Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM DİNİ KONULAR.::. > Muhtelif Dini Konular > İslami Kavramlar

Konu Kimliği: Konu Sahibi Belgin,Açılış Tarihi:  11 Şubat 2008 (14:27), Konuya Son Cevap : 01 Mayıs 2008 (11:28). Konuya 13 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 11 Şubat 2008, 14:27   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
Belgin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Belgin isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 7
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:1
Cinsiyet:
Yaş:43
Mesaj: 1.277
Konular: 640
Beğenildi:16
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart İnfak

İnfak

İnfak bir insanın sahip olduğu malını ve imkanlarını Allah yolunda kullanması demektir. .

Bir insanın hiçbir gelecek endişesi duymadan, "ihtiyacından arta kalanı"nı (Bakara Suresi, 219) Allah yolunda harcamasının karşılığında, Allah ahirette bu kişiye cenneti, dünyada ise harcadık larının yerine bir başkasını vermeyi vaat eder.
De ki: "şüphesiz benim Rabbim, kullarından rızkı dilediğine genişletip yayar ve ona kısar da. Her neyi infak ederseniz, O (Allah), yerine bir başkasını verir; O, rızk verenlerin en hayırlısıdır." (Sebe Suresi,39)
" kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak edenler; kesin olarak zarara uğramayacak bir ticareti umabilirler. (Fatır Suresi, 29)


İnfak ederken en güzel tavır nasıl olur?
Ne şekilde infak edilir?
Allah infakın "gizli veya açık" (Bakara Suresi, 274) olarak yapılabileceğini bildirmektedir.
Ancak Allah infak edenlerin kesinlikle "gösteriş için" infak etmemelerini , infaklarının ardından karşıdaki kişiye sıkıntı verecek bir eziyette bulunmamalarını ve onları minnet altında bırakacak tavırlar göstermeleri gerektiğini bildirmektedir. Allah, verdiği örneklerle gösteriş için infak edenlerin hiçbir karşılık bulamayacaklarını da hatırlatmaktadır.

Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, yumuşak davranandır. Ey iman edenler, Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu üzerinde toprak bulunan bir kayanr50;n durumuna benzer; üzerine sağanak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremez (elde edemez)ler. Allah, kafirler topluluğuna hidayet vermez. Yalnızca Allah'ın rızasını istemek ve kendilerinde olanı kökleştirip- güçlendirmek için mallarını infak edenlerin örneği, yüksekçe bir tepede bulunan, sağanak yağmur aldığında ürünlerini iki kat veren bir bahçenin örneğine benzer ki ona sağanak yağmur isabet etmese de bir çisentisi (vardır). Allah, yaptıklarınızı görendir. (Bakara Suresi, 263-265)
__________________
Her insan hata eder. Hata işleyenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir.
Tirmizî, Kıyâme, 49; İbn Mâce, Zühd, 30.

Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi Belgin 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Ben Sana Gül Diyemem Hz.Muhammed(s.a.v) Belgin 0 2342 29 Eylül 2009 09:25
Bir evliyayı vesile ederek dua edilirmi? Soru Cevap Arşivi Kara Kartal 21 10045 24 Eylül 2009 09:38
Mahşerde âzâlarımızın konuşması Soru Cevap Arşivi KuM TaNeSi 1 2537 17 Eylül 2009 15:06
Zekâtını vermeyenlere ibrettir Sâlebe'nin servet... Zekat-İnfak dua dilencisi 1 2204 17 Eylül 2009 09:56
Yaşlı kadınların tesettürü... Tesettür Konuları Belgin 0 2546 07 Eylül 2009 08:26

Alt 11 Şubat 2008, 14:38   Mesaj No:2
Medineweb Emekdarı
Belgin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Belgin isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 7
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:1
Cinsiyet:
Yaş:43
Mesaj: 1.277
Konular: 640
Beğenildi:16
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: İnfak


Helâl yollarla elde edilen malı, ihtiyaca ve dinin gerekli ya da hoş görüldüğü yerlere harcama, sarfetme. Allah'ın bir rızık olarak verdiği görünür-görünmez (zahir-batın) nimetleri yayma.Kelime arapça kökenli olmakla beraber, Islami bir terim muhtevası kazandığından bütün müslüman halklar tarafından aynı kapsamla kullanılır olmuştur. Arapçadaki kökü "ne-fe-ka" fiilidir. Bu kök "çıkma" ve "gitme"yi ifade eder. Arap tavsanının çıkış deligine "nâfika", imandan çıktığı için ya da kalbinden iman çıktığı için insana "münafık", pantolonda ayağın çıkış yerine "neyfak", azığın bitip tükenmesine "infak" yerin altından çıkış yeri olan tünele "nafak" denir ki, bunların hepsinin kök, mana ile ilişkisi vardır. Insanın şeran bakmakla yükümlü olduğu kimselere elinden çıkarıp vermekle yükümlü olduğu malı mükellefiyete de "nafakâ' denir ki, bunun da bu kökle ilişkisi açıktır. Terim olarak giriş paragrafındaki anlamların tümünü bünyesinde bulunduran "infak" tanımdan da anlaşılacağı gibi, insanın sahip olduğu bilgiyi (faydalı ilmi) yayma ve öğretme anlamına da gelir. Mesela Kur'an-ı Kerim'in daha ilk girişinde (2/3) kurtuluşa eren mü'minlerden sözeden, "bizim kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler" ayeti "infak" a bu anlamı da yüklemiştir. Ve bu ayet aslında "infak" ta bulunması gereken özelliklere de"işareti" ile dikkat çeker: Ayette ki "min = den" eki, infak edenin sahip olduğu herşeyi verip yoksul kalmasını ve savurganlık etmesini değil, bir kısmını vereceğini, "mâ = şey" ifadesi, sadece maddi varlıktan değil, ilim gibi manevi varlıklardan da infak edileceğini, Allah'ın "bizim rızık olarak verdiklerimiz" ifadesi, "infak" ta başa kakma ve minnet duygusunun olamayacağını, çünkü verenin aslında Allah'ın malından verdiği, "infak ederler" ifadesi de, hem başka harcamalar için değil ihtiyaç (nafaka) için verirler, hem de, verdikleri çok az olmayıp bir ihtiyacı karşılayacak kadar olur anlamına verir ki, "infak"ın asıl özellikleri de bunlardır. Bu nitelikleri taşıyan "infak"ın yapıldığı yön (cihet) zaman ve şartlar itibari ile kendi içinde bir meratibi (hiyerarşisi) vardır. Mesela bir yönüyle "infak"ın farz, (vacip) ve mendup olanları vardır ki, bu sıralamaya göre "infak"ın farz olanlarının başında zekat gelir. Insanın kendine bakması ve çoluk çocuğuna yapacağı harcama (nafaka) da ikinci derecede farz olan "infak" tır. Üçüncü farz "infak" ise cihat için yapılacak harcamadır. Bütün çeşitleriyle sadakalar ise "infak"ın mendup (hoş ve arzulanan) kısmını oluşturur. (Kurtubî I/179) "Infak"ın tüm çeşitleri ile ilgili olarak Kur'an-ı Kerim'de ikiyüze yakın ayet-i kerime vardır ki bu, islam toplumundaki maddi transfer, mülkiyet seyyaliyeti, servet törpülenmesi, gelir hatta servet dağılımı, olandan olmayana transfer (sosyal güvenlik ödeneği) kısaca sosyal adaletin hangi boyutlarda motive edildiğinin belirgin bir göstergesidir, "infak"ın mekruh ve haram olanı ise olmaz. Çünkü bu terimin anlamı bütünüyle olumludur. Mekruh ya da haram olan harcamalara "infak" değil "israf', "savurganlık" vs. denir.
Ancak "infak"in sadece teberru (tatavvu) şeklindeki harcamalara denebileceği, zekatı içine almayacağı da söylenmiştir. Fakat birinci görüş daha doğrudur.( Razî 2/3. ) Diğer bir yönden "infak"ın hiyerarşisini Allah Rasülü (s.a.) bir hadisleriyle açıklar: "Gelip, bir dinarım var (ne yapayım?) diye soran birisine: kendine harca (infak et) buyurdu. Iki dinarım varsa? Ev halkına harca. Üç dinarım varsa? Hizmetçine (çalıştırdıklarına) harca. Dört dinarım varsa? Ebeveynine harca. Beş dinarım varsa? Yolunlarına harca. Altı dinarım varsa? Allah yolunda harca, buyurdu" el-Bakara suresi 2/215. ayeti bu hiyararşiye daha net bir sıra çizer: "Ne infak edeceklerini sana sorarlar. De ki, hayır olarak infak ettiklerinizi ebeveyninize, yakınlarınıza, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara (harcayın)"
Bir başka hadis-i şerif aynı derecelemeye değişik sartlara göre biraz değişik bir sıra çizer: "kişinin infak deceği en hayırlı para (dinar) çoluk çocuğuna harcadığı, Allah yolunda (cihadda) bineğine harcadığı, yine Allah yolunda arkadaşlarına harcadığı paradır." Bir diğerinde ise: "Allah yolunda (cihadda) infak ettiğin bir dinar, bir köle azat etmek için infak ettiğin bir dinar, bir yoksula sadaka olarak verdiğin bir dinar ve çoluk çocuğuna harcadığın bir dinardan ecri en büyük olanı çoluk çocuğuna harcadığındır"( Kurtubî I/179) denir.Rasülullah'ın hadislerinde de her çeşidiyle "infak" vurgu ile tavsiye ve teşvik görür. O herkesin, yarım hurma ile de olsa kendisini kurtarması gerektiğini, sadakanın rızkı çogaltacağını, ömrü ve malı artıracağını, Rabbin gazabını dindireceğini, zafere sebep olacağını, malın bereketi olduğunu söyler. Zaten Allah da (c.c.) yapılan bir infakın yerinin Allah tarafından doldurulacağını haber verir. (34/39) Yine Allah Rasulü (s.a.) "infak" etmeyenin rızkının daraltılacağını, cömertliğin Allah'ın ahlakından olduğunu, yoksullara arka çıkmanın kötü ölümü engelliyeceğini, sadakanın (bir paratöner gibi) belayı önlediğini... bildirir.Kısaca bütün çeşitleriyle infak Islamın ikinci temel unsuru, "köprüsü" ve dünyayı düzene koyma aracı olarak görülür.
__________________
Her insan hata eder. Hata işleyenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir.
Tirmizî, Kıyâme, 49; İbn Mâce, Zühd, 30.

