Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Makale ve Köşe Yazıları (https://www.forum.medineweb.net/516-makale-ve-kose-yazilari)
-   -   Adak (https://www.forum.medineweb.net/makale-ve-kose-yazilari/18309-adak.html)

NİLGÜN YAZAR 17 Kasım 2010 23:33

Adak
 
ADAK

Çok zayıflamıştı. Hasta değildi bildiğim kadarıyla. Yıllar bedenini ne kadar da eskitmişti. İri kıyım bir adamdı oysa bir zamanlar. Küçülmüştü sanki. Vücudunun etleri sarkmış, gözlerinin feri gitmiş, bir deri bir kemik kalmıştı. Yüzü ise her zamanki gibi tıraşlıydı.



Annem ne zaman onu ziyarete gideceğimizi söylese içim pır pır ederdi. Belki bana her seferinde dondurma verdiğindendi, belki de cebime sıkıştırdığı harçlıklardan. Tanıdığım tartışmasız en asil adamdı. Halen öyle.

Onu her gördüğümde karşımda bir dev var sanırdım. Şehir parkının en baba dondurmacısıydı. Çarşıya ne zaman gitsek annemle muhakkak yanına uğrardık. Bazen de annemin leziz yemeklerinden sefer tasına koyar ona götürürdük. Böyle zamanları iple çekerdim. Çünkü o zamanlar şimdiki gibi her bakkalda, o ruhsuz, hazır dondurmalardan bulunmazdı. Küçücük boyumla tezgaha yapışır, kocaman renkli dondurmalardan oluşan külahı bana uzatmasını hevesle beklerdim. Hiç şaşmazdı çünkü.



Çok yakışıklı bir adamdı. Yaş aldıkça daha da yakışıklı olan erkeklerdendi zannımca.

Büyüdüğümde de değişmemişti. Hep asil, hep mağrurdu duruşu. Ne zaman ne yapacağı her daim belli adamlar olur ya, işte onlardandı.

Anneme sordum bir gün. “Dayım neden hiç evlenmemiş anne?” diye.

“Sen onu gençliğinde görecektin kızım” dedi önce. Ayhan Işık derdi herkes ona. Esnafta onun kadar yakışıklısı, beyefendisi görülmemiştir. Ne kadınlar koştu peşinden de, hiç birine eyvallah etmedi.”

Neden evlenmez ki insan onca taliplisi olur da. Aklım almıyordu. En azından o dönem öyle düşünüyordum.

Bir gün tek başıma yanına gittim. Yine dondurma yedik beraber. Sonra cebime harçlık koydu. Almak istemedim. Kocaman kız olmuştum nihayetinde.

“Sen talebesin, al şunu” dedi. Herkes gibi ben de bilirdim onun lügatında ısrar olmadığını. İşime de gelmez değildi hani. Utana sıkıla alıp cebime koydum. Sonra döndüm damdan düşer gibi sordum:

-Ya dayı, sen harika bir adamsın, neden yalnızsın, dedim.

Buruk bir gülümseme yayıldı yüzüne. Dondurma yediğimiz tabakları üst üste yığmaya başladı. Belli ki ayak sürtüyordu konuşmamak için. Israr ettim.



“On kardeşten birinin kendini feda etmesi gerekiyordu yetimlere. Yetimler dediği; biri kız, diğeri erkek kırk küsur yaşını bulmuş biri bedensel, diğeri hem zihinsel, hem bedensel engelli kardeşleriydi. Devam etti sonra:

“Baksana herkes kendi yuvasını kurdu. Çoluğuyla çocuğuyla mutlu mesut yaşıyor. Ben de evlenseydim, kim bakacaktı bu gariplere.”

Sustum. Konuşamadım. Tüm kelimeler yer yarıldı da içine girdi sanki.

Her akşam iş çıkışı eve gidiyor, onlara yemek yapıyordu. Gerekirse çamaşırlarını yıkıyordu. Senelerce yaptığı fedakarlık, üzerine zamk gibi yapışmıştı.



-Hiç mi sevmedin kimseyi, dedim bir ara.

“Sen de amma soru sorar oldun mektepli olalı” deyip gözlerini kaçırdı.



