Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM DİNİ KONULAR.::. > Muhtelif Dini Konular > İslami Kavramlar

Konu Kimliği: Konu Sahibi MERVE DEMİR,Açılış Tarihi:  05 Mayıs 2008 (10:20), Konuya Son Cevap : 12 Mayıs 2009 (09:31). Konuya 1 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 05 Mayıs 2008, 10:20   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:MERVE DEMİR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5587
Üyelik T.: 05 Aralık 2008
Arkadaşları:14
Cinsiyet:
Memleket:İstanbul
Yaş:35
Mesaj: 2.537
Konular: 2038
Beğenildi:114
Beğendi:0
Takdirleri:270
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Fetret Kavramı

Fetret Kavramı

Fetret Kavramı Üzerine Bir İnceleme

Fetret kavramı, İslâmî literatürde kelime ve terim anlamında geniş bir alanda yaygın kullanıma sahiptir. Bu alan âyet ve hadislerden oluşan dinî naslar çerçevesinde tefsir, hadis, fıkıh, kelâm ve tasavvuftan, İslâm tarihi, tıp ve ekonomiye kadar uzanmaktadır. Bu bağlamda vahiyde, nübüvvette, tasavvufta, Osmanlı Tarihi’nde olduğu gibi İslâm siyasî tarihinde, tıp ve ekonomide kendine özgü anlamlar içinde fetretten bahsedilmektedir.1 Fetret kavramı ve fetret ehlinin mesuliyeti günümüze kadar bir kısım İslâm bilginlerinin zihninde bir problem olarak düşünüle geldiği gibi konu, günümüz insanlarının da ilgisinden uzak kalmamış, halk tarafından sorgulanarak gazete sütunlarında,2 bazı ders kitapları ile sorulu cevaplı eserlerde yer almıştır.3 Ancak burada özellikle nübüvvette fetretin olup olmadığı, varsa söz konusu fetret kavramının kapsamı ve çeşitli boyutları incelenmeye çalışılmıştır.

Fetret Kavramının Anlamı

Fetret kelimesinin çoğulu "feterat" olup "fütûr" mastarından türetilmiş bir isimdir. Kelime, sözlük anlamında "fetere" şeklinde fiil olarak birlikte kullanıldığı kelime ve edatlarla çeşitli anlamlara gelmekteyse de hepsinde ortak olan anlam "bir şeyin hiddetten sonra sükûnete kavuşması, şiddetten sonra yumuşaması, güç ve kuvvetini kaybedip zayıflaması" dır.4 "Fetret" kelimesi ise "duraklama, kesintiye uğrama, zayıflama, sükûna erme, gevşeme ve gevşeklik, kırgınlık, fersizlik, takatsizlik, zaaf ve inkıta' " anlamlarına gelmektedir.5

Fetret kavramı, âyet ve hadislerde hem "fetret" şeklinde isim olarak hem de "fetere" fiilinin çeşitli bablardan üretilmiş türevleriyle kelime ve terim anlamlarında kullanılmıştır. Kavram, kelime anlamından tamamen ayrı olmamakla birlikte ilk defa ilâhî vahiy tarafından özel bir anlamda kullanılmıştır. Söz konusu âyetin meâli şöyledir: "Ey ehl-i kitap! ‘bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi’ demeyesiniz diye size peygamberlerin fetrete uğradığı (arasının kesildiği) bir sırada hakkı açıklayan Resûlümüz geldi."6 Ayrıca fetret kelimesi, Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından bazı hadislerde7 ve Selmân-ı Farîsî ile Ebû Hüreyre gibi bazı sahabe tarafından da terim anlamıyla kullanılmıştır.8

Istılah anlamında olmak üzere fetret kavramının belli bir zaman kesiti vurgulanarak veya zaman tahsisi yapılmaksızın çeşitli tanımları yapılmıştır. Bu tarifler şu şekilde tasnif edilebilir:

a) Fetreti belli bir zamana tahsis etmeyen tanımlar:
Meselâ dil bilginleri fetreti mutlak olarak "herhangi iki peygamber arasında risaletin yani hak dine davetin kesintiye uğradığı zaman dilimi"9 şeklinde tanımlamışlardır. Keza Kurtubî de fetreti "herhangi iki peygamber arasındaki inkıta'/kopukluk "10 olarak açıklamıştır.

b) Fetreti belli bir zaman dilimine tahsis eden tanımlar:
Meselâ Râgib el-Isfahanî fetret âyetinden (Mâide 5/19) hareketle fetreti belli bir zaman dilimine tahsis ederek "Hz.Peygamber'in gelişinden önceki dinî durgunluk ve zayıflık hâli"11, İbn Kesîr de "Hz. İsa'dan Hz. Muhammed'in (s.a.s.) gönderilmesine kadar süren uzun dönem"12 olarak tarif etmiştir.

c) Fetreti mutlak ve tahsis edilmiş olarak birlikte tanımlayan tarifler:

Meselâ İbn Esîr, bu şekilde tarif ederek fetreti "herhangi iki peygamber arasında vuku bulan risaletin kesildiği dönem ve Hz. İsa ile Hz. Muhammed arasındaki risaletsiz geçen zaman dilimi"13 şeklinde tanımlamıştır.

