![]() |
Çeçenistanda Asrın Direnişi Bu bir ahmetmeydani yapımıdır. Daha önce bazı sitelerde yayınlamış olduğum romanımı izin verirseniz burada da yayınlamak istiyorum. Fiemanillah. |
Cevap: Çeçenistanda Asrın Direnişi BİRİNCİ BÖLÜM Olga Rus Ordusu Özel Kuvvetlerde görev yapan bir casustur. Olga aslında çeçen bir ailenin kızıdır ve fakat küçükken komünist rejim tarafından kaçırılmış ve tam bir rus gibi yetiştirilmiştir. Çeçen-Rus savaşı patlak verdiğinde ise RÖKK (Rus Özel Kuvvetler Komu- tanlığı) Komutanı Albay İgor onu Çeçenistana gönderme kararı alır. İgor Olga'yı odasına çağırır. Olga odaya girer. İgor:-- Hoş geldin Olga, otur bakalım. Çeçenistanada ki durumumuzu biliyorsun. 500 kişiyle başa çıkamıyoruz. Bunları bu kadar kuvvetli kılan nedir anlamıyorum. Bir zaman- ların iki süper gücünden bir olan biz nasıl oluyor da bunlarla başa çıkamıyoruz. Neyse sana yeni bir görev veriyorum. Daha önceki görevleri nasıl başarıyla yerine getirdiysen bu görevi de başaracağına inanıyorum. Seni gizli görevle Çeçenistana göndereceğim. Adın da Meryem olacak. İşte bunlar da kimliklerin. Bu ihtiyacını giderecek olan para, bunlar da diğer evraklar. Sormak istediğin bir şey var mı? Olga:--Orada kiminle irtibata geçeceğim? İgor:--Orada bizim adamımız olan Olcayto ile irtibata geçeceksin. O da Çeçen asıllı ama bizim casusumuz. Olga:--Ne zaman yola çıkıyorum? İgor:--Bu gece dinlen, yarın sabah yola çıkacaksın. Olga:--Anlaşıldı, komutanım. Hoşçakalın. Olga odadadan çıkar. Komutan yardımcısı Sergei odaya girer ve İgor'a:--Komutanım! Olga bu işi becerebilecek mi? İgor:--Öyle umuyorum, ama başaramazsa da o kadar önemli değil. Sergei:--Neden Komutanım? İgor:--Sergei unutma ki Olga da bir Çeçen asıllı. Bu işi başarırsa bir taşla iki kuş vururuz. Yok başaramazsa bir taşla bir kuş vururuz. Sergei:--Nasıl yani Komutanım? İgor:--Aptal Sergei ben bu müslümanları iyi tanırım. Er ya da geç müslüman olduklarının farkına varıyorlar ve başımıza bela oluyorlar. Şimdi, şayet Olga- ya da asıl ismiyle Meryem- bu işi başaramazsa çeçenler tarafından öldürülür biz de kurtuluruz. Anladın mı aptal sergei? Sergei:--Anladım komutanım. Gerçekten çok zekisiniz. Bu arada RÖKK da görev yapmakta olan ve Çeçenlerin casusu olan Şamil (oradaki adıyla dimitri) Çeçen komutan Musab'a haber gönderir ve durumu kendisine etraflıcaizah eder. Şimdi şartlar eşittir. Bundan sonrası artık her iki tarafın maharetlerine bağlıdır. Burada yapılacak iki şey vardır. Ya Çeçen komutan Olga'yı tutuklar, konuşturur veöldürür ya da ona Müslüman olduğunu hatırlatır ve onun daha faydalı olmasını sağlayacaktır. BİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU |
Cevap: Çeçenistanda Asrın Direnişi Alıntı:
elbetteki memnuniyetle okuruz :):) teşekkürler |
Cevap: Çeçenistanda Asrın Direnişi ıKıNCı BÖLÜM Ertesi Gün Moskova Karargahı Olga (ya da Meryem. biz bundan sonra ona Meryem diyeceğiz) komutanın odasına girer. --Komutanım, benim tam olarak görevim ne olacak, orada ne yapacağım? --Senin görevin asilerin komutanu Mus'ab hakkında bilgi almak olacak. Onun hakkında bilgi alırsak, diğerlerine de ulaşma şmkanına kavuşmuş olacağız. Ayrıca asilerin morallerini bozmak için elinden geleni yapacaksın. --Anladım Komutanım, ben hazırım. --Tamam Meryem, sana Svetlana ve 8 asker refakat edecek. ıyi şanslar dilerim. --Sağolun, komutanım, hoşçakalın. --Güle güle Meryem. Beni hayal kırıklığına uğratma. --Tamam komutanım. Bu Arada Çeçen Karargâhında --Komutanım, Moskovadaki adamımızdan haber var, "kuş kafesten uçmuş" diyor. --Tamam Hüseyin. Karargâhımıza bir rus casus geliyor, ama gelen Çeçen asıllı biri ama küçükkken ruslar tarafından kaçırılıp rus gibi yetiştirilmiş, şimdi bizim görevimiz hem ondan gelecek tehlikeleri bertaraf etmek ve hem de Bizinillah onun hidayetine vesile olmak. şimdi senin görevin Meryem'e göz kulak olmak, yalnız bu durumdan kimsenin haberi olmasın. Sadece onlara her şeyi her yerde konuşmamaları talimatını ver. --Anladım, komutanım. Bu Esnada Kafile... ıKıNCı BÖLÜMÜN SONU |
Cevap: Çeçenistanda Asrın Direnişi ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Kafile yola çıkar. Diğer yollar güvenli olmadığından, Gürcistan üzerinden gidilecektir. Tabi haliyle Pankissi Vadisinden geçilmesi gerekmektedir. Kafile Gürcistan sınırına vardı. Oradaki işlemleri sınırda görevli RÖKK görevlisi hemen halletti ve kafile Gürcistan sınırından içeri girdi. Hava ve yol durumu gayet güzeldi, herhangibir olumsuzluk göze çarpmıyordu. Tabi kafilenin görüntüsü de sıradan vatandaş görüntüsü çiziyordu, ayrıca hangi milletten oldukları da anlaşılmıyordu. Diğer yandan daha önceki olaylardan sonra bu güzergâhta hiç bir olay da olmamıştı. Kafile olaysız olarak yol alıyordu. Yolculuk esnasında hiç kimse konuşmamıştı. Meryem boyuna düşünüyordu. İçinde tarif edemediği bir sıkıntı vardı. Epeyce bir müddet yol aldıktan sonra yeşilin bol olduğu bir yerde mola verip öğle yemeği yemişlerdi. Aslında kafiledeki herkeste bir huzursuzluk vardı. Herkes korkuyordu. Ama Meryem'in huzursuzluğu korkunun ötesinde bir şeydi. Yemeğin ardından toparlanıp yola koyulmuşlardı. Sarp dağlar bol virajlı yollarda gitmekten hepsi bitkin düşmüştü. Akşama doğru bir dağın eteğindeki düzlükte mola verme ve geceyi orada geçirme kararı almışlardı. Çadırları kurdular. Tam akşam ye- meği için hazırlık yapıyorlardı ki birden... ÜÇÜNCÜ BÖLÜMÜN SONU |
Cevap: Çeçenistanda Asrın Direnişi DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ...Birden bir gürültü kotu yukarıda. Yukarı doğru baktıklarında bir kayanın hızla aşağı doğru gelmekte olduğunu gördüler. Ve fakat kaçmaya fırsat bulamadan, kaya Meryem ve Svetlana'nın arasından geçti ve iki rus askerini altına alarak metrelerce sürükledi. Şaşkınlıkları geçince yaralıların olduğu yere koştular ama iki asker çoktan ölmüştü. Karargâhı arayarak durumu bildirdiler. Karargâhtan gelen talimat morallerini bozma- maları yönünde oldu. Ayrıca yolarına devam ederek görevi muhakkak ifa etmeleri istendi. Meryem'in yanında görevli olan rus askerleri onu gideceği yere kadar götürüp geri gele- ceklerdi. Tabi bu onların planıydı. Allah'ın planı ise elbetteki bambaşkaydı. Bu olay Meryem'i derinden etkilemişti. Pekala o kayanın altında kendisi de kalabilirdi. İlk defa ölümü düşündü. Öldüğü zaman neyle karşılaşacağını düşündü. İnsanlar ölünce gerçekten yok mu oluyorlardı. Yoksa kendisine şimdiye kadar öğretildiği gibi ölüm bir yokoluş muydu? Tabi ki Meryem bu soruların cevabını bilmiyordu. Bildiği tek şey, bu yolculuğa çıktığından beri tuhaf duygular içerisinde olduğuydu. Şimdilik bu duruma bir cevap bulamıyordu. Bu Esnada Çeçen Karargahında Komutan Mus'ab mücahitleri toplamıştı. Caharkale'deki rus karargahına bir baskın düzenleyeceklerdi. Planın ayrıntıları üzerinde görüşüyorlardı. Mus'ab:--Cemal sen iki kişi ile beraber doğu tarafından saldıracaksın. Ama ateş menziline girmeyeceksiniz. Şerif sen de yanına iki kişi al ve batı tarafından karargaha ateş et. Ahmet ile yanındakiler de güney yönünden saldıracaklar. Ben yanımdakilerle beraber karargahın arkasından saldıracağız. Unutmayın siz sadece hedef şaşırtacaksınız. Ve kesinlikle kimse ateş menziline girmeyecek. Anlaşıldı mı arkadaşlar? Mücahidler bir ağızdan:--Anlaşıldı komutanım! Mücahidler planladıkları gibi saldırıya geçtiler. Ruslar öğle uykusundaydı. Birden silah sesleri gelince hepsi paniğe kapıldı hatta bu kargaşada birbirlerini vuran bile oldu. Onlar durumu anlayana kadar Mus'ab ve yanındakiler ruslara öldürücü darbeyi vurmuştu bile. Bilanço ağırdı:75 rus ölmüştü. 