Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Makale ve Köşe Yazıları (https://www.forum.medineweb.net/516-makale-ve-kose-yazilari)
-   -   Akıp Giden Zaman (https://www.forum.medineweb.net/makale-ve-kose-yazilari/24446-akip-giden-zaman.html)

ilahiyatçı 1 04 Şubat 2013 11:25

Akıp Giden Zaman
 
24 saatten harcanan milyonlarca saat

Zaman nasıl da hızla akıp gidiyor parmaklarımızın arasından, farkında mısınız? Günler, haftalar aylar değil, yıllar eriyip gidiyor.
Bir arkadaşınızla karşılaşıyorsunuz, yanında bıyıkları terlemiş bir delikanlı yahut boy atmış bir genç kız... İnanamıyorsunuz. Emeklemesi, oyuncaklarıyla oynaması gözünüzün önüne geliyor. Okula başlaması daha dün gibi aklınızda; hâlbuki aradan yıllar geçmiş.

Öyle hızla geçiyor ki zaman; ardından bakakalıyoruz…

Zamanın hızla geçmesi demek; bize emaneten verilmiş olan ömrün de hızla tükenmesi demek. Asıl onu düşününce daha bir teessüre kapılıyor (üzülüyor) insan: “Bu kadar yıl geçtiğine göre, bu süre içinde günde yirmi dört saatten, milyonlarca saat harcamışım? Peki, ben bunlarla ne yaptım?” diye soruyor.

Ebu Ya'lâ rahmetullahi aleyhi, Abdullah İbn Ömer radıyallahu anhudan rivayet etti ki; İbn Mes'ud şöyle demiştir: “Âdemoğluna beş şeyin hesabı sorulmadan, kıyamet gününde ayaklarını ileri atmasına izin verilmez (o beş şey şunlardır): ‘Ömrünü nerede tükettin? Gençliğini nerede çürüttün? Malını nereden kazandın? Nereye sarf ettin? Öğrendiklerinle ne kadar amel ettin?” (Ebû Ya'lâ, Heysemî, Taberanî)

Ömrümüzün hesabı sorulacak. Bilhassa gençlik çağımızın hesabını vereceğiz. Çünkü gücümüzün kuvvetimizin yerinde olduğu dönemimizi değerlendirmedikten sonra, artık hastalıklarla boğuşarak geçen devirde bir şey yapma ihtimalimiz daha da zayıf…

Ama ne tuhaftır ki “Daha genciz(!)” bahanesine sığınıyoruz, hayırlı işleri ve ibadetleri hep erteliyoruz. Zannediyoruz ki, gençlik enerjisi dünya işleri için gereklidir, ahiret hazırlığına lazım değil. Hâlbuki gençliğinde alışmamış bir kişinin, belli bir yaştan sonra abdest tutmaya alışması bile zordur. Namaz kılmaya kalksa alışkın olmadığı için dizi bükülmez, beli doğrulmaz. Hafızası dağınıktır, dikkatini toplamaya alışmamıştır; kaç rekât kıldığını bile şaşırır. Oruca hiç takat getiremez. Tekrar kazanma ümidi kalmadığı için elindekini hayra vermeye cesareti olmaz. Hatta o cesaret etse bile belki evlatları bırakmaz. Allah Resulü’nün buyurduğu gibi: “Güçlü kuvvetliyken, sıhhatin yerindeyken, fakir düşmekten endişe ederek cimriliğe meylettiğin bir zamanda ve daha çok zengin olmayı hayal ederken verdiğin sadakanın sevabı daha büyüktür. Bu işi can boğaza gelip de; ‘Falana şu kadar, filâna bu kadar’ demeye bırakma. Zaten o mal, vârislerden şunun veya bunun olmuştur.” (Buhârî, Müslim)

Hadis- i şerifte işaret edildiği gibi mali ibadetler, nefiste mevcut bulunan cimriliği ve hırsı tedavi etmek içindir. Biz gençliğimiz süresince dünya kazancına saldırarak, o huyları iyice kökleştiriyoruz. Sonra zannediyoruz ki ihtiyarlık çağında kendiliğinden kuruyacak! ...

24 saat 24 altın…

İbadetler, nefis toprağında güller yeşertmek içindir. Ama bunun için sürekli ve düzenli olarak bakım yapmak lazım. Atalarımız ne demiş? “Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur.” Biz ise zannediyoruz ki başıboş, kendi haline terk ettiğimiz nefsimizde, birden bire güller açacak. İhtiyarladığımız zaman, bizim gayret etmemize gerek kalmaksızın, kendiliğinden ibadetler yapılıverecek!

Ama bir bakıyoruz tam tersi oluyor. Gençlikte kazanılmayan alışkanlıkların daha sonra kazanılması daha da zor oluyor. Aksine, nefsin malayani ve günah alışkanlıkları kökleşiyor ve onlardan kurtulma azmi azalıyor. Tıpkı İmam Gazalinin dediği gibi… “Bu sene söküp atamadığın bir ağacı, seneye hiç sökemezsin. Çünkü o, seneye daha da kökleşecek sen ise ihtiyarlayıp güçsüzleşeceksin.”

