Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Makale ve Köşe Yazıları (https://www.forum.medineweb.net/516-makale-ve-kose-yazilari)
-   -   YILbaşı Neyimiz Olur? (https://www.forum.medineweb.net/makale-ve-kose-yazilari/1351-yilbasi-neyimiz-olur.html)

karlofca61 12 Kasım 2007 10:50

YILbaşı Neyimiz Olur?
 
Yılbaşı neyimiz olur?Ramazan Bayramımız mı? Kandilimiz mi? Kurban bayramımız mı? Biz , muharemlerle , martlarla başlayan yıllar da biliriz....ki, hiçbir böyle şımarıklıkla , böyle ayyaşlıkla, böyle kumarbazlıkla açılmazdı. Hepsi , efendi yıllardı.

Bu bahsi bu kadar geciyor ve NOEL BABA 'ya geliyorum:Memleketimize, herhalde,Beyoğlun'dan giren,Haliçi atlayarak Fatih'lere Aksaray'lara , sonra Rumeli'ye ve boğazı aşarak önce kadı köylere, modalara ve sonra Üsküdar'lara ve oradan Anadolu'ya gecen bu bunak, neyimiz olur: babamız mı, amcamızmı, yoksa Avrupalılıktan pirimizmi?

İstanbul'un tepe başından Adananın tepebağına her yeri bilen, her yere uğrayan bu moruk kimdir,necidir?Bir remine bakarsın Havarilere, öteki remine bakarsın Rasputine benzeyen bu iskambil papazı aramızda nenin nesidir....bunu hiç merak etmedinizmi?

SİZ BIRAKIN DA BEN SÖYLEYEYİM ONUN KİM OLDUĞUNU:

O, Haçlı seferlerinden kalma bir kılınç arttığıdır.o zaman silahla giremediği yerelere , şimdi beyaz sakalıyla saygılar ve sevgiler toplayarak girebiliyor.
O, Evimize girerken eşeğini kapımızın halkasına bağlıyan Piyer Lermittir... Kardeşlerini Mukaddes savaşa hazılamaktan geliyor.

O, Adıyla şanıyla bir misyonerdir ki, kılığını değiştirmiş... ve bizi avlamaya , kucağına getirdiği oyuncaklarla en can alıcı noktamızdan çocuklarımızdan başlamıştır.Bu cömertliğin karşılığını istemeyecekmi sanıyorsunuz, fedekarlığın sebebini düşünmedinizmi?

Bırakın, onun hakkından ben gelirim: İŞTE sakalını cekince gördünüz......sakalı elimde kaldı ve altında lücifer (şeytan)çıktı. Bilirsiniz ki, casuslarda kıyafetlerini ekseriya böyle değiştiriler. Bu mezar beğenmeyen hortlağa ya mezarını gösterin , yahut bırakın:Hacın da çarmıha gereyim onu.

Tehlikeyi sezer de kendiliğinden gitmeye kalkarsa çıkarken ceplerini yoklamayı unutmayınız: Muhakkak , bir şeyinizi çalmiştır...

SİLAHLARI KUSANIN, KUŞATIN ELHAMDÜLİLLAH......... Karlofca61

Emekdar Üye 12 Kasım 2007 18:11

Cvp: YILbaşı Neyimiz Olur?
 
Günümüzde Noel
Cumhuriyet Türkiyesi batılılaşma dönemi inkılaplarıyla birlikte Hristiyan Batı yaşantısını benimseyerek gerçekleştirdiği köklü değişiklikler arasında takvim meselesini de unutmamış, bu amaçla 26 Aralık 1925 tarihinde İslâmi olan Hicrî takvim yerine Hristiyan milâdi takvim benimsenme yoluna gidilmiştir. Yılbaşı günü de Muharrem'den, gerçekte Hz. İsa'nın doğum günü olmayan, ancak öyle kabul gören 1 Ocak tarihine alındı. İnkılapların amaçladığı Batı değer yargılarının ise bu arada "Noel Baba Kültürü"nün halk arasına zorlamalarla sokularak zamanla meşrulaşması sağlandı.
Bizans imparatoru Konstantin'in Noel'i bayram olarak kabul ettiği M. 325 tarihinden beri Hristiyan âlemi de bu günü gelenekselleştirerek bayram olarak yaşatagelmiştir. Noel'den bir hafta öncesinden özel hazırlıklar saparlar. Bu günlerde sokaklar, caddeler ve vitrinler çam ağaçlarıyla dolmakta, Noel Baba resimleri her yeri kaplamaktadır. Noel bayramı münasebetiyle kitap, dergi vs. yayınlanmakta; kiliseler, resmi daireler ve okullar süslenmekte, televizyon ve radyoda kurumlar tatile girmektedir. Halk tebrik ve telgraflarla birbirinin bayramını kutlarlar.
Gerçekte noel (yılbaşı) kutlamalarının Hz. İsa'nın doğumuyla herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Noel Baba efsanesi sonradan Saint Nicola adlı papazın uydurmasından ibarettir. Hristiyanların geleneksel bayramı olan Noel, şu anda halkı müslüman ülkeler arasında da rağbet duyulmaya ve özel teşvik görmeye başlamıştır. İşin korkunç yanı da, bu tür tebriklere müslümanların rağbet etmesi ve İslâm'dan uzaklaşma yoluna girmeleridir. Müslümanlar önce Allaha verdikleri sözü hatırlamalı, Kur'an ve Sünnet doğrultusunda kendisine bahşedilen "müslüman" ismine yaraşır vakar ve bilincin şuurunda olabilmelidirler. Çünkü biz "Rabb olarak Allah'dan, din olarak İslâm'dan, peygamber olarak da Muhammed (s.a.s)'den razıyız" (Buhârî, İlim, 29, İ'tisam, 3; Müslim, İman, 56, Fedail, 134-136; Tirmizi, İlim, 10).
Naci YENGİN

karlofca61 13 Kasım 2007 10:16

Cvp: YILbaşı Neyimiz Olur?
 
Alıntı:

Ecrin Üyemizden Alıntı
Günümüzde Noel
Cumhuriyet Türkiyesi batılılaşma dönemi inkılaplarıyla birlikte Hristiyan Batı yaşantısını benimseyerek gerçekleştirdiği köklü değişiklikler arasında takvim meselesini de unutmamış, bu amaçla 26 Aralık 1925 tarihinde İslâmi olan Hicrî takvim yerine Hristiyan milâdi takvim benimsenme yoluna gidilmiştir. Yılbaşı günü de Muharrem'den, gerçekte Hz. İsa'nın doğum günü olmayan, ancak öyle kabul gören 1 Ocak tarihine alındı. İnkılapların amaçladığı Batı değer yargılarının ise bu arada "Noel Baba Kültürü"nün halk arasına zorlamalarla sokularak zamanla meşrulaşması sağlandı.
Bizans imparatoru Konstantin'in Noel'i bayram olarak kabul ettiği M. 325 tarihinden beri Hristiyan âlemi de bu günü gelenekselleştirerek bayram olarak yaşatagelmiştir. Noel'den bir hafta öncesinden özel hazırlıklar saparlar. Bu günlerde sokaklar, caddeler ve vitrinler çam ağaçlarıyla dolmakta, Noel Baba resimleri her yeri kaplamaktadır. Noel bayramı münasebetiyle kitap, dergi vs. yayınlanmakta; kiliseler, resmi daireler ve okullar süslenmekte, televizyon ve radyoda kurumlar tatile girmektedir. Halk tebrik ve telgraflarla birbirinin bayramını kutlarlar.
Gerçekte noel (yılbaşı) kutlamalarının Hz. İsa'nın doğumuyla herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Noel Baba efsanesi sonradan Saint Nicola adlı papazın uydurmasından ibarettir. Hristiyanların geleneksel bayramı olan Noel, şu anda halkı müslüman ülkeler arasında da rağbet duyulmaya ve özel teşvik görmeye başlamıştır. İşin korkunç yanı da, bu tür tebriklere müslümanların rağbet etmesi ve İslâm'dan uzaklaşma yoluna girmeleridir. Müslümanlar önce Allaha verdikleri sözü hatırlamalı, Kur'an ve Sünnet doğrultusunda kendisine bahşedilen "müslüman" ismine yaraşır vakar ve bilincin şuurunda olabilmelidirler. Çünkü biz "Rabb olarak Allah'dan, din olarak İslâm'dan, peygamber olarak da Muhammed (s.a.s)'den razıyız" (Buhârî, İlim, 29, İ'tisam, 3; Müslim, İman, 56, Fedail, 134-136; Tirmizi, İlim, 10).
Naci YENGİN

Silahları kuşanın,kuşatın ELHAMDÜLİLLAH.......

NUR 20 Kasım 2007 22:30

Cvp: YILbaşı Neyimiz Olur?
 
yerinde bir başlık olmuş öncelikle.malum senenin bitmesine az var.hazırlıklar başlar.her yerler süslenir,çam ağaçları dikilir,noel babalar sergilenir,hummalı çalışmalar başlar.gözlemlediğim kadarıyla son yıllarda bu durum bir hayli yaygınlaştı.öyle ki ortadirek diye nitelediğimiz kesim bile artık bu havaya iyiden iyiye girdi.sanki bu gelenekmiş gibi televizyonlar da empoze ediyor zaten.ama farkında olmadan cahil insanlarımız hristiyan bayramını milli bayramlarıymış gibi kutluyor hatta kandillerde bayramlarda hediyeleşmeyenleri yılbaşında bir hediye alma telaşı sarıyor ki onu hiç sormayın.
rabbim hakkı hak;batılı batıl görenlerden olmayı nasip eylesin inş.
acizane.

karlofca61 21 Kasım 2007 13:56

Cvp: YILbaşı Neyimiz Olur?
 
Alıntı:

NUR Üyemizden Alıntı
yerinde bir başlık olmuş öncelikle.malum senenin bitmesine az var.hazırlıklar başlar.her yerler süslenir,çam ağaçları dikilir,noel babalar sergilenir,hummalı çalışmalar başlar.gözlemlediğim kadarıyla son yıllarda bu durum bir hayli yaygınlaştı.öyle ki ortadirek diye nitelediğimiz kesim bile artık bu havaya iyiden iyiye girdi.sanki bu gelenekmiş gibi televizyonlar da empoze ediyor zaten.ama farkında olmadan cahil insanlarımız hristiyan bayramını milli bayramlarıymış gibi kutluyor hatta kandillerde bayramlarda hediyeleşmeyenleri yılbaşında bir hediye alma telaşı sarıyor ki onu hiç sormayın.
rabbim hakkı hak;batılı batıl görenlerden olmayı nasip eylesin inş.
acizane.

amin........

maşuk 17 Aralık 2007 17:27

Cvp: YILbaşı Neyimiz Olur?
 
Muhterem müminler:
Bugünkü hutbemizin mevzuu Noel ve yılbaşı kutlamalarının
İslâmiyyette yeri olmadığına dairdir.
Bir milletin temeli ve kökleri,
o ülke insanının milli-manevi değerleri,örf ve adetleri velhasıl irfan ve ahlakıdır.
Diğer bir tabirle milli ve dini kültürüdür.
Maalesef son yıllarda ülkeyi sömüren zihniyetin temsilcileri basın ve medya yoluyla,
milli-manevi değer ve kültürümüzü imha yarışına girmişlerdir.
Müslüman Türk aile yapısı dejenere edilmekte,
kendi örf ve adetlerimiz yerine batının çürümüş ve kokuşmuş zararlı adetleri ikame edilmeye çalışılmaktadır.
Bunlardan biri,
hatta en önemlisi Noel ve yılbaşı kutlamalarıdır.
İbni Haldun merhum Mukaddimesinde ortaya koyduğu
“ mağlup milletler galip ve fatih milletlerin örf, adet ve
ananelerini taklit eder”
teşhisi doğrudur .
Sözde aydınlarımız batı kültürüne tabi olarak
batılıların temsilcisi hatta müdafii haline gelmişlerdir.
Noel çılgınlıklarını teşvik etmektedirler.