150 kadar da yaralı vardı. Bu yaralıların çoğunun durumu ise ağırdı. Bu baskında mücahidler yüklü miktarda silah ve mühimmat da ele geçirmişti. Mücahidlerin keyfine diyecek yoktu. Hep bir ağızdan "Allah-u Ekber" diye tekbir getiriyor- lardı. Bu baskınlar rusları oldukça yıldırmıştı. Hemen hemen hepsi uyuşturucu kullanıyordu. Ve bu da mücahidlerin işine yarıyordu. Mus'ab:--Kardeşler! Alemlerin Rabbi olan Allah'a (cc) hamdolsun. Bu günümüz de epeyce verimli geçti. Allah'ın (cc) yardımı olmasa kesinlikle onlarla başa çıkmamız mümkün değil. Sakın ola ki Allah'ı (cc) hatırımızdan çıkarmayalım. Hendek ve Huneyn Gazvelerini unutma- yın ki. Hendek Gazvesinde müslümanlar emre itaatsizlik ettiğinden yenildiler. Huneyn de ise savaşın ilk bölümünde kendi güçlerine güvendiler ve mağlup olmakla yüz yüze geldi- ler ama ikinci bölümde ise Allah'ı (cc) hatırladıkları ve O'na güvendikleri için galip geldiler. Diğer Yandan Rus Kafilesi Rus kafilesi yola çıkmıştı. Ufak tefek bazı aksiliklerin dışında herhangi bir problemle kar- şılaşmamışlardı. Akşama doğru yine bir yerde konakladılar. Ama meydana gelen olay nedeni ile bu sefer düzlük bir yerde konaklamışlardı. Akşam yemeğini yemişlerdi. Bir süre havadan sudan ve başlarına gelen o olaydan bahsettikten sonra herkes........ DÖRDÜNCÜ BÖLÜMÜN SONU |
Cevap: Çeçenistanda Asrın Direnişi BEŞİNCİ BÖLÜM ...Derin bir uykuya daldı. Epeyce meşakkatli bir yol katettikleri için nöbetçi hariç herkes hemen uyudu. Hatta nöbetçi bile uykuya daldı. Nöbetçi olmak onlar için sadece hayatta kalmak içindi ne de olsa. Ama müslüman için ise nöbetin apayrı bir yeri vardır. Müslüman lar "Allah için nöbet tutan gözlere cehennem ateşinin haram kılınıdığını" çok iyi biliyorlardı. Bu da müslüman ile kâfirler arasındaki başka bir fark. Meryem uykuya daldıktan sonra acaip bir rüya gördü. Rüyasında ak sakallı bir adam ve örtülü bir kadın herşeyin mükemmel olduğu, çeşit çeşit meyvelerin, pınarların, akarsuların türlü türlü kuşların öttüğü bir yerde bulunuyor ve Meryem'i yanlarına çağırıyorlardı. Diğer yanda ise ıgor içinde ateş yanan bir kuyunun içerisinde bir taraftan cayır cayır yanıyor, diğer yandan ise Meryem'in boğazına bir kement atmış onu da ateşe doğru sürüklüyordu. Meryem ıgor'un yanına gitmek istemiyor, o aksakallı adam ve kadından yardım istiyordu. Ancak onlar: "Biz sana yardım etmeye memur değiliz, çünkü sen o ateşteki adamın emrinde- sin ve onun dediklerini yapıyorsun. şayet onun emirlerine karşı gelirsen sana yardım ede- biliriz" diyorlardı. Meryem onlara kim olduklarını sorduğunda ise, onlar: "Biz senin,yıllar önce ruslar tarafından şEHıD edilen anne ve babanız" dediler. Meryem bir yandan avaz avaz bağırıyor, bir yandan da ıgor'un yanına gitmemek için direniyordu. ıgor'un içinde olduğu çukura bir kaç adım kalmıştı ki..... BEŞİNCİ BÖLÜMÜN SONU |
Cevap: Çeçenistanda Asrın Direnişi ALTINCI BÖLÜM ...birden ip koptu, Meryem geriye doğru düştü, İgor ise ateş çukuruna gömüldü, hem de avaz avaz bağırarak. Meryem'in anne ve babası: "Kızım, sakın bu adamın dediklerini yapma, bu sefer kurtuldun ama, bir dahaki sefere kurtulacağından emin değiliz. Hem hayat her zaman ıfrsatlarla dolu değil." Meryem bağırarak uyandı. Uykudakilerin hepsi yataktan fırladı. Silahlarına sarıldılar, hepsi korkmuştu. Svetlana:" Ne oldu, ne var?" Meryem: "Yok bir şey, kabus gördüm, tamam geçti," dedi. Çeçen Karargâhında Mücahidler mayın döşeme hazırlığı yapıyorlardı. Son günlerde rus karargâhına epeyce araç gelip gidiyordu. Baskını haber almışlar ve buna misilleme yapma kararını vermişlerdi. Rusların direncini kırmak gerekiyordu. Komutan Mus'ab:--Yolun batı tarafını mayınlamamız gerekiyor, bunun için iki gönüllü lazım. Hüseyin ve Ahmet:--Tamam komutanım, biz gönüllüyüz, zaten çoktandır sıranın bize gelmesi- ni bekliyorduk. Emir buyurursanız hemen yola çıkmak istiyoruz. Komutan Mus'ab:--Tamam çocuklar, hemen hazırlığınızı yapın ve sabah olmadan bu işi bitirin. Mayın timi gerekli hazırlığı yaptı. Yanlarına yola döşeyecekleri patlayıcıları aldılar ve yola koyul- dular. Mücahidlerin karargâhı dağlık bir bölgedeydi, rus karargâhı ise onlardan daha aşağıda ve düzlük bir yerdeydi. Çok dikkatli olmaları gerekiyordu. Ayrıca herhangibir aydınlatma aracı kullan- ma imkanları da yoktu. En ufak bir işaret rusların dikkatini çekecek ve görevlerini yerine getireme- ye bileceklerdi. Böyle bir lüksleri ise yoktu. Yanlarına dağdan aşağı inmelerine yardımcı olacak gece görüş dürbünlerini aldılar. Bu dürbünleri rus karargâh baskınında ele geçirmişlerdi. Çok işlerine yarıyordu. Dikkatli bir şekilde aşağıya inmeye başladılar, bir kaç yerde kayma tehlikesi atlattılar ama Allah'ın yardımı sayesinde herhangi bir olumsuzlukla karşılaşmadan düzlüğe in- meyi başardılar. Rus karargâhının yakınından geçmeleri gerekiyordu ve çok dikkatli olmalıydılar. Karargâhın yanında bir dere yatağı vardı. Kışın suyun dolu olduğu dere yazın kuruyordu. Dere yatağına girdiler ve oradan yürümeye başladılar. Tam nöbetçi kulübesinin olduğu yere varmış- lardı ki... ALTINCI BÖLÜMÜN SONU |
Cevap: Çeçenistanda Asrın Direnişi YEDİNCİ BÖLÜM ...Bekçi kulübesinin yanından geçerken, kulübeden konuşma seslerinin geldiğini duydular. Bu kötü bir durumdu. Şayet yakalanırlarsa muhakkak çatışmaya gireceklerdi, çatışmaya girmek ise patlayıcının yerleştirilememesi demekti. Çok zor bir durumdaydılar. Yapacakları tek şey nöbetçiyi bıçakla etkisiz hale getirmekti. Hüseyin kulübeye yaklaştı ve nöbetçinin sızdığını, o konuşma seslerinin uykusunda sayıklayan nöbetçiden geldiğini gördü ve rahat- ladı. Nöbetçiyi haklamasına gerek kalmamıştı. Nöbetçiyi haklamak daha büyük bir riskti. Çünkü devriye varsa nöbetçinin öldüğünü görecek ve hemen arama yapacaklardı. Hüseyin geri döndü ve Ahmat'e durumu bildirdi. Hemen yollarına devam ettiler. Epeyce bir müddet sonra patlayıcıyı yerleştirecekleri yere varmışlardı. Vakit kaybetmeden derhal patlayıcıyı yerleştirdiler. Bu seferki patlayıcı hatırı sayılır boyuttaydı. Düşmana epeyce zaiyat vere- bileceklerdi. Son kontrolleri yaptıktan sonra geriye döndüler. Nöbetçi kulübesinin yanından geçerken, nöbetçinin hâlâ uyumakta ve sayıklamakta olduğunu gördüler. Birbirlerine bakıp gülümsediler. Bir ara nöbetçiyi haklamayı düşündülerse de sonradan bu fikirle- rinden vazgeçtiler.Çünkü nöbetçi ölürse şayet,patlayıcının yerleştirildiğini tesbit etme ihtimali de olabilirdi. Ve dağı tırmanmaya başladılar. Epeyce bir müddet sonra karargâh'a vardıları. Komutana durumu anlattılar. Komutan ikisine de teşekkür etti ve duada bulundu. Artık yapılacak şey araçların geçeceği uygun bir zamanı beklemek ve patlayıcıyı patlatmaktı. Kafilede Son Durum Ertesi gün kahvaltıdan sonra yola koyuldular. Başından geçen olaylardan sonra, Meryem'in zihni allak bullak olmuştu. Hayal meyal bişeyler de hatırlamaya başlamıştı. Çok küçükken köy- leri baskına uğramıştı. Kadın, erkek,çocuk ve yaşlı demeden hemen hemen herkes katledilmişti. Meryem'de İlâhi Takdir gereği sağ kalmıştı. Daha dört yaşında olduğundan onu öldürmeyip yanlarına almışlardı. Daha sonra ise Meryem bir rus gibi yetiştirilmiş ve diğerlerine yaptıkları gibi onu da tehlikeli işlerde çalıştırmaya başlamışlardı. Bir çok arkadaşının ölüme gönderil- mesine bir anlam veremiyordu Meryem, ama şimdi ise bazı şeyleri daha iyi anlıyordu. Diğer yandan ise Çeçenlere karşı da kinle doldurulmuştu. Aklı karmakarışıktı. Meryem'in böyle düşün- celere daldığı bir sırada, birden......... YEDİNCİ BÖLÜMÜN SONU |
