Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Makale ve Köşe Yazıları (https://www.forum.medineweb.net/516-makale-ve-kose-yazilari)
-   -   Haksızlık hırsızlıktır (https://www.forum.medineweb.net/makale-ve-kose-yazilari/23999-haksizlik-hirsizliktir.html)

Nesli_Nur 26 Aralık 2012 17:18

Haksızlık hırsızlıktır
 
Müslüman işveren işçisine nasıl davranmalı?

En tehlikeli hak ihlali


Her haksızlık, aynı zamanda hırsızlıktır. Hak yemek; maldan, zamandan, huzurdan, mutluluktan bir şeyler çalmak demektir.
Hak denilince akan sular durur, ama bazı insanlar durmuyor. Yedikleri kul hakkını kâr sayıyor. Oysaki yenen hak, kâr değil, kordur; yakar, kavurur, bitirir! Kul hakkı yiyen, kül olur. Zira mazlumun âhı ile Rabb-î Rahim arasında perde yoktur. Ah alan, asla iflah olmaz.

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
“Ağlayanın malı, gülene hayır etmez” der eskilerimiz. Hele de milletin malını yiyenin hayır bulması, mutlu olması mümkün müdür? Çünkü bir şahsın malını yiyen belki bir şekilde helal ettirebilir, ama bütün bir topluma ait olan hakkı yiyen, nasıl kurtulacak bu vebalden?
Bazen de Müslüman olmayanın hakkı yok sayılır. Hâlbuki en tehlikeli hak ihlali budur. Müslüman’dan helallik almak daha kolaydır, gayr-ı Müslime göre… Ebedi âlemde, sevabı Cennet’e girecek kadar olursa diğer haklarından vazgeçebilir. Ya ötekiler?...

Bu sebeple, herkesin hakkına riayet etmeli, amma Müslüman olmayanınkine daha çok dikkat etmeli… Bir başka inanç mensubunun hakkını yiyen, bir de bu kişiyi dinine düşman etme günahına girmiş olur. Doğru değil tabii ki, ama Müslüman’a kızan birçok kişi, Müslümanlıktan uzaklaşmıştır. Bu, ne büyük bir sorumluluktur? Böyle bir ağır vebali hangi omuz taşıyabilir ki?

Mecburiyetten katlanılan modern kölelik durumu


Hak yeme hususunda en acı örnek, Müslüman’ın hakkını yiyen Müslüman’dır. Bazen, bir Müslüman tarafından hakkı yenmiş bir garip, fakir Müslüman’a rastlarım, ağzım açık kalır… Ve hemen aklıma başlıktaki sözüm gelir: “Her haksızlık, hırsızlıktır… ”
Örtülü bir hırsızlık, adı hırsızlık olmayan bir gasptır, haktan yapılan kesinti, kısıntı, azaltma…

Peki, bir Müslüman, kul hakkı yemenin günahını bilmez mi? Kul hakkı yemenin haram olduğunu duymamış olabilir mi? Kaldı ki bu hal fıtridir, ayrıca öğrenmeye de gerek yoktur. Vicdan bunun yanlışını söyler durur, insanlığını yitirmemiş olana… Şehit olanlardan bile, kul hakkı kaldırılmaz, inancımıza göre…

Şimdi, bu noktada durup düşünmek ve ürpermek gerek: Müslüman patron, işçisini asgari ücretle çalıştırıyor. Biliyor ki bu işçi, bu para ile geçinemez. Ama “Çalışmıyorum!” da diyemez… Ne yapacak? Başka bir iş bulması da mümkün değilse, modern kölelik değil midir, mecburiyetten katlanılan bu durum?

Bu ne demek? Tam olarak şu demek: Patron diyor ki: “İşine gelirse… Bana ve teklif ettiğim şartlara uymaya mecbursun; başka çaren mi var?”
Bir garibin çaresizliğini böylece istismar ederek, onu modern bir köle haline getirip kullanmak, Müslüman bir işverene yakışır mı? Bu şekilde mecbur kalarak çalışan işçi, patronu hakkında ne düşünür? Herhalde iş sahibine rahmet okumayacaktır. Bu garipler, her fırsatta işten ve işverenden şikâyet ederler; haklarını helal etmeyeceklerini söyleyip dururlar.

İşveren işçisine nasıl davranmalıdır?

İşçinin hakkını hakkıyla vermemek, fırsatçılıktır; örtülü bir çalma eylemidir. Aslında, “Eşkıyalıktır!” desem, daha düz konuşsam da yanlış olmaz sanırım…

Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, “Çalışanın hakkını alnının teri kurumadan veriniz!” buyurmadı mı? Müslüman, bu bakış açısının neresinde? Hangi ölçüye, hangi dünya görüşüne göre davranmaktadır acaba?