Alıntı ile Cevapla
Alt 12 Şubat 2008, 19:29   Mesaj No:3
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: İnfak

[B] Belgincim




[BLOCKQUOTE]
[B]* İnfak *


İnfak ediniz. Kur'an, iman ve namaz'dan sonra üçüncü olarak infakı sayar. Allah insanları mallarıyla ve canlarıyla sınamaktadır. Mal sınavını geçemeyenler, can sınavına girmeye hak kazanamayacaklardır. Tıpkı Kabil gibi. O, mal sınavını veremedi ve kaybetti. Habil ise mal sınavını verince can sınavına girdi ve onu da kazanarak "şehadetname"sini aldı.


İnfak Kur'an'da Allah için vermenin genel adıdır, înfakın farz olanına zekat, nafile olanına tasadduk denilir.

Verebildiğiniz şey sizindir. Çünkü insan ancak sahibi olduğu şeyi verebilir. Eğer veremi-yorsan sen malın değil, mal senin sahibindir. İslam'ın hakim olduğu toplumda mü'minler kırkta bir zekat vermekle yetinebilirler. Ancak İslam'ın mahkum olduğu toplumlarda bir varlıklı Müslüman sadece kırkta bir zekatını vermekle yetinmemelidir. Sahabe kırkta bir zekata "Zekatu'1-Bahil: cimrinin zekatı" derlermiş. İslam'ın tüm yükünü mü'minlerin omuzladığı böylesi zor zamanlarda mü'minler içerisinden Asr-ı Saadet insanı gibi beşte bir, hatta Ka'b b. Malik ve diğer bazı sahabiler gibi ikide bir verebilenler çoğalmalıdır.

İnfak edince azalacağını zannetmeyiniz. Allah için verdiğinin şuurunda olan, Allah'ın karşılığını kat kat vereceğini de bilir.

Kur'an'da iman ve namazdan sonra infak zikredilir. Kur'an infaktan o kadar çok söz eder ki, "vahiy insana Allah yoluna vermeyi öğretmek için gelmiştir" dense yeridir. İnfak, kişinin Allah'ı kazancına ortak etmesidir. Geliri artırmanın en kesin ve akıllı yolu Allah yolunda harcamaktır. Allah yolunda harcamak, eksiltmek değil çoğaltmaktır; deneyebilirsiniz.

Bollukta da veriniz darlıkta da. Hatta, işini bilenler, asıl muhtaç oldukları zaman infak ederler. Vermek için zengin olmayı bekleyenler hiç veremeyecekler demektir. Yokluk sırasında veremeyenler varlıkta hiç veremezler. Hem, vermenin artırdığına inananlar en muhtaç oldukları zamanda verirler. Bilir ve inanırlar ki, verdikleri kendilerine kat kat iade edilecektir,

Denge, yaratılışın sırrıdır. Denge, mahlukatın tâbî olduğu en büyük kanundur. Denge, sünnetullahtır. Kâinat ilâhi bir denge üzerinde hareket etmektedir.

Duygu, düşünce ve eylem dengesini bozmayınız. Dengesizliğin kozmik karşılığı kıyamettir. Ferdi dengesizlik ferdin kıyametini, sosyal dengesizlik toplumun kıyametini getirir.

Hepiniz Müslüman olarak Allah'ın "Selam" isminin bir tecellisi olarak yaradılışın kanunu kıldığı dengeyi korumakla görevlisiniz. Tarih, dengeyi bozanlarla dengeyi korumak isteyenler arasındaki ölümsüz mücadelenin adıdır. Peygamberler, İlahi dengeyi tavır ve davranışlarıyla sembolleştiren ideal örneklerdir. Kitaplar, denge öğretisinin İlahi metinleridir.

Evrensel olanla bölgesel olan arasındaki hassas dengeyi koruyunuz. Bölgenizde olup bitenlerle ilgilendiğiniz gibi üzerinde yaşadığınız ve size emanet edilen dünyada neler olup bittiğiyle de ilgileniniz.