Bir müslümanın kafirlerin adetlerini,
yılbaşı maskesi altında kutlaması,
Allah korusun itikadi yönden onu tehlikeli uçurumlara iter.
Zira yılbaşı ne niyetle kutlanırsa kutlansın
bu adet Hıristiyanlara aittir.
Yılbaşı kutlamaları kültür kandırmacası ve aşağılayıcı bir teslimiyet ile içimize sızmış habis bir virüsün uruNÜdur.
Muhterem Müslümanlar!
İslam dini yabancıların adetlerine özenti duymayı
"Kim bir kavme benzerse oda ondandır”
ve
“Kişi sevdiğiyle beraberdir “
hadisi şerifleriyle set çekmiştir.
Hutbeme başlarken okuduğum ayeti kerimede Cenab-ı Hak mealen
“Ey iman edenler Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin.
Zira onlar birbirinin dostudurlar.
İçinizde onları dost tutanlar onlardandır.
Şüphesiz Allah zalimler topluluğunu sevmez”
buyurmaktadır.
Alim ve evliyaullahın büyüklerinden olan İmam Rabbani Hz. Anlatıyor:
Bir keresinde ölmek üzere olan bir hastayı ziyarete gittim.
Kalbinin şiddetli zulmetler içerisinde olduğunu gördüĞÜMDe
ONA NE kadar dua ve teveccüh ettiysem ,
bu zulmet ondan kalkmadı.
Nice teveccühten sonra anlaşıldı ki;
bu zulmetler kendisinde gizli bulunan küfür sebebiyledir.
Bunun menşeide küfür ehli ile olan karşılıklı sevgi ve dostluğudur
Ve
anladım ki bu zulmetlerin defi için teveccüh münasip değildir...
Çünkü onun bu zulmetten temizlenmesi
cehennem azabına bağlıdır.
Noel ve yılbaşı kutlamaları her şeyden önce
Hıristiyanlığın küfür kokan bir adeti olduğu için,
dinimize ve milli geleneklerimize aykırıdır.
Noel ve yılbaşı islamın yasakladığı, insanlığın düşmanı içki ve fuhşu teşvik ettiği için ,
müminin imanına ve dinimize taban tabana zıttır.
Muhterem Müslümanlar!
İslam dini kafirlere benzemeyi şiddetle red etmiştir.
Bu konuda çok hassastır. Şöyle ki:
İslamiyet güneşe tapanların tapınma zamanına denk gelmesin diye,
onlara benzemeyelim diye güneşin doğuşu, batışı ve zevali vaktinde
bir ibadet olan namazı bile yasaklamıştır.
Bu vakitleri kerahet vakti olarak isimlemiştir.
Fıkıh kitaplarında; bir kimse ,
beline papazların beline bağlamış olduğu zünnarı bağlarsa,
kafir olur diye yazmaktadır.
Başka bir fetvada;
Mecusilere uyup nevruzda onlar gibi,
onların yaptıklarını yapmak ve onlara tazim maksadıyla ,
bir yumurta bile vermek küfürdür denilmektedir.
Müslüman için yılbaşı,
duvarı asılmış veya masa üzerine konmuş bir takvimin bitip,
yerine bir yenisinin konulmasını hatırlatmaktan başka bir şey ifade etmez.
Çam süslemek, mum yakmak ,hindi kesmek,bu maksatla tebrikleşmek ,
Müslüman’ın yapacağı iş değildir.
Muhterem müminler!
Yukarıda anlattıklarımızın ışığı altında,
şuurlu bir Müslüman’a düşen;
kendini,ailesini ve çoluk çocuğunu,
o gecenin şerrinden korumak,
o gece ile diğer geceler arasında bir farka sebebiyet vermemektir.
Bu fark isterse
o geceyi kutlamak niyetiyle alınan bir paket çekirdek olsun,
isterse o gece için hazırlanmış programları televizyonda seyretmek olsun. Hutbemde bir hadisi şerif mealiyle son vermek istiyorum.
“Ümmetimden bir grup yeme,içme,malayaniyat ve
eğlence ile geceyi geçirir.
Sonrada
(sureten değilse de sireten)
maymunlar ve hınzırlar olarak sabaha ulaşır ...
allahım sen cümlemizi bu gaflete düşmekten muhafaza buyur... Amin....


Seleme 17 Aralık 2007 22:20

Cvp: YILbaşı Neyimiz Olur?
 
bize ait olan gelenekler,inaçlar demoda olarak görüldüğü bu asırda bizim olmayan herşeye oldukça açığız.osmanlı
hükümdarları hep batının kültürünü almaya karşı olmuş alacaksak teknolojiyi alalım diye hep ikaz etmişlerdir gelecek
nesilleri.bizler sadece tozlu raflardaki kitaplara göre osmanlının torunlarıyız malesef.ne islama yakışır yaşıyoruz ne de
tarihimize göre.peki biz kimiz?

maşuk 17 Aralık 2007 22:37

Cvp: YILbaşı Neyimiz Olur?
 
peki biz kimiz?
biz öyle böyle basit birşey değil,
galaksileri içinde merc eden koskoca bir alemiz.......
öyle bir alem ki
4 mevsim 24 saat değil,
ol an içinde yaşanır.......
zübde_i alem.....
hem mahdut, hem gayrı mahdud......
hem asil, hem gayrı asil........
öyle sinsi bir alemiz ki,
içimizde kopar belki delice o kopanlar
ama ne renkte ne de şemail de bir falso yoktur gibi özde
öyle gözükür göze.........
kelimeler mahdut kalır ey sen,
seni şerh etmeye......
sen en mu'ciz eserisin ki o pek sevgili'nin....
ama sen yine de kim olduğuna değil,
neden olduğuna
sorumluluğuna...
sen sendeki varlık kadar
olan o koca yokluğa bak...
bak ki senden geçesin,
hudutları yok edesin.........
amin...

Şuara 27 Aralık 2007 09:38

Noel
 
NOEL

Hristiyanların Hz. İsa'nın doğum günü dolayısıyla kutladıkları bayram; bu bayramın kutlandığı zaman süresi; Miladi yılı Ocak ayının birinci gününün gecesi; Milad; Hz. İsa'nın doğumu kabul edilen gün. Bu günü esas alan takvime ise Milâdi takvim denir.
Hristiyan inancına göre evrenin nuru olan Hz. İsa'nın doğum gününü 25 Aralıkta kutlamanın, papaların kış gündönümü törenlerine bağlı bulunanları bundan vazgeçirmek amacına yönelik olduğu söylenir. 25 Aralık Hristiyan kiliselerinin hepsi tarafından Hz. İsa'nın doğum günü törenleri olarak kutlanır. Katolik (Latin) kilisesi 25 Aralık, Ortodoks kiliseleri ise IV. Yüzyıldan itibaren bu tarihi benimsemişlerdir. Katolik kilisesi bu günü, birincisi gece yarısı; ikincisi güneş doğarken; üçüncüsü ise sabah olmak üzere üç missa (ayin) tertipleyerek kutlar.
Noel, genel kanâate göre Batı'da 354 M. yıllarında kutlanılıyordu. Buna karşılık Hz. İsa'nın doğumunu 6 Ocak'ta kutlayan Doğu Hristiyanları ise, İoonnes Khrysostomos ve Gregorios adlı azizlerin etkisiyle noel kutlama tarihlerini batıya ayak uydurarak 25 Aralık günü olarak değiştirmişlerdir.
Yine Hristiyanlar arasında görülen başka bir anlayışa göre, Bizans İmparatoru Büyük Konstantin putperestlikten Hristiyanlığa geçtikten sonra (313 M), İstanbul şehrini genişletip, yeniden imar ettirmiş ve ona Konstantiniyye ismini vermişti. İstanbul'un başkent oluşu ve imparatorun Hristiyanlığın ruhani lideri durumuna geçmesi, konsilleri Hristiyanlık adına ümide sevketmiş ve bunlar imparatora başvurarak halk arasında yaygın yüzlerce İncil'in tek kitaba indirilmesini istemişlerdi. Bunun üzerine İmparator Konstantin, Hz. İsa'nın ölümünden sonra O'nun havarileri arasına girerek gerçek İncil'i tahrif eden Yahudi Pavlus'un gayretiyle Hz. İsa'nın getirmiş olduğu dini değiştirmiş, yeni yorum ve değişikliklerle halk arasında yayılan İncil'lerin birleştirilmesi yoluna gitmiştir. Bu amaçla 325 yılında İznik'te toplanan 319 papaz, İncil'lerin birleştirilmesi yoluna gitti. İznik'te ortaya çıkarılan yeni İncil, Eflatun'un ortaya attığı teslis (tritine) inancı, ilk yazılan tahrife uğramış dört büyük İncil'de de yer alır.
İznik toplantısında, içinde Allah (c.c)'ın bir olduğu ve Hz. İsa'nın sadece bir peygamber olduğu yazılı bulunan Barnabas İncil'i ile birlikte diğer bütün İncil'lerin yakılmasına, Barnabas İncil'i okuyanların öldürülmesine ve bu İncil'i savunan, teslis inancına karşı çıkan papaz Aryüs'un aforoz edilmesine karar verilmiştir. Aryus Hristiyan inancında İncilin aslı bozulmamış şekline inanan bir papazdı. Daha sonra ortaya çıkarılan dört büyük İncil'in Hz. İsa'ya Allah tarafından gönderilen İncil'le uzaktan yakından alâkası olmadığını, Allah'ın üç değil, bir olduğunu, eşi ve oğlunun bulunmadığını söylüyordu. Bu görüşleriyle bir ekolün öncüsü oldu. M. 270'te doğan Aryüs 325 yılında İznik konsilindeki görüşlerinden dolayı aforoz edilmiş ve aynı nedenden dolayı 336'da öldürülmüştür. Böylece vahiy kaynağından uzak yeni bir Hristiyanlık dini ortaya çıkmıştır. Bunu gerçekleştiren İmparator Konstantinos, Aralığın son haftasını Noel haftası ve bu ayın son günün gecesini (31 Aralık) Noel gecesi ilân etti.
Noel Ağacı
Hristiyanların Noel için kesip süsledikleri çama ilk olarak 1605 yılında Almanya'da ilgi gösterilmeye başlandı. Daha sonra XlX. yüzyıl ortalarında Helene de Mecklembung tarafından Fransa'ya taşındı. Ermeni mitolojisinde yeni yıl tanrısının adı Amanor'dur. Pağanlık çağında avlanan hayvanlar Amanor onuruna çam ağaçlarına asılırmış. Noel gününde çam ağaçlarına çeşitli şeyler asılarak yapılan tören, Hristiyanlığa bu pagan geleneğinden geçmiştir. Günümüzde ağaç bayramları da ilkel insanların ağaçlara tapınmalarından ileri gelen bir gelenektir. İnsanlar ağacı, uzun ömürlü olması yönündeki hayranlıkları ile kutsamışlardır.
Noel Baba Geleneği
Muğla-Antalya çevresi (Lycly) eyaletinin başpiskoposu olan Saint Nicola'nın çalışmalarını övmek amacına dayanır. Hristiyan inancına göre genellikle karla örtülü ortamda, güleç, tombul ve yardımsever bir tipi canlandıran Noel Baba inancı, günümüz Hristiyan kültürü ve bu kültürden etkilenen doğu kültürlerine de girmiştir. Saint Nicola, insanları himaye eden bir aziz olarak bilinmektedir. Yılbaşı akşamları çocukları sevindiren bir ihtiyardır. Sözkonusu Nicola efsanesi aynı zamanda Anadoluyu Bizans toprağı sayan Batının, çocuklarına aşıladığı bir ideal olarak bilinmektedir.
İslam ve Noel
Hristiyan inancına göre Noel, bir bayramın adıdır. Nasıl ki İslâm öncesi İran inancında Nevruz ve Mihrican bayram olarak kutlanmakta idiyse, günümüzde kutlanan Hıdrellezde bu hükümdedir. Bütün bu saydığımız özel günler Türkçe lugatlarda "bayram" kelimesiyle ifadesini bulmaktadır (bk. Nevruz ve Hıdrellez mad.)
İslâmi ıstılahta bayram; dönüp gelen. Allah'ın pek çok ihsan ve keremiyle ve bu ihsana bağlı hayırların doğurduğu sevinç ve mutlulukların yaşandığı günler olarak tanımlanır (İbn Abidin, Reddül Muhtar, III, 342). Müslümanların sosyal ve siyasî ilişkilerini düzenleyen, Hz. Peygamber (s.a.s)'in hicretini tarih ve takvim başlangıcı olarak esas alan, İslâmî takvimdir. Hicri takvim Hz. Ömer zamanında Kameri (ay) yılı esas aşınarak düzenlenmiştir. Hicretin gerçekleştiği yıl, hicri takvimin birinci yılı olmuş ve senenin ilk ayı olan Muharrem ayının ilk günü de yeni yılın başı sayılmıştır (bk. Hicrî takvim mad.).
Müslümanlar için Muharrem ayının birinci gecesi "Yılbaşı"gecesidir. İslâmda yeni yıl, Muharremin birinci günü başlar. Müslümanlar ayları, ibadet günlerini, bayramları, Ramazan ve Kurbanı, Haccı, yılbaşını, zekatı... vb. hep İslâmî takvime göre tanzim etmek durumundadırlar. Zira Allah, ayların sayısını on iki olarak bildirmiştir (et-Tevbe, 9/36). Müfessirlere göre bu aylardan kasıt, Kamerî aylardır. Müslümanlar ibadetlerini ihtimal ile düzenlenen Milâdi aylara değil; müşahhas 'ilâhi bir gerçek' olan Kameri aylara göre düzenler. Çünkü bu hesap gerçekten doğru olan hesaptır (et-Tevbe, 9/36). Buradan hareketle müslümanların İslam dışı diğer bayramları kutlaması, bunlara iştirak etmesi ve Allah'ın bildirdiği gerçekleri yalanlayan veya onlara uymayan düşüncelerin ürünü olan fiillerin kutlama günlerini müslümanların da bayram olarak kabul etmesi, küfre destek olmaktan başka bir manâ ifade etmez. İslâm dışı tek ve çok ilahlı dinlerin törenlerine iştirak etmenin, dinî merasimlerinden bir şeye uygunluk göstermenin imanı bozan boyuttan arzedeceği haber verilir (el-Fetâva el-Hindiye, IV. s. 342; XIV, s. 407). Binaenaleyh, Noel gününde, Hristiyanların diğer bayram günlerinde onlara uymak gayesi ile, onların yaptıklarını yapmak, o günlerde bayram niyetiyle çocuklara elbise almak ve pişirdikleri yemekleri yemek caiz değildir. Bu hareketler küfrü gerektirir. Ondan sakınmak gerekir... Bundan da anlaşılıyor ki, Nevruz ile Mihrican gibi müslüman olmayan kimselerin kutsal günlerini ta'zim etmek de caiz değildir (İbn Abidin, Reddül Muhtar, XVII s. 310; Halil Gönenç, Günümüz Meselelerine Fetvalar, İstanbul 1984, II, s. 21).
İslâmi kaynakların ortak görüşü, Allah'ın bildirmiş olduğu İslâm kanunları dışında tesis edilmiş bütün gün ve bayramları kutlamanın küfür olduğu yolundadır. Bir müslümanın Noel veya milâdî yeni yıl ya da, yılbaşı veya buna benzer bazı özel insan ve kurumların koyduğu günleri kutlaması mümkün değildir. İnanç yönünden sakıncalı olan bu günlerin diğer günlerinden hiç bir farkı bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra, gerek özel olarak, gerekse yılbaşı amacıyla piyango bileti almak ve satmak haramdır. Piyango, kumarın bir türü olduğundan bunlardan kazanılan para da haramdır. Özellikle yılbaşı gecelerinde oynanan tombala ve fırdöndü benzeri oyunlar, neyine olursa olsun, tüm iskambil ve taş oyunları ile kumar makinaları ile oynanan oyunlar İslâm'a göre haramdır (Yusuf Kerimoğlu, Emanet ve Ehliyet, II, s. 494; Halil Gönenç, a.g.e., II, 116, 208).
Günümüzde Noel
Cumhuriyet Türkiyesi batılılaşma dönemi inkılaplarıyla birlikte Hristiyan Batı yaşantısını benimseyerek gerçekleştirdiği köklü değişiklikler arasında takvim meselesini de unutmamış, bu amaçla 26 Aralık 1925 tarihinde İslâmi olan Hicrî takvim yerine Hristiyan milâdi takvim benimsenme yoluna gidilmiştir. Yılbaşı günü de Muharrem'den, gerçekte Hz. İsa'nın doğum günü olmayan, ancak öyle kabul gören 1 Ocak tarihine alındı. İnkılapların amaçladığı Batı değer yargılarının ise bu arada "Noel Baba Kültürü"nün halk arasına zorlamalarla sokularak zamanla meşrulaşması sağlandı.
Bizans imparatoru Konstantin'in Noel'i bayram olarak kabul ettiği M. 325 tarihinden beri Hristiyan âlemi de bu günü gelenekselleştirerek bayram olarak yaşatagelmiştir. Noel'den bir hafta öncesinden özel hazırlıklar saparlar. Bu günlerde sokaklar, caddeler ve vitrinler çam ağaçlarıyla dolmakta, Noel Baba resimleri her yeri kaplamaktadır. Noel bayramı münasebetiyle kitap, dergi vs. yayınlanmakta; kiliseler, resmi daireler ve okullar süslenmekte, televizyon ve radyoda kurumlar tatile girmektedir. Halk tebrik ve telgraflarla birbirinin bayramını kutlarlar.
Gerçekte noel (yılbaşı) kutlamalarının Hz. İsa'nın doğumuyla herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Noel Baba efsanesi sonradan Saint Nicola adlı papazın uydurmasından ibarettir. Hristiyanların geleneksel bayramı olan Noel, şu anda halkı müslüman ülkeler arasında da rağbet duyulmaya ve özel teşvik görmeye başlamıştır. İşin korkunç yanı da, bu tür tebriklere müslümanların rağbet etmesi ve İslâm'dan uzaklaşma yoluna girmeleridir. Müslümanlar önce Allaha verdikleri sözü hatırlamalı, Kur'an ve Sünnet doğrultusunda kendisine bahşedilen "müslüman" ismine yaraşır vakar ve bilincin şuurunda olabilmelidirler. Çünkü biz "Rabb olarak Allah'dan, din olarak İslâm'dan, peygamber olarak da Muhammed (s.a.s)'den razıyız" (Buhârî, İlim, 29, İ'tisam, 3; Müslim, İman, 56, Fedail, 134-136; Tirmizi, İlim, 10).
Naci YENGİN