Cevap: Çeçenistanda Asrın Direnişi SEKİZİNCİ BÖLÜM ...bir patlama sesi duyuldu, araba sağa sola savruldu. Herkes arabanın içine yattı. Silahla- rını hazırladı. O esnada araba sarsılarak durdu. Herkes etrafa baka baka aşağıya indi. Çok korkmuşlardı. Aşağıya indiklerinde patlamanın nedenini öğrenmekte gecşkmediler. Ön sol lastik patlamıştı. Derin bir nefes aldılar. Herkes birer bardak su içti. Şoku atlattıktan sonra, yedek lastiği söylene söylene taktılar ve yola koyuldular. Çeçen Karargâhında Ruslar son baskından sonra oldukça öfkeliydiler. Zaten kendi karargahlarından da hatırı sayılır bir fırça yemişlerdi. Karargâhlarından duydukları laflar yenilir yutulur cinsinden değildi. Bu da öfkelerini bir kat daha arttırmıştı. Ne yapıp edip bunun intikamını almalıydılar. Hemen bir plan yaptılar. Gece karanlık bastırınca saldırıya geçeceklerdi. Gece görüş özelliğine sahip helikopterler de saldırıya katılacaklardı. Zafer kesin gibiydi. Mücahidler sürekli rus karargâhını gözetim altında tutuyordu. Gözetlemeden sorumlu mücahid Komutan Mus'ab'a gelerek: --Komutanım, sanırım rus karargâhında fevkalade bir durum var. Dürbünle siz de bir baksanız iyi olur. "Tamam" dedi, Komutan Mus'ab ve dürbünün başına geçti. Ruslar hatırı sayılır bir mik- tarda mühimmatı bir yere yığıyorlardı. Ayrıca bazı askerlere de ekstradan silahlar veriliyordu. Savaş konusunda çok tecrübeli olan Komutan Mus'ab:--Kardeşlerim, dedi. Sanırım ruslar bu gece bize saldırıda bulunacaklar. Herkes görevlendirildiği yerde mevziye yatsın. Yanınıza alabileceğiniz kadar silah ve mühimmat alın. Ayrıca akşam namazını cemaatle kılacağımız gibi namazda kunut duası da yapacağız. Ve Rab'bimizden bizi muzaffer kılması için dua edeceğiz. Allah (cc) yâr ve yardımcımız olsun. Mücahidler: "Amiiiiiiiiiinnnnnnnnnnn" dediler. Komutan: " Herkes oldukça sessiz olsun, çünkü yüksek sesle tekbir getirirsek onların planlarının farkına vardığımızı anlayabilirler," dedi.Hemen herkes akşam yemeğini yedi. Akşam namazı da olmak üzereydi. Abdestlerini aldılar, namaza hazırlık yaptılar, ezanı bu sefer biraz daha kısık sesle okudular. Ve akşam namazına durdular. Komutan Mus'ab imamlık yapıyordu. Huşu içerisinde namazlarını kılıp Allah'a (cc) hulusi kalp ile dua ettikten sonra helalleşip mevziye gittiler ve rusları beklemeye başladılar. Tam o esnada.......... SEKİZİNCİ BÖLÜMÜN SONU |
Cevap: Çeçenistanda Asrın Direnişi DOKUZUNCU BÖLÜM Bir patlama sesi duyuldu. Havada bir alev topu belirdi. İki rus helikopteri çarpışmıştı. O sırada bir helikopter de mücahidlerin roketi ile düştü. Helikopterlerin patlaması ortalığı aydınlatmıştı. Bu fırsattan yararlanan mücahidler rusların üzerine ateş yağdırmaya başladı. Ruslarda karşı saldırıya geçti ama geç kalmışlardı. Gece geç saatlere kadar süren çatışma rusların geri çekil- mesiyle nihayete erdi. Mücahidlerden de şehid olan ve yaralananlar vardı. Ortalık henüz sakin- leşmediği için neyin ne olduğu tam olarak belli değildi. Mücahidlerden inleyen yaralılara derhal müdahale edildi ama karanlıkta tam bir müdahale sözkonusu değildi. Bir müddet sonra tanyeri ağarmaya başladı. Herkes abdestini aldı. Mücahidlerden yarası hafif olanlar da abdestlerini alıp namaza durdular. Namazı yine her zaman olduğu gibi komutan kıldırdı. Namazdan sonra, nasib ettiği zafer nedeniyle Rabbimize bol bol ve içten dualar edildi. Ortalık ta aydınlanmıştı. Hemen yaralıların durumuna bakıldı. 3 tane Şehid vardı. 8 tane de yaralı. Yaralılardan ikisinin durumu ağırdı. Karargâhta tam teşekküllü bir müdahale sözkonusu değildi. En kısa zamanda yaralıların cephe gerisine sevkedilmesi gerekiyordu. Tabi bu o kadar da kolay değildi. Hem ulaşım imkan- ları sınırlı ve hem de etraf rus kaynıyordu. Hatta bazen yaralıların yurt dışına, diğer müslüman ülkelere gönderilmesi gerekiyordu. Yaralılara hemen ilk müdahale yapıldı. Hafif yaralılarda her- hangibir problem yoktu. Yaralılardan birinin kanaması vardı. Kanamanın durdurulması gereki- yordu. Hemen yaralı yere turnike uygulandı ama yaralı mücahid çok kan kaybetmişti, hemen ameliyata alınıp kan verilmesi gerekiyordu. Ve fakat buna imkan yoktu. Bir süre sonra yaralı mücahidin ağzından:" Eşhedu en la ilahe illellah Ve eşhedu enne Muhammedun Rasulullah" şehadet kelimesi döküldü ve başı yana kaydı. Gözlerinin içi ise gülüyordu. Diğer mücahidler ise ağlıyorlardı. Arkadaşlarına bir şey yapamamak onlara çok dokunmuştu. Ama elden ne gelirdi ki. Aslında onlar bu duruma alışıktı. Ve hepsi mütevekkildi ama yine de böyle durumlar onları etkiliyordu. Ve hepsinin gözlerinin önüne gününü gün eden, sofrasında nerdeyse kuş sütü eksik olmayan ve en ufak bir baş ağrısında bile avrupalara giden sözüm ona müslümanlar geliyordu. Ah ediyorlardı ah, ama ne çare. Diğer mücahidin durumu ise, Şehid olan kardeşi- ne nazaran daha iyiydi. Vücudunun çeşitli yerlerinde yaralar ve bir iki kırık mevcuttu. Karargâh- taki doktor hemen yaralarını pansuman yapıp kırıkları sardı ve ellerinde bulunan ağrı kesicilerden içirerek ağrılarının dindirilmesine çalıştı. Daha sonra şehidler defnedildi. Kur'an okundu, dua- lar edildi. Defin işleminden sonra sabah kahvaltısı yaptılar. Kahvaltı dediysek biraz kuru ekme çökelek ve çay. Neyse ki çayları boldu. Kahvaltının ardından bulundukları tepeden aşağı doğru baktıklarında ise…. DOKUZUNCU BÖLÜMÜN SONU |
Cevap: Çeçenistanda Asrın Direnişi ONUNCU BÖLÜM Bir rus askeri elinde beyaz bayrak sallıyordu. Mücahidlerden biri de beyaz bayrak alıp onun yanına indi. Ne istediğini sordu. Rus asker ölü ve yaralılarını almak istediklerini, bu esnada ise herhangi bir çatışma istemediklerini söyledi. Mücahid biraz beklemesini, konuyu komutanına iletmesi gerektiğini söyledi ve yukarı çıktı. Durumu komutan Mus'ab'a bildirdi. Komutan da tek- lifi kabul etti. Yalnız ölü ve yaralı sayısı hakkında bilgi almaları gerektiğini söyledi ve mücahidi gönderdi. Mücahid aşağıya indi ve komutanının isteğini iletti. Rus askeri de durumu kendi ko- mutanına bildirmesi gerektiğini bildirerek gitti. Bir müddet sonra geri geldi ve isteklerinin kabul edildiğini bildirdi. Mücahid yukarı çıktı ve durumu aktardı. Bunun üzerine mücahidler aşağıya inip rus kayıplarını araştırdılar. Bilanço ağırdı. Rus kayıpları 127 ölü ve hatırı sayılır bir kısmı ağır olmak üzere 215 yaralı. Mücahidler yukarı çıkıp şükür namazı kıldılar ve bol bol dua etti- ler. Ruslar gelip ölü ve yaralılarını götürdüler. Aslında fena da olmamıştı. Şayet ölüler götürül- memiş olsaydı yakında kokacak ve mücahidleri rahatsız edeceklerdi. Bu arada yola döşenen patlayıcı için ise uygun bir zaman kollanıyordu. Bu Esnada Moskova'da İgor rusların uğradığı hezimeti haber almıştı. Hemen telefonun başına geçmiş ve cepheyi aramıştı. Karargâh komutanı da ağır yaralılar arasındaydı. İgor telefona çıkan yetkiliye ağza alınmayacak sözler söylemiş ve oradaki herkesi kazığa oturtacağını belirterek telefonu ka- patmıştı. Anlamıyorum, dedi İgor. Nasıl oluyor da bir avuç asi ile başa çıkamıyoruz? Bunlar, bu gücü nerden buluyor, ölümden korkmuyorlar mı? Bir zamanlar dünyanın ikinci süper gücüydük. Birini dize getirmek için adımız bile yetiyordu, ama gel gör ki bir avuç asi ile başa çıkamıyoruz. unu anlamak mümkün değil. Allah'ın (cc) varlığından habersiz olan İgor'un bunu anlaması elbette mümkün değildi. Şayet İgor biraz aklını kullanıp "İslâm Tarihi'ni" okuma zahmetine katlansaydı, tüm bunların cevabını bulurdu. Ama feraset sadece müslümanlara has bir özellikti. Biz İgor'u düşünceleri ile başbaşa bırakalım ve kafilede son durum ne ona bakalım, İnşAllah. Kafilede Son Durum Tekerleğin patlaması da yaşanan olayların üzerine tuz biber ekmiş ve moraller iyice bozulmuş- tu. Aslında onlara kalsa hemen geri döneceklerdi ama ne fayda ki emir altındaydılar ve verilen görevi yerine getirmeliydiler. Başka çareleri de yoktu. Kafilede görevli diğer askerlerin amacı bir an önce karargâha varıp Meryem'i Mücahidlerin arasına göndermekti. Ondan sonra rahatlayacak ve geri döneceklerdi. Ama daha önlerinde epeyce meşakkatli bir yol vardı. Onlar bu düşüncelerle yola devam ederlerken birden… ONUNCU BÖLÜMÜN SONU |
