Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Kur'ân Kursları (https://www.forum.medineweb.net/184-kur-kurslari)
-   -   Din Eğitiminde Kaçınılması Gereken Olumsuzluklar (https://www.forum.medineweb.net/kur-kurslari/6553-din-egitiminde-kacinilmasi-gereken-olumsuzluklar.html)

NUR 28 Eylül 2008 15:22

Din Eğitiminde Kaçınılması Gereken Olumsuzluklar
 
DİN EĞİTİMİNDE KAÇINILMASI GEREKEN OLUMSUZLUKLAR


1. ÇOK TEKRAR: Öğrenilen bilginin kalıcılığı için eğitimde ezber gereklidir. Ama dozu iyi ayarlanmalıdır. Aşırı tekrar bıkkınlığa, ilgisizliğe yol açar. Herkes aynı zeka seviyesine sahip değil, bu sebeple ödev verirken “öğrenene kadar yapın” demek en uygunudur.

2. DİN DİLİ: İki şey kastedilir ; 1-Dinin kendi dili:Kuran 2-Anlattıklarımızın öğrenci tarafından anlaşılır hale getirmemiz. Bu dil doğru kullanılmazsa iletişim süreci aksar.

3. DÜŞÜNMEYİ ENGELLEME: Çocuk zihninde oluşan “Allah var mıdır? Çocukları var mı? Nerede oturuyor?” gibi sorulara “sus, böyle sorular sorulmaz” diyerek çocuğu terslemek doğru değildir.
Bilmediğimiz bir soru ile karşılaştığımız zaman çocuğu susturmak yerine “ben de bilmiyorum, hiç düşünmemiştim, beraber öğrenelim” diye cevap verebiliriz (tabi bu bilmediğimiz sorular abdestin farzı gibi temel konular olmamalı)
Ya da bilmediğimiz soru karşısında pratik zekamızla tatlı manevralar yaparak zaman kazanabiliriz.

4. KALIP BİLGİLER: Çocuğa kalıp dualar ezberletmek iyi ama çocuğun bunun ötesine sıçramasını sağlamalıyız.

5. KÜLTÜRÜ SINIRLAMA: Din yorumlarını belli bir dönemin belli bir kültürün yorumlarıyla verirsek, bugüne dönüş yapamayabilir veya bunu tez çözüm olarak görebilir. Mesela er-Risale’de başı açık gezen erkeklerin şahitliğinin kabul edilmeyeceği söylenir. Bunu aynen aktarırsak olmaz. Bunun yerine mantığını anlatmaya çalışmalıyız. O dönemin coğrafi şartları gereği bütün erkeklerin başı kapalı idi. Toplumun geneline aykırı hareket eden adamın şahitliği kabul edilmiyor. Yani fetvanın mantığı ve ruhu anlaşıldığında sorun kalmaz.

6. SAVUNMA: Çocuğun söylediği şeyi iyice dinlemeden direk savunmaya geçmek yanlıştır. Önce iyice dinlemeli sonra cevap verilmeli.

7. İHTİYACI KARŞILAMAMAK: Anlatılan konunun öğrencinin yaşantılarıyla, ihtiyaçlarıyla ne kadar uyuştuğunu gözlemlemeliyiz.

8. UYGUN ANOLOJİLER KULLANMAMAK: Doğru benzetme yapılmalı. Mesela Hz.İbrahim’in ateşte yanmamasını anlatırken üstünde yanmayan elbise vardı gibi bir açıklama mucize kavramını ortadan kaldırır. Benzetmeyi doğru yerde yapmak gerekir.

9. GENEL HÜKÜMLER ÇIKARMA: Alt yapı oluşturmadan genellemeler yapmak sorun çıkarır.

10. BİLGİ HATALARI: Bilmediğin konulara girmeyeceksin. İncili iyice okumadan şöyle-böyle demek, ideolojiyi iyice bilmeden anlatıp sonra da “İslam bunları alt etti” demek yanlış olur. Yine eski dini kitaplardaki bilimsel bilgilerin zamanla yanlış olduğu ispatlanmışsa o ilk bilgiyi kullanmaya devam etmek yanlıştır.

