Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Muhtelif Konular (https://www.forum.medineweb.net/657-muhtelif-konular)
-   -   İman – Sâlih Amel İlişkisi (https://www.forum.medineweb.net/muhtelif-konular/13827-iman-%96-salih-amel-iliskisi.html)

seydanur 22 Ekim 2008 23:20

Doğru iman ve amel
 
Doğru iman ve amel




Bazıları ’ainanan herkesin Cennete gideceğini sanıyor. Bu çok yanlıştır.Amentüdeki altı esastan birine inanmayanın imanı geçersizdir. Bununiçin inanmak değil, doğru inanmak önemlidir. Ahirette kurtulmak,ibadetin çok olmasına değil, doğru imana bağlıdır. İhlaslı ameli az daolsa, hatta hiç ameli olmasa, zerre kadar doğru imanı olsa yine Cennetegirer. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Kalbinde zerre kadar imanı olan Cehennemde kalmaz.) [Buhari, Müslim]

Dünyadanherkes ahirete yolculuk yapıyor. Herkes bir vasıtaya binip gidiyor. Birvasıtaya binmek değil, doğru vasıtaya binmek önemlidir. Yanlış vasıtayabinen, istediği yere değil, vasıtanın gittiği yere gider. Kâbe’yegitmek için niyet edip Paris’e giden uçağa binen, niyeti halis olsa daKâbe’ye varamaz.
Allah üteâlâ, doğruyu azcık merak edene, doğruyu arayana doğru yolu yanihakiki İslamiyet’i nasip edeceğine söz vermiştir. [Ankebut 69, Şûra13], Allah sözünden dönmez. (Al-i imran 9)

Demek ki bâtıl yollardaki insanlar istemek bir yana merak bile etmiyorlar. Allah üteâlâ rızka kefildir ama imana kefil değildir. Doğru iman sahibi olmayaçalışmalıdır. İtikadı düzeltmeden önce ibadet etmenin faydası olmaz.Doğru itikad, ehl-i sünnet itikadıdır. Doğru itikad 1 rakamı gibidir.İhlaslı ibadetler sağına konan sıfır rakamı gibidir. Bir sıfır konunca10, iki sıfır konunca 100 olur. Sağına ne kadar 0 konursa değeri artar.1 çekilirse hepsi 0 olur. İhlassız, yani riya ile yapılan ameller de,soldaki sıfır gibi yani 1 rakamının soluna konan sıfır gibideğersizdir. İtikad doğru olunca ibadetleri arttırmak, insanıngayretine, ihlasına, ilmine bağlıdır. İstediği kadar artırır. Ancak,doğru itikadı, yani ehli sünnet itikadı yoksa ibadetlerinin hiç faydasıolmaz, soldaki sıfır gibi değersizdir.

Mutezileve benzeri akılcı gruplara göre ibadetler imandan bir parçadır. Onlaragöre günah işleyen ve farzları yapmayan kâfir olur, yani iman x ameldiyorlar. Bunlardan birisi sıfır olursa netice de sıfır olur diyorlar.Yani imansız amel de amelsiz iman da makbul değil diyorlar. Ehl-isünnette ise, amelsiz iman makbul, imansız amel makbul değildir. Ehl-isünnete göre amel x ihlas denebilir. Ancak amel işlemeden,(Param olsaydı şu fakire yardım ederdim diye ihlasla düşünen de,vermediği halde, amel işlemediği halde ihlaslı niyetinden dolayı sevabakavuşur. Bir kimsenin ihlası ne kadar çoksa, amel ile çarpılınca neticebüyük olur. Bizim ihlasımız 1 ise, bin fakire birer ekmek versek,1x1000=bin sevap eder. Eshab-ı kiramın ihlası çok kuvvetli olduğu için,mesela onların ihlası 1 milyon olsun, bir fakire bir ekmek verse birmilyon sevap alır. Nitekim hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Yeminederim ki, bir kimse, Uhud dağı kadar altın sadaka verse, eshabımdanbirinin bir avuç kadar arpa sadakasının sevabına kavuşamaz.) [Buhari]

Eshab-ıkiramın imanları çok kuvvetli ve ihlasları çok fazla olduğu için böylesevaplara kavuşuyorlar. Eshab-ı kiramdan biri diğerinden daha yüksekidi. Bunun için Hz. Ebu Bekir’in verdiği bir avuç hurmanın sevabı,diğer sahabeden birinin vereceği sevap arasında dağlar kadar farkvardır. Bir hadis-i şerifte de buyuruluyor ki:
(Bendensonra, Eshabımın ihtilaf edecekleri meseleler hakkında sual ettim.Rabbim bana “Senin eshabın benim yanımda gökteki yıldızlar gibidir.Bazısı diğerinden daha parlaktır. Onlardan birisine uyan hidayetüzerindedir” buyurdu.) [Deylemi]


Huzurİslam 07 Kasım 2008 23:06

~AmeL DeFTeRi~
 
~AmeL DeFTeRi~
Kuran-i Kerim`de
"sizi bosuna yarattigimizi ve bize tekrar döndürülmeyeceginizi mi sandiniz?" (Mü`minun,23/115),

"insan, kendisinin basibos birakilacagini mi zanneder" (Kiyame,75/36)
buyurlmakta ve insanlarin sorumlu olduklari vurgulanmaktadir..

insanlar, inanc, ibadet ve yaptiklari bütün islerden sorumludurlar..

"Amel defteri" , insanlarin isledikleri her seyin yazildigi, hesap gününde her kisinin eline verilecegi bildirilen defterin /kitabin adidir...

bu defterin nitelikleri, ayet-i kerimede,

"kitap ortaya konur..
suclulari, kitabin icindekilerden korkuya kapilmis görürsün...
"eyvah bize! bu nasil bir kitaptir ki kücük, büyük hicbir sey birakmadan hepsini sayip dökmüs!" derler..
Onlar bütün yaptiklarini karsilarinda bulurlar.
Senin Rabbin hic kimseye zulmetmez" ...(Kehf,18/49)
seklinde anlatilmaktadir...

insanlarin bu dünyada yaptiklarinin yazili bulundugu kitap, kiyamet gününde onlarin ellerine verilecek ve her birinden o kitabi okumalari, istenecektir. (isra,17/13-14)

kiramen katibin ve hafaza isimleriyle anilan meleklerin yazdigi (Enbiya,21/94; Kaf,50/18; Zuhruf43/80) bu kitap/ Amel defteri, insanin hak-batil, dogru-yalan, iyi-kötü bütün inanc, söz, düsünce ve eylemlerini icermektedir...

Amel defterleri cennetliklere sagdan, cehennemliklere de soldan veya arka tarafindan verilecektir.
defterleri sagdan verilmesi bir müjde, soldan veya arkadan verilmesi ise bir kkorku ve azap isaretidir...

Kuran'da sadece fertlerin degil, millet ve toplumlarin da "kitap" diye anilan amel defterlerinin oldugu ve hesap gününde her milletin kendi kitabini okumaya cagiralacagi belirtmektedir...(Casiye,45/28-29)
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Aysima 07 Kasım 2008 23:07

Cvp: ~AmeL DeFTeRi~
 
"sizi bosuna yarattigimizi ve bize tekrar döndürülmeyeceginizi mi sandiniz?" (Mü`minun,23/115),

Aysima 26 Ocak 2009 20:34

İlim, amel ve ihlâs
 
Sual: (İslamiyet’e tam uyabilmek, ilim, amel ve ihlâsla olur) deniyor. Bunlardan biri noksan olursa İslamiyet olmaz mı?
CEVAP
Üçünü ayrı ayrı açıklayalım:
İlim, dinimizin emirlerini ve yasaklarını öğrenmektir.
Amel, öğrendiklerini tatbik etmektir
İhlâs, bunları yalnız Allah rızası için yapmaktır.
Bu üçünü yapan İslamiyet’e uymuş olur.
İlim ve ihlâs var; fakat o ilimle amel etmiyorsa ne kıymeti olur? Mesela ilacın hastalığına şifa verdiğini biliyor; ama ilacı kullanmıyor. O ilacın ne faydası olur? Amel yoksa, ilmin o kimseye faydası olmaz. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Amelsiz âlim, mum gibidir, kendini yakar, insanları aydınlatır.) [Bezzar]
İlim ve amel var; fakat ihlâs yoksa yani Allah rızası için değilse, gösteriş içinse yine kıymeti olmaz. İhlâslı olması şarttır. İhlâssız amel sahte para gibidir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlâ, ancak ihlâsla yapılan ameli kabul eder.) [Dâre Kutni]
İhlâs ve amel var; fakat ilim yoksa bid’at işler, hurafelere dalar, yaptığı amel işe yaramaz. Onun için, (Amelsiz ilim vebal, ilimsiz amel sapıklıktır) buyurulmuştur. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlâ, ilimsiz ameli kabul etmez.) [B. Arifin]
(İlimle az amel faydalı olur, ilimsiz çok amelin kıymeti olmaz.) [Deylemi]
Şair de diyor ki:
İlimsiz ve ihlâssız Cennet bulunur mu hiç?
Amelsiz ilim ile âlim olunur mu hiç?

KuM TaNeSi 09 Nisan 2009 12:21

Amel-i salih nedir?
 
Amel-i salih nedir?

Amel-i salih; “iyi, güzel ve faydalı iş,” “Allah’ın rızasına uygun amel” demektir

“Asra yemin olsun ki, hiç şüphesiz, insan hüsrandadır Ancak, iman edip, salih amel işleyenler, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna” (Asr Sûresi, 1-3)

Kuran-ı Kerimde, imandan sonra hemen amel-i salihin zikredildiği pek çok âyet vardır Bu bir irşattır, bir dikkat çekmedir Allah’a iman eden bir insanın, bu imanını, kulluk şuuruyla ve ibadet hayatıyla desteklemesi gerektiği konusunda bir İlâhî ikazdır

İmanla salih amelin birlikte zikredildiği bir başka âyet:

“İman eden ve salih amel işleyen mü’minleri müjdele ki, altından nehirler akan cennetler onlarındır” (Bakara Sûresi, 25)


Amelin salih olması büyük önem taşır Amelin salih olmasının en önemli şartı, ihlastır, yani o işten, o ibadetten, o hayırdan sadece Allah rızasının beklenmesi, başka bir gaye gözetilmemesidir

Nur Müellifi, “salih amelin ruhunun ihlas olduğunu” beyan etmekle ihlas şartından yoksun amelleri ruhsuz varlıklara, heykellere benzetmiş oluyor Yüzlerce insan heykelini bir araya getirseniz bir insan etmezler, çünkü hayatları yoktur, ruhları yoktur Riya için, maddî menfaat için, desinler yahut demesinler için yapılan bütün ibadetler bu guruba girer

Şu var ki, salih amel için, ruh yanında bedenin de ayrı bir önemi vardır İhlas ile yapılan ibadetlerde, şekil şartı beden vazifesi görür

Akşam namazının farzı üç rekattır ve bunun dört kılınması halinde, şekil yönünden, amel batıl olur O dört rekatlık namazın şekillendiğini, tecessüm ettiğini düşününüz; ona kimse akşam namazı demez Aynı şekilde, ramazan orucunun şekil şartı, imsakla başlayıp, güneşin batışıyla son bulmasıdır İmsaktan sonra başlayıp, yatsıya kadar devam eden bir açlığa “oruç” denmez Şekil yönünden o, oruçtan başka bir şeydir Demek ki, amellerde şekil şartı da önemle dikkate alınacak, Allah’ın razı olduğu tarz nasılsa ameller ona uygun olarak yapılacaktır

Şekil şartının yerine getirildiği ibadetlerde, kişi sorumluluktan kurtulabilir Ancak o ibadetten alacağı feyz ve onunla kazanacağı manevî kemal, amelin ruhu olan ihlas nispetindedir

Salih amel için Nur Külliyatında yapılan çok önemli bir tarif şöyledir:

“İmana ait bilgilerden sonra en lâzım ve en mühim a’mal-i sâlihadır Sâlih amel ise, maddî ve manevî hukuk-u ibada tecavüz etmemekle, hukukullahı da bihakkın îfa etmekten ibarettir” Mesnevî-i Nuriye

İnsanların maddî ve manevî hukuklarına tecavüz etmemek “salih amel” tarifi içine girmiştir İlk bakışta bunun, daha çok, takva mânâsına geldiği sanılırsa da, takva ile salih amel arasında kuvvetli bir ilgi olduğu düşünüldüğünde, bu ifadelerin salih amel için de geçerli olduğu hemen anlaşılır İnsanların ne maddî ne de manevî hukuklarına tecavüz etmeden geçen bir ömür, salih bir ömürdür

Yalan söylememek takva, doğru söylemek salih ameldir İbadet etmemeyi büyük bir suç görmek takva, ibadet etmek ise salih ameldir

İnsanlar Allah’ın kullarıdırlar Onların haklarını çiğnemekten Hakkın razı olmadığı açıktır Kafire bile zulüm edilmesine Rabbimiz razı değildir O halde, Hakkın kullarını incitmemek, onların gıybetlerini yapmamak, onlara iftirada bulunmamak, haset etmemek, canlarına, mallarına kıymamak Hakkın razı olduğu fiiller ve haller olup, salih amelin tarifi içinde yer alırlar

“Hukukullah” denilince, daha çok kişinin itikat ve ibadet hayatı anlaşılır İtikadı yanlış olan bir insan, Hakkın hukukuna tecavüz etmiş olacağı gibi, inancına göre yaşamayan ve Hakkın emirlerine uymayan bir insan da hukukullaha riayet etmemiş olur

Yaptığı isyanlarla başkalarına kötü örnek olmak ise hem hukukullaha riayetsizliktir, hem de kul hakkına tecavüzdür


Alaaddin Başar (ProfDr)

KuM TaNeSi 09 Nisan 2009 12:22

RE: Amel-i salih nedir?
 
