Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   İslami Kavramlar (https://www.forum.medineweb.net/838-islami-kavramlar)
-   -   Baği,Bağy (https://www.forum.medineweb.net/islami-kavramlar/3017-bagibagy.html)

Emekdar Üye 01 Mayıs 2008 00:57

Baği,Bağy
 
BAĞİ, BAĞY

İstemek; istemede ileri gitmek; çabayla arzulamak; sınırı aşmak; hakkıyla yetinmeyerek başkasının canına, malına, ırzına kasdetmek; saldırıya yeltenmek veya saldırmak; haksız yere yükselmek isteyerek tecavüzde bulunmak; kendisine sulhün yolları ve biçimleri gösterildiği halde haksızlıkla üst olma sevdası gütmek. Bağy "beğa" fiilinin masdarı ve isim olarak kullanılır.
Kur'an-ı Kerîm'de "De ki: O her şeyin Rabbi iken ben Allah'tan başka Rabb mi isteyecekmişim? (ebğî rabben)"(el-En'âm; 6/164); Allah'ın dininden başka bir din mi arzuluyorlar (yebgun)?" (Âli İmrân, 3/83);
"De ki: Ey Kitap Ehli! Neden eğriliğini arzulayarak (tebguneha) iman edeni Allah'ın yolundan alıkoyuyorsunuz?" (Âli İmrân, 3/99); Aranızda çıkmış olsalardı, sizin için bozgunculuktan başka birşey artırmazlar ve fitneye düşmenizi arzulayarak (yebgune) hemen içinize sokulurlardı" (et-Tevbe, 9/47) gibi ayetlerde geçmektedir. Daha çok "yeryüzünde bağy etmek" şeklinde kullanılır.
Aynı kelimeden türeyen "ibteğa" fiilî bir şeyi istemede çaba göstermek anlamındadır. Eğer, istenilen şey iyiyse, eylem de iyidir. Nitekim, Kur'anda "Yüce Rabbin vechini ibtiğa" (el-Leyl, 20), "Rabbi'nin rahmetini ibtiğa" (İsrâ,17/27) ve özellikle Allah'tan fazl veya Allah'ın fazlını ibtiğa" (el-Bakara, 2/198, en-Nahl, 16/14, el-İsrâ, 17/66, Kasas, 28/73) şekillerinde geçtiği gibi, kalplerinde maraz olan kişilerin fitne ve te'vilini ibtiğa ile müteşabihlere uydukları da belirtilir (Âli İmrân, 3/7).
Yine aynı kelimeden türeyen "inbeğa" fiilî ise yaraşmak, uygun düşmek, istenmesi uygun olmak anlamlarında "Biz ona şiiri öğretmedik, bu ona yaraşmaz da (ma yenbeği leh) (Yâsin, 36/69) ayeti gibi ayetlerde kullanılır. İnsanlar arasında ayrılıkların, özellikle, ümmet halinde sağlam bir yapı (Bünyânun marsûs) oluşturan tevhîd toplumunun içinde tefrikaların başgösterip ihtilafların çıkmasında ana neden bağy'dir. Allah katından gelen apaçık ilim, hak ve beyyine'lerden sonra eğer tefrika doğuyor ve ihtilaflar başgösteriyorsa, bu; bazı insanların Allah'ın dininin kendilerine biçtiği hak ve yere razı olmayıp, başkalarının hakkına tecavüze yeltenmesinden ileri gelmektedir. Bu konuda Kur'an oldukça nettir. Bağy'in nedeni ise şu iki ayet-i kerîmede oldukça açık ve anlamlı biçimde ortaya konmaktadır:
"O'dur sizi karada ve denizde yürüten, ne zaman ki bir gemide olursunuz; güzel bir rüzgârla onları akıp götürürken ve buna sevindiklerinde birden gemiye şiddetli bir kasırga gelip, her yerden dalga kendilerine ulaşır ve sarıldıklarını sanırlar o zaman dini O'na has kılarak Allah'a yakarırlar: Eğer bizi bundan kurtarırsan, mutlaka şükredenlerden oluruz. "Ne zaman ki Allah kendilerini kurtarır, işte o zaman haksız yere yeryüzünde bağy ederler. " (Yunus, 10/22-23).
" Eğer Allah rızkı kullarına yaysaydı, yeryüzünde bağy ederlerdi" (Şûrâ, 42/27).
İnsanlar zaman zaman darlıklarla, zaman zaman bolluklarla karşılaşırlar. Özellikle, Tevhîd toplumu kuruluşta oldukça büyük zorluklardan ve "Allah'ın yardımı ne zaman?" deme noktasına değin, büyük fırtınalardan ve sarsıntılardan geçer. Sonunda Allah rahmet kapısını onlar için açar, yer de ayaklarının altından onlara bol bol rızık verir, bu durumda zayıflayan kalpler, özellikle cahiliyedeki mevkilerini İslâm'da bulamayanlar ve rızkın, bolluğun şımarttığı kimseler Allah'ın dininin kendilerine verdiği paya razı olmayıp daha çok mal, şöhret, mevki gibi etkenlerle başkalarının hakkına el atmaya yeltenirler. Böylece bağy eylemi ortaya çıkar.