Müfessirler fetret kavramını fetret âyetinde yer alan 'alâ fetretin mine'r-rusül' ifadesinden hareketle tanımlamaya çalışmışlardır. Buna göre İbn Abbas, Katâde, Taberî ve Zeccâc âyetteki mezkur ifadeyi "peygamberlerin gönderilmesinin kesilmesi" şeklinde açıklamış, Taberî buna ilâveten fetret'te "gaflet" mânâsının da bulunduğunu belirtmiştir.14 Mâtûrîdî ise âyette geçen "peygamberlerin fetreti üzere" ifadesinin "peygamberlerin gönderilmesinin kesilmesi " demek olmadığını, bunun "peygamberlerin getirdiği hakikatlerin ve eserlerinin zayıflaması" mânâsına geldiğini belirtmiştir.15 Zemahşerî, Fahreddin er-Râzî, Beyzâvî ve Nesefî âyetteki fetret ifadesini benzer şekilde "peygamber göndermeye ara verildiği veya peygamber göndermenin kesintiye uğradığı ve vahyin kesildiği dönem" olarak tefsir etmişlerdir. Râzî "peygamberlerin şeriatleriyle amel etmeyi sağlayacak sebeplerin zayıflaması ve izlerinin silinmesinden dolayı nebîler arasındaki ara döneme fetret denildiğini" belirterek belli bir döneme niçin fetret denildiğinin sebebine de işaret etmiştir. Âlûsî, müfessirlerin fetreti mutlak anlamda "iki peygamber arasında vuku bulan inkıta' ” olarak tarif ettiklerini belirtmiş, kendisi de bu tanıma "önceki şeriatin eserlerinin silinmeye yüz tuttuğu ve haberlerinin kesildiği dönem" kaydını ilâve etmiştir.17 Çağdaş âlimlerden İzmirli İsmail Hakkı ve Ö. Nasûhi Bilmen ise fetreti "bir peygamberin ölümü ile diğerinin gelmesi arasında geçen zaman, özellikle Hz. İsa ile Hz. Muhammed arasında dinî duygularda durulma ve gevşeme devresi olan zaman" şeklinde tarif etmişlerdir.18

Bütün bu açıklamalar ile fetret âyetindeki "'alâ fetretin mine’r-rusül" beyanında geçen "fetret" kelimesinin "rusül" şeklinde ikiden fazla peygambere nisbet edilmesi dikkate alınarak fetret kavramı ve dönemini şöyle tanımlamak uygundur: Fetret, herhangi bir peygamberin vefatından sonra diğer peygamberin gönderilmesine kadar vahiy ve risaletin kesilip hak dinin temel hakikatlerinin unutulmaya yüz tutması ve dinî hayatın zayıflamasıdır. Fetret dönemi ise özellikle Hz. İsa ile Hz. Muhammed (s.a.s.) arasındaki peygambersiz geçen dinî cehalet içindeki ara döneme alem olmuş, gerçekte ise herhangi iki peygamber arasında vahiy ve risaletin gönderilmesine ara verildiği, hak dinin temel mesajlarının silinmeye yüz tuttuğu dinî durgunluk ve zayıflık dönemleridir.