Cevap: Çeçenistanda Asrın Direnişi ONUNCU BÖLÜM Bir rus askeri elinde beyaz bayrak sallıyordu. Mücahidlerden biri de beyaz bayrak alıp onun yanına indi. Ne istediğini sordu. Rus asker ölü ve yaralılarını almak istediklerini, bu esnada ise herhangi bir çatışma istemediklerini söyledi. Mücahid biraz beklemesini, konuyu komutanına iletmesi gerektiğini söyledi ve yukarı çıktı. Durumu komutan Mus'ab'a bildirdi. Komutan da teklifi kabul etti. Yalnız ölü ve yaralı sayısı hakkında bilgi almaları gerektiğini söyledi ve mücahidi gönderdi. Mücahid aşağıya indi ve komutanının isteğini iletti. Rus askeri de durumu kendi komutanına bildirmesi gerektiğini bildirerek gitti. Bir müddet sonra geri geldi ve isteklerinin kabul edildiğini bildirdi. Mücahid yukarı çıktı ve durumu aktardı. Bunun üzerine mücahidler aşağıya inip rus kayıplarını araştırdılar. Bilanço ağırdı. Rus kayıpları 127 ölü ve hatırı sayılır bir kısmı ağır olmak üzere 215 yaralı. Mücahidler yukarı çıkıp şükür namazı kıldılar ve bol bol dua ettiler. Ruslar gelip ölü ve yaralılarını götürdüler. Aslında fena da olmamıştı. Şayet ölüler götürülmemiş olsaydı yakında kokacak ve mücahidleri rahatsız edeceklerdi. Bu arada yola döşenen patlayıcı için ise uygun bir zaman kollanıyordu. Bu Esnada Moskova'da İgor rusların uğradığı hezimeti haber almıştı. Hemen telefonun başına geçmiş ve cepheyi aramıştı. Karargâh komutanı da ağır yaralılar arasındaydı. İgor telefona çıkan yetkiliye ağza alınmayacak sözler söylemiş ve oradaki herkesi kazığa oturtacağını belirterek telefonu ka- patmıştı. Anlamıyorum, dedi İgor. Nasıl oluyor da bir avuç asi ile başa çıkamıyoruz? Bunlar, bu gücü nerden buluyor, ölümden korkmuyorlar mı? Bir zamanlar dünyanın ikinci süper gücüydük. Birini dize getirmek için adımız bile yetiyordu, ama gel gör ki bir avuç asi ile başa çıkamıyoruz. unu anlamak mümkün değil. Allah'ın (cc) varlığından habersiz olan İgor'un bunu anlaması elbette mümkün değildi. Şayet İgor biraz aklını kullanıp "İslâm Tarihi'ni" okuma zahmetine katlansaydı, tüm bunların cevabını bulurdu. Ama feraset sadece müslümanlara has bir özellikti. Biz İgor'u düşünceleri ile başbaşa bırakalım ve kafilede son durum ne ona bakalım, İnşallah. Kafilede Son Durum Tekerleğin patlaması da yaşanan olayların üzerine tuz biber ekmiş ve moraller iyice bozulmuş- tu. Aslında onlara kalsa hemen geri döneceklerdi ama ne fayda ki emir altındaydılar ve verilen görevi yerine getirmeliydiler. Başka çareleri de yoktu. Kafilede görevli diğer askerlerin amacı bir an önce karargâha varıp Meryem'i Mücahidlerin arasına göndermekti. Ondan sonra rahatlayacak ve geri döneceklerdi. Ama daha önlerinde epeyce meşakkatli bir yol vardı. Onlar bu düşüncelerle yola devam ederlerken birden… ONUNCU BÖLÜMÜN SONU |
Cevap: Çeçenistanda Asrın Direnişi ON BİRİNCİ BÖLÜM ...Rus askerleri ile karşılaştılar. Ruslar arabanın etrafını sardılar ve silahların namlularını arabadakilere çevirdiler. Araçtakileri aşağıya indirip teker teker aradılar. Tam kötü muamele yapmaya başlıyacaklardı ki, kafilenini komutanı yanlarında getirdikleri emri gösterdi. Bunun üzerine rus askerleri hemen esas duruşa geçip özür dilediler. Kafile komutanı rus devriye komu- tanına, bundan sonra ruslar tarafından herhangi bir kötü muamele maruz kalmamaları, ya da kazaya kurban gitmemeleri için, diğer rus birliklerine örtülü bir biçimde bilgi verilmesini istedi. Devriye emri yerine getirdi. Kafile araca binip yola koyuldu. Çeçen Karargâhında Bu arada Çeçen Karargâhında bir hareketlenme vardı. Çeşitli islâm ülkelerinden yeni mücahidler gelmişti. Herkes çok heyecanlıydı. Sanki birbirlerini kırk yıldır tanıyorlarmış gibi, birbirlerine sarıldı- lar. Duygulu anlar yaşanıyordu. Herkes sevinç gözyaşları döküyordu. Koyu bir muhabbet başla- mıştı. Yeni gelen mücahidler çok heyacanlıydı. Hemen savaşa girmek istiyorlardı. Komutan Mus'ab bu istek üzerine gülümsedi. Onlara dua etti ve: "Kardeşlerim siz buraya cihad etmeye geldiniz, maceraya değil. Şayet hemen düşmana saldırırsak savaş taktiğini bilmeyen ve tecrübesiz olan siz kardeşlerimizin çoğunu şehid verme durumu ile karşı karşıya kalabiliriz. Biz ise bunu istemiyoruz. Acele tmenize gerek yok. Savaş istemiyoruz ama maalesef burada savaşmama imkanımız yok. O istediğiniz an da gelir inşaallah. Ama önce sıkı bir eğitimden geçmeniz lazım. Bugün dinlenin yarından tezi yok eğitime tabi tutulacaksınız. Hadi bakalım şimdi akşam yemeği vakti, sonra da akşam namazını kılacağız. Komutan Mus'ab Alarahman'ı çağırdı ve... ONBİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU |
Cevap: Çeçenistanda Asrın Direnişi ONİKİNCİ BÖLÜM Alarahman! dedi komutan, misafirimiz gelmek üzere, sen şimdi Caharkale'ye (Grozni) git, gri renkli bir minibüsle gelecek. Kiminle irtibata geçeceğini öğren ve gel. Bu konuda öğrenebildiğin tüm bilgileri öğren, gözünü dört aç. Hadi Allah (cc) yardımcın olsun. Tamam, dedi Alarahman. Senin hiç endişen olmasın, elimden geleni yapacağım. Allah'a emanet olasınız. Alarahman karargahtan aşağıya doğru yola koyuldu. Kimseye görünmemek için Caharkale'ye ters istikametteki yolu takip ederek ovaya indi. Tanınmamak için kıyafetini değiştirdi, fakir ve dünyadan haberi olmayan bir kişi kılığına girdi. Bir kaç yerde rus noktasından geçti, ama kayda değer bir problemle karşılaşmadı. Caharkale'ye varan Alarahman, mücahidlerin oradaki casusu Mir Hüseyin'in evine gitti. Aralarındaki parola nedeniyle kapıyı üç kere çaldı. Mir Hüseyin etrafı kolaçan ederek kapıyı açtı ve Alarahman'ı içeri aldı. Birbirlerine sarıldılar. Hal hatır sorduktan sonra Mir Hüseyin, Alarahman'a gelişinin sebebini sordu. Alarahman durumu Mir Hüseyine bildirdi. Mir Hüseyin: Aslında ben gelecek olan misafirin kiminle irttibata geçeceğini tahmin ediyorum ama tam emin değilim, dedi. Alarahman: Kim? diye sordu. Olcayto, dedi Mir Hüseyin. Bunu öğrendiğim iyi oldu, dedi Alarahman. Böylece işim daha da kolaylaşacak. Şayet misafir geldiğinde Olcayto ile irtibata geçerse bu demektir ki Olcayto bir hain. Bu durumda Olcayto'yu derdest edip ondan Ruslarla ilgili bilgi elde etmek lazım. Çok dikkatli ol, dedi Mir Hüseyin. Olcayto çok sinsi biri. Sakın ola ki kimliğini açığa çıkaracak harhangibir harekette bulunma. Olcayto karşısındaki kişiyi deşifre etmek için her yola başvurur. En çok yaptığı şey Mücahidlere hakaret etmek. Çok soğukkanlı olmalısın. Ben alıştım ama sen bu konuda daha acemisin, bu yüzden sakın fazla konuşmaya girme. Anladım dedi, Alarahman. Sen merak etme. Olcayto'nun hesabını sonraya bırakırız. Hem şimdilik onun dirisi bize daha çok faydalı. Bu arada demlenen çaylar geldi. Birer bardak çay dolurdular çaylarından bir yudum almışlardı ki... ONİKİNCİ BÖLÜMÜN SONU |
