Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler (https://www.forum.medineweb.net/649-kissalar-hikayeler-nasihatler)
-   -   Yükünü Bırak da Geç (https://www.forum.medineweb.net/kissalar-hikayeler-nasihatler/4064-yukunu-birak-da-gec.html)

medinelii 30Haziran 2008 00:56

Yükünü Bırak da Geç
 



Yükünü Bırak da Geç
Bir Hak dostu, ibret nazarıyla seyrettiği bir manzaradan hareketle insanoğlunun ihtirâsını şöyle ifâde buyurur:

“Bir gün bir ağacın altında oturmuş dinleniyordum. Bir karınca dikkatimi çekti. Kendinden hayli büyük bir ekmek kırıntısını yüklenmiş, sürükleye sürükleye götürüyordu. Bazen bir su birikintisiyle karşılaşıyor ve etrafından dolaşıyor, bazen de otlara takılan ekmeğin ucunu kurtarmak için didinip duruyordu. Ama ne ekmek parçasını bırakıyor, ne de rahatça taşıyabilmek için ekmeği ufaltıp küçültmeye râzı oluyordu. Bu şekilde o sıcak günde, bu ekmek parçasını uzun bir mesafe taşıdı. Nihâyet yuvasına geldi. Lâkin yuvasına giden koridor küçük, taşıdığı lokma ise büyüktü. Binbir zahmetle yuvanın ağzına kadar getirdiği ekmek parçasını bir türlü içeriye sokamıyordu. Ekmeğin etrafında dolaşıyor, parçayı döndürüyor, öbür tarafından çekiyor, ama bir türlü lokmacık yuvaya girmiyordu.
Bu manzara, beni, kendi hâlimi düşünmeye sevk etti. Bir ömür boyunca istif edip biriktirdiğimiz dünyalıkları, nasıl kabir kapısından sokmaya çalıştığımız aklıma geldi. Hâlbuki dünyada biriktirdiğimiz bu eşyânın, ziynet ve servetlerin, çok daha güzelleri bizi âhiret hayatında bekliyordu. Tabiî, eğer daha önceden oraya gönderebilmişsek! Hakk’ın lutfettiği nîmetlerin nasıl sarf edileceğini bilmiş isek!..”
Dünyâ nîmetlerine takılıp kalmak, onun fânî ve anlık zevk u safâsı için sonsuz bir saâdet imkânını zâyî etmek gibidir. Tıpkı Yûsuf -aleyhisselâm-’ı kuyuda bulup o ulvî nasîbi üç kuruşluk dünya menfaatine satan gâfil kervancıların hâli gibi:
Alnında nûr-i Muhammedî’yi taşıyan Hazret-i Yûsuf, hased sebebiyle kardeşleri tarafından kuyuya atılınca, Allâh -celle celâlühû-, onu orada helâk etmedi. Şiddetli susamış bir yolcu kervanı, içinde su var sanarak kuyuya bir kova saldı. İpe tutunan Hazret-i Yûsuf, kova ile birlikte yukarı çıkınca, kervancı, susuzluğunu unutuverdi. Karşısında akıllara durgunluk veren bir güzellik görerek hayret ve dehşetler içinde kaldı. Ancak gâfil kervancı, bu güzelliğin mânevî cihetine intikâl edemedi. Onun maddesine takıldı ve gâfilâne bir şekilde az bir dünyevî ücretle onu elinden çıkarmayı tercih etti. Aynen Leylâlara takılı kalıp ilâhî vuslata eremeyenler gibi...

Hâlbuki kuyudan su çekmeye giden adamın, karşısında Hazret-i Yûsuf’un güzelliğini görünce suyu da, kuyuyu da unutması ve karşılaştığı bu büyük ilâhî tecellî karşısında kalbindeki gaflet perdesini yırtıp hayret ve dehşet içinde kalması icab ederdi. Yazık ki, o aklı kıt adam, Hazret-i Yûsuf’tan elde edeceği az miktardaki ve geçici dünyevî menfaate aldandı. Eline geçen imkânı ahmakça hebâ etti. Çoğu verip azı aldı.

