Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM DİNİ KONULAR.::. > Muhtelif Dini Konular > İslami Kavramlar

Konu Kimliği: Konu Sahibi AŞK'ÜL İSLAM,Açılış Tarihi:  15 Şubat 2008 (10:53), Konuya Son Cevap : 12 Mayıs 2009 (10:20). Konuya 2 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 15 Şubat 2008, 10:53   Mesaj No:1
Medineweb Sadık Üyesi
AŞK'ÜL İSLAM - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:AŞK'ÜL İSLAM isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38
Üyelik T.: 30Haziran 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:43
Mesaj: 984
Konular: 245
Beğenildi:29
Beğendi:0
Takdirleri:146
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Fasık

Fasık

Allah'ın emirlerine aykırı davranan, günahkâr, kötü huylu, kötülük yapmayı alışkanlık hâline getiren kimseye fasık denir.

Arapça "Fe-Se-Ka" kökünden gelmekte olup ism-i fâil kalıbındandır.

Lügatta, çıkmak manasına gelir. Daha özel bir anlam ile "olgun hurmanın kabuğundan dışarı çıkmasına" denir. Istılahta ise, Allâh'a itâati terkedip O'na isyâna dalmaktır. Yani kısaca ilâhı emirlerin dışına çıkmaktır.

Biraz daha geniş anlamıyla büyük günâh işleyerek veya küçük günâhta ısrar ederek hak yoldan çıkan, dinin hükümlerine bağlanıp onları kabul ettikten sonra o hükümlerin tamamını ya da bir kısmını ihlâl eden anlamına gelmektedir (Fahrüddin er-Râzî, Tefsîru'l-Kebîr, II, 91; Râgıb el-Isfahânı, el-Müfredât, 572; Elmalılı Hamid Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, I, 282). Nitekim Kur'an-ı Kerîm'de Kehf Sûresinin 50. âyetinde Allah'ın emrinden çıkarak O'na secde etmeyen şeytan için Feseka an emri Rabbih: Şeytan Rabbinin emrinden çıktı"buyrulmaktadır.

Genel olarak fıskı üç grupta toplamak mümkündür:

a. Günâhı çirkin olarak kabul etmekle beraber bazan günâh işlemek.

b. Yapılan bir günâhı ısrarla yapmak.

c.Günâhın çirkin olduğunu inkâr ederek bu günâhı işlemek; bu küfrü gerektiren bir durumdur; bu noktada kişinin iman ile, din ile ilişkisi kesilmiş olur (Elmalılı, a.g.e., I, 282).
Kur'an'da fısk genellikle küfür ile eşanlamda kullanılmıştır. Ancak bazı ayetlerde fısk mutlak anlamıyla zikredilmektedir. Meselâ hacc'da yapılan fısk (el-Bakara. 2/197) veya Allah'ın adı anılmaksızın boğazlanan hayvanları yemek (el-En‚âm, 6/12 1), yahut müslümanlara iftirâ edenlerin içine düştükleri fısk (en-Nûr, 24/4) gibi hususlar helâl görülmediği müddetçe sadece günâh işlenmiş kabul edilir. Ama bu durumlarda işlenen fısk ve yapılan iş helâl kabul edilirse küfrü gerektirir.

Bunların dışında genellikle Kur'an-ı Kerîm'de geçen fısk ve fâsıklar tâbiri küfür ile eşanlamlı olarak kullanılmıştır:

"Andolsun ki biz sana apaçık ayetler indirdik. Bunları fâsıklardan başkası inkâr etmez"(el-Bakara, 2/99) "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler fâsıkların tâ kendileridirler"(el-Mâide, 5/47)
"İşte Rab olmaya en lâyık olan Rabbinin şu sözü (azâbı) küfür ve inat içinde olan o fâsıklar için öyle sâbit olmuştur. Gerçekten onlar iman etmezler"(Yûnus, 10/33),

"Eğer Allah'a, Peygamberine ve ona indirilene iman ediyor olsalardı, onları (kâfir ve müşrikleri) veli edinmezlerdi. Fakat onlardan birçoğu fâsık (Allah'ın emrinden ve imandan çıkmış) kimselerdir"(el-Mâide, 5/81).