Cevap: Çeçenistanda Asrın Direnişi ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM Mir Hüseyin pencereden dışarıya baktı. Gelen Olcayto'ydu. Alarahmana dönerek: Gelen Şeytan'ın çırağı Olcayto'dur. Sakın ola ki kendini ele verecek bir harekette bulunma. Sen benim köyden gelen yeğenimsin, sakın unutma. Ve çok konuşmaya da girme. Kısa kısa cevap ver. Bunun foyasını meydana çıkarmamız lazım. Mir Hüseyin kapıyı açtı. Olcayto içeri girdi. Selam verdi. İstemeyerek de olsa selamını aldılar. Olcayto: Mir Hüseyin kim bu adam? dedi, Olcayto. Mir Hüseyin: Yeğenimdir, bu sabah köyden geldi. Olcayto: Ya öyle mi! Demek köyden geldi ha! Ne var ne yok köyde. Köylüler nasıl. Mücahidler geliyor mu köye? Alarahman: Şehirdekiler nasılsa, köydekiler de öyle. Ruslardan başka da köye gelen yok. Olcayto: Allah (cc) mücahidlere yardım etsin. Onlardan olmasa ruslar bizi perişan ederdi. İyi ki mücahidler var. Olcayto böyle demekle, Alarahman'ın tepkisini ölçüyordu. Alarahman kırk yıllık tiyatro sanatçısı gibi rol yapıyordu. Ser verdi sır vermedi Alarahman. Olcayto daha bir çok şey söyledi ama nafile. Herhangibir şey elde edemeyeceğini anlayınca da çıktı gitti. Ohh! dedi Mir Hüseyin. Hele şükür, bir an için hiç gitmeyecek sandım. Böylece bu adamın hain olduğu gün gibi ortaya çıktı. Aslında bunu şimdi ortadan kaldırmak vardı ama, ne fayda ki yaşaması bizim için, şimdilak daha hayırlı. Evet, dedi Alarahman, şimdilik yaşaması daha hayırlı. Gelen misafirim bununla irtibata geçip geçmeyeceğini öğrenmemiz lazım. Mücahidlerin Karargâhında Bu arada Mücahidlerin karargâhında hummalı bir faaliyet vardı. Yeni gelen mücahidlerin, eski mücahidlere ve ortama ısınmaları için çalışma yapılıyordu. Fazla zorluk çekmedi yeni gelen mücahidler. Değil mi ki "Müslümanlar kardeşti". O halde yabancılık çekmek niye. Zaten bu kardeşlik duygusu değil miydi onları sıcak yuvalarından ta buraya kadar getiren. Yeni gelen mücahidler, komutandan kendilerine görev verilmesini istediler. Komutan herne kadar onlara misafir olduklarını bir kaç gün daha beklemelerini istediyse de. Mücahidler: "Kardeşlerimiz çalışırken bizim oturmamız yakışık almaz," diyerek buna itiraz ettiler. Bununüzerine Komutan herkese yapmaları gereken işleri söyledi. Bugünden itibaren, nöbetler bir yeni bir eski mücahid olmak üzere ikişer kişi tarafından tutulacaktı. İçi içlerine sığmıyordu yeni mücahidlerin. Keyiflerine de diyecek yoktu. Diğerleri de görevlendirildikleri işleri yapmak üzere, görev yerlerinin yolunu tuttular. Kafilede Son Durum Kafile kayda değer bir problemle karşılaşmadan yoluna devam ediyordu. Ufak tefek bazı aksiliklerin dışında herşey normal gidiyordu. Akşamı geçirecek düzlük bir yer bulmuşlardı. İlk hadisenin ardından şimdiye kadar dağlık bir yerde mola vermemişlerdi. Şimdiki mola yerleri ise çok güzel bir manzaraya sahipti. Yollarının üzerinde bir dere akıyordu, suyu tertemizdi. Dered ellerini yüzlerini yıkadılar. Etref da yemyeşildi. Sanki cennetten bir köşeydi. Hemen çadırları kurdular, 3 tane çadırları vardı. Çadırlardan birinde Meryem ve diğer kadın asker olan Svetlana kalıyordu. Diğer iki çadırda ise üçer asker kalıyordu. Akşam yemeğini yiyip çaylarını içmiçlerdi. İçlerinden bazısı ise çay yerine votka içmeyi tercih etmişti. Vakit bir hayli ilerleyince herkes çadırına çekildi. Bu arada gökyüzü de bulutlanmaya başlamıştı. Onlar buranın iklimine yabancıydılar. Buralarda genellikle temmuz hatta ağustosta bile yağmur yağıyordu. Hava yağışlı ama soğuk değildi. Tam uykuya dalacakları sırada birden........... ONÜÇÜNCÜ BÖLÜMÜN SONU |
Cevap: Çeçenistanda Asrın Direnişi ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM Bir gökgürlemesi sesi duyuldu ve ardından şimşekler çaktı. Dereye en yakın olan çadıra yıldırım vurdu. Çadırdakilerin kısa ve tiz çığlıkları duyuldu. Sonra sesleri kesildi. Yanan ça- dırın yanarken çıkardığı sesler gelmeye başladı. Herkesin korkudan nerdeyse gözleri yuva- larından fırlamıştı. Bir müddet hepsi hareketsiz kaldı. Neden sonra kendilerine gelir gibi olun- ca, hemendışarı fırlamışlardı ama çok geçti artık. Çadırdakiler çoktan ölmüşlerdi ve çadırdan da sadece geriye çadır demirleri kalmıştı. Moralleri altüst olmuştu. Kendilerine bu görevi veren İgor'a lanetler yağdırıyorlardı. Ne çare ki ellerinden birşey gelmiyordu. Yanan çadır etrafı aydınlatmıştı. Derenin de ağzına kadar sel suları ile dolduğunu görmüşlerdi. Karşıya geçmek imkansızdı. Bu da başka bir belaydı. Bulundukları yer. Rus birliklerine çok uzaktı ve hem nevaleleri ve hem de yakıtları az kalmıştı. Askerlerden bir çıldırmış gibiydi. Üstüste gelen olaylar aklını başından almıştı. Kafile komutanı askere iki yumruk atmak suretiyle bayıltmıştı. Yağmur da durmuştu. Hemen kazma küreklerle bir çukur azıp kömüre dönen üç askerin cese- dini gömdüler. Taşın yuvarlanması olayından sonra yanlarına en yakın birlikten portatif kazma ve kazma almışlardı. Komutan herkese çadırına girmelerini emretti. Ve uyumaya çalışmalarını söyledi. Uzunca bir süre kimseyi uyku tutmamıştı. Sabaha yakın Meryem kendinden geçti. Rüyasında anne ve babasını bir kez daha gördü. Annesi şefkatle ona bakıyordu. "Kızım, dedi annesi, başınıza gelenleri görüyorsun. Bütün bunlar sana birer ikazdır. Aklını başına almazsan onların düçar olduğu akıbet seni de bekliyor. Diğer yandan İgor elinde kement ateş çukurunun içerisinden Meryem'e bakıyor ve onu kendine doğru çağırıyordu. Meryem bu sefer geri geri git- meye başlamıştı. Gittikçe İgor'dan uzaklaşıyordu. Anne ve babası ona gülümseyerek bakıyordu. Kuşluk vaktinde Meryem uyandı. Hâlâ gördüğü rüyanın etkisindeydi. İçinde Mücahidlere karşı bir sevgi oluşmuştu. Ama bu duygular henüz taze idi. Saf değiştirmesi için yeterli bir güce sahip değildi. Komutanın sesi iel kendine geldi. "Derenin suyunun çekilmesi lazım. Bu durumda burada su çekilene kadar konaklamak zorundayız. Bayanlar çalı çırpı ve yenebilecek otları toplasın biz de av hayvanı aramaya gideceğiz. Yiyeceğimiz ve yakıtımız az. Yakıtımız ancak ilerimizde bulunan karakola kadar yeter. Bu nedenle aracı kullanma lüksümüz yok. Yiyecekleri de idareli kullanmalıyız. dedi ve iki askerle birlikte ormana daldı. Caharkale'de Olcayto gittikten sonra. Alarahman Mir Hüseyin'e: Olcayto'yu takip etmemiz lazım. Kiminle görüşü- yor bunu öğrenmeliyiz. Onun ardına takabileceğin güvenli biri var mı yoksa ben mi gidiyim," dedi. Mir Hüseyin: Bu işi çin deneyimli birinin olması lazım. Beni tanır ve hemen farkeder. Bu nedenle de hem biz tehlikeye düşeriz hem de Olcayto kendini gizler. Sanırım senin gitmen daha iyi olur. Tamam, dedi Alarahman. Yalnız kılık değiştirmem lazım. Kolay, dedi Mir Hüseyin. Hemen gidip bodrum kattan eski elbiseler getirdi. Alarahman elbiseleri giydi, sakalının bazı yerlerini beyaza boyadı. Sırtına da bir kambur yerleştirdi. Dilenci kılığına girmişti. Mir Hüseyin etrafı gözetledi, hiç kimsenin olmadığından emin olunca Alarahman'a dışarı çıkmasını söyledi. Alarahman dikkatli bir şekilde dışarı çıktı. Mir Hüseyin'in tarif ettiği istikamete doğru yola koyuldu. Bir evin köşesini dönmüştü ki.... ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜMÜN SONU |
Cevap: Çeçenistanda Asrın Direnişi ONBEŞİNCİ BÖLÜM Bir rus devriyesi ile burun buruna geldi. Rus askerleri hain hain bakmaya başladılar. İlk defa bu adamı görüyorlardı. Alarahman hemen sağır ve dilsiz taklidi yaparak ruslardan para istedi. Ruslar Alarahman'ın numarasını yuttular. Yüz ifadeleri değişti. Alarahman yaka- larına yapıştı bırakmıyor. En son rusların biri cebinden madeni bir para çıkardı, Alarahmana uzattı ve devriye hızla oradan uzaklaştı. Hallerinden: "Nereden çattık bu adama yahu" der gibi bir durum vardı. Alarahman için için gülüyordu. Ama bir dahaki seferi de böyle bir şeyi yapmama kararı almıştı. Çünkü rusların hepsi bunun kadar ahmak ve cömert değildi. Ala- rahman, Mir Hüseyin'in tarif ettiği yere vardı. Olcayto eve giriyordu. Alarahman bir köşeye oturdu, dileniyormuş gibi yapmaya başladı. Epeyce bir müddet sonra adamın biri Olcayto' nun evine geldi. Etrafına bakındıktan sonra kapıyı çaldı. Alarahman iyice saklanmıştı. Onu herhangibirinin görmesi mümkün değildi. Olcayto kapıyı açtı, o da sağa sola bakındı ve adamı içeri aldı. Olcayto'nun penceresinin yanında çalılık benzeri gür bir ağaççık vardı. Bir adamı rahatlıkla gizleyebilecek durumdaydı. Etrafta da kimseler yoktu. Alarahman seri bir şekilde o ağaççığın altına girdi. Olcayto ya tedbirsizdi ya da kendinden son derece emin olacak ki pencereyi açık bırakmıştı. Konuşmaları