Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Kur'ân-ı Kerim Genel (https://www.forum.medineweb.net/200-kur-i-kerim-genel)
-   -   EBU LEHEBİN ELLERİ KURUSUN (https://www.forum.medineweb.net/kur-i-kerim-genel/14908-ebu-lehebin-elleri-kurusun.html)

Boşluk 31 Mayıs 2009 20:11

EBU LEHEBİN ELLERİ KURUSUN
 
Ebu Leheb, Peygamberimizin amcasıdır. Muhammed Esed'in mealiyle; "İğrenç söylentilerin taşıyıcısı" olan karısı da Ebu Süfyan'ın kız kardeşi Ümmü Cemil'dir. İşte Rabbimiz bu aileye diyor ki;
1- Ebu Leheb'in iki eli kurusun ! Ve kurudu da.

2- Malı da kazandıkları da kendisine hiçbir yarar sağlamadı.

3- O şiddetle alevlenen bir ateşe girecektir.

4- Karısı da ona odun taşıyacaktır

5- Boynunda bükülmüş iplerden bir halatla...

Yukarıdaki ayette geçen "iki el" mana olarak Ebu Leheb'in kendi toplumu içerisindeki güç ve otoritesinin simgesidir. Bu aile Mekke'de statü sahibi, varlıklı bir aile idi. Dünyaya dair elde ettikleri geçimlikleri sayesinde ayrıcalıklı bir konumdaydılar. Elleri diğer insanların söylemlerini, davranış ve yaşam biçimlerini değiştirecek kadar güçlü durumdaydı. Bu kazanımları neticesinde şekillenen yönetim anlayışı, daha rahat bir yaşam, kendi konumlarını ve yaşamlarını meşrulaştırma, toplumun diğer unsurlarını daha fazla korkutma ve onların karşı gelme duygularını caydırma odaklı gelişmiştir. Öyle ki bu rahat yaşam tarzı, ihtişam ve güç, toplumlarında söz sahibi olma, onları çıkarları doğrultusunda yönetme hırsı, fakir, zavallı halklarının emeklerinin sömürülmesi üzerine kurulmuştur. İşte bu tek bir aileyi mutlu eden düşünce sistemi ellerinde yeterince maddi varlıkları olmayan fakir halkı çok güç durumda bırakıyordu. Ancak bu insanlar ilk mesajlarla birlikte kendilerine hiçbir karşılık beklemeksizin değer veren, onların dertleriyle ilgilenen, ekmeğini paylaşan, kendileriyle aç kalan, üzüntülerine ortak olan yeni bir lider anlayışıyla da tanıştılar. Daha önce duydukları kelimelerin yeni, farklı anlamları olduğu bilgisiyle karşılaştılar. Bu kavramlar onlara farklı özellikleriyle yeni tanıştıkları Rableri için ölümü kuşanmayı, direnmeyi öğretti. Mutluluğun maddi olanla değil ahlaki değerlerle inşa edileceğini öğrendiler. İşte elleriyle her yere uzanan, insanlar üzerinde söz sahibi olan Ebu Leheb'in bu güçsüz topluluğa hiçbir zaman sözü geçmedi, parası, gücü, otoritesi onlar üzerinde etkili olmadı. O dönemin hiçbir maddi güce sahip olmayan Müslümanları o güçlü eli kuruttular. Hepsi öteki kardeşinin mutluluğunu tercih etti, hepsi birbirleri için güven unsuru oldu. Mekke'de ölüm korkusuyla iç içe idiler ve yalnızdılar, ne var ki yalnızca Rablerinin sözlerine ve birbirlerine sarılarak ayakta kalacakları bilincini kuşanmışlardı. Rableriyle birebir irtibat halinde olan kutlu önderleri onların kurtuluş rehberiydi ve ölünceye kadar sevgi besleyecekleri, destek olacakları, sevgilerini ufak bir kazanca, anlaşmazlığa değişmeyecekleri bir sevgi topluluğunu oluşturdular.