11. TAKDİM HATALARI: Sınıfta vaiz gibi konuşmamalıyız. Sınıfta her kesimden insanın olduğunu göz ardı etmemeliyiz.

DERSİ ANLATAN: Prof.Dr. Recai Doğan

Mihrinaz 13 Temmuz 2017 00:42

Kaş yaparken göz çıkarmak
Çok veciz bir deyimimiz var: “Kaş yapa(yım de)rken göz çıkarmak.” Kim kaş yapmak için uğraşırken hiç istemediği halde göz çıkarıverir? Tabiî ki, kaş yapmanın ne demek olduğunu iyi bilmeyen, kaşın nasıl yapılacağına dair gerekli bilgi ve beceri donanımına sahip olmayanlar, kaş yaparken istemeye istemeye gözü çıkarırlar. Çünkü böyleleri, neyi nasıl yapacağını, hangi hareketin neye/nelere yol açacağını bilemez ve beceremezler; dolayısıyla işlemleri, gerçekte olması gerektiği gibi yönetemezler, yönlendiremezler. Böylece, iyilik yapalım derken, yapmayı düşündükleri iyilikle hiç kıyaslanamayacak kadar büyük kötülüklerin oluşmasına neden olurlar. Sonuç karşısında kahrolurlar, çok üzülürler; ama boşuna!

Çok hassas bir faaliyet olan din eğitiminde de bu deyimle dile getirilebilecek durumlar söz konusudur. Hem de çok... Anne-baba, öğretmen, hoca, öğretim üyesi vb. olarak nicelerimiz, din eğitimi yaparken hiç arzu etmediği sonuçların doğmasına farkında olmadan hizmet etmektedir. Sebep, aynı: Yaptığı işle ilgili gerekli bilimsel bilgi ve beceri donanımından yoksunluk.

İnsanın varlık özellikleri ve din eğitimi olgusunun mahiyeti bilimsel yolla bilinmeden/tanınmadan ve bu tanımanın uzantısı olarak o olguya ilişkin işlemleri gerçekleştirme bilgi ve becerisine sahip olmadan din eğitimi sürecini kontrol etmek, denetlemek ve yönetip yönlendirmek mümkün değildir. Eğitim sürecine yönelik bu bilgi ve becerilerin bilimsel olması, atılacak adımların gerçekçi ve etkili olması için kaçınılmazdır. Kontrol edilip yönetilemeyen eğitim sürecinin sonunda elde edilecek çıktının ne olacağı garanti edilemez. Önceden belirlenen hedeflerin tam aksi sonuçlar bile doğabilir. Bir başka deyişle, kaş yaparken göz çıkarılabilir. Zira, istenen sonucun elde edilmesi, gerekli şartların yerine getirilmesine, bu bağlamda din eğitimi sürecinin kontrol edilmesine, olması gereken biçimde yönetilip yönlendirilmesine bağlıdır. Bu olmadığı takdirde elbette, rastgelelik, gelişigüzellik sürece hakim olacak; dolayısıyla sonucun ne olacağı da belirli olamayacak; beklenilen/tahmin edilen ürünler ortaya çık(a)mayacaktır.

Bu yüzdendir ki, insanı tanımadan, ona yönelik din eğitimi hakkında bilimsel bilgi ve becerilerle donanmadan din eğitimi yapanlar (anne-baba, öğretmen, hoca vb.), başarılı olamazlar. Zaman zaman tikel başarılara ulaşırlarsa, o da, gerekli önlemler alınarak gerçekleşmesi olabildiğince önceden belirlenmiş, bilinçle üretilmiş başarı değil de; belki şartların şu veya bu sebeple denk düşmesiyle oluşmuş bir başarıdır.

Bilimsel bilgi, bilinç ve beceriyle din eğitimi yapamayanlar, din eğitimi sürecinin hassasiyetlerini bilemedikleri; dolayısıyla attıkları adımın hangi şartlarda ne tür sonuçlar doğuracağını isabetle tahmin edemedikleri için, çok iyi niyetle ve ilke olarak iyi görülen işlemleri bile dezavantaj kaynağına dönüştürebilirler. Üstelik, böyleleri, belirledikleri hedeflere ulaşamadıklarında da, eğitim sürecini tekrar gözden geçirip bütün iş ve işlemleri yeniden düzenleyerek sonuç almak yerine, hatayı ve başarısızlığın neden(ler)ini dışarıda görmek suretiyle mazeret üretip teselli olurlar.