rahatlıkla duyuluyordu. Konuşma- lardan içeridekinin rus ve adının da Aleksander olduğu anlaşılıyordu. Aleksander: Evet Olcayto ne gibi haberlerin var. Olcayto: Efendim fevkalade bir durum yok. Mir Hüseyin'in evine biri geldi, kontrol etmeye gittim ama korkulacak bir şey yok. Dünyadan haberi olmayan ahmak bir adam. (Ben sana bunun hesabını sormaz mıyım Olcayto, dedi Alarahman. Ama ne fayda ki Olcayto'nun daha yaşaması lazımdı. Dirisi ölüsünden daha gerekliydi şimdilik) Aleksander: Gözünü dört aç Olcayto. Kuş uçmaması lazım. Başımıza gelenleri sen de bili- yorsun. Son bir ay içerisinde yüzlerce ölü ve yaralı verdik. Bu nedenle çok dikkatli olmak zorundayız. Asilerin içerisinde bir adamımız olacaktı ki köklerini çok kısa sürede kazırdık. Neyse o isteğimiz de yakında olacak. Moskova'dan bir kadın geliyor, Çeçen asıllı ama tam bir rus gibi yetişti. Onunla sen irtibata geçeceksin. Onu bir şekilde asilerin içine sokmamız lazım. Sanırım bu çok zor olmayacak. Kendisine bir takım İslâmî bilgiler de verilmiş durumda. Olcayto: Bu çok iyi olur. O zaman bu kadar sıkıntı çekmeye gerek kalmayacak. Alarahman duyacaklarını duymuştu. Hemen oradan uzaklaştı. Mir Hüseyin'in evine geldi. Mir Hüseyin'e durumu anlattı. Alarahman: Mir Hüseyin, birinin karargâh'a gidip bu duyduklarımı komutana bildirmesi lazım. Bunu yapabilecek kimse varmı? Mir Hüseyin: Evet, Abdulkadir bunu yapabilir. Sen dinlen ben onu çağırmaya gidiyorum. Mir Hüseyin çıktı. Bir müddet sonra geri döndü. Yanında 18-20 yaşlarında yağız bir delikan- lı duruyordu. Alarahman'a: İşte Abdulkadir. Ona ne yapması gerektiğini söyle. Alarahman: Komutana git ve şu duyduklarımı ona teker teker anlat. Benim ne yapmam gerektiğini sor ve komutan ne emrederse onun dediğini yap. Bunları yapabilecek misin? Abdulkadir: Elbette, ben zaten bu işler için buradayım. Aslında savaşa katılmayı çok istiyorum ama bana burada ihtiyaç olduğu için buradayım. Alarahman, Abdulkadir'e dua edip onu gönderdi. Kafilede Son durum Askerler dağa gitmişlerdi. Meryem ve Svetlana ise etrafı kolaçan edip, dişe dokunur ne varsa toplamışlardı, ebegümeci, yabani nane, yabani sarımsak, semizotu ve buna benzer daha bir çok şey. Bir müddet sonra askerler döndüler bir tilki vurmuşlardı. Ateş yaktılar tilkiyi yüzüp şişe geçirdiler. Tilkinin eti de mis gibi kokuyordu. Böyle durumlarda doğrusu kaplumbağa bulsalar onu da yiyeceklerdi. Derenin suyu gittikçe düşüyordu. Böyle giderse ertesi gün akşama doğru yola çıkabileceklerdi. Çeçen Karargâhında Komutan Mus'ab mücahidleri etrafına toplamıştı. Rutin derslerden birini yapıyordu. Konu Sahabelerin Hayatıydı. Alt başlık Ashâb'ın Yiğitliğiydi. Komutan anlatmaya başladı. Bezzâr'ın tahricine göre bir gün Ali (ra) (cemaata): --Ey cemaat! Bana insanların en yiğidinin kim olduğunu söyleyebilir misiniz? diye sorar. --Sensin, ey mü'minlerin Emiri! derler. Hz. Ali: --Filhakika ben, kiminle dövüşmüşsem ondan kâmilen hakkımı almışımdır. (Ama o ben değilim) siz bana halknı en bahadırını söyleyiniz. Cemaat: --Biz bilmiyoruz, kimdir? Ali (ra):... ONBEŞİNCİ BÖLÜMÜN SONU |
Cevap: Çeçenistanda Asrın Direnişi ONALTINCI BÖLÜM ...Ebu Bekir'dir (ra). Çünkü Bedir savaşında biz, Allah Resûlü (sav) için bir çardak yapmıştık. Müşriklerden birinin Resûlullah'a (sav) saldırmaması için "Peygamber'in yanında kim kalacak?" dediğimizde, vallahi buna Ebû Bekir'den başka yanaşan çıkmamıştı. Sell-i seyf ederek Peygamber Efendimiz'in (sav) başı ucunda o, durmuştu. Müşriklerden biri Resûlullah'a (sav) hücum ettiğinde Ebû Bekir de anında ona karşılık veriyordu. İşte insanların en yiğidi! Evet kardeşlerim. Sahabelerin yiğitliğini görüyorsunuz. Sahabeler bizim için örnektirler. Sahabelerin hayatlarından alacağımız çok dersler vardır. Bugünlük dersimiz bu kadar. Yarın inşaallah Hz. Ömer'in (ra) yiğitliğinden bahsedeceğiz. Şimdi hepiniz serbestsiniz. Tim komutanları burada kalsın, onlarla konuşmamız gereken konular var. Diğerleri hemen oradan ayrılarak, görevli olanlar görev yerlerine diğerleri de uygun yerlerde istirahata çekildiler. Tim komutanları yalnız kalınca Komutan: Kardeşlerim! dünya çapında ses getirecek bir eylem yapıp içinde bulunduğumuz zulme dikkat çekmemiz lazım. Müslüman ülkeler dahil, maalesef tüm dünya bize duyarsız. Hiç olmazsa müslü- manların dikkatini çekmeliyiz. Bunun için de Moskova'da bir eylem yapmalıyız. Bu konuda fikri olan söylesin. Malik: Komutanım çok doğru bir tesbit böyle bir eyleme gerçekten ihtiyacımız var. Ama bu eylemi yapabilmemiz için de araç ve silah ile mühimmat lazım. Komutan: Elbette ki araç ve mühimmat temin etmeliyiz. Allah'ın (cc) izniyle onları temin ederiz. Selman: Komutanım ses getirecek bir eylem gerçekleştirmeliyiz ve ben bu eyleme timim ile talibim. Diğer tim komutanları da göreve talip oldular ama göreve ilk talip olan Selman ve timinin bu iş için görevlendirilmesi kararlaştırıldı. Şimdi sıra araç ve mühimmatın teminine gelmişti. Komutan bu konularda usta olan Ebubekir'i çağırdı. Ebubekir geldi. Komutan Ebubekire: Ebubekir.... ONALTINCI BÖLÜMÜN SONU |
Cevap: Çeçenistanda Asrın Direnişi ONYEDİNCİ BÖLÜM ...Ebubekir! Bize araç ve mühimmat lazım. Şu rus askeri ile irtibata geç, bir miktar para ver ve gerekli malzemeyi temin et. Ebubekir: Başüstüne komutanım! Ben hemen gözetleme yerine gidip, o rus askerinin nöbete gitmesini bekliyeyim. Komutan: Tamam Ebubekir, Allah yardımcın olsun. Ebubekir hemen gözetleme yerine gidip rus nöbetçilerini kontrole başladı. Aradan bir saat geçmişti ki Ebubekir'in devamlı irtibata geçtiği rus asker nöbet yerine gitti. Yeri gelmişken hem bu rus ve hem de diğer rus askerler hakkında biraz bilgi verelim. Diğer gayri müslim askerler gibi, rus askerleri arasında da sürekli uyuşturucu ve alkol kullanımı yaygındı. Bu rus askeri de uyuşturucu müptelası olan biriydi. Çok cüz-i bir para karşılığı istenilenden daha fazla silah ve benzeri malzeme elde etmek mümkündü. Buna tank, top, araç ve benzeri malzemeler dahildi. Ebubekir vakit kaybetmeden dağın eteğinden aşağıya doğru inmeye başladı. Dağın yamacı çok dikti. Aşağıya inmek çok meşakkatli ve dikkat isteyen bir işti. Epeyce bir zaman sonra Ebubekir aşağıya inmeyi başardı. Çalılıklar, taşlar ve benzeri engelleyicileri kendisine siper edinen Ebubekir rus askerinin bulunduğu yere yaklaştı. Baykuş sesi gibi bir ses çıkararak rus askerinin dikkatini çekmeyi başardı. Rus askeri etrafına bakındı, kimsenin kendisini görmediğinden emin olunca da Ebubekir'in yanına vardı. Ne istiyorsun? dedi rus askeri. Ebubekir: Bir araç ve yeteri kadar silah ile mühimmat ve rus üniforması lazım. Rus askeri: Ne kadar para getirdin? Ebubekir: 200 dolar. Rus askeri: 200 dolar yetmez. Ebubekir: 250 olsun. Rus askeri: Araç için 100, silah ve mühimmat için 150 ve üniformalar için de 200 dolar istiyorum. Ebubekir: Bu istediğin miktar çok. En son 300 dolar veririm. Rus askeri: Olmaz 450 den aşağı olmaz. Ebubekir: Peki sen bilirsin, ben gidiyorum. Ebubekir birkaç adım atmıştı ki... ONYEDİNCİ BÖLÜMÜN SONU |
