Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Makale ve Köşe Yazıları (https://www.forum.medineweb.net/516-makale-ve-kose-yazilari)
-   -   Ana dilde ibadet konusu ve kur'an. (https://www.forum.medineweb.net/makale-ve-kose-yazilari/18057-ana-dilde-ibadet-konusu-ve-kuran.html)

HALUK GÜMÜŞTABAK 21 Ekim 2010 20:06

Ana dilde ibadet konusu ve kur'an.
 
Ana dilde ibadet edebilme konusu, ne yazık ki diğer birçok konular da olduğu gibi tartışmalı ve karşılıklı atışmalarla geçmektedir. Bir kısım düşünce ana dilde ibadetin olamayacağını söylerken, bir kısmı ise Allahın anlayarak ve bilerek ibadet etmemizi zaten kur’an istiyor, düşüncesiyle olabileceğini savunmaktadır. Biz iki düşüncenin de fikirlerine, delillerine bakalım ki daha sonrada kur’an ın süzgecinden geçirip, kendimizce düşünüp doğrunun kararını verebilelim.

Önce ana dilde ibadet edebileceğimizi savunan düşüncenin delil ve fikirlerine bakalım.


(Namazda kuran tercümesinin okunup okunmayacağı tartışmasında " OKUNUR " diyenlerin dayandıkları Sünnet kaynaklı belge, Büyük sahabe Salman FARISI nin yaptığı FATIHA tercümesidir.

Daha sonraki fıkhı tespitlere dayanak noktası yapılan bu belgenin, Imam -i Azam Ebu Hanife tarafından fetva mesnedi olarak kullanıldığı Hanefi fıkhının temel kaynaklarından biri olan SERAHSI nin el-Mebsut adli eserinden öğreniyoruz.


Belge şudur: İlk Müslümanlardan ve Hz. Peygamber in seçkin arkadaşlarından biri olan İran asilli Selman Farisi Namaz sırasında Fatiha suresinin özgün metnini güzel okuyamadıklarını söyleyen ve bunun yerine Fatiha nin Farsça tercümesini okuyup okuyamayacaklarını soran ırkdaşlarına, bunun olabileceğini bildirmekle kalmamış, Fatiha yi Farsça ya çevirerek kendisine bas vuran kişilere göndermiştir ( Bk. Serahsi; Mebsut,1/36–37 )

Üzerinde olduğumuz konunun Sünnet açısından durumunu daha da önemli kılan başka bir belge vardır:

Salman Farisi arkadaşlarının Kendisine başvurması üzerine, Fatiha yi Farsça ya çevirip onlara vermeyi düşündüğünü Peygambere arz etmiş ve ondan onay aldıktan sonra işe girişmiştir. ( Bk. Tacu's-seria; Nihayetu Hasiyeti'l-Hidaye, Kiraat bölümü; Abhülhayy el-leknevi, Hidaye serhi, Dehli,1915 baskisi, sy,86.not:1;MUHAMMED Hamidullah; Kuran-i kerim tarihi ,sy;108 )

Ehlisünnet İnancının temel kabullerine göre,sahabelerin tümü MUKTEDA BIH ( Kendisine uymak dinen caiz olan müctehid ) Durumunda olduklarından, her birinin fetvasıyla ibadet geçerlidir.

Buna göre Selman in uygulaması başka hiç bir kanıt aramaksızın, Fatiha nin çevirisi ile ibadet edilmesini sağlamaya yetecektir. Nitekim Hanefi fıkıhçılar Fatiha nin çevirisi ile Namazın geçerliliğine HÜKMEDERKEN sürekli bicimde Selman in uygulamasına atıf yapmışlardır.

SAFII FAKIHI MUHAMMED B. Abdurrahman ed-DIMASKI nin eseriden Konuyu ustalıkla özetleyen bir kaç satiri vermek istiyorum:

IMAM-I AZAM EBU HANIFE söyle demiştir:

Namaz kılan kişi isterse Arapça özgün metni okur, isterse Farsça çevirisini.

Ebu Hanife nin Baş öğrencilerinden olan İmam Ebu Yusuf ve İmam MUHAMMED söyle demişlerdir:

Eğer fatiha yi Arapça metninden güzel okuyabiliyorsa Başka bir şeyi veya fatiha nin çevirisini okuması yeterli olmaz. Ama eğer Arapça metni güzel okuyamıyorsa, Fatiha nin kendi dilinden çevirisini okur. Bu da onun için yeterli olur. (Dimaski, MUHAMMED b. Abdurrahman; Rahmetu'l-Umme fi Ihtilafi'l-Eimme, Kiraatu's-Salat Bahsi )

Hanefi Fıkhının babası ve birinci derecede söz sahibi olan Imam-i Azam ın Kuran tercümesi ile ibadet meselesindeki Görüşleri ACIK ve KESINDIR :


Arap dilini bilen ve Kuran ı güzel bir telaffuz ile okuyabilenler de dâhil, namazda Fatiha yı tercümesinden okuyan herkesin namazı geçerlidir.

Büyük imam ın Bu fetvası herhangi bir mazeret veya zaruret kaydına bağlanmamıştır. Mutlak ve genel bir FIKHI görüştür.BIR GENEL FETVADIR.

İmamı Azam ın bu fetvasına göre, bir Müslüman örneğin Arap asıllı olsa veya Arapçayı öğrenip güzelce okuyabilse dahi,
Kuran ın çevirisi ile namaz kılabilir. Bunu yapabilmesi için kendisinden bir Mazeret istenmez.

İmamı Azam Görüsünün Hanefi FUKAHASINCA ayrıntılanan gerekçesi söyle özetlenir.


Kuran kâğıtlarda Yazılmış ve bizim Okuduğumuz Lafızlar değildir. Esas kuran o lafızların taşıdığı manadır ki, bir kelam-i nefsi ( ALLAH ın zati ile var olmaya devam eden söz ) olarak kalıptan kalıba dökülür. O kalıplar sonradan yaratılmış ( Muhdes ) Varlıklardır. Oysaki esas Kuran, MAHLÛK olmayan bir manadır. Hiç kuskusuz O,öncekilerin Zübürlerinde de vardı ( Şuara suresi,42 ) Buyrulması da bu gerçeği gösterir.

O halde esasi itibari ile mana olan KURAN ı Arapça lafız yerine, başka lafızlardaki çevirisinden Okumak mümkündür.


“Kaldı ki çeviri ile namaz kılmaya cevaz veren mutlak müçtehid sadece İmam-ı Âzam değildir. Tâbiûn nesli bilginlerinin tartışmasız hocası ve önderi olan ve tüm alanlarda müçtehid ve otorite kabul edilen Hasan el-Basrî (ölm. 110 / 728) ile Sûfî-bilgin Habîb el-Acemî de (öl. 120 / 737) bu konuda imamı Âzam gibi düşünmektedir.