AMELİ SALİH NEDİR?
Ahmet Tomor Hoca Efendi

Sözlükte; yararlı, yararsız her çeşit iş ve davranışa amel denir Fesadın zıddı olan güzel ve doğru şeylere de sâlih denir
İslam'a göre ise; gösterişten uzak, yalnızca Allah rızası için ihlâsla yapılan ve aynı zamanda Allah'ın emir ve rızasına uygun olan her çeşit güzel, hayırlı iş ve sözlere AMELİ SALİH denir Allah'ın emir ve rızasına ters düşen her çeşit çirkin, hayırsız iş ve sözlere de AMEL'İ SEYYİ'E denir
Ameli sâlih işleyen sevaba kavuşurken, amel'i seyyi'e işleyen de günaha girer
Ameli sâlih denilince, öncelikli olarak Allah'ın emirleri olan farzlar gelir ve bu farzların başında da yine öncelikle beş vakit namaz gelir
Nedenine gelince!
İmâna en yakın ibâdet namaz olduğu gibi, Mahşer'de imândan sonra ilk sorgulama beş vakit namazdan olacaktır
Sevgili Peygamberimiz buyuruyor:
"Namaz, dinin direğidir Kim ki namazını dosdoğru güzelce kılarsa dinini dikmiş (ayakta tutmuş), kim de namazını terk ederse (kılmazsa) dinini yıkmış olur"
Bu hadisi şerifin içeriğini düşündüğümüzde, tüyler ürpertici korkunç bir gerçek ortaya çıkıyor ki,
Beş vakit namazı kılmayan kişi, kendi eli ile DİNİ'ni yıkmış oluyor
Sevgili kardeşlerim! Beş vakit namazı kılmayan ve elleri ile dinini yıkan, tahrip eden kişinin ufak tefek hayırlar yaptım diye övünmesi, gerçekten anlamsızdır
Diğer yandan, yapılan her çeşit hayırlı işlerin, hayırlı sözlerin ve hayırlı davranışların ameli sâlih olması için,
Güzel bir niyetle, bilinçli, ihlâslı yapılması ve özellikle Allah'ın emir ve rızasına uygun olması şarttır
Örneğin; Güzel bir niyetle, bilinçli, ihlâslı ve Allah'ın emri doğrultusunda kılınan namaz, ameli sâlih olup, karşılığında hem Allah'ın rızasına ve hem çok büyük sevaplara kavuşulurken
Bilinçsiz, ihlâssız ve Allah'ın emirleri gözetilmeksizin çok acele baştan savarcasına kılınan namazlar, ameli sâlih olmaktan çıkar ve karşılığında sevap alınamaz
Çocukların sünnet olmaları ve bekârların evlenmeleri sünnettir Yani ibâdettir ve ameli sâlihtir
Ancak, sünnet ve evlenme cemiyetleri, Allah'ın emir ve rızasının dışına çıkılarak sazlı, cazlı ve içkili bir ortamda yapılırsa, ibâdet ve ameli sâlih olmaktan çıkar, ameli seyyi'e olur ve bunları yapanlar korkunç günahlara girer
Bir örnekte parasal ibâdetten verelim!
Dinimizde zekât farzdır ve İslâm'ın beş temel ilkesinden biridir Ancak, gerek zekâtın ve gerekse zekât dışında yapılan diğer hayırların, helal ve meşru kazançtan olması şarttır
Helal ve meşru kazançla elde edilen mal ve paralarla yapılan hayırlar ameli sâlih olup, karşılığında çok büyük sevaplar kazanılırken
Allah'ın kesinlikle yasakladığı başta alkollü içkiler olmak üzere yenilmesi, içilmesi ve giyilmesi haram olan şeyleri satanların, rüşvet alanların, parasını çalıştırmayıp faize yatıranların, uyuşturucu ticareti yapanların, barlarda, pavyonlarda ve içkili gazinolarda çalışanların yaptıkları hayırlar(!) ameli sâlih olmayıp, amel'i seyyi'e'dir ve karşılığı yine günahtır
Namaz, oruç gibi bedensel ibâdetler; zekat, kurban ve nafile sadakalar gibi parasal ibâdetler; Kur'an okuma, zikir yapma ve emr'i bil ma'ruf gibi sözlü ibâdetler amel'i sâlih olup, karşılığında sevaplar kazanıldığı gibi
Allah korkusu ile bir günah'ı terk etmek de, amel'i sâlih'tir ve karşılığında çok büyük sevaplar vardır
Örneğin; alkol, uyuşturucu kullanan, kumar oynayan bir kişinin Allah korkusu ile bunları terk etmesi, amel'i sâlih'tir
Açık saçık gezen bir bayanın, Allah korkusu ile örtünmesi amel'i sâlih'tir
Bir kişinin Allah korkusu ile sazlı, cazlı düğüne gitmemesi amel'i sâlih'tir
Kötü yola ya da geneleve düşen bir kadının, Allah korkusu ile o işi terk etmesi amel'i sâlih'tir
Aşırı öfkelenen, aşırı sinirlenen kişinin, Allah korkusundan dolayı sabır etmesi amel'i sâlih'tir
Örnekleri çoğaltabiliriz ama bunlarla yetinelim ve bir hususu özellikle belirtelim!
Her amel'i sâlih'in karşılığında hayal edemeyeceğimiz kadar büyük sevaplar vardır ve bunlar amel defterimize yazılmaktadır

Allaha emanet olun

KuM TaNeSi 09 Nisan 2009 12:23

RE: Amel-i salih nedir?
 
Amel-i salih; “iyi, güzel ve faydalı iş,” “Allah’ın rızasına uygun amel” demektir

“Asra yemin olsun ki, hiç şüphesiz, insan hüsrandadır Ancak, iman edip, salih amel işleyenler, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna” (Asr Sûresi, 1-3)

Kuran-ı Kerimde, imandan sonra hemen amel-i salihin zikredildiği pek çok âyet vardır Bu bir irşattır, bir dikkat çekmedir Allah’a iman eden bir insanın, bu imanını, kulluk şuuruyla ve ibadet hayatıyla desteklemesi gerektiği konusunda bir İlâhî ikazdır

İmanla salih amelin birlikte zikredildiği bir başka âyet:

“İman eden ve salih amel işleyen mü’minleri müjdele ki, altından nehirler akan cennetler onlarındır” (Bakara Sûresi, 25)

Amelin salih olması büyük önem taşır Amelin salih olmasının en önemli şartı, ihlastır, yani o işten, o ibadetten, o hayırdan sadece Allah rızasının beklenmesi, başka bir gaye gözetilmemesidir

Nur Müellifi, “salih amelin ruhunun ihlas olduğunu” beyan etmekle ihlas şartından yoksun amelleri ruhsuz varlıklara, heykellere benzetmiş oluyor Yüzlerce insan heykelini bir araya getirseniz bir insan etmezler, çünkü hayatları yoktur, ruhları yoktur Riya için, maddî menfaat için, desinler yahut demesinler için yapılan bütün ibadetler bu guruba girer

Şu var ki, salih amel için, ruh yanında bedenin de ayrı bir önemi vardır İhlas ile yapılan ibadetlerde, şekil şartı beden vazifesi görür

Akşam namazının farzı üç rekattır ve bunun dört kılınması halinde, şekil yönünden, amel batıl olur O dört rekatlık namazın şekillendiğini, tecessüm ettiğini düşününüz; ona kimse akşam namazı demez Aynı şekilde, ramazan orucunun şekil şartı, imsakla başlayıp, güneşin batışıyla son bulmasıdır İmsaktan sonra başlayıp, yatsıya kadar devam eden bir açlığa “oruç” denmez Şekil yönünden o, oruçtan başka bir şeydir Demek ki, amellerde şekil şartı da önemle dikkate alınacak, Allah’ın razı olduğu tarz nasılsa ameller ona uygun olarak yapılacaktır

Şekil şartının yerine getirildiği ibadetlerde, kişi sorumluluktan kurtulabilir Ancak o ibadetten alacağı feyz ve onunla kazanacağı manevî kemal, amelin ruhu olan ihlas nispetindedir

Salih amel için Nur Külliyatında yapılan çok önemli bir tarif şöyledir:

“İmana ait bilgilerden sonra en lâzım ve en mühim a’mal-i sâlihadır Sâlih amel ise, maddî ve manevî hukuk-u ibada tecavüz etmemekle, hukukullahı da bihakkın îfa etmekten ibarettir” Mesnevî-i Nuriye

İnsanların maddî ve manevî hukuklarına tecavüz etmemek “salih amel” tarifi içine girmiştir İlk bakışta bunun, daha çok, takva mânâsına geldiği sanılırsa da, takva ile salih amel arasında kuvvetli bir ilgi olduğu düşünüldüğünde, bu ifadelerin salih amel için de geçerli olduğu hemen anlaşılır İnsanların ne maddî ne de manevî hukuklarına tecavüz etmeden geçen bir ömür, salih bir ömürdür

Yalan söylememek takva, doğru söylemek salih ameldir İbadet etmemeyi büyük bir suç görmek takva, ibadet etmek ise salih ameldir

İnsanlar Allah’ın kullarıdırlar Onların haklarını çiğnemekten Hakkın razı olmadığı açıktır Kafire bile zulüm edilmesine Rabbimiz razı değildir O halde, Hakkın kullarını incitmemek, onların gıybetlerini yapmamak, onlara iftirada bulunmamak, haset etmemek, canlarına, mallarına kıymamak Hakkın razı olduğu fiiller ve haller olup, salih amelin tarifi içinde yer alırlar

“Hukukullah” denilince, daha çok kişinin itikat ve ibadet hayatı anlaşılır İtikadı yanlış olan bir insan, Hakkın hukukuna tecavüz etmiş olacağı gibi, inancına göre yaşamayan ve Hakkın emirlerine uymayan bir insan da hukukullaha riayet etmemiş olur

Yaptığı isyanlarla başkalarına kötü örnek olmak ise hem hukukullaha riayetsizliktir, hem de kul hakkına tecavüzdür

KuM TaNeSi 09 Nisan 2009 17:20

Imansiz amel olur mu?
 
iman kisinin Yaraticisini tanimasi ve O`nun kulu oldugunu bilincine varmasidir

amel ise ,Yaraticisinin kendisine yükledigi sorumlulugu yerine getirmesidir
bu sorumluluk Yaraticisi olan Allah`in emirlerini yerine getirmeyi, yasaklarindan da uzak durmayi gerektirir

cünkü iman gönülde olandir, amel ise gönülde olanin disari yansimasidir

Yaraticisini tanimayan, O`nun kulu oldugunu bilmeyen veya kullugu reddeden bir kisinin, sorumlu oldugu amelleri yerine getirmesi beklenmez
zira küp icinde olani sizdirir
bu kisi, inanmadigi halde amel yapiyorsa, bu ya bir maddi kazanc elde etmek veya inananlar nezdinde itibar kazanmak icindir
bu ise cikar ugurna inaniyormus gibi görünmektir

Bakara suresinin basinda inanc bakimindan insanlar üce ayrilir

1 inanan ve salih amel isleyen muttaki mü`minler
2 inanmayan ve ameli de olmayan kafirler
3 inanmamakla birlikte inaniyormus gibi görünen münafiklar

iste inanmadigi halde amel yapan kisinin durumu münafigin durumudur
bunlar Allah`a ve ahirete inandik derler ama gercekte inanmamislardir iclerinde sürekli bir fesat vardir inananlara tepeden bakarlar, onlari kücük görürler
müminlerin yanina geldiklerinde inandik derler, yandaslarinin yanina varinca onlarla alay ediyoruz derler (bakin Bakara suresi 1-16)halbuki iman kisinin ibadetlerine ve ahlaki davranislarina temel teskil eder
cünkü iman, yapilan amellerin makbul olmasinin sarti ve ayni zamanda tutarli, ölcülü ve saglam bir kisilige sahip olmanin geregidir

Emekdar Üye 11 Eylül 2010 23:39

Iman Salih Amel İlişkisi
 
اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ’'Amenu Ve Amilus Salihati’’

İman Edip Salih Amel İşlemek birçok ayette geçer. Bu kavramın ana özelliği başta İman etmesi daha sonrasında Yararlı ve Hayırlı İşler yapması. Birkaç ayeti kerimede ise Tevbe edip İnananlar sözünden sonra Salih Amel gelmektedir.

اِنَّ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَالَّذٖينَ هَادُوا وَالنَّصَارٰى وَالصَّابِپٖينَ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَعَمِلَ صَالِحًا فَلَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

İnnellezine amenu vellezine hadu ven nesara ves sabiine men amene billahi vel yevmil ahiri ve amile salihan fe lehum ecruhum inde rabbihim ve la havfun aleyhim ve la hum yahzenûn.

Kuşkusuz, (bu ilahi kelama) iman edenler ile Yahudi inancının takipçilerinden, Hıristiyanlardan ve Sabiilerden Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanmış, doğru ve yararlı işler yapmış olanların tümü Rablerinden hak ettikleri mükâfatları alacaklardır ve onlar ne korkacak, ne de üzüleceklerdir.(Bakara-62)

Eski asırlardan bugüne kadar, Cahil/Âlim, Okuma yazma Bilen/Bilmeyen tüm kesimler arasında tartışılan gelen ‘’Salih Amel ve İman İlişkisi’’ni Kur’an penceresinden inceleme ve araştırmadır.Bu konuya ‘’Adli İlahi’’ (Allah’ın Adaleti) üzerinden bakmaya çalışalım Doğrular Kur’an’dan yanlışlar bizden:

Öncelikle Kur’anda hangi sure ve ayetlerde geçer:

Doğru ve yararlı şeyler (AHKAF/15)(SEBE'/11)-(SECDE/12)

İman edip Salih amel’ler (iyi işler) yapanlar (ÂLİ IMRÂN/57) (ANKEBÛT/7)-(ANKEBÛT/9)- (ANKEBÛT/58)- (A'RAF/42)- (ASR/3)- (BAKARA/25)- (BAKARA/62)-(FETİH/29)- (FUSSİLET/8)-(BAKARA/82)- (BAKARA/277)- (BEYYİNE/7)-(BÜRÛC/11)- (CÂSİYE/21)- (CÂSİYE/30)-(HAC/14)- (HAC/23) -(HAC/50) -(HAC/56) -(HÛD/23)-(FATIR/7)(İBRÂHİM/23)-(İNŞIKAK/25)- (KEHF/30)-(KEHF/88)- (KEHF/107)- (LOKMAN/8)- (MÂİDE/9)-(MÂİDE/69)- (MÂİDE/93)- (MERYEM/60) (MERYEM/76)- (MERYEM/96)- (MERYEM/96)- (MUHAMMED/12)- (MÜ'MİN/58)- (NİSA/57)- (NİSA/122)- (NİSA/124)(NİSA/173)- (NÛR/55)- (RA'D/29)- (RÛM/15)- (RÛM/44)- (RÛM/45)- (SÂD/24)- (SÂD/28)- (SEBE'/4)- (SEBE'/37)- (ŞUARA/227)- (ŞÛRÂ/23)- (ŞÛRÂ/26)- (TÂHÂ/75)- (TÂHÂ/82)-(TÂHÂ/112)- (TALÂK/11)- (TÎN/6)- (YÛNUS/4)- (YÛNUS/9)

Hem inanmış, hem de dürüst ve erdemli davranışlardan (bir şeyler) ortaya koymuşsa(ENBİYÂ/94)-(TEĞÂBÜN/9)

Bütün güzel sözler O'na yükselir; bütün doğru ve yararlı işleri O yüceltir.
(FATIR/10)-iyi işler yapalım-(FATIR/37)
Yalnız Tevbe edip iyi ameller işleyenler hariç-(FURKÂN/70)- (FURKÂN/71)

İnsanları Allah'a çağıran, iyi iş yapan ve «Ben Müslümanlardanım» diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?-(FUSSİLET/33)

Yalnız sıkıntılı günlerde sabreden ve iyi ameller işleyenler (HÛD/11)
Kuran o dosdoğru olan yolu göstermekte; dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyan-(İSRÂ/9)- (KEHF/46)
Ama buna karşılık, pişman olup doğru yola dönen ve dolayısıyla, inanıp dürüst ve erdemli davranışlar ortaya (KASAS/67)
İyi amel işleyen mü'minlere-(KEHF/2)

İman: Güvenmek, Emin Olmak, İnanmak, Korkmamak, Allah'a karşı sorumluluk bilinci duymak, Dil ile tekrar, Kalp ile Tasdik, Amel (Eylem, İbadet) ile yaşama aktarmanın adıdır.