Cevap: Çeçenistanda Asrın Direnişi ONSEKİZİNCİ BÖLÜM Rus askeri: Tamam! Tamam! Gel hadi. Ebubekir: Malzemeyi ne zaman teslim alırım? Rus askeri: Sanırım bir hafta sürer. Ebubekir: Tamam. Rus askeri: Evet! parayı alıyım o zaman. Ebubekir: Sana şimdi 20 dolar vereceğim. Kalanı da malzemeyi teslim aldığımda alırsın. Rus askeri: 20 dolar az ama neyse, tamam, anlaştık, ver hadi. Ebubekir 20 doları rus askerine verdi. Rus askeri malzeme tesliminde muhtemel aksaklık- lara karşı tedbirli olmasını istedi Ebubekir'den. Ebubekir nefretle baktı rus askerine, 300 dolar için yapamıyacağı şey yoktu bu askerin. Halbuki müslümanlarda öyle miydi ya durum. Bırakın 300 dolara böyle bir şey yapmayı. Gerçek bir müslümanın dünya kendisine verilse dahi bir müslüman kardeşinin kılına zarar gelmesini istemesi dahi düşünülemez. İslam tarihi, müslümanların, kardeşlerini kendi nefislerine tercih ettiklerine dair, sayısız hadiselerle doludur. Ebubekir'in aklına, hemen bu konu ile alakalı bir hadise gelmeişti ki hadise şöyleydi: Ebû Hüreyre (ra) anlatıyor: " Bir adam (ki Ebû Hüreyre'nin kendisidir) Peygamberimize geldi ve: --Ya Resûlullah, açlıktan takatım kalmadı, diye şikayet etti. Efandimiz (yiyecek bir şey göndermesi için) kadınlardan birine haber saldı. O da: --Seni Hak ile gönderen Allah'a yemin olsun ki evimde sudan başka bir şey yoktur, dedi. Sonra Resûlullah (sav) diğer hanımına haber gönderdi. O da birincisi gibi cevap verdi. Hatta (bütün hanımlarına aynı şekilde haber saldı) hanımlarının hepsi: "Hayır! Seni Hak dîn ile gönderene yemin olsun ki yanımda sudan başka bir şey yoktur" dediler. Bunun üzerine Allah Resûlü yanında bulunanlara: --Şu açı bu gece kim konuk eder? diye sordu. Ensâr'dan bir kişi: --Ben, yâ Resûlullah, deyip misafiri ile birlikte evine gitti. Hanımına: --Allah Resûlü'nün konuğunu ağırla, dedi. Diğer bir rivayette şu ziyadelere rastlıyoruz: "Konuk sahibi misafiriyle evine varınca hanımına:...... ONSEKİZİNCİ BÖLÜMÜN SONU |
Cevap: Çeçenistanda Asrın Direnişi ONDOKUZUNCU BÖLÜM --Yanında yiyecek bir şey var mı? diye sordu. --Hayır, çocukların azığından başka yiyecek bir şey yoktur. --Onları bir şekilde avut, akşam yemeği istediklerinde kendilerini uyut. konuğumuz içeri girince bir düzenle kandili söndür, ona bizim de yediğimizi göster, dedi. Nihayet sofraya oturdular. Misafir yemeğini yedi. Karı-koca aç gecelediler. Sabah olunca ev sahibi, Resûlullah'ın yanına gitti. Allah Resûlü: --Allah, (karı-koca) sizin bu gece misafirinize yaptığınız muameleden hoşnut oldu, dedi. Diğer bir rivayette be hâdise üzerine Haşr sûresinin şu meâldeki 9. âyetinin indiği kaydediliyor: "Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler endilerine hicret edip gelenleri severler, onlara verilenler karşısında içlerinde bir çekememezlik duymazlar. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Nefsinin tamahkârlığından korunabilmiş kimseler, işte onlar saâdete erenlerin ta kendileridir." Ebubekir bunları hatırladı ve sahabeleri hayırla yad etti. Evet bir tarafta cüz-i bir menfaat karşılığında en yakının bile satmaktan çekinmeyen bir zihniyet, diğer taraftan her ahvalde müslüman kardeşini kendi nefsine tercih eden bambaşka bir zihniyet. İşte bu zihniyet nedeniyledir ki. Bir avçu Çeçen Mücahidi bir zamanların ikinci süper gücü olan rusyaya kök söktürüyordu. Ebubekir meşakkatli bir tırmanıştan sonra, nihayet karargâha varabildi. Oldukça yorulmuştu. Rus askerinin ihaneti de onun yorgunluğuna yorgunluk katmıştı. Her ne kadar rus askerinin ihaneti onların lehine ise de böyle bir zihniyete lanet etti Ebubekir. Maalesef böyle zihniyete sahip olanların içinde çeçen asıllılar da vardı. Ama zihniyet olarak onların ruslardan bir farkı yoktu. her iki kesim de küfre hizmet ediyordu. "Keşke yarın başlarına gelecekleri bilseler de böyle bir alçaklığı yapmasalardı," dedi Ebubekir içinden. Selamun Aleykum, dedi Ebubekir. Vealeykum selam ve rahmetullah dedi mücahitler. Komutan:Ne haber getirdin? Ebubekir. Ebubekir: Tamam komutanım. 300 dolara meseleyi halettim. Komutan: Malzemeyi ne zaman alacağız? Ebubekir: Bir hafta sonra. Komutan: Allah cihadını makbul eylesin Ebubekir. Say-u gayretini anlatsın. Ebubekir: Amin, ecmain komutanım. Tam o esnada güney tarafında nöbet tutmakta olan nöbetçilerden biri heyecandan nefes nefese kalmış bir şekilde geldi ve... ONDOKUZUNCU BÖLÜMÜN SONU |
Cevap: Çeçenistanda Asrın Direnişi YİRMİNCİ BÖLÜM --Komutanım! dedi yeni gelen mücahidlerden, Hayri, soluk soluğa. Bir kafile göründü güney yönünden. Bunlar ruslara benzemiyor. Kıyafetlerinden seçebildiğim kadarıyla, bunlar Çeçen de değil. Hemen herkes güney yönüne koştu. Komutan dürbünle kafileyi gözetledi ve mücahidlere: --Gözümüz aydın, gelen uluslarası yardım teşkilatı. Hızır gibi yetiştiler. Ruslardan ganimet olarak aldığımız un ve zeytini yemekten gına gelmişti. Hiç olmazsa kardeşlerimizin gönderdiği temiz yiyeceklerden yiyebileceğiz. Komutan bir kaç kişiyi aşağıya gönderdi. Öyle ya kafile yabancıydı, ayrıca herhangi bir rus hücumu da olabilirdi. Takriben bir saat sonra kafile karargâha varmıştı. Kafilenin sorumlusu Osman Komutan Mus'ab ile, kırk yıllık dostmuş gibi kucaklaştı. Birbirlerine hal hatır sorduktan sonra, Komutan Osman ile kararg^âh çadırına gitti. Komutan: Allah sizden razı olsun. Tam zamanında yetiştiniz. Yiyeceklerimiz bitmek üzereydi. Siz gelmeseydiniz yine ruslara baskın yapıp onlardan yiyecek almak zorunda kalacaktık. Osman: Estağfurullah! Hakkınızı helal edin. Daha önce gelemedik. Ancak takdir edersiniz ki buraya gelmek hiç te kolay değil. Tabiri caizse buraya gelmek deveyi iğne deliğinden geçirmek gibi bir şey. İşin en tuhaf ve üzülecek tarafı. Bazı islam ülkelerinin zorluk çıkarması. Buraya gelmek için binbir yalan söylemek zorunda kalıyoruz. Allah affetsin. Komutan: Doğru söylüyorsun kardeşim. Maalesef islam ülkeleri yöneticileri bu konulara hiç te duyarlı değiller. Yardım etmelerinden vazgeçtik. Hiç olmazsa yapılan yardımlara engel olmasınlar. Müslüman kardeşlerimizin yüreklerinin ve dualarının bizimle beraber olduğunu biliyoruz. Bu da bize güç katmaktadır. Osman: Evet! müslüman kardeşlerimizin hem duaları hem de yardımları sizinle beraber. Ama biraz önce de belirttiğim gibi. Toplanan yardımları buraya ulaştırmak çok zor. Ambarlarımızda epeyce yardım malzemesi var. Ne var ki o malzemeleri buraya ulaştırmak hayli güç. Ama müslüman güç işlerin insanı. Bu malzemeyi nasıl ki salimen buraya ulaştırdıysak inşaallah bundan böyle de elimizden geleni yapacağız. Hiç endişeniz olmasın. Size yiyecek, giyecek ve nakdi yardım getirdik. Ayrıca sivil insanlara da bir miktar yardım yaptık. Ama yardımın büyük bölümünü buraya getirdik. Komutan: Allah razı olsun Osman kardeşim. Bu hakkınızı nasıl ödeyeceğiz bilmem. Osman: Ne hakkı Mus'ab kardeşim. Şayet ortada bir hak varsa o sizin bizim üzerimizdeki hakkınızdır. Esas biz sizin hakkınızı nasıl ödeyeceğiz onu bilemiyorum. Konuşma bu minval üzere epeyce devam etti. Manzara gerçekten göz yaşartıcıydı. Komutan'ın ve Osman'ın gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Kafiledeki diğer kişiler de mücahidlerle kaynaşıvermişlerdi. Gelen kafiledeki insanlarla aynı ülkeden olan mücahidler de vardı. Onlar da hasretle kucaklaşmışlardı. Kafilede son durum Ertesi gün akşama doğru derenin suyu iyice çekilmişti. Su seviyesi yarım metreye kadar düşmüştü. Kafile komutanı maiyetindekilere ertesi gün buradan gidecekleri yönünde talimat verdi. Ve herkesin erkence uyumalarını söyledi. Meryem'e gelirken, komutan İgor bazı İslâmi kitaplar vermişti. Öyle ya Meryem casus olacaksa muhakkak islami bilgiye de sahip olmalıydı. Kitapları arasında Siyer'i Nebi (sav) ve sahabe hayatı da bulunmaktaydı. Gerek Efendimiz'in (sav) ve gerekse Sahabenin yaşantıları Meryem'i derinden etkilemişti. Ve Meryem tuhaf duygular içerisine girmişti. Bir ikilem içerisindeydi. Ya Mücahidlere katılacak, bu durumda bulunduğu mevkiden mahrum olacaktı. Ya da bulunduğu yerde kalmaya devam edecekti. Bu mevkide kalırsa şayet makam sahibi olabilecekti. Ama ya kitaplarda yazılan- lar doğruysa. Ya cennet, cehennem varsa. O zaman makam ve mevkinin ne önemi olacaktı. Ölüm mukadderdi. Öyle ya. İnsanın ölümü ortadan kaldırması mümkün olsaydı. Bunun Lenin yapmaz mıydı? Ya da Stalin, Troçki ve diğerleri. Yakın tarihteki diğer rus liderleri. Onlar rusyanın bir numarasıydılar. Ama şimdi hiç birisi yoktu. Ya onlar kitaplarda yazılanlarda olduğu gibi cehennemde iseler. Ürperdiğini hissetti Meryem. Soğuk soğuk terlemişti. Hayatü-s Sahabe'den okumaya devam etti. Öyle bi konuya rastlamıştı ki Meryem.Yine tuhaf duygular içerisine girmişti. Tam bu esnada... YİRMİNCİ BÖLÜMÜN SONU |