Fetretin Mevcudiyeti

İslâmiyetten önceki ilâhî dinlerin fetrete uğramasını salah-aslah meselesinden hareketle kabul etmeyen az sayıda bilgin bulunmaktadır.19 Ayrıca bazıları Resûlullah'tan (s.a.s.) önce Arap cahiliyye döneminde Hz. Mûsâ ile Hz. İsa'nın şeriatlerinin mevcut olmasını gerekçe göstererek fetretin olmadığını ileri sürebilmişlerdir.20 Ne var ki terim mânâsında fetretin mevcudiyeti âyet, hadis, tarihî ve sosyal realitelerle sabittir. Üstelik Ka'bî hariç Mu'tezîle dahil bütün İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğu da bu hususta ittifak etmişlerdir. Özellikle Hz. İsa ile Hz. Muhammed (s.a.s.) arasında vahyin kesildiğine, bir uyarıcı ve müjdeciye şiddetle ihtiyaç hissettirecek kadar dinî hayatın zayıflayıp hak ile batılın birbirine karıştığı bir ara dönemin yaşandığına fetret âyeti açıkça delâlet etmektedir.21 Buna rağmen öteden beri dünyanın herhangi bir bölgesinde hak bir dinin daima varlığını sürdürmekte olduğu gerekçesiyle fetretin hiç bir zaman vuku bulmadığı ileri sürüldüğünde fetretle ilgili âyet ve hadislere açıkça aykırı düşülmüş olur. Ayrıca Hz. Âdem'den beri yeryüzünün şu veya bu bölgesinde daima hak bir dinin mevcudiyetini koruması fetretin vukuuna engel teşkil etmemektedir. Zira söz konusu olan hak dinin yeryüzünden tamamen silinmiş olması değil, hak ve batılın birbirine karışması ve var olan hak dinin insana veya insanın ona ulaşıp ulaşmamasıdır. Nitekim ilgili diğer âyetlerle birlikte düşüldüğünde fetret âyetinde dikkat çekilenin de bu nokta olduğu yani, hak dinin yeryüzünden tamamen yok olması değil, var olan hak dinin insanlara ulaşmaması veya çarpıtılmış olarak ulaşmış olmasıdır. Bu zaviyeden düşünüldüğünde hangi sebepten olursa olsun Hz. Peygamber'den önce ve sonra dinî hakikatlerin insanlara ulaşmadığı veya çarpıtılmış olarak ulaştığı dönemlerin bulunması daima mümkündür.

Öte yandan fetretin varlığını açıkça ifade eden âyetin (Mâide 5/19) yanı sıra hem fetretin mevcudiyetine delâlet eden hem de fetret dönemine, cahiliyye dönemini örnek gösteren ve bu dönemin niteliklerine işaret eden âyetler de bulunmaktadır. Nitekim "....Senden önce kendilerine hiç bir uyarıcı gelmeyen bir kavmi uyarman için Rabbinden bir rahmet olarak gönderildin...', " Biz onlara okuyacakları kitaplar vermediğimiz gibi senden önce kendilerine bir uyarıcı da göndermemiştik."23, " O kitabı indirmemiz, ‘kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi. Biz ise onların okuduklarından gerçekten ‘Habersizdik’ dememeniz yahut, ‘Bize de kitap indirilseydi onlardan daha çok doğru yolda olurduk’ dememeniz içindir. İşte size de Rabbinizden açık bir delil, hidayet ve rahmet geldi. ..."24 ve "Bu, ataları uyarılmadığı için gaflet içinde kalmış bir kavmi uyarman için Aziz ve Rahim olan Allah'ın indirdiği Kur'ân'dır. "25 meâlindeki âyetler buna örnektir.

Âyette açıkça belirtildiği üzere fetret âyetinin (Mâide 5/19) muhatapları ehl-i kitaptır. Âyetin nüzul sebebine ilişkin rivayetler de bunu desteklemektedir. Buna göre Hz. Peygamber, Yahudileri İslâm'a davet edince onların bir kısmı "Allah, Hz. Mûsâ'dan başka hiç bir nebî göndermemiş ve Tevrat'tan sonra hiçbir kitap indirmemiştir." demişlerdir. Bir rivayete göre ise Muâz b. Cebel, Sa'd b. 'Ubâde ve 'Ukbe b. Vehb, bir grup Yahudiye "Ey Yahudî topluluğu Allah'tan korkun, yemin olsun ki siz Muhammed'in Allah elçisi olduğunu biliyorsunuz. Siz gönderilmesinden önce bize ondan bahsediyor, vasıflarını anlatıyordunuz." demeleri üzerine Yahudilerden Râfi' b. Hureymel "Biz size böyle bir şey söylemedik, Allah Hz. Mûsâ'dan sonra ne bir kitap göndermiş, ne de herhangi bir uyarıcı." şeklinde cevap vermiş, bunun üzerine söz konusu âyet nazil olmuştur.26 Atalarının uyarılmaması, tam bir dinî gaflet ve cehalet içinde bulunma gibi olumsuz nitelikler Araplarda daha yaygın şekilde mevcut olduğu için âyetin muhataplarının ehl-i kitap yerine Arapların olmasının daha uygun düşeceği ileri sürülebilir. Zira fetret için söz konusu olan olumsuz dinî nitelikler Araplarda daha yaygın bir şekilde mevcuttu. Burada Kur'ân'ın bir "evleviyyet yöntemi" sergilediği görülmektedir. Şöyle ki: Vahiy ve nübüvvetten az çok haberdar olan ehl-i kitap fetret ehlinden kabul edilmekle dinî bakımdan kendilerinden çok daha kötü durumda bulunan cahiliyye dönemi Arapları da evleviyetle fetret ehlinden kabul edilmiştir, demektir. Ayrıca fetret âyetinde açıkça olmasa bile yukarıda zikredilen âyetlerde olduğu gibi, Arapların ataları uyarılmamış dinî cehalet içinde bulunan bir toplum olduklarına delâlet eden âyetler bulunmaktadır.

