![]() |
Kur'anda geçen hikmet sözünden ne anlamalıyız? Bugün kur’an da bazı ayetlerde geçen hikmet sözü ile ne anlatılıyor onu anlamaya çalışacağız. Önce bu kelimenin sözlük anlamına bakalım. Sözlükte bilgelik, ilim, sır, özlü sözler, İnsanın mevcudatın hakikatlerini bilip hayırlı işleri yapmak sıfatı. Akıl, söz ve hareketteki uygunluk. Hak emre uymak. Bu anlamların tümünü birleştirdiğinizde ilim sahibi, gerçekleri görebilen, idrak eden ve elindeki bilgiler ışığında kendisine ve topluma yön verebilen bir insani özellik diyebiliriz. Şimdide bu bilgiler ışığında kur’an HİKMET sözüyle bizlere ne anlatıyor onu anlamaya çalışalım. Önce Nisa suresi 113. ayete bakalım. Nisa 113: Eğer Allah'ın senin üzerindeki lütfu ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir grup seni şaşırtmaya mutlaka yeltenecekti. Ama onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar. Ve sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Allah sana Kitap'ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah'ın senin üzerindeki lütfu çok büyüktür. Allah bu ayetin başında dikkat ederseniz, seni şaşırtmak isteyenler mutlaka olacaktı diyor ve devamında sana zarar veremeyeceklerini, çünkü Allah sana kur’ anı ve hikmeti verdiğini söylüyor ve bu kitapla sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir diyor. Peki, burada geçen HİKMET sözünden acaba sana kur’an dışından da hüküm verme yetkisi verdim, artık sen benim kur’an da söylemediğim konularda hükümler vermeye yetkilisin diye mi anladınız? Bu anlamı istediğiniz kadar zorlayın çıkarmanız asla mümkün değildir. Günümüzde bu ayet delil gösterilip söylediğim hüküm verme yetkisi çıkarılmaktadır. Peki, bu ayeti nasıl anlamalıyız diye tekrar düşünelim. Allah elçisine seslenerek; Sana kur’anı ve ilmi vermemiş olsaydık, sana bilmediğin konuları öğretmemiş olsaydık, onlardan bir grup mutlaka seni şaşırtmayı aldatmayı deneyeceklerdi diyor. Ama sana verdiğimiz kitap ve ilimle onlar seni değil, ancak kendilerini kandırırlar diyor. Bu söylediklerimize delil aramaya kur’an dan devam edelim. Bakara 151: Nitekim size aranızdan bir resul göndermişiz; size ayetlerimizi okuyor, sizi temizleyip arıtıyor, size Kitap'ı ve hikmeti öğretiyor, size daha önce bilmediklerinizi belletiyor: Bakara 151. ayette, aranızdan bir peygamber gönderdik, size kur’anı tebliğ ediyor ve yaptığınız yanlışları anlatarak sizleri doğru yola iletiyor. Böylece temizlenip arınmanızı sağlıyor. Sizlere kur’anı belletiyor Rabbin emirlerini iletiyor ve bu kitabın Allah katından nice sırları bizlere aktardığını, nasıl ilmi bir kitap olduğunu gösterip, sizlere daha önce bilmediğiniz bilgileri kur’an dan anlatıp öğretiyor, sizleri doğruya yöneltiyor diye uyarıyor.Tabi burada geçen hem kur’an, İncil, Tevrat diye açıklayabiliriz. Şimdi düşünelim öğretilen kur’an dışından bilgiler mi? Siz burada kur’an dışından bilgileri, peygamberimiz verecek sizlere diye mi anladınız, yoksa peygamberiniz sizlere kur’an dan, Allah katından bilmediklerinizi öğretecek sizi kur’an la temizleyip arındıracak diye mi anladınız? Kur’an ayetlerine bakmaya devam edelim. Kasas 14: Mûsa, yiğitlik çağına ulaşıp olgunlaşınca ona hikmet ve ilim verdik. Biz, güzel düşünüp güzel davrananları böyle ödüllendiririz. Allah Musa peygamberimize daha gençlik çağlarında, yani peygamber olmadan önce, ona hikmet ve ilim verdik diyor. Ayetin devamında da biz güzel düşünen, güzel davrananları böyle ödüllendiririz diyor. Bu ayette geçen hikmet sözünü düşündüğümüzde Hz. Musa ya Rabbim ilmi doğru kullanacak, akıl söz ve hareketlerinde uygunluğu sağlayacak, hak yolundan gidecek, güvenilir bir insan olacak, hikmeti verdiğini söylüyor. Dikkat edin ayetin sonunda güzel düşünüp, güzel davrananlara biz HİKMET i veririz diyor. Eğer hikmet sözcüğünden günümüz de bahsedilen, kur’an da olmayan hükümleri verme, helal haram koyma yetkisidir işte hadislere delil ayet budur, dersek kur’an ın bütün ayetleri ile çelişiriz. Bakın Rabbim bu ayetinde açıkça GÜZEL DÜŞÜNÜP GÜZEL DAVRANANLARI BÖYLE ÖDÜLLENDİRİRİZ diyor, yani HİKMET veririz diyor. Araştırmamıza devam edelim. Cumua 2: O Allah'tır ki, ümmîlere içlerinden bir resul göndermiştir de o, onlara Allah'ın ayetlerini okur, onları arıtıp temizler, onlara Kitap'ı ve hikmeti öğretir. Onlar bundan önce tam bir sapıklık içine gömülmüşlerdi. Yukarıdaki ayeti anlamaya çalışalım. Allah toplumun içinden resuller gönderir, onlara Allah ın ayetlerini okur onları arındırıp temizler yani doğru yola iletir, onlara kitabı ve içindeki ilmi, ondan nasıl yararlanmamız gerektiğini öğretir diyor. Dikkat edin toplumu neyle uyarıyor arındırıp temizliyor, Allah ın ayetleriyle. Ama bizler kur’an dışından da hükümlerden bahsediyoruz ve diyoruz ki, Allah hikmet sözüyle peygamberimize hüküm verme yetkisinin olduğunu yani günümüzdeki hadis bilgilerinin de hiç şüphe duyulmadan kur’an gibi iman edilmesi gerektiğini söylüyoruz. Siz bu ayetten Rabbin bunu emrettiğini mi anladınız? Bakın ayetin sonunda ne diyor; Çünkü onların kitap gelmeden önce sapkınlık içinde olduğu açıklanıyor. Elbette kur’an a uyan hadislerden yararlanmalıyız bunda hiçbir şüphe yok. Kur’an ın onayladığı onun ayetlerinin hayata geçirildiği örnekler her zaman bizlere yararlı olacaktır. Şimdi yazacağım ayetleri dikkatli düşündüğümüzde hikmet sözünden Rabbim kur’an ın içindeki ilimden, eşsiz bilgilerden, bilge bir insan olmanın yolundan bahsettiği çok net anlaşılıyor. Lokman 2: İşte sana, o hikmetlere dolu Kitap'ın ayetleri. Yunus 1: Elif, Lâm, Râ. İşte sana hikmetlerle dolu Kitap'ın ayetleri. Yasin 2: Yemin olsun o hikmetlerle dolu Kur'an'a ki, Aliimran 58: İşte bu sana ayetlerden ve hikmetlerle dolu Zikir’den okuduğumuzdur. Yukarıdaki ayetleri okuyan herkes, hikmetle dolu kur’an ayetleri sözünden kur’an ın bir ilim ve bilgi yüklü bir kitap olduğunun anlatıldığını anlar. Allah peygamberimize sana kur’anı ve hikmeti verdim sözünden de, sana kuranı iyice anlayabilmen ve insanlara anlatabilmen ve ikna edebilmen için ilim, bilgelik verdim diyor. Bizler sırf kendi çıkarlarımıza ve inançlarımıza delil aramak adına bu sözcüklere, hiç bahsedilmeyen anlamları yükleyerek kur’an da çelişki yaratmaktan çekinmiyoruz. Allah bizleri affetsin. Şimdide aşağıdaki ayeti anlamaya çalışalım. Aliimran 79: Hiçbir insanın, Allah'ın kendisine Kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra (kalkıp) insanlara: Allah'ı bırakıp bana kul olun! demesi mümkün değildir. Bilakis (şöyle demesi gerekir): Okutmakta ve öğretmekte olduğunuz Kitap uyarınca Rabbe halis kullar olunuz. Allah bakın ne diyor lütfen dikkatli okuyalım. Kitap, hikmet ve peygamberlik verilen hiç kimse insanlara, Allah ı bırakıp bana kul olun demez diyor. Peki, bunlar ne yapar diyor burası çok önemli. Size getirdiğimiz öğrenmekte olduğunuz kitap uyarınca yani kitapta yazanlara uygun Allah a halis kullar olun. Dikkat ettiniz mi kitap tebliğ edilen hikmet verilmiş peygamberler, yalnız indirilen kitaplar doğrultusunda iman edilmesini isteyeceğini söylüyor Rabbim. Peki, bizler ne diyoruz? (Allah burada geçen hikmet sözüyle elçisine kur’an dışından hükümler koyma yetkisi vermiştir.) Siz yukarıdaki ayetlerden bunumu anladınız, yoksa Rabbin indirdiği kitaba sarılmasını mı emrediyor Allah diye anladınız? Yorum ve karar sizlerin. Kur’an hikmet sözünden bizlere neler anlatıyor bunu anlamaya devam edelim. Nahl 125: Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et ve onlarla, en güzel olan neyse o yolla mücadele et. Şüphe yok ki Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. Ve O, gerçeğe kılavuzlananları da en iyi bilendir. Allah elçisine bakın ne diyor, ben sana hikmeti verdim sende insanları kur’an a davet ederken, onun içindeki ilmi, bilgeliği ve yüceliği ön plana çıkar ve insanları bu yolla güzel öğütlerle Allah yoluna davet et diyor. Bu konuyu araştırmaya devam edelim. Zühruf 63: İsa, açık-seçik kanıtlarla geldiğinde şöyle demişti: "Ben size hikmet getirdim ve tartışıp durduğunuz şeylerin bir kısmını size açıklayayım diye geldim. O halde, Allah'tan korkun ve bana itaat edin Hz. İsa açık seçik kanıtlarla yani İncil ile topluma gelerek; ben size hikmeti getirdim, tartıştığınız konuların bir bölümünü sizlere açıklamak için geldim diyor. Dikkat edin burada hikmet sözüyle İncil den yani Allah katından gelen kitaptan bahsediyor. Demek ki hikmet Allah katından verilen bir ilim, bilgi ve açıklayıcı sözler, onları anlayabilme kavrama becerisi olduğu anlaşılıyor. Şimdi yazacağım ayetler kafanızdaki soru işaretini kaldıracak ve sizlere hikmet sözünden ne anlamalıyız tam karşılığını verecektir umarım. Şuara 83: “Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat.” Bakara 269: O, hikmeti dilediğine verir. Ve kendisine hikmet verilmiş olana çok büyük bir hayır verilmiş demektir. Gönlünü ve aklını çalıştıranlardan başkası düşünüp anlayamaz. Ayetlere baktığımızda hikmet sözcüğünün anlamı iyice su yüzüne çıkıyor. Allah bizlere nasıl dua etmemiz gerektiğini bakın ne güzel söylüyor ve nasıl dua etmemizi istiyor?( Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat.”) Eğer Rabbin peygamberimize, sana kur’anı ve hikmeti verdik sözünden, bizler peygamberimize kur’an dışından hükümler koyma, helal haram yapma yetkisi veriyor diye anlarsak, bizlerde Allahtan böyle bir yetkimi istiyoruz diyeceğiz? Elbette hayır, Allah kur’an da hikmet sözüyle Bakın bakara 269. ayette çok daha iyi açıklayarak, Hikmeti Allah dilediğine vereceğini ve kendisine hikmet verilenler yani ilim ve doğruyu kavrama gücü verilenlere büyük bir hayır verilmiş olur diyor Yaratan. Daha önce yazdığım bir ayette de güzel düşünüp güzel davrananlara hikmet bahşettiğini söylüyordu lütfen hatırlayınız. Ayetin sonunda ise Allah çok güzel sesleniyor aklını çalıştırmayanlara bakın ne diyor? (Gönlünü ve aklını çalıştıranlardan başkası düşünüp anlayamaz.) Şimdide hikmet sözünden peygamberimize hüküm koyma, helal haram yapma yetkisi verdiğini, böylece kur’an da hükmü olmayan bazı konularda peygamberimiz hüküm vermiştir, diyenlere kur’an ın bazı ayetlerini de hatırlatmak istiyorum. Acaba gerçekten böyle bir yetki vermiş midir Rabbim? Yukarıda açıklamaya çalıştığımız hikmet sözünden asla böyle bir yetkiden söz edilmiyor ama diğer ayetlerde bu konuda ne diyor? Gelin bu soruyu kur’an a soralım bakalım nasıl bir cevap alacağız? Kehf 26: ……….Ne güzel görendir O, ne güzel işitendir. Onların, O'ndan başka bir dostları da yoktur. Ve O, hükmüne hiç kimseyi ortak etmez. Başka hiçbir ayet örnek vermesem bile bu ayet her şeyi çok net anlatmıyor mu sizce? Allah asla hüküm verme konusunda kimseyi ortak etmez kendisine dediği halde, nasıl olurda bunun tersine inanmaya devam ederiz? Kur’an a bakmaya devam edelim. Enam 62: Nihayet onlar gerçek Mevlâ'ları olan Allah'a götürülürler. Gözünüzü açın! Hüküm yalnız O'nundur. Ve hesap görenlerin en süratlisi de O'dur Enbiya 10: Andolsun ki, size öyle bir kitap indirdik ki. Bütün şanınız ondadır, hala akıllanmayacak mısınız? Yukarıdaki iki ayeti anlamaya çalışalım. Allah dikkat ederseniz dikkatimizi çekmek için GÖZÜNÜZÜ AÇIN diyor ve HÜKÜM YALNIZ ONUNDUR diyerek hükmü yalnız Allah vereceğini açıkça söylüyor. Enbiya suresi 10. ayet aslında bizlerin sarılacağı, bizlerin şanı şerefi, rehberi olan yalnız KUR’AN olduğunu sizce çok açık söylemiyor mu? Bizleri kur’an dışından da bilgiler olduğunu mu söylüyor yoksa bütün bilginiz orada mıdır(Kur’an damıdır) diyor? Ama bu sözleri dikkate almayacağımızı bilen rabbim ayetin sonunda söylediği sözler çok üzücüdür. (hala akıllanmayacak mısınız?) Rabbim çok haklısın hala akıllanmadık. Şimdi yazacağım ayet üzerinde dikkatle düşünelim. Bakara 170: Onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun!" dendiğinde: "Hayır! Biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." derler. Peki, ataları bir şeye akıl erdiremiyor, doğruya ve güzele ulaşamıyor idiyseler. Ayete baktığımızda peygamberimiz o devrin insanlarına bakın nasıl bir tebliğ yapıyor ve karşılığında cevap alıyor?( "Allah'ın indirdiğine uyun!" ) Demek ki o devrin insanlarına da yalnız kur’an tebliğ edilmiş ve Allah ın indirdiğine uyun diye uyarılmış. Peki onlar ne cevap veriyor? ("Hayır! Biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız.") Bence bu cevabın üzerinde çok düşünmeliyiz. Peygamberimiz o devrin insanlarına Allah ın indirdiği kur’an a uyun diyor, onlarda biz atalarımızdan gördüklerimize inanırız diyor. Burada geçen sözlerle günümüzde buna benzer inancın bağlantısını sizler düşünün lütfen, yorum sizlerin. Kur’an a sormaya devam edelim. Araf suresi 3; Rabbinizden size indirilene uyun; O'nun berisinden bir takım velilerin ardına düşmeyin! Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz. Araf 185: Göklerin ve yerin hükümranlığına, Allah'ın yarattığı her şeye ve ecellerinin yaklaşmış olabileceğine bakmadılar mı? O halde Kur'an'dan sonra hangi söze inanacaklar Enam 57: De ki: Şüphesiz ben Rabbimden gelen apaçık bir delile dayanıyorum. Siz ise onu yalanladınız. Çabucak gelmesini istediğiniz (azap) benim yanımda değildir. Hüküm ancak Allah'ındır. O hakkı anlatır ve O, doğru hüküm verenlerin en hayırlısıdır. Şimdide yukarıda ki ayetleri anlamaya çalışalım. Araf suresi 3. ayetinde Rabbim bizlere çok açık ve net Rabbinizden size indirilene uyun diyor, bu indirilen hangi kitaptı? Elbette KUR’AN. Ayetin devamına dikkat edin, onun berisinden bir takım velilerin sözlerine inanmayın, yani ardına düşmeyin diyor. Peki, bizler ne yapıyoruz? Kur’an da her şey yoktur, gerçek iman etmek istiyorsan fıkıh kitaplarına bakacaksın demiyorlar mı? Apaçık Rabbim kur’an a sarılın demesini nasıl olurda göz ardı ederiz bir türlü anlayamıyorum. Araf suresi 185. ayette çok açık ve net(O halde Kur'an'dan sonra hangi söze inanacaklar.) demesine rağmen nasıl olurda bizler, kur’an ın onayını almamış bir rivayete göre diye başlayan sözleri kur’an gibi görüp iman ederiz? Düşünen aklını çalıştıran yok mu diyor Rabbim. Kur’an ı ben koruyorum derken Rabbim, düşünen yok mu diğer bilgilerin koruma dışı olduğunu anlayamıyor muyuz? Enam suresi 57. ayette;( Hüküm ancak Allah'ındır. O hakkı anlatır ve O, doğru hüküm verenlerin en hayırlısıdır.) demesine rağmen hala, Allahın vermediği hükümlerde peygamberlerde hüküm verir deme cesaretini neren buluyoruz bilmiyorum. Bakın aşağıdaki ayette peygamberimizin ne söylemesini istiyor Rabbim bizlere? Bu ayetten çıkaracağımız o kadar dersler var ki Ahhh bir anlayabilsek. Cin sur. 21: De ki: "Ben size zarar verme gücüne de ışık ve aydınlık verme gücüne de sahip değilim.22. De ki: "Allah'tan beni hiç kimse kurtaramaz ve O'nun dışında bir sığınak da asla bulamam. 23. "Ancak Allah'tan bir tebliğ ve O'nun mesajlarından bir şeyler sunabilirim." Allah'a ve O'nun resulüne isyan edenler için cehennem ateşi vardır. Ebedi orada kalacaklardır. Yukarıdaki ayeti tebliğ alan ve iman eden hiç kimse bu sözlerin tersini söyleyemez. Bakın Rahman elçisine söyle onlara diye başlıyor ve peygamberimizin zarar verme ya da fayda sağlama gücünün olmadığını çok açık bir şekilde söylemesini istiyor. Bizler bu ayetlere, sözlere gözlerimizi kapatmış hala peygamberimizin şefaat yani bağışlama yetkisinin olduğunu, kur’an ın koymadığı hükümleri koyabileceğini söylüyoruz. Bizler acaba bakar kör mü oldukta farkında değiliz? Daha açık nasıl söylesin peygamberimiz, ben ancak Allah ın tebliğ ettiği mesajları sunarım diyor, elbette bununda kur’an olduğu diğer ayetlerde açıkça söyleniyor. Bakın Zühruf suresi 44. ayette hangi kitaptan sorumlu olduğumuz açıkça söylenmesine rağmen nasıl olurda bu ayetlerin tersine iman ederiz? Zühruf 44 : Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız. Şimdi sizlere bir soru sormak istiyorum. Kur’an ın hiçbir ayetini okumadınız ama bu ayeti okudunuz. Size birisi dese ki yalnız bu kitap yetmez, dini öğrenmek ve yaşamak için kur’an ın vermediği başka hükümler de vardır dese, siz ne cevap verisiniz? Sanırım madem Allah bizleri bu kitaptan sorumlu tutacak, neden başka kitaplara da çalışıp aklımı karıştırayım ya da yanlışlık yapma riskimi artırayım demez misiniz? Yorum sizlerin elbette kararda sizlerin, çünkü hesabı herkes kendisi verecektir. Benim yazdıklarım kur’an ın apaçık sözleridir. Hiçbir yorum yapmadan sizlere aktardım. Kur’an dan apaçık anladıklarımı yazdım. Bende bir beşerim elbette hata yapabilirim, bu yazdıklarımı hemen kabul etmek yerine, sizlerde kur’an a müracaat ediniz, onu anlayarak bol bol okuyunuz, eminim ki sizlerde tarafsız bir şekilde okursanız Rabbin ne söylediğini anlayacaksınız. Bizler birilerinin öğretisini doğrulamak adına değil, rabbin ne söylediğini anlamak adına kurana bakarsak, O ışığı kesinlikle görüp, onun hikmetinden faydalanacağımızdan hiç şüphem yok. Yüceler Yücesi Rabbim, bana ve Rabbin yolundan giden, kur’anı anlamak için çırpınan halis kullarına ne olur HİKMETİNİ nasip eyle. Senin her şeye gücün yeter ÂMİN. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