Belli ki bir gönül yarası vardı. Kimbilir ne efkarlı geceler yaşamıştı onca yıl bir başına. Ne gel-gitler.. Belki de bu yüzden çok içiyordu.

Eve döndüğümde anneme anlattım konuştuklarımızı.

“Sevdi.. hem de çok sevdi” dedi. Çok zengin ve güzel bir kadındı. Ee.. dedim, kadın mı istemedi dayımı? Olur mu, dedi annem. Kadın çok yandı tutuştu da, bizimkinin eşşek inadı işte. Yetimlere kim bakacakmış diye tutturdu. Bunca kardeş ortada bırakmazdık elbet onları. Ne kadar “sen düşünme onları” dediysek de, “olmaz” demiş kadına. Benden sana hayır yok, diye haber salmış. Kadın bana geldi bir keresinde “Ben bakarım yetimlere. ” dedi ağladı, yakardı. Yeter ki evet desin bana, dedi.

Gittim anlattım dayına. Böyle böyle diyor kadın dedim.

“Abla dedi, el kızı üç gün bakar, dördüncü gün yük sayar dedi.

Bir daha da açtırmadı konuyu zaten.



Kahrolmuştum. Fedakarlık güzel bir şeydi belki ama. Bu kadarı da kendine haksızlık değil miydi? Değilmiş. İnsanın kendi için yaşamayı unutması gereken zamanlar varmış. Kimi zaman bir ömürmüş.



En son bir iki sene evveldi . Onu görmek istedim. Geniş bir avlu içinde, iki katlı ahşap bir evde yaşıyordu. Alt kat yetimlerin, üst kat da onundu. Üst kata dışardan derme çatma bir merdivenle çıkılıyordu. Doğrudan yanına çıktım. . Küçücük bir odadan ibaretti kat dediğim. Odada tek başına, eski bir masanın kenarında öylece oturuyordu. Koca bir hayatı özetlercesine. Bir kolunu masaya dayamış, diğeriyle dizinden destek alıyordu. Bir ara masanın altına gözüm takıldı. İçki şişelerini oraya istiflemişti. Evde hayat belirtisi yok denecek kadar azdı.

Çalkanıp ters çevrilmiş bir çay bardağı, plastik şeffaf bir şekerlik, bir paket kısa Samsun sigarası ve bir de küllük masanın üzerinde durmuş bana caka satıyorlardı: “Sen yoktun ama biz hep onunlaydık” der gibi bakıyorlardı. Yatağın başucunda duran piknik tüp ve üzerinde isten kapkara olmuş bir çaydanlık halinden memnun görünüyordu.



Beni görünce keyiflenmiş, gözleri ışıldar gibi olmuştu. Bunu sezmiştim. Sarıldı öptü. Çok özlemişim seni, dedi. Ben de çok özlemiştim ama onu öyle görmek içimi çok acıtmıştı.

“Vefasız çıktın hayırsız” dedi gülerek..

“Dayı, gurbet işte, ha deyince kalkıp gelinmiyor ki” dedim.

-Sen nasılsın, bir ihtiyacın var mı? diye sordum. Hiç tanımamış gibi soruyordum ben de. Açlıktan ölse, açım demezdi. Bilirdim.

-Sağol, dedi.

Çok zayıflamışsın, hasta mısın yoksa? diye sordum.

-İştahım yok ki. Canım hiçbir şey istemiyor.

Öylece birbirimize baktık. Sessizliği ilk bozan o oldu:



-Yetimleri sahibine teslim ettim Nilgün, artık ölsem de gam yemem, dedi.



Boğazım düğüm düğüm olmuştu. Kocaman bir taşı sanki gırtlağıma tıkamışlar, ne aşağı iniyor, ne yukarı çıkıyordu. Güçlükle konuştum:

Duydum, dedim. İçin rahat mı şimdi, bir ömür adadın kendini onlara..

Cevap vermekte gecikmedi:

Herkes birilerine adamıyor mu sanki kendini. Ha biri, ha öteki. Benimki de varsın, böyle olsun.”

Haksızsın diyemedim.



O zaman hadi gidiyoruz, dedim. Hem de şimdi. Hiç itiraz istemiyorum.

- Nereye? dedi.

Benimle geliyorsun, bize gidiyoruz. Bizimle yaşamak istemez misin hem?