Kur'an-ı Kerim'de fetretin mevcudiyetinden ve dolaylı olarak fetret döneminin özelliklerinden bahseden âyetlerin yanı sıra "Sonra birbiri peşinden peygamberlerimizi gönderdik...."27 şeklindeki ilâhî beyan da bulunmaktadır. Peygamberlerin peşpeşe gönderildiğini bildiren âyet ile fetretin varlığını ifade eden âyetler arasında zahirî bir tezat görülmüştür. Binaenaleyh bir yönüyle peygamberlerin gönderilmesine zaman zaman ara verildiğini (inkıta-ı rusül) ifade eden fetret ile peygamberlerin kesintisiz, peşpeşe gönderildiğini (ittisal-i rusül) ifade eden âyetlerin bir bütün içinde anlaşılması zarureti doğmuştur.

Peygamberlerin belli aralıklarla ve kesintili olarak değil, peşpeşe gönderildiğini ifade eden âyet "sümme erselna rusülena tetra"28 şeklindedir. Konuya "fetret" ile "tetra" ifadesi arasında ilişki kurarak yaklaşan Zeccac, Hz. Muhammed'in (s.a.s.) peygamberlerin gönderilmesine uzun süre ara verildiği bir zamanda (fetret döneminde) gönderildiğini, Hz. İsa'nın Allah katına yükseltilmesine kadar olan önceki dönemlerde ise peygamberlerin peşpeşe gönderildiğini (tetrâ) belirtmiştir.29 Beyzâvî daha orijinal bir şekilde fetret âyetinin sonunda "Allah her şeye hakkıyla kadirdir'" (Mâide 5/19) meâlindeki ilâhî beyanın ilişkili olduğu noktaya (müteallakına) işaret ederek, "fetret" ile "tetra" kavramları arasında münasebet kurmuştur. Ona göre Allah Teâlâ Hz. Mûsâ ile Hz. İsa arasında geçen 1700 sene içinde peşpeşe 1000 peygamber göndermeye ('ale'l-irsâli tetra) kadir olduğu gibi, Hz. İsa ile Hz. Muhammed arasındaki 600 veya 569 yıl içinde kesintili ve aralıklı bir şekilde de
('ale'l-irsâli 'alâ fetretin) peygamber göndermeye de kadirdir.30 Böylece her iki müfessir "fetret" ile "tetrâ" arasında açık bir karşıtlığın olduğuna, birincisinin peygamber göndermedeki kesintiyi, ikincinin ise bundaki ardışıklığı ifade ettiğine dikkat çekmişlerdir.

Öte yandan "tetrâ" kelimesini bazı müfessirler "peygamberlerin birinin ardından diğerinin aralıksız gelmesi"31 anlamında olduğunu belirtmişlerdir. Râgıb el-Isfahânî de "tetrâ" kelimesinin "vetr veya vitr" mastarından "birer birer, tek tek peşpeşe gelme" anlamında olduğunu, mezkûr âyette de "herhangi bir aralık, boşluk olmaksızın ardarda peygamberlerin gönderilmesi" mânâsında kullanıldığını belirtmiştir.32 Bir kısım âlimler ise bütün peygamberlerin değil sadece bazılarının peşpeşe gönderildiğine vurgu yaparak "tetrâ" ifadesinin "peygamberlerin bir kısmının peşinden diğer bazılarının gönderilmesi" manasına geldiğini belirtmişlerdir.33 Meselâ İbn Abbas âyetteki "tetrâ" kelimesini "peygamberlerin bir kısmının diğerlerinin izinden gidip birbirini takip etmesi"34 tarzında açıklamıştır.