Aynen bunun gibi güncel olanla olmayan arasındaki dengeyi de koruyunuz. Günlük hadiseleri yorumlarken güncelin etkisinde kalarak değil, o hadiselerle, zamanın ve zeminin değişmesiyle değişmeyen sosyal, siyasal ve evrensel kanunlar arasındaki ilişkiyi bularak sonuca gidiniz. Bunun için de iki şeyi çok iyi biliniz: I) Özel ve genel tarihinizi, II) Sünnetullah dediğimiz evrensel yasaları.
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 Şubat 2008, 19:30   Mesaj No:4
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: İnfak


İnsan denen muhteşem muammayı en iyi çözümleyen, kuşkusuz, Kur’an’dır… Kur’an insanın gizli şifrelerini, bastırılmış duygularını deşifre eder…

İnsanoğlunun ruh dünyasındaki gizemlilikleri çözmek vahiy eksenli bir yolculukla mümkündür…

İç dünyamızdaki negatif ve pozitif unsurlar, anlam kodları, deruni alemin haritası yani insanın saklı fotoğrafı Kur’an’a yüklenmiştir…

Doğru olan, insanı Kur’an’dan tanımaktır… İnsanın eşya ve mülk ile olan ilişkisini değerlendirirken, Kur’an şöyle buyuruyor:

‘‘Gerçekten insan, bencil ve hırslı olarak yaratıldı. Kendisine bir şer(kötülük) dokunduğu zaman feryadı basar. İyilik dokunduğunda ise pinti kesilir(cimrilik eder).’’

(Mearic 19-21)

İnsanın ‘‘sahip olma’’ güdüsündeki hırsına şu ayet-i kerime dikkatimizi çekiyor:

‘‘… İnsan pek cimridir.’’ (İsra 100)

Bir çok cürmün temelinde bu ‘‘cimrilik’’ vardır…

‘‘Sahip olma’’ güdüsü zamanla mülkün Sahibi’ni unutturuyor, ardı sıra sahip olma ve sömürü savaşları başlıyor…

Hırsımızı ve zaafımızı bilen Rabbimiz bu tehlikeye işaret ediyor ve çözüm öneriyor:

‘‘Allah yolunda infak ediniz ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayınız. İyilik ediniz. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.’’ (Bakara 195)

İnfak, insan ruhundaki yüce hasletleri harekete geçirir…
Amellerin ihsana dönüşmesine vesile olur…
Aklın irfana, kalbin imana açılıp ısınmasına zemin hazırlar… Nefsin arınmasında infakın etkisi küçümsenemez…

Kazanma hırsını, sahip olma güdüsünü, servet edinme sarhoşluğunu infak ile dizginlemek mümkündür… İnfaka ikna olmayan insan, doyumsuzdur…

Nefsi emarenin pintiliğini ve cimriliğini infak ilacı ile giderebiliriz…
İnfak, mülkün asıl Malik’ini hatırlayıp, O’na tevdi etmenin ifadesidir…

İnfak, mal üzerinden gerçekleşen ruhi terbiyenin bir parçasıdır…

İnfak, Allah’a itaat ve ibadeti ilke edinenlerin maddi imkanlarını Allah yoluna tahsis etmeleridir… İnfak mümini mala tutkunluk zilletinden, paraya kulluk sefaletinden kurtarır…

İnfak, yeryüzü bağımlılıklarından özgürleşerek, gök merkezli güzelliklere kanatlanmaktır…

İnfak, toprak eksenli zevklerden sıyrılıp, yüce bir vicdan zevkini idraktir… Böylece iç huzurun merdivenlerini tırmanarak, veraların verasına uzanmak mümkün olur… İnsanlık kalitesini arttıran, insana merhamet yükleyen, ruh ve duygu planında yücelten en etkili eylem, infaktır…

İnfak eylemi, yürekler arasında ülfet, ünsiyet, merhamet ve uhuvvet ören esaslı bir aşıdır…

Gönüllerde sevgi halesi oluşturan esrarlı bir kimyadır…
İnfak, sosyal değişimlerin belirleyici dinamiklerinden biridir ki, medeniyetlerin inşası ve imhası bununla ilgilidir…

İslam medeniyeti; ‘‘verme kültürü’’ öne çıkan, ‘‘infak toplumu’’ olma bilinci ile hareket edenlerin eseridir…

Zaten yaşadığımız dünya iki toplumlu bir dünyadır: Biri infak toplumu yani İslam toplumu, diğeri ise israf toplumu, yani isyan yolunu seçenler…

İslam toplumunda, üretim felsefesi, kâr telakkisi infak bağlamında gerçekleşir… Bu toplumda, inhisar yok! İhtikâr yok! Esas olan infak ve ihsandır… Çünkü, aksi taktirde sonuç inkıraz ve krizdir…
İnfakı olmayan toplumların nifaktan kurtulması, korunması çok zor… Salah ve felaha ulaşmanın yolu salat ve infaktır…

Toplumsal karmaşaya, ekonomik krize karşı en etkili tedbirin infak olduğunda kuşku yok…

Modernizmin saçtığı çıkarcı, fırsatçı, hazcı hastalıklara karşı ancak infak ve ihsanla direnebiliriz… Dünyacı, bireyci, benci virüsleri infak ile dezenfekte edebiliriz…
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 Şubat 2008, 19:31   Mesaj No:5
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: İnfak


Şeytanın ‘‘fakirlikle korkutmasına’’, nefsin bencilliğine karşı imanın galebe çalması, infak bilinci ile mümkündür…

İnancımız o dur ki; infak, kişinin kendi insiyatifine bırakılan bir lütuf değil, Allah’ın yoksullara verilmesini, ‘‘hak’’ olarak emrettiği bir paydır…

‘‘Ve onların mallarında belirli bir hak vardır.
Yoksul ve yoksun olan(lar) için.’’ (Mearic 24-25)

İnfak hayatı, paylaşıma dayalı bir yaşam demektir… Herkesin rüyasını gördüğü, özlemini çektiği bir hayat… Bu hayatta infaktan daha öteside vardır: İsar… Kendi hakkını kardeşine devretme erdemi…

Acaba bu gün bizler bu seviyenin neresindeyiz?

İnfak, ihsan ve isardan nasibimiz nedir?

Toplumsal dayanışmamız ne durumda?

İnfak ruhu törpülendi…

İçimizdeki ve dışımızdaki şeytanlar bin bir dereden su getirerek, bizi infaktan, ihsandan alıkoyuyorlar…

Geçim telaşı, rızık korkusu iliklerimize işledi…

‘‘Yarın ne olacağı belli değil!’’ diyerek, stokçuluğa başlayanlar, gerçek yarınları unutuyor dünya malına kapandıkça kapanıyorlar…

İnfakı erteledikçe, kardeşliği eritiyoruz…

İnfak sorumluluğu hatırlatıldığında kem-küm etmeden, yüz rengi değişmeden eli cebine giden insanlarımız azalıyor…

Masa, kasa, nisa sınavı bu gün daha bir girift, daha bir çetin… Bu infak sınavını vermek zorundayız… Elimizi çabuk tutmak mecburiyetindeyiz…

Vermemiz gerekeni verelim ki, yarın mahşerde boynumuza dolanmasın!..