RE: KUR'ANDA GEÇEN HİKMET SÖZÜNDEN NE ANLAMALIYIZ? Hikmet’in Kur’an’da en çok ‘hayır’ anlamında nitelendirilmesini göz önüne alırsak, onu, hayırların esası ve kaynağı olarak tanımlamak mümkündür. Dolaysıyla bu cok kapsmlı kavram sadece bir yönüyle ele alınmamalı, sahip olduğu manaların bütünlüğü çerçevesinde anlaşılmalıdır. Buna göre hikmet hakkında şu tespitleri yapabiliriz: 1- Hikmetin başı tefekkür ve tezekkürdür. Bunun ferd ve cemiyet hayatına en güzel yansıması, iman, salih amel, takva, hakk ve adalettir. Bu cihetle hikmet bir düşünce tasavvur ve düşünce bütünlüğüdür. Gelip geçici bir bilgi veya davranış değil, daimi bir bütünlük yani kalıcı davranışlardır. 2- İlimde kesinlik, amelde sağlamlık yani yaptığı engüzel en mükemmel ve en muhkem şekilde yapmaktır. Bir başka hikmet ilimle sanatın birleşmesidir. 3- Her bilgi hikmet değildir. Varlığın özü ve içyüzündeki gerçeği, her nesneye ait ayrı ayrı hususiyetleri; bunların arasındaki münasebetleri ve hikmet adalettir. İşte bu nizam ve ahenkle, kainattaki her şeyin yerli yerinde olması ilahi hikmetinden hareketle, kendi iç ve dış dünyamızla denge ve düzenin korunmasına riayete (adalet) hikmettir. 4- Hikmetin hakimiyat manasıyla irtibatlı olarak her zaman en iyi hedefleri takip ederek idare edenlerle edilenler arasında, hak, adalet, iyilik ve güzellik arayışları içinde bulunmak, bu açıdan insanlarla olan muamelelimizde ilahi ahlakla ahlaklanmak da hikmettir. Bu da insanı cehaletten icraatını zulüm ve haksızlıktan ikram ve ihsanını cimrilikten hoşgörüsünü sertlikten beyinsizlikten arındırmayla mümkündür. 5-Peygamberlik hem ilmi varlıktaki fayda ve maslahatları tanımak hedeflenen gayeleri idrak etmek gerekir. 6- Hikmet varlık aleminde her şeyi yerli yerine koymak demektir. Bu pratik mana açısından bakacak olursak hem de ameli yönden ilahi ihsan eseri olan hikmetin en yüksek mertebesini ifade eder. İnsanoğlu her zaman şeytanın telkin ve vesvesesiyle rahmani mantık ve muhakemeyi ayırt etmesi için Rasulullah’ın sünnetine teslim olma mecburiyetindedir. Ancak bu sayede insan doğru ve düşünceli düşünebilir. Bu sayede insanda mustakim muhakeme ve ilahi hikmet mevhibeleri belirmeye başlar. Duygu ve istikamet güçlenir. Faziletler onda gelip geçici değil yerleşik yatkınlıklara dönüşür. İşlene işlene onun tabiatıyla bütünleşir ki bu da yine ilahi ahlakla ahlaklanmak demektir. Allah razı olsun... |
RE: KUR'ANDA GEÇEN HİKMET SÖZÜNDEN NE ANLAMALIYIZ? Haluk bey , öncelikle makaleleriniz uzunluğundan dolayı rahat okunmuyor bunu belirtmek isterim.Örneğin yukarıdakı yazınızı aynı başlık altında1, 2, 3 ..diye sıralı yazı dizisi halinde yayınlayabilirdiniz. Bu yüzden yapacağım yorumları genel bir şekilde toparlamak zorunda kaldım.Ayetlerle örülü, çoğu noktaları haklı yazınız aynı zamanda bir takım çelişkilerde barındırıyor.Nübüvvet, hadislerin subütu, hz. peygamberin konumu/ şâri olup olmaması, şeffat mefhumu gibi bir çok konuyu ele almışsınız.Peygamberimizin hüküm koyma yetkisi yoktur, şefaatte edemez gibi görüşleriniz de var.Bir de çıkıp sonuna ben hiç bir yorum yapmıyorum , gerçekleri ifade ediyorum diyorsunuz.Yazdıklarınız sizin ayetlerden anladığınız gerçeklerdir.Bu tezatlığı belirtmek istedim. |
RE: KUR'ANDA GEÇEN HİKMET SÖZÜNDEN NE ANLAMALIYIZ? Sayın Nur nikli arkadaşım gerçektende yazı içinde çok fazla olmasada sizin söylediğiniz, peygamberimizin hüküm koyma ve şefaat yekisinin olmadığını söylemem, yazının sonunda yorum yapmadığım sözlerimle çelişmiş. Çok haklısınız uyarınız için teşekkür ederim. Burada sanırım ayetlerden etkilenerek söylenen sözlerin uyumsuzluğuna örnek vermişim ama sonundaki sözlerimle uyum sağlamamış. Yazımın uzunluğuna gelince, konuyu daha iyi anlatabilmek için daha çok detay vermem gerektiğini düşündüğüm içindir. Birkaç parçaya böldüğümde konu bölünebilir diğer kısımlar okunmayabilir korkusuyla bölmüyorum. Okumak isteyen bölündüğünde okuyorsa bir bütün halindede okuyur diye düşünüyorum. Elife rumuzlu arkadaşımında yazdıklarına katılıyorum. Yazdıkları anlamlar Kur'anda geçen hikmet sözcüğünün karşılıklarıdır, gerçekten birçok anlamda kullanılmıştır. Benimde yazımda anlatmak istediğim bu sözcüğün anlamı dışında manalar vermemek gerektiğini anlatmak adınadır. SAYGILARIMLA Halukgta |
RE: KUR'ANDA GEÇEN HİKMET SÖZÜNDEN NE ANLAMALIYIZ? Sayın Haluk ben yazınızdan istifade ettim en azından sorgulamak adına birşeyler ögrendim. fikir ayrılıkları yaşanabilir lakin benim hikmet le ilgili kavramlara göz atmama sebeb oldugunuz için teşekkür ediyorum.. selam ve dua ile... |
RE: KUR'ANDA GEÇEN HİKMET SÖZÜNDEN NE ANLAMALIYIZ? haluk kardes kurandan baska kaynak aramaya gerek yok vurgusunu cok yapiyorsunuz. vahiy olarak kurandan baska kaynaga gerek yok ama hadisler vahiy degil elbette, peki hadislere de mi gerek yok diyecegiz kurani anlamak icin? eger iddianiz bu ise, o zaman efendimiz de vahiy kendisine inzal olduggunda ayeti lafzen aktarip, ey sahabe, iste vahiy burda ve apacik bir sekilde ben de sizlere lafzen aktardim, ustune bana birsey soylemek dusmez, siz apacik olan bu vahyi anlayin der, hic baska birsey konusmazdi diye dusunmek lazim ama o allah elcisinin insanlar vahyi anlasin diye bir omur cirpinisini nereye koyacagiz, nereye yerlestirecegiz o zaman. rasulullahin hukum koyma yetkisi vardir, cunku... burada cunkusu onemli... allah, kuranda efendimiz icin o heva ve hevesinden konusmaz demekle, ondan gelecek her kukum koyma yetkisini tanidigini bildirmektedir, hatta ve ma harramallahu ve rasuluh ayeti de bunun ispati olarak verilebilir, yani allah ve rasulu neyi haram kilmissa demektir. rasul birseyi helal veya haram kilma yetkisine sahiptir, hukum olarak bunu da algilamak mumkundur. cunku biliyoruz ki efendimiz helal veya haram kilarken birseyi asla nefsinden konusmazdi, vahyin emri dogrultusunda hukum verirdi. hukum koyma yetkisini allahin tanidigi bir rasul varken siz nasil allahin yetki vermesini yetkisizlik gorebilirsiniz ki? sefaat konusunda ise haklisiniz, kuran sefaatle ilgili ayetlerin istisnasiz tumunu olumsuz cumle kalibinda zikreder. sefaatin varligina yada yokluguna dair degil, sefaatin kim tarafindan yapilacagina yonelik bir vurgu olup, allahin izni olmadan kim kime sefaat edecekmis bakalim anlamindadir. hic bir ayette allah rasulunun sefaat edecegi bildirilmez, sefaat yoktur diye gelen bir ayet yoktur fakat sefaati kim edecekmis onun izni olmadan diye gelen bircok ayet vardir, demek ki allahin izni olursa birileri sefaat edecektir (sartli cumle olusuna dikkat), burdan hareketle, eger allah birine izin verecek ve o izin dahilinde birisi sefaat edecekse bu rasul olsun diye bir temenni dile getirilebilir, bunda bir beis yoktur. aksi halde, sefaat kesin olacaktir demek kadar kesin olmayacaktir demek de ayri bir abes, sefaat, allah izin verirse olacaktir, izin verirse de rasule versin diye bir temennide bulunulabilir. rasul sefaat edecektir, bize de etsin denilemez, o konuda haklisiniz.ama rasul sefaat edecekse bize de etsin diye temenni edilebilir. kaldi ki sefaat yoktur sonucuna ulasmak icin, o zaman su ayetin anlamini inkart etmemiz gerekir once: fema tenfeuhum sefaatussafiin (sefaat edicilerin sefaatleri de onlara fayda etmez). haydi buyur burdan yakalim o halde? ayetin demek istedigi su: ben izin verirsem birileri sefaat edecek, ama o sefaat edicilerin sefaati bile bazi tip insanlar var ki onlara bu sefaat dahi fayda etmeyecek. (burda sartli cumleyi gozden kacirmamak lazim) |
Re: Kur'anda geçen hikmet sözünden ne anlamalıyız? Kebuter kardeşim çok güzel konu başlıklarına değinmişsiniz, Allah sizden razı olsun. Hepimizin amacı Rabbin ne söylediğini anlamaya çalışmak olmalıdır, yoksa birilerinin öğretisini kanıtlama çabasına girersek yanılma payımızda o kadar fazla olur. Şimdi gelelim açtığınız konulara. Kur’an ana ve temel kaynaktır ve Onun dışında hüküm koyanda yoktur. Kur’anı daha iyi anlayabilmek için yardımcı bilgilere ihtiyaç yoktur demek mantığa uymaz. Ama yardımcı bilgiler de olmasaydı onu anlayamayız demekte o kadar mantığa aykırıdır, bundan öte kur’ana saygısızlık tır diye düşünüyorum. Bunun nedeni bu kitabın Rabbin katından gelmesi ve bizlere rehber, güneş ve gönül gözü olarak geldiğini söyleyen Rabbim, aklını kullanan buradan istifade edecektir sözlerine ters düşer. Bakın Rabbim sizleri bu kitaptan hesaba çekeceğim diyor, eğer bu kitapta her şey olmayıp, anlaşılması zor bir kitap olsa bu sözleri söyler miydi Allah. Niçin kur’an da birçok kez Allah yemin ederek BU KİTABI SİZLER İÇİN KOLAYLAŞTIRDIM diyor bizlere? Hadisleri düşünün, peygamberimiz sağlığında önce müsaade etmiş daha sonra yasaklamıştır. Bakmış ki kur’an yerine bu sözlere itibar ediliyor ve her kişiden nakledilirken değişikliğe uğruyor, peygamberimiz bu durumda yasaklamıştır. İşin ilginci yüzlerce hadis de vardır dört halife devrinde uydurma hadislerle mücadele edildiğine dair. Peki ben bu sözlerle hadisleri bir kenara mı atalım demek istedim şimdi? Kesinlikle hayır. Bu konuyu şöyle örnek vermek isterim. Okulda okutulan, Milli Eğitimin okutulmasını istediği bir ana kitap var. Öğretmen buradan eğitimini veriyor, fakat öğretmen öğrencilerine bir tavsiyede bulunuyor ve diyor ki; Çocuklar işlediğimiz konuları içeren isterseniz başka kaynaklarda var, buradaki