Yukarıda ki ayetlerde Rabbimizin ailelerimizi uyarı biçimi her ne kadar Ebu Leheb'i yerici tarzda olsa da çağımız Ebu Leheb'lerine karşı tavırlarımızda sorunlar yaşadığımız bir gerçek. Sergilememiz gereken net tavrın onlar tarafından bizlere karşı sergileniyor olması şaşırtıcı da olsa yadsınamaz bir vakıa. Bu çok güçlü eli kurutan, etkisiz kılan, bu güce karşı meydan okuyan iman sahiplerinin özelliklerini yaşantımıza aktaramadık. Kendilerine sınanma aracı olarak verilen geçimlikleri sahiplenen, lüks yaşamları için israfta bulunan bu zengin sınıfın ellerinin kurutulması, vahyi doğru anlamlandıran Müslümanların önceki sorunlarını bir kenara bırakarak Kur'ani doğrular çerçevesinde kardeşler olmaları ile mümkün olmuştur. Burada bizlerin göstermesi gereken tavırdan bahsedilirken, şimdilerde bizlerin kuruyasıca ellere karşı tavır takınması bir yana, hakim sınıfın kendi dünyevi ideolojisi doğrultusunda bizlere karşı nasıl net tavır sergilediğini görmekteyiz. Müslüman etiketli kimi birey ya da toplulukların sözü edilen zihniyete yaranma refleksleri ise son derece utanç verici bir durumdur. Yapmamız gereken şey onların beslendiği yanlış söylem ve davranışlarımıza son vermektir, kesinlikle tevazu göstermemeli, açık ve kararlı bir şekilde düşünce ve davranışlarını, diğer bir ifadeyle yaşam biçimlerini onaylamadığımızı hissettirmeliyiz. Onlara hayran olmadığımızı anlamalarını sağlamalıyız, onların dünyaya dair elde ettikleri kazanımların bizler üzerinde etkili olmasına izin vermemeli, davranışlarımızla statü ve kazanımlarına daha da değer verici tavırlar segilememeliyiz. Maddi güçleriyle her şeye ulaşabilmeleri ve işlerini mevcut duruma göre herhangi bir şekilde (gerektiğinde cebir ve baskı ile) yürütüyor olmaları ellerine geçirdikleri imkanlarla azanların hayat tarzı haline gelmiştir. Bu zihniyet kendisinden alt seviyedekileri nesneleştirerek işlerinin yürütülmesi bakımından araç olarak gören bir bakış açısına sahiptir. İlahi olana gerçek manada iman edemedikleri için onları hayata bağlayan yegane şey maddi güçlerinden dolayı başkaları tarafından beğenilme, takdir görme duygularıdır. Bu insanların ellerinden mallarını mülklerini alsanız onlardan geriye hiçbir şey kalmadığını görürsünüz. Çünkü devamlı surette maddi olan yanlarıyla bizlerle ilişkide bulunmaktadırlar. İşte Rabbimiz kendilerini beğenmiş bu zengin sınıfa karşı geliştirmemiz gereken davranış tarzını Tebbet suresinde bizlere bildiriyor ve bize onların ellerini kurutmamızı öğütlüyor. Elde ettikleri maddi imkanların uygulama alanı bizleriz, bizler izin vermediğimiz sürece elde ettikleri dünyevi imkanların gücü olmayacaktır. Haliyle sorgulamamız gereken şey gayet açıktır: O dönemdeki Müslümanların karşı duruşlarını sergileyebiliyor muyuz? Bütün dünyadaki fakir ve sömürülen, aç kalan insanların kurtuluşu için gerekli olan maddi kaynakları kontrol altına alan günümüz Ebu Leheb'lerine karşı net bir duruşumuz var mı? Bu servetleri elde etmiş Müslümanların mevcut otoritenin mustazafları dışlayıcı istekleri karşısında servetlerini koruma endişesi taşımaksızın bu söz konusu istekleri reddedebilecek onurlu davranışları mevcut mu?