‘‘Sizden birine ölüm gelip de: ‘‘Rabbim, beni yakın bir süreye (ecele) kadar geciktirsen bende böylece sadaka versem ve salihlilerden olsam’’ demezden önce, size rızık olarak verdiklerimizden infak ediniz.’’ (Münafikun 10)

Ertelenmeyen infak…
Ötelenmeyen yoksullar…
‘‘Elimiz dar’’ demeden, hemen şimdi infak…

Ekmeğimizi bölüşmeyi öğrenmezsek, belki yarın ekmeğin tamamı zehir olacaktır…

Soframızı paylaşmazsak, yer ve gök sofraları bize açılmayacak… Rahmet duracaktır…

Kapımızı muhtaçlara açmazsak, gök kapıları yüzümüze kapanacak…

İnfaksızlık bize musibet olarak geri dönecektir…

Kıtlık, kuraklık, susuzluk bir sonuçtur… Nedenlerine inmek gerekmiyor mu?

Eğer vermezsek, gönlümüzün gözenekleri hırsla dolacak ve bizi vuracak…

Gözlerimiz çevremizdeki yoksulları görmüyorsa, gözlerimizi kaybetmeye başlamışız demektir… Görme özürlü olmak buna derler, işte…

Yoksulların gözü elimizde olanlara takılı kaldı ise, onun bize de hayrı olmayacaktır…

Ellerinden tutulması gereken, boşlukta bu kadar el varken, avuçlarımızı sıkmayalım… İnsanlara ellerimizi açalım ki, açılan ellerimize rahmet yağsın…

Sen bir el uzatmışsan, yardıma muhtaç olduğunda sana uzanacak bir el bulabilirsin…

Efendimiz buyurmuyor muydu?

‘‘İnfak et ki, infaka mazhar olmasın.’’

İnsan harcanmayı istemiyorsa, hemen Allah yolunda harcama yapsın…

Gerçi, Allah yolunda harcamak her yiğidin harcı değil…

Unutmayalım ki; hacil ve rezil düşmemek için harcamak şart…
İnsana yakışan ihsandır… Adam olana düşen görev yardım etmektir…

Bu gün öyle bir iyilik yapalım ki, insanlığımızın, ölmediğimizin delili olsun…

İnsanlığımız infakımızla ortaya çıkacaktır…

Vermek bir iç huzuru, yürek yumuşamasıdır…

İnfak, iyilik kalp sıkışmasına, ruh daralmasına iyi gelir…

bu rabbani reçeteyi uygulayanlar, kendilerini kanatlı bir kuş gibi hafif hissedeceklerdir…

İhsan, kalp kasvetini gideren bir eylemdir…

Kalbinin katılığından şikayet eden birine Rasulullah(sav) yetimlerin başını okşamasını tavsiye ediyor…

Başkasının derdiyle dertlenirken, kendi sıkıntını unutuverirsin…

‘‘Öyle dertler, öyle dertliler var ki, benim derdim ne ki?’’ demeye başlarsın…

Hiç rastlamadık mı?

Penceresine cam alamadığı için naylon geçirenleri?..

Kışın çocuğunun su çeken yırtık ayakkabısından dolayı, çorabın üzerine poşet geçiren anneyi?..

Üniversite yurtlarında arkadaşına çay ikram edecek para bulamayan, yağız ama yalnız delikanlıları?

Kim bilir hangi köşede sıcak bir aş için kıvranan, yardım eli arayan, kimse yok mu diye çaresizce inleyen nice kardeşimiz var…

Belki de çok yakında, yan bina da arka sokaktaki boyasız gecekondu da?!

Kursağına sadece bulgur pilavı inenleri…
Muhtarlıktan fakirlik belgesi alabilmek için ezilip-büzülenleri… Yeşil kart almak için kapı kapı sürünenleri…
Hiç rastlamadık mı?

İşte bu bizim insanlık sınavımız…

Bu dünyada tek başımıza değiliz… Kimi yanımızda, kimi yüreğimizde, kimi uzağımızda ama kalbimizin çok yakın bir kıyısında yaşıyor dünyanın mazlumları, mahrumları, mağdurları…

Oralardan, o uzak, o yakın bölgelerden feryatlar yükseliyor…

Savaştan başka bir şey tatmamış onbinlerce insanın çığlığı
yükseliyor, göz yaşları yağıyor üzerimize… Sadece Irak’ta yetim kalan çocuk sayısı 5 milyon’u buldu…

Savaşın, sürgünün, ambargonun ve açlığın pençesinde yok olan, iniltileri gökkubbede bir bir sönen kardeş lerimiz bize sesleniyor:

Neredesiniz?

Merhametli elleriniz nerede?

Şefkat yüklü sımsıcak yürekleriniz nerede?

Yürek yakan bu sese kulak verip diyebilmeliyiz ki;

Özür diliyoruz…
Siz açken tok uyuduğumuz için…
Siz ağlarken gözyaşlarınızı silemediğimiz için…
Elleriniz, o öpülesi elleriniz uzanırken bize tutamadığımız için… Ve üzerimizdeki hakkınızı unuttuğumuz için özür diliyoruz…

Hatırladık ve geldik, diyebilmeliyiz…

Alıntı ile Cevapla
Alt 12 Şubat 2008, 19:31   Mesaj No:6
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: İnfak


Bize verilenden verme vaktidir…
Ekmeğin ve suyun hakkını sahibine verme vaktidir…
Bahşedilen nimetlerin değerini yeniden fark etme vaktidir…
Elden ele, olandan olmayana verme vaktidir…
Verdikçe artacağını bilenlerin harekete geçme vaktidir…
Kimi yurdundan koparılmış, kimi çaresizliğe terkedilmiş rengi, ırkı, dili farklı ama kaderi aynı olan insanlarımızla buluşma vakti…

Veren el ile alan el arasında kardeşlik köprüleri kurma vakti…

Yoksulluğun sebebi sadece ‘‘yokluk’’ değildir…

Bu gün yeryüzünde ki sefaletin sebebi sizce nedir?

İmkanların kıtlığı mı, yoksa merhametin yokluğu mu?

Yardım bir gönül eylemidir… Ve eylemlerin en güzeli…

Çünkü vermek, Kur’an ahlâkıdır...

Paradan, maldan, zamandan, bilgiden, beden gücünden, elinde, avucunda ne varsa, ondan verebilmek… Vermenin hazzını ve huzurunu yaşamak…

Biz verdikçe, bir Veren’de bize hep vermiyor mu?

İnfak, sonsuz bir bereketin tohumudur…
Bu tohum en temizinden seçilmeli…

‘‘Dünya ahiretin tarlasıdır’’ değil mi?
Ek ekebildiğin kadar…
Ver verebildiğin kadar…

Çünkü verdiğin senindir…
Veremediğin senin değil, mirasçılarınındır…

İnfak, imandan bağımsız bir eylem değildir…
İnfak bir iman sınavıdır...

Elin arkasında iman yüklü bir yürek varsa; o el, veren el olur…

Zengin el verebilir diye bir kural yoktur…

Nice zengin eller var ki; sıra vermeye gelince nasılda titriyor… Sıkı mı sıkı!