Emekdar Üye 27 Aralık 2007 09:46

Cvp: Noel
 
kardeş eklemeler yapalım inşAllah...


Yılbaşı kutlamaları (!)

KUTLANACAK NE VAR?


Peyami Safa'dan yılbaşı değerlendirmesi:

“... Şu yılbaşı gecelerinin mânâsını bir türlü anlamıyorum.

“Sevinecek ne var? Evvelâ her şey tersine: Küre-i arz ve insan bir yaş daha ihtiyarlıyor, kâinat bir yıl daha eskiyor, buna, ‘yeni sene’ diyorlar.

“Herkes ölüme bir yıl daha yaklaşıyor, buna seviniyorlar. Hayatın bir parçasını kaybetmek hoş bir şeymiş gibi, hep birbirlerini tebrik ediyorlar...

“... İnsanla ölüm arasındaki mesafeyi aydınlatan, bugünden başka bir gün bulamazlar mıydı?”


“GERÇİ KÂFİR İŞİ...”

1829’un yılbaşı gecesinde, İstanbul'daki İngiliz elçisinin Haliç'te bulunan bir gemide büyük bir balo verdiğini... Baloya Osmanlı devlet adamlarının da çağrıldığını...

Dâvetlilerin yatsı namazını Tersane Divanhanesi'nde kıldıktan sonra, sandallarla gemiye gittiklerini...

Ertesi gün Kazasker Yahya Bey, Serasker Hüsrev Paşa'ya, katıldığı balonun ne menem bir şey olduğunu sorduğunda, onun;

“Az vakitte çok hazırlık yapmışlar. Biz baloda yapılanları bir ayda düzenleyemeyiz. Gerçi kâfir işi, fakat ne çare? Devletçe bir şey oldu, katılmak lüzum etti” dediğini...

Biliyor muydunuz?


NOEL ŞENLİKLERİ (!) VE İSTANBUL

New York Times gazetesinin, geçmiş yıllara ait bir nüshasından bir başlık:

“İstanbul'da Müslümanlar'ın çoğu Noel Baba'yı heyecanla bekliyor...”
İmza: Stephen Kinzer. Haber şöyle devam ediyor:

“Kırmızı yanaklı Noel Babalar, dükkan vitrinlerinden, gelip geçenlere gülücükler dağıtmakta... Caddeler Noel ağaçları ile süslenmiş. ‘Kafe’ ve dükkanlardan ‘Jingle Bells’ ve ‘Silent Nights’ nağmeleri (Amerikalılar'ın meşhur Noel gecesi ilâhileri) duyuluyor. Çocuklar kendilerine verilen hediyelerin paketlerini açacakları ânı sabırsızlıkla bekliyorlar...”

İşte böyle, muhterem okuyucularımız... Hz. Fâtih (k.s.)'in 1453'te alıp kubbelerle süslediği, İslâm'ın ilim-irfan, sanat ve medeniyet merkezi hâline getirdiği güzel İstanbul’umuzu bir Amerikan gazetesi, hem de pek haklı olarak, böyle tasvir ediyor. Bakın, bu içler acısı vaziyeti aynı yazar makalesinde nasıl değerlendirmekte:

“Kim ne derse desin, İstanbul, dünyanın en büyük İslâm şehirlerinden biridir. Asırlar boyu İslâm âleminin merkezi, pâyitahtı olmuş ve orada oturan Osmanlı Sultanları'nın emirlerine bütün İslâm âlemi itaat etmiştir. Ne var ki, modern Türkiye'nin doğuşundan beri, son yetmiş sene içinde, Batı örf ve âdetlerine bir uyum bahis mevzuu olmuştur.”

Gazetenin yazdığına göre, Noel Baba resimleri ile süslü kurdeleler ve etiketler satan bir dükkanın sahibi, “İslâm'a bağlı halk, bunları uygun bulmamaktadır; ama bunlar, sadece ufak bir azınlıktır” diyormuş. Değerlendirmeye bakın: Yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bu ülkede, Müslümanlar azınlıkmış. Yüzde bir ne ola ki?.. Herhalde çoğunluk!.. Enflasyonun bu türlüsünü görmemiştik. Artık rakamlar da değer kaybediyor galiba...

Yazar, İstanbul’u diğer Hıristiyan şehirlerinden ayırt etmenin mümkün olmadığını, tek farkın belki de sokaklarda Hazret-i Îsâ tasvirlerinin görülmemesinden ibaret bulunduğunu; ama her yıl, daha da artan bir coşku ile Noel kutlamalarının yapıldığını yazarak haberini sona erdiriyor. (Ocak’ 97)

Peki; bizi i‘tikâden, amelen, ahlâken, iktisâden istismar eden; bizimle ne dînî, ne millî, ne de insanî bakımlardan hiçbir alâkası bulunmayan; hatta ebedî hayatımızı bile husrâna uğratabilecek olan bu gayr-i müslimlere benzeme çılgınlıklarına, biz ne zaman son vereceğiz? Uyanmak için İsrâfil (a.s.)'in Sûr'a üflemesini mi beklememiz lâzım?!.


BİR RÂHİBİN İTİRAFLARI...

Râhip Samuel Zwemmer şöyle diyor:

“Müslümanlar'ı vaftiz etmek için boş yere çabalayıp durmayalım. Başka yollar, başka çareler deneyelim. İslâm memleketlerinde girişeceğimiz faâliyetlerde; onlara, önce Hıristiyan âdet ve an‘ânelerini, Hıristiyan bayramlarını, Hıristiyan kültürünü, Hıristiyan ahlâkını aşılayalım...”

Demek ki Hıristiyanlık, bazılarının dediği gibi, dinî motiflerden arındırılmış sadece sevgi ve “hoşgörü”ye dayalı bir inanç sistemi değilmiş. Bilakis bu sözler, İslâm âleminin benliğini tahrîbe yönelik, ahlâkî ve dinî dejenerasyon faâliyetlerinin itici gücü olup, saf insanları kandırmak için anlatılan masaldan ibâretmiş. Bu sebeple, dünya ve âhiret yıkımına uğramamamız için, akıllıca hareket edip, sözde yılbaşı kutlamalarını, Noel babaları, Noel anneleri, baba hindileri, çam ağaçlarını biraz daha dikkatlice incelememiz gerekiyor herhalde...

Bakınız; Ayasofya yıllardır mahzûn ve mazlûm beklerken, eloğlu torun “vaftiz ettirmek” için, taa nerelerden Fener Rum Patrikhaneleri'ne geliyor. Aynı zihniyet İstanbul'u Kostantinopolis olarak görüyor ve hâlâ da başkenti kabul ediyor...

O bakımdan, “Aman dikkat!” diyoruz...