Mu'tezile'ye göre fâsık, ne mümin ne de kâfirdir, ikisi arası bir durumdadır. Onların bu anlayışı aynı zamanda beş prensiplerinden birisini teşkil eder ve bu prensip "el-Menzile Beyne'l-Menzileteyn" olarak bilinir. Bunlara göre fâsık eğer tövbe ederse imana döner, yok eğer tövbe etmeden ölürse ebedî olarak cehennemde kalır. Burada şu hususa dikkat çekmek gerekir: Mu'tezilece ifade edilen bu "el-Menzile Beyne'l-Menzileteyn" anlayışı bu dünya içindir, yani o kişinin iman açısından bu dünyadaki durumunu ifade eder, yoksa bu anlayış ahirete atfedilerek o kişilerin cennet ile cehennem arasında bir yerde kalacakları anlamında değildir. Hâriciler ve ameli imanın esasından bir şart olarak görenlere göre ise, fâsıkın yukarıda sayılan her üç derecesi de küfür noktasındadır ve ebedî cehennemde kalacaklardır. Fısk ve fâsıklık bu derece kötü ve tehlikeli bir durum olunca insanlara düşen bu durumdan mümkün olduğu ölçüde kaçınmak, gerek diliyle ve gerekse fiiliyle mümkün olduğu ölçüde fıskdan uzak durmaktır. Günâhın büyüğünden olduğu gibi küçüğünden de kaçınmalı, bu küçüktür zarar vermez diyerek onun işlenmesinde ısrar edilmemelidir. Zira sözü geçtiği üzere küçük günâhta ısrar etmek de fıskın derecelerinden birisidir.

Burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta da, hiçbir kimseye fısk isnadıyla bir söz söylememek gerekir. Bu hususta Hz. Peygamber (s.a.s.)'in, "Hiçbir kişi başka bir kimseye fısk (sapıklık) isnadıyla‚ ya fâsık‚ diye söz atamaz, atmaya hakkıyoktur. Yine böyle küfür de isnad edemez. Şayet atar da attığı kimse atılan fıskın veya küfrün sahibi değilse bu sıfatlar muhakkak atan kimseye döner, fâsık veya kâfir olur" (Sahîh-i Buhâri Muhtaşar Tecrid-i Sarıh Tercümesi ve Şerhi, XII, 137). Bu hadis-i şerif aynı zamanda bir ahlâkı prensibi ortaya koymaktadır. Zira kişiyi ayıplamak, onun ayıbını teşhir etmek, hele hele böyle güzel olmayan bir şeyle ayıplamak ahlâki bir tavır olmadığı gibi isnad ettiği şey, o kişide mevcut değilse zikredilen lâfız gereğince kendisini de tehlikeye düşüren bir durumdur.
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi AŞK'ÜL İSLAM 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
İnsana Tapmanın Kuranı Kerimdeki Karşılığı Kur'ân-ı Kerim Genel Medineweb 1 2710 01 Ocak 2013 16:58
Muhammed ve İnançlılar / Röportaj Anket'ler-Röportaj'lar EyMeN&TaLhA 1 2626 02 Kasım 2010 01:14
Ebuzerr / (Ali Şeriati) Ashab-Kiram(r.a) Mihrinaz 5 4605 16 Temmuz 2010 01:33
BAKMAK YETMEZ.... Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler Mihrinaz 4 2098 24 Nisan 2010 15:15
İN'SANLARDAN... Serbest Kürsü Beytül Ahzan 3 2054 02 Mart 2010 22:27

Alt 15 Şubat 2008, 15:40   Mesaj No:2
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Fasık