Resulullah (s.a.s.) "Cezası en çabuk verilen şerr bağy"dir buyurmuş, İmam-ı Cafer es-Sadık da, "İblis, ordularına emreder: Aralarına haset ve bağy ekin, çünkü bunlar Allah katında şirke denktir der" demiştir. Kur'an' da "Bir kötülüğün karşılığı, misli bir kötülüktür. Kim affeder ve ıslah ederse sevabı Allah'a aittir. O, zalimleri sevmez. Kim de zulme uğradıktan sonra yardımlaşırsa, onların üzerine yol yoktur. (Kendilerine bir şey yapılmaz, ceza verilmez). Yol ancak insanlara zulmedenler ve yeryüzünde haksız yerde bağy edenler üzerinedir. Onlardır acıklı bir azabın kendileri için olduğu kişiler" (Şûrâ, 42/40-42) buyurulmakta; "kendilerine bağy isabet ettikten sonra (haklarını almak için) yardımlaşanlar" övülmekte ve bu sıfatın müminlerin sıfatı olduğu belirtilmekte (Şûrâ, 42/39) ve "Birbiriyle savaşan iki mümin topluluktan biri diğeri aleyhine bağy ederse, bütün müminlerin bağilerle Allah'ın emrine dönünceye kadar savaşmaları"emrolunmaktadır (Hucurât, 49/9). Kur'an'da ayrıca "fâcir olması, kendisi için olmayan şeye yeltenmesi" anlamında kadının bağyinden de söz edilmektedir (Meryem, 19/20, 28).
Ali ÜNAL
Bir terim olarak ise bâğî; hak ve adalet ile ülkeyi yöneten İslâm devlet başkanına veya nâibine karşı, bir te' vile, yani kendince doğru görülen bir delile, bir sebebe dayanarak itaat dairesinden çıkan, bununla birlikte müslümanların öldürülmesini, mallarının müsaderesini, zürriyetlerinin esir edilmesini helâl görmeyen ve silâhlı güce sahip olan müslüman, demektir.
Buğât (Bağîler) arkalarında silâhlı bir güç olan asîlerdir. Kendi yorumlarına göre bir delile dayanarak bazı hükümlerde müslümanlara ve İslâmî yönetime muhalefet ederler. Askerî bir güçle bir bölgeyi ele geçirirler ve orada kendi yönetimlerini hakim kılarlar. Hâricilerin Hz. Ali'ye karşı takındıkları tavır gibi. Hâricîler veya diğer adıyla Harûrîler Hz. Ali'ye isyan ettiler, onun ve müslümanların kanlarını ve mallarını gasbetmeyi kadınlarını esir etmeyi helâl saydılar. Haricîler* Resulullah (s.a.s.)'ın ashabını tekfir ederler. Her günahın insanı küfre götürdüğü kanaatini taşırlar. Böylece dinde çok sert ve şiddetli bir yol izlediler. (İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, IV, 408 vd.; es-Semerkundî, Tuhfetü'l-Fukahâ, III, 251; İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtar, III, 338). Bunların dışındaki bâğîler ise; hâricîlerin mübah gördüğü gibi müslümanların mallarını ve çocuklarının esir edilmelerini mübah görmezler.
Hz. Ali; "Din kardeşlerimiz bize bağyetti (isyan etti)" derken, bağy'i isyan anlamında kullanmıştır. Bâğîler İslâm nazarında dinden çıkmış sayılmazlarsa da ümmetin ittifakı ile dalâlet* ehlidirler. Dinden çıkmadıklarının delili şu ayettir: "Eğer müminlerden iki tâife çarpışırlarsa siz hemen onların aralarını bulun" (el-Hucurât, 49/9). Ancak bunlar tevhid toplumunun dağılmasına, za'fa uğramasına İslâm devleti bünyesinde ayrılıkların çıkmasına, müslüman kanının dökülmesine yol açan bir kitledir.
Bâğîlerle ilgili bazı hadisler, bu konuda uygulanacak hükümleri kapsarlar:
İbn Ömer (r.a.), Hz. Peygamber' in şöyle dediğini nakletmiştir: "Her kim bize karşı silâh taşırsa bizden değildir." (Buhârî Fiten,7, Diyât, 2; Müslim, İman, 161, 163; Fiten, 16_ Nesaî, Tahrim, 26; Tirmizî, Hudûd, 26; İbn Mace, Fiten, 11). Burada silâh taşımak, harbetmek anlamındadır.