Batı taklitçiliğinin topuzunu kaçırmayalım. Aksi takdirde maddî ve mânevî geleceğimizi ipotek altına sokmuş oluruz

Emekdar Üye 27 Aralık 2007 09:47

Cvp: Noel
 

NOEL - YILBAŞI

İslam, özgün bir düzen olarak insanın hayatını dünya ve Ahiret saadetine ulaştıracak şekilde tanzim ederken mensuplarından gerek düşüncede gerek normal hayatın en ince ayrıntılarında bile izlerini görmek ister. Ta ki kim görse kim duysa bu Müslüman’dır, bu mü’min tavrıdır desin.
İslam inkılâbının önderi efendimiz sav, cahili ortamda tebliğ ettiği İslam nurunu en önemli hususun cahili geleneği kaldırmak yerine İslam düzenini yerleştirmek olduğunu görüyoruz.
Bu hal: Yeni sistemin özgün olması peygamberimiz de O kadar öne çıkıyor ki, Medine’yi Yahudilerin Kudüs’ün Müslümanlar tarafından kıble olarak kullanılmasını alay konusu etmeleri Peygamberimizi üzmüş Rabbinden Müslümanlar için bir kıble istemiştir.
Yine Peygamberimizin, Müslümanların, Müslüman olmayanlara benzeme konusunda O kadar hassas davranmıştır ki, kaşın taranması gibi basit sayılacak bir konuda, Yahudilere yaptığı muhalefet hepimizin malumudur ve ibret vericidir.
Yine Peygamberimizin ashabı arasında ki birçok davranışı cahiliye davranışı diye reddettiğini biliyoruz.

Bir bez parçasını başa bağlamak, gümüş yüzük takmak, oturarak su içmek, selamlaşmak belki önemsenmeyecek kadar küçük ayrıntılar olmasına karşın Müslüman kimliğini ortaya koyan işaretler olması açısından önemlidir.

Miladi yılın sene –i devriyesi olan Noel kutlamaları bazıları aksini iddia etse de muharref Hıristiyanlığın bir geleneğidir. İnanmayanlar yine Hıristiyanlarca hazırlanan “ Larus ansiklopedisi” ondörtüncü cildinde Noel maddesine bakabilirler.
Evet, altı üstü bir gece eğlenmek, bunca kıyamet koparmak niye denilebilir; Fakat Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz. Çünkü Müslümanlar ancak mensubu oldukları sistemin ahlakını yaşamalılar.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’ in bir hadisinde, bu konuda dikkatimizi çekmeye yeter. Şöyle buyuruyor: “ Kim (düşüncede, yaşayışta başka) bir kavme benzemeye çalışırsa, onlardan olur.” (1)
O halde siz, size iki dünyanın mutluluğunu kazandıracak Rabbinizin rızasını celbedecek Müslümanlanca yaşamanın ince ayrıntılarını bile ihmal etmeden içtimai hayatınızın her parçasında üyesi olduğunuz sistemin kimliğini sergilemek zorundadır.
Dipnotlar
1- Ahmet ebu Davud et-taberani
2 – El Bakara

Emekdar Üye 27 Aralık 2007 09:49

Cvp: Noel
 
Yılbaşı ve Yılbaşı Kutlamalarının Tarihi Arka Planı

Bilinen ilk yılbaşı kutlamaları, Babil'de bahar ılımına (Mart ortası), Asur'da ise güz ılımına (Eylül ortası) en yakın yeni ayda yapılırdı (İ.Ö. yaklaşık 2000). Mısırlılar, Fenikeliler ve Persler yılbaşını güz ılımında (21 Eylül), Yunanlılar ise İ.Ö. 5. yüzyıla değin kış gündönümünde (21 Aralık) kutlardı. Roma'da Cumhuriyet döneminde 1 Mart'ta başlatılan yeni yıl, İ.Ö. 153'ten sonra resmi olarak 1 Ocak'a alındı; bu uygulama Jülien takviminde de (İ.Ö. 46) sürdürüldü.

Ortaçağ'da yılın başlangıcını belirlemek için birçok tarih kullanıldı.
Romalılar'ın yılı 1 Ocak'ta başlıyordu ve bu kullanım Ortaçağ'da bazı ülkelerde de sürdü. (Fakat, bu tarih her zaman yıldız yılının başlangıç noktası olmakla birlikte, bazı önemli Hıristiyan bayramlarının başlangıcı ona tercih edilirdi). Kilise ise, ayların ilk günlerinin kutlandığı putperest bayramının yerini almak üzere Hz. İsa'nın sünnet gününü bayram olarak belirlemişti.

Ortaçağ'da özellikle şu tarihler kullanılıyordu:
· Hz. İsa'nın Doğum Tarihi (Nativitas; İsa, Meryem ve Vaftizci Yahya'nın doğum yıldönümüne Hıristiyanlıkta verilen ad).
Yılın başlangıç noktası 25 Aralık'tı. Anglosakson İngiltere bu tarihte kutlardı.

· Hz. İsa'nın Doğumunun Hz. Meryem'e Müjdelendiği Gün (Muştulama)
[Pisa usulünde İ.Ö. Birinci yılın 25. Mart günü, Floransa usulündeyse İ.S. Birinci yılın 25. Mart günü yılbaşı idi. Hıristiyan Avrupa'nın büyük bölümü bu tarihi kullanırdı. 1. William'ın yeni yılın 1 Ocak'la başlatılmasını emretmesine karşın, sonraları İngiltere de yılbaşını 25 Mart'ta kutlayan Hıristiyan ülkelere katıldı.

· Paskalya Tarihi (Akla en az yakın, ancak en çok yaygın olandı)
Paskalya; Hıristiyanların kendi inanışlarına göre İsa Aleyhisselam'ın çarmıha gerildikten sonra dirilerek göğe yükselmesi ile ilgili olarak her yıl mart ayının on dördüncü gününden sonra gelen ilk pazar günü yaptıkları ayindir ve tarihi değişken bir yortudur. Bu tarihin başlangıcının belirlenmesi, bazı karmaşık kurallara dayanır. Paskalya yortusunun tarihi 1. İznik Konsili (325) tarafından ilkbahar ılım noktası (21 Mart) dolunayını izleyen pazar günü olarak belirlenmişti. Dini takvimin değişen bütün tarihleri bu yortuya bağlıdır. Bunlar, özellikle büyük perhiz ya da kırk günlük hazırlık dönemiyle paskalyayla başlayıp elli gün süren hamsin dönemi sonunda kutlanan hamsin yortusudur. Paskalya, kutsal hafta perşembesinin akşamı başlayıp, paskalya pazarında son bulur. Perhizle geçen beş haftalık bir hazırlık dönemiyle son haftayı (kutsal hafta) kapsar. Paskalyayla ilgili çok eski bir takım ayinler ve adetler (paskalya yumurtası vb.) vardır.

· Bizans'ta ve Yunanistan'da Yılbaşı 1 Eylül Olarak Kullanılıyordu.
Eski Yunanlıların sivil yılı, hem ay, hem de güneş yılıydı. Saat bölümlerini ihmal eden Yunanlılar, almaşık olarak 29 ve 30 gün çeken 12 aylık bir dizi oluşturdular. Buna göre 1 yıl 354 gün çekiyordu. Güneş ve Ay'ın hareketleri arasında bir uyum sağlamak için her 19 yıllık dönem, embolismos denen 13 aylık 7 yıl içeriyordu. Bu şekilde, her 20. yıl, yaz gündönümünün izlediği Neomenia'da başlıyordu.

· 1 Mart ya da Venedik Yılbaşı.
Romulus, yıl başlangıcını 1 Mart olarak tespit etmişti. Charlemagne döneminde de yıl başlangıcı 1 Mart'tı.

· Fransa'da ise Yılbaşı 1 Nisan'dı.
Kral 9. Charles'in buyruğuyla 1563-1564'te zorunlu kılınan yeni takvim, ancak 1567'de kabul edildi. Dolayısıyla yılbaşı da değişti ve 1 Nisan olan yılbaşı 1 Ocak'a alındı. Yılbaşı eğlenceleri de 1 Ocak'a aktarıldığı halde bazı insanlar kralı alaya almak için Nisan ayının ilk gününde yalancılıktan tebrikleşerek birbirlerini aldatmaya başladı. Böylece 1 Nisan şakaları Fransa'da başlayıp zamanla tüm Avrupa'ya yayıldı.

· 1 Ocak Yılbaşı
Ruslar, günümüzde 13 gün kadar gerileyen Julius yılını 1918 Şubat'ına kadar kullandılar. Numa ve Sezar yıl başlangıcını 1 Ocak olarak tespit ettiler. Romalılar'ın, Romulus tarafından oluşturulan Numa tarafından geliştirilen ve Güneş'le olan uyumunu korumakla görevli din adamları tarafından altüst edilen sivil yılı, Sezar tarafından yeniden düzenlendi (Julius Takvimi). Sezar, ilkbaharın başlangıcını ılım anına rastlatmak için, içinde bulundukları yıla (İ.Ö. 45) 85 gün eklemek zorunda kaldı; bu da 445 günlük yıla "Karışık Yıl" adının verilmesine neden oldu. Kilise, sivil gereksinimler için Julius yılını kabul etti, ama dini bayramları belirlemek için Ay yılı ile Julius yılını bir arada kullandı. Dönencel yıl ile Julius yılı arasındaki uyuşmazlık nedeniyle (1582'de 10 gün) Gregorius XIII yeni bir takvim reformuna girişti (Gregoryen Takvimi). Daha sonra Gregoryen takvimle (1582) 1 Ocak olarak belirlenen yılbaşı tarihi, kısa sürede Katolik ülkelerde benimsendi. Bu tarih İskoçya'da 1660'ta, Almanya ve Danimarka'da yaklaşık 1700'de, İngiltere'de 1752'de, İsveç'te 1753'te, Rusya'da ise 1918'de kabul edildi.

· Yahudilerde Yılbaşı
Yahudi dinsel takviminde yeni yıl geçmişte olduğu gibi günümüzde de Tişri ayının (6 Eylül-5 Ekim) ilk günüyle başlar. Yahudi takviminin kameri aya dayanması, bu tarihin yıldan yıla birkaç gün fark etmesine neden olur. Bu bayrama Roş Haşana denir. Roş Haşana, Yahudilerin itikadınca dünyanın yaratıldığı, ciddiyetin ağır bastığı bir bayram günüdür. Bu günde İsrael ve onunla birlikte bütün insanlığın Allah'ın mahkemesine çıktıklarına inanılır. Onun için bu, neşeli bir bayram değildir. O gün sabah aile sinagogda ibadetten dönünce, baba "Kidduş" okur, sonra herkes bala batırılmış bir tatlı elma yer. Öğleyin su dökünerek yıkanma (gusül) ve bu sırada Tevrat'tan ayetler okuma gelenektir. Bu günün asıl ibadeti sinagogda olur. Orada duadan önce on defa şofar öttürülür. Rabbi Yahuda ha-nasiye göre, eğri bir boynuz olan şofar, kırık ve nedamet dolu yüreklerin sembolüdür. Şofarın on defa öttürülüşü, yaradılışı, Tanrı'ya dönüşü, Sina dağındaki vahyi, Nebilerin uyarmalarını, Tapınağın yıkılmasını, İzaak'ın kurban edilişini, Büyük tehlikeyi, Hesap gününü, İsrael'in kurtuluşunu ve Ölülerin dirilmesini hatırlatmak içindir. Duanın har tekrarlanışında da yine şofar öttürülür. Yahudiler yıla Pazar, Çarşamba ve Cumaya rastlamıyorsa Paskalya'da başlarlar. Paskalya (Pesah), Mısır'dan çıkışı hatırlatır.