Ayeti kerime’lerde İman’ın Şartları:

Siz ey imana ermiş olanlar! Sımsıkı sarılın Allaha ve Peygambere olan inancınıza ve Onun Peygamberine safha-safha indirdiği vahye: Zira Allah’ı, meleklerini, vahiyleri, peygamberleri ve Ahiret Gününü inkâr eden, gerçekten şiddetli bir sapıklığa düşmüştür.
(Nisa-136)

…ama gerçek erdem sahibi, Allah'a, Ahiret Günü'ne, melekler, vahye ve Peygamberlere inanan…
(Bakara-177)

Ameli Salih: Amel (iş) Salih Doğru olmak, Arabuluculuk, Sulhu sağlama, Düzeltmek, Islah ediciler. Allah’ın rızasına nail olmak adına yapılan insanlığa, topluma yararlı ve hayırlı işlerin tümü Salih amel kapsamına girer. İnsanlığa fayda sağlayacak bir evlat yetiştirme Ameli Salih kapsamında görülmüştür.İman ve Ameli Salih, birbirinden ayrı düşünülemez.

Nasıl ki İnsan ve gölgesi bir bütün ise İman ve Ameli Salih’te bir bütündür. Amelleri iki kategoriye ayırabiliriz biri ‘’Salih Amel’’ iken diğeri ‘’Kötü Ameller’’. İman kavramının zıddı Küfr’dür "fısk" kavramı ise "iman ve itaat"in zıddıdır. "Küfr ve fısk" kavramları, "inkar ve isyan"ı ifade eder.

İnsanları şu iki sınıfta değerlendirelim öncelikle. İman etmeyip Mümin fiillerini yapanlar ve İman ettiğini iddia edip küfür fiillerini yapanlar. Olarak ayırdığımızda karşımıza çok farklı bir sonuç çıkmaktadır. Şöyle ki İman her ne kadar dil ile ikrar kalp ile tasdik eylem ile yaşam ise de asl olan Kalben tasdiktir. Çünkü ayeti kerimede dil ile ikrarı zahiren teslimiyet olarak anlatır kalplere girmeyen bir teslimiyetin boş olduğunu vurgular.

Bedeviler, "Biz imana erdik" derler. De ki (onlara, ey Muhammed!): "Siz (daha) imana ermediniz. 'Biz (zahiren) teslim olduk' demeniz daha doğrudur; çünkü (gerçek) inanç henüz kalplerinize girmiş değil".(Hucurat-14)

Günümüz dünyasında ‘’Ameli Salih’’ hususunda dile getirilen şu söylemleri inceleyelim:

1:İman esas değil önemli olan Hayırlı amel işlemesidir?

2:İman’a erdik demesine karşın İman’dan eser olmayan Müslüman ismi taşıyanlar?

3:Allah’a ve Ahiret gününe iman ettiği halde, diğer İman esaslarını kabul etmeyenler?

4:Özellikle bazı ‘’Kaşif’’ ve ‘’Mucitlerin’’ insanlık namına yapmış oldukları buluş ve icatlara karşın ‘’İman’’ etmedikleri göz önünde bulundurularak Amellerinin boşa gittiği söylemi?

5:Vicdanın sesini dinleyerek ‘’Öz’e Fıtrat’’ın emrettiği yaşama adım atma adına her tür sıkıntıya katlanmak ile birlikte, İmanın şartlarını belirtilen kurallara uygun olarak dillendirmemesinin neticesi ne olur?

Geleneksel İslam anlayışına göre, İman etmeyen kişinin yapmış olduğu Amellerin boşa gittiği söylenir.
Yalnız Allah her şeyi ölçülü ve Adil olarak hesaba çekeceği hakikati ve Zilzal suresinin ilk ayetleri gereğince ‘’Zerre iyilik ve Zerre Kötülüğün ‘’ Karşılığının olacağı hakikatine rağmen Allah adına amelleri yok saymak, Allah’ın sınırlarına müdahale değilmidir?

İnsanlığa faideli olacak buluşları yapan, Edison, Pasteur, Isaac Newton, Edward Jenner, Alexander Graham Bell vb birçok bilim adamı bu amellerinin insanlığa olan faidesi karşılığında ‘’Cehenneme’’ gidecek ise?

Boş, faidesiz, sefahat içinde, nifak ehli olan, gıybet, riya, zina, katliam, sömürü vb fiilleri işleyip Müslüman ismi taşıyanlar ise ‘’Cennet’e’’ gidecek olması Allah’ın ‘’El Adl’’ İsmine ters düşmezmi?

Vermiş olduğum örneklemeler ile ‘’Cennet veya Cehennem’’ ehli oldukları hususu bizim ilmimiz dışında olup, Yalnızca Allah’ın indinde (İlminde) olan bir husustur.

Hiç kimseyi Cennet veya Cehennem’e göndermek insanların işi değildir‘’La yeğlemu ğaybe illallah’’ ‘’Gaybı Allah’tan başka Hiç bir kimse bilemez’’

Ayeti kerimede bu husus çok net şekilde açıklanmaktadır.

De ki: "Ben (Allah'ın) elçilerin(in) ilki değilim ve (onların tümü gibi) ben de, bana ve size ne olacağını bilemem, sadece bana vahyolunana uyuyorum çünkü ben sadece açık bir uyarıcıyım".(Ahkaf-9)

Konumuz içerisinde sormuş olduğumuz soruları açıklamaya çalışalım:Öncelikle Allah katında makbul olan tek dini ele alalım:

Kim Allah'a teslimiyetten başka bir din ararsa, bu kendisinden asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette kaybedenlerden olacaktır.
(A’li İmran-85)

Hak din her dönemde tektir ve insanların ona inanması gereklidir. Aynı zamanda birkaç hakk din olamaz. Çünkü bütün Peygamberlerin ve Vahiy kaynaklarının esası yalnızca Allah’a teslimiyettir. Hiç biri bir birine ters düşmez.

Günümüzde ortaya çıkan şu anlayış Kur’an ayetlerine ters düşmekte ve kabul görmesi imkansızdır. Allah’ı bilir, Ona tapar, önceki peygamberlerden birisine inanır, haftada bir kilise ya da havraya gidip ibadet eder ve Ameli Salih’te bulunursa, İman etmiş sayılır.

Amma işin özünde şu hakikati unutmaktadırlar. Her Peygamber bir önceki tasdik ettiği gibi, kendi şeriatı ile hükmeder. Önceki Şeriatın hükmü kalkar ve de en önemlisi Allah resulü Hz Muhammed’in son peygamber olarak itaat edilmesi gerekliliği gözden kaçırılmakta, elbette tüm peygamberlere inanmamız İmanın gereğidir. Ama bir daha peygamber gelmeyeceğine göre, esas itaat edilmesi ve şeraitinin uygulanması gerekli olan Peygamber Hz Muhammed olması gerekir.

Emekdar Üye 13 Eylül 2010 00:02

Iman salih amel ilişkisi (2)
 
Dinde zorlama yoktur. Artık doğru ile yanlış, birbirinden ayrılmıştır: O halde, şeytani güçlere ve düzenlere (uymayı) reddedenler ve Allah'a inananlar, hiçbir zaman kopmayacak en sağlam mesnede tutunmuşlardır: Zira Allah her şeyi işitendir, her şeyi bilendir. (Bakara-256)

İnsanların belli bir dine mensup olmaları hususunda (La ikrahe fid dini).Dinde zorlama yoktur. Ayetini delil alarak olaya bakanlara cevabımız. Elbette dinde zorlama yoktur. Lakin hakk olan din tektir(İslam’dır) ve diğerleri kabul görmeyecektir hakikati, istediğimiz herhangi bir dine uyamayacağımızı açıkça izah etmektedir.

İslam kelimesinin kökeni S.L.M ‘den gelmektedir. Teslimiyettir, kelime itibari ile teslimiyet, Allah’ın emir ve yasaklarını kabul etmek ve yaşamaktır. Teslimiyetin esası, Tevhid, Adalet, Sıdk, Doğruluk, Emin olmak, Hayırlarda bulunmak, Emri Bil Maruf Nehyi Anil Münker ile insanlara faydalı ve iyilikler yaparak ihsanda bulunmaktır.

Bu vasıflara uygun hareket etmeyenlerin durumu ile ilgili açıklamada bulunan bazı aydınlar ‘’Salih Amel’’ kavramını şöyle açıklamaktadırlar.

Müslüman olsun/olmasın tevhid’i bir inanca sahip bir amel yapar ise, muvahhid olsun/olmasın Allah katında mükafatının olacağını söylemektedirler. Bu söylemlerini Allah’ın adil olduğu, kulları arasında ayrım yapmadığı, Allah’ı tanır iyi işler yapar ama İmanın gerektirdiği diğer farzları yerine getirmiyor olması, Allah’ın amellerini hiçe saymasına sebep değildir.

Doğrusu, «Rabbimiz Allah'tır» deyip, sonra da dosdoğru gidenlere korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir. İşte onlar cennetliklerdir; yaptıklarına karşılık olarak, içinde temelli kalacaklardır.
(Ahkaf-13-14)

Ayeti incelediğimizde, Kurtuluşa erenleri bire indirgeyen bazı rivayetlere cevap vermektedir. Şöyle ki Sünni kendini (Fırka-i Naciye) sayarken Şia kendini diğer fırkalarda kendilerini saymaktadırlar, Lakin hiç birinin sözü Kuran’ın kelamı üzere olamaz Kur’an kimin neyi hak edeceğini belirtmiştir. Allah adına Rahmet ya da Kahhar isminin tecellilerini paylaştırma fikirleri geçersiz ve tutarsız davranışlardır.

Ey insanlar! Bakın, Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve sizi kavimler ve kabileler haline getirdik ki birbirinizi tanıyabilesiniz. Şüphesiz, Allah katında en üstün olanınız, O'na karşı derin bir sorumluluk bilincine sahip olanınızdır. Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır.
(Hucurat-13)

Kur’an insanlar arasında ayrım yaparak, Yahudileşenleri şiddetle uyarmakta ve her amelin karşılığının olacağını belirtmek ile birlikte ‘’Cennet’’ müjdesini İman edip Salih amel işleyen Mümin/Muvahhid bir inançla kulluk yapanlara olduğunu ayeti kerimelerde beyan etmektedir.
İmana ermiş olup doğru ve yararlı işler yapanlara gelince, sürekli içinde kalmak üzere cenneti hak edenler de işte bunlardır.
(Bakara-82)

Çünkü onlar, "Ateş bize birkaç günden fazla dokunmayacak" diye iddia ederler: böylece, uydurdukları batıl inançlar, onların (zamanla) itikatlarına ihanet etmelerine yol açmıştır. O halde, (geleceği) şüphesiz olan Gün'e tanıklık etmeleri için hepsini bir araya topladığımız, her insana yaptıklarının karşılığının tamamen ödeneceği ve kimseye haksızlık yapılmayacağı zaman ne olacak (onların hali)?
(A’li İmran-24-25)

Onlar: "Yahudi ve Hıristiyan olmadıkça hiç kimse cennete giremez!" diye iddia ederler. Bu onların kuruntusudur! De ki: "Eğer söylediklerinizde samimi iseniz, iddianızı kanıtlayın!"
Evet, gerçekten her kim tüm benliğini Allah'a teslim eder ve iyilik yapanlardan olursa, Rabbi katında mükafatını görecektir ve böyleleri ne korkacak, ne de üzülecekler.
(Bakara 111-112)

Allah kimsenin iyi veya kötü amelinin karşılıksız kalmayacağını buyurmaktadır.

Ve kim zerre kadar iyilik yapmışsa, onu(n karşılığını) görecek, kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu(n karşılığını) görecektir.
(Zilzal 7-8)

(Ama) imana erip de dürüst ve erdemli davrananlara gelince: iyi ve güzel olanı yapmakta sebat gösterenlerin emeğini elbette zayi etmeyiz:
(Kehf-30)

Rabbimiz başka ayeti kerimede ise şöyle buyurmaktadır:

Şüphesiz (bu ilahi kelama) iman edenler ve Yahudi itikadına uyanlar ile Sabiiler ve Hıristiyanlardan Allaha ve Ahiret Gününe inanıp, doğru ve yararlı fiillerde bulunanlar ne korkacak, ne de üzüleceklerdir.
(Maide-69)

İlahi kelama iman esası ile birlikte, Allah’a ve ahiret gününe inanıp Salih amel işleyenlere verilen müjdeyi. Allah’a inanmak nedir hususu üzerinden değerlendirelim:

Allah’a iman: Kayıtsız ve şartsız Allah’ın emrettiği tüm emirleri kabul etmek ve yaşama aktarmak Allah’a iman etmektir. Bunun olması ise Teslimiyete bağlıdır. Zaten bu esaslara uyularak inanılan bir Allah inancı sağlam bir kulp olan ‘’Hablullaha’’ sarılmadır.

Emekdar Üye 14 Eylül 2010 00:28

Iman salih amel ilişkisi (3)
 
İnanmayıp İnkar edenlerin yapmış oldukları amelleri, Allah’u Teala ayeti kerimelerde şöyle özetlemektedir.