Sözü edilen bu tür olumsuzlukların örneklerini çevremizde rahatlıkla görebilmekteyiz. Özellikle çocukluğun incinmişliklerini oluşturan tutum ve davranışlar, din açısından çok derin yaraların açılmasına, bireyin onu ruhunda kalıcı bir dövme gibi taşımasına neden olabilmektedir. Söz gelimi, Salzman’ın belirttiği gibi, çocuklarını Allah’ın azabıyla tehdit ederek, onları Allah’ın taş edeceğini, cezalandıracağını söyleyerek terbiye etmeye çalışan bir anne, son derece iyi niyetle, Allah’ın sevilmesi gereken değil de korkulması gereken olduğu anlayışının çocukların zihnine yerleşmesine katkıda bulunmakta, onları Allah’tan soğutup uzaklaştırmaktadır.

En çok kimi sevdiği sorulan çocuk, Hz. Peygamber’i en çok sevdiğini belirtir. Neden Allah’ı değil de onu en çok sevdiği sorulunca da şu cevabı verir: “Çünkü onun cehennemi yok.”

Buyurgan/dayatmacı bir yaklaşımla veya çocuğun gelişim özelliklerinin müsait olmadığı bir anlayışla çocuğuna namazı empoze etmeye çalışan anne-baba, kendilerinden çocuğun nefret etmesine, onun namazla arasını açmaya, namazın rahatlatıcı ruhundan uzaklaştırmaya, namazı içtenlikle benimsemesini dinamitlemeye neden olabilmektedir. Bir lise birinci sınıf öğrencisi, “Babam yüzünden namazı terk ettim.” dedikten sonra sebebini şöyle açıklıyor:

“Babam her akşam bize dinî kasetler, programlar izletir. Her akşam din, din... Dinle ilgili her şeyden soğudum, her şeyde çok ısrarcıdır, kabadır, artık ondan nefret ediyorum.” (Ahmet ALTUN, “Çocuklara Din Eğitiminde Yol ve Yöntemler”, Tohum, Kasım-Aralık, 2009.)

Camide yanlış gördüğü hareketini düzeltmek amacıyla çocuğu sert bir üslupla uyaran yetişkin, onun camiden kopmasına yol açabilmektedir. Cem Karaca anlatıyor: “Yedi yaşlarındaydım. Koca Mustafa Paşa semtindeki Sümbül Efendi camisine gitmiştim. Camide oturmuş kubbedeki muhteşem tezyinat sanatını seyre dalmıştım, manevi bir atmosferde hoş duygular yaşıyordum. Dizimde ağrı olduğu için bir ayağımı uzatmıştım. Birden yaşlı bir adamın ayağıyla ayağıma vurmasıyla irkildim. Sonra haşin bir ifadeyle “Utanmıyor musun, Allah’ın evinde ayağını uzatmış oturuyorsun, kalk!” gibi sözlerine muhatap oldum. Kalktım ve camiden öyle çıktım ki, ancak yetmiş sene sonra camiye dönebildim.” (Altun, 2009)

Çocuklarının yanında, din öğretenlerin, dini tebliğ edenlerin hep aleyhinde konuşup onlara hakaret eden, onları küçük düşürücü değerlendirmeler yapan bir baba, hiç farkına varmadan, çocuklarının dinden soğumalarına, nefret etmelerine neden olabilmektedir. Zira çocuk, din öğretenin/hocanın şahsına ilişkin oluşturduğu olumsuzluğu, rahatlıkla onun ilişkili olduğu veya temsil ettiğini düşündüğü dine transfer edebilmektedir.

Çocukluğunda akşam namazı ezanı her okunduğunda müezzine kızdığını söyleyen kişiye nedeni sorulduğunda şunları söylemektedir: “Annem evden çıkarken, “Akşam ezanı okunurken eve gel.” derdi. Ezan okunmaya başlayınca oyunumuzu bırakmak zorunda kalıyorduk. Ben de çok çok sinirlenirdim. Ne olurdu sanki biraz daha geç okusaydı! ”