kaynaklar işlediğimiz konuların örneklerini de verip daha iyi anlaşılmasını sağlayabilir. Konuyu anlamakta zorlanan öğrenciler bu kaynaklardan istifade etsinler. Bizler hadisler konusuna böyle bakmalıyız diye düşünüyorum. Hadis bilgileri ana kitabı desteklediği ve anlattığı sürece faydalıdır, gereklidir. Ana kitaptan uzaklaştığı ve onun hiç değinmediği konularda da bilgiler vermeye çalışıyorsa bizleri yanlışa yönlendirme ihtimali yüksektir. Bizlerin unutmaması gereken sorumlu olduğumuz ana konular apaçık kur’an da belirtilmiştir onun dışından verilen hükümlerden sorumlu olmadığımızı bilmeliyiz. Çok daha önemli konuda peygamberimize atfedilen sözlerin, onun sözü olup olmadığını bilemediğimiz konusudur. Peygamberimiz eğer bir şey söylemişse o mutlaka kur’ana uygundur bunda hiçbir şüphe yok, ama bu sözü peygamberimiz söylemiştir diye garanti veren var mı aramızda? İşte sorun da burada çıkıyor. Mezheplere bir bakın, aynı konularda bu peygamberimizin sözüdür dedikleri sözlerin birbirinin tersi olduğuna çok şahit olursunuz. Bu durumda ne yapacağız? İşte yapacağımız şey Kur’anı nirengi alıp ona danışmak olmalıdır. Bu karşılaştırmayı yapabilmemiz içinde kur’an ı anlayarak bol bol okumamız gerekir. Gelelim peygamberimizin hüküm koyma yetkisi var mıdır sorusuna. Diyelim ki evet hüküm koyma yetkisi vardır. Bu durumda peygamberimizin verdiği bir hüküm kur’an da yok, böyle durumlarda nasıl olurda Rabbim bizleri kur’anın ipine sarın diye onlarca ayet indirip, daha sonra sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim desin. Bakın hemen kur’an içinde uyumsuzluk lar çıkıyor. Şimdi de verdiğiniz örneklere bakalım. Ayetinde söylediği gibi O kendi heva ve hevesin den konuşmaz, neyi haram kılmışsa….. siz bu sözlerin arkasına öyle anlamlar verdiniz ki adeta dipsiz bir kuyu. Hâlbuki Allah kur’anın başka yerinde elçisine öyle ihtarlar veriyordu ki, sakın benim ilettiklerimin dışında bir şeyler ekleme senin canını alırım diyordu. Sana vah yettiğimizi topluma bildir, bunu yapmazsan görevini yapmamış sayarım diyordu. Peygamberimizin aile içinde sırf eşlerinin hoşnutluğunu kazanmak adına Allah ın helal dediği bir şeye haram demesi sonucu elçisini nasıl ikaz ettiğini hatırlayın. Benim helal dediklerime kimler haram diyor Allah a iftira atıyorlar diyerek yalnız ve yalnız helal ve haram koyma yetkisinin Rabbimde olduğunu söylüyordu. Bu konuda bir yazım var sanırım daha detaylı bilgi bulacaksınız. ( [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ) Şefaat konusu da günümüzde gerçekten çok yanlış kullanılmaktadır. Allah benden şefaat dileyin denmesine rağmen bizler kur’an dan habersiz o kadar büyük yanlışlar yapıyoruz ki anlatmak izah etmek çok zor. Allah şefaat tümden bana aittir derken çok net konuşmuştur. Bu konuyu anlayabilmemiz ve günümüzde bu hatalara düşmememiz içinde peygamberimizin bizzat kendisinden örnek vermiştir. Bakın rabbim elçisine ne diyor? Muhammet 19; Allah'tan başka tanrı olmadığını kuşkusuzca bil! Hem kendi günahın için hem de mümin erkeklerle mümin kadınlar için af dile. Allah sizin, dönüp dolaşacağınız yeri de varıp ulaşacağınız yeri de bilir. Yukarıdaki ayeti lütfen iyice düşünelim. Allah elçisine kendi günahların için dua et diyor. Burada Rabbim günahları affedecek yalnız benim diye apaçık örnek veriyor. Devamında da inanan erkek ve kadınların günahları için de dua etmesini söylüyor. Dikkat edin peygamberimiz ancak iman ettiğinden emin olduğu kişiler için dua edebilir, yani o devirde tanıdığı bildiği ve emin olduğu kişiler için. Bugün bizlerin nasıl bir insan olduğumuzu bilemediği için zaten bu konu söz konusu değildir. Bundan dolayıdır ki dualarımızı Allah a karşı yapıyor ve ondan yardım diliyoruz. Daha açıkçası öyle yapmamızı Allah istiyor. Bakın aşağıdaki ayete Rabbim, deki onlara diye bizlere ne söylemesini istiyor peygamberimizin. Cin Suresi 21.ayet. De ki: "Şüphesiz ben, size ne zarar verebilir ne de fayda sağlayabilirim." Şimdi lütfen düşünelim bu ayetleri bizler hiç hesaba katmadan, görmezden gelerek, Allah tan dilememiz gereken şefaati yani bağışlanmayı peygamberimizden dilemiyor muyuz? Bakın Allah elçisine, söyle onlara ben size fayda sağlayamam dedirtmesine rağmen, nasıl olurda şefaati peygamberimizden istemeye devam ederiz? Şefaat Ey Yüce RABBİM dememiz gerekirken ne söylüyoruz lütfen hatırlayın. Gelelim bağışlanmayla, affedilmeyle ilgili dualara. Elbette yukarıdaki ayette de söylediği gibi bizler ancak dua edebiliriz. Bu dua kapısı da rabbin hoşnut olduğu, tüm halis kulları için açık bırakılmıştır. İman eden herkes sevdikleri insanlar için dua eder. Eğer Rabbim onun duasını uygun görürse kabul eder. Verdiğiniz örnek te(şefaat edicilerin şefaatleri de onlara fayda etmez). Sözünden birileri de şefaatçidir anlamı çıkmaz. Tam tersine onların inandıkları şefaatçilerin şefaatleri fayda etmeyecektir anlamındadır, çünkü bir başka ayetinde ( hiç bir şefaatin fayda vermeyeceği o günden sakının) sözlerine ters düşer. Bakın aşağıdaki ayet bence günahlarımızı affeden Allah tan başka kimsenin olmadığının apaçık kanıtıdır. Aliimran 135: Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler. Zaten günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler. Benim yazdıklarım kur’an ın bütünlüğünden anladıklarımdır. Allah yanlışlarımı bağışlasın yanıldığım yerlerde bana rahmetinle yardım etsin. Onun her şeye gücü yeter. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK |
RE: KUR'ANDA GEÇEN HİKMET SÖZÜNDEN NE ANLAMALIYIZ? Gelelim peygamberimizin hüküm koyma yetkisi var mıdır sorusuna. Diyelim ki evet hüküm koyma yetkisi vardır. Bu durumda peygamberimizin verdiği bir hüküm kur’an da yok, böyle durumlarda nasıl olurda Rabbim bizleri kur’anın ipine sarın diye onlarca ayet indirip, daha sonra sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim desin, demissin. iyide perygamber demis ise, asla kuranda karsiligini bulamayacagimiz bir hukum vermis olmaz. sizin bu cumleden sonra verdiginiz konu, hukum koymayla alakali degil, o mesela emrolundugun gibi dosdogru ol, veya musaya vahyettigimizi sana da vahyettik, eger vazgecersen kaybedenlerden olursun tarzi ikaz ayetleridir. kaybedenlerden olmak riskini bir peygamber bile allahin vahyi ile sabit bir bicimde tasiyorsa, biz kimbilir ne durumdayiz diye dusunmemisi gerektiren birsey bu fakat, peygamberin boyle bir risk icinde bulunmasi, koydugu hukmun kuranla celismesi anlamina gelebilir riskini asla icermez, cunku bunu kuran kendisi beyan etmis, kuran bunlarin tumunu birlestirdigimizde sunu diyor aslinda: emrolundugunu yapan, sorumlulugundan kacmayan bir rasul ne soylemis ise dogrudur. haram kilma yetkisi de vardir ki bu ayetle sabittir zaten. e zaten rasulun haram kilma yetkisinin ayetle sabit oldugunu soyluyorsak, rasul bu anlamda mesruiyetini de vahiyden almis demektir aziz dostum. vahyin kendisine cizmedigi bir cizgiyi takip ediyor degil nebi aleyhisselam degil mi? |
RE: KUR'ANDA GEÇEN HİKMET SÖZÜNDEN NE ANLAMALIYIZ? Kur'ân'da, Hz. Peygamber'in, bilhassa inananlar için Allah'ın büyük bir lütfu olduğu belirtilmekte, O'na îman, O'na itâatla irtibatlandırılmakta; yine O, insanlar için en güzel bir örnek şahsiyet olarak gösterilmekte, O'na insanlara tebliğ edip öğretmesi için Kur'ân'ın yanında çoğu yerde sünnet anlamına gelen hikmetin de verildiği tesbiti yapılmakta, vahiy sadece Kur'ân ile sınırlandırılmamakta, pek çok yerde Hz. Peygamber'e İtaat, Allah'a İtâatla birlikte zikredildiği gibi münferit olarak da O'na itâatin lüzûmu vurgulanmaktadır. Bununla birlikte hiç şüphesiz sünnet, hiçbir zaman Kur'ân seviyesinde kabul edilmemiş, ilk sırada dâima Kur'ân yer almış, sünnete ondan sonra yer verilmiştir. Nitekim bu durum, bizzat Hz. Peygamber tarafından Muaz b. Cebel Yemen'e vâli olarak gönderilirken verilen tâlimatta da açıkça tesbit edilmiştir.2 Ayrıca, ashâb-ı kirâmın uygulamaları da gerek Hz. Peygamberin sağlığında ve gerekse vefâtından sonra bu yönde olmuş problemlerinin çözümünde dâima, önce Kur'ân'a, ardından sünnete başvurma şeklinde olmuştur.3 Şimdi yapmış olduğumuz bu tesbitleri Kur'ân âyetlerinin nasıl ortaya koyduğunu görelim. Hiç şüphesiz Yüce Allah'ın insan olarak bize, kendi içimizden bir kimseyi peygamber olarak seçip bizlere canlı bir hayat örneği göstermiş olması büyük bir lütuftur. |