Ayeti kerimeleri bir bütün olarak değerlendirdiğimizde.(İnanmayıp inkar edenler) Kafirlerin yapı ettikleri amellerinin... Fırtınalı bir günde rüzgarın hışımla saçıp savurduğu küle benzemektedir... (İbrahim-18)
... Onların yapıp ettikleri çölde (görülen) serap gibidir; susayan kişi su(yu gördüğünü) sanır; ama (gördüğü şeye) yaklaşınca orada hiçbir şey bulamaz; engin bir denizin kopkoyu karanlıkları gibidir... (Nur-39-40)

Yapıp ettikleri amelleri görünüşte iyi gözükse de, Hakikat boyutunda, aldatıcı, gerçekliği olmayan bir seraba, rüzgarın savurduğu küle benzetilmektedir. O zaman bizim anlayacağımız Allah inancı tam bir teslimiyet ile olursa karşılığı olacaktır.

Küfür çeşitlerini ele alalım:

Küfür kelimesi
K-F-R den gelir

الْكُفْرِ كُفْرًا بِكُفْرِكَ كُفْرُهُ كُفُورًا كُفْرَانَ كَافِرٌ

Nankörlük etmek, İmandan çıkmak, Mürted olmak, inkar etmek, gizlemek, inanmamak, tasdik etmemek, hiçe saymak, iman hududunu aşmak, Müslüman veya müminin yapmaması gereken işleri yapmak, Bir tek Allaha ve resullerine inanmamak, kafirler inkarcılar anlamında Kur’an’da hal anlamları ile birlikte 525 yerde geçmektedir.

1:Küfrü İnadi: İman edilmesi gerekeni inkar edip, karşı çıkmak ve ayak diremek. Aklın ve Vahyin getirdiği deliller bu türden bir inkarın cezasının cehennem olacağını ispatlamaktadır. Ebu Cehilin küfrü buna örnektir.

2:Küfrü cühud: Cehaletten, bilgisizlikten ötürü hakk ile batılı bir birinden ayıramayıp ne için yaşadığını idrak edemeyen ahmakların küfrüdür. Bu küfür ilk küfre nazaran cehalet ve bilgisizlikten kaynaklandığı kesin ise o zaman Allah’ın affına mazhar olabilir diye düşünüyorum.

Bizler yetiştiğimiz aile yapısına göre ilk etapta nasıl ki Müslüman’ız diyor isek ve en doğru din bizim dinimiz anlayışı ile araştırmıyor ve ona tabii oluyor isek bu yetişme tarzına göre Hıristiyan ve yahudlişenlerde aynı mantık ile hareket etmektedirler ama araştırmamaları onlar için mazeret olamaz. Çünkü bizde taklidi imandan ziyade tahkiki imanı elde etmek için araştırmak ve öğrenerek yaşamak ile mükellefiz Akıl bizi sorumlu kılmaktadır. Yinede en iyisini Allah bilir demek en faziletli olandır.

Ki, o gün, insana ne malı ve ne de evlatları yarar sağlamaz. Yalnızca Allah'ın huzuruna kötülükten korunmuş bir kalple çıkanlar (kurtulacaktır)!"
(Şuara-88-89)

Emekdar Üye 16 Eylül 2010 00:08

‘’Tertemiz/Kötülüklerden Korunmuş Kalp’’
 
‘’Tertemiz/Kötülüklerden Korunmuş Kalp’’

Bi kalbin selim .بِقَلْبٍ سَلٖيمٍ

Saffat -84 Şuara-89 ayeti kerimelerde geçen tertemiz/kötülüklerden korunmuş bir kalbin temel şartı hakikat karşısında kayıtsız şartsız teslim olmaktır. Teslimiyetin üç aşaması mevcuttur.

1:Bedenin teslimiyeti
2:Aklın teslimiyeti

3:Kalp (Gönül) Teslimiyeti


Bedeni teslimiyeti bir örnek ile sunmaya çalışalım:

1:Bedenin teslimiyeti: Bir savaş içindeyiz ve karşı tarafın kuvvetleri bizlere galip geldi ve bizleri teslim almak istediklerinde, öncelikle ellerimizde bulunan silahları yere bırakır ve ellerimizi havaya kaldırarak onlara doğru yanaşır ve onların isteğine göre teslim oluruz. Bu teslimiyet bedeni bir teslimiyet olup, akli veya kalbi bir teslimiyet değildir.Sadece mağlubiyetin sonucu karşı tarafın eline geçmek esir olmaktır. Ama her daim akli ve kalbi olarak kurtulma ve tekrardan bunlar ile savaşma geçer. Bedeni teslimiyet kaba kuvvetin varabileceği en son başarıdır. Bu teslimiyet sadece bedeni teslim almaktır.

2:Aklın teslimiyeti:
Bu şekilde bir teslimiyet, bedeni olmayıp, karşı tarafın sunmuş olduğu delillere karşın akıl ve mantık ile yapılan muhakeme neticesinde, elde edilen bir teslimiyettir. Örnek olarak bir öğrenciye fizik kuralları anlatılırken kesin deliller ile ispat aşaması kanıtlanarak, yeterli derecede delil sunulması ile bütün insanlık inanma dese dahi aklın kavradığı bu hakikat teslim olmayı gerekli kılar. Kur’anın Allah’ın kelamı olduğu hakikati, güneşin varlığı, dünyanın dönüşü ve birçok hakikat akıl ile kavrandıktan oluşan teslimiyet Aklın muhakeme gücüdür. İnsanın iç âlemindeki gerçek düşüncesinin delil ile ispatlanmasıdır.

3:Kalp (Gönül) Teslimiyeti: Teslimiyetin en önemli aşaması kalbin (gönlün) teslimiyetidir. Dil ile teslim bedeni teslim akıl ile teslim eğer gerçek manada kalbe inmemiş ise o teslimiyet yapay bir teslimiyettir. Kalbin teslimiyeti insanın tüm benliği ile her tür cühud ve inattan, körü körüne aklı teslimiyetten arınmış kin, kibir, fahşa’nın her türlüsünden arınmak sureti ile elde edilecek olandır.


Ey imana ermiş olanlar! Allah'a kendinizi tam olarak teslim edin ve şeytanın ardından gitmeyin, zira o sizin apaçık düşmanınızdır.(Bakara-208)

Hakikat olan karşısında teslimiyet beden, dil, akıl vede en önemlisi kalp ile teslim olmaktır.
İblisi bu hususta örnek olarak ele alalım:Kur’an ile bize bildirilen İblis karakteristik yapısını incelediğimizde, Allah’a Ahiret gününe, İhlas sahibi kulları ve daha bir çok hakikati bildiğini ayeti kerimelerden öğrenmekteyiz, bu hakikatleri bilmesine rağmen o zaman neden İblis oldu ve Kıyamet gününe kadar izin verildi sorusunu soracak olursak.

Bu soruya cevabımız:İblis gerçeği kavramak ile birlikte duyguları isyan etmesine sebep olmuştur. Aklının kavramasına karşın baş kaldırması, gerçeği kabul etmeyip kibirlenmesi, ululanması, ırkçılık ve gönlünün teslim olmayışı, onun hakkı inkar edenlerden olmasına sebep olmuştur.

(Ve Allah): "Sana emrettiğim zaman" dedi, "seni secde etmekten alıkoyan neydi?" "Ben ondan üstünüm", diye cevap verdi (iblis), "(çünkü) beni ateşten yarattın, onu balçıktan."
(A’raf-12)

İblis, «Bana insanların tekrar dirilecekleri güne kadar mühlet ver» dedi.
(A’raf-14)

Sonra Meleklere "(Haydi!) Adem'in önünde yere kapanın" dediğimizde İblis dışında hepsi yere kapandı, o ise reddetti ve (üstelik) küstahça böbürlendi: Böylece hakkı inkar edenlerden oldu.
(Bakara-34)


Ayetlere bakınız: (Sad 74-75-76-77-78-79-80-81-82-83-84)

KARAKÖSE 18 Eylül 2010 12:40

salih amel imanın bir şartımıdır sorusu müslümanların üzerinde çokça konuştukları bir konu olmuştur. müslümanların çoğu adece inandık demekle cenneti garantileyeceklerine inanmıişlardır.bu durum hristiyanlar ve yahudiler içinde geçerlidir, onlarda sadece inandık demekle işin bittiğine kani olmuşlardır.
Ancak salih amel imanın en büyük kısmıdır. bu bir çok kişinin hoşuna gitmezsede böyledir.
Yani peygamber sofrasında bir tecavüzcünün, yol kesicinin, zalimin, katilin yeri yoktur. iman ettim demesi onun sofraya oturmasına yetmez.

Emekdar Üye 19 Eylül 2010 00:52

Sonuç olarak:
 
(Bunun üzerine İblis): "Senin kudretine Andolsun ki, onların tümünü şiddetli bir sapıklığa sürükleyeceğim!" dedi,
(SÂD/82)
«Yalnız onlardan ihlas sahibi kullar hariç.»
(SÂD/83)

İblis Allah’ın yüce kudretine yemin ederek insanları azdırıp, sapkınlığa sürükleyeceğini yalnız bundan müstesna olacakların İhlas sahibi (Muhsin) kullar olduğunu bilmektedir. Allah bunun dışında kalanlar için vaadinin hakk olduğunu ve onları cehenneme ileteceğini bizlere açıkça bildirmektedir. İman ettim demek ile bitmediği hakikati yapılan Amellerin ihlaslı olmasının gerektiğini açıklamaktadır.

Sonuç Olarak:
İman sahibi olan ve olmayan insanların amelleri hususunda şu sonuca varabiliriz.

1:İnsanların ahiret saadetine ulaşmaları veya cezayı hak etmelerinin aşama ve dereceleri vardır. Cenneti hak edenin derece ve aşamaları olduğu gibi cehennemi hak edecek olanlarında derece ve aşamaları olduğu.

2:Cennet ehli olacak insanların tümünün hemen cennete girmesi söz konusu değildir. Hak ettikleri cezayı geçirdikten sonra cennete girecekleri cehennemde ebedi kalmayacak olan cennet ehlinin var olduğunu. Dünyada Salih amel işlediği iddiası yerinde olsa dahi, hayatı boyunca işlemiş olduğu, fücur, fısk, zulüm, cinayet, zina vb büyük günahların cezasının aşamaları olduğu ve bazende büyük günahların cezasının ebedi cehennem olduğu hakikatini.

3:Allah’a ve Ahiret gününe iman etmeden, Allah’a yönelme amacı güdülmeden yapılan amellerin bir seraba benzetilerek göz boyama amaçlı olduğunu.

... Onların yapıp ettikleri çölde (görülen) serap gibidir; susayan kişi su(yu gördüğünü) sanır; ama (gördüğü şeye) yaklaşınca orada hiçbir şey bulamaz; engin bir denizin kopkoyu karanlıkları gibidir... (Nur-39-40)

4:Allah’a ve Ahiret gününe iman edip, Allah’a ulaşma niyeti ile halisane bir gönül ile yapılan Salih amellerin, Allah katında mükafatının olduğunu bunu yapan ister Müslüman isterse Müslüman ismi taşımasın mükafatını kazanacaklarını. Cennetin mertebelerinin olduğu ve kimin nereyi hak edeceği hususunda ‘’La yeğlemu ğaybe illallah’’ ‘’Gaybı Allah’tan başka Hiç bir kimse bilemez’’ deriz.

Hayır. Allah'ın buyruğundan dışarı çıkanların yazısı muhakkak siccindedir.
(Mutaffifun-7)
Fakat iyilerin yazısı İlliyyin'dedir
(Mutaffifun-18)

5:Allah’a ve Ahiret gününe iman eden gayrimüslimlerin. Amelleri Allah’a yaklaşma kastı ile ilahi esaslara uygun olanlarının kabul göreceği ve bunun dışında kalanların kabul görmeyeceği hakikatini.

6:Ameli Salih ister mümin ister gayrimüslimden olsun, Bunlara İslam dininin hakikatleri tebliğ edildiğinde Küfri İnadi ve Cühud gösterir iseler bunların yapmış oldukları amel ayeti kerime ile belirtilmiştir.

Fırtınalı bir günde rüzgarın hışımla saçıp savurduğu küle benzemektedir... (İbrahim-18)

7: Müslüman veya Gayrimüslim olmayıp ‘’Tevhit’’ ehli olanların, Fısk, fücur, zulüm, cinayet gibi büyük günahlar ile Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etmez iseler ahirette uzun süreli azabı çekecekleri, ama günahsız bir insanı kasten öldürmek gibi büyük bir günahın bedelinin ise ebedi cehennem olması gerektiğini.

8:Allah’a ve Ahiret gününe iman etmeyip, İnsanlığa yapmış oldukları hizmetlerinin (amellerinin) karşılığının olacağını ve onların diğer suçlarından ötürü çekecekleri azabın hafifletilebileceği ya da amellerinin derecesine göre affedilebileceklerini.

Allah, kendisinden başka birine ilahlık yakıştırılmasını asla bağışlamaz, (ama) dilediği kimsenin daha hafif günahlarını bağışlar: Çünkü Allahın yanı sıra başkasına ilahlık yakıştıranlar şiddetli bir sapıklığa düşmüş kimselerdir.
(Nisa-116)

(Orada,) kim bir kötülük yapmışsa sadece yaptığı kadarıyla cezalandırılacaktır; kim de, ister erkek ister kadın olsun, iman edip doğru ve yararlı işler yapmışsa cennete girecek ve orada kendisine hesapsız nimetler verilecektir!
(Mü’min-40)

Ayeti kerimede Allah’ın kanunu (Sünnetullah)’ın vaadinin hak olduğunu. Kim bir kötülük yapmış ise o yapmış olduğu kötülüğün karşılığı kadarı ile cezalandırılacağı ve Erkek/Kadın fark etmeksizin İman edip Ameli Salih işleyenlerin mükafatının ebedi cennet olacağı müjdesi verilmektedir.

Hatalar bizden Hakikatler Kur’andan, Allah bizleri Gerçek manada İman edip Ameli Salih işleyen (Muhsinler) zümreden eylesin.

MEVLÜT HÖNÜL
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
honul@msn.com
MALAZGİRT

11.09.2010

Abdulhamit 1 19 Eylül 2010 03:34

Alıntı:

Yazınızın devamı gelecek mi? Yoksa burda bitiyormu?
Yorum yapacak kişiler fazla beklemesınler
Maşallah ve Allah nazardan korusun diyeceğim. Pek güzel bir yazı ile pek önemli bir konu hakkında bilgilendirme ve buna parelel açıklamalarda bulunmuşsunuz. Açıklama yaptığınız ( İman salih amel ilişkisi ) yazınızın Bir kısmı ayetlerin yorumuna dayanmaktadır.

Şöyle demişsiniz.

Alıntı:


İnanmayıp İnkar edenlerin yapmış oldukları amelleri, Allah’u Teala ayeti kerimelerde şöyle özetlemektedir.