Cevap: Çeçenistanda Asrın Direnişi YİRMİBİRİNCİ BÖLÜM Abdullah Bin Zübeyr'in Şehadeti konusuna rastladı ve okumaya başladı. konu şöyleydi. Urve b. Zübeyr (ra) anlatıyor: "Muaviye ölünce Abdullah b. Zübeyr, Muaviye'nin oğluna biat etmeyip aleyhinde kötü sözler söyledi. Onun bu tutumu Yezid'in kulağına gitti. Bunun üzerine Yezid, Abdullah'ın boynuna zincir geçirilmiş olarak huzuruna getirilmesini yoksa üzerine ordu göndereceğine dair yemin etti. Abdullah'a: --Senin için gümüşten bir zincir yaptıralım, albiseni giyersin altında kalır, gözükmez. Böylece adamın yeminini yerine getirtmiş olursun. Sulh sana daha yakışır, denildi. İbnü'z-Zübeyr: --Allah onun yeminini yerine getirtmesin, deyip şu mealdeki mısraı terennüm etti: "Taş çiğneyenin dişleri arasında taşın yumuşamadığı gibi ben de hakkı isteyip dururken hakkındışındaki bir teklife karşı yumuşayamam." Daha sonra da şunları söyledi: "Allah'a kasem ederim ki şerefimi kotuyacak bir kılıç darbesi yemem, şerefsizce bir kamçı yememden daha iyidir!" Müteakiben halkı kendisine biata çağırdı, Yezid'e karşı aleni cephe aldı Bunun üzerine Yezid Şamlılardan oluşan bir ordunun başına Müslim b. Ukbe el-Mürri'yi İbnü'zZübeyr'in üzerine göndererek Medine halkını kılıçtan geçirilmesini, oradan da Mekke'ye geçmesini emretti. Burada durdu Meryem. Okuduklarına inanamıyordu. Bir insan nasıl olur da bile bile ölümü göze alabiliyordu. Şimdiye kadar gördüğü ruslar içerisinde ölümü göze alacak birine rastlamadığı gibi en ufak bir tehlike karşısında ya kaçıyorlar ya da uyuşturucuya başvuruyorlardı. Hal böyleyken Abdullah b. Zübeyr'in ölüme karşı bu kadar pervasız olmasını Meryem'in havsalası almıyordu. İslâm'dan haberi olmayan, islamî yaşantısı olmayan birinin elbette bunu anlaması elbette mümkün değildi. Meryem'i bu karışık duygular içerisinde bırakalım da Çeçen Karargâhındaki son duruma bir göz atalım. Çeçen Karargâhında Gelen yardımlar depoya istiflendi. Mücahidlerin keyfine diyecek yoktu. Nihayet bugün değişik bir yemek yiyebileceklerdi. Gerekli hazırlıklar yapıldı. Gelen yiyeceklerin içerisinde et de vardı. Hemen taşlardan bir mangal yaptılar, dayanıklı ağaç dallarından da şiş yapıp etleri dizdiler. Mangalın üzerine sıra sıra koydular, bir süre sonra etrafı kebabın dumanları kaplamıştı. Doğrusu mücahidler de ete hasret kalmışlardı. Mübareğin kokusu bile bambaşkaydı. Bugün keyifler daha başkaydı. Tabi bunu sadece yiyeceklere bağlamak mkansızdı. Yiyecekler neşenin çok ufak bir parçasıydı. En çok sevindikleri şey unutulmamış olmalarını görmek, müslüman kardeşlerinin yanlarında olduğunu bilmekti. Bu onların güçlerine güç atmaktaydı. Elbette Allah'ın (cc) yardımı onlarla beraberdi. Bunu defalarca bizatihi görmüşlerdi. Bir defasında... YİRMİBİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU |
Cevap: Çeçenistanda Asrın Direnişi YİRMİİKİNCİ BÖLÜM ...Rus uçakları üzerlerine zehirli gaz bombası atmıştı. Havada en ufak bir kıpırdanma yoktu. Bombalar infilak edip zehirli gaz etrafa dağılınca güney yönünden şiddetli bir rüzgar esmiş ve zehirli gazı olduğu gibi rus karargâhının üstüne götürüp bırakmıştı. Bunun neticesinde rus karargâhında canlı kimse kalmamıştı. Hatta bu durumu gören bir rus subayı ile bir asker müslüman olmuşlardı. Her ikisi de daha sonra bir çatışmada şehid düşmüşlerdi. Başka bir gün de uçaklar yine mücahidlerin karargâhını bombardımana tutumuştu. Müslümanlar dört grup olmuşlardı. Her grubun gözüne diğerleri bombalanmış gürünüyordu. Bombardıman bittikten sonra birbirlerine: En çok sizin grubu bombaladılar gazi ve şehid var mı? diye sorduklarında, karşı taraftan: Hayır en çok sizi bombaladılar, sizde durum ne? cevabı gelmişti. Elhamdulillah ki ne gazi ne de şehid vardı. İşte şimdi de yiyecek ve giyecek açısından sıkıntı had safhaya varınca bu müslüman kuruluşu imdada göndermişti Cenab-ı Hak. Ona sonsuz hamd olsun. Her defasında yardım ediyordu. Nasıl ki Resûlüne yardım ettiyse onlara da yardım ediyordu. Allah'ın (cc) yardım vaadi vardı ve bu yardım tüm müslümanlara şamildi. Bizi müslüman olarak yaratan Rab'bimize hamd olsun. Bu Esnada Kafilede Meryem kaldığı yerden okumaya devam etti. ...Müslim b. Ukbe Medine'ye girince Allah Resûlü'nün Sâhâbelerinden hayatta bulunanlar o gün Medine'den kaçtılar. Müslim, Medine'de çirkin işler yaptı, çok kimseleri katletti. Sonra oradan çıkarak Mekke'ye yöneldi. Lakin yolda öldü. Öleceği sıra yerine Husayn b. Nümeyr el-Kindi'yi tayin ederek ona şu talimatı verdi: --Ey İbn Berezeate'l-Hımâr! Kureyş'in hilelerinden sakın, onları önce mızrakla tenkil et, sonra kellelerini kopar. Husayn yürüyüp Mekke'ye vardı, burada İbnü'z-Zübeyr ile günlerce savaştı. O arada Yezid'in öldüğünü haber alınca askerlerini bırakıp kaçtı. Yezid'den sonra tahta Hakem b. Mervan çıktı. Mervân da ölünce yerine Abdülmelik geçti. Şam halkı kendisine biat etti. Bunun üzerine Abdülmelik minbere çıkarak hutbe irad etti ve: --İçinizde İbnü'z_Zübeyr'i tenkil edecek var mı? diye sordu. Haccâc: --Ben varım, yâ Emire'l-mü'minin, dedi. Abdülmelik, Haccâc'ı susturup aynı soruyu yine sordu. Haccâc: "Ben varım," dedi. Abdülmelik yine Haccâc'ı susturup sorusunu yineledi. Haccâc: "Ben varım, rüyamda İbnü'z-Zübeyr'in hırkasını çıkarıp sırtıma giydiğimi gördüm," dedi. Abdülmelik, Haccâc'a inandı, onu ordunun başına getirip Mekke'ye gönderdi. Haccâc Mekke'ye varınca Abdullah b. Zübeyr ile savaşmaya başladı. İbnü'z-Zübeyr Mekke halkına: --Şu iki dağı elde tutunuz, (düşmanlar) bu iki dağa çıkmadıkça siz daima güçlü kalırsınız, dedi. Çok geçmeden Haccâc, Ebû Kubeys dağına çıktı, Kâbe'ye sığınan Abdullah ile maiyetindekilere kurduğu mancınıkla taş yağdırmaya başladı. İbnü'z-Zübeyr, Şehid düşeceği gün öğleden önce annesi Ebû Bekir kızı Esmâ'nın yanına gitti. Ki o tarihte Esmâ yüz yaşındaydı. Ne bir dişi düşmüş ne de gözleri bozulmuştu. Oğluna: --Ey Abdullah, savaşın nasıl gidiyor? diye sordu. --Haccâc, falan ve filan yerleri ele geçirdi, diye cevap verdi ve gülerek: --Ölümde huzur vardır, dedi. Burada durdu Meryem. Okuduğu yerleri tekrar gözden geçirdi ve düşünmeye başladı. Bir yanda makam sahibi olan kral ve komutanlar bir bir ölüyor. Onlar ölünce de ellerinde hiç bir şey kalmıyordu. Ne makam, ne mal, ne evlat. Diğer yandan ise. Abdullah b. Zübeyr. Gülerek: Ölümde huzur vardır, diyebiliyordu. Bu insan nasıl bu kadar korkusuzca ölümü arzuluyordu. Ölümde neyin huzuru vardı. Yoksa Abdullah b. Zübeyr'in bilip te Meryem'in bilmediği şeyler mi vardı. Diğer yandan gördüğü rüyalar aklına geldi. Bir anne ve babasının durumu, diğer yandan ise İgor'un durumu gözlerinin önüne gelmişti. İkisinin arasında mukayese yapılmasına imkan vermeyecek derecede farklar vardı. Meryem'in yine kafası allak bullak olmuştu. Yine aklı makam ve huzur arasında gidip geliyordu. Acaba oda Abdullah b. Zübeyr gibi inanırsa, onun kadar rahatlıkta ölümü arzulayabilecek miydi? Başına ağrılar girdi Meryem'in, gözleri kararmaya başlamıştı. Biz Meryem'i bu karmaşık duygular içerisinde bırakalım. Bakalım Çeçen karargâhında son durum ne? Çeçen Karargâhında Komutan Mus'ab, Abdulkadir'i çağırdı ve ona:... YİRMİİKİNCİ BÖLÜMÜN SONU |
SAAT: 20:58 |
vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
User Alert System provided by
Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) -
vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.