Efendimiz (sav):

“Sahip olduğunuz her nimetin hesabını öbür dünya da vereceksiniz.” buyurunca sahabeden bir zat: “Şu üç hurmanın da mı ya Rasulallah?” dedi. “Evet, o üç hurmanın da!” diye cevap verdi Rasulullah Efendimiz...

Bu durumda, artık kimsenin “benim neyim var ki; infak edeyim?” deme hakkı kalmıyor...

O zaman “Bu gün Allah rızası için ne infak edebilirim?”

Duyarlılığı ile bir infak seferberliği başlayacak...

Ümmetin her ferdinin mutlaka infak edebileceği bir şeye malik olduğu anlaşılacak...

Belki de o vakit, niceleri vermeye doymayan “infak tiryakisi” kesilecek...

Hani şu her gün para dökmekten usanmayan “sigara tiryakileri” gibi... İşte o zaman Salebeleşmekten kaçınacak, Ebuzer’i daha iyi anlayabileceğiz....

O Ebuzer ki: Eline geçen her şeyi ahiret yurduna göndererek, dünya yaşantısını yokluk sınırına yakın bir seviyede geçiriyordu...Geçici dünya malını değil, ebedi ahiret sermayesini biriktiriyordu... Birikiminin korunduğu mekan ahiretti...

Nitekim, “Senin evinde güzel eşya yok mu?” diyenlere:

“Biz güzel eşyalarımızı öteki evimize (ahiret yurdumuza) gönderiyoruz.” cevabını veriyordu...

İnfak, ölüm ötesi kalıcı yatırım...
İnfak eden kendini bu gün ile sınırlamıyor, sonsuza açılıyor...
İnfak ile cennet daha da yakın....

İşte bunun için, Müslüman sürekli kendini borçlu bilmelidir ve vermek mecburiyetinde olduğunu asla unutmamalıdır...

Sadaka sığınağına yönelmekten nasıl uzak kalabiliriz?

Biliyoruz ki; sadaka bir sadakat sınavıdır...

Kişisel çıkarın hayatın merkezine konulduğu modern dünya da infak ahlakını kuşanmalıyız...
Bir yaşam biçimi olarak infakı seçmeliyiz...

İnsanları “menfaat” fikrinin tahakkümünden kurtarmak gerekir...

Gerçek anlam da dürüst mümin, fedakarlığı ile kendini ortaya koyan, menfaatına bakmadan cömert ve mert ilkeli bir duruş üzere bulunandır...

İnfak bir marifettir... Müşfik olanlar ancak münfik olabilir... Olmayanların yolu nifaka çıkar...

Rabbimizin şu uyarısını şimdi daha iyi anlıyoruz:

“Size ne oluyor ki; Allah yolunda infak etmiyorsunuz? Oysa göklerin ve yerin mirası Allah’ındır...” (Hadid-10)

Şimdi infak vakti! Ramazan bizi infaka çağırıyor....

Unutmadan şunu da hatırlatayım...

Kendinizi, birikiminizi, geleceğinizi garanti altına aldınız mı?

Yani infak fonuna sigortaladınız mı?
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 Şubat 2008, 19:32   Mesaj No:7
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: İnfak


İNFÂK

Nafaka verip geçindirme, besleme, Allah yolunda harcama. Bir terim olarak; gerek hısımlardan ve gerekse diğer insanlardan yoksul ve muhtaç olanlara para veya maişet yardımı yaparak, onların geçimini sağlama, demektir. Zarûrî ihtiyaç ve maişet için sarfolunacak paraya ve azık çeşidine "nafaka" denir. Bir kimsenin kanunen geçindirmek zorunda bulunduğu kimselere mahkeme kararıyla bağlanan aylık da bu adı alır.
İslâm hukukunda infakın kapsamı geniştir. Aile reisinin bakmakla yükümlü olduğu kimselere harcama yapmasını kapsadığı gibi; diğer yoksul ve muhtaçlara yapılan zekât, sadaka ve benzeri yardımları da anlamı içine alır. Zekât gibi miktarı belirli yardımlaşma hükümleri gelmeden önce, Ashâb-ı kiram yoksullar için ne kadar harcayacaklarını bilmiyorlardı.
Muaz b. Cebel ile Sa'lebe Hz. Peygamber'e "Kölelerimiz ve hısımlarımız var. Bunlara malımızdan ne şekilde ve ne miktarda harcayalım" diye, şu ayet inmişti: "Ey Muhammed! Sana, hangi şeyi nafaka vereceklerini sorarlar. De ki: "İhtiyacınızdan artanı verin"(el-Bakara, 2/219). Zekât farz kılınmadan önce, kazanç sahipleri, bu ayete göre, her günkü kazançlarından kendilerine yetecek kadarını alır, gerisini tasadduk ederlerdi. Altın, gümüş gibi nakit sahipleri de, bir yıllık geçimini ayırır, geri kalanını Allah yolunda harcarlardı (ez-Zebîdî, Tecridî Sarîh, Terc. K Miras, Ankara 1978, XI, 371).
Kur'an-ı Kerîm'in pek çok âyetinde, varlıklı müminlere "Allah yolunda infak" emir ve tavsiyesinde bulunulmuş, Allah yolunda harcayanlar övülmüştür.
"Ey iman edenler, kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardığımız ürünlerin en helâl ve iyisinden Allah yolunda harcayın (zekât ve sadaka verin)" (el-Bakara, 2/267);
"Mallarını gizli ve açık olarak gece ve gündüz harcayan kimseler var ya, iste onların, Rableri katında ecirleri vardır. Onlara hiçbir kortu yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır" (el-Bakara, 2/274);
"Mallarını Allah yolunda harcayanların hâli, her başağı yüz daneli yedi başak bitiren bir tohumun hâli gibidir. Allah dilediği kimseye daha kat kat verir,. Allah'ın ihsanı çok geniştir. Her şeyi hakkıyle bilendir" (el-Bakara, 2/261).
Bakara Suresi'nin ilk ayetlerinde takvâ sahiplerinin vasıfları sayılırken, "Allah yolunda harcayanlar"; gayba inanan ve namaz kılandan sonra üçüncü sırada zikredilir (bk. el-Bakara, 2/3; Âlu İmrân, 3/134).
Allah yolunda yapılan harcamanın, malın sevilen çeşidinden yapılması, kişiyi "birr" derecesine ulaştırır. Ayette şöyle buyurulur: "Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcayıncaya kadar Cennete ve iyiliğin en güzeline (birr) eremezsiniz" (Âlu İmrân, 3/92). Bu ayet inince, Ebû Talha (r.a) en çok sevdiği malı olan "Bırhâ" bahçesini Allah yolunda tasadduk etmek istemiş, Hz. Peygamber'in; "yakın hısımlarına ve amcasının oğullarına vermesi" tavsiyesine uyarak böyle yapmıştır (Buhârî, Zekât, 44, Vesâyâ, 17, 26; Müslim Zekât, 43; Ahmed b. Hanbel, III, 141, 256). Hz. Ömer Hayber'den hissesine düşen değerli ganimet toprağını vakfetmiştir (İbn Kesîr, Muhtasaru Tefsir, Beyrut 1981, I, 299).
Zeyd b. Hârise (r.a) "Seyl" adındaki ünlü atını tasadduk etmesini Hz. Peygamber'den istemiş, O da atı Usâme b. Zeyd (r.a)'e vermiştir. Hasan el-Basrî şöyle der: "Bir kimse sevdiği bir tek hurmayı bile Allah rızası için sadaka olarak verirse bu ayetteki "birr"e mazhar olmuş olur". Ömer b. Abdülaziz, yoksullara bol miktarda şeker dağıtır ve sebebini soranlara da şu cevabı verirdi: Çünkü ben en çok şekeri severim.
İnfakın en fazîletlisi ve en önde geleni kişinin muhtaç durumda bulunan hısımlarına yaptığı harcamalardır. Ayette şöyle buyurulur: "Erkekler kadınlar üzerinde hakimdirler. Çünkü Allah birini (cihat, imamet ve miras gibi bazı konularda) diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler, mallarından onların geçimini sağlamaktadırlar" (en-Nisâ, 4/34). Âile fertlerine yapılacak harcama sadaka hükmündedir. Hadiste şöyle buyurulur:"Bir müslüman, aile fertlerinin geçimini, Allah'ın rızasını umarak sağlasa bu, kendisi için sadaka olur".
Hadiste zikredilen aile fertlerine (ehl); karısı, çocukları, nafakası kendisine gerekli olan erkek ve kız kardeşleri ile amcası ve amcasının çocukları, evinde beslediği yabancı yoksul çocuklar dahildir. Bir kimsenin bakmakla yükümlü olduğu kimseleri geçindirmesi, onun üzerine vaciptir. Eğer bu masrafları yaparken Allah rızasını kazanmayı kastederse, sürekli sadaka ecri alır. Ancak bu konuda Allah rızasını kasdetmezse, üzerinden borç düşer, fakat ayrıca bir ecir alamaz (bk. ez-Zebîdî, a.g.e, IV, 411-417, XI, 372, 373). Buna, Sa'd b. Ebî Vakkas'ın naklettiği şu hadis de delâlet eder:
Veda Haccı yılı Mekke'de hastalanan Sa'd b. Ebî Vakkas tek varisi olan kızına çok servet kalacağını düşünerek servetinin üçte ikisini vasiyet yoluyla başkasına bırakmak ister. Hz. Peygamber razı olmaz. Yarısını bırakmak ister. Resulullah (s.a.s), "üçte birini vasiyet etmesi" ne müsaade eder ve şöyle buyurur:
"Ey Sa'd! Senin mirasçılarını zengin bırakman, onları yoksul ve başkalarına avuç açar bir halde bırakmandan daha hayırlıdır. Sen, Allah rızası için harcadığın nafakadan dolayı ecir alırsın. Hatta, yemek yerken eşinin ağzına verdiğin lokmadan ötürü de ecir alırsın" (Buhârî, Merdâ, 16; Mâlik, Muvatta', Vasiyye, 4). Ancak Sa'd, bu hastalığından iyileşip uzun bir müddet daha yaşamış ve bu kızından başka çocukları olmuştur.
Buna göre, bir kimse, malının üçte birine kadar olan kısmını vasiyet yoluyla Allah yolunda harcayabilir. Servetin üçte ikisi mirasçıların korunmuş hissesidir. Ancak, mirasçılara vasiyetle mal bırakılması hadisle yasaklanmıştır. Çünkü mirasçılara Allahu Teâlâ belirli miras hisseleri tahsis etmiştir (bk. en-Nisâ, 4/11, 12, 176; el-Enfâl, 8/75).
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 Şubat 2008, 19:33   Mesaj No:8
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: İnfak