FISK, FÂSIK

İsyan, Allah'ın emrini terk, hak yoldan çıkma, günah işleme tohumun kabuğunu delip çıkması. Fısk'ın çoğulu fesekâ ve füssâk'tır. Istılahi anlamı ise, büyük günahları işlemek veya küçük günahlarda devam etmek suretiyle Allah'a itaat etmekten çıkmak (Muhammed Hamdı Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, I, 282). Ayette "Rabbinin emrinden, O'na itaattan dışarı çıktı" (el-Kehf, 18/50) denilmiştir. Emrini tanımayan, sapkın, günah işleyen, fesatçı, kötülük eden, amel etmediği halde kelime-i şehâdet getiren ve inanan kimse anlamlarında kullanılır (İbnü'l-Manzûr, Lisânü'l-Arab, X, 308; el-Cürcânî, et-Ta'rifât, fâsık mad).
Fıskın; Günahı çirkin kabul etmekle beraber, zaman zaman işlemek, devamlı olarak günah işlemek ve günahın çirkinliğini inkâr ederek işlemek (Kâdı Beydâvı, I, 58) şeklinde üç mertebesi vardır. Üçüncü mertebe, küfür mertebesidir. Yani günahın çirkinliğini ve kötülüğünü kabul etmeyerek haram olduğuna inanmayarak işleyen kimse dinden çıkmış olur.
Fıskın sahibine Fâsık denir. Fâsıkın üçüncü mertebesinde olmayan fâsık, günahkâr mümindir. Ehl-i Sünnet'e göre mümin ünvanı kendisinden ahrımaz. Mutezileye göre; Büyük günahişleyen fâsık, mümin değildir. İnkâr etmiyorsa kâfir de değildir. Küfürle İman arasında kalır. Mutezile buna "El-menziletu beyne'l-menzileteyn"* der. Yani küfürle iman arasında üçüncü bir mertebe. Haricilire göre; Fıskın hangi mertebesinde olursa olsun fâsık kâfirdir (Abdusselam İbn İbrahim, Şerhû Cevheretu 't- Tevhıd, s . 244-245).
Fısk ve fâsık terimleri ile çoğulları Kur'an da elli kadar ayette, kullanılmıştır.
Ayetlerde görülen değişik anlamlara birer örnek vereceğiz: Zalim anlamında; ''Fakat zalimler kendilerine söylenen sözü değiştirip başka sekle koydular. Biz de fâsık olmaları yüzünden, üzerlerine gökten azap indirdik" (el-Bakara, 2/59).
Hak yoldan çıkma anlamında: "Ayetlerimizi yalanlayanlara ise, doğru yoldan çıkmaları sebebiyle azap dokunacaktır" (el-En'âm, 6/49). Yalancı anlamında: "Ey iman edenler, eğer fâsık bir kimse size bir haber getirirse, onun doğruluk derecesini araştırın" (el-Hucurât, 49/6). Mücâhid ve Katâde'den nakledildiğine göre, Hz. Peygamber Müstalik Oğullarına, Velid b. Ukbe'yi toplanan zekâtları teslim almak üzere gönderdi. Ancak Velîd, oraya gitmekten korkarak yoldan geri döndü ve Hz. Peygamber'in huzuruna çıkarak müstakil oğullarının dinden döndüklerini ve Medine'ye saldın için toplandıklarını, öldürülmekten korktuğu için aralarına girmediğini söyledi. Bunun üzerine Allah elçisi, Hâlid b. Velîd'i araştırma için müstalik oğullarına gönderdi. Hâlid, oraya gece vardı ve casuslarını önden gönderdi. Ezan okunduğunu ve namaz kılındığını görünce haberin yalan olduğu ortaya çıktı. Bu olay üzerine yukarıdaki ayet nâzil oldu ve bu şekilde yalan uyduran Velîd b. Ukbe ve benzerleri için "fâsık" terimi kullanıldı (İbn Kesir, Muhl İhtisaa ve tahkik, Muhammed Alı es-Sâbûnî, Beyrut 1402/1981, III, 360, 361).