Bir tanıdığım çocuklarıyla birlikte ziyarete gelmişti. Bir ara baba, oğluna arabada biraz beklemesi gerektiğini söyledi. Bunun üzerine çocuk, “Para verirsen olur.” diye cevap verdi. Çok yadırgadığım bu cevabın nedenini merak ettim. Konuşmalar sonunda anladım ki, bu anne-baba, çocuklarını sürekli bu tür ödüllerle yönetmeye, yönlendirmeye çalışmışlar. İstedikleri iyi tutum ve davranışları onlara kazandırmak için ödülü çokça kullanmışlar. Sonuçta çocuklar, dışsal ödüle iyice endekslenmiş, ona tutsak hale gelmişler. Bu ise, çocuğun kendi değerlerini oluşturmasının, vicdanını ve ahlakını geliştirmesinin önünü tıkamaktadır. Onun için Başkanlık olarak biz, kurslarda dış ödüllendirmelerde ölçülü olunmasını, asıl yapılması gerekenin, din eğitimini çekici kılmak olduğunu vurguluyoruz.

Hakaretle, korkutarak, sert bir tutum takınarak, daha kötüsü dayakla disiplini sağlayıp hafızlık eğitimi yapan iyi niyetli/samimî bir hoca, öğrencisini kendinden tiksindirdiği gibi, kendisiyle doğrudan ilişkilendirilen Kur’an’dan da soğutabilmektedir. Böyle bir eğitimden geçen hafızlardan bu olumsuzlukların izini kapatacak veya silecek fırsatları yakalayamayanlar, hafızlığını tamamladıktan sonra, kolay kolay eline Kur’an’ı alamamakta, onunla sıcak ilişki kuramayabilmektedir. Dahası, bu soğukluk, hafızın dinden, din eğitiminden de soğumasına neden olabilmektedir. Hafızlığını tamamladıktan sonra, “Artık bana din eğitimi demeyin.” diye anne babasına çıkışan hafızların bu tutumlarının nedeni, işte bu tür eğitimlerdir.

On yıl kadar önce şöyle bir vak’a ile karşılaşmıştım: İlköğretim öncesinde bir çocuğa gelişim özelliklerine uygun düşmeyen nitelik ve nicelikte dinî bilgiler aktarılır. Erken uyarım sağlayan bu yükleme, onun birtakım sorular sormasına yol açar. Bu sorular bahanesiyle daha da boca edilen dinî bilgiler, onu iyice zora sokar. Bu süreç devam ederken, çocuğun ruh sağlığı bozulur. Çok büyük sıkıntılar yaşamaya başlayan aile, psikiyatrik destek alarak sorunun üstesinden gelmeye çalışıyordu.

Örneklerde de görüldüğü gibi, din eğitimi sürecinde atılan iyi niyetli bir adım, eğitim açısından uygunluğu sağlanamayınca, hiç beklenmeyen ve büyük olumsuzluklara neden olabilmektedir. Yani samimiyetle kaş yapmaya çalışılırken gözler çıkarılmaktadır. Onun içindir ki, din eğitimi yapan herkes, her hareketinin anlamı ve ne tür etkilerinin olacağı hakkında iyi düşünüp dikkatli hesaplar yapmalıdır. Bunu başarabilmek için de, artık kulaktan dolma bilgi ve pasif tecrübelerle yetinme kolaycılığını terk etmek gerekmektedir. Düne ait bu müktesebatın özellikle günümüz karmaşık hayatı içinde geçerliklerini iyiden iyiye yitirdiklerini fark etmek şarttır. Bugün din eğitimi faaliyetlerimizi, sıradan bilgi ve tecrübelerle değil de, tamamen günümüzde üretilen bilimsel bilgilerin ışığında gerçekleştirmek zorundayız.

Bu zorunluluk, hem din eğitiminin mahiyetinden, hem de dinimizin öğretisinden kaynaklanmaktadır. Yani ancak bunu yaptığımız takdirde din eğitimi sürecini başarıyla yönetip yönlendirme imkânını elde etmiş olacağız, hem de dinimizin değerlerine uygun/muhsince hareket etmiş; dolayısıyla Allah’ın hoşnutluğunu kazanmış olacağız. “Allah, kendisinin emir ve tavsiyelerine karşı gelmekten sakınıp/saygılı (muttakî) olup yaptıklarını sağlam ve güzel yapanlarla mutlaka beraberdir.” (Nahl,128)
Diyanet İsleri Başkanlığı


SAAT: 21:13

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306