· İslam Dünyası'nda Yılbaşı
Hazret-i Ömer (ra), beytü'l malın hesaplanmasında karşılaşılan güçlükler nedeniyle bir takvim başlangıcının esas alınması gerektiğini söylemişti. Hz. Ali'nin (ra), Rasulullah'ın (sav) Mekke'den Medine'ye hicretinin başlangıç olması teklifi kabul edilince 1 Muharrem (16 Temmuz 622) Hicri takvimin başlangıcı oldu. Bu takvimde zaman ay yılına (kameri sene) göre hesaplandı. Ay yılı, Ay'ın Dünya etrafında 12 kez dolaşması sırasında geçen süredir. Bu dolaşmada aylardan her biri 29 gün, 12 saat, 44 dakika, 3 saniyede tamamlanır. Buna göre ay yılı 354 gün, 8 saat, 48 dakika, 36 saniyedir. Böylece her Ay yılı, Güneş yılından 11 gün eksik gelir. Her 33 Ay yılı, bir yıl eksiği ile 32 Güneş yılına eşit olur. Ay'ın Dünya etrafında iki kez dönüşü 59 gün sürdüğüne göre aylardan bir bölümü 29, bir bölümü ise 30 gün çeker. Yani Hicri yıl ard arda 29 ve 30 gün çeken 12 aydan oluşur. 30 gün çeken aylar Muharrem, Rebiülevvel, Cemaziyelevvel, Receb, Ramazan, Zilkade; 29 gün çeken aylar ise Safer, Rebiülahir, Cemaziyelahir, Şaban, Şevval ve Zilhicce'dir. Ancak Kamer ayı (29 gün, 12 saat, 44 dakika, 2.9 saniye) ile Müslümanların itibar ettikleri ay (29 gün, 12 saat) arasındaki fark (44 dakika, 2.9 saniye) dolayısıyla 30 yılda 11 gün, 17 dakika, 24 saniyelik bir fark meydana gelir. Bundan dolayı 30 yıllık devrelerde, ötekilerden 1 gün daha fazla olan 11 yıl vardır (Fazla günü olan yıla "sene-i kebise" denir). Bu artık yıllarda Zilhicce ayı 30 gün çeker. Böylece Müslümanların 30 yılı yaklaşık olarak 30 kere 12 Kamer ayına eşittir. Hicri takvim ay yılına (354 gün) dayandığı için yılbaşı değişik mevsimlere denk gelir. Dini günler de (Kandiller, Ramazan Ayı, Ramazan ve Kurban Bayramları, Aşura Günü vs.) Hicri takvime göre belirlenir.

· Osmanlı'da ve Türkiye'de Yılbaşı
Osmanlılarda Hicri 1089'dan (Miladi 1678) sonra sınırlı bir biçimde mali işlerin tarihlerinin saptanmasında mali yıl takvimi kullanılmaya başlandı ve Hicri 1256'dan (Miladi 1840) başlayarak bu takvim Rumi sene adı ile daha geniş ölçüde uygulandı. Müslüman Türklerin kullandığı hicri takvimde de yılbaşı olarak 1 Muharrem kabul edilmişti. Osmanlılarda 19. yüzyılda 1. Mahmud döneminden başlayarak kullanılan ve Julius takvimine dayanan Rumi (Mali) senenin başlangıcı ise 1 Mart'tı. Şubat 1917'de yapılan bir düzenlemeyle tarih başlangıcı (hicret) aynı kalmak üzere Gregoryen takvimi, Miladi takvim adı altında kullanılmaya başlanınca yılbaşı 1 Ocak oldu. 1935'te çıkarılan 2739 sayılı yasa ile de 31 Aralık öğleden sonra ile 1 Ocak resmi tatil sayıldı.

Müslümanlar arasında yeni yıla girişi kutlanma geleneği olmamasına karşın, Osmanlılarda yüksek devlet görevlileri padişahı ziyaret ederek, yeni yıl nedeniyle tebrik ederler, padişah da ziyaretçilere "Muharremiye" adı altında para ve armağanlar verirdi. Devlet ileri gelenlerinin de kendilerine bağlı memur ve kişilere aynı biçimde armağan vermeleri gelenekti. Şairler de yeni yıl nedeniyle yine "Muharremiye" adı verilen kasideler yazar, başta padişah olmak üzere bunları sundukları kişilerden para ve armağanlar alırlardı.

Gökhan Akçura, Ivır Zıvır Tarihi adlı kitabının "Yılbaşıdır Bunun Adı, Şeytan Bunun Neresinde?" adlı metninde "Osmanlı'nın Hıristiyan yılbaşıya gösterdiği ilk ilgi 1829 yılına rastlar. O yılbaşı, İstanbul'daki İngiliz elçisi Haliç'te bulunan bir gemide büyük bir balo verir. Baloya Osmanlı devlet adamları da davet edilir. Davetliler yatsı namazını Tersane Divanhanesi'nde kıldıktan sonra sandallarla gemiye giderler ve sabaha kadar eğlenirler. 1856 yılında ise Sultan Abdülmecid, Fransız elçisi tarafından düzenlenen büyük baloya gidip dans edenleri seyreder ve saraya memnun olarak döner." der, ama bu ne derece doğru bilinmez.

Emekdar Üye 27 Aralık 2007 09:55

Cvp: Noel
 

Yılbaşını kutlamak


Hepimiz Müslümanız elhamdülillâh. Ama hepimiz Müslümanlığımızın icabını yaşamıyoruz maalesef...

Biz, Müslümanlığın icabını yaşama hâline “dindarlık” diyoruz. Kim inandığı gibi yaşıyorsa, ona dindar insan sıfatını takıyor, dindar adam, diye yâd ediyoruz. Bu sıfat onun hakkıdır zaten.

Siz dindarlığı, zamanın kötülük ve fitnesine karşı giyilen koruyucu bir zırh olarak da kabûl edebilirsiniz.

Aslında dindarlık, sahibini sadece âhirette Cennet’e koyan bir yaşama tarzı olmakla kalmayıp, dünyada da huzura, saadete sevkeden bir yaşama tarzıdır.

Nitekim İsa Peygamber’in doğumu ile Hazret-i Muhammed’in hicretine başlangıç olan yılbaşlarında dindar olanla olmayanın yaşayışını ibretle seyrediyorsunuz.

Dindar olanlar, yılbaşı gecelerinde düşünüyorken, şuur altında bile olsa diyorlar ki:
— Yılbaşı gecesinin mânası, sayılı ömür senelerinin birinin daha bitmesi, ölüm denen kesin âkıbete biraz daha yaklaşılması, gençlik günlerinin tükenip, ihtiyarlık demlerinin gelmesi.. demektir. Nitekim her yılbaşında siyah saçlara biraz daha aklar düşüyor, akların sayısı da biraz daha çoğalıyor.

Öyle ise, böyle gecelerde daha çok sefalete, daha çok sefahete düşmek yerine; daha çok âhirete, daha fazla ebedî âleme meyili olmak lâzımdır. Zira bu hızlı gidiş, - ister ikrar et, ister inkâr - kabire, öteki dünyaya doğrudur.

İşte dindarlık böyle düşündürüp, böyle tedbirli hareket ettirdiği içindir ki, dindar insanın, geçen senelerinden pişmanlığı azdır. Ama kendisini dinî ölçülerle kayıtlı görmeyen başıboş insanlarda ise her yılbaşında böyle bir muhakeme ve düşünceden eser yok. Tam bir şuur ve idrak mahrumiyeti içindeler.. Ölüme bir sene daha yaklaşmanın delilini teşkil eden gecede, hem ahlâkından, hem mâneviyatından, hem de parasından zararlar görmekte, fireler vermekte, pişman olacağı fiilleri çoğaltarak işlemekteler. Birkaç saatlik bu eğlence ve sefahetin arkasından ömür boyu üzüntü ve pişmanlıklar gelmekte...
Onu böyle ömürboyu pişmanlıklara sevkeden şey, İslâm’ın icabını yaşamayışında, yâni, dindar olamayışındadır.

Şâyet dinin emirlerine sadık kalacak bir iman kuvveti, dindarlık emâresi kazanabilse, her yılbaşı, tam aksini düşünmesine, kendisine çekidüzen verip iman ve ahlâk bakımından yükselmesine sebep olacak, geçmişinden pişmanlık duyan bir sefahet ve sefalete düşmeyecek...

Demek ki, yılbaşı gecelerinde kimilerini o hâle düşürüp, kimilerini de bu duruma çıkaran şey, dindar olup olmamaktan başka birşey değildir.

Anlaşılan, şahsı düşündürüp, mes’ud ve bahtiyar kılan şeyin dindarlık olduğu kesindir.
Ferdi muhakemesizleştirip sefalete itenin de dinde lâubalilik olduğu bir vakıadır.
Demek imtihan dünyasıdır bu. Her ikisine de yol açık. İsteyen oraya, dileyen de buraya yönelir. Kimi yılbaşında şuurunu iptal eder. Kimi de ihyâ...

Biz şükrederiz dindarlığımıza, hamd ederiz bizi böyle düşündürüp, amel ettiren Rabbimize.

İslâm Dini yepyeni bir nizamla ortaya çıkmış, önceki dinlerin hükümlerini bütünüyle yürürlükten kaldırmıştır. Bu dinin gecesi de gündüzü kadar aydınlıktır. Müslüman anasından metbu' olarak doğar, tabi' olarak değil. Yani o ilmiyle, irfaniyle, yüksek ahlâkiyle ve dindarlığı ile herkese örnek olur, herkes ona uymaya özenir. O ise kimselere özenmez. Çünkü dini ona yeterince malzeme sunmuş, ihtiyacını karşılamıştır. Tabii bu tabiiyet ve matbuiyet ilim ve teknikte, sanatta değildir. Çünkü ilim ve teknik müslümanın yitik malıdır, onu nerede, kimin yanında bulursa almaya daha haklıdır. O halde tabiiyet ve matbuiyet ahlâk, din, adalet ve hakseverliktedir.

O halde diğer dinlerin kutsal saydığı günleri kutlamak, onların âdetlerine uymak, büyük günahlardandır. Ancak onların adetlerini, âyinlerini İslâm'dan üstün kabul ederse, o takdirde dinden çıktığı kesindir.

Buna birkaç misal verelim :

a) Batı ülkelerinde olduğu gibi, yabancı kadın ve erkeklerin bir arada toplanıp dans etmeleri, çeşitli oyunlar tertiplemeleri İslâm'a göre büyük günahlardandır. Bir müslümanın onlara özenerek bu gibi şeyleri helâl kabul etmemek şartıyla yaparsa büyük günah işlemiş olur. Helal sayacak olursa, küfre girer.

b) Güzellik yarışmaları, bilindiği gibi daha çok gayr-i müslim ülkelerde yapılır. Bundan amaç, şehvetperestlere kadın vücuduyla ziyafetler çekmektedir. Aynı zamanda genç kızları bu gibi ahlâksızlıklara özendirmek suretiyle onları baştan çıkarmaya yöneliktir. Tabii Kur'ân'a ve Sünnete göre, bir müslüman kadının bu tür müsabakalara katılması, soyunup etini teşhir etmesi büyük bir günah ve ağır bir suçtur. Çünkü ahlâkı ifsad etmekte, kadının annelik vakarını düşürmekte, onu bayağı bir eşya gibi müzayedeye çıkarmaktır.

Bu tür müsabakaların mubah olduğunu iddia eden kimse dinden çıkar. Tevbe ve istiğfar etmesi gerekir. Aksi halde cenaze namazı kılınmaz.

c) Noel Yortusunu Hıristiyan alemiyle birlikte kutlamak da büyük günahlardan biridir. Hattâ buna özenerek İslâm'da böyle güzel âdetler olmadığını söyler, Hıristiyanları takdir ederse, İslâm Dininden çıkar

Yılbaşında tebrikleşmek de İslâmî sünnetlerden değil, Hıristiyanlara mahsus bir âdettir, Bundan da Müslümanların kaçınması gerekir. Kendi millî ve dinî günlerimizde tebrikleşmemizde ise sayısız yararlar vardır. Her şeyden önce dinî ve millî âdetlerimizi yaşatmış, çocuklarımıza güzel örnekler vermiş oluruz.

Ahmet Şahin; Celal Yıldırım, İslam Fıkhı.

Şuara 27 Aralık 2007 12:01

Cvp: Noel
 
Allah razı olsun ecrin kardeş eklemeler için.

EbdA 27 Aralık 2007 14:20

Cvp: Noel
 
Milletimizin bir bölümü açlıktan kıvranırken yıbaşı gecesinde su gibi akıtılan paraların heddi hesabı yok!
Kurba bayramında bir kurban kesmekten aciz Zenginlerimizin bu geceyi İHYA(!) için para harcamakta yarıştıklarını görmek ne üzücü,

Ama ben şuna inanyrum ülkemizin %99'u müslüman işte o gecede oralarda eğlenmek adına çirkefliklerde bulunanlar sadece geriye kalan %1'lik kısım.

maşuk 31 Aralık 2007 14:20

Cvp: YILbaşı Neyimiz Olur?
 
Modern hayat, insanların günün yarısını vücutlarına yağ pompalamak,

diğer yarısını da, o yağları eritmek için harcadıkları garip-akıl dışı bir oyundur.