Ayeti kerimeleri bir bütün olarak değerlendirdiğimizde.(İnanmayıp inkar edenler) Kafirlerin yapı ettikleri amellerinin... Fırtınalı bir günde rüzgarın hışımla saçıp savurduğu küle benzemektedir... (İbrahim-18)


... Onların yapıp ettikleri çölde (görülen) serap gibidir; susayan kişi su(yu gördüğünü) sanır; ama (gördüğü şeye) yaklaşınca orada hiçbir şey bulamaz; engin bir denizin kopkoyu karanlıkları gibidir... (Nur-39-40)


Yapıp ettikleri amelleri görünüşte iyi gözükse de, Hakikat boyutunda, aldatıcı, gerçekliği olmayan bir seraba, rüzgarın savurduğu küle benzetilmektedir. O zaman bizim anlayacağımız Allah inancı tam bir teslimiyet ile olursa karşılığı olacaktır.



Dedikten sonra da


Sonuç Olarak sunduğunuz bölümde :

8:Allah’a ve Ahiret gününe iman etmeyip, İnsanlığa yapmış oldukları hizmetlerinin (amellerinin) karşılığının olacağını ve onların diğer suçlarından ötürü çekecekleri azabın hafifletilebileceği ya da amellerinin derecesine göre affedilebileceklerini.



Bu ifade yukarıda alıntı yapılan ayetle çelişiyor mu yoksa uyuşuyor mu ?


Halbuki, (İbrahim-18 ve Nur-39-40)ayetleri pek açık ve net . Allah ve ahiret inancı olmayanların amellerinin asla bir değer ifade etmeyeceği bildiriliyor. Yani bu salih amellerinin karşılığı olmayacağı bildirilmişken nasıl oluyorsa sırf insanlığa yapmış oldukları salih amellerden dolayı ve azabın hafifletilebileceği ya da bilhassa da amellerinin derecesine göre affedilebileceklerini söylemek kuranın verdiği mesaja pek uygun düşmedi bana.

Bu amellerinde dolayı belki azabın hafifleteceğini anlarım da affedilmeyi ( affedilip cennete girmelerini ) asla anlayamam.

Yorumuza yorum katmaya ve soru sormaya devam edeceğim.







Emekdar Üye 19 Eylül 2010 20:46


Hiç kuşkusuz Allah, kendisine ortak koşma günahını bağışlamaz. Bunun dışında kalan günahları dilediğine bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa son derece büyük bir iftira günahı işlemiş olur.
(Nisa-48)


De ki: "(Allah şöyle buyuruyor. Ey kendilerine karşı haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin: Allah bütün günahları bağışlar; çünkü yalnız O, çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır!"
(Zümer-53)



Allah’a ve Ahiret gününe İman etmeyenlerin amellerini şu bağlamda değerlendirmek gerekir:Elbette Ayeti kerimelerde bu husus çok net ve anlaşılır olarak belirtilmiştir.Benim konuya bakış açım,Allah indinde affedilmeyecek günahın ŞİRK olduğu hakikati üzerinden yorumdur.Gaybı Allah bilir Karar mercii odur...


Allah’ın affetmeyeceği kesin olan günah
ŞİRK’TİR. Yalnız İnsanlığa faydalı olacak buluş ve icatları yapmış olan kişilerin İmansız/Amellerini şöyle değerlendirdim:

Yapmış oldukları
Amel bencil amaçlar ile değilse! İnsanlığa faydalı olma amacı güdüyor ise Allah’ın vaadinin hakk olduğu ve EL ADL isminin tecellisine inanarak, hiçbir kimsenin zerre iyilik ve kötülüğünün kaybolmayacağı inancı ile.

Allah’ın bu amellerinden ötürü işlemiş oldukları günahlardan çekecekleri azabı hafifletebileceğini Nisa/48 ve Zümer/53 ayeti kerimelere dayanarak izah etmeye çalıştım... Affedilme mevzuu Allah’ın indinde gaybi bir konudur. Affedilebileceklerini kesin olarak iddia etmek Allah’tan daha şefkatli olmaya çalışmak gibi olur Bundan da Allah’ı sığınırız...


Değerli
Abdulhamit Abim beşeriz fikirlerimizde yanlışlık ve kusur olabilir Sizlerden ricam eğer aştırma konularımda herhangi bir hata ile karşılaşırsanız beni uyarmanız Çünkü Kusursuzluk yalnızca Allah'a mahsustur. Müminin mümine en büyük iyiliği ''Emri Bil Maruf Nehyi Anil Münker'' Emrini tebliğ edip düzeltmektir.Yanlışlarım konu içerisinde bildirilir ise ben de düzeltmeye çalışırım teşekkürler Abi...

BEDİİ HAMİT 21 Eylül 2010 01:59

Alıntı:

Değerli Abdulhamit Abim beşeriz fikirlerimizde yanlışlık ve kusur olabilir Sizlerden ricam eğer aştırma konularımda herhangi bir hata ile karşılaşırsanız beni uyarmanız Çünkü Kusursuzluk yalnızca Allah'a mahsustur. Müminin mümine en büyük iyiliği ''Emri Bil Maruf Nehyi Anil Münker'' Emrini tebliğ edip düzeltmektir.Yanlışlarım konu içerisinde bildirilir ise ben de düzeltmeye çalışırım teşekkürler Abi...

Asıl ben size teşekkür ederim. Elbette biz beşeriz yanılır ve hata da ederiz. Hatalarımız olduğunda birbirimizi uyarılım. Belki uyaran hatalıdır belki de uyarılan hatalı olabilir. Karşılıklı bilgi alış verişinde bulunarak bunları düzeltebiliriz.Belki de ben hatalı düşünüyorum veya hatalı düşüncemden dolayı siz beni uyarın.

Saygılarımla

Soru sorup yorumlarınıza yorum katmaya devam edeceğim

BEDİİ HAMİT 21 Eylül 2010 03:26

Hiç kuşkusuz Allah, kendisine ortak koşma günahını bağışlamaz. Bunun dışında kalan günahları dilediğine bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa son derece büyük bir iftira günahı işlemiş olur.
(Nisa-48)

De ki: "(Allah şöyle buyuruyor. Ey kendilerine karşı haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin: Allah bütün günahları bağışlar; çünkü yalnız O, çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır!"
(Zümer-53)


Alıntı:

Allah’a ve Ahiret gününe İman etmeyenlerin amellerini şu bağlamda değerlendirmek gerekir:Elbette Ayeti kerimelerde bu husus çok net ve anlaşılır olarak belirtilmiştir.Benim konuya bakış açım,Allah indinde affedilmeyecek günahın ŞİRK olduğu hakikati üzerinden yorumdur.Gaybı Allah bilir Karar mercii odur...

Allah’ın affetmeyeceği kesin olan günah ŞİRK’TİR. Yalnız İnsanlığa faydalı olacak buluş ve icatları yapmış olan kişilerin İmansız/Amellerini şöyle değerlendirdim:

Yapmış oldukları Amel bencil amaçlar ile değilse! İnsanlığa faydalı olma amacı güdüyor ise Allah’ın vaadinin hakk olduğu ve EL ADL isminin tecellisine inanarak, hiçbir kimsenin zerre iyilik ve kötülüğünün kaybolmayacağı inancı ile.

Allah’ın bu amellerinden ötürü işlemiş oldukları günahlardan çekecekleri azabı hafifletebileceğini Nisa/48 ve Zümer/53 ayeti kerimelere dayanarak izah etmeye çalıştım... Affedilme mevzuu Allah’ın indinde gaybi bir konudur. Affedilebileceklerini kesin olarak iddia etmek Allah’tan daha şefkatli olmaya çalışmak gibi olur Bundan da Allah’ı sığınırız...


Değerli kardeşim konuya bakış açınız olarak Allah indinde affedilmeyecek günahın yalnızca ŞİRK olduğunu söylemişsiniz... Nisa 48 ayetini delil göstermişsiniz. Şimdi sorarım size, Allah indinde şirk mi daha büyük günahtır. Yoksa Allahı, Allahın kitaplarını ,ahireti inkar mı ? Allah indinde şirk koşan mı daha büyük günah işler yoksa Allah yoktur diyen mi ? Allahı tamamıyla inkar eden mi, yoksa şirk koşan mı ? İnkar edenler Kafirler değil midir. Ateistler değil midir ?

ŞİRK KOŞAN İLE İNKAR EDEN ARASINDA NE FARK VAR. HEPSİ BİRBİRİNİN AYNI DEĞİL MİDİR ?

İster şirk koşan olsun ister inkar eden olsun bunların hepsi kafir sınıfından değil mi ?

Hatırlatmak isterim ki Kur'anda insanların inançları şu başlıklar adı altında ifade edilirler.

1-iman edenler (müslümanlar).
2-müşrikler.(Allah'ın istemediği gibi inananlar ve yaşayanlar)
3-münafıklar (iki yüzlüler inanmadıkları halde inanmış gibi görünenler).
4-Fasıklar (Allah'a verdiği sözü bozanlar ve emirlerini yerine getirmeyenler.yani diğer bir anlamı ile münafıklar yoldan çıkmışlar)
5-Kafirler (Tamamen islamın dışında kalanlar , ateistler ve Allah'ın istemediği bir imana sahip olanların ortak adı.

Kısaca Allah'ın katında tek geçerli imanın onun istediği gibi şekilde olması şarttır.

Sıraladığım beş maddenin özetini yaparsam Kuran'da ateistler inkárcı diye geçer. Kuran'da inananlardan, inanmayanlardan, Allah'a ortak koşanlardan, bir de inanmadığı halde inanmış gibi görünenlerden söz edilir. Ateistler, inkárcılar kefesindedir.

Nisa 48 ile zümer 53 arasında bir çelişki olamaz. Nisa 48 de Allah, kendisine ortak koşma günahını bağışlamaz denirken zümer 53 de de Allah bütün günahları bağışlar deniyor.

Zümer 53 ayeti sadece dünya hayatı ile ilgilidir.Yani kulun ölüp ahirete intikal etmeden önce daha bu dünyada yaşarken tevbe etmesi halinde , günahlarından ötürü Allahtan umut kesmemesi ,şirk dahil her türlü günahının affedileceğini ifade eder.

Ancak Nisa 48 ayeti ahiret ile ilgilidir. Eğer kişi tevbe etmeden şirk üzerine ölmüş ise bu günahın kesinlikle affedilemeyeceği, bunun dışında kalan günahlarının dilediği kişi için bağışlayacağın ifade eder.

Şimdi şöyle bir mantık yürütebilir miyiz şirk koşmadı ama inkar etti yani kafir veya ateist olarak can verdi. Fakat insanlığa hizmet etti. Şirk koşmadığı için ama ( kafir olarak can verdi ) . Allah bu kulun günahlarını affeder mi ? İnsanlığa Yaptığı iyi amel hizmetten dolayı bu kafiri cennetine alır mı ?

Elbette allühüalem diyeceğiz. Ama durumunun ne olacağına dair ait elimizde açık ve net ayetler var

Şimdi Şöyle bir örnek verelim EDİSON ampulu buldu ve dünyayı aydınlattı. Her eve ,her sokağa ve her caddeye ampul girdi. Geceler sanki gündüz gibi oldu. İnsanlığa pek büyük hizmeti oldu. İnsanlara bu yaptığı fevkalede hizmetten dolayı ahirette nasibi olur mu olmaz mı ? Allaha şirk koşmuşsa olmaz. Şirk koşmadan Allahı inkar etmiş ise olur mu diyeceğiz. Cezasını çektikten sonra Allah isterse onu cennete alır mı diyeceğiz.?

Allahı ve Allah'ın âyetlerini inkâr edenlerden yani İman etmeyenlaerin Amelleri boşa mı gidecek ?

Kafir, müşrik ve münafıkların amelleri (yani iyi sayılan ameller) zayi edilmiştir. Ahirette onlara mükafattan hiçbir pay verilmeyecektir. Eğer bir mükafatları varsa da bu dünyada verilmiştir. Mesela bkz. A'raf 147, Tevbe 17, 67'den 69'a kadar, Hud 15-16, İbrahim 18, Kehf 104-105, Nur 39, Furkan 23, Ahzab 10, Zümer 65, Ahkaf 20.

Cennete girmenin birinci şartı iman etmektir.

BAKARA - 39 ayeti bize ışık tutar

Vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbun nâr(nârı), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).

BAKARA - 39

İnkâr edenler ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte bunlar cehennemliktir. Onlar orada ebedî kalacaklardır





BEDİİ HAMİT 21 Eylül 2010 03:57

Alıntı:

MEVLÜT HÖNÜL:
Yapmış oldukları Amel bencil amaçlar ile değilse! İnsanlığa faydalı olma amacı güdüyor ise Allah’ın vaadinin hakk olduğu ve EL ADL isminin tecellisine inanarak, hiçbir kimsenin zerre iyilik ve kötülüğünün kaybolmayacağı inancı ile. Allah’ın bu amellerinden ötürü işlemiş oldukları günahlardan çekecekleri azabı hafifletebileceğini Nisa/48 ve Zümer/53 ayeti kerimelere dayanarak izah etmeye çalıştım... Affedilme mevzuu Allah’ın indinde gaybi bir konudur. Affedilebileceklerini kesin olarak iddia etmek Allah’tan daha şefkatli olmaya çalışmak gibi olur Bundan da Allah’ı sığınırız...

İlim ve icad sahibi insanlar dünyadayken bu ilimlerinin zaten karşılığını alıyor. Bununla beraber Cehenneme gitse bile yaptığı iyilikler boşa gitmeyecektir. Cehennemdeki azabının şiddeti hafifleyecektir.Cehennem azabının hepsi aynı değildir. Birisinin azabı diğerine göre bin kat daha şiddetli olabilir. Bu bakımdan bu dünyada başlarına müsibet gelen kişi kafir olsa da ahirette cehennem azabının azalmasına sebep olur.

Kömür gibi maddeler, süslemekle veya yıkamakla kömürlükten kurtulamaz. Bu nedenle yaratıcısına inanmayan bir insan başkalarına iyilik yapmakla Allah’a iman etme sorumluluğundan kurtulamaz. İman etmedikçe de cennete giremez. Çünkü Cennete girmenin birinci şartı iman etmektir.

Şimdi şöyle bir mantık yürütebilir miyiz şirk koşmadı ama inkar etti yani kafir veya ateist olarak can verdi. Fakat insanlığa hizmet etti. Şirk koşmadığı için ama ( kafir olarak can verdi ) Allah bu kulun günahlarını affeder mi ? İnsanlığa Yaptığı iyi amel hizmetten dolayı bu kafiri cennetine alır mı ?

Elbette allühüalem diyeceğiz. Ama durumunun ne olacağına dair ait elimizde açık ve net ayetler var

BAKARA - 39:
İnkâr edenler ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte bunlar cehennemliktir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.


