile Cenâb-ı Hakk’a şöyle ilticâ etmiştir:
“Yâ Rabbi, farkında olmadan birini diğerinden fazla sevebilirim Bu da bir haksızlık olur Onun için ey Rabbim! Elimden gelmeyen bu hususta Sen’in rahmetine sığınıyorum!”

Âile hayâtının huzur ve saâdet ile devam etmesi için başka ne gibi hususlara dikkat edilmelidir?
Âile hayatında “müştereklik” dediğimiz “ortak paylaşma” duygusu, hayatın her ânında, rûhâniyet ve muhabbet iklîminde devam ettirilmelidir Peygamber Efendimiz âilenin bu muhabbet iklîmi şöyle tavsîf eder:

“Bir kimse geceleyin hanımını uyandırır da beraberce veya her biri kendi başına iki rekat namaz kılarlarsa, Allâh’ı çok zikreden erkekler ve Allâh’ı çok zikreden kadınlardan yazılırlar” (Ebû Dâvûd, Tatavvû 18, Vitir 13)

“Geceleyin kalkıp namaz kılan, hanımını da kaldıran, kalkmazsa yüzüne su serperek uyandıran kimseye Allâh rahmet etsin! Aynı şekilde geceleyin kalkıp namaz kılan, kocasını da uyandıran, uyanmazsa yüzüne su serperek uykusunu kaçıran kadına da Allâh rahmet etsin!” (Ebû Dâvûd, Tatavvû 18, Vitir 13)

Bu hadîs-i şerîflerden anlaşılan nükte şu ki, insan cinsinin saâdeti şu iki şarta bağlıdır:

1 Eşler arasında samimiyet

2 Birbirini takvâya teşvik

Saâdet, kadın ve erkek kıymetlerinin korunması ile elde edilir Hayat arkadaşlarının mesud günleri; ince ve derin hatıralar, samîmî neşeler, refah, huzur ve lezzet, hep nikâh gölgesinden temin edilir

Ancak unutulmamalıdır ki, sevinç ve mutluluklar paylaşıldığı gibi; sıkıntı, keder, hüzün ve iptilâlar da paylaşılmalıdır Taraflar, her zaman ve bilhassa mânevî hususlarda birbirlerine destek vermeli, birbirlerini yıkayan iki el gibi olmalı ve birbirlerine en yakın tesellî kaynağını yine kendileri teşkil etmelidirler
Çünkü hayat, her zaman pembe bulutların üzerinde devam etmez Hayatın inişi-çıkışı, fırtınaları, virajı ve engebeleri olduğu da hatırdan çıkarılmamalıdır İnsanlar için gelecek günler, meçhul ve sürprizlerle doludur Kader, bir sırr-ı ilâhîdir Bu bakımdan en büyük güç ve destek kaynağı, öncelikle Allâh’a bağlılık ve îmandır İkinci büyük destek de birbirlerine kaynaşmış ve tek bir yürek hâline gelmiş olan eşlerdir Dikkat etmelidir ki, eğer çaresiz ve bitkin insanlar, başlarına gelen büyük musîbet ve felâketlerde âile içinden beklediği desteği bulamazlarsa, daha büyük yıkımlara ve çöküşlere mâruz kalabilirler Ya da âile dışında tesellî arayışlarına girerler ki, bu da âileyi çöküşe götüren ilk adımı teşkil edebilir Ancak rûhen olgunlaşmış, anlayışlı fertlerden oluşan yuvalarda ise, başlarına gelen bâdireler, âilenin sağlamlığı ölçüsünde kolaylıkla bertarâf edilir Âile sağlamlığı, rûhî olgunluğa paralel olarak bilhassa karşılıklı geçim ehli olmaya bağlıdır

Günümüzde evlilik dışı ilişkiler ve zinâ, kimi çevrelerce revaçta tutulmaya çalışılmakta, kadın ve âilelerin iffet ve nâmusu küçük görülmektedir Âile fertlerinin bu hususta nelere dikkat etmesi gerekir?
İslâm’a göre nikâh ve âile müessesesi; nesil yetiştirmek, evlât terbiyesi, neslin muhâfazası ve insanlık haysiyetinin korunması bakımından muazzam ve vazgeçilmez bir değerdir

İslâm bu değere o kadar ehemmiyet verir ki, onu yok etmeye kasteden çürük ve sefil münâsebetleri tamamen reddeder Bu itibarla nikâh dışı rezâletlerin en kötüsü olan “zinâ” fiilini, en ağır bir haram olarak yasaklar Zîrâ o çirkin hâl; nikâhın zarâfetine, güzelliğine ve meşrûiyetine çılgınca bir saldırış ve nesli yok eden en acımasız bir cinâyettir Nikâh gibi bir saâdet ve huzur dünyasını, fuhşun murdarlığına değiştirmek kadar ahmaklık ve cehâlet olamaz