Yılbaşının Düşündürdükleri



Yılın sonlarına doğru hep bir ürküntü yerleşir yüreğime. "Şu bir bitse de, kurtulsak" demişimdir hep.


Yılbaşı hazırlıkları, aşırı bir gayretkeşlik, telaş, âdetâ hipnotize olmuş insanların hali son derece ibretâmizdir. Unutmayalım ki: Taklit eden edilenden daima daha beter durumdadır.


Batı'yı biz biliriz. Dünya'ya hâkim olan Batı medeniyetinin hastalıklarını da, müspet vasıtalarını da biz biliriz. Ortadoğu'da, Batı'da bize muhtaçtır; bizim kendimize gelmemize muhtaçtır.


Yapılması gereken şeyler o kadar kolay ki. Dünyadaki değişim o kadar müsait şartlar hazırlıyor ki…


Yeter ki biz taklitçilik çengeline asılmayalım. Özümüze, kendimize dönelim.


Sosyal hayatta da mâna kayba uğrayınca, madde çürümeye başlar. Bu tedrici ölümdür.


Mânâ'dan taviz verdikçe, maddi durumun parlaklaştığı zannedilir.


Düşünülmez ki, o dıştaki parlaklık içteki çürümene mani değildir. Hastadır bu medeniyet.


Bu medeniyetin kökleri çürümüştür. Yılbaşı alışverişleri, medya pompaları, hazırlıklar; ne oluyor, ne olacak ?


Bütün bunlar; kökleri çürümüş bu medeniyeti mi diriltecek?


Batı'da bile bu çeşit bir ilginin bu derece yaygın biçimde var olduğunu sanmıyorum.


Bu iş iyice çığırından çıktı. Yılbaşına doğru çarşı–pazar dalgalanır mıydı eskiden?


Mahallelerde sokağa taşan bir şey görülür müydü?


Hele o gece, patlamaların, gösterilerin yeri göğü istilâ etmesi şeklinde bir hal yaşanır mıydı?


"Aman bir atlatsak!" ürküntüsü duyulur muydu?


Çocukluğumda, mahalleden, okuldan, hiçbir arkadaşımın evinde yılbaşı hazırlığı yapıldığını duymadım.


Yapılsaydı duyardık. Yapılanlar kaçamak şeylerden ibâretti ve çok sınırlıydı.


Şartlar çok ağır, ciddi bir geçim sıkıntısı yaşanıyor. Dekor değişti ve parlaklaştı.


Ama o değişen dekor içindeki sıkıntılar daha da arttı. Mukayeseyi bu esasa göre yapmak lâzım.


Irak'ta, Filistin'de, Afganistan'da, Çeçenistan'da yaşananlar. Oluk oluk akan müslüman kanı.


Mazlum, mağdur, mahzun Müslümanlar… Yetim, kayıp çocuklarımız…


Ama "yılbaşı" bazılarına bunların hepsini unutturuyor!


Bir rüya mı görülmek isteniyor, bir kaçış yolu mu aranıyor, uyuşmaktan mı medet umuluyor,


kendi kendini aldatmak mı haz veriyor, nedir?


Bir yılın tamamlanması, insanı düşünceye sevketmelidir. Nasıl geçti bu bir yıl? Gelecek yıla nasıl başlıyoruz?


İnsan fıtratı, zamanın akışına böyle bakacak bir yapıdadır. Normali budur.


Güneş batarken birinin "yaşasın, güneş battı" diyerek, oynamaya, hoplamaya-zıplamaya,


kahkaha atmaya başladığını görseniz nasıl karşılarsınız?!


Yıl biterken aynı şeyleri yapanların hali bundan farklı mıdır?


Otur, düşün be mübarek adam! Ömründen bir yıl daha gitti.


Ne yaptın bu yılda, neler başına geldi, nereye gidiyorsun?


Kimler kaldı geride? Sen bundan sonra ne yapacaksın? Bu hayatın mânâsı ne?


Sen o mânâya uygun mu yaşıyorsun? Yanındakiler, etrafındakiler, nasıl yaşıyor?


Sorumluluğun, mutluluğun icapları nedir? Yılbaşı geliyor; vur patlasın, çal oynasın! Sonra? Sonra yılbaşı!


Çok dramatik bir hal içindeyiz. Ve

bu hal, bu tavır; meselelerin en önemlisi.



Çünkü hassasiyet varsa; umut her durumda vardır, her mesele bir gün çözülebilir.


Ama hassasiyet kaybolmuşsa, hangi meseleyi kim çözecek? Ne yaptı bu insanlar 3-4 saat önce?


Şimdi çekildiler, "yarı ölüm"e benzeyen bir teslimiyet içinde uyuyorlar.


Ne kadar geniş bir zaman varmış gibi görünüyor. Saatlerce uyu. Sonra saatlerce hopla, zıpla, tepiş.


Aylar, yıllar böyle geçebilir. Bir de şöyle düşünseler: Şu dakikada binlerce insan ölüyor, binlerce insan doğuyor.


Nice hastalar var,


her soluk alıp verişte acısını çaresizliğini hisseden. Nice yoksullar, kimsesizler, yalnızlar var…


Her dakika, her saniye, kayıp giden bir fırsatı temsil ediyor aslında. Bir manayı hatırlamanın, bir şey düşünmenin, bir noktaya geçmenin fırsatı. Üç dört saat sonra herkes uyanacak ve bıraktığı yerden başlayacak…

[DÜŞÜNCE NOTLARI

Ey İnsan!
Birçok hastalıklar hilkate uymayan bir yaşayış tarzından doğar.
Uyum ve tolerans (tahammül) kabiliyetimiz çok geniştir ama, sınır aşıldığında arızalar kaçınılmaz olur.
Hangi şartlarda yaşamak için yaratılmışız, hangi şartlarda yaşıyoruz? Bir iki örnek verelim...
Kireçlenme ve omurga bozuklukları son derece yaygın...
İnsanın yapısı, sabahtan akşama kadar masa başında oturmaya uygun değil ki...
Yüksek tansiyon ve alerji çok yaygın. İnsan vücudunun en tabii tepkisidir.
Bu gerginlik ve sun'îlik ortasında başka türlüsü beklenmez...
Mide–bağırsak hastalıklarının çoğu açık veya dolaylı surette psikolojik sebeplerle ilgilidir.
Kalb–damar hastalıkları da öyledir. Meselenin özü şu: Tezatlar büyüdükçe gerginlikler ve arızalar çoğalır.
Diyeceksiniz ki: Teknoloji de ilerliyor, tedavi imkanları artıyor.
Arızaları meydana getiren sebepler, onarma imkanlarından daha güçlüdür.
Üstelik aradaki münasebet de doğru orantılıdır. İlerleyen teknoloji, sadece tedavi imkanlarını değil,
arıza sebeplerini de artırıyor. Her medeniyet bir kültürden doğar ve ondan beslenerek inkişaf eder.
İnsan hayatında kültür, ruha ve ruhî melekelere; medeniyet, bedene ve organik oluşumlara tekabül eder.
Bozuk bir kültürden sağlam (dengeli) bir medeniyet çıkmaz.
Tersi de doğrudur: Zengin ve sıhhatli bir kültür, tezahür imkanlarından mahrum bırakılırsa
hiçbir medeniyet yapısı ortaya koyamaz. Aradaki bağların en önemlisi düşüncedir.
Düşünce dolaşımının damarları koparılırsa, yahut kurutulursa, yahut tıkanırsa;
kültür, medeniyet halinde tecelli edemez Batı kültürü, sıhhatsiz bir yapıya sahip olmakla beraber;
kendi medeniyeti ile arasında bir denge teşekkül edebilmişti.
Ama ileride vuku bulacak çarpıklığın ve kopukluğun sebebini, tohum halinde muhafaza ediyordu.
Bugün Batı, yeni bir kültür, daha doğrusu yeni bir kültürel aşı, kültürel ışık arıyor.
Kuralı, tersine çevirmeye çalışıyor. Kendi kaynağından kopmak üzere olduğunu müşahede ettiği medeniyeti
için yeni bir kültürel zemin bularak, oradaki çarpıklığı gidermeye gayret ediyor.
Bu hal, belli bir hayat tarzına muhtaç bulunan insan için, empoze edilen hayat tarzını kaldırabilecek
yeni bir ruh nakletmeye benziyor! Olacak şey değil. Ruh nakli, beyin naklinden daha muhal, daha gülünç.
Bu hayat tarzı değişmeden, kültür ve medeniyet problemlerinin hiçbiri çözülemez.
"Biz" diyorlar, "Kültürü ve inancı inkâr etmiyoruz. Ortak bir hayat tarzı içinde dinsel değil tinsel neşeler olacaktır.
" Nedir o kültürel farklar ve kimlikler ki ortak hayat tarzında aynileşiyor?
Söyleyelim:
Folklor olacak, müzeler çoğalıp güçlenecek, meditasyon seansları çeşitlenecek,
panteist yorumlar asliyetlerin üzerine beton gibi dökülecek!.. Kimi kandırıyorlar?
Her kültür bir hayat tarzını gerektirir. Gerektirmiyorsa, o kültür hayatta değildir...
Çarpıklığı düzelteceklerine, çarpıklığın iğfal dengesini kurmaya çalışıyorlar.
Biliyorlar ki mevcut gidişe, sadece insan değil tabiat da dayanmaz.
"İnsana ruh, medeniyetlere kültür, bilgisayara zekâ üretmeyi planlayan kafanın,
dünyaya yeni bir yörünge kazandırmak"
zırvası kimseyi şaşırtmamalıdır!
Peyami Safa şöyle diyordu:
"Tarihin hiçbir devrinde senin gafletin bu kadar büyük olmamıştır.
Ey insan!
Ey karanlık ihtirasların kölesi!
Ey ikide bir tarihin çıkmazına düşen ve
başını taştan taşa çarpmadıkça yolunu değiştirmesini bilmeyen kör serseri!"
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Gazeteci-Yazar
Yaşar Değirmenci ağabeyimiz' e
teşekkür ediyoruz...




Seleme 31 Aralık 2007 18:47

Cvp: YILbaşı Neyimiz Olur?
 

Maşuk Hocam paylaşımın çok düşündürücü.
Bende bu günlerde şunu anladımki kabul etmesekte malesef yılbaşı bizimle akrabalık kurmuş.
Ne zaman oldu kim arabulucu oldu bilmiyorum.Okullarda ağaçlar süsleniyor,dostlar yeni yıl sms
leri gönderiyor...

Medine-web 31 Aralık 2007 19:49

Cvp: YILbaşı Neyimiz Olur?
 
“Taklit”ler hiçbir zaman “asıl” olamazlar!
Herhalde sizlerin de dikkatinizi çekmiş olmalıdır; son birkaç gündür "Yılbaşı kutlamalarının İslâm'la bir ilgisinin olmadığını" yazıyor ve üstüne basa basa "Yılbaşı kutlamaları İslâm'a aykırı" diyoruz...