Ensarî (Abdülali Muhammed b. Nizamuddîn), Fevâtihu’r- Rahamût adlı eserinde bize şunları söylüyor: “Mazeret halinde Kur’ân tercümesi ile namaz kılmak konusunda imameyn (İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed) de İmam-ı Âzam’la aynı görüştedir. Velilerin ve âriflerin tacı, tarikat silsilelerinin halkalarından biri ve muhaddislerle (hadis ilmi ile uğraşanlarla), müçtehidlerin baş tacı Hasan el-Basrî’nin yakın dostu Habîb el-Acemî, Arapçaya dili çok yatkın olmadığı için namazlarında Kur’ân’ın Farsça tercümesini okurdu.


Şimdide ana dilde ibadete karşı çıkan düşüncenin bu fikre karşı ne söylediklerine bakalım.


İmam-ı Azam’ a, İran’ da yaşayan ve kitle halinde Müslümanlığı seçen bir topluluktan şöyle bir talep gelir.

Biz Müslüman olduk ancak Arapça bilmiyoruz. Kendi dilimizde ibadet edebilir miyiz?

Büyük İmam şu fetvayı verir:

Orijinal metinlerini ezberleyene kadar kendi dilinizde ibadet edebilirsiniz.

Cevap gayet açık ve nettir. İmam-ı Azam, anadilde ibadet konusuna ancak böyle bir durumda; o da orijinal metnin ezberlenmesine kadar ruhsat vermiştir.Bunun dışında, anadilde ibadet konusunda bir ruhsat yoktur.

Bir başka düşüncede fikrini söyle anlatıyor.

Öncelikle ibadetten kastın ne olduğunu ifade etmek lâzım. Eğer kişi dua edecekse bunu ana dilinde yapmasında hiçbir beis yoktur. Yalnız Arapça dua makbul olsaydı, pek çok insanın Allah’a sığınma ihtiyacı karşılanamaz, Arapça öğrenemeyenler dua gibi büyük bir hazineden mahrum kalırlardı. Bu durum elbette hikmet ve hakikate muhalif olacağından, her dilde dua edilmesi caizdir. İmanı elde eden insan mânisiz, müdahalesiz, engelsiz; her halinde, her arzusunda, her anda, her yerde rahmet hazinelerinin maliki ve mutluluk definelerinin sahibi olan ezel ebed padişahının huzuruna girip ihtiyaçlarını arz edebilir; dua vesilesiyle Allah’ın nihayetsiz rahmetini bulup, sonsuz kudretine dayanarak mükemmel bir ferah ve süruru kazanabilir. İşte bu kapı Almanca ile de açılır, Fransızca ile de açılır, Felemenkçe ile de Türkçe ile de açılır.

Madem öyledir; o hâlde namazı da anadilimizle kılalım, namaz surelerini Türkçe okuyalım denilirse bu son derece tehlikelidir, İslâm’ın ruhuyla ters düşmektir, daha açık ifadeyle bidâtttır, sapıklıktır.



Yukarıda sizlere naklettiğim ana dilde ibadeti kabul eden ve kesinlikle karşı çıkan iki düşünceyi okuduk. Doğrusu bizler ne yazık ki aklı bir kenara koyup, beşerin rivayetleri ne göre iman etmeyi daha uygun görmüş ve kur’an ne söylüyor rahman ne anlatıyor diye çok fazla merak etmemişiz. Ana dilde ibadete karşı çıkan düşüncenin verdiği örnek düşündürücüdür. İmamı Azamın geçici olarak ana dilde ibadetini normal gören, fakat daha sonra Arapçayı öğrenme mecburiyeti getirmesini normal karşılayan düşünceyi, bana göre iyi analiz etmeliyiz. Acaba bir beşer, bu her kim olursa olsun. Rabbin vermediği bir ruhsatı, izni geçici olarak kullanabilir ve bunu geçici meşru kılabilir mi?

Gelin bu konuyu yukarıdaki bilgiler ışığında değil, Rabbin rehberinden yola çıkarak anlamaya ve düşünmeye çalışalım. Çünkü yukarıdaki rivayet ve hadis bilgileri dâhil, yani ana dilde ibadete onay veren bilgilerde, karşı çıkan düşüncede beşerin nakil yoluyla ilettikleridir. Her iki düşüncede yanlış olabilir, yada doğru olabilir, çünkü en emin yol KUR’AN dır. Bizler kesin kanıtları, delilleri ne olursa olsun Allah ın rehberinden aklımızla, mantığımızla bulmalıyız. En doğru yolda budur.


Kur’anı anladığı dilde okuyan bir insan, Rabbin ayetleri sonunda onlarca ayetinde, bizleri söylediği ayeti düşünmemizi, akıl yoluyla mantığımızı kullanmamızı emreder. Yani ben ayetleri indirdim, koşulsuz inanacaksın demek yerine, sözlerimi okuyun, düşünün aklınızı kullanın der. Bunu söyleyen Rahman tüm yarattığı kullarının kendi ana dilinde, indirdiği kur’anı okumasına karşı çıkar mı? Bundan dolayıdır ki bizler, İslam dini için, AKIL DİNİDİR DERİZ. Gelin bizde böyle yapalım ve bu konuyu bizzat kendimiz rabbin rehberinden yola çıkarak, acaba Allah ana dilde ibadet etmemize izin veriyor mu, bunu anlamaya çalışalım.

Bildiğiniz gibi Allah ın ilk emri okumaktır, peki nasıl okumak diye bir soru gelir hemen akla. Bakın Allah nasıl okumaktan bahsediyor.

Bakara 121: Kendilerine verdiğimiz Kitabı gereği gibi okuyanlar, işte ona iman edenler bunlardır. Kim onu inkâr ederse, artık onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.

Allah acaba bizlere gönderdiği kitabı gereği gibi okumakla, neyi kastediyor olabilir. Çünkü ona iman edenlerin onu gereği gibi okuyacaklarını söylüyor. Bizler çocuklarımıza ders çalışmaları konusunda uyarırken, ne söyleriz? Oğlum ya da kızım, elindeki kitabı gereği gibi oku, yani anlayarak oku aklın başka yerde olmasın. Öğretmenin soru sorduğunda doğru cevap veresin diye uyarırız çocuklarımızı. Hemen düşünelim, bizler KUR’ANI gereği gibi yani anlayarak, tüm ayetler arsında bağlantıyı kurup, Rabbin ne söylediğini, bizlerin nasıl bir insan olmamız gerektiğinin tebliğini anlayabilmemiz için hangi dilden okumalıyız? Arapça dersek, biz Arapça bilmiyoruz, bu durumda gereği gibi okumamız mümkün değil. Günümüzde hatırlayınız kurslarda kur’anı okumasını öğretiyorlar, acaba gereği gibi mi okuyoruz dersiniz? Demek ki gereği gibi okumak ve anlayabilmek için anladığımız dilden okumamız şart. Şimdide Nisa suresi 82. ayete bakalım.