Zorunlu nafaka ikiye ayrılır:
1. Kişinin gücü yettiği zaman kendisi için gerekli olan nafaka. Bu, başkalarına yapılacak yardım ve Allah yolunda harcamadan önde gelir. Çünkü kişinin yaşamını sürdürmesi ve başkalarına olan infak görevini yerine getirebilmesi buna bağlıdır. Hz. Peygamber; "İnfaka önce kendinden, sonra nafakası senin üzerine vacip olan kimselerden başla!" (Buhâr;, Zekât" 18, Nafakât, 3; Müslim, Zekât, 41; Tirmizî, Zekât, 38, Zühd, 32; Nesaî, Zekât, 51, 53, 60) buyurur.
2. Müminin başkalarına olan infakı. Başkasına infakın farz olmasının üç sebebi vardır: Evlilik, hısımlık ve mülk.
Evlilikte, koca eşinin yeme, içme, giyim ve mesken ihtiyacını karşılamak zorundadır. Emsalinin evinde hizmetçi bulunuyorsa o da nafaka kaps----- girer (bk. el-Bakara, 2/233; et-Talâk, 65/6, 7; Buhârî, Nafakât, 1-4; Ebû Dâvud, Menâsik, 56; el-Kâsânî, Bedâyîu's-Sanâyi', Mısır 1909-1910, IV, 40; Hamdi Döndüren, İslâm Hukuku, İstanbul, 1983, S. 294 vd.).
Eşler dışında, biri diğerine evlenme engeli teşkil edecek kadar yakın hısım (mahrem) olunca, bunlar arasında nafaka cereyan eder. Anne, baba, dede, nine, çocuk ve torunlar, kardeşler, hala, amca, dayı ve teyze bunlar arasında sayılabilir. Ayetlerde şöyle buyurulur: "Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komşulara, yakın komşulara, yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, sahip olduğunuz kölelere iyilik edin" (en-Nisâ, 4/36)."O halde, akrabaya, yoksula ve yolcuya hakkını ver" (er-Rûm, 30/38).
Hz. Peygamber, iyilik yapmaya en lâyık kimin olduğunu soran bir sahabeye şöyle cevap vermiştir: "Annen, sonra, yine annen, sonra yine annen. Sonra, baban. Sonra en yakınından başlayarak uzağa doğru diğer hısımların" (eş-Şevkânî, Neylü'l Evtâr, VI, 327).
Hanefîler bu ayet ve hadislerdeki "hısımlar"ı, "mahrem hısımlar" şeklinde sınırladılar. Çünkü; "Babanın yükümlülükleri aynen mirasçıya da geçer" (el-Bakara, 2/233) ayeti, Abdullah b. Mes'ûd (ö. 32/652) kırâatinde "Babanın yükümlülükleri aynen mahrem hısımlardan olan mirasçıya geçer" şeklinde rivayet edilmiştir.
İslâm hukukçuları eş ve diğer hısımların nafakasının; yiyecek, katık ve giyeceğin belde örfüne göre ve yükümlünün durumu dikkate alınarak "yetecek ölçüde" olması gerektiği konusunda görüş birliği hâlindedir.
Çünkü nafaka ihtiyaç sebebiyle vacip olmuştur. İhtiyaçlar da yeterli ölçüdeki (kifaye miktarı) şeylerle giderilebilir. Hz. Peygamber (s.a.s) Ebû Sufyan'ın karısı Hind'e; "Kocanın malından, örfe göre sana ve çocuklarına yetecek kadar al" (Buhârî, Buyû', 95; Nesaî, Kudât, 31; İbn Mâce, Ticârât, 65; Dârimî, Nikâh, 45) buyurmuştur. Burada onun ve çocuklarının nafakası kifaye miktarında belirlenmiştir. Diğer hısımların da buna kıyas yapılarak aynı ölçüde olması gerekir. Eş veya diğer hısım hizmetçiye muhtaçsa, nafaka kaps----- o da girer. Felçli durumdaki yoksul anne veya babanın bir hizmetçiye baktırılması gibi.
Hamdi DÖNDÜREN
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 Şubat 2008, 19:34   Mesaj No:9
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: İnfak