Bugünkü birinci sayfamızda da, "Kamusal alanda içki ve dansöz" şeklinde bir başlık var... Bu başlıkla anlatmak istediğimiz şu: "İslâm'ın simgesi" olduğu için "kamusal alan"a giremeyen, "yasadışı bir yasak"la kamusal alandan dışlanan ve hatta yine "yasadışı bir zorbalık"la başlardan çıkarılmak istenen "başörtüsü", nüfusunun yüzde 99'u Müslüman olan bir ülkede horlanır, aşağılanır ve dışlanırken; şu garabete bakın ki, "içki ve dansöz" baştacı...
İşte bu "yaman çelişki"ye dikkat çekmek istedik kaç gündür!.. İnsanımızı; "haram"dan, "günah"tan korumaya çalışıyoruz... "Yılbaşı" adı altında yapılan "kutlama"ların hem "insanımız", hem "inancımız" ve hem de "kültürümüz" ile bir ilgisinin olmadığını söylemeye çalışıyoruz!..
Öyle ya; "millî bir gazete" olarak, "milletin özü ve sözü" olan bir gazete olarak; bizim böyle bir "misyon"umuz var... İnsanımıza "uyarı"da bulunmak, bizim görevimiz!..
Çünkü Vakit; insanımızın "yozlaşma"sına ve "kokuşma"sına karşıdır!..
Çünkü Vakit, kendi "rota"sını çizemeyen milletlerin, başka milletlerin "pota"sında erimeye mahkûm olduğunun bilincindedir!..
Evet, Vakit, bu ülkenin "din"inin, "dil"inin, "kültür"ünün ve "değer"lerinin savunucusudur... Bilir ki; "din, dil, kültür ve değer"lerini yitiren "zevk" peşinde koşan bir millet, başka milletlere "peyk" olur!..
YILBAŞI KILIFLI NOEL POMPALAMALARI
Vakit'i aşağılamak, insanların gözünden düşürmek ve dolayısıyla Vakit'in etkisini zayıflatmak için boynumuza çeşitli "yafta"lar asan, insanlarımızı "safsata"larla aldatmak isteyen gazeteler ve bazı mahfiller ise, "hayır" diyorlar; "Hayır, yılbaşı kutlamalarının Noel'le bir ilgisi yok!.. Biz, 2007'nin gidişini, 2008'in gelişini kutluyoruz..."
Ardından da ekliyorlar:
Noel "dinsel"dir, yılbaşı ise "evrensel"
Öyle mi acaba?..
Öncelikle belirtelim ki;
Bütün "gelenek ve görenek"lerin temelinde "dinsellik" vardır!.. "Dinsel kökenli" bir davranışın; "evrensel" hâle gelmesi veya öyle kabul edilmesi, onun "dinsel kökenli" olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz!..
Bunu kavrayabilmek için de, "allâme" olmaya gerek yok!.. Elinin altında "ansiklopedi" veya "bilgisayar" bulunanlar, bir parmak dokunuşuyla bu "bilgi"ye ulaşabilirler!..
Ansiklopedi veya internette görürler ki; her toplumun, "kendine has" bir yılbaşı kutlaması vardır!..
Meselâ;
Tarihte "ilk yeni yıl kutlaması" yapan millet, bundan 4 bin yıl önce yaşayan "Babiller" olmuştur!..
Mısırlılar; "topraklarına hayat verdiği inancıyla, kutsal saydıkları" Nil Nehri'nin taştığı Eylül ayında kutlamışlar yeni yılı!..
Çinliler, en büyük ulusal bayram olarak kabul ettikleri "Bahar Bayramı"nda, "tanrılarına adak" adar, kötü ruhları evlerinden uzaklaştırmak için "tütsü" yakarlarmış!..
Nüfusunun yüzde 90'ını Budizm ve Şintoizm mensuplarının oluşturduğu Japonya'da, yeni yılın son büyük gününde "Oshogatsu Festivali" düzenlenir ve bu da "dinsel bir bayram" havası içinde geçermiş!..
İrlandalılar, yeni yıl olan 31 Ekim'deki "Samhain Günü"nde, hem atalarına saygılarını sunmak ve hem de "ekin"lerini büyüten "güneş"i uğurlamak için "ateşler yakarak" etrafında dans ederlermiş!..
İskoçya'da, geleneksel yeni yıl festivali olan "Hagmonay"da; "ateş"ler yakılır, "meşale"lerle dolaşılırmış!..
Bunun gibi, sayısız örnek!..
Görüldüğü gibi;
"Suya girme"nin de, "ateş yakıp, etrafında dans etme"nin de temelinde, ülkeden ülkeye değişen "dinî inanç"lar vardır!..
YILBAŞI EVRENSEL DEĞİL, DİNSEL
Bunlar da gösteriyor ki;
Yılbaşı kutlamaları "evrensel" değil, "dinsel"dir!..
Peki, "Türkiye'deki kutlamalar"ın temelinde ne var?.. Türk halkı "hangi inanca" mensuptur ve "hangi gelenek-görenek" doğrultusunda kutlamaktadır "yılbaşı"nı?..
Vakit, geçtiğimiz hafta boyu, işte bu "yozlaşma"ya, bu "kokuşma"ya ve bu "çürüme"ye dikkat çekti!..
Evet, "Vakit Yayın Kurulu" olarak, geçen hafta insanımıza yutturulmaya çalışılan bu "zoka"ya dikkat çekmeye çalıştık ve bu "tehlike"yi de manşetlerimizde yansıttık!..
Nitekim, gelen "fotoğraf"lar ve televizyonlarda izlediğimiz "görüntü"ler; tehlikenin, "soyut" olma hâlini de aşıp, "somut" olmaya doğru gittiğinin düşündürücü örnekleriyle doluydu!..
"Noel Baba" kıyafetleri!..
"Çam süsleme"ler!..
"Çam" tepesine veya "hindi" boynuna "çan" asmalar!..
"Yeni yılı suda karşılama"lar!..
"Ateş etrafında dans"lar!..
Peki, sormak gerekmez mi şimdi; bunların hangisi "evrensel"dir?.. Tam aksine; biraz önce örneklerini sunduğumuz gibi, bu kutlama çeşitlerinin tamamı "dinsel kökenli"dir!..
Ama, hiçbirisi de "İslâm kökenli" değil!.. Çünkü İslâm'da, "içki, kumar ve fuhuş" haram!..
Dolayısıyla, bunların hepsinin "ortak yansıması" olan "yılbaşı kutlamaları"na, bizim dinimizde cevaz yok... Nitekim, Diyanet'in "Cuma hutbeleri"nde de; bu gerçek, "açık, net ve cesur" bir şekilde dile getirildi!..
O halde, sormak gerekir:
Nüfus cüzdanlarında "Müslüman" yazan insanlar, "İslâm dışı bir eğlence"yi, "hangi dinin ölçüleri"ne göre tertip ettiler?..
"Çam'a çorap asma ve çan bağlama" ya da "Noel Baba kıyafeti"ne bürünme veya "ateş etrafında dans!.. Yeni yılı suyun içinde karşılama" gibi eğlence türleri, "Hıristiyanlık" ve "Budizm" inancının tezahürleri değil midir?..
Bunun neresi "evrensel"dir?.. Bunun neresi "çağdaşlık"tır?.. Bunun neresi "uygarlık"tır?..
"ROTA"SINI ŞAŞIRANLAR "POTA"DA ERİRLER!
Hem "çağdaş" olduğunuzu iddia edecek, "ağaca çaput" bağlayan genç kızları "cehalet" ve "hurafecilik"le suçlayacaksınız, hem de M.S. 325 yılında yaşayan Piskopos St. Nicholas'tan kalma bir "hurafe"yi aynen yaşatacaksınız!.. "Telli Baba"dan medet ummak "gericilik" olacak, "Noel Baba"dan hediye beklemek "ilericilik" öyle mi?!?
"Asr-ı Saadet" dönemini örnek almak isteyen insanları "irticacılık"la suçlayıp, neredeyse "nefes alma hakkı" tanımayacaksınız, ama "Noel Baba hurafesi"ni bir "çağdaşlık ölçüsü" olarak habire pompalayacak ve sonra da; büyük bir yüzsüzlükle, "Yılbaşı'nın, Noel'le ne alâkası var?" diyeceksiniz!..
İşte bu, "yozlaşmanın tavana vurması"dır!.. İşte bu, "kokuşma"nın ta kendisidir!..
Milletler, işte böyle "yok" olurlar!..
"Kendi rotası"nı şaşıran ve başka milletleri "taklit" edip, onlara "özenen"ler, önce başka milletlerin "potası"na girerler, sonra da, tarih sahnesinden silinirler!..
Zira, "asıl"ın yerini, hiçbir "taklit" tutamaz!.. Taklitler, sadece "benzer"ler, ama hiçbir zaman "asıl" olamazlar!..
Vakit'in; gerek yayın hayatına atıldığından bu yana, gerekse son bir haftadır dikkat çekmeye çalıştığı "tehlike", işte budur!..
Vakit, bu olaydaki "şu an"ı değil, "bugünden ötesi"ni göstermeye çalışıyor... Biliyoruz ki; bu kutlamaların bir amacı da, "tüketim sektörüne müşteri" kazandırmak ve böylece, alın terlerini bu "çark"ta öğütüp, "rant" sağlamaktır!..
"Kapitalizm"in öteden beri değişmez bir taktiğidir bu!..
Ne var ki; olayın bu boyutu, "Buz dağının görünen kısmı"dır ve asıl büyük tehlike, "dipte/derinlerde"dir!..
Bu "propaganda" ve "manipülasyon"larla; özelde insanımız, genelde tüm insanlık hızlı bir "değişim ve dönüşüm" yaşamakta, adeta "insanlık"tan çıkmaktadır!..
Bir "insan" olarak, kendimize şunu sormalıyız:
Çocuklarımız; "kar-kış, dağ-bayır" demeden "terörist"lerle boğuşurken, Irak ve Filistin'deki "Müslüman" kardeşlerimiz hemen her gün "işkence ve tecavüz"lere maruz kalırken, kardeş Pakistan'daki "suikast ve cinayet"ler bütün ülkeye yayılma eğilimi gösterirken... Kısacası; "kan ve gözyaşı sadece İslâm toprakları"nı yakıp kavururken; o "ceset"lere ve "yardım çığlıkları"na bakıp, "vur patlasın, çal oynasın" dans etmek, piste fırlayıp tepinmek veya "alkol" zıkkımlanmak, "insanlık" mıdır?..
"Çağdaşlık" mıdır bu?..
Yoksa, "uygarlık" mı?..
İşte budur asıl tehlike!..
Maalesef; insanımız da, bu "rota"ya sokuldu!.. Oysa, gayet net ve tarihen de sabittir ki; "kendi rotalarında" yürüyemeyen ülkeler, "başkalarının potalarında" erimeye mahkûmdurlar!..
Vakit'in, "öz" itibariyle söylemeye çalıştığı söz, işte budur!..
VAKİT, BU ÜLKENİN SESİ
Kim, hangi "pencere"den bakarsa baksın... Kim, hangi "kulvar"da görürse görsün... İster "dinci" desin, ister "fanatik" veya "aşırı İslâmcı"... Biz "yerli"yiz... Biz "bu ülke ve bu ülkenin insanları" için varız... “Türkiye” için varız... İnsanımızın “yozlaşmaması”, insanımızın "kokuşmaması" ve insanımızın "çürümemesi" için varız!..
Bizi "kendi arzuladıkları yerler"de gören ve gösterenler, aslında kendi "yaban"lıklarını, kendi "yabancı"lıklarını, kendi "halk düşmanlıkları"nı ve kendi "din" karşıtlıklarını örtmeye, gizlemeye çalışmaktadırlar!..
Onlar ne derlerse desinler, Vakit bu "ülke"yi, bu "millet"i ve bu milletin "inanç ve değer"lerini savunmaya devam edecektir!.. Hem de, "saldırı"lara rağmen!..
Selâm, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...

vakit

Emekdar Üye 18 Eylül 2008 12:08

Cvp: Noel
 
Katılıyorum abi yorum için teşekkürler.