Nisa 82: Kur'an'ı, iyice okuyup düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başka birinin katından gelseydi, elbette ki onun içinde birçok ihtilaf bulacaklardı.

Allah çok açık ve net bizlerin kur’anı anladığımız dilden okumamız istiyor. Yoksa kur’anı iyice okuyup düşünmüyorlar mı der mi? Anlamını bilmeden okuyan ayetler hakkında nasıl düşünsün ve anlasın. Bir örnek daha vermek istiyorum sanırım bu ayet hepsine bedel.

Zühruf 44: Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız.

Yüceler yücesi Allah size rehber olsun diye indirdim dediği kitap tan, huzuruma geldiğinizde hesap soracağım diyor bizlere. Bu durumda Allah kur’anı nasıl okumamızı istiyor olabilir? Tabi dikkatle okuyup, anlayarak okumamızı istiyor. Buda anladığımız dilden okumakla olur. Bunun tersini nasıl düşünür de savunuruz? Şimdide şunu düşünelim, acaba kur’anın vermek istediği bilgiler, sözcüklerinde mi, yoksa manasında mıdır? Allah yemin ederek kolaylaştırdım diyorsa, açık ve anlaşılır gönderdim açıklamasını da yapıyorsa, elbette gizli manaları olacak şekilde, herkesin anlayamayacağı bir tarzda göndermesi de mümkün olmayacaktır.

Kur’anın başka dile çevrilmeyeceğini söyleyip, kur’an da ki bir kelimenin anlamı, başka hiçbir dilde karşılığının olmadığını söylemek, Rabbin tüm âleme, kâinata, cihana anlayacağı bir kitap göndermemiş demekle aynıdır. Eğer bunu savunursak tüm insanları kur’anın güneşinden, rehberliğinden mahrum bırakmış oluruz ve kur’anın anlatmak istediği manasından, anlamından uzaklaştırıp, Arapçanın dilini kutsamış oluruz, bunu da unutmayalım. Bunun tersini düşünmek, Rabbin adaletini sorgulamak olur. Zor anlaşılır bir kitap gönderip, daha sonra hesap sormak rabbin adaletine asla sığmaz. Bir beşer yazdığı kitabı, tüm Dünya dillerine çevrilebiliyor ve tüm insanlık faydalanıyorsa, Allah katından gelen kitaba her dile çevrilmez, çevrilirse anlamı bozulur demek, KUR’ANIN evrenselliğine balta vurmak olur. Rabbim bundan korusun bizleri.

Aslında çok fazla örnek verilebilir, fakat ana dilimizde namaz kılarken ibadet yapabileceğimize dair, apaçık kanıt aşağıdaki ayette sizce çok açık anlaşılmıyor mu? Yazımızın başında ana dilde ibadeti namaz dışında dua ederken savunan kardeşimiz, acaba aşağıdaki ayetlere Rabbimden namazlarında nasıl yardım isteyecek? Bilmediği bir dilde yardım istemesi mümkün olmadığını savunursak, Arapça bilmeyen Allah tan namazla yardım isteyemeyecek mi? Lütfen ayetler üzerinde düşününüz.


Bakara 153: Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir.

Bakara 45: Sabır ve namazla yardım dileyin. Bu, şüphesiz, huşû duyanların dışındakiler için ağır (bir yük)dır.


Sizlere sormak isterim, eğer namazlarımızda kur’an dilinden başka bir dil kullanılmaz diyor ve bunda iddia ediyorsak, acaba Arap olmayanlar namazlarında nasıl Yüce Rabbimden yardım dilesin? Şimdi birisi çıkıp şöyle diyebilir. Nasıl dua edileceğine dair ayetler var, onları okusun. Doğrudur duaların en güzeline birçok örnekler vardır kur’an da. Bende hemen sormak isterim, acaba Allah böyle bir sınırlama yapmış mıdır? Yani size dua edecek örnekleri verdim, onlarla dua edin mi demiştir? Elbette hayır, Yüce Rabbim her konuda namazla kendisinden yardım istenebileceği kapısını ardına kadar açık bırakmıştır, aklınıza ne gelirse her yardımı Yüce Rabbimden namazla dileyebiliriz, hem de anlayarak, bilerek, huşu ile.

Yüce Rabbin koymadığı bir yasağı kimse koyamaz. Bizler Yüce Rabbin ruhundan bir parçasıyız, onun lisanı yoktur. Bizlerin içinden geçirdiğimizi, isteklerimizi dili bir kenara bırakın manen zaten bilir. Biz insanlar sözcüklere muhtacız, ama rahman muhtaç değildir. Lütfen artık İslam ı şahlandıralım. Kur’anı duvara asılacak bir kitap olmaktan çıkarıp, anlayarak okuyalım ve anlayarak namazlarımızı kılıp, Yüce Rabbimden niyazda bulunalım, ondan yardım isteyelim. Allah o günkü topluma bakın eğer ben size Arapça bir kur’an indirmeseydim, bana şunları söyleyecektiniz diyor.

Fussilet 44; Eğer biz onu başka dilde bir Kuran yapsaydık onlar mutlaka, "Onun ayetleri genişçe açıklanmalı değil miydi? Başka dilde bir kitap ve Arap bir peygamber öyle mi?" derlerdi….


Allah ayetlerini o kadar güzel açıklıyor ki, tabi anlayana anlamak isteyene. Allah size Arapça kur’an indirmeseydim, bana itiraz edip sitem edecektiniz diyor. Ayetleri açıkça anlaşılır göndermeniz gerekmez miydi, biz Arap toplumuyuz ve peygamberimiz Arap, ama siz başka dilde bir kitap mı gönderdiniz diyecektiniz diyor. İşte Allah ın Arapça bir kur’an göndermesinin nedeni bu dostlar, daha açık nasıl söylesin Yüce Rabbim? Ana dilde ibadet yapmanın günah olduğunu söyleyenlere, namazda Allah tan kendi dili ile yardım isteyemeyeceğini söyleyenlere, aynı mantıkla şunu sormak isterim; Arapça bilmeyen bir Türk toplumu ve Arapçadan başka dile çevrilmeyen bir kitap ve Rabbim anlamadığımız bir dilden bir rehber gönderip, daha sonrada bizi bu kitaptan mı hesaba çekecek?