Mevlânâ Hazretleri, hayatını fânî ve izâfî varlıklar peşinde zâyî ederek âhirete eliboş gidenlerin hamâkatini şöyle ifâde eder:

“Dünyâya gönül verenler, tıpkı gölge avlayan avcıya benzerler. Gölge, nasıl onların malı olabilir? Nitekim budala bir avcı, kuşun gölgesini kuş zannetti de, onu yakalamak istedi. Fakat dalın üzerindeki kuş bile bu ahmağa şaştı kaldı.”

Meşhur kıssadır:

Hak dostlarından Behlül Dânâ, hikmetli ve ibretli sözlerle devrinin insanlarını, bilhassa Halife Hârun Reşid’i îkaz etmeye çalışır, hakîkat perdelerinin aralayarak sık sık mânevî dersler verirdi. Halife de onun bu hâlini sever, saraya girip çıkmasına müsâade ederdi.

Behlül Dânâ, uzun bir süre saraya uğramadı. Karşılaştıklarında Hârun Reşid, merakla sordu:

“–Behlül, çok oldu görünmedin, nerelerdeydin?”

Behlül:

“–Bana cehennemi gösterdiler, oradaki vaziyeti seyrettirdiler.” diye cevap verdi.

Hârun Reşid bu cevâba şaştı kaldı:

“–Nasıl girdin oraya, ateş seni yakmadı mı?” dedi.

Behlül Dânâ, halifeyi dehşete düşüren şu cevâbı verdi.

“–Hayır, orada hiç ateş görmedim. Çünkü herkes ateşini dünyadan kendisi getiriyormuş!..”

Dünyâda insanoğlunu saran nefsânî arzuların câzibesi, hakîkatte ebedî hayatı azap faslına çeviren ateş parçalarından başka nedir?

Bu dünyâdan âhirete gönderdiğimiz her şey bizim, türlü meşakkatlerle biriktirip burada bıraktıklarımız ise dünyanın ve mirasçılarımızındır.

Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’tan gelen bir rivâyette buyrulur ki:

“İnsan öldüğü zaman melekler: «–Ne getirdi?” derler, insanlar ise; «–Ne bıraktı?» derler.” (Beyhakî, Şuabü’l-Îmân, VII, 10475)

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir gün ashâbına:

“–Hanginize mirasçısının malı, kendi malından daha sevimlidir?” diye sordu. Ashâb:

“–Yâ Rasûlallâh! Hepimiz, kendi malımızı daha fazla severiz.” dediler.

Bunun üzerine Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Kişinin kendi malı, hayır yaparak önceden (âhirete) gönderdiği, mirasçılarının malı ise, harcamayıp geride bıraktığıdır!” buyurdular. (Buhârî, Rikâk, 12)

O hâlde mü’mine düşen, malın-mülkün iki uçlu bir bıçak gibi olduğu gerçeğini unutmamaktır. Yâni nîmetler, hayra da, şerre de kullanılabilir. Terbiye olmamış ham nefsin nîmetleri gâfilce sarf etmesi, o bıçağı kaydırıp yanlışlıkla insanın can damarını kesmesi gibidir. Hâlbuki nîmetleri nefse mâl etmeyip vâsıta hükmünde tutmak zarûrîdir. Zîrâ âyet-i kerîmede:
“Nihâyet o gün (dünyada yararlandığınız) nîmetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz.” (et-Tekâsür, 8) buyrulur.
Velhâsıl, Allâh’ın lutfettiği nîmetleri nefsine mâl edenlere ne yazık! Nîmetleri Hakk’a vuslatın bedeli olarak kullanabilen mü’minlere de ne mutlu!
Dünyâ malına aşırı düşkünlük, hayâtı bu dünyadan ibâret görüp âhireti unutma gafletinin neticesidir. Kâfirler ve fâsıklar, kıyâmetin o dehşet dolu gününde karşılaşacakları azaptan kurtulmak için dünyadayken sâhip oldukları her şeylerini, hattâ kat kat fazlasını vermeye râzı olacaklardır. Lâkin o gün iş işten geçmiş, fırsat elden kaçmıştır. Nitekim bu hâl, âyet-i kerîmelerde şöyle bildirilir:

“O gün gökyüzü, erimiş maden gibi olur. Dağlar da atılmış yüne döner. Dost, dostu sormaz. Birbirlerine gösterilirler (fakat herkes kendi derdindedir). Günahkâr kimse ister ki, o günün azâbından (kurtuluş için), oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran bütün âilesini ve yeryüzünde kim varsa hepsini fidye olarak versin de, tek kendini kurtarsın. Fakat ne mümkün! Bilinmeli ki, o (cehennem) alevlenen bir ateştir.” (el-Meâric, 8-15)

Bir hadîs-i şerîfte de, kâfirlerin kıyâmet günündeki bu hâli şöyle tasvîr edilir:

“Kıyâmet gününde kâfir getirilir ve ona, «Söyler misin, senin dünyâ dolusu altının olsa bunları şu an kendini kurtarmak için fidye olarak verir misin?» denildiğinde, «Evet.» cevâbını verir. Bunun üzerine ona: «Senden bundan daha kolayı istendi (fakat bundan çekindin!)» denilir.” (Buhârî, Rikâk 49; Müslim, Münâfıkîn 52)
Sâlihlerden biri şöyle demiştir:
“Rüyamda kendimi cehennemin köprülerinin üzerinde duruyor gördüm. Oraya büyük bir korku ve endişe ile baktım. Kendi kendime:

“–Bunları nasıl geçeceğim?” derken oradan biri bana:

“–Ey Allâh’ın kulu, yükünü bırak da geç.” dedi. Ona:

“–Benim yüküm nedir ki?” dediğimde:
“–Dünyâyı bırak.” diye karşılık verdi. (Rûhu’l-Beyân, II, 470)
Kalpten çıkarılması gereken dünyânın ne mânâya geldiğini ise, Hazret-i Mevlânâ şöyle hülâsa eder:
“Şunu bilesin ki, dünyâ; para, pul, kadın, giyim-kuşam, ticâret değildir. Dünyâ; Allah’tan gâfil olmaktır.”
Yâni kalbi meşgûl ederek kulu gaflete düşüren ve Rabbini unutturan her şeyi gönülden çıkarmak îcâb eder.
Rabbimiz bizleri, emânet olarak verdiği nîmetleri âhiret sermayesi hâline getirebilen sâlih ve sâdık kullarından eylesin!.. Bizleri kıyâmet günü mahzun ve mahrum bırakmasın!..
Âmîn!

Huzurİslam 30Haziran 2008 13:20

Cvp: Yükünü Bırak da Geç
 
Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:

“Size iki nasihatçi bıraktım. Biri susar, diğeri konuşur. Susan nasihatçi ölüm, konuşan ise Kur’ân-ı Kerîm’dir.”

Dünyâ aldatıcı bir serap, âhiret ise ölümsüz bir hayattır. Ölüm, kişinin husûsî kıyâmetidir.
Kıyâmetimizden evvel uyanalım ki, nedâmete uğrayanlardan olmayalım.

eline sağlık

Seleme 30Haziran 2008 15:49

Cvp: Yükünü Bırak da Geç
 

Hepimiz az yada çok dünyaya tamah ediyoruz.İyi bir iş,para,ev,araba,yakışıklı yada güzel bir hayat arkadaşı...Dünya hayatına neden geldiğimizi unutup fani olana sevdalanıyoruz.Hep en güzelini ararken aslında hep kaybediyoruz.Aradığımız Mevla olsun ona giden yolda karşımıza çıkan fırsatları hakkıyla değerlendirip karınca misali taşıdığımız lokmayı yükümüz oranında kılsın Rabb-i Rahim...Amin

medinelii 30Haziran 2008 21:05

Cvp: Yükünü Bırak da Geç
 
hak razı olsun. nitekim şu dünya ardından kosuldukca bızden uzaklasan ucunu bırakncada peşimize düşen bir varlık degılmıdır. öenmlı olan
hanlarınız hamamlarınızda değil varsın olsun bunlar önemlı olan şudurki sırma kaftaNlarla Rabbe gidebilmek;)

dünyayı kalpte değil, cepte tutabilmektir;))


sevgiler, tesekkurler


SAAT: 21:25

vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321