Verda_Naz 26 Aralık 2008 23:24

Cvp: Noel
 
güncellenmesi gereken bir konu

kurtmehmet 24 Aralık 2010 20:51

Yılbaşı noel kutlaması
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Miladi 2010 yılının bitmesine bir hafta kaldı.Mağazalar yılbaşı için kampanyalarını hızlandırıyor bu sıralar.Her yer Noel Baba ve çam ağaçlarıyla süsleniyor.Adeta bir Hristiyan ülkesini andırıyor büyük şehirlerimiz.Yılbaşı için hediye almaya mecbur bırakan bir zihniyet var.Sanki hediye almaya mecbursun gibi.Okullarda öğrenciler yılbaşı hediyesi için çekilişler düzenliyor,işyerlerinde çalışanlar..
Biz bu duruma nasıl geldik..Eskiden böyle miydi..Tabi ki hayır..1958 yılı doğumlu olarak çocukluğumdaki yılbaşı algılanması ile günümüzdekiler arasında dağlar kadar fark var..
Kimi duyarlı aileler hariç genelde muhafazakar kesim bu çarkın dişlilerine kendilerini kaptırmış adeta..Hiç bir şey yapmadığını söyleyen aileler bile en azından o gün için evine yeni meyva ve çerezler alır,Tv başına geçer ve ekranlardan akan pis kokulara kendini bırakır.Çoluk çocuğu bu imaj ile büyüdüğü için ,yetişkin olup evlendiğinde,anne babasından gördüğü bu yılbaşı etkinliklerine kendiside bişeyler katarak bu çarkın dönmesine katkı sağlar.Güünümüze kadar böyle gelmedi mi..?
PEKİ YILBAŞI KUTLAMASI CAİZ Mİ?
Bu konuyu iyi kavrayabilmek için önce şu ayet ve hadisleri göz önüne getirmek gerekir
1. “Iyilik ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın ve Allah`tan korkup sakının…” (Mâide, 5/2. )
2. “Zulum yapanlara en ufak meyil göstermeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah`tan başka velileriniz de
yoktur, sonra yardım da göremezsiniz. (Hûd, ll/113.)
3. “O (Allah) size Kitapta : “Allah`ın ayetlerine küfredildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze geçip dalıncaya dek onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz” diye indirdi. Doğrusu Allah münafıkların da, kâfirlerin de tümünü cehennemde toplayacaktır”. (Nisâ, 4/140)
Konuyu başkalarına benzeme noktasından ele alan hadis-i şerifler vardır. Bunlardan biri şudur:
“Kim herhangi bir gruba benzeşirse o da onlardandır.” (Ebu Davûd, Libas 4) Özellikle bu hadis-i şerif çok önemli psiko-sosyal gerçeklere işaret eder. Şekli benzeşmenin sonuçta itikadı benzeşmeye götüreceğini anlatır.
Ibn Haldun da konuyla ilgili olarak önemli tarihi gerçeklere parmak başar. Mağlupların galipleri taklit etme psikolojisi yaşadıklarını anlatır. (Ibn Haldun, Mukaddime (trc.) I/374-75.)
Yılbaşı dolayısıyla yapılan dinî âyine katılan (Hristiyanlarla beraber bu toplu ibâdeti yapan) müslümanlar en azından haram (büyük günah) işlemiş olurlar.
Dinî âyîne katılmadan yılbaşı dolayısıyla toplantı ve eğlence yapan müslümanlar, bu eğlencelerde ayrıca hiçbir haram işlemeseler dahi, kökeni dinî (İslâm’dan başka ve ona göre bugün mûteber olmayan bir dîne dayalı) olan bir faâliyete katıldıkları ve başka dinden olanlara -dinle ilgili bir konuda- benzer hale geldikleri için günah işlemiş olurlar. Yukarıda kaynağını verdiğimiz, “Bir din ve kültür topluluğuna kendini benzetenler onlardan sayılır” meâlindeki hadîs bu davranışı yasaklamaktadır.
Yılbaşı, takvim, tarih, tatil, eğlence, şenlik ve bunlarla ilgili âdetler bir milletin kültürüdür. Kültür din ve ideolojinin bedenlenmesi, ete kemiğe bürünmesidir. Bu ikisini birbirinden ayırmak mümkün değildir. Eğer birileri din ile kültürü birbirinden ayırmaya, aralarındaki bağı koparmaya kalkışırsa -zor olmakla beraber bunu yapabilirse- kültür ile beraber dîni de değiştirme yoluna girmiş olur.
Bedenini parça parça kaybeden din gider (milletin hayatından çıkar) onun yerine yeni kültürün dîni veya dinsizliği gelir. Kültür ile din arasında böyle bir bağ bulunduğuna göre; kültürün değişmesi dîni yakından ilgilendirir. İslâm’ın beş temel amacından biri dîni (müslümanların hayatında İslâm’ı) korumaktır. İslâm’ın korunmasını olumsuz etkileyen bir davranış, bir kültür değişimi, bir kültür taklidi haramdır, bazan bununla da kalmaz dinden çıkma sonucunu doğurur.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Medine’ye göçünce, burada öteden beri iki bayramın bulunduğunu ve bu bayramlarda kutlama yapıldığını öğrendi. Bayramlar, dînin etkilenmesi bakımından önemli kültür unsurları olduğu için bunları değiştirdi ve yerlerine Ramazan ile Kurban bayramlarını tebliğ etti. Daha pek çok hadîste, başka dinlerle ilişkisi veya sembolik değeri/fonksiyonu bulunan âdet ve uygulamaları müslümanlara yasakladı.
Yılbaşında Müslüman olmanın gereği nedir?
Hepimiz Müslümanız elhamdülillâh. Ama hepimiz Müslümanlığımızın icabını yaşamıyoruz maalesef…
Biz, Müslümanlığın icabını yaşama hâline “dindarlık” diyoruz. Kim inandığı gibi yaşıyorsa, ona dindar insan sıfatını takıyor, dindar adam, diye yâd ediyoruz. Bu sıfat onun hakkıdır zaten.
Siz dindarlığı, zamanın kötülük ve fitnesine karşı giyilen koruyucu bir zırh olarak da kabûl edebilirsiniz.
Aslında dindarlık, sahibini sadece âhirette Cennet’e koyan bir yaşama tarzı olmakla kalmayıp, dünyada da huzura, saadete sevkeden bir yaşama tarzıdır.
Nitekim İsa Peygamber’in doğumu ile Hazret-i Muhammed’in hicretine başlangıç olan yılbaşlarında dindar olanla olmayanın yaşayışını ibretle seyrediyorsunuz.
Dindar olanlar, yılbaşı gecelerinde düşünüyorken, şuur altında bile olsa diyorlar ki:
— Yılbaşı gecesinin mânası, sayılı ömür senelerinin birinin daha bitmesi, ölüm denen kesin âkıbete biraz daha yaklaşılması, gençlik günlerinin tükenip, ihtiyarlık demlerinin gelmesi.. demektir. Nitekim her yılbaşında siyah saçlara biraz daha aklar düşüyor, akların sayısı da biraz daha çoğalıyor.
Öyle ise, böyle gecelerde daha çok sefalete, daha çok sefahete düşmek yerine; daha çok âhirete, daha fazla ebedî âleme meyili olmak lâzımdır. Zira bu hızlı gidiş, – ister ikrar et, ister inkâr – kabire, öteki dünyaya doğrudur.
İşte dindarlık böyle düşündürüp, böyle tedbirli hareket ettirdiği içindir ki, dindar insanın, geçen senelerinden pişmanlığı azdır. Ama kendisini dinî ölçülerle kayıtlı görmeyen başıboş insanlarda ise her yılbaşında böyle bir muhakeme ve düşünceden eser yok. Tam bir şuur ve idrak mahrumiyeti içindeler..
Ölüme bir sene daha yaklaşmanın delilini teşkil eden gecede, hem ahlâkından, hem mâneviyatından, hem de parasından zararlar görmekte, fireler vermekte, pişman olacağı fiilleri çoğaltarak işlemekteler. Birkaç saatlik bu eğlence ve sefahetin arkasından ömür boyu üzüntü ve pişmanlıklar gelmekte…
Onu böyle ömürboyu pişmanlıklara sevkeden şey, İslâm’ın icabını yaşamayışında, yâni, dindar olamayışındadır.
Şâyet dinin emirlerine sadık kalacak bir iman kuvveti, dindarlık emâresi kazanabilse, her yılbaşı, tam aksini düşünmesine, kendisine çekidüzen verip iman ve ahlâk bakımından yükselmesine sebep olacak, geçmişinden pişmanlık duyan bir sefahet ve sefalete düşmeyecek…
Demek ki, yılbaşı gecelerinde kimilerini o hâle düşürüp, kimilerini de bu duruma çıkaran şey, dindar olup olmamaktan başka birşey değildir.
Demek imtihan dünyasıdır bu. Her ikisine de yol açık. İsteyen oraya, dileyen de buraya yönelir. Kimi yılbaşında şuurunu iptal eder. Kimi de ihyâ…
Biz şükrederiz dindarlığımıza, hamd ederiz bizi böyle düşündürüp, amel ettiren Rabbimize.
Bizim yılbaşı anlayışımız ne olmalıdır? Ölmeden önce hesaba çekilmek için ne yapmak gerekir?
Bazıları yılbaşını, ‘vur patlasın çal oynasın’ düşüncesizliğine dönüştürüyorlar, sanki ömürlerinden bir sene gitmemiş, aksine bir sene kazanmışlar gibi sevinç çığlıkları atarak işi sarhoşlaşmaya kadar götürüyorlar.
Kısaca söylemek gerekirse;Müslüman her gece neleri yapıyorsa, bu gece de onları yapmalıdır! Sanki mübarek geceymiş gibi mevlid okutmak, sohbetler düzenlemek uygun değildir. Bu gecenin diğer gecelerden farkı yoktur. Bu geceye değer veriyormuş gibi hareket etmek doğru değildir. Müslüman her gece neleri yapıyorsa, bu gece de onları yapmalıdır!

ALINTI

NUR 24 Aralık 2010 21:06

Yılbaşı, noel, fişek.
Yeryüzünde özgürlük diye tepinir eşşek.
N.F.K

tecelli 25 Aralık 2010 01:31

Demek imtihan dünyasıdır bu. Her ikisine de yol açık. İsteyen oraya, dileyen de buraya yönelir. Kimi yılbaşında şuurunu iptal eder. Kimi de ihyâ…
rabbim aslımızı unutmadan imtihanımızı verebilmeyi nasip etsin ümmedi muhammede şuur ihsan etsin vah halimizeki her yer yılbaşına hazırlanıyor emeginize saglık

kurtmehmet 29 Aralık 2010 21:44

Günümüzde Noel

Cumhuriyet Türkiyesi batılılaşma dönemi inkılaplarıyla birlikte Hristiyan Batı yaşantısını benimseyerek gerçekleştirdiği köklü değişiklikler arasında takvim meselesini de unutmamış, bu amaçla 26 Aralık 1925 tarihinde İslâmi olan Hicrî takvim yerine Hristiyan milâdi takvim benimsenme yoluna gidilmiştir. Yılbaşı günü de Muharrem'den, gerçekte Hz. İsa'nın doğum günü olmayan, ancak öyle kabul gören 1 Ocak tarihine alındı. İnkılapların amaçladığı Batı değer yargılarının ise bu arada "Noel Baba Kültürü"nün halk arasına zorlamalarla sokularak zamanla meşrulaşması sağlandı.

Bizans imparatoru Konstantin'in Noel'i bayram olarak kabul ettiği M. 325 tarihinden beri Hristiyan âlemi de bu günü gelenekselleştirerek bayram olarak yaşatagelmiştir. Noel'den bir hafta öncesinden özel hazırlıklar saparlar. Bu günlerde sokaklar, caddeler ve vitrinler çam ağaçlarıyla dolmakta, Noel Baba resimleri her yeri kaplamaktadır. Noel bayramı münasebetiyle kitap, dergi vs. yayınlanmakta; kiliseler, resmi daireler ve okullar süslenmekte, televizyon ve radyoda kurumlar tatile girmektedir. Halk tebrik ve telgraflarla birbirinin bayramını kutlarlar.

Gerçekte noel (yılbaşı) kutlamalarının Hz. İsa'nın doğumuyla herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Noel Baba efsanesi sonradan Saint Nicola adlı papazın uydurmasından ibarettir. Hristiyanların geleneksel bayramı olan Noel, şu anda halkı müslüman ülkeler arasında da rağbet duyulmaya ve özel teşvik görmeye başlamıştır. İşin korkunç yanı da, bu tür tebriklere müslümanların rağbet etmesi ve İslâm'dan uzaklaşma yoluna girmeleridir. Müslümanlar önce Allaha verdikleri sözü hatırlamalı, Kur'an ve Sünnet doğrultusunda kendisine bahşedilen "müslüman" ismine yaraşır vakar ve bilincin şuurunda olabilmelidirler. Çünkü biz "Rabb olarak Allah'dan, din olarak İslâm'dan, peygamber olarak da Muhammed (s.a.s)'den razıyız" (Buhârî, İlim, 29, İ'tisam, 3; Müslim, İman, 56, Fedail, 134-136; Tirmizi, İlim, 10).

ALINTI ... Naci YENGİN

tecelli 25 Aralık 2015 21:17

Cevap: YILbaşı Neyimiz Olur?
 
Bize bir nazar oldu – Arif Nihat Asya



Bize bir nazar oldu
Cumamız Pazar oldu
Ne olduysa hep bize azar, azar oldu
Ne şöhretten hastayız, ne de candan hastayız
Ne ruhça ne vücutça ne de kandan hastayız
Avrupa’ya bir değil iki pencere açtık
Uzun yıllardan beri cereyandan hastayız
Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz
Yaklaştıkça her sene öz yurdumda yılbaşı
Yapılır milletime Frenkçe sahte aşı
Buna ağlar ağacı hem toprağı, taşı
Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz
Sen Hıristiyan mısın? Diye sorsan darılır
Yılbaşında hindi kaz yemesine bayılır
Çam deviren hindi ki nasıl mümin sayılır
Bilmiyoruz çoğumuz ne edip yapıyoruz
Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz
Arif Nihat Asya


SAAT: 12:25

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306