Yine Kur'an'da iffetli bir kadına zina iftirası atan kimseye fâsık denilmiştir. "İffetli kadınlara zina isnâd edip de, sonra bu iddialarını doğrulayacak dört şahit getirmeyenlere seksen değnek vurun. Onların şahitliklerini de ebediyen kabul etmeyin. İşte"onlar fâsıkların ta kendileridir. Ancak, bundan sonra tövbe edip islah olanlar bu hükmün dışındadır..." (en-Nûr, 23/4, 5).
Ebû Hanife (ö. 150/767)'ye göre, zina iftirası ezası uygulanan kimse sonradan tövbe ederse, Fâsıklıktan kurtulur, fakat ölünceye kadar şâhitliğine güvenilmez. Çünkü ayetteki "tövbe ederlerse" istisnası, yalnız cümlenin son kısmına aittir. Diğer çoğunluk hukukçulara göre ise, istisna ayetin bütününe aittir. Tövbe edince hem fâsıklıktan kurtulurlar ve hem de şahitlikleri geçerlidir (Vehbe ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletuhû, VI, 173, 174).
Hz. Peygamber fâsık âlimden uzak durulmasını (Dârimî, Mukaddime, 29), karga eti yiyenin fâsık olduğunu (İbn Mâce, Sayd. 19), Fâsıkların cehennem ehli olduklarını (Ahmed b. Hanbel, III, 428, 444) ve bir müslümanın diğerini fâsıklıkla itham etmemesini (Tecrid-i Sarih Tercümesi XII, 137, Hadis No: 1988) bildirmiştir. Ayrıca pek çok rivâyeti bulunan bir hadiste beş hayvan için fâsık terimi kullanılmıştır. Hz. Âişe'den gelen rivâyet şöyledir: "Beş fâsık hayvan vardır ki, bunlar haremde de harem dışında da öldürülebilir. Yılan, Akrep, Fare, Kuduz Köpek ve Karga" (Müslim, Hacc, 67, 68, 69; Nesaî, Menâsik, 113, 114,118, 119, İbn Mâce, Menâsik, 91). Burada fâsık terimi; zararlı haşarat, söz dinlemeyen, kötülük yapan anlamındadır.
Ayet ve hadislerden anlaşıldığına göre fâsık tabiri kâfir ve münâfığı içine alan geniş anlamda kullanıldığı gibi, ehl-i Sünnet âlimlerine göre daha çok büyük günah işleyenler için kullanılmıştır. Ehl-i Sünnete göre inkâra düşmeksizin büyük günah işleyen ne kâfir ne de münâfık olur. İmandan da çıkmaz. Tövbe etmeksizin ölürse, Allah'ın onu ya bir şefâatçının şefâati veya fazl ve keremi ile affetmesi, ya da suçuna göre onu cezalandırması mümkündür. Sonra onu cennete sokar. Çünkü Allahû Teâlâ "Ey iman edenler, Allah'a nasûh (kesin) tövbe ile tövbe ediniz" (et-Tahrim, 66/8) ayetinde, günah işleyene iman sıfatiyle hitabetmiştir. Bunun gibi daha pek çok ayet vardır (bk. el-Bakara, 2/178; el-Hucurât, 49/9; el-Mâide 5/106; Ebû Mansur Mâtûridî, Kitabü't Tevhid, İstanbul 1979, s.354). Ayrıca İslâm ümmeti Hz. peygamber asrından günümüze ehl-i kıble için büyük günah işleyip işlemediğini dikkate almaksızın salât, dua ve Allah'tan mağfiret dileyegelmiştir. Yine müminlerin namazlarda ana-baba, hısımlar ve tanıdıkları için bir ayırım yapmaksızın istiğfâr etmesi meşhur olmuştur. Halbuki onlar kâfir için istiğfârın caiz olmadığına inanırlar.