Ebû Hüreyre'den, Allah elçisinin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Her kim, İslâm devlet başkanına itaatten çıkar ve İslâm cemaatinden ayrılır da ölürse, onun ölümü cahiliyye* ölümüdür." (Buhârî, Fiten, 2; Ebû Dâvûd, Sünnet, 27). Bu hadis, bir kimse cemaatten ayrılır, ancak o cemaate karşı harbetmezse; bizim de kendisi ile muharebe edemiyeceğimize delildir. Çünkü Hz. Peygamber, onunla muharebe etmemizi emir buyurmamış, yalnız onun ölüm hâlinin cahiliyyet ölümüne benzediğini haber vermiştir. Şu halde o, bu fiilî ile dinden çıkmaz, demektir. Hz. Ali'nin Hâricilere söylediği şu sözler de bunu gösterir: "İstediğiniz tarafta olun, sizinle aramızdaki hukuk, haram kan dökmemeniz, yol kesmemeniz ve hiç bir kimseye zulüm etmemenizdir. Eğer bunları yapacak olursanız size harp ilân ederim" (Ahmed b. Hanbel, Taberânî ve Hâkim). Bir başka hadis-i şerifte Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurur: "Cezası en çabuk verilen kötülük bağy'dir. "
İbn Ömer (r.a.)'den Allah Resulu'nun şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Bilir misin ey İbn Ümmi Abd (bu zat, Abdullah b. Mes'ud'dur. Çünkü o, bu lâkapla anılırdı) bu ümmetin bâğîlerine Allah'ın hükmü nasıl olacaktır?" dedi. O: Allah ve Resulu bilir! cevabını verdi. Resulullah (s.a.s.):
"Bu grubun yere düşen yaralısına dokunulmaz, esiri öldürülmez, kaçanı aranmaz, ganimeti de taksim edilmez" buyurdu. İbn Hacer el-Askalanî, Buluğu'l-Meram, Terc. ve Şerh. A. Davudoğlu, İstanbul 1967, III, 559).
Buna göre asîlerle ilgili hükümleri şu noktalarda toplamak mümkündür:
1) Âsî ve bâğîlerle savaşmak caizdir. Bu konuda icmâ (ittifak) vardır. Ayette; "Siz bâğîlik eden taife ile çarpışın... " (el-Hucurât, 49/9) buyurulmuştur. Ancak onlarla savaşa başlamazdan önce, kendilerini bu isyandan vazgeçmeğe davet gerekir. Nitekim Hz. Ali Hâricîlere karşı böyle hareket etmiştir. Hâricîler, Hz. Ali'den ayrıldıktan sonra Ali (r.a.) kendilerine İbn Abbâs'ı göndermişti. İbn Abbâs onlarla çeşitli görüşmeler yaptı. Bu münazara ve görüşmelerin sonucunda tamamı sekizbin kişi olan Hâricîlerin dört bini isyandan vazgeçtiler. Diğerleri ise inatlarında ısrar ettiler. Bu defa Ali (r.a.) kendilerine; "İstediğiniz tarafa gidin, sizinle aramızda (uyulması gereken şey) haram kan dökmemeniz, yol kesmemeniz ve hiçbir kimseye zulüm etmemenizdir" diye haber göndermiştir. Hâricîler ashab-ı kiramdan Abdullah b. Habbab b. Eret'i şehit ettiler. Hamile olan hanımının da karnını deşerek içindeki cenîni çıkardılar. Hz. Ali bunları duyunca Hâricîlere bir mektup yazarak Abdullah b. Habbab'ı şehit edenin kısasını istedi. Hâricîler; "Onu hepimiz öldürdük" deyince, Hz. Ali onlarla savaşa izin verdi (İbn Hacer el-Askalânî, Bulûğu'l-Meram, III, 560-561).
2) Âsî ve bâğîlerin yaralıları hemen öldürülmez. Ancak Hanefîlere göre, orduları varsa yaralıları öldürülür, kaçanları da takip edilir. Hz. Ali bu konuda şöyle demiştir: "İsyancılara galip geldiğiniz zaman kaçanı aramayın, yaralıyı hemen öldürmeyin, savaş aletine bakın ve onu alın. Ondan başkası mirasçılarınındır" (el-Askalânî, a.g.e, III, 561, 562).
3) Âsîlerden alınan esir öldürülmez. Çünkü onlarla yapılan savaşın amacı, onların savaş yapmasına engel olmaktır.
4) Âsîlerin kaçan esirleri takip edilmez. Hanefîlere göre, âsîlerin orduları varsa esirler takip edilir. Çünkü bu takdirde tekrar saldırıya geçmeleri muhtemeldir.