RE: KUR'ANDA GEÇEN HİKMET SÖZÜNDEN NE ANLAMALIYIZ? 1) Hz. Peygamber’in Yüce Allah'ın İnananlar İçin Büyük Bir Lütfü Olduğunu İfâde Eden Âyetler: "Andolsun ki Allah, müminlere büyük bir lütufta bulundu; zira daha önce açık bir sapıklık içinde bulunuyorlarken onlara, kendi içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, kendilerini temizleyen ve kendilerine Kitap ve hikmeti Öğreten bir Peygamber gönderdi" (Âl-i İmrân, 3/164). "Andolsun, içinizden size öyle bir Peygamber geldi ki sıkıntıya uğramanız O'na ağır gelir; size düşkün mü'minlere şefkatlidir, merhametlidir, eğer yüz çevirirlerse de ki: "Allah bana yeter! O'ndan başka Tanrı yoktur. O'na dayandım, O, büyük arşın sâhibidir." (Tevbe, 9/128-129) .4 Hiç şüphesiz, insan olarak bize düşen bu büyük lütfun kıymetini bilerek, âyet-i kerîmede 5 de işâret edildiği gibi, O'nu canımızdan da aziz bilip çok sevmek ve her işimizde bize en güzel bir örnek olarak gösterilen bu yüce şahsiyetin yolundan gitmek olacaktır. Hz. Peygamber'e îman Müslüman olmanın önde gelen şartlarındandır. O'nun adı kelime-i şehâdette Yüce Allah'ın adı ile birlikte yer almıştır. Ayrıca O'na inanmanın lüzumu hakkında Kur'ân'da pek çok âyet-i kerîme mevcuttur.6 Hiç şüphesiz, Hz, Peygambere îman, O'nun sadece bir peygamber olduğuna inanmanın da ötesinde bir anlam ifâde etmektedir. Bu da, O'nun Allah'tan alıp bize bildiklerinin bütününü, bununla ilgili olarak, her türlü emir, yasak, öğüt, uygulama, yorum ve açıklamalarının doğruluğunun kabulünü, kısacası O'nun her bakımdan örnek alınmasını gerektirir. İşte, Hz. Peygamber'in dindeki bu müstesnâ yerini ortaya koyan başka bir husus da Kur'ân'da bizzat Yüce Allah tarafından O'nun bize, her yönüyle kendimize örnek olarak alacağımız bir şahsiyet olarak takdim edilmesidir. 2) Hz. Peygamberi Örnek Bir İnsan Olarak Gösteren Âyetler: Kur'ân'da gayet açık ifâdelerle Hz. Peygamber'in Yüce Allah tarafından mü'minler için örnek alınması gereken model bir insan olarak takdim edildiğini görmekteyiz. Konu ile ilgili âyetlerde şu veya bu konuda diye bir kayıt koyulmamış olması O'nun insanlar için her yönüyle örnek olarak gösterildiği anlaşılmaktadır. İşte bu konudaki bazı âyetler şunlardır: "Andolsun Allah'ın Resûlünde sizin için -Allah'ı ve âhireti arzu eden ve Allah'ı çok anan kimseler için- (uyulacak) en güzel bir örnek vardır" (Ahzâb, 33/ 21). Bu âyette, Resûlullah'ın, Allah'a ve âhiret gününe inananlar için örnek bir şahsiyet olarak ileri sürülmesi, böylece onu Örnek edinmenin Allah'a ve âhiret gününe îman hususuna bağlanması O'nun sünnetine dinde ne kadar değer verilmiş olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Kur'ân, Hz. Peygamberin mü'minler için örnek bir insan olduğunu belirtmekle kalmaz aynı zamanda onun büyük bir ahlâk üzere olduğunu da şöyle vurgular: "Nün. Kaleme ve yazdıklarına andolsun, Sen Rabb'inin nimetiyle ünlenmiş (bir deli) değilsin. Senin için kesintisiz bir mükâfat vardır. Ve sen, büyük bir ahlâk üzeresin" (Kalem, 68/ 1-4). Sünnetin dindeki değerini ortaya koyan unsurlardan birisi de genelde onun da bir vahiy mahsûlü oluşudur. Nitekim, Kur'ân'a baktığımız zaman vahyin sadece kendisi ile sınırlandırılmadığına, Hz. Peygamber'e Kur'ân'ın dışında da vahiy verildiğine dâir birçok işâretleri görürüz. 3) Hz. Peygamber'e Kur'ân'ın Dışında da Vahiy Geldiğini İfâde Eden Ayetler: Kur'ân'da Yüce Allah'ın kullarına olan vahyinin genelde şu şekillerden birisi ile olduğu belirtilir: "Allah bir insanla ancak vahiyle, yahut perde arkasından konuşur. Yahut da bir elçi gönderip izni ile dilediğini vahyeder. O çok yücedir, hâkimdir" (Şûrâ, 42/51). Görüldüğü gibi bu âyette Yüce Allah, genel olarak dilediği kullarına bu yollardan herhangi birisi ile hitap ettiğini belirtmiş; kullarına olan hitâbını bir kitapla kayıtlamamıştır. Bundan başka, Hz. Peygamber'e Kur'ân'ın dışında da vahiy verildiğine delâlet eden hususlardan birisi de Kur'ân'da, Hz. Peygamber'e ve diğer bazı peygamberlere7 kendilerine verilen kitapların yanında bir de "hikmet"in verildiğinin ifâde edilmiş olmasıdır. Meselâ Bakara sûresinde şöyle buyrulur: "Nitekim, kendi içinizden size âyetlerimi okuyan, sizi (kötü inanç, fikir, söz ve fiillerden) arındıran, size Kitap ve hikmeti ve bilmediklerinizi öğreten bir peygamber gönderdik1' (Bakara, 2/151). 8 Bu ve benzeri âyetlerde, Kitab'a ilâve olarak peygamberlere verildiği zikredilen bu "hikmet", âlimlerce genelde Allah'ın elçilerine verilen "sünnet" olarak tefsir edilmiştir. Meselâ, bunlardan İmâm-ı Şâfiî bu görüşünü şöyle dile getirir: "Allah (burada) önce Kitab'ı -ki ondan maksat Kur'ân'dır- ardından da "hikmet"i zikretmiştir. Kur'ân ilimleri sahasında ehliyetlerinden emin olduğum kişilerden işittim ki, buradaki "hikmet"ten kasıt, Resûlullah'in sünnetidir... Çünkü önce Kur'ân zikredilmiş peşinden ayrı olarak "hikmet" eklenmiştir."9 el-Evzâî (Ö. 157/774) de, Hassan b. Atıyye'nin "Cibril, Kur'ân'ı indirdiği gibi, sünneti de Peygambere getiriyordu." dediğini nakleder.10 Kur'ân'da diğer peygamberlere de kendilerine gönderilen kitapların dışında vahy gönderildiğine dâir birtakım bilgilere rastlıyoruz. Lût kavmini helâk etmekle görevli olarak Hz. İbrahîm'e ve Hz. Lût (as)'a gönderilen meleklerin ifâdeleri" hiç şüphesiz bu türden vahiylerdir. Yine, Yüce Allah (cc) kendisine bir kitap gönderilmediğini bildiğimiz Hz. Zekeriya'ya (as) oğlu olacağına dâir müjdesi12 İle bir peygamber olmadığı halde Hz. Meryem'e hitâbı13 da bu nevidendir. Bu konuda, Hz. Peygamberin de Kur'ân vahyi dışında Yüce Allah ile irtibâtı olduğunu gösteren pek çok âyet vardır.14 Meselâ bunlardan birisi: "Namazları ve orta namazını koruyun, gönülden bağlılık ve saygı ile Allah'ın huzuruna durun. Eğer (bir tehlikeden) korkarsanız, yaya yahut binmiş olarak kılın; güvene kavuştuğunuz zaman ise bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği şekilde Allah'ı (namazınızda) anın" (Bakara, 2/238-239). Görüldüğü gibi burada, Yüce Allah, namazların ve özellikle orta namazının (yâni Hz. Peygamberin tefsîriyle ikindi namazının) her yönüyle en güzel bir şekilde kılınmasını emrettikten sonra, yolculuk sırasında herhangi bir tehlikeden korkulduğu takdirde yaya yahut binmiş olarak namaz kılınabileceğini, ama tehlike geçtikten sonra, kendisinin öğrettiği şekilde namazın normal bir şekilde kılınmasını emretmektedir. Buradaki "size öğrettiği şekilde" ifâdesi dikkat çekicidir. Bilindiği gibi namaz Kur'ân'da tafsilâtlı olarak öğretilmemiştir. O halde, Hz. Peygamber'in bu konuda, Yüce Allah'tan Kur'ân'ın dışında da Cebrâil vasıtası ile birtakım ilâve bilgiler almış olması muhakkaktır. Nitekim rivâyetlerde Cebrâil Aleyhisselâm'ın Hz. Peygamber'e gelip beş vakit namazı her şeyiyle bizzat tatbikî olarak öğrettiği rivâyetler de mevcuttur.15 Hz. Peygamber de aynı şekilde bunu ashâbına öğretmiş ve: "Beni namaz kılarken nasıl görüyorsanız öyle kılınız." 16 buyurmuştur. Ayrıca, Hz. Peygamber Kur'ân'da sık sık kendisine vahyolunana uymakla emrolunmaktadır17. Eğer, vahiy sadece Kur'ân'dan ibâret olmuş olsaydı, İslâm bütünüyle sâdece Kur'ân'dan ibâret olmadığı aşikâr olduğuna göre, bu durumda Hz. Peygamberin vahiy dışı birçok iş yapmış olmasının kabul edilmesi gerekirdi. Böyle olunca da Hz. Peygamber'in Allah'ın emrini yerine getirmemiş olması gibi birtakım imkânsız şeylerin kabul edilmesi lâzım gelirdi ki bunların hepsinin de Hz. Peygamber hakkında düşünülmesi mümkün değildir.18 Ve faraza böyle bir şey olsa elbette Yüce Allah duruma müdâhale ederdi. Nihâyet Yüce Allah, bu konuda Hz. Peygamberle ilgili olarak şöyle buyurur: "O, havadan konuşmaz, O (na inen Kur'ân veya O'nun söyledikleri), kendisine vahyedilen vahiyden başka bir şey değildir" (Necm, 53/ 3-4). 19 Bu âyette sözü edilen vahiyden maksat, bazı âlimlere göre sadece Kur'ân diğerlerine göre ise Kur'ân'la birlikte bir kısım sünnettir. Çünkü, hadisler bazen sırf vahiy, bazen de Resûlullah'ın içtihâdıdır. Ama o içtihâdında yanılsa bile, bu Yüce Allah tarafından düzeltilir.20 Bu bakımdan O'nun bütün sözleri ve fiilleri ve tasarrufları Yüce Allah'ın kontrolü altındadır.21 İşte bu sebeble kaynağı vahiy olmayan fakat ilâhî vahiy tarafından hilâfına bir vahiy gelmemiş olan dînî emirleri ve uygulamaları da vahiy kabul edilmiştir. Bu nevi vahiyler, Hanefîlerin cumhûrunca "batını vahiy" diye isimlendirilmiştir.22 Hz. Peygamberin Kur'ân dışında da Yüce Allah'tan vahiy aldığını gösteren delillerden birisi de hiç şüphesiz O'na Kur'ân'ı tebliğ görevi yanında bir de Kur'ân'ı açıklama görev ve yetkisinin verilmiş olmasıdır. O, bu görevi elbette sadece kendi şahsî bilgi ve içtihâdıyla değil Yüce Allah'tan aldığı ilhamla yapacaktır |