Boşluk 31 Mayıs 2009 20:14

RE: EBU LEHEBİN ELLERİ KURUSUN
 
Bizler öyle bir kaynaktan besleniyoruz ki gerçek manada iman ettiğimiz takdirde bu kaynağın bize aşılayacağı düşünce ve davranış şeklini kırabilecek hiçbir beşeri el yoktur. Göreceksiniz ki kıymet vermediğimiz zaman Ebu Leheb'ler zenginliklerinden aldıkları hazzı kaybedecekler. Öyle ki söz konusu zihniyetin tüm yaşam yakıtı elde ettikleri ihtişama duyulan ilgidir. Güç ve para, harcanabilecek satın alınabilecek bir şeyler varsa sahibini değerli kılar. Bu iş yaptırabiliyor olma ve ötekini satın alma gücü, ellerinde güçleri olmayanların bir araya gelmeyi, güçlerini birleştirmeyi başaramamalarından dolayıdır. Eğer Ebu Leheb ve diğerlerinin malları ve sahip oldukları imkânlar gerçekte tesirli olsaydı çocuklarını yanlarında tutmayı başarabilirlerdi. Ama başaramadılar, onların evladlarından birçoğu Muhammed'in (s) yanında ebedi dirilişe koştu. Bizler için epey karmaşık bir hal almış günümüz cahiliyesinde Ebu Leheb'lerin ellerini kurutmak hiç de kolay gözükmüyor. Yani onların statülerine, bizlere bir şeyler kazandıracağını umduğumuz faydalarına kayıtsız kalmak... Üstelik onların hakim oldukları ticari ortamlarda rızık endişesi taşıyorsak görünen resmi tersine döndürmek oldukça zor gözüküyor. Anlaşılacağı üzere bu etkileyiş bizlerin davranışlarındaki tutarlılıkla, iyiye olan inanmışlığımızda göstereceğimiz inatla ve sürekliliğimizle alakalıdır. Çağdaş Ebu Leheb'lerin başkalarını düşünmeyen, paylaşımdan uzak zenginliklerine kıymet vermeyerek etkisizleştirme bilincimizi geliştirebiliriz. Bu lanetli düşüncenin sömürüye gidiş yollarında kullandığı vasıtalar yakıtını bizim emeklerimizden almamalı. Ellerini, kanlarımızı bedel sayabileceğimiz ebedi kardeşlik ve bir arada olma arzumuzda kurutalım, etkisiz kılalım ve iyiye dönüştürelim. En kısa zamanda net tavırlar sergilememizi kolaylaştıracak direniş azığımızı kazanma endişesi taşıyarak Ebu Leheb ve avanesinin bizlere karşılıksız iyilikte bulunmasına izin vermemeli, böyle bir zorunlulukla karşılaşmaktan mümkün olabildiğince sakınmalıyız. Böyle bir durumda talebimiz sadece emeğimizin karşılığı olarak hakkımızı istemek olmalı. Ayrıca güç ve iktidar sahiplerinin ellerinde bulundurdukları imkânlarda gözümüzün olmadığını, zenginliklerinin ve otoritelerinin bizlere herhangi bir etkisinin olamayacağını ortaya koyan tavırlar sergilemeliyiz. Tercihimiz kırık dökük de olsa Müslümanların evlerinde barınmak, onların fakir sofralarına misafir olmak olmalı. Unutmayalım ki, bu lanetli zihniyetin yaşam felsefesi kendilerini sahip oldukları araçlara dönüştüren, diğer bir ifadeyle nesneleştiren ruhsuz kimlikleri ön plana çıkarmakta. Ancak her ne olursa olsun bizler cehennem ateşinin yakıtı olan bu lanetli zihniyetin teklif ettiği ücretler karşılığında dinimizi pazarlık konusu yapmayacağız. Onların dünyaya dair elde ettikleri kazanımlara değer vermediğimizde onlardan geriye hiçbir şey kalmayacak ve bu ilgisizlik onlar üzerinde kaçınılmaz olarak toplumsal bir baskı oluşturacaktır.

O halde yapmamız gereken şey Rabbimizin telkinlerini dikkate alarak hiçbir zalim zengin elin bizleri yönetmesine, üzerimizde söz sahibi olmasına, emeklerimizi sömürmesine müsaade etmemek olmalıdır. Bundan sonra bizlere düşen tek şey fakir ellerimizi birleştirmektir. Şeytanın adımlarını takip etmeden, ayrılığa düşmeksizin dünyanın lüks ve ihtişamını ellerinde bulunduranlarla yalın ayaklı kardeşlerimiz arasındaki tercihimizi tereddütsüz olarak mustazaflardan yana yapmalı ve Allah'ın bizler için seçtiği yaşam biçimini eksiksiz bir biçimde ortaya koymalıyız. Duamız odur ki: "Eğer Allah bizlere de dünyevi zenginlik nasip eder ve bizler de mallarımızı davamız için kullanmaktan çekinip kendi adımıza sahiplenerek Ebu Leheb'in davranışlarını sergilersek, karşımızda tavrını net bir biçimde ortaya koyan, kötülükten yana uzanan iki elimizi kurutan, gerektiğinde bizimle kardeşliklerini noktalayan mustazaflar hep yanımızda olsun.