Sorduğum soruyu herkes kendi nefisine sormalıdır. Kur’an ile irtibatı olanlar, onun rehberliğinden güneşinden istifade edenler, eminim ki bu sorunun doğru cevabını verecektir.

SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK


[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Yitiksevda 22 Ekim 2010 08:33

Haluk abim ana dilde İbadet yapılsın Amma Kur'an fasih bir arapça ile Allah Resulünün dilinde kolay kılınmıştır. Hemen her insan belli bir yaşa kadar Milli Öğütüm Kurumlarında eğitim almakta 10-15 yıl süren bu eğitim süreci için sarfedilen emeklerin bir yılı Allah için Kur'an arapçasını öğrenmek için sarfedilse çok mu zor bir olay.

Dünyevi menfaatler için harcanan o kadar emek içerisinde Allah'ın mesajını okuyup anlamaya hiç mi zaman kalmadı. İslamın Müslümanların ortak ve değişmez tek dili arapçadır bunu öğrenmekte hiç zor olmasa gerek. Namazlarımızda okuduğumuz Sureleri hiç kimse diyemez ben öğrenemiyorum.

İslam kolaylık dinidir ama dejenere olmama şartı ile Namazlarımızda okudğumuz sureler arapça okunmalı ama duanın dili zamanı ve mekanı yoktur namazlarda secdede iken herkes istediği dilde dua edebilir bunda bir sakınca yoktur ...

HALUK GÜMÜŞTABAK 22 Ekim 2010 09:53

Değerli arkadaşım her düşünceye saygım vardır. Dikkat ederseniz benim yazımda dikkat çekmeye çalıştığım konu, bazı din alimlerinin bu konudaki düşüncelerini nakletmek, ona karşı olanlarıda hatırlatmaktı. Daha sonrada kur'an dan aldığım bilgiler doğrultrusunda kendi düşüncemi söyledim. Sizde söylediniz saygı duyarım. Her beşer kendinden sorumlu olduğuna göre, kararını kendisi verecektir.

Rabbim cümlemizi doğru yoldan, kur'an yolundan ayırmasın. Onun nuru ile nurlanıp, onun gerçeklerini görebilmemizi nasip etsin inşallah. SAYGILARIMLA Halukgta

BEDİİ HAMİT 22 Ekim 2010 17:28

Anadilde ibadet yapalımda yapmasına da...

Namaz ibadetimizi acaba kendi anadilimizle yaptığımızda mahzurları olur mu olmaz mı ? Bunu araştırıp tetkik edelim derim.

Namazı ve tüm ibadetleri kabul edecek olan ALLAHTIR.

Bence dua haricinde anadilde namaz ibadeti yapılamaz.

Nasıl yapılacak ki, Siz hangi meale göre ve hangi tercümeye göre kurandan ayetler okuyacaksınız ? da meal veya tercüme hatalı olduğunda ibadetin kabul olunmama riski yok mu ? Bence var.

HALUK GÜMÜŞTABAK 22 Ekim 2010 17:58

Değerli arkadaşım bu durumda sizin düşüncenize göre namazda okuyacağımız ayetlerin hiç bir doğru tercümesi, yani meali yoktur demiş oluyorsunuz. Acaba bunu söylemek doğrumu?

Yoksa Tüm meallerin içinde gerçekten kur'anın tümü içinde, oda yüzde 2 yada 3 ünü geçmemek kaydıyla, çok daha itinalı çevirilerin yapılması ve tüm din alimlerinin bir araya gelip, bu çok azda olsa ayetler üzerinde, meal çalışması yapılmalıdır desek daha doğru olmazmı?

Size yüzlerce ayet gösterebilirim ki, anlam bakımından tüm mealler de aynısını çevirmiş, birçok ayet vardır. Bunları kullanamazmıyız? Allah ayetlerini Arapça dili içine gizleyerek değil, anlam bakımından çok açık vermiştir. Bir dilde söylenen bir kelime başka bir dilde belki başka sözcükle söylenir, ama anlamı hepsinde aynıdır. Önemli olan anlatılmak istenen MANADADIR.

Bu benim düşüncem, elbette herkez kendi düşüncelerine göre imanını yönlendirmelidir. İmamı Azam a baktığımızda da, sanırım oda bu mantıktan yola çıkarak söylemiş olmalı sözlerini.

Saygılarımla Halukgta

kurtmehmet 22 Ekim 2010 20:13

Tanrı uludur, Tanrı uludur;
Tanrı uludur, Tanrı uludur!
Şüphesiz bilirim, bildiririm:
Tanrı'dan başka yoktur tapacak.
Tanrı'nın elçisidir Muhammed
Haydin namaza! Haydin felâha!
Tanrı uludur, Tanrı uludur!
Tanrı'dan başka yoktur tapacak!"

saygıdeğer haluk hocam düşünün siz türk değilde yabancı dinine bağlı türkiyeye gelmiş müslüman bir insansınız türkcede bilmiyorsunuz yukardaki türkce ezandan ne anlarsınız.tabiki hiç bir şey ama arapca ezan okunsa dünyanın neresine gidersen git müslüman olan NAMAZA cağırıldığını anlar HOCAM sizin yapdığınız insanların kafasını karıştırmaktan başka bir şey değil yinede EN İYİSİNİ BU KAİNATI YARATAN ALLAH CC BİLİR.hocam sizi üzdüysem özür dilerim saygılar efendim.ESSALAMÜNALEYKÜM...

Yitiksevda 22 Ekim 2010 20:20

Haluk Abim Arapça Bütün dünya Müslümanlarının ortak ibadet dilidir.Farzedelim Arapça ortak dil değil ve her bölge her cami kendi dilinde ibadet yaparsa o zaman ulusal camiler ulusal dil kavramı gündeme gelecek Kürt olan Kürtçe ibadet yapılan camiye türkçe bilen türkçe ibadet yapılan camiye gidecek o zaman nerde kaldı Vahdet Ümmet Müslümanların birlikteliği ayrılıktan başka bir fayda sağlayacakmı zaten bu kadar bölünmüşlük bizlere yetmiyormu?

Emekdar Üye 22 Ekim 2010 20:35

Alıntı:

müslümanlardan Üyemizden Alıntı (Mesaj 99403)
Allah bana dua edince benim isimlerimle edn diye kurana da beyan ediyor ,

şimdi bunu KENDİ ANA DİLLERİNE ÇEVİRİP yapınca doğru bi islam pıratiği Mİ olur soruyorum Allah ın isimlerini dilinizde ne diye çevirecekler bu dinsiz dil ibadeti isteyen şaşkalozlar..ki namazın bi başka adıda DUADIR,[İKAMETU SALAT ] olduğu gibi,ha bak işte namazın bi başka adıda duadır tamam dua yeterli demeyin ve tartışmaya açmayın ALLAH NAMAZA DUADA DEMİŞTİR ALLAHI KABUL EDEN İÇİN SORUN YOK YANİ...

yine kuranı parçaladınız GEÇMİŞ MÜÇTEHİDLERİ BEYENMEYEN ASRIN MÜŞTEHİDLERİNE Bİ ATIFTIR.....



