Malımız Karun kadar olsa! Malımız Karun kadar olsa! KARUN’un hikáyesi ilginçtir. Ders vericidir. Yüce Allah’ın bazen güç ve imkánları kötülere daha çok akıttığına örnektir. Para, güç, kudret mümini sadeleştirir, mütevazı ve alçakgönüllü kılar. Kötüyü ise azgınlaştırır, firavunlaştırır ve zalim yapar. Karun, hem kötü zenginin hem de çirkinleşmiş kapitalin Allah tarafından nasıl görüldüğüne örnektir. Kuran bu hikáyeyi şöyle anlatır: * * * "Karun, Musa’nın kavminden idi de, onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona demişti ki; şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez. Karun ise ’O (servet) bana ancak kendimdeki bilgi sayesinde verildi’ demiştir. Bilmiyor muydu ki? Allah, kendinden önceki nesillerden, ondan daha güçlü kimseleri helak etmişti. Günahkárlardan günahları sorulmaz. (Allah onların hepsini bilir.) Derken Karun, ihtişam içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzulayanlar, ’Keşke Karun’a verilenin benzeri bizim de olsaydı, hakikat şu ki, o çok büyük bir devlet sahibidir’ dediler. Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise şöyle dediler: 'Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlara göre Allah’ın mükáfatı daha üstündür. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir.’ Nihayet biz, onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Artık Allah’a karşı kendisine yardım edecek avenesi olmadığı gibi o, kendini savunup kurtarabilecek kimselerden de değildir. Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler, 'Demek ki Allah, kullarından dilediğine rızkı çok da, az da verir. Şayet Allah bize lütufta bulunmuş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki inkárcılar, iflah olmazmış’ demeye başladılar. (Kasas, 76-82)" Karun, Hz. Musa’nın amcasının oğluydu. Cenabı Allah ayetlerde ifade buyurduğu mal ve zenginliği kendisine verdi. O ise kavmine karşı azdı. Mal ve çocuklarının çokluğuyla onlara karşı böbürlendi. Beni İsrail’e mensup müminler, kendisini dünya hayatından memnun olma ve malla övünme hususunda uyardılar. Kendisine, Allah’ın verdiği malla ahiret yurdunu gözetmesini söylediler. Mümin için gereken, dünya malını ahirette kendisine yararlı olan işlere yönlendirmesidir, yoksa dünya mal ve gücünü zulüm ve azgınlık için kullanmamak gerekir. İşte müminler, Karun’u böyle uyardılar. Karun, kavminin müminlerinin uyarılarından yararlanamadı. O şöyle iddia ediyordu: "Benim burada kazandıklarım, ticaretteki başarımın ürünüdür." O böylece Allah’ın kendisine bu zenginliğin yolunu açtığını, zenginliği verdiğini unuttu. * * * Karun bu şatafat ve debdebe içinde kavminin huzuruna çıktığında; zayıf olan veya ahirete inanmayanlar, zenginlik ve lüks içinde yaşamak hususunda onun gibi olmayı arzu ettiler. Din önderleri, bu zayıf iradeli kişileri yönlendirmeye gayret ettiler. Sonra Karun’un cezası geliverdi. Allah onu, malı ve mülküyle yerin altına batırdı. Karun helak olup gitti. Daha dün Karun gibi olmaya çalışanlar pişman oldular, Allah’ın kendilerini Karun gibi azgınlık ve şımarıklık içinde bulunmaktan, imanın nimet ve rahmetiyle çıkarmış olduğuna şükrettiler. Karun ve malı bir gecede yok oldu. Ne yel kaldı ne eser. Evet, Karun bir dünyalık güç, kudret, para, sermaye vs’nin Allah tarafından nasıl bir anda yok edilebildiğine ait bir sembol. Hz. Musa gibi olmak varken Karun gibi olunur mu? doç. dr. Nihat Hatipoğlu |
Cvp: Malımız Karun kadar olsa! RÜYADA VERİLEN CEZA Mağripte, itibârlı bir âlim olan Ebü'l-Hasan; İmâm-ı Gazâlî Hazretleri’nin İhyâ kitabını okuyunca “Sünnete muhâlif” diye beğenmemiş ve müslümanların elindeki İhyâ kitaplarının toplanıp yakılmasını emretmiş. Cumâ günü yakılmasını kararlaştırmışlar. Ebü'l-Hasan cumâ gecesi rüyâsında ders okuttuğu câmie girmiş. Bakmış ki câminin köşesinde parlayan bir nûr; Resûlüllâh Efendimiz (s.a.v.), Hz. Ebû Bekr ve Hz. Ömer (r.anhümâ) ile oturuyorlar. Bu arada İmâm-ı Gazâlî de elinde İhyâu Ulûmi’d-Dîn, kitabı ile huzura gelerek: “Ey Allâh'ın Resûlü! Şu kimse benim hasmımdır.” dedi ve İhyâ kitabını Resûlüllâh'a verip: “Yâ Resûlallâh, şu kitaba bakınız, eğer bu kimsenin dediği gibi bunda sünnete muhâlif bir şey varsa, ben Allâhü Teâlâ’ya tevbe ettim. Eğer dîne muvâfıksa, bu adamdan hakkımı alıp beni sevindirin.” dedi. Bunun üzerine Resûlullâh (s.a.v.) İhyâ kitabını baştan sona göz gezdirdi ve; “Vallâhi bu çok güzel bir şeydir.” buyurduktan sonra Hz. Ebû Bekr'e (r.a.) verdi. O da baktıktan sonra “Seni hak peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki bu kitap güzeldir.” buyurdu. Hz. Ömer’de (r.a.) verdiler. O da inceleyerek, aynı cevabı verdi. Bunun üzerine Resûlüllâh (s.a.v.); “Ebü'l-Hasan'ın elbisesini soyun, iftirâ edenlere vurulduğu gibi had vurun.” buyurdu. Beşinci sopadan sonra Hz. Ebû Bekr şefâat ederek; “Yâ Resûlallâh böyle yapması yine senin sünnetini tâzîm içindi, af buyur.” dedi. Ebü'l-Hasan da hatasını anlayıp tevbe edince; İmâm-ı Gazâlî Hazretleri de affetti. Ebü'l-Hasan uyanınca gördüklerini halka anlatıp tevbe etti. Bir ay, rüyâsında yediği sopaların vurulduğu yerler sızladı. Vefat edince sopaların izi sırtında görülüyordu. Bu rüyâsından sonra dâimâ İhyâ kitabını okur, ona hürmet ederdi. |
Karun, Musa'nın kavminden idi de, onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona demişti ki: "Şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez." |
SAAT: 04:38 |
vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
User Alert System provided by
Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) -
vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.