Öyleyse çare nedir?

Çare, hazırlığa hemen başlamak… Bugünden yarına değil, sabahtan akşama bile ertelemeden… Her gün, yirmi dört saati değerlendirmeyi adet haline getirmek…

Hani, Bediuzzaman'ın meşhur benzetmesidir: yirmi dört saati, bir efendinin hizmetkârını çarşıya gönderirken emanet verdiği yirmi dört altına benzetiyor. Bu yirmi dört saatin sadece bir saatini, beş vakit namaza harcamanın ise ancak yirmi üçünü çarçur ettikten sonra, af dilemek üzere, sahibine dönüş bileti yerinde olduğunu söylüyor…

Peki, ya çarşıdan makbul hediyeler alıp sahibine götürerek, mükâfat kazanmak isteyenler ne yapmalı? Elbette farzlarla yetinmemeli... Farz ibadetlerin huşuunu, kalitesini artırmak için çabalamanın yanında, nafile ibadetlerden de ilave etmeli. Ama nasıl?
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Giden sağlık da geri gelmez zaman da…

İmanı olup da ahiret hazırlığını önemsemeyen yoktur. Hepimiz istiyoruz ama birçoğumuzun derdi aynı… Ahir zamanda hayatımızı işgal eden bir sürü zaman hırsızı var. Eski zamanda insanlar tarlayı sürüp tohum ekme ve hasat etme döneminde çok çalışır ama ardından da kış boyunca zamanını, dilediği gibi geçirirmiş. Şimdi, güya işlerimizi yapan bir sürü makine var ama biz kendimize iş çıkarıyoruz ve hiç dünya telaşımız bitmiyor.

Bu dünya hayatından başka bir gayesi olmayanlar, onu daha da keyifli hale getirme yarışına kapılmışlar, sürekli zevk ve konfor üretmeye çalışıyorlar. Biz de onlara uymuşuz; kazanmak ve harcamak kısır döngüsü içinde hayatı heba ediyoruz.
Artık hayat tarzımızı, çalışma hayatının temposu belirliyor. Sabah belli saatlerde kalkıp caddelere dökülüyoruz. İş yerlerinde saatlerimiz geçiyor ve sonra, eve dönüşte alışveriş telaşı. Evde saatlerce süren yemek, çay keyfi, gereksiz konuşmalar ve televizyon… Geç saatte ve yorgun bir şekilde yatıyoruz.

Bu hayat tarzında, kendi ebedi hayatımızın hazırlığına zaman ayırabiliyor muyuz?

Mezarda çürüyecek cesedin, geleceğini düşündüğümüz kadar, ebedi olan ruhumuzun geleceğini düşünüyor muyuz?

Rızkımız garanti edilmiş ama onun için endişe ediyoruz. Ahiretimiz hakkında ise sürekli ikaz ediliyoruz ama onu hiç dinlemiyoruz. Çoğumuz ihtiyacımızdan daha fazla kazanmak için yoğun bir tempoyla çalışmaya kendimizi mecbur hissediyoruz. Çünkü zannediyoruz ki çok kazanmazsak geçinemez, ailemiz bizden razı olmaz, problemler başlar. Hâlbuki dünya zevkleri deniz suyu içmeye benzer. İçtikçe insanın içesi gelir, kanan olmamıştır, olmayacaktır. Dünya konforu ve zevkiyle eşinizi, çoluk çocuğunuzu -elbette ki nefsinizi de- tatmin etmeniz mümkün değildir.

Bu dünyaya bir kere geldik

Firmalar daha az sayıda eleman çalıştırmak için onları fazla mesaiye özendiriyor. Hâlbuki akşam geç saatlere kadar iş yerinde ve toplantılarda harcanan zamanların çoğu, gereksiz yere harcanan zamanlardır. İnsan yorgun saatinde verimli olamaz, çok hata yapar.
Hem o iş, bir kişinin günlük mesai süresince yapabileceği bir iş değilse bir kişi daha işe alınması daha uygundur. Ne gereği var, bir kişinin dinlenme saatinde de çalışarak kendisini heba etmesine… Aşırı çalışmak sağlığa da zarar verir, hayatın bereketini de yok eder.

Makul bir miktar kazancınız varsa ve “Bu kadarı yeter” dediğiniz anda o miktar yeter. O yetmiyorsa hiçbir şey yetmez. İnsanların çoğu önce para kazanmak için sağlıklarını kaybeder, sonra sağlığını geri getirmek için parasını harcamaya mecbur kalırmış. Hâlbuki giden sağlık da geri gelmez ömür de…

Hatta bu uğurda iş değiştirmeye bile değer. Sonuçta, bu dünyaya bir kere geleceğiz. Bu ömrümüz bittikten sonra, ikincisi verilmeyecek. (Zaten verilseydi de fark etmezdi, bu zihniyette olduktan sonra onu da aynı şekilde harcardık.)

Hz. Ali radıyallahu anhu anlatıyor: “Acıkmıştım. Bir Yahudinin bahçesinde kova başına bir hurma almak üzere su çektim. Bir avuç kadar hurma kazanınca karnımı doyurdum ve tekrar ilim meclisine geri döndüm.”