RE: KUR'ANDA GEÇEN HİKMET SÖZÜNDEN NE ANLAMALIYIZ? 4) Hz. Peygamber'e Kur'ân'ı Açıklama Görev ve Yetkisinin Verildiğini Gösteren Âyetler: "Biz, her peygamberi mutlaka kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara (emredildikleri şeyleri) açıklasınlar..." (İbrâhîm,14/4). "Sana bu zikri (Kur'ân'ı) indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayâsın, tâ ki düşünüp öğüt alsınlar." (Nahl,16/ 44). Bu âyetten anlaşıldığına göre demek ki bazı âyetlerin tefsirine Resûlü'nün izahı olmadan ulaşmak mümkün değildir.23 "Biz sana Kitâb'ı indirdik ki, hakkında ayrılığa düştükleri şeyi onlara açıklayasın ve inanan bir kavim için, (o kitap) yol gösterici ve rahmet olsun" (Nahl, 16/64).24 Hiç şüphesiz, Yüce Allah, bu âyetlerle kendisine Kur'ân'ı açıklama görev ve yetkisini verdiği peygamberini bu hususta yardımsız bırakmamış ve bu konuda Kur'ân dışı vahiylerle de O'nu beslemiştir. Nitekim şu âyet de bu hususa işâret etmektedir: "(Ey Muhammed), onu tekrarlamak için (henüz Cebrâil, sana vahyi bitirmeden) dilini depretme, onu (senin kalbine) toplamak ve (sana) okutmak bize düşer. Sana Kur'ân'ı okuduğumuz zaman onun okunuşunu takip et. Sonra onu açıklamak da bize düşer." (Kıyâmet,75/16-19).25 Hiç şüphesiz Yüce Allah'ın vaad ettiği bu beyânını, hem bazı âyetlerin ileride inecek bazı âyetlerle daha da açılacağı, hem de izâha muhtaç bazı âyetlerin yine kendisinin vahyi ve öğretmesi ile Resûlü tarafından açıklanacağı şeklinde değerlendirmek gerekir. Kur'ân, kendisine indirilen ve ilâhî vahyin kaynağı olan Yüce Allah ile irtibat hâlinde olan Hz. Peygamber'in, Kur'ân'ı anlama ve açıklama hususunda en yetkili kişi olduğunda ve dolayısıyla mü'minlerin O'nun sözlü ve fiili açıklamalarına sarılmaları gerektiği hususunda bir şüphe yoktur. Hz. Peygamberin Kur'ân'ı açıklaması, mücmel olan bazı âyetleri tafsil, bazı umûmî hükümleri tahsis, anlaşılması güç bazı âyetleri açma, müphem olanı belirtme, bazı garip kelimeleri beyan etme, edebî inceliğe sâhip âyetlerin maksadını bildirme, varsa neshi işaret etme gibi şekillerde olmuştur.26 O, bu maksatla Medine Mescidi'ni bir okul hâline getirmiş, ashâbın her müşkülünü bıkmadan ve usanmadan çözmeye çalışmış ve söz ve hareketleri ile âdeta yaşayan bir Kur'ân olarak onlara örneklik etmiştir.27 Yüce Allah, Hz. Peygamber'e izâha muhtaç Kur'ân âyetlerini açıklama yetkisini verdiği gibi, aynı şekilde O'na Kur'-ân'da olmayan hususlarda hüküm koyma yetkisini de vermiştir. 5) Peygambere Hüküm Koyma Yetkisi Tanıyan Âyetler: Hz. Peygamber, sadece Kur'ân'da mevcut hükümlerle kayıtlı olmaksızın, genel olarak hüküm koyabilme yetkisine sahiptir. Nitekim, O, bazı konularda önce vahiy beklemiş, gelmeyince kendi içtihadına göre veya Kur'ân dışında aldığı bir vahiy ile hüküm vermiştir. O'nun bu hükümleri hiç şüphesiz vahyin kontrolü altında idi. Bu sebeble zaten büyük hatalar yapması düşünülmeyecek olan Hz. Peygamberin küçük bazı hataları bile vahiy tarafından düzeltiliyordu. Bu bakımdan O'nun her türlü hükmü, bir nevi vahyin tasdikinden geçmiş hükümler oluyordu. Şimdi, Hz. Peygamberin genel olarak hüküm verme yetkisini ifâde eden bazı âyetleri kaydedelim: "Hayır, Rabb'in hakkı için onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde bir burukluk duymadan, tam anlamıyla Teslim olmadıkça inanmış olamazlar." (Nisâ, 4/65). "Allah ve Resûlü, bir işte hüküm verdiği zaman, artık inanmış bir kadın ve erkeğe, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resûlü'ne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur" (Ahzâb, 33/36). "Aralarında hükmetmesi için Allah'a ve Resûlü'ne çağrıldıkları zaman inananların sözü ancak: "İşittik ve itâat ettik" demeleridir. İşte saadete eren onlardır" (Nûr, 24/51). "Herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; -eğer gerçekten Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız- onu Allah'a ve Resûlü'ne götürün..." (Nisâ, 4/59).28 Hz. Peygamber'in Kur'ân'da olmayan hususlarda koymuş olduğu hükümlere örnek olarak, beş vakit namazın zamanı, rekatları, nasıl kılınacağı, vitir namazının vacip oluşu, namazlarda Kabe'den önce Beyt-i Makdis'e yönelme, orucu bozan ve bozmayan şeyler, kimlere zekâtın farz olduğu, şer'î boşanmanın şekli, diyetlerle ilgili birçok hükümler, içki içmenin cezası, hırsız, hangi miktarda hırsızlık yaparsa cezâlandırabileceği, hayızlı kadının namaz kılamaması, oruç tutamaması, büyükannenin mirâsı gibi hususlardır. Bu konu ile ilgili olarak kaynaklarda şöyle bir habere rastlıyoruz: İmrân b. el-Husayn'ın (Ö.52/672) bulunduğu bir mecliste, adamın biri: "Kur'ân'da olandan başkasından bahsetmeyin" deyince, İmrân: "Sen akılsız bir adamsın! Öğle namazının (farzının) dört rekat olduğunu, onda kırâatın açıktan olamayacağını, Allah'ın Kitabında gördün mü?" Sonra zekâtı ve benzeri hükümleri sıraladı ve şöyle ilâve etti: "Bütün bunları Allah'ın Kitâbında açıklanmış olarak buluyor musun? Kitâbullah bunları müphem bırakmıştır. Sünnet de açıklamıştır." 29 Hz. Peygamber'e genel olarak tatbikatta ortaya çıkan bazı konularda hüküm ve karar yetkisi verildiği gibi, Kur'ân'da olmayan hususlarda O'na. haram ve helâl koyma yetkisi de verilmiştir. Nitekim aşağıdaki âyetlerde bu husus ifâde edilmektedir. 6) Hz. Peygamber'e Helâl ve Haram Kılma Yetkisini Veren Ayetler: "Onlar ki, yanlarındaki Tevrât ve İncil'de yazılı buldukları O elçiye, O ümmî peygambere uyarlar. O Peygamber ki, kendilerine iyiliği emreder, kendilerini kötülükten meneder; onlara güzel şeyleri helâl, çirkin şeyleri haram kılar, üzerlerindeki ağırlıkları, sırtlarındaki zincirleri kaldırıp atar. O'na inanan, destekleyerek O'na saygı gösteren, O'na yardım eden ve O'nunla beraber indirilen nura uyanlar, işte felâha erenler onlardır" (A'râf, 7/157). "Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve âhiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resûlü'nün haram kıldığını haram saymayan ve hak dinini din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın" (Tevbe, 9/29). Bu konuya örnek verecek olursak, meselâ Hz. Peygamber ölü hayvan etinin haram olmasına rağmen30 deniz hayvanlarının bunun dışında olduğunu belirtmiş ve bunu "Denizin suyu temiz, ölüsü helâldir";31 helâl olduğunu da şöyle belirtmiştir: "İki ölü ve iki kan bizlere helâl kılınmıştır. İki ölü, çekirge ve balık; iki kan da ciğer ve dalaktır." 32 Bundan başka Hz. Peygamber, âyette nikâhı haram kılınanlar arasında sayılmamasına rağmen33 bunlara bir kadının halası, teyzesi, kızkardeşi, kızı ve erkek kardeşinin kızı üzerine de nikahlanamayacağını ilâve etmiştir.34 Yine, Kur'ân'da geçmeyen, katır, merkep, aslan, kaplan, fil, kurt, kirpi,35 maymun ve köpek gibi hayvanlarla, kartal, atmaca, şâhin ve doğan gibi yırtıcı kuşların etlerinin haramlığı da hadîslerle sâbit olmuştur.36 Erkeklere altın takmanın ve ipek giymenin haramlığı da yine hadîslerle sâbittir. Nesep ile haram olanların süt yoluyla da haram olacağı prensibi de bu cümledendir. Hiç şüphesiz, Hz. Peygamber'in bu yetkisini Yüce Allah'tan tamamen bağımsız olarak değerlendirmemek gerekir. Elbette O, bu nevi hükümleri Yüce Allah'ın kendisine verdiği yetki ve O'nun kontrolü altında vermektedir. Zâten genelde, Hz. Peygamber, bu hükümleri verirken dâimâ Kur'ân'daki umumî bir prensibe dayanmıştır. Meselâ, ehlî merkeplerin ve yırtıcı kuşların etinin haram olduğunu belirten Hz. Peygamber'in bu hükmü, "O, size temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar" 37 âyetine râcîdir. Bu bakımdan asıl Şâri' yani kanun koyucu Allah'tır, Resûlü'ne de O'ndan aldığı bu yetkiye dayanarak mecâzen "Şâri" sıfatı verilmiştir. Bu konuda Hz. Peygamber de bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: "Şunu kesin olarak biliniz ki, bana Kur'ân ve onun bir misli daha verilmiştir. Karnı tok bir halde, rahat koltuğuna oturarak: 'Şu Kur'ân'a sarılınız; onda helâl olarak neyi görüyorsanız onu helâl kabul ediniz, neyi de haram olarak görüyorsanız onu haram biliniz.' diyecek bazı kimseler gelmek üzeredir. İyi bilin ki, Allah Resûlü'nün haram kıldığı şeyler de Allah'ın haram kıldıkları gibi- Bundan başka, Kur'ân'da bize örnek olarak gösterilen büyük bir ahlâk üzere olduğu belirtilen bu yüksek şahsiyete itâat etmemiz emredilmiş ve itâat pek çok yerde Allah'a itâatla birlikte zikredilmiştir; böylece, Hz. Peygamber'e itâatin Allah'a itâat demek olduğu defâatle vurgulanmıştır. Hiç şüphesiz, Resûle itâat hayâtında olduğu gibi, Ölümünden sonra da farzdır. Bu itâat da elbette O'nun sünnetine uyularak gerçekleştirilecektir.19 Nitekim, Hz. Peygamber de bir hadîsinde şöyle buyurmaktadır: "Bana itâat eden Allah'a itâat etmiş, bana isyan eden de Allah'a isyan etmiş demektir. Bana itâat eden benim emrime uyan kimsedir." 40 |