Ayet ve hadislerde günahlar büyük ve küçük olmak üzere ikiye ayrılır. Kur'an'da; "Eğer yasaklandığımız büyük günahlardan sakınırsanız, sizin öbür küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir makama koyarız" (en-Nisâ, 4/31), "O, iyi amellerde bulunanlar; küçük kusurları hariç, büyük günahlardan ve hayasızlıklardan kaçmışlar" (en-Necm, 53/32) buyurulur.
Büyük günah (kebire) şöyle tarif edilebilir; ayet ve hadislerde büyük günah olarak belirtilen, hakkında nassı ile bir ceza konulan veya bir tehdîd unsuru bulunan fiiller ile, nass'larda belirtilmediği halde kötülüğü bunlar seviyesinde bulunan fiillerdir. İmam Mâtûridî (ö. 333/944) büyük günahları itikat ve amelle ilgili olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Birincisi küfür ve şirk türünden olup, amelle ilgili olanı kişiyi küfre götürmez (Maturidî, 187 a.g.e., s.338).
Hadislerde bazı büyük günahlar sayılmıştır; Allah'a şirk koşmak, ana-babaya itaatsizlik etmek, yalancı şahitlik, sihir, haksız yere adam öldürmek, yetim malı yemek, faiz yemek, cihâd alanından kaçmak, iffetli mümin bir kadına zina iftirasında bulunmak, zina yapmak, Mescid-i Haram'da günah işlemek bunlar arasındadır (Bıharı» Edeb, 6; Müslim, İman, 38; Tirmizî, Tefsır, 5; Şehadatı 3; Birr, 4; Ebû Davûd, Vesaya, I0; Nesâî, Tahrım, 3; Ahmed b. Hanbel, III, 131, V, 36, 38; Dârimî, Diyât, 9). Hz. Ali (ö. 40/661) buna hırsızlık ve şarap içmeyi de ilave etmiştir (Teftâzânî, Şerhu'l-Akaid, Istanbul 1326/1908, s.140 vd).
Ancak işleyeni fısk derecesine düşüren bu günahlar, hadislerde örnek kabilinden ve hadisin vârid olduğu sıradaki şartlara göre söylenmiş olmalıdır. Çünkü ez-Zehebî (ö. 784/1 347) ' nin yazdığı "Kitabü'l-Kebairı de büyük günahların sayısı yetmişe ulaşırken, el-Heytemî (ö. 974/1566)'nin "ez-Zevacir an İktirafeıl-Kebairı adh eserinde bu sayı 467'ye kadar çıkar.
Hanefilere göre büyük günah işleyen fâsık, hâkimlik görevine tayin edilmişse, vereceği hüküm ihtiyaç sebebiyle geçerli olur. Fakat hâkimin, fâsığın şahitliğini kabul etmemesinde olduğu gibi kendisininde bu göreve atanmaması gerekir. Ancak iffetli kadına zina iftirası suçundan hüküm giyen kimse hakimliği ve şâhitliği geçerli değildir (Vehbe ez-Zühaylî a.g.e., VI, 745).
Fâsık kendisi ve çocukları üzerinde velâyet hakkına sahiptir. O, malını saçıp savurmaması şartiyle sırf fıskı yüzünden hacredilmez. Çünkü tasarruf ehliyetini kısıtlama (hacr) israf ve saçıp savurmayı önlemek için meşrû kılındı. Ayrıca ilk müslümanlar büyük günah işleyenlerin ehliyetlerinde kısıtlama yapmadılar (İbn Âbidîn, Reddu'l-Muhtar, V, 102).
Fâsık, yahudi, hristiyan veya mecusiye zimmî yahut harbî olsun sadaka vererek maddi yardım yapmak mümkün ve caizdir. Ayette: ''Onlar yemeğe ihtiyaç ve istekleri olduğu halde, onu, yoksula, yetime ve esire yedirirler" (el-İnsan, 76/8) buyrulur. Burada "Esir" harbî durumunda sayılır. Yine Hz. Peygamber, susuz köpeği sulayan kimse hakkında "Her canlı hayvan için ecir vardır" (Buharı. Mezalim. 23. Edeb, 37, Müsakat, 9, Müslim, Selam 153) buyurmuştur. "Senin yemeğini, Allah'tan sakınan kimseden başkası yemesin" (Tirmizi, Zühd, 56; Ebû Dâvud, Edeb, 16; Ahmed b. Hanbel, III, 38) hadisi ise, yardım konusunda tercih önceliğini bildirir (ez-Zühaylî, a.g.e., II, 920).