ARAF-40: Ayetlerimizi inkar edenlere ve onlara karşı büyüklük taslayanlara göğün kapısı açılmaz ve deve iğne deliğinden geçmedikçe de cennete girmezler. Suçluları böyle cezalandırırız.

[Kehf 103, 104, 105]
(Deki: Size en çok ziyana uğrayanları haber verelim mi? Onlar dünya hayatında iyi işler yaptıklarını sandıkları halde, çabaları boşa giden kimselerdir. İşte onlar, Rablerinin âyetlerini ve Ona kavuşmayı [dirilmeyi, hesabı, ceza ve mükâfatı] inkâr eden,
bu yüzden amelleri boşa giden kimselerdir. Onlar için, kıyamet günü, hiç bir terazi tutmayız.

(Ayete dikkat ki, onlar için cennet- cehennem için hiç terazi tutulmayacağını söylüyor. Hiç bir terazi tutmayız. Ne demek ? İyilikleri ile kötülüklerini ölçmeyiz çünkü amelleri boşa gitmiştir, tartıya girecek makbul şeyleri kalmamıştır.)



Yitiksevda 21 Eylül 2010 07:52

"Şirk" sözlükte ortak kabul etmek, ortak koşmak anlamına gelir.

Şirk, İslam dininde Allah'a eş ve ortak koşmak, isnad etmek, O'nun şeriki olduğunu söylemektir.
Şirk "Tevhid"in zıddı.

Dinin itikadi esaslarından herhangi birini inkar etmek ''KÜFÜR''olduğu itikadın ilk esası olan "Allah'ın birliği, tevhid" esasına karşı gelmek ve inkar etmek olan şirk, küfürlerin en büyüğüdür.

Küfür daha genel bir kavramdır her şirk küfürdür, ama her küfür şirk değildir. Örneğin, Allah'a ortak koşmak, şirktir ve küfürdür; fakat ahiret gününe veya meleklere inanmamak sadece küfürdür, şirk değildir . MÜŞRİK şirk koşan demektir, ve her müşrik kafirdir ama her kafir müşrik olmak zorunda değildir.

Allah'a şirk koşmak günahların en büyüğüdür, en büyük zulüm ve adaletsizliktir. Şirkin islam alimlerine göre beş çeşidi vardır:
Şirk-i istiklal:
Düalist ikici, Tanrı anlayışıdır, "iki müstakil ilah"a inananların şirkidir. Mecusilik ve Maniahizm örnek olarak verilebilir.

Şirk-i teb'iz:
Allah'ın bir olduğunu söylemek ve kabul etmekle beraber, O'nun ilahlardan mürekkeb olduğuna inanmaktır. Hristiyanların "Birde üç" teslis inancı bu çeşit şirkin örneğidir.

Şirk-i takrib:
Allah'ın bir olduğunu kabul etmekle beraber, Allah'a yakınlık sağlamak için aracılar kabul etmektir. İlk dönemlerdeki cahiliyye araplarının şirki bu çeşittir, zira onlar bir olan Yaratıcıyı, Allah'ı kabul etmekle beraber, Allah'a yakınlık sağlayacağına inandıkları putlara tapıyorlar - insanın tek başına, aracısız, Allah'a yaklaşamayacağını, tapamayacağını iddia ediyorlardı.

Şirk-i taklid:
Ataların dinine taklidi biçimde inanmak, onların yanlış inancını taklid ederek şirk koşmaktır. Son dönem cahiliyye araplarının şirki bu çeşittir.

Şirk-i esbab:
Yaratıcıyı inkar eden şirk çeşididir. Bu çeşit şirkte, her şeyin Yaratıcının yaratmasıyla oluşmadığı, maddenin kendi kendisinin sebebi ve yaratıcısı olduğuna inanılır. Naturalist ve Materyalist inanışlar bu türden bir şirke girerler.
Müşrik
terimi ise Şirk işleyen, şirk yapan manasındadır. Şirk bir tür küfür olarak tanımlandığı için her müşrik aynı zamanda kafir (küfür işleyen) olarak da tanımlanır.
Alıntı


Şirk-Müşrik-Kafir-Münafık bu kavramları ele alarak devam etmeye çalışalım Çünkü konunun net anlaşılabilmesi adına bu kavramlar ile birlikte değerlendirelim..

BEDİİ HAMİT 21 Eylül 2010 18:58

Alıntı:

BEDİİ HAMİT

ŞİRK KOŞAN İLE İNKAR EDEN ARASINDA NE FARK VAR. HEPSİ BİRBİRİNİN AYNI DEĞİL MİDİR ?

İster şirk koşan olsun ister inkar eden olsun bunların hepsi kafir sınıfından değil mi ?

Sanırım kafir tanımını daha geniş bir çerçevede işleyebilirsiniz.

Şirk-i esbab:
Yaratıcıyı inkar eden şirk çeşididir. Bu çeşit şirkte, her şeyin Yaratıcının yaratmasıyla oluşmadığı, maddenin kendi kendisinin sebebi ve yaratıcısı olduğuna inanılır. Naturalist ve Materyalist inanışlar bu türden bir şirke girerler.

BU tanıma göre ateistlerde Şirk mensupları olmaktadır.. O HALDE tüm inkar edenler Şirk mesupları mı olmaktadır ? Tüm inkar edenler Şirk mesuplarıdır diyebilir miyiz ?

Bilhassa ateistler tanımadıkları Allaha ortak mı koşmaktadırlar ? Tanımadıkları ve inkar ettikleri ALLAHA nasıl ortak koşarlar anlayamadım ?

Yitiksevda 21 Eylül 2010 23:06

Bu tanıma göre ateistlerde Şirk mensupları olmaktadır.. O HALDE tüm inkar edenler Şirk mesupları mı olmaktadır ? Tüm inkar edenler Şirk mesuplarıdır diyebilir miyiz ?

Bilhassa ateistler tanımadıkları Allaha ortak mı koşmaktadırlar ? Tanımadıkları ve inkar ettikleri ALLAHA nasıl ortak koşarlar anlayamadım ?


Küfr-ü İnadi:Tanımını verdiğimiz kavram dahilinde düşünecek olursak,Aklın ve Vahyin getirdiği delillere rağmen inkar etmek, Herşeyin maddeden geldiğini varsayma,Yaradanı inkar edip kabul etmeme,Ateistler Allah'ı tanımadıklarını iddia ederek Maddeyi yaradan görme anlayışları ile ''ŞİRK'e düşmektedirler.Yani Allah ortak koşma noktaları madde üzerinden düştükleri hata iledir.

Hakikati inkara sartlanmış olan İnkarcılar ''İnkar'' Kelimesi köken itibari ile ''K-F-R'' den gelir.Küfür kavramını iki bazda ele almıştık anlaşılabilmesi adına yalnız bu kavram bir araştırma konusu olup bir iki cümle ile tarif edilmemeli bu hususta daha sağlam sonuçlara ulaşmak adına Kur'anda geçen İnkar kavramını tüm boyutları ile ele almamız gerektiği kanısındayım...

Esbab kelime anlamı olarak "sebep" kelimesinin çoğuludur, yani sebepler demektir. Dikkat edersek Kur'an'ı anlama yöntemleri içerisinde ''ESBAB'I NÜZUL'' (Nüzul) iniş,inme (Esbab'ı) sebebi, kavramı ayetler, sureler hangi sebeplerle, hangi olaylar üzerine, niçin inmiştir,Bu ayetler kimi zaman olaylar üzerine vuku buluyor(hükmünü açıklamak amacıyla), kimi zaman da uyarı mahiyeti taşıyor ve tüm müminlerin sorularına cevap niteliğinde iniyordu.

Şirke götüren sebeplerin aşında Ataistlerin yapmış olduğu haddini aşarak sorgulama,yaradılışını aciz olduğunu unutarak yaradanı sorgulama,teslimiyetsiz bir anlama arayışı şirke götüren sebeplerdendir. İnsan yaradılışı gereği belli bir kapasite ve biligiye sahiptir bu kapasitenin üzerinde davranmaya çalışmak ile sapkınlığa düşebiliyor...

Yitiksevda 21 Eylül 2010 23:25

Birde şu hususu belirtmem gerekiyor. Allah'ın isimleri ile olaylara bakmak gerekiyor. Kahhar ismi ile bakılabildiği gibi Rahman Rahim isimleri vb tüm isimlerinin anlamları ve tecellilerini idrak ederek olayları ve konuları ele almak lazım ...Toptancı olmak ve bir kavram üzerinden konuyu ele almak düşünce ufkumuzun dar olmasına sebep olur ...

BEDİİ HAMİT 22 Eylül 2010 01:02

Bu tanıma göre ateistlerde Şirk mensupları olmaktadır.. O HALDE tüm inkar edenler Şirk mesupları mı olmaktadır ? Tüm inkar edenler Şirk mesuplarıdır diyebilir miyiz ?


Bilhassa ateistler tanımadıkları Allaha ortak mı koşmaktadırlar ? Tanımadıkları ve inkar ettikleri ALLAHA nasıl ortak koşarlar anlayamadım ?

DEMİŞTİM

CEVABINIZ ŞÖYLE OLDU

Küfr-ü İnadi:Tanımını verdiğimiz kavram dahilinde düşünecek olursak,Aklın ve Vahyin getirdiği delillere rağmen inkar etmek, Herşeyin maddeden geldiğini varsayma,Yaradanı inkar edip kabul etmeme,Ateistler Allah'ı tanımadıklarını iddia ederek Maddeyi yaradan görme anlayışları ile ''ŞİRK'e düşmektedirler.Yani Allah ortak koşma noktaları madde üzerinden düştükleri hata iledir.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Benim Bildiğim şirk kavramı Allahı tanıyorken , Allahı inkar etmiyorken ona eş veya ortaklar koşulmasıdır..Allahı inkar edenin ilahı bir başka ilah ise o şirk üzerine değil, küfür üzerinedir.

Hem Allahı tanımayıp inkar edeceksin,yaratan , yaratıcı olan bir zat yok diyeceksin . Sadece Yaratan ve yaratıcı maddedir diyeceksin. ve ateistlerin tanrısı Allah değil maddedir diyeceksin , Bir hakikat ki ateistler maddeye de yaratıcı sıfatı yüklemezler. Onlara göre herşey tesadüftür. Madde bile tesadüfen ortaya çıkmıştır. Yaratıcı olan maddedeki TESADÜFLERDİR. VE BU TESADÜFLERE DE TAPMAZLAR. YANİ TANRISIZDIRLAR. ALLAHI İNKAR EDİP, ALLAHTAN başka bir başka tanrıyı edinenler Şirk mi ilişliyor acaba ? Emin değilim.

Benim bildiğim şirk kavramı şudur: Allahı inkar etmeksizin,( Allahın varlığını kabul ettikleri halde ) Allahın yanında başka ilahlar edinenler ,yaratana eş ve ortak koştukları için şirk kavramı üzerinedir. Allahı inkar edenin ilahı bir başka ilah ise o şirk değil apaçık küfür üzerinedir. Belki yanlış biliyorum .

Belki düşündüklerim veya bildiklerim yanlıştır.

Yitiksevda 22 Eylül 2010 01:14

KUR’AN’DA ŞİRKİN TANIMI:

Şirk kelimesi, ortaklık sözcüğünden gel­me, edebi anlamı, ortağı, şeriki olmadır ki, eşi ve dengi manasına gelmektedir. Şirk'in şeriattaki anlamı putperest olmadır. Eğer insan, yüce yaratıcıya diğer yaratıkları eş koşarsa, şirk ehli, yani müşrik olur. Şirk, Allah'a karşı her çeşit ortaklığı reddeden tevhidin zıddıdır. Mukaddes

Kur'an bunu şöylece doğrulamaktadır:
“... O ancak tek bir ilâhtır. Doğrusu ben O'na ortak koşmanızdan masumum, de.”(39)

Büyük Günah:
Şirk, Kur'an'da en büyük günah olarak belirtilmiştir.
“...Allah'a ortak koşan kimse şüphesiz büyük bir günahla iftira etmiş olur.”[40]

Büyük Adaletsizlik (Haksızlık):
“Lokman oğluna öğüt vererek: 'Ey oğul­cuğum, Allah'a eş koşma. Doğrusu O'na eş koşmak büyük haksızlıktır”, demişti.”[41]

Büyük Cehalet:
İsrail oğullarının denizden geçmelerini sağladık. Puta gönülden tapan bir millete rastladılar. “Ey Mûsâ! Onların tanrıları gibi bize de bir tanrı yap” dediler. Mûsâ:
“ Doğ­rusu siz bilgisiz bir milletsiniz,” dedi.”[42]
“O'nu bırakıp tanrılar mı edindiler? De ki, “kesin delilinizi getirin. İşte benim ve ümmetimin kitabı ve benden Öncekilerin ki­tabı.” Hayır onların çoğu gerçeği bilmez de yüz çevirirler.”[43]

Apaçık Sapıklık:
“Allah, kendisine ortak koşulmasını el­bette bağışlamaz, bundan başkasını diledi­ğine bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse derin bir sapıklığa sapmış olur.” [44]
“Allah'ı bırakıp da, kıyamet gününe ka­dar cevap veremeyecek şeylere yalvaran­dan daha sapık kimdir? Çünkü, yalvardıkları şeyler yalvarışlarından habersizdir.”[45]

Büyük Alçaklık:
“Allah'a ortak koşmaksızın O'na yöne­lerek pis putlardan kaçının, yalan sözden de çekinin. Allah'a ortak koşan kimse, gök­ten düşüp de kuşların kaptığı veya rüzga­rın bir uçuruma attığı şeye benzer.”[46]
“Buzağıyı tanrı olarak benimseyenler, Rablerinin öfkesine ve dünya hayatında al­çaklığa uğrayacaklardır. İftira edenleri böy­lece cezalandırırız.” [47]

Ahlâk Bozukluğu:
“İbrahim şöyle demişti: “Rabbim! Bu şehri güvenli kıl; beni ve oğullarımı putla­ra tapmaktan uzak tut.” [48]

Zatına Göre Hareket:
Yeryüzündekilerin çoğunluğuna itaat edersen seni Allah yolundan saptırırlar. On­lar ancak zanna uyarlar, sadece tahminde bulunurlar.” [49]

Hakkı Batılla Karıştırma:
“Ey kitap ehli! Niçin hakkı bâtıla karış tırıyor ve bile bile hakkı gizliyorsunuz?”[50]

Dünya Hayatına Düşkünlük:
“And olsun ki, onların hayata, diğer in­sanlardan ve hatta Allah'a eş koşanlardan da daha düşkün olduklarını görürsün. Her biri ömrünün bin yıl olmasını ister. Oysa uzun ömürlü olması onu azaptan uzaklaştırmaz. Allah onların yaptıklarını görür.”[51]

Halkı, Sağlam Temellerden Uzak Tutma:
Allah'tan başka dostlar edinenlerin durumu, kendine yuva yapan örümceğin du­rumu gibidir. Evlerin en dayanıksızı ise şüphesiz örümceğin yuvasıdır. Keski bilse­ler.”[52]

Beyhude Arzuların Kölesi Olmak:
“Ey kitap ehli! Haksız olarak dininizde taşkınlık etmeyin. Daha önce sapıtan, çoğu­nu saptıran ve doğru yoldan ayrılan bir mil­letin heveslerine uymayın, de.”[53]

Kalblerin Korku ile Doldurulması:
“Hakkında hiç bir delil indirmediği şe­yi Allah'a ortak koşmalarından ötürü, inkâr edenlerin kalbine korku salacağız. Onların varacağı yer cehennemdir. Zalimlerin dura­ğı ne kötüdür.” [54]

Cennetin Kapılarının Onlara Kapanması:
“...Kim Allah'a ortak koşarsa, muhak­kak Allah ona cenneti haram eder, varaca­ğı yer ateştir, zulmedenlerin yardımcıları yoktur.” [55]
“Allah, kendisine ortak koşmayı elbette bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğine bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse şüphe­siz büyük bir günahla iftira etmiş olur.”[56]

Tevhid İnancında Olanlara Karşı Düşman­lık Yapanlar:
“Ey Muhammed! İnananlara en şiddetli düşman olarak, insanlardan yahudileri ve Allah'a eş koşanları bulursun. Onlardan, inananlara sevgice en yakın “Biz Hristiyanız” diyenleri bulursun. Bu onların içinde bilginler ve rahipler bulunmasından ve bü­yüklük taslamamalarındandır.” [57]

[39] En'âm: 6/19.