Pencere, nefsin ve şeytan’ın “Bak!” dediği pencere ise işçisinden kısar, hakkını zamanında vermez, verirken minnet yükler, şahsiyetini zedeler, saygısız, sevgisiz davranır… Hakiki Müslüman bu yanlışlıklardan hiç birini yapamaz! Çünkü Müslüman patron, çalışanının hali ile hâllenir. Kendisiyle, işçisini eşit görür, adam yerine koyar, emeğine saygı duyar. Derdine ve sevincine ortak olur. Birlikte, kuyruğa girer, birlikte aynı yemeği yer. Bayramını, kandilini kutlar. Birlikte ibadet eder. Müslüman işveren, işçisinden helallik alır. Başarısını fark eder, kutlar. İyiliğine teşekkür eder… Hata ettiyse hiç çekinmeden özür diler.

Aksi halde, sonuç, bereketsizliktir, başarısızlıktır, huzursuzluktur, hastalıktır, iflastır ya da kazandığından hayır görmemektir…
Japon işçi, zora giren fabrikada, bir süre ücretsiz çalışıp işi düze çıkarmaya çalışıyor. Bu fabrikanın sahibi için “Herhalde İslam ahlakını yaşayan biridir” diye düşünüyorum.

Bir de çaresizlikten asgari ücret verenler var ki, bunlar konumuzun dışındadır. Bildiğim bir işveren, işçisinden özür diliyor ve diyor ki: “Kardeşim, emeğinizin hakkı elbette bu değildir. Ancak bizim de şu an için daha fazla verme imkânımız yoktur. İsterseniz birlikte çalışalım, işi geliştirelim, hep birlikte daha çok kazanıp daha fazla paylaşalım. ‘Olmaz’ diyorsan, serbestsin, başka bir iş arayabilirsin.”
Bu konuda samimi olan nicelerini gördüm. İyi niyetle işlerini düze çıkardılar ve işçilerini de hak ettikleri ücretlerle sevindirdiler, ailelerinin bir ferdi haline getirdiler, bol bol dualarını aldılar.

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
İşçisinden beddua alan işverenler de var!

Bazıları ise bir türlü büyüdüğünü ve kazancının çoğaldığını kabul etmedi. Ücretlere zam yapmadı. Üzdü, kızdırdı, kaçırdı. İşin daha da kötüsü, beddua aldı. Düşünmedi ki, mazlumun ahı her perdeyi deler geçer, Rabb’e kadar ulaşır.
Hak yemek zulümdür. Zulüm daima berbat eder.

Unutamadığım bir manzaradır: Fabrika yanıyor, adam ağlıyor. Hem de çaresizce sağa sola saldırarak, alevlerin arasına dalma teşebbüslerinde bulunarak, saç baş yoluyor. İçimden, patron zannettiğim bu adamı teselli etmek geliyor. Sağlık personelinin teskine ve tedaviye çalıştıkları bu adamın, fabrikanın sahibi değil, işçisi olduğunu öğrendiğim zaman içim bir tuhaf dalgalanıyor.

Bu işçiye tebrik duygularım, patronuna takdire dönüşüyor. Bu ne güzel bir adamdır ki, malını sahiplenen böyle yürekler var…
Ağlayan işçi diyor ki: “Patron değil babaydı! Adam oğlu adamdı. Adımızla çağırır, yediğimizden yer, içtiğimizden içerdi. Bakışlarıyla severdi bizi. Yazık oldu, adama. Baba adamdı ya, baba adam!”

Evet, imrendim bu patrona, gerçekten güzel bir insandı. Patrondu, ama önce insandı…
Böyle muhteşem bir patrona daha rastladım ben. Maddeten ve manen patron olan bir büyüğümüzdü. Cenazesinde, o kadar içten ağlayan biri dikkatimi çekti. Hepimizin gözü yaşlı idi ama onunkisi, sular seller gibiydi. Mezarlıkta yanına yaklaşıp kucakladım ve sordum:

- Neyiniz olurdu Hazret?
- Patronumdu, veli nimetimdi, manevi babamdı, mürşidimdi, her şeyimdi… Yıllarca yanında muhasebeci olarak çalıştım; Müslümanlığı öğrendim, insan olmayı belledim. Varlık içinde mahviyet gösterme, serveti Allah yolunda harcayabilme dersi aldım. Ben İmam-Hatip mezunuyum ama zekâtın zevkli bir ibadet olduğunu, onun yanında gördüm. O kadar imrendim ki bu müstesna hale, ben de zekât düşmeyen maaşımdan zekât vermeye başladım.
İşveren öyle gönülden veriyor ki, verdiği maaştan da zekât verme iştiyakı çıkıyor. Adamcağız, o mezarın yanı başında ağlamaktan anlatamıyordu.