En emin olana emanet olun. Selam ve dua ile...


Hikmet Ertürk / Düşünce

kurtmehmet 31 Mayıs 2009 20:25

RE: EBU LEHEBİN ELLERİ KURUSUN
 
Fahr-i Kâ*inât Efen*di*miz’in hâ*ne-i sa*âdet*le*ri, iki ebe*diy*yet fu*ka*râ*sı Ebû Le*heb ile Uk*be bin Ebî Mu*ayt’ın ev*le*ri ara*sın*da idi. Bun*lar, her tür*lü pis*li*ği ge*ti*rip Al*lâh Ra*sû*lü -sal*lâl*lâ*hu aley*hi ve sel*lem-’in ka*pı*sı*nın önü*ne atar*lar*dı. Fahr-i Kâ*inât Efen*di*miz’in ra*kîk ve te*miz gön*lü, kom*şu*la*rı*nın bu çir*kin mu*âme*le*sin*den in*ci*nir:

“–Ey Ab*di Me*naf Oğul*la*rı! Bu na*sıl kom*şu*luk?!” di*ye si*tem eder, pis*lik*le*ri ka*pı*sı*nın önün*den ya*yı ile uzak*laş*tı*rır*dı. (İbn-i Sa’d, I, 201)

Ebû Le*heb, bir*gün yi*ne ay*nı men*fur ha*re*ke*ti*ni yap*mak üze*rey*ken Haz*ret-i Ham*za onu gör*dü. Pis*li*ği elin*den alıp ba*şı*nın üze*ri*ne dök*tü. Ebû Le*heb, bir ta*raf*tan pis*lik*le*ri te*miz*ler*ken, di*ğer ta*raf*tan da Haz*ret-i Ham*za’ya ha*kâ*ret edi*yor*du.162

Ebû Le*heb’in ka*rı*sı Üm*mü Ce*mîl de Al*lâh Ra*sû*lü’ne ezâ ve ce*fâ et*mek*te ko*ca*sın*dan ge*ri kal*maz, her ge*ce di*ken*li ağaç dal*la*rı*nı bü*yük bir de*met ya*par, boy*nu*na bağ*lar, ge*ce*le*yin aya*ğı*na bat*ma*sı için Ra*sûl-i Ek*rem Efen*di*miz’in ge*çe*ce*ği yol*la*ra atar*dı. Ra*sû*lul*lâh -sal*lâl*lâ*hu aley*hi ve sel*lem- ise, ipek üze*ri*ne ba*sar gi*bi on*la*rın üze*ri*ne ba*sar ge*çer*di.163

On*la*rın bu zu*lüm*le*ri se*be*biy*le hak*la*rın*da Teb*bet Sû*re*si nâ*zil ol*muş*tu. Üm*mü Ce*mîl bu*nu du*yun*ca, eli*ne bü*yük*çe bir taş ala*rak Pey*gam*ber Efen*di*miz’i ara*ma*ya çık*tı. Al*lâh Ra*sû*lü, o es*nâ*da Haz*ret-i Ebû Be*kir ile bir*lik*te Kâ*be’de bu*lu*nu*yor*du.

Ebû Be*kir -ra*dı*yal*lâ*hu anh-, onun gel*di*ği*ni gö*rün*ce Var*lık Nû*ru’na:

“–Yâ Ra*sû*lal*lâh! Bu Üm*mü Ce*mîl’dir. Çir*kef bir ka*dın*dır. Siz’i gö*rüp ezi*yet et*me*sin*den kor*ku*yo*rum. Keş*ke bu ka*dın Sa*na bir za*rar ver*me*den kal*kıp git*miş ol*say*dın!” de*di.

Fahr-i Kâ*inât Efen*di*miz:

“–O be*ni gö*re*mez!” bu*yur*du.

Ha*kî*ka*ten de Üm*mü Ce*mîl yan*la*rı*na gel*di*ği hâl*de Al*lâh Ra*sû*lü’nü gö*re*me*di. Ebû Be*kir -ra*dı*yal*lâ*hu anh-’ın ya*nın*da bâ*zı he*ze*yan*lar sa*vur*duk*tan son*ra çe*kip git*ti.164

a

Nü*büv*vet*ten ön*ce Pey*gam*ber Efen*di*miz’in ke*rî*me*si Haz*ret-i Üm*mü Gül*süm, Ebû Le*heb’in oğ*lu Utey*be ile, Haz*ret-i Ru*kıy*ye de di*ğer oğ*lu Ut*be ile ni*şan*lan*mış olup he*nüz ev*len*me*miş*ler*di. Teb*bet Sû*re*si nâ*zil olun*ca Üm*mü Ce*mîl, oğul*la*rı*na:

“–Ru*kıy*ye ve Üm*mü Gül*süm din*den çık*mış*lar*dır. On*lar*dan ay*rı*lın!” de*di.