RE: KUR'ANDA GEÇEN HİKMET SÖZÜNDEN NE ANLAMALIYIZ? 7) Hz. Peygambere İtaati Emreden Ayetler: "Kim, Peygamber' e itâat ederse Allah'a itâat etmiş olur..." (Nisâ, 4/80). "... Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakla-dıysa ondan da sakının..." (Haşr, 59/7). Şu âyette de Allah sevgisinin Hz. Peygamber'e itâata bağlanmış olması çok dikkat çekicidir: "Deki: 'Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın Allah çok merhametli ve bağışlayıcıdır.' De ki: 'Allah'a ve Peygamber'e itâat edin!' Eğer dönerlerse muhakkak ki Allah, kâfirleri sevmez" (Âl-i İmrân, 3/31-32). Âyetteki hitap, sebeb-i nüzulünden de anlaşıldığı gibi özellikle inanmayanlara olduğuna göre,41 Resûlüne îman ve itâat olmadan Allah'a îman, O'nu sevme ve O'na itâat iddiâsı geçerli bir iddiâ olarak kabul edilmemektedir. "Biz hiçbir peygamberi, Allah'ın izniyle itâat edilmekten başka bir amaçla göndermedik..." (Nisâ, 4/64).42 Hiç şüphesiz bu âyetlerde sözü edilen itâat sâdece, Yüce Allah'ın O'na indirdiği Kur'ân emirlerine itâat değildir. Çünkü bu durumda Kur'ân'ın pek çok yerinde peygambere itâatin Allah'a itâatla birlikte zikredilmesinin bir anlamı kalmazdı. Bu sebeble, hadîsler de alelâde bir insan sözü değil, Yüce Allah'ın emri ile kendisine itâat etmekle yükümlü olduğumuz bir Zât'ın sözleridir. Nitekim, Kur'ân'ın ilk muhâtapları olan ashâb da bunu böyle anlamış ve Hz. Peygamberin bütün emirlerini titizlikle uygulamaya, bilmedikleri her hususu ondan sorup öğrenmeye çalışmışlardır. 43 Yüce Allah, Kur'ân'da Hz. Peygamber'e itâati emrettiği gibi, O'na yapılabilecek her türlü isyânı da yasaklamaktadır. 8) Hz. Peygamber'e İsyan Etmeyi Yasaklayan Ayetler: "Kim, Allah'a ve O'nun elçisine karşı gelir ve O'nun sınırlarını aşarsa, Allah onu ebedî kalacağı ateşe sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır" (Nisâ, 4/14). "Kim de kendisine doğru yol belli olduktan sonra Peygamber'e karşı gelir ve müminlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir gidiş yeridir orası!" (Nisâ, 4/115). "Bu böyledir. Çünkü onlar, Allah ve Resûlüne karşı çıktılar. Allah ve Resûlüne de kim karşı çıkarsa muhakkak ki, Allah'ın cezası çetin olur" (Enfal, 8/13).44 Hz. Peygambere itâati emreden ve O'na karşı gelmeyi yasaklayan bu âyetler, O'na itâatin isteğe bağlı değil, zorunlu olduğunu kesin olarak ortaya koymaktadır. Bu O'na inanmanın tabiî bir sonucudur. Yüce Allah Kur'ân'da Hz. Peygamber'e kuru bir itâatin ve O'na karşı gelmemenin de ötesinde O'na karşı derin bir saygı ve sevgi duymamızı da istemektedir. Bu âyetler hiç şüphesiz Yüce Allah'ın Resûlullah'a verdiği şerefi ve değeri de açık bir şekilde ortaya koymaktadır. 9) Hz. Peygamber'e Saygıyı ve Sevgiyi Emreden Ayetler: "Peygamber müminler için kendi canlarından ileridir. O'nun eşleri de onların anneleridir..." (Ahzâb, 33/6).45 "Şüphesiz ki Allah ve melekleri, Peygamber'e salât etmekte (yani, O'nun şerefini gözetmekte ve şanını yüceltmekte) dirler; o halde siz de îman edenler O'na salât edin (yani, O'nun şanını yüceltmeye özen gösterin); O'na içtenlikle selâm edin (esenlik dileyin) (Ahzâb, 33/56). "Ey îman edenler! Allah ve Resûlü'nün önüne geçmeyin, Allah'dan korkun. Şüphesiz ki Allah her şeyi işiten ve her şeyi bilendir. Ey iman edenler, seslerinizi, Peygamber'in sesinden fazla yükseltmeyin, birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi O'nunla da öyle yüksek sesle konuşmayın. Yoksa siz farkında olmadan amelleriniz boşa gider" (Hucurât, 49/1-2)46. Son olarak, Hz.Peygamber'e itâat eden ve O'nun yolunda gidenleri O, doğru yola götürür. Bu hususu Yüce Allah pek çok âyette ifâde etmiştir: 10) Hz. Peygamber'in İnsanları Doğru Yola Götürdüğüne Dâir Âyetler: "... Şâyet O'na itâat ederseniz doğru yolu bulursunuz..." (Nûr, 24/54). "... Şüphesiz ki Sen (sana inananları) mutlaka doğru yola, göklerde ve yerde bulunan herşeyin sâhibi Allah'ın yoluna götürürsün" (Şûrâ, 42/52-53). "Şüphesiz ki sen, onları doğru yola çağırıyorsun" (Mu'minûn, 23/73).47 Bu âyetlerden bizzat Yüce Allah'ın garantisi ve şahitliği ile anlaşılıyor ki, Hz. Peygamber bütün sözleri, fiileri ve takrirleriyle doğru yoldadır ve insanları doğruya götürmektedir. Böyle bir şeyin mümkün olmaması ile birlikte şâyet O, kendisine uyanları doğru yoldan ayırmış veya Yüce Allah adına Kur'ân veya hadîs olarak (haşa, böyle bir ifadenin O'nun için zikri bile hoş değil!) bir söz uydurmuş olsaydı elbette Cenâb-ı Allah, bir âyet-i kerîmede48 işaret ettiği gibi buna en ağır bir şekilde müdâhale ederdi. Bu da Kur'ân'ın ve O'nunla birlikte sünnetin sağlamlığını bağlayıcılığını açıkça ortaya koymaktadır. NETİCE Netice olarak diyebiliriz ki: Yüce Allah'ın beşere kendi içinden birisini örnek seçerek bir peygamber göndermiş olması insanlık için en büyük bir lütuftur. O'na inanmak sadece O'nun peygamber olduğunu tasdik etmek demek olmayıp, O'na itâat etmeyi de gerektirir. Yüce Allah O'nu bizzat kendisi terbiye etmiş, kitabında O'nun üstün bir ahlâk sahibi olduğunu ve örnek olarak alınması gerektiğini ifâde etmiştir. Ayrıca O'na indirilen vahiy sâdece Kur'ân'dan ibâret olmayıp, âyetlerde Kitab'ın yanında kendisine verildiği bildirilen ve sünnet anlamına gelen "hikmet" de vahiy kaynaklıdır. Kaldı ki, O'nun kendi içtihâdıyla yapmış olduğu işler ve söylemiş olduğu sözler de yine vahyin kontrolü altında olduğundan "zelle" tabir edilen küçük hataları bile vahiyle düzeltilmiş ve böylece O'nun yapmış olduğu fiiller ve söylemiş olduğu sözler her türlü hatadan arındırılmıştır. Bu husus da O'nun sünnetinin sağlamlığını ve O'na uymanın gerekliliğini ortaya koymaktadır. Hz. Peygamber'e bizzat Yüce Allah tarafından âyetleri açıklama yetkisi verildiğini görmemiz de O'nun sünnetinin, inananları bağladığını açıkça göstermektedir. Yine âyetlerde, Hz. Peygamber'e itâatin Allah'a itâatle birlikte zikredilmesi de Hz. Peygamber'in sünnetine verilen değeri açıkça ifâde etmektedir. Bu itâat de elbette sağlığındayken bizzat şahsına, vefâtından sonra da sünnetine uymakla gerçekleşecektir. Bundan başka, Kur'ân'da olmayan hususlarda, hüküm koyma, haram ve helâl tayin etme yetkisi bizzat Yüce Allah tarafından Hz. Peygamber'e verilmiştir. Bu itibarla Kur'ân'da bulunmayan hususlarda Hz. Peygamber'in sünneti şer'î bir kaynaktır. Son olarak diyebiliriz ki: İslâm dininin gerek ibâdet, ahlâk ve gerekse sosyal hayata geçirilmesi hususunda, Hz. Peygamber'in, O'nun sözlerinin ve uygulamalarının önemli bir yeri olduğunu gayet iyi bilen din düşmanları, doğrudan doğruya Kur'ân'a saldıramadıkları için Hz. Peygamber'in ve O'nun sünnetinin dindeki yerini sarsmaya, hadîsler üzerinde şüphe uyandırmaya çalışmaktadırlar. İnananların bu oyuna gelmemeleri, Hz. Peygamber'in önderliğine ve O'nun sünnetinin rehberliğine sımsıkı sarılmaları gerekir. |
RE: KUR'ANDA GEÇEN HİKMET SÖZÜNDEN NE ANLAMALIYIZ? Biraz uzun bir yazı oldu ama Sayın yazarın anlatmak istedigi ni vurguladım.. selam ve dua ile... |
RE: KUR'ANDA GEÇEN HİKMET SÖZÜNDEN NE ANLAMALIYIZ? Bence sayın yazarın demek istemediğini belirttiniz yazıda:) (Herhalde bu uzun yazı alıntı) |
RE: KUR'ANDA GEÇEN HİKMET SÖZÜNDEN NE ANLAMALIYIZ? Evet alıntı :) dipnotlar uzun oldugu için belirtmedim... gerçi ayetler varkende gerek görmedim vurguladım veya belirttim uzun oldu ama anlamak içinde okumak gerekli... |
RE: KUR'ANDA GEÇEN HİKMET SÖZÜNDEN NE ANLAMALIYIZ? o zaman su meselenin adini koyalim bence. sizin iddianiz su mu: allah kuranda rasulune boyle bir yetkiyi tanidigi halde, ben allahin kendisinden baska hukum koyma yetkisini tanimasini tanimiyorum, tanimak istemiyorum, iddianiz bu ise bunu acikca soyleyin ki biz de ona gore yazalim. yani bu biraz suna benziyor: ahirette allah sefaat icin bir kisiye izin verecekse, bu kisi de sizin aslinda hoslanmadiginiz bir alim kisi olmus olsun, ben orda cikip itiraz edecegim, ya rabbi biz dunyadayken de bunun goruslerini begenmezdik sen nasil olur da sefaat izni verirsin gibi bir itirazda bulunurum demekle tamemen farksiz bir durum. allah, rasulune helal ve haram koyma yetkisini tanimistir. allahin tanidigi bu yetkiyi biz tanimazsak iman dairesinin disindayiz demektir. bunun, sunnet kuran gibi kabul edilmemistir ile uzaktan yakindan zerre kadar alakasi yok, o tamamen farkli bir olay. konuyu direk bu noktaya cekerek sulandirmis olmaktan ileri gidilmez. sizin dediginiz gibi olacaksa, kelimei sehadetten ve eshedu enne muhammeden abduhu ve rasuluhu kismini gereksiz bulup cikaralim o halde ne dersiniz? allah kuranda kendisine tabi olmanin yolunun rasule tabi olmaktan gectigini soyluyor siz ise neler diyorsunuz. |
RE: KUR'ANDA GEÇEN HİKMET SÖZÜNDEN NE ANLAMALIYIZ? Alıntı:
imse Allah u tealanın izni olmadan şefaat edebilir,Hz peygamber Kur'an la çelişen bir hüküm isterse koyabilir demiyor ki.. Savunduğunuz durum sanki pireye kızıp yorgan yakmaya benziyor.. |
