Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Makale ve Köşe Yazıları (https://www.forum.medineweb.net/516-makale-ve-kose-yazilari)
-   -   sakin oL Ben kraL değiLim (https://www.forum.medineweb.net/makale-ve-kose-yazilari/24055-sakin-ol-ben-kral-degilim.html)

Nesli_Nur 31 Aralık 2012 19:27

sakin oL Ben kraL değiLim
 
“insanı raydan çıkaran günah 'kibir'

'Sakin ol! Ben bir kral değilim.”

Kibir, insanı çok çabuk raydan çıkarır; firavunlaştırır. Çünkü büyüklenmenin sonu yoktur. Böbürlenmeyle başlar. İnsan kendini bir şey sandıkça şımarır nefs, kabarır ve kibrin verdiği bu menhus zevki daha fazla, daha yoğun ister.

Her şeyi ve herkesi kendisinden çok küçük ve aşağı görme alçaklığı, sonunda, ilahlık iddiasına varıp dayanır. Bu rezil iddia, dayandığı maddi saltanattan yararlanmak isteyen rant avcılarını, mıknatıs gibi çeker ve etrafında toplanan dalkavuklarının da pompalamasıyla şiştikçe şişer, tıpkı Firavun gibi “Ben sizin yüce Rabbinizim!” deme alçaklığına dahi düşer.

Kibir hastalığı, böylece, ilk elden kendi sahibini aldatan bir zavallı yalana dönüşür. Bu trajikomik durum, insanlıktan çıkmış olan insanın, bile bile ‘lades’ demesidir. İnsanın hem kendisini aldatması hem de kendisiyle dalga geçmesi, daha doğrusu, kendi eliyle kendisini batırmasıdır.
Yüceler Yücesi, İsrâ Suresi 37. Ayet-i kerimede kibir ehlini şöyle uyarır: “Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma! Çünkü sen, (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir, ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin!”

Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem de yaşayan bir Kur’an olarak, her İlahi emir gibi, bu emrin de muhteşem bir örneği olmuştur. Mesela bir gün, kendisini ziyarete gelen ve çok heyecanlanan bir insana: “Sakin ol! Ben bir kral değilim, ben kadîd (güneşte kurutulmuş et) yiyen bir kadının oğluyum” diyecek kadar yüce gönüllüydü.

Allah’ın son ve en büyük Resulü aleyhissalatu vesselam, dünya tarihinin en önemli fethini, kansız, kinsiz başardığında, Mekke’ye girerken de muhteşem bir tevazu abidesiydi. Bindiği devenin üzerinde öylesine eğilmiş ve iki büklüm olmuştu ki sanki muazzam bir zaferin kahramanı değil de mahcubiyet duyulacak bir işin failiydi. Hali, zafer sarhoşu komutanların kasılmalarına hiç mi hiç benzemedi. Bu hal, zaferini tamamıyla Rabbinden bilen bir şükür haliydi.

Hiç oldum da kurtuldum

Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin yolundan giden bütün büyükler, mütevazıdır. Meyveli ağaçlar gibi dallarını hep eğmişler, seviyelerine indikleri insanlara, seviye kazandırmışlardır. Meyvesiz dallar ise kavaklar gibi hep yukarıya doğru dikildi, tepeden baktı…
Mehmet Akif Bey merhum, ilmiyle böbürlenen ve başkalarına hep kavak gibi tepeden bakan bir hocaya, Paris dönüşünden sonra demiş ki: “Siz, hiç değişmemişsiniz. İstanbul’da iken insanlara Fatih minarelerinin tepesinden bakıyordunuz, şimdi de Eyfel Kulesi’nin başından bakıyorsunuz…”

Kibre götüren; şan, şöhret, ilim, sanat ve servet başa beladır, batırır. Hacı Bayram Veli hazretleri ne güzel der: “Kibir öyle bir ağırlıktır ki onunla ne uçulur, ne yüzülür!”

Kibir diken gibidir, batar. Kim sever, kendisine tepeden bakan bir gurur abidesini?...

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]


Hep, “Ben! Ben!” diyen iflah olmaz, belalıdır, marazlıdır; asla varlık bulamaz. Bu sebeple Osmanlı insanı, “Ben” değil; “Bendeniz” derdi.
Hz. Mevlana da, “Yok ol ki, var olasın!” dedi. Ve âleme ilan etti: “Ben hiçim, hiçim, hiçim! Hiç oldum da kurtuldum.”

Varlık iddiası, yokluktur. Bu sebeple, şöyle der Başkasının Günahına Ağlayan Adam: “Bahtiyar odur ki, Kevser-i Kur’ani’den süzülen tatlı, büyük bir havuzu kazanmak için bir buz parçası hükmündeki şahsiyetini ve enaniyetini, o havuz içine atıp eritendir.”
Böylece, kendi küçük ve fani varlığından vazgeçme cesaretiyle, kazanır ebedi saadet diyarını ve sonsuz mutluluğu…
Alparslan rahmetli der ki, “Bir kere gururlandım, o da canıma mal oldu.” Şeytan kibri sebebiyle kovuldu İlahi huzurdan. Oysaki meleklerin hocasıydı.