şok şok şok senle aynı fikirdeyim... :)

Medine-web 22 Ekim 2010 21:20

Alıntı:

HALUK GÜMÜŞTABAK Üyemizden Alıntı (Mesaj 99395)
......... tüm din alimlerinin bir araya gelip, bu çok azda olsa ayetler üzerinde, meal çalışması yapılmalıdır desek daha doğru olmazmı?



garip olan o ki; yukarıdaki cümleniz icmai ümmet demektir.ben size icmaı ümmeti savunurken,siz karşı tez olarak demiştiniz ki,icmanın bile yanılma payı yok mudur?
şimdi sizin sorunuzu size sorayım;
tüm din alimlerinin ortak meal çalışmasında sıfır hata mümkün müdür ?

geçelim bunu,
islam cihanşumuldur,evrenseldir,bir kabile ırk dini değildir.her kabilenin ezanı cuması namazı haccı farklı olamaz.kabilelerin mahşeri olan hacc ibadetinde,neden hep bir ağızdan lebeyk diyorlar sizce ?
türkler : buyur Allahımm
kürtler :keremke yezdanım
araplar :lebeyke Allahumme
ingilizler :God welcomes
almanlar :Gott begrüßt
her ferd kendi diliyle orda lebeyk derse manzara romantik mi olur ?
neyse..

HALUK GÜMÜŞTABAK 22 Ekim 2010 22:00

Sayın Abdulmelik ben bir araya gelerek doğru bir meal çalışması yapılmalıdır derken, anlatmak istediğimi sanırım yanlış anladınız. Benim burada anlatmak istediğim, Rabbin açıkca söylediği sözlerin anlamlarına ilaveler yapmadan, parantez içine kendi düşüncelerini eklemeden, yanlız Yüce Rabbin açıkca söylediğini meal etmeleri için bir araya gelsinler dedim. Yoksa Allah ın söylemediği, açıklamdığı bir konu hakkında hüküm versinler demedim.

Medine-web 22 Ekim 2010 23:14

parentez keyfi değildir haluk bey.tefsirin doğasında vardır.ayetlerin sıyak sıbağı,nuzul sebebi göz önünde alındığında,ve tercümede tıkanıldığında izah gereğidir o parantezler.

HALUK GÜMÜŞTABAK 23 Ekim 2010 10:03

Sayın Abdulmelik eğer tefsir demiş olsaydım siz haklıydınız elbette tefsirde, yazarın ayetten tüm anladıkları yazılır, onun içindir ki ciltlerce olur.

Dikkat ederseniz ben MEAL diyorum. Meal bire bir çeviridir, Arapça olan bir kelimenin Türkçe karşılığıdır. Bunu alan Müslüman hiç kimsenin yorumu olmadan okur. Böylece etki altında kalmaz.

HALUK GÜMÜŞTABAK 23 Ekim 2010 10:14

Değerli Kurtmehmet kardeşim bana üzecek hiç bir şey söylemediniz. Allah sizden razı olsun. İnsanların düşünce ve fikirlerini söylemesi eğer karşınızdaki insanı sinirlendiriyor ve kızdırıyorsa, bu o kişinin fikirleri ve inançlarından emin olmadığını gösterir. Benim yapacağım yanlış beni ilgilendirir, sizin yapacağınız yanlış da sizi ilgilendiriyorsa, neden birbirimizin fikirleri aynı değilse kızalım. Tartışalım ve doğruyu bulmaya çalışalım ama akılla ve rehber Kur'anla.

Gelelim verdiğiniz örneğe. Kesinlikle katılıyorum. Ezanın ortak bir dilde okunması, toplu namazların, haccın tek ve aynı dilden yapılması zaten aklın ve mantığın sonucudur. Buna itiraz eden biryere gelir yanlışını anlamak zorunda kalır. Benim söylediğim beşerin tek başına kıldığı namazlar içindir. Siz sanırım kürt vatandaş larımızdansınız, yanılıyorsam özür dilerim. Siz kendi dilinizle Allaha namazda seslenip ondan yardım istediğinizde Allah hayır bunu kabul etmem dermi? Allah ayetinde benden namazla yardım isteyin demiyormu? Allah tan yardım istemek için Arapça öğrenilmelidir diyebilirmiyiz? İşte ben bunu anlatmaya çalışıyorum.

En derin Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK

FECR 23 Ekim 2010 11:04

Alıntı:

HALUK GÜMÜŞTABAK Üyemizden Alıntı (Mesaj 99589)
Sayın Abdulmelik eğer tefsir demiş olsaydım siz haklıydınız elbette tefsirde, yazarın ayetten tüm anladıkları yazılır, onun içindir ki ciltlerce olur.

Dikkat ederseniz ben MEAL diyorum. Meal bire bir çeviridir, Arapça olan bir kelimenin Türkçe karşılığıdır. Bunu alan Müslüman hiç kimsenin yorumu olmadan okur. Böylece etki altında kalmaz.


Haluk Abi

Mealin bire bir çeviri olduğunu nereden çıkarıyorsunuz.Meal,te'vil kökünden gelir.Meal,kişinin anladığını aktarması yani bir çeşit yorumudur.Terceme ayrı meal farklıdır.Bu farklılıklar için isterseniz bakıverin,Elmalı Hamdi Yazır'ın tefsirinde geniş bir yazısı vardı hatırlatıdığım kadarıyla.

kurtmehmet 23 Ekim 2010 11:20

Essalamünaleyküm haluk hocam önce herkes birbirine saygı duymalı sorgulamak ancak kainatın yaratıcısı ALLAH cc ye mahsustur ha kürt türk cerkez acem laz fark etmez MÜSLÜMAN MÜSLÜMANIN KARDEŞİDİR. ben kara denizli SAMSUNLUYUM ama müslümanlar kardeştir bununda bilincindeyim saygılar efendim..selamünaleyküm.

HALUK GÜMÜŞTABAK 23 Ekim 2010 11:22

Değerli Fecr kardeşim, meal kelimesinin günümüzde halk dilinde birçok anlamı vardır. Örneğin yaklaşık karşılığı anlamında olduğunu söyleyenlerde var. Sözlük anlamı (Anlam kavram. Ortaya çıkan şey, sonuç, netice. Meydana gelen netice.) diye sözlük anlamı karşılığında kullanılır. Kur'an meali de böyledir. Rabbin sözlerini, karşı dile aynı anlamda ortaya çıkarmak, neticelendirmek anlamında kullanılır.