[40] Nisa: 4/8.

[41] Lokman: 31/13.

[42] A'raf: 7/138.

[43] Enbiya: 21/24.

[44] Nisa: 4/116.

[45] Ankebût: 29/5.

[46] Hacc: 22/31.

[47] A'raf: 7/152.

[48] İbrahim: 14/35.

[49] En'âm: 6/116.

[50] Âl-i İmrân: 3/71.

[51] Bakara: 2/96.

[52] Ankebût: 29/41.

[53] Mâide: 5/77.

[54] Âl-i İmran: 151.

[55] Mâide: 5/72.

[56] Nisa: 4/48.

[57] Mâide: 5/82. M. İ. Hafız İsmail Surti, Kur’an’da Şirk Kavramı, Akabe Yayınları: 21-25.

BEDİİ HAMİT 22 Eylül 2010 01:33

Değerli kardeşim, Allah razı olsun Kurandaki şirkin tanımını ayetlerle yapmışsınız.

Dikkat edin sizinle tartışmıyorum. Belki benim bildiklerim veya düşündüklerim yanlıştır diye de ifade ettiğim şirk kavramı doğru bir araştırma yöntemiyle en güvenilir bilgiyi elde etmenin yolunun Sadece sizinle bilgi münzarası yaparak soru sormuştum. Haydi bunu açıklığa kavuşturalım .

İsrail oğullarının denizden geçmelerini sağladık. Puta gönülden tapan bir millete rastladılar. “Ey Mûsâ! Onların tanrıları gibi bize de bir tanrı yap” dediler. Mûsâ:
“ Doğ­rusu siz bilgisiz bir milletsiniz,” dedi.”[42]
“O'nu bırakıp tanrılar mı edindiler?

Puta gönülden tapan bir millete rastladılar.

Burada Allahtan başka tanrılar edinme sevdası var. Sorum şu idi .

Benim Bildiğim şirk kavramı Allahı tanıyorken , Allahı inkar etmiyorken ona eş veya ortaklar koşulmasıdır..Allahı inkar edenin ilahı bir başka ilah ise o şirk üzerine değil, küfür üzerinedir.

DOĞRU MUDUR DEĞİL MİDİR ? DEĞİLSE NEDEN DEĞİLDİR.

Kürt_Mücahide 22 Eylül 2010 01:38

bu kadar derli toplu,kaynaklarla desteklenen makaleleriniz için Rabbim ecrini zait etmesin.kendi adıma hazır sofra olarak görüyor faydalanıyorum.bu makaleler uzun emekler sonucu bir araya geldiğinden eminim.bu hevese imreniyorum gerçekten.
konu o kadar detaylı ki,bu konuda yuksek lisans öğrencisine yetecek kadar geniş ve anlamlı olmuş.
okumak yeter bize.
tüm katılımcılara teşekkür ederim.hepsinde kalite fışkırıyor sağolsunlar.
aslında medineweb böyle olmalı derim.alimler yazsınlar biz sessiz okurlar okuyalım derim.biz yorum değil konuyu batırıyoruz genelde.:)

BEDİİ HAMİT 22 Eylül 2010 01:54

DEĞERLİ YİTİK SEVDA KARDEŞİM,

Sorumu Tekrar şöyle izah edeyim.

Şirk yaratıcıya ortak ve eş tutma ise,

Varlığını Tanımadığınız, kabullenmediğiniz ve reddettiğiniz kimselere nasıl eşler ve ortak edinirsiniz ?

Varlığı Tanınmayan, kabullenmeyen ve reddedilen bir zata eşler ve ortaklar isnat edilebilir mi ? Tanınmayan bir kimseye Nasıl eş ve ortak koşulur ve bunun adı nasıl şirk olur. Bakın size çok basit örnek vereceğim.

BEDİİ HAMİT 22 Eylül 2010 02:21

Alıntı:

Sorumu Tekrar şöyle izah edeyim.

Şirk yaratıcıya ortak ve eş tutma ise,

Varlığını Tanımadığınız, kabullenmediğiniz ve reddettiğiniz kimselere nasıl eşler ve ortak edinirsiniz ?

Varlığı Tanınmayan, kabullenmeyen ve reddedilen bir zata eşler ve ortaklar isnat edilebilir mi ? Tanınmayan bir kimseye Nasıl eş ve ortak koşulur ve bunun adı nasıl şirk olur. Bakın size çok basit örnek vereceğim.
ÇOK BASİT ÖRNEK OLMASI BAKIMINDAN

Eş aklıma gelmiş iken, siz evlisiniz . Tek eşlisiniz. Adı A olan Eşinizi seviyor ve sayıyorsunuz ve kalbinizde onun sevgisinden başka kimseye yer açmıyorsunuz. Ve açmıyor iken Fikrinizi değiştirip kalbinizde adı B olan ikinci bir sevgiliye yer vermek istiyorsunuz . Ve evli olduğunuz kişinin yanına bir eş daha alıyorsunuz. Bu nedir ? Kalbinizde iki sevgiliye veya iki sevgiye yer açma değil midir ? Hem A ya ve hem B ye

Bir de şöyle düşünün, Bekarsınız Adı A olan kişiyi tanımıyorsunuz, onu kabullenmiyorsunuz , üstelik redediyorsunuz bu durumda benim sevdiğim ancak B olur diyorsunuz. Şimdi bu duruma göre A şahsına ortak koşulmuş olunur mu ?

Bu çok basit bir örnekti.

Daha güzel ve çarpıcı örnekleri de var. aynı şeklilde bir ülkeyi yöneten bir sultan veya kral düşünün. Sen benim sultanımsın ama ben başka bir sultanı da sana denk görürür ve ona bağlanırım dediğinizde ona eş ve ortak koşmuş olurken,

Ben bu ülkenin sultanını tanımıyorum, o benim sultanım ve kralım değidir ve olamaz da . Benim sultanım ve kralım ondan ayrı kişidir dediğinizde tanımadığınız redettiğiniz sultana eş koşmuş olmazsınız ancak küfür ve hakarette bulunmuş olursunuz.

Yitiksevda 22 Eylül 2010 08:47

Çok güzel bir soru abi inşaallah tüm detayları ile izah etmeye çalışacam. Allah razı olsun banada çok faydası olacak soruları sormanız onur verir abi.

KürtMücahide kardeşim Allah razı olsun inşaallah faydalı olabiliyoruzdur...Yorumlarınız bizlere fikir verir...

FECR 22 Eylül 2010 17:21

Alıntı:

MEVLÜT HÖNÜL Üyemizden Alıntı (Mesaj 97121)




2:Cennet ehli olacak insanların tümünün hemen cennete girmesi söz konusu değildir. Hak ettikleri cezayı geçirdikten sonra cennete girecekleri cehennemde ebedi kalmayacak olan cennet ehlinin var olduğunu. Dünyada Salih amel işlediği iddiası yerinde olsa dahi, hayatı boyunca işlemiş olduğu, fücur, fısk, zulüm, cinayet, zina vb büyük günahların cezasının aşamaları olduğu ve bazende büyük günahların cezasının ebedi cehennem olduğu hakikatini.




Cehenneme giren cennetlikler konusunu açar mısınız?.Cehennemden cennete geçiş veya cennetten cehenneme geçiş mi olacak?.
Bu konunun dayanakları nedir?

BEDİİ HAMİT 22 Eylül 2010 17:35

Alıntı:

Çok güzel bir soru abi inşaallah tüm detayları ile izah etmeye çalışacam. Allah razı olsun banada çok faydası olacak soruları sormanız onur verir abi.

BU GİBİ SORULARI SORMAYA VE ÖĞRENME FIRSATINI SİZ VERDİNİZ BANA.

Teşekkür ederim.


Açmış olduğunuz konu pek önemli konudur.

Ateist müşrik midir, değil midir? Ateistin tanrısı yokken ve bir tanrı edinmemişken nasıl müşrik olur. Bu nasıl olurda Şirk-i esbab sınıfında değerlendirilir. Her İnkar eden şirk kavramı içinde midir ? Şirk koşan Allahı inkar etmez. Şirk koşanlar Allahı inkar etmez, sadece ortak koşar ise ateist bu nedenle nasıl müsrik olur ?

müşriklik en basit anlamı ile, Allah'ı sıfatlarda ve isimlerde başka şeylere ortak tutmaktır. Ateistin ortak tutacak bir ilahı dahi yokken onlara müşriktir demek ne kadar anlamlıdır ?

İnkarcılardan biri şayet insanlığa pek büyük hizmetler yapmışsa günahlarından affedilip cennete girme ihtimali var mıdır ?

Tüm bu sorularının cevablarını Ayetler ışığında ayrı bir konu başlığında işleyeceğim.

Yitiksevda 22 Eylül 2010 22:27

Bedii Hamit
Ateist müşrik midir, değil midir? Ateistin tanrısı yokken ve bir tanrı edinmemişken nasıl müşrik olur. Bu nasıl olurda Şirk-i esbab sınıfında değerlendirilir. Her İnkâr eden şirk kavramı içinde midir? Şirk koşan Allahı inkâr etmez. Şirk koşanlar Allahı inkâr etmez, sadece ortak koşar ise ateist bu nedenle nasıl müşrik olur?

Müşriklik en basit anlamı ile Allah'ı sıfatlarda ve isimlerde başka şeylere ortak tutmaktır. Ateistin ortak tutacak bir ilahı dahi yokken onlara müşriktir demek ne kadar anlamlıdır?

İnkârcılardan biri şayet insanlığa pek büyük hizmetler yapmışsa günahlarından affedilip cennete girme ihtimali var mıdır?

Bedii abim öncelikle ‘’Şirk’’ Kavramının nelerde olacağı üzerinde duralım:

Müşrik Allah’a İnanır, Allah’a ibadet eder, Aracılara inanır, Aracıların şefaatine, Müşrik şirki reddeder, insanın sözünü Allah’ın sözü sayma, din büyüklerini tanrılaştırma vb kavramlar ile asıl hedeflerinin Allah’a ulaşma olduğunu söylerler. Kur’anda bu saymış olduğum hususlar hakkında açık ayetler vardır.

Allah’a yakın saydıkları yaratılanlara aracılık ve şefaat görevi yükler ve bu yaptıklarının Allah’a ortak koşma olmadığını sayarlar. Her ideoloji bir dindir ‘’Tevhit’’ esasına dayanmayan her inanç boş ve faidesizdir. Adı a veya b olsun fark etmez.

Ateiste gelince: Kur’an’da ateistler muhattab alınmaz dikkat edilirse! Muhattablar ya müminler ya müşrikler ya münafıklar vb kesimlerdir.

Ebu Cehil ve Ebu Lehebler de ‘Allah yaratıcıdır (vardır ve birdir)’ diyenlerden idiler. Hatta Firavun bile Allah’ın var olduğu kabul ettiğini şu ayetten anlamaktayız.

(Musa) da ona: "Bu (mucizevi olguları, sana) uyarıcı, aydınlatıcı belirtiler olarak göklerin ve yerin (gerçek) sahibinden başkasının indiremeyeceğini pekala biliyorsun!" diye karşılık verdi "Ve ey Firavun, (onları doğru değerlendirme yolunu seçmediğin için) ben de senin bütünüyle ziyan içinde olduğunu düşünüyorum!"
(İsra-102)

Ateistlerde en büyük yanılgı ‘’La ila he illallah’’ Allah’tan başka İlah Yoktur. İçinde ‘’İLAH’’ Kavramını yanlış yorumlamadan kaynaklanan yanlış olgu vardır. Çünkü ‘’İlah’’ Kavramı Allah’ın tüm isimlerini kendinde barındırır. Buna da Esmaül Hüsna denir. Bu hakikati sadece Yaradan ismine indirgemek sureti ile kabul etmiyorlar.

Ateistin ortak tutacak bir ilahı dahi yokken onlara müşriktir demek ne kadar anlamlıdır?

Ateist ve öyle geçinenler, din hususunda önyargılı ve karmaşa içindedirler. Çünkü dinin Allah, Peygamber, Vahiy gibi kavramlarını duyduklarında sağduyulu davranış sergilemek yerine önyargılı bir şekilde benimsemiş oldukları tavrı göstermeye çalışırlar. Bu oluşuma karşı onları dinlemek istemeyen Dini kesimde aynı tavır ile onlara karşı koymaya çalışır.

Ateistler din damgası almak istemedikleri için her tür hakikati reddetme eğilimini sergilerler. Kur’ana karşı çıkarlar ama Kur’anı kurandan okumazlar. Ondan bundan bilgisi olmayan kişilerden topladıkları argümanlar ile anlama yoluna gitmek istemezler. Önyargılı olarak baktıkları için bölük pörçük toplamış bilgiler ile ahkam kesmeye çalışırlar.