Ebû Le*heb de:

“–Mu*ham*med’in kı*zı*nı bo*şa*maz*sa*nız, ba*şım ba*şı*nı*za ha*râm ol*sun!” di*ye*rek ye*min et*ti.

Bu*nun üze*ri*ne Al*lâh Ra*sû*lü’nün ya*nı*na ge*len Utey*be:

“–Ben, Sen’in dî*ni*ni ta*nı*mı*yo*rum. Kı*zın*dan da ay*rıl*dım. Ar*tık ne Sen ba*na gel ne de ben Sa*na ge*li*rim!” de*dik*ten son*ra Âlem*le*rin Efen*di*si’nin göm*le*ği*ni yırt*tı!

Ra*sû*lul*lâh -sal*lâl*lâ*hu aley*hi ve sel*lem-, Utey*be’nin yap*mış ol*du*ğu bu ter*bi*ye*siz*lik kar*şı*sın*da:

“–Al*lâh’ım! Kö*pek*le*rin*den bir kö*pe*ği ona mu*sal*lat et!” di*ye*rek bed*duâ et*ti.

Bir müd*det son*ra Utey*be bir ti*câ*ret ka*fi*le*siy*le yo*la çık*tı. Zer*kâ di*ye bi*li*nen bir yer*de ko*nak*la*dı*lar. O ge*ce bir ars*lan ge*lip çev*re*le*rin*de do*laş*ma*ya baş*la*yın*ca Utey*be:

“–Vay anam! Val*lâ*hi Mu*ham*med’in de*di*ği gi*bi bu be*ni yi*ye*cek! Ken*di*si Mek*ke’de, ben Şam’da ol*sam da be*nim kâ*ti*lim İbn-i Ebî Keb*şe’dir!”165 de*di.

Ars*lan o ge*ce çev*re*le*rin*de do*laş*tık*tan son*ra dö*nüp git*ti. Ar*ka*daş*la*rı Utey*be’yi or*ta*la*rı*na alıp uyu*du*lar. Ars*lan ge*ri gel*di. Ara*la*rın*dan geç*ti. Ya*vaş ya*vaş ve kok*la*ya kok*la*ya Utey*be’nin ya*nı*na ka*dar var*dı, ba*şı*nı ya*ka*la*yıp öy*le bir ısır*dı ki, Al*lâh düş*ma*nı ölüm*le bu*run bu*ru*na ge*li*ver*di.

Utey*be:

“–Ben si*ze «Mu*ham*med, in*san*la*rın en doğ*ru söz*lü*sü*dür.» de*me*dim mi?” di*ye*rek ölüp git*ti.

Ebû Le*heb, oğ*lu Utey*be’nin fe*cî âkı*be*ti*ni ha*ber alın*ca:

“–Ben si*ze «Mu*ham*med’in oğ*lum hak*kın*da*ki bed*du*âsın*dan kor*ku*yo*rum.» de*me*miş miy*dim?” de*di.166

Var*lık Nû*ru -aley*his*sa*lâ*tü ves*se*lâm- Efen*di*miz, bu dö*nem*de Ebû Le*heb gi*bi da*ha ni*ce müş*ri*ğin pek çok ezi*yet*le*ri*ne mâ*ruz kal*dı. On*la*rın hep*si*ne sa*bır ve ta*ham*mül*le mu*kâ*be*le ede*rek teb*lî*ği*ne de*vâm et*ti.

Yitiksevda 01 Kasım 2009 23:48

RE: EBU LEHEBİN ELLERİ KURUSUN
 
1- Ebu Leheb'in iki eli kurusun ! Ve kurudu da.

2- Malı da kazandıkları da kendisine hiçbir yarar sağlamadı.

3- O şiddetle alevlenen bir ateşe girecektir.

4- Karısı da ona odun taşıyacaktır

5- Boynunda bükülmüş iplerden bir halatla...


SAAT: 03:57

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306