Yahudi patron İslam’a uyarsa…

İlginç ve üzünülesi bir durumdur ki bir Musevi patron tanıdım. Müslüman çalışanları da onu çok seviyorlardı. Biraz araştırınca, bu sevginin sebebi ortaya çıkıverdi. Adam, işçilerine doğum günlerinde küçük hediyeler veriyor; başarılı gördüklerine ikramiye sunuyor, Ramazan ve Kurban bayramlarında, kandillerde Müslümanları iş başında ziyaret edip kendi eliyle küçük ikramlarda bulunuyor; gülen yüzüyle hal hatır soruyordu.

Bir kardeşimiz diyordu ki; “Ben daha önce, üç Müslüman patronun yanında çalıştım. Birinin üç yıl boyunca yüzünü bile görmedim. Diğerlerinin ise ne bayramda ne kandilde bir ikramına mazhar olamadım.” Ve ekliyordu şu acayip tespitini: “Ben bu Müslümanları, hiçbir zaman Yahudi patronum kadar sevemedim. ”

Ne yaman bir çelişki değil mi? Oysa Müslüman’da sevilmeyen huyun, İslam’la ilgisi yok. Yahudi’de sevilen huy ise, hakiki manada İslam ahlakı…

Yabancılarla çalışan birçok tanıdıktan şu mealde şeyler duydum: Ağır bir yükü taşırken Alman mühendis, koşup işçilere yardıma varır ve o ağırlığın bir tarafından tutar. Fakat aynı iş yerinde çalışan, aynı statüdeki bir Müslüman, asla yerinden kıpırdamaz. Ancak uzaktan uzağa emirler yağdırır.”

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Oysaki Alman mühendisin yaptığı İslam ahlakıdır. Efendimiz aleyhisselam, “Seyyidu’l kavmi hadimuhum (Toplumun efendisi, onlara hizmet edendir)” buyurmuş ve bu güzelliği, hayatında hep uygulamıştır. Mesela, Kuba Mescidi’nin yapımı sırasında, o da kerpiç ve taş taşıyarak, hizmete iştirak etmiş; “Siz istirahat buyurun, biz taşırız” diyen Sahabelerine de şu karşılığı vermiştir: “Ben de sizin gibi sağlıklı bir insanım, neden çalışmayayım?”

Dolayısıyla, işçisinin zorlandığı yerde devreye girmek ve işin bir ucundan tutmak, İslam ahlakının bir gereğidir. Hep hizmet almak ve bununla birlikte hiçbir hizmete talip olmamak, bencilliktir. Bu yüzden de bu davranışın, İslam ahlakıyla hiçbir münasebeti yoktur.

“Zulm ile abat olan, sonunda berbat olur”

İslam toplumu, her kesimiyle kaynaşmış, kardeşleşmiş, bir ve beraber olmuş bir toplumdur. Patronu işçisiyle, yöneticisi vatandaşıyla, amiri memuruyla… Ancak haklar yendiği, zulüm yapıldığı ve gurur enaniyet yapılarak üstünlük taslandığı yerde, ne birlik kalır ne de beraberlik… Ne İslamiyet kalır ne insaniyet…

Tarih boyunca, toplumları en çok dinamitleyen ve kargaşaya iten anlayış, “Sen çalış, ben yiyeyim!” anlayışıdır. Bu anlayıştaki zengin, kendinde fakiri ezme ve sömürme hakkını görmektedir. Dünya üzerinde meydana gelmiş en büyük ve kanlı hercümerçler, bu yüzden çıkmıştır.
Bu kargaşaların en az yaşandığı toplumlar da Müslüman olanlardır. Çünkü İslam’da kul hakkı, çok güçlü ve alternatifsiz bir ibadet olarak yer almıştır. Müslüman’ın olmazsa olmazıdır. Müslüman’ın gasp edilen her hak karşısında, büyük bir sorumluluğu vardır. Efendimiz aleyhisselatu vesselam, “Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytan’dır!” buyurur.

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Hal-i hayatı da bu beyanına en güzel örnektir. Daha delikanlı yaşında iken, Hilfu’l Fudul adıyla kurulan kurulun, tek genç üyesi olmuştur. Faziletli kişilerin, Mekke’de yenen garip ve fakir haklarını savunmak üzere oluşturdukları bu topluluk için Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, yıllar sonra da Allah’ın en son ve büyük Resulü olarak, “Bu teşkilat şimdi de olsa oraya dâhil olmaktan asla çekinmem” buyurarak, bizlere çok önemli bir mesaj vermiştir.

Demek ki Müslüman, nerede, ne zaman, kimden kime, nasıl ve ne şekilde olursa olsun, yapılan her haksızlıktan sorumludur. Hakiki ümmet olabilmek için bu şuuru, hayatımıza hâkim kılmamız gerekir.

Unutmayalım ki;
“Zulm ile abat olan, sonunda berbat olur.”
“Haramla yapılan, bir ah ile yıkılır.”
Kendisini, dünyevi ve uhrevi geleceğini düşünen, kul hakkı yemez; işçisinin üç kuruşuna asla tenezzül etmez.

VEHBİ VAKKASOĞLU


SAAT: 16:37

vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321