Görüldüğü üzere "tetrâ" kelimesiyle ilgili olarak biri "arada hiçbir boşluk olmaksızın peygamberlerin ardarda gönderilmesi", diğeri "peygamberlerin hepsinin değil sadece bir kısmının diğerlerinin ardından peşpeşe gönderilmesi" şeklinde iki farklı yorum mevcuttur. Kelimeye birinci anlam verildiği takdirde "fetret" ile "tetrâ" arasında açık bir çelişki görülmektedir. Zira "fetret" peygamber göndermenin kesintiye uğramasını, "tetrâ" ise peygamberlerin aralıksız peşpeşe gönderildiğini ifâde etmektedir. Burada çelişmezlik prensibi ileri sürülerek bunlardan sadece inkıta-ı rusül (fetret) veya ittisâl-rusül (tetrâ) dan biri doğrudur, denilemez. Zira Beyzâvî'nin de dediği gibi Allah her iki şekilde de peygamber göndermeye kadirdir. Ancak Beyzâvî'nin bu izahı, "Peygamberler fiilen nasıl gönderilmiştir?" sorusunun cevabını tam olarak ihtiva etmemektedir. Bu itibarla "tetrâ" kelimesine ikinci anlamın verilmesi daha isabetli görünmektedir. Zira bizzat Kur'ân kıssalarında görüldüğü gibi peygamberlerin hepsi bir düzlemde ve aynı zaman çizgisi üzerinde kesintisiz gönderilmiş değildir. Onlar içinde Hz. İbrahim ile İsmail, Hz. Yakup ile Yusuf, Hz. Mûsâ ile Harun örneklerinde görüldüğü gibi aynı zaman diliminde ve aynı kavme gönderilmiş akraba peygamberler olduğu gibi, Hz. Şuayb ile Mûsâ, Hz. İbrahim ile Lût örneğinde görüldüğü üzere aynı zamanda farklı kavimlere gönderilmiş çağdaş peygamberler de bulunmaktadır. Bu durum peygamber göndermenin tarihî süreç içinde derinliğine ve genişliğine vuku bulduğunu göstermekte, bütün peygamberlerin sadece birbirlerinin ardından peşpeşe gönderilmediklerini ortaya koymaktadır. Ayrıca bir kısım müfessirlerin "tetrâ" ifadesini "bazı peygamberlerin aralıksız, peşpeşe gönderilmesi" şeklindeki tefsirlerinden söz konusu kelimeyi umum mânâda anlamadıkları, sadece peşpeşe gönderilen peygamberlere tahsis ettikleri anlaşılmaktadır. Bu takdirde bütün peygamberlerin değil, sadece bazı peygamberlerin aralıksız, peşpeşe gönderilmiş olduğu ortaya çıkar.

"Tetrâ" ifadesini ikinci anlamında yani sadece aralıksız peşpeşe gönderilen peygamberlere tahsis ederek anlamak daha uygundur. Bu takdirde "tetrâ" ifadesine uygun olarak peygamberlerin bir kısmının peşpeşe gönderildiği, diğer bazılarının da "fetret" ifadesine uygun olarak aralıklarla gönderildiği anlaşılır. Böylelikle iki kavram arasında çelişki değil paralellik olmaktadır. Üstelik Allah'ın dilediği şekilde peygamber göndermeye kadir olduğunu ifade ettiği için O'nun mutlak irade ve kudretini ortaya koyması bakımından da daha anlamlıdır. Ayrıca bu anlamıyla "tetrâ" ifadesi, dolaylı olarak peygamberlik tarihi içinde birden fazla fetretlerin bulunduğunu, bunun istisnaî bir durum olmayıp peygamber göndermenin tabiî seyri olduğuna işaret etmektedir.


Fetretin Birden Fazla Oluşu

Uzun insanlık tarihi içinde sayıları her şeye rağmen az olan peygamberlerin35 gönderilmesi arasında fetretin vuku bulduğuna delâlet eden âyette bu durumun birden fazla olduğuna dikkat çekilmiştir. Zira "Ey ehl-i kitap! Peygamberlerin fetreti (arası kesildiği) sırasında size elçimiz (Muhammed) geldi..."36 meâlindeki söz konusu âyette sadece iki peygamber arasında gerçekleşen bir fetret dönemine işaret edecek şekilde '"alâ fetretin beyne'r-resûleyn" denilmeyip " 'ala fetretin mine’r-rusül" ifadesi kullanılmıştır. Sonra içinde "tetrâ" ifadesinin kullanıldığı ve peygamberlerin peyderpey gönderildiğini ifade eden âyet de37 bir çok peygamber arasında fetretlerin bulunduğuna işaret etmekte olduğu gibi peygamberler arasında vuku bulan bu fetretlerin istisnaî bir durum olmayıp nebî göndermenin tabiî seyrinin bu şekilde olduğuna delâlet etmektedir. Ayrıca müfessirler "Lâkin biz nice nesiller var ettik de onların üzerinden uzun zamanlar geçti. ..."38 meâlindeki âyeti delil göstererek önceki peygamberin gönderilmesi üzerinden uzun zaman geçip fetretin uzamasını vahiy gönderilmesinin sebebi göstermişlerdir.39 Vahiy ve peygamber gönderilmesine ilişkin bu gerekçe de peygamberler tarihinde birden fazla fetretin vuku bulması gerektiğine işaret etmektedir.