Tefsir kelimesinin anlamı ise, anladığını anlatmak, bildiği kadar açıklamak şeklinde sözlükte geçer ki, bu doğrusudur. Örneğin yabancı bir ders kitabını bir başka dile çeviren bir yazar, asla tefsir şeklinde değil meal şeklinde nakleder. Buna bizim dilimizde ÇEVİRİ DENİR. yani yabancı bir kitabı kendi diline çevirmek. Burada asla anlam farklılığı olmaz, Aynı anlamı veren kelimelerle çevrilir kitap. Yorum kesinlikle yapılmaz açıklamalar getirilmez.

Kur'an mealide aynen böyledir. Fakat ne yazıkki bizlere kur'anın tam olarak başka dile çevrilmeyeceğini söyledikleri için, bizlerin içinde hep bir kuşku olmuştur. Fakat Allah Kur'anı tüm cihana rehber ve güneş olsun diye göndermiştir. Bu kitabın başka dile çevrilmeyeceğini söylemek Rabbin adaletini tam anlayamamış olmak demektir bana göre. Allah sizlere kaldıramayacağınız bir yük asla yüklemem diyorsa, kur'anı anlamak için tüm insanlığın Arapça öğrenmesini zorunlu tutacak bir kitap göndermez.

SAYGILARIMLA Halukgta

FECR 23 Ekim 2010 11:32

Alıntı:

HALUK GÜMÜŞTABAK Üyemizden Alıntı (Mesaj 99595)
Tefsir kelimesinin anlamı ise, anladığını anlatmak, bildiği kadar açıklamak şeklinde sözlükte geçer ki, bu doğrusudur. Örneğin yabancı bir ders kitabını bir başka dile çeviren bir yazar, asla tefsir şeklinde değil meal şeklinde nakleder. Buna bizim dilimizde ÇEVİRİ DENİR. yani yabancı bir kitabı kendi diline çevirmek. Burada asla anlam farklılığı olmaz, Aynı anlamı veren kelimelerle çevrilir kitap. Yorum kesinlikle yapılmaz açıklamalar getirilmez.

Kur'an mealide aynen böyledir. Fakat ne yazıkki bizlere kur'anın tam olarak başka dile çevrilmeyeceğini söyledikleri için, bizlerin içinde hep bir kuşku olmuştur. Fakat Allah Kur'anı tüm cihana rehber ve güneş olsun diye göndermiştir. Bu kitabın başka dile çevrilmeyeceğini söylemek Rabbin adaletini tam anlayamamış olmak demektir bana göre. Allah sizlere kaldıramayacağınız bir yük asla yüklemem diyorsa, kur'anı anlamak için tüm insanlığın Arapça öğrenmesini zorunlu tutacak bir kitap göndermez.

SAYGILARIMLA Halukgta

Haluk Abi

Meal de nasıl anlam farklılığı olmaz:)

Eğer anlam farklılığı olmasaydı,100 den fazla meal nereden çıktı?.Kur'an'ı başka bir dile motomot çeviri yapılamadığı için tercüme değil de meal adını veriyorlar

HALUK GÜMÜŞTABAK 23 Ekim 2010 11:53

Değerli arkadaşım bu konuda ikimizde düşüncelerimizi söyledik. İsterseniz şöyle yapalım. Sizin ve benim bu konuda verdiğimiz hükümleri yazalım ve bu hükümden sonuç çıkaralım. Sonucuda herkez kendi nefsinde değerlendirsin.

Siz, kur'an başka bir dile tam olarak, yani gerçek anlamını vererek çevrilmesi mümkün değildir diyorsunuz.

Bende diyorum ki, kur'an da geçen ayetlerin gerçek anlamı, başka bir dilde karşılığını verip, her dile çevrilebilir, çünkü ayetteki özellik dilde değil manasındadır.


Ben bu savımı açıklarken, beşerin yazdığı bir kitap tüm Dünya dillerine aynı anlamlarını verip çevriliyorsa ve insanlarda bunu anlıyorsa, tüm insanlık bu kitaplardan faydalanıp, doktor, mühendis oluyorsa, yani tüm insanlığa REHBER oluyorsa kendi dallarında, Bu kitap yani KUR'AN Allah katından tüm aleme geliyor sa, bu kitabın başka dillere tam olarak çevrilmediğini söylemek akla mantığa Kur'ana sığmaz diyorum.

Eğer sizin düşüncenizden yola çıkarsak, Allah gönderdiği rehberi yanlız Arapça bilenlerin tam anlayacağı şekilde göndermiş sonucunu çıkarmamız gerekiyor ki, rabbin böyle bir adalete sahip olması mümkün değildir. Hatırlayınız Allah ne diyordu? Ayetleri okuyup iyice düşünmüyormusunuz? Peki bu sözü yanlız Allah Araplaramı söylüyor dersiniz? Yoksa tüm aleme mi? Eğer tüm aleme diyorsanız, acaba Allah tüm aleme Arapça öğreninmi demek istiyor? Hani size kaldıramayacağınız yük yüklemem diyordu Rabbim?

Bu soruların cevabını herkez kendi nefsinde vermelidir. Allah gönderdiği rehberi acaba başka dillere tam olarak çevrilmesi mümkün olmayacak şekilde gönderir mi? Daha da ilginci, başka dile tam çevrilmeyen bir kitaptan ve Arapça öğrenemeyen bir insanıda Kur'andan hesaba çekermi? Gerçek doğruyu Rabbin huzurunda göreceğiz.

SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK

FECR 23 Ekim 2010 12:12

Haluk Abi
Ben sadece Arapça bilenler Kur'an'ı anlar diye bir ifade kullanmadım.Kur'an kendinin anlaşılır bir kitap olduğunu ifade ediyor.Ama herkes aynı şekilde anlar ya da anlaması lazım diye de bir ifade kullanmaz.İnsanların kimisi yüzeysel olarak bakar,o şekilde anlar,kimileri de olayın künhüne vararak anlar.Kimisi mealine bakar anlar ama olayın arka planını,hikmetini anlamaktan uzak kalabilir.kur'an'dan herkes sorumludur ama herkesin sorumluluğu aynı şekilde değildir.Herkesi aynı kategoride değerlendirmek,insanların kaldıramayacağı yük altına almak olur ki bu da bir zulümdür.Herkes kendi anladığını başkalarına dayatmaya çalışırsa orada bir kaos ortamı oluşur ki bugünkü durum bunu ortaya koymaktadır.Kur'an anlamak için meal gereklidir ama tek başına yeterli değildir.Meal ya da tercümeden oluşan din algısında çarpıklar söz konusudur.Bunu din adına söz söyleyenler için konuşuyorum.Yoksa insanların bazıları için sadece meal okumaları da yeterlidir.Ama ahkam kesmeleri de anlamsızdır.