Güldü. Meydan okuyan bir gülüştü ama bu.



-Ben buradan başka hiçbir yerde yaşayamam, dedi. Buraya aitim. Almanya’daki dayın geçen geldi, Mersin’deki villasının anahtarını bıraktı, aha şu sehpanın üstünde duruyor. Git orada yaşa diyor. Ben bu çatının altından başka yerde huzur bulamam, kimse bilmez tabi..



Israr edemedim çünkü bir insan ancak bu kadar kararlı görünebilirdi. Sustuk öyle. Bir süre hiçbir şey konuşamadık. Kulaklarımın zarını patlatan sessizliği bozmak istercesine elimi çantama attım. Cüzdanımda ne kadar para varsa hepsini çıkarıp üzerindeki yeleğin cebine sokmaya çalıştım. Engel olmak istedi.



-Lütfen, dedim. Yoksa çok üzülürüm.



Pes etti. Onun bir ısrara karşı koyduğuna ilk defa şahit oluyordum. Eminim ki hayatında ilk kez bir başkasından bir şey alıyordu.

Hayatı boyunca hep vermiş biri için, almak en zor olanıdır.

Ağlamaya başladı. Hem de hüngür hüngür. İç çeke çeke. Birlikte ağladık. Yılların sessizliğini bu gözyaşları ile bozuyordu. Bir ömür susuşların intikamıydı bu sel olan yaşlar. Çığlık çığlığa bir şeyler haykırıyordu gözpınarları.

Kulaklarımı tıkamak istedim.

Çocukken yaslanıp, dondurma beklediğim tezgah üstüme yıkılıyordu. Dondurma tezgahının ardındaki o dağ gibi adam geldi aklıma. Algılarla beraber hayatlar da değişirmiş işte.

Sonra kalkıp bir bardak su verdim ona. Yarısını içti. Kalanını da ben içtim. Vedalaşmak için ayağa kalktım. Doya doya sarıldık. Tam gidecektim ki arkamdan seslendi:



-Buyur dayı, dedim. Yoksa fikrini mi değiştirdin, geliyor musun benimle?

Güldü.

-Yok, dedi.

-Gel, bak şu perdenin arkasında antika bir radyo var. Hakan çok yalvardı bu radyo için ama vermedim bak, sana sakladım, az daha unutuyordum. Al götür onu. Baktıkça beni hatırlarsın. Çalışır da ha, bakma sen onun eski olduğuna. Gerçi fişe takıldıktan yarım saat sonra ancak ses verir ama sonunda çalışır.

İkimizde bir yandan ağlıyor, bir yandan gülüyorduk.



Duramamış, yine vermişti işte. Almasam üzülecek, alsam hafifleyecekti.

“Çok severim ben eski şeyleri” deyip sırtladım koca radyoyu.



Bu onu son görüşüm oldu. Keşke cenazesine gitseydim diyorum bazen. Ama hayır. Buna hiç dayanamazdım. Sevdiğim insanları öylece hareketsiz, savunmasız, hissiz ve soğuk görmeye hiç tahammülüm olmadı. Olmayacak da.



[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

NilgüN

Medine-web 17 Kasım 2010 23:58

Bu dayının fedakarlığı,içtenliği ve merhamet duygusu zirvede..başkasına,sevdiklerine,çaresizlerine kendini adamışlığı ve karşılığında bir ömür..adak başlığı cuk oturmuş.
dayın bana ebu talibi hatırlattı.mevlüt kızacak ama keşke ebu talip bunca kaliteli oluşuna islamı ekleseydi dermişim.aynı islamı dayın içinde isterdim.
yazı çok içten,akıcı ve buruk...
Allah dayına rahmet eylesin Nilgün Hoca...

Kürt_Mücahide 18 Kasım 2010 16:24

ArO*
hüzünlü idi ama, okunması, ders alınması gereken bir drama.

Yitiksevda 19 Kasım 2010 19:11

Akıcı uslub ile ele alınmış makaleniz için teşekkürler...

Hz Ebu Talib hususunda zerre şüphem yoktur Muhsin abi...

NİLGÜN YAZAR 09 Aralık 2010 23:16

Teşekkür
 
Güzel ve anlamlı yorumlarınız için sonsuz teşekkürler..


SAAT: 09:47

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306