İNFAK
Helâl yollarla elde edilen malı, ihtiyaca ve dinin gerekli ya da hoş görüldüğü yerlere harcama, sarfetme. Allah'ın bir rızık olarak verdiği görünür-görünmez (zahir-batın) nimetleri yayma.Kelime arapça kökenli olmakla beraber, Islami bir terim muhtevası kazandığından bütün müslüman halklar tarafından aynı kapsamla kullanılır olmuştur. Arapçadaki kökü "ne-fe-ka" fiilidir. Bu kök "çıkma" ve "gitme"yi ifade eder. Arap tavsanının çıkış deligine "nâfika", imandan çıktığı için ya da kalbinden iman çıktığı için insana "münafık", pantolonda ayağın çıkış yerine "neyfak", azığın bitip tükenmesine "infak" yerin altından çıkış yeri olan tünele "nafak" denir ki, bunların hepsinin kök, mana ile ilişkisi vardır. Insanın şeran bakmakla yükümlü olduğu kimselere elinden çıkarıp vermekle yükümlü olduğu malı mükellefiyete de "nafakâ' denir ki, bunun da bu kökle ilişkisi açıktır. Terim olarak giriş paragrafındaki anlamların tümünü bünyesinde bulunduran "infak" tanımdan da anlaşılacağı gibi, insanın sahip olduğu bilgiyi (faydalı ilmi) yayma ve öğretme anl----- da gelir. Mesela Kur'an-ı Kerim'in daha ilk girişinde (2/3) kurtuluşa eren mü'minlerden sözeden, "bizim kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler" ayeti "infak" a bu anlamı da yüklemiştir. Ve bu ayet aslında "infak" ta bulunması gereken özelliklere de"işareti" ile dikkat çeker: Ayette ki "min = den" eki, infak edenin sahip olduğu herşeyi verip yoksul kalmasını ve savurganlık etmesini değil, bir kısmını vereceğini, "mâ = şey" ifadesi, sadece maddi varlıktan değil, ilim gibi manevi varlıklardan da infak edileceğini, Allah'ın "bizim rızık olarak verdiklerimiz" ifadesi, "infak" ta başa kakma ve minnet duygusunun olamayacağını, çünkü verenin aslında Allah'ın malından verdiği, "infak ederler" ifadesi de, hem başka harcamalar için değil ihtiyaç (nafaka) için verirler, hem de, verdikleri çok az olmayıp bir ihtiyacı karşılayacak kadar olur anl----- verir ki, "infak"ın asıl özellikleri de bunlardır. Bu nitelikleri taşıyan "infak"ın yapıldığı yön (cihet) zaman ve şartlar itibari ile kendi içinde bir meratibi (hiyerarşisi) vardır. Mesela bir yönüyle "infak"ın farz, (vacip) ve mendup olanları vardır ki, bu sıralamaya göre "infak"ın farz olanlarının başında zekat gelir. Insanın kendine bakması ve çoluk çocuğuna yapacağı harcama (nafaka) da ikinci derecede farz olan "infak" tır. Üçüncü farz "infak" ise cihat için yapılacak harcamadır. Bütün çeşitleriyle sadakalar ise "infak"ın mendup (hoş ve arzulanan) kısmını oluşturur. (Kurtubî I/179) "Infak"ın tüm çeşitleri ile ilgili olarak Kur'an-ı Kerim'de ikiyüze yakın ayet-i kerime vardır ki bu, islam toplumundaki maddi transfer, mülkiyet seyyaliyeti, servet törpülenmesi, gelir hatta servet dağılımı, olandan olmayana transfer (sosyal güvenlik ödeneği) kısaca sosyal adaletin hangi boyutlarda motive edildiğinin belirgin bir göstergesidir, "infak"ın mekruh ve haram olanı ise olmaz. Çünkü bu terimin anlamı bütünüyle olumludur. Mekruh ya da haram olan harcamalara "infak" değil "israf', "savurganlık" vs. denir.
Ancak "infak"in sadece teberru (tatavvu) şeklindeki harcamalara denebileceği, zekatı içine almayacağı da söylenmiştir. Fakat birinci görüş daha doğrudur.( Razî 2/3. ) Diğer bir yönden "infak"ın hiyerarşisini Allah Rasülü (s.a.) bir hadisleriyle açıklar: "Gelip, bir dinarım var (ne yapayım?) diye soran birisine: kendine harca (infak et) buyurdu. Iki dinarım varsa? Ev halkına harca. Üç dinarım varsa? Hizmetçine (çalıştırdıklarına) harca. Dört dinarım varsa? Ebeveynine harca. Beş dinarım varsa? Yolunlarına harca. Altı dinarım varsa? Allah yolunda harca, buyurdu" el-Bakara suresi 2/215. ayeti bu hiyararşiye daha net bir sıra çizer: "Ne infak edeceklerini sana sorarlar. De ki, hayır olarak infak ettiklerinizi ebeveyninize, yakınlarınıza, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara (harcayın)" Bir başka hadis-i şerif aynı derecelemeye değişik sartlara göre biraz değişik bir sıra çizer: "kişinin infak deceği en hayırlı para (dinar) çoluk çocuğuna harcadığı, Allah yolunda (cihadda) bineğine harcadığı, yine Allah yolunda arkadaşlarına harcadığı paradır." Bir diğerinde ise: "Allah yolunda (cihadda) infak ettiğin bir dinar, bir köle azat etmek için infak ettiğin bir dinar, bir yoksula sadaka olarak verdiğin bir dinar ve çoluk çocuğuna harcadığın bir dinardan ecri en büyük olanı çoluk çocuğuna harcadığındır"( Kurtubî I/179) denir.Rasülullah'ın hadislerinde de her çeşidiyle "infak" vurgu ile tavsiye ve teşvik görür. O herkesin, yarım hurma ile de olsa kendisini kurtarması gerektiğini, sadakanın rızkı çogaltacağını, ömrü ve malı artıracağını, Rabbin gazabını dindireceğini, zafere sebep olacağını, malın bereketi olduğunu söyler. Zaten Allah da (c.c.) yapılan bir infakın yerinin Allah tarafından doldurulacağını haber verir. (34/39) Yine Allah Rasulü (s.a.) "infak" etmeyenin rızkının daraltılacağını, cömertliğin Allah'ın ahlakından olduğunu, yoksullara arka çıkmanın kötü ölümü engelliyeceğini, sadakanın (bir paratöner gibi) belayı önlediğini... bildirir.Kısaca bütün çeşitleriyle infak Islamın ikinci temel unsuru, "köprüsü" ve dünyayı düzene koyma aracı olarak görülür.

ihya
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 Şubat 2008, 19:34   Mesaj No:10
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: İnfak