HALUK GÜMÜŞTABAK 23 Ekim 2010 12:15

Tüm sözlerinize katılıyorum, bu şekilde söylediğinizde herşey daha farklı oldu. Allah razı olsun. Selametle kalın.

BEDİİ HAMİT 23 Ekim 2010 18:21

DEĞERLİ KARDEŞİM HALUK BEY,

Tartışmak, bilgilendirmek elbette çok faydalıdır. Hele Allah için, Allahın dini için bir meseleyi ayrıntılarıyla tartışıyorsak bundan daha hayırlısı olamaz. Sizin tartışmaya açtığınız bu anadilde ibadette elbette birbirimizi bilgilendirmek üzere açmış olduğunuz konudur. Yanlışı ile doğrusu ile bir sonuca ulaşmak için yazanlar yazıyor ve yazdı.

Doğruya elbette doğru diyebileceğimiz gibi yanlışa da yanlış deme cesaretini kendimizde görelim. Size şöyle bilgi vermiştim. Namazdaki ayetleri hangi mealle okuyacaksınız demiştim. Veya hangi tercüme ile..

Siz ise bire bir tercümenin olabileceğini söylemiştiniz.

İşte size en basitinden bir örnek Fatiha suresindeki ilk ayetini namazda kendi anadilinizle okuyun bakalım.Tam çevirisini yapabilecek misiniz ?

elhamdulillahi rabbil alemin,

Rab= Efendi, Yüce ,Terbiye” edici, mürebbi (Tasarruf eden-yönlendiren)... Bir şeyi kademe kademe, peyderpey kemâline eriştiren, terbiye eden emir ve yasalarıyla yarattıklarını terbiye eden. ihtiyaçları gidermeyi, onları koruyup gözetmeyi üstlenen

ÖZETLERSEK

Kur'an'ı Kerimde RAB Kelimesinin Çeşitli Kullanış Şekli:

1.Mürebbi,gereksinimleri karşılayan,terbiye veren ve yetiştiren;
2.Kefil,gözetici,koruyup kollayan,ıslahla sorumlu olan;
3.Çeşitli kimselerin oluşturduğu bir toplulukta merkezi bir sıfata sahip olan;
4.Kendisine bağlananların efendisi,sözü geçen,üstünlüğü ve yüceliği kabul edilen ve tasarruf hakkına sahip,itaat ve boyun eğilen efendi,güç ve egemenlik sahibi reis;
5.Malik,efendi.


Rab kelimesi Kur'an-ı Kerim'de yukarıda açıkladığımız tüm manalarda kullanılmıştır.

BEDİİ HAMİT 23 Ekim 2010 19:01

Alıntı:

DEĞERLİ KARDEŞİM HALUK BEY

Tartışmak, bilgilendirmek elbette çok faydalıdır. Hele Allah için, Allahın dini için bir meseleyi ayrıntılarıyla tartışıyorsak bundan daha hayırlısı olamaz. Sizin tartışmaya açtığınız bu anadilde ibadette elbette birbirimizi bilgilendirmek üzere açmış olduğunuz konudur. Yanlışı ile doğrusu ile bir sonuca ulaşmak için yazanlar yazıyor ve yazdı.

Doğruya elbette doğru diyebileceğimiz gibi yanlışa da yanlış deme cesaretini kendimizde görelim. Size şöyle bilgi vermiştim. Namazdaki ayetleri hangi mealle okuyacaksınız demiştim. Veya hangi tercüme ile..

Siz ise bire bir tercümenin olabileceğini söylemiştiniz.

İşte size en basitinden bir örnek Fatiha suresindeki ilk ayetini namazda kendi anadilinizle okuyun bakalım.Tam çevirisini yapabilecek misiniz ?

elhamdulillahi rabbil alemin,

Rab= Efendi, Yüce ,Terbiye” edici, mürebbi (Tasarruf eden-yönlendiren)... Bir şeyi kademe kademe, peyderpey kemâline eriştiren, terbiye eden emir ve yasalarıyla yarattıklarını terbiye eden. ihtiyaçları gidermeyi, onları koruyup gözetmeyi üstlenen

ÖZETLERSEK

Kur'an'ı Kerimde RAB Kelimesinin Çeşitli Kullanış Şekli:

1.Mürebbi,gereksinimleri karşılayan,terbiye veren ve yetiştiren;
2.Kefil,gözetici,koruyup kollayan,ıslahla sorumlu olan;
3.Çeşitli kimselerin oluşturduğu bir toplulukta merkezi bir sıfata sahip olan;
4.Kendisine bağlananların efendisi,sözü geçen,üstünlüğü ve yüceliği kabul edilen ve tasarruf hakkına sahip,itaat ve boyun eğilen efendi,güç ve egemenlik sahibi reis;
5.Malik,efendi.

Rab kelimesi Kur'an-ı Kerim'de yukarıda açıkladığımız tüm manalarda kullanılmıştır



Dikkat ki, daha hamd kelimesinin türkçe karşılığını açmadık. Hamd kelimesinin türkçe karşılığı şükür değildir

HALUK GÜMÜŞTABAK 23 Ekim 2010 20:15

Değerli arkadaşım aslında sorduğunuz sorunun cevabını yazdığım yazıda, Peygamberimizin seçkin arkadaşlarından Selman Farisi, namaz sırasında Fatiha suresinin özgün metnini güzel okuyamadıklarını söyleyen ve bunun yerine Fatiha nın Farsça tercümesini okuyup okuyamayacaklarını soran ırkdaşlarına, bunun olabileceğini bildirmekle kalmamış, Fatiha yi Farsça ya çevirerek kendisine başvuran kişilere göndermiştir. Nitekim Hanefi fıkıhçılar Fatiha nin çevirisi ile Namazın geçerliliğine HÜKMEDERKEN sürekli bicimde Selman in uygulamasına atıf yapmışlardır.

Bu durumda dikkat edin, bizden önceki toplumlarda geçmişte de böyle bir sorun yaşanmış, bir kısım alimler bu şekilde çözümlemişler, kur’an dan anladıkları ve onun önerilerinden yola çıkarak.

Yine İmamı Azamda aynı görüşü paylaşmaktadır. IMAM-I AZAM EBU HANIFE söyle demiştir:

Namaz kılan kişi isterse Arapça özgün metni okur, isterse Farsça çevirisini.