Fıskın zıddı adl; fâsık'ın zıddı adil'dir. Adâlet; dini istikamet üzere bulunmak, dini görevleri yerine getirmek, zina, şarap içmek, ana-babaya asi olmak ve benzeri durumlardan kaçınmak, küçük günahlarda ısrardan sakınmaktır. Şâfiîler, bir aile reisinin çocukları üzerinde velâyet hakkına sahip olması için onun adâlet sahibi olmasını şart koşmaktadırlar. Delilleri Hz. Peygamber'in şu hadisidir: "İki adâletli şahid ve rüşde ermiş veli bulunmadıkça nikâh olmaz" (Ebû Dâvûd, Nikâh, 19; Dârimî, Nikâh, II; es-Serahsı, el-Mebsût, V, 31). Çünkü nikâh velâyeti görüş ve takdir hakkını kullanmayı gerektirir. Fâsık ise, mal velâyetinde olduğu gibi, bu konuda da isabetli karar veremez.
Hanefi ve Mâlikilere göre velâyetin sabit olması için adâlet şart değildir. Veli, adil olsun, olmasın kendi kızını veya erkek kardeşinin kızını evlendirebilir. Çünkü onun fâsıklığı yanında bulunan kimselere karşı şefkat göstermesine ve hısımlarının maslahatını gözetmesine engel olmaz.
Velâyet hakkı geneldir. Ne Hz. Peygamber devrinde ve ne de ondan sonra hiçbir velinin fıskı sebebiyle çocuklarına velâyetten menedildiği nakledilmemiştir. Tercihe şayan olan görüş budur. Yukarıda zikredilen hadisi hanefiler zayıf görmüştür.
Hanefilere göre fâsık, velâyete ehil olduğu gibi şahitliğe de ehildir. Adâletli veya adâletsiz şahitliğe de ehildir. Adâletli veya adâletsiz şahitlerin önünde yapılacak akitler geçerli olur. Şia da aynı görüştedir. Onlara göre şâhitlik akdin sıhhati için gerekli bir şart olmayıp, mendûbtur (ez-Zühaylî, a.g.e., VII, 75, 197).
Hamdi DÖNDÜREN
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 Mayıs 2009, 10:20   Mesaj No:3
Medineweb Aktif Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:Elem* isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 7964
Üyelik T.: 27 Nisan 2009
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 235
Konular: 0
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart RE: Fasık

Genel olarak fıskı üç grupta toplamak mümkündür:

a. Günâhı çirkin olarak kabul etmekle beraber bazan günâh işlemek.

b. Yapılan bir günâhı ısrarla yapmak.

c. Günâhın çirkin olduğunu inkâr ederek bu günâhı işlemek; bu küfrü gerektiren bir durumdur; bu noktada kişinin iman ile, din ile ilişkisi kesilmiş olur (Elmalılı, a.g.e., I, 282).
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

« Fıtrat | Firaset »

Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Konuyu değerlendir
Konuyu değerlendir:

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Fısk,Fasık MERVE DEMİR İslami Kavramlar 1 12 Mayıs 2009 10:52
Anne-baba fasık ise onlara itaat nasıl olmalıdır? KuM TaNeSi Bilgi Dağarcığı 0 09 Nisan 2009 17:49

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.