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre bir Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Âdemoğlu ölünce yapmakta olduğu hayırlı işleri durur.
Ancak üçü müstesnâdır:
Sadaka-i câriye, yani kesilmeden devam eden hayır yapanların, faydalı ilim bırakanların, arkasından kendisine duâ eden hayırlı bir evlâdı olan kimselerin amel defterleri kapanmaz."
(Müslim)



İnfaka Dâvet:

Allah-u Teâlâ iman edenlere seslenerek, kendilerine rızık olarak verdikleri şeylerden Allah yolunda infakta bulunmayı emrediyor. Hakk katında bunların sevabını biriktirmeleri, inandıkları gayeye ulaşabilmeleri, bu hayırlı işlere koşmaları için mali fedakârlıkta bulunmayı teşvik ederek Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurur:

"Ey iman edenler! Ne alış-verişin ne de dostluğun ve ne de iltimasın olmadığı günün gelmesinden önce, size verdiğimiz rızıklardan (Allah için) sarfedin.İnkar edenler ancak zâlimlerdir." (Bakara: 254)

Serveti veren O’dur, verdiği şeylerden infak etmeye davet eden de O’dur.

Allah-u Teâlâ geçici olarak tasarrufumuza bıraktığı az miktardaki malı, o korkunç gün gelmeden önce, O’nun rızâsı mucibince infak etmemizi istemektedir.

Şöyle ki;

Zekât günü gelince kuruşuna kadar verilmeli, fakirin hakkı geciktirilmemelidir. Zekât ve sadaka vermekle beraber, dinin yücelmesi için gereken harcamayı yapmak, bu gibi bağışlarda bulunmayı adet haline getirmek gerekmektedir.

Bugün elde fırsat dilde ruhsat varken malını istediği gibi harcayabilen insan, yarın öyle bir gün gelecek ki, istese bile infakta bulunamayacak. Çünkü o gün alım-satım, değiş-tokuş günü değil; yargılama günü, ceza ve mükafat verme günüdür.

Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

"O gün ne mallar fayda verir ne de oğullar... Meğer ki Allah’a tamamen salim ve temiz bir kalp ile gelenler ola."(Şuarâ: 88-89)

Ahirette herkes kendi derdi ile meşgul olacağı için dünyadaki sevgiler unutulur. Kendi başı selamet buluncaya kadar hiç kimse diğerinin halini sorup soruşturamaz. Hiç kimse kendisini, istediği kadar bolca verse de malıyla kurtaramayacak.

Nitekim diğer bir Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

"O inkâr edenler var ya, eğer yeryüzünde bulunan her şey ve bunların bir o kadarı daha onların olsa da, kıyamet gününün azabından kurtulmak için feda etseler yine kendilerinden kabul edilmez.Onlar için pek acıklı bir azap vardır."(Mâide: 36)

Allah-u Teâlâ’nın nimetlerine karşı nankörlük edip malını keyfine göre sarfedenler, kendi nefislerine zulmetmekten başka hiçbir şey yapmamışlardır.

Allah-u Teâlâ rızkını genişlettiği kimseye, şükrünü denemek için ihtiyaç sahiplerine infakta bulunmasını emir buyurdu:

"Akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. Allah’ın rızasını dileyenler için bu daha hayırlıdır.İşte onlar kurtuluşa erenlerdir." (Rûm: 38)

Bu infak vazifesini yapmayanlar veya gösteriş için yapanlar bu müjdeye lâyık olamazlar.



İnsan Allah-u Teâlâ’nın ve O’nun yüce Peygamberi’nin emrine uyarak infak ettiğinde, bu fedakarlığının menfaatı ve mükafatı kendisine ait olduğu gibi; infak etmekten kaçınıp cimrilik yaptığında, o cimriliğin zararı da kendisine aittir.
Âyet-i kerime’de şöyle buyurulmaktadır:

"İşte sizler, Allah yolunda infak etmeye çağırılıyorsunuz. İçinizden kiminiz cimrilik ediyor. Amma cimrilik eden bilsin ki, ancak kendisine cimrilik etmiş olur." (Muhammed: 38)

Allah-u Teâlâ onlardan fedakarlık isterken, sırf kendilerinin iyiliği için istemektedir. Şu halde cimri bir kimse bu davranışı ile malını esirgediğini zanneder, fakat kendi malını kendisinden esirgediğini, bu yüzden kendisini sevaptan ve rızâ-î Bârî’ye ermekten mahrum bıraktığını bilmez.

Kim bir fedakarlıkta bulunursa, bu kendisi için biriktirilmiş bir hazinedir. Allah-u Teâlâ kullarının mallarını infak etmelerine ihtiyaçtan münezzehtir, verilenlerden müstağnidir. İnsanlar ise dünyada da ahirette de O’na muhtaçtırlar.

"Allah ganidir, siz ise fakirsiniz." (Muhammed: 38)

O lütfetmedikçe hiç kimse hiç bir rızık elde edemez.

"Eğer ondan yüz çevirirseniz, yerinize sizden başka bir kavim getirir de, onlar sizin gibi olmazlar." (Muhammed: 38)

Onlar iman ve takva ile bu işe sahip çıkarlar, ilâhî hükümlere muhalefette bulunmazlar, vaad edilen ecir ve mükafatlara kavuşurlar.

Nitekim öyle olmuştur.

Diğer bir Âyet-i kerime’de ise şöyle buyuruluyor:

"Ey iman edenler! İçinizden kim dininden dönerse, Allah onun yerine ileride öyle bir millet getirir ki; Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı başları dik ve güçlüdür. Allah yolunda cihad ederler. Hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar. İşte bu, Allah’ın öyle bir lütfu ihsanıdır ki, onu dilediğine verir. Allah’ın lütfu geniştir, her şeyi bilendir." (Mâide: 54)

İnfak; zekâtı, sadakayı ve hayır yolda verilen her yardımı içine alan bir ifadedir. İslâm’ın doğuşuyla doğmuş olup, İslâm cemaatinin hayatında ta başından beri mevcut olan bir prensiptir.

Allah-u Teâlâ infak emriyle, infak eden kişinin nefsini temizleyip terbiye ve tezkiye etmektedir. Kalplerin temizlenmesi, mal ve mülk sevgisinden uzaklaşması için en iyi ilâçtır.

Kur’an-ı kerim’in bir çok Âyet-i kerime’lerinde infak hükümleri vardır.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Ramazan ve İnfak enderhafızım Oruç-Ramazan 2 20 Nisan 2023 11:14
HAFTANIN HUTBESİ:24.06.2016-ARINMA VESİLESİ: ZEKÂT VE İNFAK alperkara Tebliğ-İrşad-Vaaz-Hutbe-Nasihat 0 23Haziran 2016 18:06
Mali Temizlik: İnfak-Zekât-Sadaka’nın Hayatımızdaki Yeri Ve Önemi Nedir?/ Mevlüt Hönü Mevlüt HÖNÜL Makale ve Köşe Yazıları 3 25 Temmuz 2012 20:43
İnfak Ayetleri YASEMİN ATAMAN Videolar/Slaytlar 1 30 Kasım 2011 10:40
İnfâk Heyecanı YASEMİN ATAMAN Zekat-İnfak 0 21 Mayıs 2011 10:24

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.