Bazı rivayetlere göre eski çağlarda özellikle bazı peygamberler arasında asırlar bulunmasına rağmen fetret vuku bulmamıştır. Bunun sebebi ya bu çağlarda hak dinin tahrif edilmeksizin yaygın olarak yaşanılması ya da iki ulü'l-azm peygamber arasında birçok nebilerin gönderilmiş olmasıyla açıklanmıştır.40 Öte yandan Kurtubî'nin zikrettiği bir habere göre Hz. İdris'ten sonra Hz. Nuh'a, Nuh'tan sonra da Hz. İbrahim gönderilinceye kadar peygamber gönderilmeye ara verilmiş, yani fetret vuku bulmuştur.41 Keza özellikle Araplar için Hz. İsmail'den Hz. Muhammed'e kadar olan dönemde peygamber gönderilmediği, dolayısıyla onların Hz. İsmail'den beri fetret içinde kalmış oldukları söylenmiştir.42 Bu haberle fetret âyeti (Mâide 5/19) birlikte düşünüldüğünde, Arapların uzak atalarının Hz. İsmail'den bu yana, yakın atalarının ve ehli kitabın ise Hz. İsa'dan Hz. Muhammed'e kadar fetret içinde kaldıkları anlaşılmaktadır.

Fetretin bir defaya mahsus olmayıp peygamber göndermenin tarihî süreci içinde tekrarlandığı Ebû Bekir İbnü'l-'Arabî, Muhyiddin İbn 'Arabî ve Şa'rânî gibi İslâm âlimleri tarafından da açıkça belirtilmiştir. Ebû Bekir İbnü'l-'Arabî şöyle demektedir: "Öncekilerin, hakkında söz sarf ettikleri bu tür meseleler şeriatlerin ortadan kalktığı, şeytanın hakla bâtılı karıştırarak insana sunduğu, ordularını göndererek bu kabil görüşlerle onları dalâlete düşürdüğü peygamberler arasındaki fetret dönemlerinin (feterat-ı rusül) vuku bulduğu sıralarda idi."43 Muhyiddin İbn 'Arabî ise, Hz. Peygamber'den önceki fetret dönemlerinde kendilerine peygamberlerin daveti gelmemiş bulunan, ilmen yani aklen muvahhid sayılan Allah kullarının bulunduğunu açıkça ifade etmiştir.44 Şa'rânî'ye göre de biri Hz. İdris ile Nuh, diğeri de Hz. İsa ile Hz. Muhammed arasında yer alan dönemde fetret vuku bulmuştur ve bu dönemlerde yaşayanlar fetret ehli kabul edilmişlerdir.45

Aslına bakılırsa İslâm âlimleri Hz. İsa ile Hz. Muhammed arasında vuku bulan fetreti meşhur bir örnek kabilinden zikretmişlerdir. Bunu Hz. Peygamber'den önce bulunan en yakın peygamberin Hz. İsa olduğunu düşünerek fetretin terim anlamına Hz. İsa ile Hz. Peygamber arasında geçen dinî zayıflık dönemini örnek göstermişlerdir. Günümüz araştırmacıları da din konusunda insanlar arasında ortaya çıkan sapkınlıkların ilk insan ve ilk peygamber zamanından bu yana vuku bulan fetret devirlerinin neticeleri olduğunu belirterek birden fazla fetret dönemlerinin bulunduğunu kabul etmektedirler.46

Buraya kadar sunulan bilgilerden anlaşılacağı üzere fetret istisnaî bir durum olmayıp peygamber göndermenin tabiî seyridir ve insanlık tarihi içinde birden fazla vuku bulmuştur. Fetret en son olması itibariyle Hz. İsa ile Hz. Muhammed