Onlar böyleydi. Günlük maişetlerini temin etmek için sırayla çalışırlardı. Bir arkadaşları çarşıya kazanç için gidince diğeri sohbet dinler, ilim öğrenir, akşam arkadaşına anlatırdı. Bunu aynen uygulamamız zor ama en azından eşler bunu yapamaz mı?

‘İstiyorsanız sizde TV’yi örtün, yoksa…”


Günümüzde en özgür kesim, ev hanımları. İstese bir hanım gereksiz alışverişler, gezmeler ve konuşmalar yerine ilim öğrenir, akşam eşine ve çocuklarına anlatır. Eğer dinlemiyorlarsa en azından kendisi ibadetini yapar ve onlara da dua eder. Biz kendi hayatımızı yönlendirirsek ya herkes bize uyar veya uymazsa kendi yoluna gider. Biz de kendimizden sorumluyuz zaten.
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Bir hanım anlatıyor. “Beyim ve çocuklarım, akşamları televizyon izliyor. Baktım, onlara ‘Kapatalım’ dediğimde tesirli olmuyor, ben de onları kendi hallerine bıraktım. Çaylarını, meyvelerini hazırladıktan sonra, alıyorum Kur'an-ı Kerim’i, öbür odaya gidiyorum. Okuyabildiğim kadar okuyorum, sonra erken yatıyorum. Gece namazıma kalkıyorum. Önce yadırgadılar. ‘Sen de bizimle birlikte otur. Niçin ayrı odada oturuyorsun’ dediler. Ben de ‘İsterseniz siz de televizyonu örtün, birlikte Kur'an-ı Kerim okuyalım. Yoksa beni rahat bırakın’ dedim. Zamanla onlara da tesir etti. Şimdi, haftada iki gün, çok sevdikleri iki programı izliyorlar. Diğer günler, biraz Kur'an-ı Kerim okuyor, biraz derslerini çalışıyorlar. Beyim de zamanla alıştı, sessizlikte gazete okuyor. Eskiden eve dergi alırdım, kapağı açılmadan bir kenarda kalırdı. Şimdi elden ele geziyor, hamd olsun.”

Bunu herkes yapabilir. Belki biraz zaman alır, sabırlı olmalıdır. Kim kendi nefsine söz geçirirse ve azimli olursa çevresindekilere de örnek olur. Onun kalbindeki o manevi kuvvet, etrafına da tesir eder. Böylece hayırlı bir işe vesile olan, kendisini takip edenlerin de sevabından hisse kazanır. Hem de takip edenlerin sevabı hiç eksilmez.

Aynı şey, işyerlerinde de uygulanabilir. İstesek, boş konuşmalar ve sigara molaları için harcadığımız zaman yerine, bir kenara çekilip belli bir ibadet programımızı veya virdimizi uygularız. Eğer işlerimizi geciktirmez, gereği gibi yerine getirirsek kimse bunun için bize bir şey de demez.

“Yarın, yarın!’ Diye kaç yıldır kendini aldatıyorsun?”

İstesek günümüzü, ibadet saatlerine göre de planlayabiliriz. Eğer gece namazı, seherde zikir, işrak ve kuşluk namazı, Kur’an-ı Kerim kıraati, tefekkür, tezekkür, dua, niyaz, nefsi muhasebe, ölümü tefekkür, geçmişlerin ruhuna hediye, Allah dostlarına muhabbet ve rabıta… Bütün bunlara göre bir günlük hayat planlasak ve istikrarlı bir şekilde uygulasak, hayatın geri kalanı bize uyar.

Bir zamanlar duymuştum, bir grup arkadaş, düzenli olarak her hafta toplanıp çay içiyor ve sohbet ediyorlarmış. Arkadaşlarından biri gelmemeye başlamış. Sebebini sorunca demiş ki “Akşamları hadis dersine başladım, bir gün dahi olsa aksatmak istemiyorum. İsterseniz birlikte yapalım. Yoksa beni unutun.”

Ne kadar takdire şayan bir hareket!

İyi düşünürsek mazeretlerimizin hiçbir haklı tarafı yok. Pekâlâ, biliyoruz ki hayatımızı istediğimiz gibi yaşayabiliriz. Bu bizim elimizdedir. Biz istedikten sonra, kimse bizi yolumuzdan alıkoyamaz.

Son sözü yine İmam Gazali'ye bırakalım:

“Ey nefsim! Bir defa ibadetin sana yeteceğini mi sanıyorsun? Dağın eteğinde yedirdiğin atın ile koca dağı aşabileceğini mi sanıyorsun? Cennet, zorluklarla çevrili olup engellerle kuşatılmıştır. Bunlar hiçbir zaman ve hiç kimse için kolaylaşmaz. Bir düşünsen; kaç yıldan beridir, ‘Yarın, yarın!’ diye, kendini aldattın durdun. Bugün gitti, yarın geldi, yine eski hesaba kaldın!”

HATİCE KÜBRA ERGİN


SAAT: 12:09

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306