Ayrıca sizin aynı kelimeden birçok farklı sözcükler var, dediğiniz düşüncenin tersine bakın İmamı Azam nasıl bir açıklama yapmış.

(Kuran kâğıtlarda Yazılmış ve bizim Okuduğumuz Lafızlar değildir. Esas kuran o lafızların taşıdığı manadır ki, bir kelam-i nefsi ( ALLAH ın zati ile var olmaya devam eden söz ) olarak kalıptan kalıba dökülür. O kalıplar sonradan yaratılmış ( Muhdes ) Varlıklardır. Oysaki esas Kuran, MAHLÛK olmayan bir manadır. Hiç kuskusuz O,öncekilerin Zübürlerinde de vardı ( Şuara suresi,42 ) Buyrulması da bu gerçeği gösterir.)

Değerli arkadaşım yukarıdaki düşünceden yola çıkarak, Fatihayı birçok mealden yan yana getirin, göreceksiniz ki kelime farklılıkları dahi olsa, anlam ve mana bakımından hepsi aynı olduğunu göreceksiniz. Önemli olan ayetin anlattığı manasıdır. Anlatılmak istenen de bu zaten. Önemli olan ayetin ne anlatmak istediği yani manasıdır. Elbette bunun tersini savunanlarda vardır. Burada bizlere düşen doğru olduğunu düşündüğümüz düşünceyi uygulamaktır. Siz eğer bana bu düşünce yanlış geliyor diyorsanız uygulamazsınız, ama kesinlikle yanlıştır demek, doğru olmaz kanısındayım.

Allah kur’anı hayatımızın düzene sokulması için, bizlere rehber olsun diye göndermiştir. Allah katından gelen rehber bir kitabı, acaba başka dile çevirirken, doğru anlamamız mümkün değildir diyebilir miyiz? Ya da başka dile çevirdiğimizde Rabbim e bu ayetleri okuduğumuzda mı yanlış yapmamız daha çok olur, yoksa anlamını hiç bilmeden okuduğumuz damı hata yapma riskimiz daha fazladır? Bir başka düşünce olarak ta, Allah acaba Arapça kendisine seslenmediğimiz için, bizlere kızar mı? Bu soruları çoğaltabiliriz. Tekrar söylüyorum eğer bu düşünce bir insanın içine sinmiyor ve doğru gelmiyorsa, bence uygulamamalıdır, önemli olan önce gönül rahatlıdır.

SAYGILARIMLA Haluk Gümüştabak

HALUK GÜMÜŞTABAK 27 Ekim 2010 20:03

Değerli Abdulhamit kardeşim . Önce size şunu söylemek isterim. Ülkelerin dillerinde zamanla öyle kelimeler oluşur ki, başka dilerden o dile girer, toplum onun kendi lisanı içinde sanki kendi dili gibi kullanır. İşte bu şekilde Türk toplumun dili içine, yabancı sözcükler içinden en fazlası Arapça ve Farsça dilinden girmiştir. Örneğin Rahman, sözcüğünü dikkat edin ben çok kullanırım. Rahim ve Rab kelimeleri neredeyse Türkçeleşmiştir. Şimdi sizin bahsettiğiniz ayetin ilk cümlesine bakalım.

Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.

Ya da bunu şöyle yazalım.

Hamt, âlemlerin Rabbi Allah'adır.

Ya da bir başka mealden alalım.

Âlemlerin Rabbi Allah’a hamdolsun.


Size sormak isterim bu cümlelerin hiçbirisinin anlamı değişik mi? Hepsinden anlaşılan tek bir anlamı yani manası var. Peki, nedir söylenmek istenen? Dikkat ederseniz siz bana bir örnek vermiştiniz, bakın bu kelimenin anlamının birçok karşılığı var, bu durumda hangisini söylemeliyiz gibi bir savunmanız olmuştu. Dikkat edin kur’an da geçen gerçekten o çok özel kelimenin, hiçbir mealde değiştirmeden verildiğini görüyoruz. İşte bu çok önemli. Bu kelimede Türkçemize girmiş ve günlük hayatımızda da kullanılmaktadır zaten. HAMT kelimesinin anlamı olarak ta, başarı ve üstünlük onda olduğunun anlamı, hem Rabbim i övmek, hem de şükretmek anlamında kullanılmaktadır. Bu kelime çok özel bir kelime olup, Rabbime özel bir isimdir başka yerde kullanılamaz. Örneğin buna benzer Allah ın özel isimleri de özeldir, başka birisi için kullanılamaz, bu kelimeler Allah a mahsus kelimelerdir.

Değerli arkadaşım şimdi de İmamı Azam Ebu Hanife nin bu konudaki söylediklerini hatırlayalım, rabbin ayetinde bizlere iletmek istediği amaç nedir?

(Kuran kâğıtlarda Yazılmış ve bizim Okuduğumuz Lafızlar değildir. Esas kuran o lafızların taşıdığı manadır ki, bir kelam-i nefsi ( ALLAH ın zati ile var olmaya devam eden söz ) olarak kalıptan kalıba dökülür. O kalıplar sonradan yaratılmış ( Muhdes ) Varlıklardır. Oysaki esas Kuran, MAHLÛK olmayan bir manadır. Hiç kuskusuz O,öncekilerin Zübürlerinde de vardı ( Şuara suresi,42 ) Buyrulması da bu gerçeği gösterir.)

Sizin örnek verdiğiniz cümleden yola çıktığımızda dikkat edin Türkçeye çevirdiğimiz cümlenin hepsinde anlam yani manası anlatmak istediği aynı. Hiçbirisinde değişmiyor. Hepsinden anlıyoruz ki yücelik, büyüklük, üstünlük yalnız Allahın dır. Hiçbirisinden farklı bir şey anlaşılmıyor. Çünkü ana kelime değişmez kelime hiç birisinde farklı değil. Hamd kelimesi hiçbir cisme, canlıya mahsus bir kelime değildir. O yalnız yaratana mahsus bir kelimedir, bundan dolayı ona başka bir isim takıp onu tarif etmek yerine, onu direk kullanarak ayeti anlamaya ve söylemeye çalışmalıyız. Bu şekilde meal yapılıyor zaten. Bazen parantez içinde açıklamalar yapılıyor.

İnşallah düşüncemi anlatabilmişimdir. Selametle kalın. Halukgta

yetersiz 22 Şubat 2012 00:24

Cevap: Ana dilde ibadet konusu ve kur'an.
 
Bakara 121: Kendilerine verdiğimiz Kitabı gereği gibi okuyanlar, işte ona iman edenler bunlardır. Kim onu inkâr ederse, artık onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.


SAAT: 08:59

vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321