Yrd. Doç. Mustafa Akçay

Dipnotlar

1 Geniş bilgi için bk. Mustafa Akçay, Dinî Sorumluluk Açısından Fetret Ehli, s. 11-13; Işık Yay., İzmir-2000. • 2 bk. Ali Güler, "Bir Bilene Soralım", Türkiye Gazetesi, 19.11.1990; Hekimoğlu İsmail, "Fetret Devirleri", Zaman Gazetesi, 24.7.1991; Zaman Gazetesi, Akademi sayfası, 10.4.1992. • 3 bk. Ali Arslan Aydın, İslâm İnançları ve felsefesi, s. 140; II. Baskı, İst. Ts.; Şerafettin Gölcük, Süleyman Toprak, Kelâm, s. 126; Sadreddin Yüksel, Dinî ve İlmî İncelemeler, s. 142-146, Ötüken Yay. İst. 1969; M. Abdülfettah Şahin, Asrın Getirdiği Tereddüdler, I, 76-77; II, 61-67, TÖV Yay., İzmir, 1989. • 4 Fîrûzâbâdî, el-Kâmusü'l- muhît, "ftr" md., Kahire, 1913; Zebidî, Tâcu'l-'arûs, "ftr" md., Beyrut, ts.; İbn Manzûr, Lisanu'l-'Arab, "ftr" md., Beyrut, ts.; Cevherî, Sihah, "ftr" md., IV. Baskı, Beyrut, 1990; Ragib el-Isfahânî, el-Müfredât, "ftr" md., Beyrut, ts. • 5 bk. İbn Manzûr, a.g.e., "ftr" md.; Cevherî, a.g.e., "ftr", md.; Zebîdî, a.g.e., "ftr" md.; Fîrûzâbâdî, a.g.e., "ftr" md.; Asım Ef., Kamus Tercemesi, "ftr" md., İst., 1304-1305. • 6 Mâide 5/19. • 7 bk. Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 56; IV, 24, Çağrı Yay., İst, 1992; Suyûtî, ed-Dürru'l-mensûr, IV, 168, Beyrut, 1983; İbn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'ani'l-'azîm, III, 29, Beyrut, 1982. • 8 bk. Buharî, "Menakıbu'l-ensar", 53, Çağrı Yay., İst., 1992; Taberî, Cami'u'l-beyan, IX, 54, Beyrut, ts. • 9 Cevherî, a.g.e., "ftr" md.; Zebîdî, a.g.e., "ftr" md.; İbn Manzûr, a.g.e., "ftr" md. • 10 Kurtubî, el-Cami' li ahkami'l-Kur'an, VI, 121, II. Baskı, Beyrut, 1960.
11 Râgib el-Isfahânî, el-Müfredât, "ftr" md. • 12 İbn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'ani'l-'azîm, II, 35. • 13 İbnü'l-Esîr, en-Nihâye, III, 408, (nşr. Tâhir Ahmed ez-Zâvî, Mahmud Ahmed et-Tabâhî), el-Mektebetü'l-İslâmiyye, yy. ts. • 14 bk. Taberî, Câmi'ü'l-beyân, IV, 166-167; Zeccac, Me'anii'l-Kur'ân, II, 162, (nşr. 'Abdulcelîl 'Abduh Şilbî), Beyrut, 1988; Fîrûzâbâdî, Tenvîru'l-mikbas min tefsîri İbn 'Abbas, II, 257, Beyrut, ts. • 15 Mâtürîdî, Te'vîlatü’l-Kur'an, I, vr. 181b , Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 40. • 16 Zemahşerî, el-Keşşaf, I, 330, Dârü'l-ma'rife, Beyrut, ts.; Fahreddin er-Râzî, Mefatîhü' l-gayb, XI, 194, II. Baskı, Tahran, ts.; Beyzâvî, Envâru't-tenzîl, (Mecmû'a mine't-tefâsîr içinde) II, 257, Beyrut, ts.; Nesefî, Medârik, II, 257, (Mecmû'a mine't-tefâsîr içinde), Beyrut, ts. • 17 Âlûsî, Ruhu'l-me'ânî, VI, 103-104, Beyrut, ts • 18 bk. İsmail Hakkı İzmirli, İTA.,"fetret" md., XVI, 275, İst., 1941; Ömer Nasûhi Bilmen, Muvazzah İlm-i Kelâm, s. 149, İst., 1955. • 19 bk. Cüveynî, el-Burhân, n, 1345, (nşr. 'Abdul'azim ed-Dayybi), n. Baskı, Kahire, 1400.h. • 20 bk. Celâleddin es-Suyûtî, el-Mâkâmetü’s-sündüsiyye fi’ n-nisbeti’ l-mustafaviyye, s. 20, III. Baskı, Haydarâbâd, 1961; a. mlf., et-Ta'zîm ve'l-minne fî enne ebeveyi resûlillah, s. 35-36,111. Baskı, Haydarâbâd, 1961. • 21 Mâide 5/19. • 22 Kasas 28/46; krş., Secde 32/3. • 23 Sebe' 34/44. • 24 En'âm 5/156-157. • 25 Yâsîn 36/5-6; krş., Fâtır 35/42. • 26 Taberî, Câmi'u'l-beyân, X, 155; İbnü'l-Cevzî, Zâdü'l-mesîr fî 'ilmi't-tefsîr, II, 319, yy., ts. • 27 Mü'minûn 23/44. • 28 Mü'minûn 23/44. • 29 Zeccac, Me'anii' l-Kur' ân, II, 162. • 30 Beyzâvî, Envâru' t-tenzîl, II, 258. • 31 Zemahşerî, a.g.e., III, 48; Beyzâvî, a.g.e., IV, 345; Nesefî, Medârik, IV, 345. • 32 Râgib el-Isfahânî, el-Müfredât, "vtr" md. • 33 Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu' l-gayb, XXIII, 125. • 34 Fîrûzâbâdî, Tenvîru' l-mikbâs, IV, 345. • 35 İbn Abbas'tan rivayet edilen bir habere göre "nebî"lerin toplam sayısı 124.000 dir. Bunların 315'i "resûl"dür. (İbn Kuteybe, el-Ma'arif, s. 33, Beyrut, 1987.) Taberânî tarafından nakledildiği belirtilen bir rivayete göre de toplam kaç resûl olduğu sorulduğunda Hz. Peygamber 315 resulün bulunduğunu söylemiştir. Ebû Zer'den gelen bir rivayette ise kendisi Hz. Peygamber'e kaç nebî olduğunu sormuş Resûlüllah da 124.000 nebînin bulunduğunu söylemiş, Ebû Zer bunlardan kaçının resûl olduğunu sorunca da Hz. Peygamber, 313’ünün resul olduğunu belirtmiştir. (İbn Hacer, el-Fetâva' l-hadîsiyye, s. 180, III. Baskı, Kahire, 1989.) • 36 Mâide 5/19. • 37 Mü'minûn 23/44. • 38 Kasas 28/45. • 39 Zemahşerî, el-Keşşâf, III, 171; Fahreddin er-Râzî, a.g.e., XXIV, 257. • 40 msl., İbn Abbas'tan rivayet edilen bir habere göre Hz. Âdem ile Nuh arasında on asır vardır ve bunların hepsi İslâm üzeredir. Başka bir râvîden gelen habere göre ise bu ikisi arasında olduğu gibi Hz. Nuh ile İbrahim ve Hz. ibrahim ile Mûsâ arasında da on asır bulunmaktadır. (İbn Sa'd, et-Tabâkatü'l-kübrâ, I, 36, 44, Beyrut, 1990; el-Makdisî, el-Bed' ve't-tarîh, I, 154, nşr. Cle'ment Huart, I-II, 1889-1903.) Hz. Mûsâ ile İsa arasında ise 1900 küsur sene vardır, fakat bu ikisi arasında fetret vuku bulmamıştır. Zira bunlar arasında İsrailoğulları dışındakiler hariç sadece İsrailoğullarından 1000 nebî gönderilmiştir, (İbn Sa'd, a.g.e.. I, 44; Âlûsî, Rühu'l-me'ânî, VI, 104. • 41 Kurtubî, a.g.e., VI, 15-16. • 42 bk. Âlûsî, Rûhu'l-me'ânî, XXI, 119 • 43 Ebû Bekir İbnü'l-'Arabî, el-'Avâsım mine'l-kavâsım, s.101, nşr. Ammar Talibî, Cezâir, 1974. • 44 Muhyiddin İbn 'Arabî, el-Fütûhâtü'l-Mekkiyye, V, 108-109, nşr. Osman Yahya, Kahire, 1978-1986. • 45 Şa'rânî, el-Yevâkît ve'l-cevâhir, II, 56-59, II. baskı, Kahire, 1959. • 46 bk. msl. Bekir Topaloğlu, Allah’ın Varlığı, s. 132, DİB. Yay., Ankara, 1970.[/
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi MERVE DEMİR 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN ülke tv Canlı... Videolar/Slaytlar Medine-web 1 2755 22 Ağustos 2013 23:41
İran Emperyalizmi Makale ve Köşe Yazıları Medine-web 6 3361 26 Ocak 2013 21:53
gerekli gereksiz bir şiir.. Makale ve Köşe Yazıları MERVE DEMİR 0 3094 06 Aralık 2012 09:48
olmamış kayınbiradere mektup :) Komik Paylaşımlar Allahın kulu_ 10 6966 03 Kasım 2012 22:19
İslamın kurtuluşu bilinçlenme ile mümkündür Makale ve Köşe Yazıları Esadullah 11 6415 02 Ekim 2012 20:16

Alt 12 Mayıs 2009, 09:31   Mesaj No:2
Medineweb Aktif Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:Elem* isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 7964
Üyelik T.: 27 Nisan 2009
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 235
Konular: 0
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart RE: Fetret Kavramı

Istılah anlamında olmak üzere fetret kavramının belli bir zaman kesiti vurgulanarak veya zaman tahsisi yapılmaksızın çeşitli tanımları yapılmıştır
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Fetret Devri Seyit_Onbaşı Tarih 0 16 Eylül 2022 14:09
Kur'an'da Tesbih Kavramı /medineweb Medineweb Kur'ân-ı Kerim Genel 1 06 Ocak 2019 11:12
Namaz kavramı ve çeşitleri Medineweb İslam İbadet Esasları(DHBT) 8 21 Mayıs 2014 16:48
İffet kavramı ..... akgün Hadis-i Şerif 0 26 Kasım 2008 22:30
Ben Kavramı Üzerine KEVİR Makale ve Köşe Yazıları 0 23 Mayıs 2008 00:03

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.