5) Bâğîlerin malları ganîmet olarak alınmaz. Hadîste şöyle buyurulur:
"Müslüman bir kimsenin malı ancak kendi gönül rızası ile helâl olur. "(Veda hutbesi). Hz. Ali Cemel ve Sıffin vakalarında ölenlerin hiç birisinin eşyasına el sürdürmemiştir.
6) Yere düşen yaralılar öldürülmez. Hanefîlere göre âsîlerin savaşta sebebiyet verdikleri mal ve can kayıpları ödettirilmez. Çünkü ayet-i kerîmede;
"Allâh'ın emrine dönünceye kadar" (el-Hucurât, 49/9) buyurularak ödetmeden söz edilmemiştir.
Bilginlere göre; bâğîleri öldürmekten dolayı, meşrû devlet başkanına tabi müslümanlara günah ve keffâret gerekmez. Onlar telef ettikleri şeyleri de tazmin etmezler (eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, VII,169). Çünkü onlar, bu savaşı emir üzerine yapmışlardır. Diğer yandan âsîlerin canları bile diyet veya kısasla tazmin edilmeyince, malları öncelikle tazmin edilmez (es-Serahsî, el-Mebsût, I, 128; el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi ; VII,141; İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, IV, 414; İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, II, 448; eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, II, 220; İbn Kudâme, el-Muğnî, VIII, 113).
Âsîler, ehl-i adl (meşrû devlet tebeası)in yolunu kesseler, onlara had uygulanmaz. Çünkü onlar, bir te'vîle dayanarak, onların mallarını mübah saymışlardır. Âsî, ehl-i adlin malını çalsa, devlet başkanı, âsîler beldesinde velâyetinin (cezaları uygulama yetkisinin) bulunmaması sebebiyle onun elini kestiremez. Hanefîlere göre bâğîlere, devlet başkanının onların beldesinde velâyetinin bulunmaması yüzünden hadler tatbik edilmez (İbn Kudâme, el-Muğnî, VIII, 113). Âsî, İslâm beldesi (dâru'l-İslâm)'nde hırsızlık yapsa had cezası tatbik edilir. Bunu helâl saysa da sonuç değişmez. Çünkü dâru'l-İslâm'da onun silâhlı gücü yoktur (el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi', VII, 141; es-Semerkandî, Tuhfetü'l-Fukahâ, III, 252; eş-Şîrâzî, a.g.e., II, 221).
İsyancıların, istilâ ettikleri beldeler halkından topladıkları zekâtları, öşürleri, haraçları, daha sonra o beldeleri geri alan meşrû devlet başkanı yeniden talep edemez. Çünkü İslâm devlet başkanının bu vergilere hak kazanması, halkı himaye etmesi karşılığındadır. İstilâ halinde ise bu himâye kesintiye uğramıştır. Ancak halkın zekâtlarını yeniden vermesi daha güzeldir. Çünkü isyancılar zekâtı genellikle yerine sarfetmezler. Öşür ise yoksullara ait olduğu için; isyancılar yoksul iseler, bu zekât yerine sarfedilmiş olur. Haracın sarf yeri ise, harbîlere karşı cihadda bulunacak olan müslümanlardır. İsyancılar ise müslüman olup, ihtiyaç halinde harbîlere karşı cihat yapabilecekleri için; alacakları haraç, yerine sarfedilmiş sayılır. Ancak geleceğe ait bu kabil vergileri, yine İslâm devlet başkanı almaya başlar. Çünkü isyancıları etkisiz kılınca velâyeti açığa çıkmış olup o beldeler halkını yeniden himaye altına almış bulunur (Ömer Nasuhi Bilmen, Istilâhâtı Fıkhıyye Kâmusu, İstanbul 1968, III, 420).
İslâm devletinin isyancılara karşı, işin başında kesin tavır koyması bazı hadislerde öngörülmüştür. Arface b. Şurayh, Allah Resulu'nun şöyle dediğini nakletmiştir: "İşiniz toplu ve düzenli iken size biri gelir de topluluğunuzu dağıtmak isterse onu hemen öldürün" (Müslim, İmare, 59). Müslim aynı hadîsi şu ifadelerle rivayet etmiştir: " Nice fitne ve fesatlar vukû bulacaktır. Bu ümmet toplu iken bir kimse onun hâlini perişan etmek ve onları dağıtmak isterse, kim olursa o!sun onu, hemen kılıçla öldürün" (Müslim, İmare, 60).
Bu hadisler, bir ülkede müslümanların bir kimseyi Emirü'l-Mü'minîn seçerek etrafında toplamalarına rağmen, bazılarının isyan edip bu seçilen zatın aleyhine başkaldırmaları halinde bunların ölüm cezasını hak ettiklerini gösterir.
Hamdi DÖNDÜREN


SAAT: 04:27

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306