Fazîletli bir millet ve memleketin sokakları, rezâlet manzaralarına terk edilemez Meydanlar ahlâksızlığın harman olduğu yerler değildir
Bir hanımın en paha biçilmez ve en kıymetli varlığı, onun iffetidir Kadınlık şeref ve haysiyetini korumak, ancak iffet sâyesinde mümkündür Yüce dînimiz, kadının iffetine çok fazla ehemmiyet vermiştir Meselâ Meryem vâlidemiz, iffeti sebebiyle Kur’ân-ı Kerîm’de medhedilmiş ve onun ismi tam 34 yerde zikredilmiştir Kur’ân’da isminin bu kadar zikredilmesi, başka hiçbir kadına nasîb olmamış bir şereftir
Bu da gösteriyor ki, bir kadını en değerli yapan husus, iffettir, iffettir, iffettir Lâkin, hanımlık haysiyetini yitirirse, eğlence, oyuncak ve en sefil bir varlık olur
Hazret-i Fâtıma annemizin bir sıfatı da “Betül”dür Yâni dâimâ temiz ve tertemiz…
Bunun için İslâm, tesettüre ehemmiyet vermiştir Çünkü tesettür, kadını hem fizikî, hem de rûhî olarak muhâfaza altına alan bir kalkan mesâbesindedir Kadın, tesettürden sıyrıldığı takdirde kadınlığına has meziyetleri, hattâ insanlık husûsiyetlerini yitirmektedir Lâkin mütesettir, iffetini muhafaza eden, vakarlı bir hanım, hayat boyu bir iffet âbidesi olarak ömür sürer
Tesettür emri, İslâm’da kadına verilmiş olan yüksek mevkî ve kıymetin de mühim bir tezâhürüdür Nitekim değerli hazineler, en güzel şekilde muhâfaza edilir; tutup da hırsızların gözleri önüne serilmez İşte Müslüman kadın, kendisine verilen yüksek kıymet sebebiyle yabancı bakışların yıpratıcı ve incitici tesirinden tesettür sâyesinde muhafaza edilmek istenmiştir Tesettürün en büyük hikmetlerinden birisi de budur
Günümüzde gazete, dergi ve televizyonların tesiri hakkında neler söylemek istersiniz? Gençlerimizi ve çocuklarımızı bunların menfî tesirinden nasıl koruyabiliriz?
Maalesef bugün toplum, bir “kurtlar vadisi”ne dönmüş durumda Yavrularımızı bundan kurtaracak olan, şuurlu, idrâkli, hakikî annelik eğitimini almış bulunan genç kızlarımızdır
Bugün bir memleketin istikbâlini görmek kerâmet değildir Gençliğin temâyülleri, istikbâlin ayak sesleridir Onun için yavrularımızı bir kurtlar vadisi hâline gelmiş olan müesseselerin şerrinden korumak zarûrîdir Bugün medya da ekseriyet itibâriyle bu durumdadır
Yavrularımız, bizler için -inşâallah- bir sadaka-i câriye olacaktır Fakat onların hâlini umursamazsak, -Allah korusun- bir seyyie-i câriye olacak ve bizim âhiret felâketimiz hâline dönecektir
Annenin mahâreti ve sanatı, yetiştirdiği evlâdında ortaya çıkar Nasıl ki bir tamircinin sanatı, tâmir ettiği eşyada ortaya çıkmaktaysa, annelerin sanatı da yetiştirdikleri nesilde kendini gösterecektir Bu bakımdan bilhassa annelerin, çocuklarını menfî tesir odaklarından korumak ve onları güzel ahlâk sâhibi, îmanlı bir nesil olarak yetiştirmek için evvelâ kendilerini kâfî derecede yetiştirmeleri îcâb etmektedir
Efendim, günümüzün bir hastalığı da, anne ve baba namzetlerinin, keyfî olarak çocuklarına kıymaları, daha anne karnında çocuğu aldırmaya çalışmalarıdır Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Gerçekten bazı anne-babalar, bir zarûret olmaksızın sırf nefsânî rahatlık ve konforları için câniyâne bir şekilde çocuk aldırmaya teşebbüs etmektedirler Kız çocuklarını diri diri toprağa gömen yarı vahşî câhiliye insanlarıyla âdeta vahşet yarışına girmişçesine, daha anne karnındaki mâsum bebekler bir hiç uğruna parçalanarak modern bir cinâyete kurban edilmektedir Bu, en başta ilâhî lutfa karşı nankörlüktür Ayrıca böyle yapanların, hayatın hangi sürprizlerine dûçar olacakları da meçhuldür Bu cinayeti işleyenler, belki yarın hayatta yapayalnız kaldıklarında elinden tutacak olanın, o çocuk olacağını iyi düşünmelidirler Veya vaktiyle kendi anne-babaları da onları istemeyip aynı âkıbeti onlar için revâ görselerdi, bugün onlar da hayatta olamayacaklardı Bunları hesap etmelidirler
Din ve îmandan mahrûmiyet sebebiyle hayatı sırf ten plânında yaşayan, egosunu ve nefsânî arzularını tatmin etmekten başka bir düşüncesi olmayan, insanlık şeref ve haysiyetine vedâ etmiş bencil bir neslin, nasıl felâket manzaraları oluşturduğuna dünya tarihi sayısız defa şâhit olmuştur
Fuhuş, narkotik ve mâneviyattan uzaklaşma felâketine dûçâr olan toplumların hâli, büyük ve dehşetli bir deprem felâketine uğramış memleketlerden daha beterdir Böyle toplumlar, acıklı bir sahrâ hastanesine benzer
Son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?
Sözlerimi bir niyâz ile tamamlamak isterim:

Bütün dünyada âile yuvalarının ahlâksızlık, ihmal ve muhabbetsizlik depremleriyle yıkıldığı şu demlerde Rabbimiz, âilelerimizi sarsılmayacak kuvvet ve kudrette inşâ edebilmeyi ve yaşatabilmeyi cümlemize nasip eylesin! Hânelerimiz; muhabbet, huzur ve saâdet tecellîleriyle dolu bir dünyâ cenneti olsun! Âile cennetimizin kapısı da, cemâlullâha vuslatın tecellî edeceği ebedî cennetlere açılsın!

Âmîn…


Osman Nuri Topbas


SAAT: 12:00

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306