Nefsaniyet’e ‘kişisel gelişim’ deniliyor

Şimdilerde, çağdaş insan kibriyle övünür oldu. Gurur, şeytani bir özellik olarak görülmedi; tam tersine, çok matah bir şeymiş gibi dayatıldı. Hatta hava atmak, üstünlük taslamak, kendini göstermek “Kişisel gelişim” sayıldı.

Bu yüzden de iş dünyası, siyaset âlemi, sanatçı camiası narsistlerle (bencillik hastalarıyla) doldu. Bunlar, başkalarını sevemeyecek derecede kendini seven, modern firavuncuklara dönüştü.

Bu enaniyet abidelerine en etkili cevaplardan biri, Amerika’da, birçok ünlünün gömülü olduğu bir mezarlığın girişine yazılmıştır: “Bu mezarlıkta, kendisinden sonra, dünyanın düzeninin bozulacağına inanan birçok kişi yatıyor!”

Bu sözün şümulüne girmek istemeyen, hakiki âlimleri dinlemeli, gerçek mürşitleri örnek edinmeli. Kıymetli bir Hocaefendi der ki: “Kendinizi sıfırlayın! Hem de Latincedeki gibi değil, Arapçadaki gibi sıfırlayın. Çünkü Latincedeki sıfırı da nefsine şambrel yapıp, dünya denizinde bir yere doğru gitmeye çalışmak mümkündür. Hâlbuki Arapçanın sıfırı, bir noktadan ibarettir.”

Geçenlerde bir kardeşim, “Aman Hocam inmeyin, arabayı sıfırlayacağım” dedi. Meğer arabayı kaldırıma tam yanaştırmak demekmiş, sıfırlamak… Bir iki manevra ile araba sıfırlandı. Keşke nefsimizi sıfırlamak da bu kadar kolay olsaydı…

‘Kral çıplak!’

Kralın biri, aşırı giyim kuşam meraklısıymış. Bir gün, terzisine demiş ki, “Bana öyle bir elbise dikesin ki, benden önce o modeli hiç kimse giymemiş ola; benden sonra onu hiç kimse taklit edip, benzerini diktiremeye…”
Terzinin eli mahkûm, “Hayır, olmaz, yapamam!” deme şansı yok, “Peki” demiş. Kral, dikimini sabırsızlıkla beklediği bu eşsiz elbiseyi, büyük bir merasimde giymek ve bütün halkına da göstermek istemiş. Nihayet, terziye verilen süre bitmiş… Terzi, elbiseyi getirdiğini söyleyip Kral’ın huzuruna çıkmış.

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]


“Haşmetmeab! Elbiseniz hayırlı olsun, çok uğraştım, çok yoruldum ama sonunda istediniz gibi oldu. Ne şimdiye kadar böyle bir elbise dikildi, ne de bundan sonra dikilebilir!” demiş. Ve eklemiş: “Bu elbisenin asıl özelliği, onu aptalların, şapşalların ve geri zekâlıların görememesidir.”
Kral, terzisinin bu izahından çok mutlu olmuş ve demiş ki: “Çok güzel! Zaten böyle eşsiz bir elbiseyi, geri zekâlıların görme hakkı olmamalıydı! Bravo!”

Terzi, bu övgüden sonra, elbiseyi muhafazasından büyük bir itina ile çıkarmış ve Kral’a “Nasıl, beğendiniz mi Ulu Kralımız?” diye sormuş.
Kral şöyle bir bakmış… Ne elbise, ne de başka bir şey… Terzinin elinde hiçbir şey yok. Tabii ki, “Göremedim” diyememiş. Aptal, şapşal, geri zekâlı konumuna düşmek istememiş ve “Ne ala, ne güzel bir elbise bu! Eline sağlık, harika olmuş” demiş.

Kral, elbisesini büyük bir merakla önce vezirlerine ve ailesine göstermiş. Kime gösterdiyse, hepsi de elbiseye hayran kalmış ve krala çok yakıştırmışlar. Sıra gelmiş, bu harika elbiseyi halka göstermeye… Çünkü ancak akıllıların gördüğü bu elbiseyi duymayan kalmamış. Ahali de kendi aklını denemek için sabırsızlanıyormuş.

Nihayet, kral büyük bir törenle halkın huzuruna çıkmış. Bu tören sırasında, kralın ilginç elbisesini bütün akıllılar, zekiler, uyanıklar görmüşler. Önlerinde çıplak duran kralı birbirlerine göstererek, “Ne muhteşem, duyduğumuzdan da güzelmiş” diye takdir etmişler. Böylece akıl düzeylerini birbirlerine ispat etmişler.

Ancak, annesinin kucağından kralı seyreden bir çocuk, birden bağırıvermiş: “Anneee! Kıral çıplaaak!”
Kibir ve gururla kasılanların çırılçıplak kalmış ruhları da kalp gözüyle bakanlarca görülüyor.
Peki, onları kim, nasıl giydirecek?...

VEHBİ VAKKASOĞLU


SAAT: 16:40

vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320