Re: Kur'anda geçen hikmet sözünden ne anlamalıyız? Sayın Elife kardeşim yazdığınız yazıdan birkaç alıntıyla cevap vermek isterim. (Bu itâat de elbette sağlığındayken bizzat şahsına, vefatından sonra da sünnetine uymakla gerçekleşecektir.) Allah elçisine kesin itaati emreder, zaten ayetleri de yazmışsınız çok güzel. Bunları söylemesi görevlendirdiği elçisine kolaylık sağlamak ve vahiylerini yani kur’an ı daha kolay tebliğ etmek adına gerçekten çok önemli ayetlerdir. Burada hiçbir sorun yok. Dikkat edin yazıdan bir alıntı yaptım orada, bu itaat elbette sağlığında bizzat şahsına diyor bu çok güzel, çünkü buna kimsenin itirazı olamaz. Peki, cümlenin devamındaki fikre bakalım. Vefatından sonra da sünnetine uymakla gerçekleşecektir. Burada hemen düşünelim acaba peygamberimizin ölümünden yaklaşık 150 yıl sonra 500 civarlarında toplanan hadisler günümüzde beş milyonları geçmesi sizi hiç tedirgin etmez mi? İçinde peygamberimizin sözünün olmadığını düşünmeniz gerekmiyor mu bu durumda? İşte bende diyorum ki, peygamberimiz adına uydurulan milyonlarca hadisi, sözü ayıklayalım, çıkaralım. Bunu söylemek mi yanlış sizce? Örnek vermiştim mezhepleri araştırın her mezhep bu peygamberin sözüdür diyor, ama diğer mezheplerde aynı konu değişik aktarılmış, yani birçok hadis aynı konular da zıt anlamlarda günümüze gelmiş. Sizce bunun doğrusunu nasıl bulacağız? Bu çok büyük bir tehlike değil mi? Değil diyorsanız zaten sözüm olamaz. Yine yazıdan alıntı yapalım önce. (Bundan başka, Kur'ân'da olmayan hususlarda, hüküm koyma, haram ve helâl tayin etme yetkisi bizzat Yüce Allah tarafından Hz. Peygamber'e verilmiştir. Bu itibarla Kur'ân'da bulunmayan hususlarda Hz. Peygamber'in sünneti şer'î bir kaynaktır.) Şimdi de bu sözleri kur’an doğruluyor mu ona bakalım. Daha önce örnekler vermiştim ama tekrar vermekten mutlu olurum. Peygamberimize böyle bir yetkinin verildiğine dair tek bir ayet bulamazsınız. Peygamberinize uyun, o ne verdiyse onu alın sözleri böyle bir yetkinin kanıtı asla olamaz. Çünkü Allah elçisine öyle bir tembihte bulunmuştur ki o kur’an dışından bizlere hükmetmeyeceğini Rabbim bilir. Hatırlayın ne diyordu elçisine? Sana indirdiğimle onlara hükmet. Bu söz sizce açık değil mi? Kur’an da olmayanları da sen ilave et mi diyor? Yine hatırlayın bizim vah yettiklerimize kendince bir şeyler ilave etseydi onun şah damarını keserdik yani canını alırdık diyor unuttunuz mu? Sana indirdiğimizi tebliğ etmezsen görevini yapmamış sayarım dediği ayetler sanırım çok açık. Şimdide bazı ayetler yazacağım acaba gerçekten Allah elçisine hüküm koyma yetkisi veriyor mu bunu da anlamaya çalışalım. Bakın bu sorunuzu kur’ana soruyoruz cevabı kur’an verecektir. Kehf 26:…. Onların, O'ndan başka bir dostları da yoktur. Ve O, hükmüne hiç kimseyi ortak etmez. Enam 62: Nihayet onlar gerçek Mevlâ'ları olan Allah'a götürülürler. Gözünüzü açın! Hüküm yalnız O'nundur. Ve hesap görenlerin en süratlisi de O'dur Araf 79: Salih o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: Ey kavmim! Andolsun ki ben size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ettim ve size öğüt verdim; fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz Gaşiye 21: Artık sen, öğüt verip-hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici-bir hatırlatıcısın Araf suresi 3; Rabbinizden size indirilene uyun; O'nun berisinden bir takım velilerin ardına düşmeyin! Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz. Enam suresi 57. ayet: De ki: "Ben Rabbimden gelen bir beyyine üzerindeyim. Ama siz onu yalanladınız. Acele istediğiniz şey benim yanımda değil. Hüküm yalnız ve yalnız Allah'ındır. Hakkı o anlatır. Ayırt edip çözüm getirenlerin en hayırlısı O'dur. Enam Suresi 50. Onlara şunu söyle: "Ben size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Gaybı da bilmem ben! Size ben bir meleğim de demiyorum. Yalnız bana vah yedilene uyarım ben!" Sor onlara: "Körle gören bir olur mu? Hâlâ düşünmüyor musunuz?" Yasin Suresi 69. Biz o peygambere şiir öğretmedik. Şiir ona yaraşmaz/layık olamaz da. Ona vah yedilen, bir öğütten ve apaçık bir Kuran’dan başka şey değildir; Zühruf Suresi 43 Sen, sana vah yedilene sımsıkı sarıl! Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yol üzerindesin. Nisa 174: Ey insanlar! Şüphesiz size Rabbinizden kesin bir delil geldi ve size apaçık bir nur indirdik. Maide Suresi 45. ayet; …. Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir . Enam suresi 104. ayet; Gerçek şu ki, size Rabbinizden gönül gözleri gelmiştir. Kim görürse kendisi yararına, kim körlük ederse kendisi zararına... Ben sizin üzerinize bekçi değilim. Enbiya 10: Andolsun ki, size öyle bir kitap indirdik ki, bütün şanınız ondadır; hala akıllanmayacak mısınız? Enam 119: Size ne oluyor da üzerine Allah'ın adı anılmış olanlardan yemiyorsunuz? Zorda kalışınız dışında üzerinize haram kıldığını bizzat kendisi size ayrıntılı olarak açıklamıştır. Birçokları ilimsiz bir biçimde kendi keyiflerine uyarak halkı şaşırtıyorlar. Hiç kuşkusuz, seni Rabbin sınır tanımaz azgınları çok iyi bilmektedir. Enam 140: Şu bir gerçek ki, ilimsizlik yüzünden öz evlatlarını beyinsizce katledenlerle Allah'ın kendilerine verdiği rızıkları, Allah'a iftira ederek haramlaştıranlar gerçekten hüsrana uğramışlardır. İnan olsun, sapıtmışlardır onlar; hiçbir zaman doğruyu ve güzeli bulamazlar. Enam 150: Şunu da söyle: "Allah şunu haram etmiştir diye tanıklık edip duran şahitlerinizi getirin." Eğer tanıklık ederlerse sakın onlarla birlikte tanıklık etme! Ayetlerimizi yalanlayanlarla âhirete inanmayanların keyifleri ardınca gitme! Onlar, kendi Rablerine başkalarını denk tutuyorlar. Araf 32: De ki: "Allah'ın, kulları için çıkardığı süsü, güzel ve tatlı rızıkları kim haram etmiş?" De ki: "Dünya hayatında inananlar için de var. Kıyamet gününde ise yalnız inananlar içindirler." Bilgiden nasipli bir topluluk için biz, ayetleri böyle ayrıntılı kılıyor. Yunus 59: De ki: "Ne oldu size de Allah'ın size rızık olarak indirdiği şeylerden bir haram yaptınız bir de helal?" De ki: "Allah mı size izin verdi, yoksa Allah'a iftira mı ediyorsunuz. Nahl 116: Yalan düzerek Allah'a iftira etmek için, dillerinizin uydurma nitelendirmeleriyle "Şu helaldir, şu da haramdır!" demeyin. Yalan düzerek Allah'a iftira edenler kurtulamazlar. Tahrim suresi 1: Ey Peygamber! Allah'ın sana helal kıldığı şeyi, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek neden haramlaştırıyorsun? Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir. Zühruf44: Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız. Sizlere yukarıda kur’an dan bazı ayetleri hatırlattım. Bu ayetlerde Rabbim sizce hüküm verme yetkisinin yalnız kendisinde olduğunu söylemiyor mu? Yine helal ve haram koyma yetkisinin de kendisinde olduğu çok açık değil mi? Kur’an da bir kelimeden yola çıkarak, peygamberiniz size ne verdiyse alın sözlerine nasıl olurda Rabbin vermediği ve yalnız kendisinde olduğu bir yetkiyi bizler başka anlamlar veririz? Eğer peygamberimize helal haram koyma yetkisi vermiş olsa, aile içinde elçisinin Allah ın helal dediği bir şeye haram demesinden sonra ikaz edip, neden benim helal dediğime haram diyorsun der miydi? Daha ilginci bu örneği neden kur’anda verme gereği duysun bunu çok iyi düşünmeliyiz. Eğer kur’an dışından da hükümler var ise iman adına, neden Rabbim bizleri bu kitaptan sorumlu tutup hesaba çeksin? Bakın buna inandığımızda ayetlerle hiç uyuşmuyor. Bizlere düşen peygamberimizin sözleridir dedikleri hadisleri çok iyi analiz edip ondan sonra kabul etmek olmalıdır. Bu yolu zaten peygamberimiz önermektedir. Onun yolundan gittiğini söyleyen ona iftira atan sözleri ayıklamakla yükümlüdür. Ben Rabbin ayetlerine baktığımda bunları anladım. Bu konuda söyleyeceklerimde bunlardır. Rabbim yanıltmasın. Kebuter kardeşime de şunu söylemek isterim. Bana şöyle yazmış; (Allah kuranda rasulune boyle bir yetkiyi tanidigi halde, ben allahin kendisinden baska hukum koyma yetkisini tanimasini tanimiyorum,) Bunu yapmaktan ve söylemekten Yüce Rabbim e sığınırım. Allah böyle bir inanç tan beni korusun. Yüceler yücesi Rabbim şahittir ki, benim yaptığım yalnızca onun kitabını, ne emrettiğini anlamaya çalışmaktır. Bunu yaparken de yine onun önerdiği yoldan aklımı kullanıp düşünerek, araştırarak hiçbir veliye körü körüne inanmadan doğruyu bulmaya çalışmaktır amacım. Beni Rabbim biliyor bana isteyen istediği ithamda bulunabilir, kimseye kızmam bu belki biraz beni üzer okadar. Ben kur’an aşkıyla yanan onu anlamak ve yaşamak için çırpınan aciz bir kulum. Allah istemeden yapacağım günahlarımı bağışlasın. Benim yaptığım bana öğretilenleri doğrulamaya çalışmak değil, rabbin ne söylediğini bizlere neler emrettiğini anlamaya çalışmaktır. Bu sözlerime Rabbim şahittir. Allah yardımcımız olsun. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK NOT: Yazılarıma abone olmama rağmen cevaplar meylime hala gelmiyor, sanırım sitede sorun var, yoksa yönetici arkadaşlarımın ilgileneceğimden hiç kuşkum yok. |
SAAT: 10:39 |
vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
User Alert System provided by
Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) -
vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.