Bu kavramlara karşı çıkan kesim yine Rabbimizin hakikatleri olan ‘’Evrensel’’ kavramlarıda kabul etmek zorunda kalmaktadırlar bu kabullenme onların açıkça kavram karmaşası yaşadıklarına ve Hiçbir insanın Allah’ı inkar edemeyeceğine delildir. Çünkü kim olursa olsun en zor anında sığınacağı yardım dileyeceği Allah hakikati asla inkar edilemez.

Kur’an çok detaylı incelendiğinde ayeti kerimelerde

(O halde,) ey hakikati inkara şartlanmış olanlar, bugün (geçersiz) özürler beyan etmeyin! (Öteki dünyada) siz ancak (bu dünya hayatında) yapmış olduklarınızın karşılığını göreceksiniz.(Tahrim-7)

Allah geçersiz özürleri beyan etmeyin sözü ile kendi önyargılarından kaynaklanan özürlerinin faydasının olmayacağını ve karşılığının ceza olduğunu açıkça beyan ederken. Allah’ın bildirmiş olduğu hakikatleri inkara şartlanmış olanların özrünün geçersizliğini ifadesi ayeti kerimelerde mevcuttur.

Yitiksevda 22 Eylül 2010 23:47

FECR
Cehenneme giren cennetlikler konusunu açar mısınız? Cehennemden cennete geçiş veya cennetten cehenneme geçiş mi olacak?
Bu konunun dayanakları nedir?


(Orada,) kim bir kötülük yapmışsa sadece yaptığı kadarıyla cezalandırılacaktır; kim de, ister erkek ister kadın olsun, iman edip doğru ve yararlı işler yapmışsa cennete girecek ve orada kendisine hesapsız nimetler verilecektir!
(Mü’min-40)

FECR abim2: kim bir kötülük yapmışsa sadece yaptığı kadarıyla cezalandırılacaktır. Ayeti Kerimesi bazında değerlendirmiştim ve bir çok alimin görüşü bu yönde olması bazında değerlendirdim. Ama bu soru üzerine araştırdığımda karşıma çok farklı bir sonuç çıktı yanılmak insana has bir özellik olduğu için bende yanıldığımı düşünüyorum şöyle ki...


Allah kafirleri ve zalimleri ne bağışlayacak ne de doğru yola iletecektir. Onların iletilecekleri tek yol cehennem yoludur. Orada ebedi olarak kalacaklardır. Bunu yapmak Allah için pek kolaydır.
(Nisa 168-169)

Ahiret hayatı karşılığında bu dünya hayatını satın alanlar var ya, işte böylelerinin azabı hafifletilmeyecek ve onlara yardım edilmeyecektir.
(Bakara-86)

Ve kötülüğe, haksızlığa şartlanmış olanlar (o gün kendilerini bekleyen) azabı karşılarında bulduklarında, o azabın kendileri için (hiçbir mazeretle) hafifletilmeye(ceğini) ve kendilerine artık zaman da verilmeyeceğini (hemen anlayacaklar).

''Hakkı inkâra kalkışan ve başkalarını Allah'ın yolundan çeviren kimselerin üzerine, çıkardıkları bozgunculuktan ötürü, azap üstüne azap yığacağız.''
(Nahl 85-88)

Ve ateşin içinde olanlar cehennemin bekçilerine, "Ne olur Rabbinize yalvarın da bir gün (bile olsa) bu azabımızı hafifletsin!"diyecekler.


(Cehennemin bekçileri): "Elçileriniz size hakikatin bütün kanıtlarını getirmiş değiller miydi?" diye soracaklar. O (ateşteki)ler, "Evet, öyleydi!" diyecekler. (Ve cehennemin bekçileri,) "Madem öyle yalvarıp durun!" diye cevap verecekler; çünkü inkâr edenlerin yalvarması, avunmadan başka bir anlam taşımaz.
(Mümin 49-50)

Sapmışların varacakları yer ise ateştir. Ondan kurtulmak için her çırpınışlarında yeniden içine atılırlar ve kendilerine, "Yalanlamış olduğunuz ateşin azabını (şimdi) tadın bakalım!" denir.
(Secde 20)

Bunun böyle olmasının sebebi “Sizin Allah’ın ayetlerini alaya almanız ve dünya hayatının sizi aldatmış olmasıdır.” O gün oradan çıkarılmayacaklar ve özür de aranmayacaktır onlardan.
(Casiye 35)

Müslüman! İsmi taşıyıp günah bataklığına saplanan ve hatasından dönmeyen (Tevbe) insanların ‘’ebedi cehennemlik’’ oldukları nass ile sabittir. Allah’ın affetme vaadi büyük günahlardan kaçınanlar içindir.’’Şirk’’ ‘’Kasten Adam öldürmek’’ vb kebir olan günahların sonucu ebedi cehennem olduğu açıktır.

‘’inatçı hakikat düşmanlarını!"(Kaf-24) "Bu (her) hayra engel olanları, günahkar saldırganları (ve insanlar arasında) güvensizlik ve şüphe yayanları,(Kaf 25) Allah'ın yanısıra başka ilahlar edinenleri(Kaf 26)


Gerçek şu ki, Biz, cehennem için, kalpleri olup da gerçeği kavrayamayan, gözleri olup da göremeyen, kulakları olup da işitmeyen görünmez varlıklardan ve insanlardan çok canlar ayırmışızdır
(A’raf 179)

Yemin edip duran aşağılık.(Kalem 10) (yahut) iğrenç dedikodular yapan iftiracıya,(Kalem 11 )(yahut) iyiliğe mani olana (yahut) günahkâr zorbaya (Kalem 12) Kaba, sonra da soysuz, alçak. (Kalem 13)

Yoksulu doyurmaya önayak olmazdı
(Hakka 34)

Cehennemlik olarak tasvir edilen karakterler içerisinde birçok ayette geçen Münafık karakterini hepimiz bilmekteyiz. Bu kadar açık ifadeler ile belirtilen cehennem ehli ebedi kalacağı mekanı kendi uzuvları ile şahadet aleminde yüz çevirdikleri hakikatin karşılığı olan ceza olarak göreceklerdir.

BEDİİ HAMİT 23 Eylül 2010 00:52

Alıntı:

"Zeynebİslamoğlu:
Biz onlara sadece, bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz" diyorlar. zümer süresinde geçmekte olan bu ayet şirkin tarifini vermiyormu sizce?


Şirkin tanımını Veriyorsa haydi öyleyse , Allahı inkar edip bir başka ilah edinenleri ( Bizim ilahımız Allah değildir, Brahmadır diyen hinduları ) ve ateistlerinin şirk kavramı üzerinde olup olmadığını söyleyebilirseniz buyrun söyleyin.


Alıntı:

Yitiksevda
Ateiste gelince: Kur’an’da ateistler muhattab alınmaz dikkat edilirse! Muhattablar ya müminler ya müşrikler ya münafıklar vb kesimlerdir.


İslâm literatüründe, dehriyye diye adlandırılan ateizm, kronolojik bakımdan iki ayrı safha halinde irdelenebilir. Cahiliyye Dönemi Dehriliği ve İslâm sonrasındaki Dehriyyun...

Kur'an-ı Kerîm'de: "Dediler ki: o (hayat dedikleri) şey, dünya hayatımızdan başkası değildir; ölürüz, diriliriz, Ve bizi ancak dehr (zaman) helâk etmektedir.' Halbuki onların bu sözlerinde hiçbir ilimleri yoktur. Onlar ancak zanda bulunuyorlar." (Câsiye: 45/24) haberiyle bildirilen cahiliyye dehriliği, yaratılmayı inkârla,

Zaman ve maddenin ebediliğini öne süren bir inançtır.( Ateizimdir.)

YaŞuHa 07Haziran 2011 13:04

Kolay Amel
 
Kolay Amel
Ebû Tâlib'in kızı Ümmü Hâni'den (ra) rivâyet olunduğuna göre, o şöyle demiştir:
'Rasûlullah (sav) birgün yanıma uğradı.
Ona dedim ki:
'Ey 'ın elçisi! Artık yaşlandım, güç ve takatten düştüm' (veya buna benzer şey söyledi).
(Ümmü Hâni):
'Oturduğum halde yapabileceğim bir ameli yapmamı bana emret' dedim.
Buyurdu ki:

'Yüz defa 'Subhânallah' de.Zirâ böyle demen, senin için (sevap olarak) İsmâil-aleyhisselâm-'ın evlâdından yüz tane köleyi hürriyetine kavuşturmana denktir.

Yüz defa 'Elhamdulillah' de.Zirâ böyle demen, senin için sırtına eyer, ağzına da gem vurulmuş yüz tane atı, (sevapolarak) yolunda (cihadda) kullanmana denktir.

Yüz defa ALLAH 'u Ekber' de. Zirâ böyle demen, senin için haremde kurban edilmek üzere takdim olunan ve tarafından kabul olunan yüz tane deveyi, (sevap olarak) kurban etmene denktir.

Yüz defa 'Lâ ilâhe illallah' de.
İbn-i Halef der ki:
"Zannedersem Rasûlullah (sav) şöyle demiştir":
'(Sevap olarak) gök ile yer arasındaki mesafeyi doldurur.Senin yaptığın amelin benzerini yapan dışında, o gün hiç kimsenin ameli 'a arz edilmeyecektir.'

(İmam Ahmed)

YASEMİN ATAMAN 03 Eylül 2011 15:13

İman ve Amel
 
İman ve Amel

Kur’an’ın, imanı tanımladığı âyetlere dikkat edecek olursak, hemen tamamında imanla amelin yan yana geldiğini görürüz. Özellikle iman ve sâlih amelin birlikte kullanıldığına şahit oluruz. Kur’an, amelin imandan bağımsız olmadığının delilleriyle doludur. Hatta kinâye olarak Kur’an’da amel, iman olarak adlandırılmıştır. “Allah imanlarınızı zâyi edecek değildir.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Bu âyetteki “iman”dan kasıt “namaz”dır.

Sahih sünnette de iman-amel münâsebetlerini ele veren birçok rivâyete rastlamak mümkün. İşte şu hadiste iman-amel iç içe: “Nebî’ye soruldu: ‘Hangi amel daha efdaldir?’ “Allah ve Rasûlü’ne iman” buyurdu. ‘Sonra hangisi?’ diye soruldu. “Allah yolunda cihad.” buyurdu. Ardından yine soruldu: ‘Sonra hangisi?’ Cevapladı: “Hayır üzere yapılmış bir hac.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Rasûl’ü sevmek imandandır: “Nefsim elinde olan Allah’a yemin olsun ki, ben, içinizden herhangi birine babasından ve evladından daha sevimli olmadıkça iman etmiş olamazsınız.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Allah yolunda cihad, imanın bir parçasıdır: “Allah, bir kimseye kendi yolunda cihadı nasip ederse ve o da Allah’a ve Rasûlü’ne iman ediyorsa çıksın. Ya ecri, ya ganimeti, ya da şehâdeti elde eder. Eğer ümmetime lazım olmasaydım hiçbir çarpışmadan geri kalmazdım. Andolsun Allah yolunda öldürülüp sonra dirilmeyi, sonra öldürülüp bir daha dirilmeyi ve yine öldürülmeyi ne kadar isterdim.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Hayâ da imanla yakından ilgilidir: “Hayâ imandandır.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Allah için sevmek, kızmak, vermek ve engel olmak da imandandır: “Allah için seven, Allah için kızan, Allah için veren, Allah için engel olan kuşkusuz imanını tamamlamıştır.” Allah Rasûlü, imanın parçalardan meydana gelen bir bütün olduğunu, bunların içinde amellerin de yer aldığını açık bir biçimde ifâde etmiştir: “İman yetmiş küsür şubedir. En üst derecesi la ilahe illa’llah, en alt derecesi, çevreyi rahatsız edici bir engeli yoldan kaldırmaktır.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Bu hadiste nazarî iman olan “lâ ilâhe illâ’llah” ile, amelî iman olan “eziyet veren şeyi ortadan kaldırmak” bir bütünün farklı ağırlıktaki parçaları olarak geçiyor. İşte o bütünün adı “iman”dır.

İmanın ve İslâm’ın şartlarını sayılarla ve belli maddelerle sınırlamanın yanlışlığının delili olan şu sahih hadiste namaz, zekât, oruç “iman nedir?” sorusunun cevabı olarak zikredilmektedir: “Allah Rasûlü, kendisine gelen bir elçiler grubuna “yalnızca Allah’a iman etmeyi” emretti ve sordu: “Yalnızca Allah’a iman nedir, bilir misiniz?” ‘Allah ve Rasûlü daha iyi bilir’ dediler. Bunun üzerine buyurdu ki: “Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in O’nun Rasûlü olduğuna şehâdet etmek, namazı kılmak, zekâtı vermek, Ramazan orucunu tutmak ve beşte biri (humus) vermektir.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

İman ağacının meyvesidir amel. Mü’minlik iddiasının ispatı, vahyin hayâta dönüşmesidir amel. İmanın, zihinde hapsolunan soyut bir düşünce, kalpte mahkûm olan zavallı bir akîde, dilde söylenilegelen kuru bir iddia olmaktan çıkarak göze fer, bileğe güç, dize derman olarak yürümesidir amel. İmanın beden ülkesinde şeytanın ve nefsin iktidarını yıkarak iktidara geçtiğinin göstergesidir amel.

“Bizim âyetlerimize yalnızca o kimseler inanır ki, onlar kendilerine hatırlatıldığı zaman hemen secdeye kapanırlar. Rablerini överek tesbih ederler, büyüklük taslamazlar.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]; “Mü’minler ancak o kimselerdir ki, Allah’a ve Peygamberi’ne inanırlar, toplumsal bir iş (görüşmek) üzere onunla buluştukları zaman ondan izin almadan gitmezler.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Konumuzun eksenini teşkil eden “amel” den kasıt, Allah’a itaattir. Burada sözkonusu ettiğimiz amel, nâfile olan ameller değildir; Allah’ın emir ve yasaklarıdır. Allah’a inandığını söylediği halde O’nun emirlerini yapmayanın durumu şu askerin durumu gibidir: Komutan, kendisine hayâtî önemi olan bir plânı verdikten sonra plânın yerine getirilmesi için gerekli emirleri de vermiştir. O plânın doğru olduğunu bilen, buna kalbiyle de inanan ve diliyle komutanın emirlerine uyacağını taahhüd eden bu adamın verilen emir ve tâlimatların hiçbirini tutmamasının iki sebebi olur: Ya inanmamıştır, ya da inandığı halde zaafları yüzünden emri aksatmıştır. İki halde de cezaya çarptırılır; Birinci durumda inanmayanların cezasına, ikinci durumda da âsîlerin cezasına.

Bu noktada İmam Ebu Hanife'nin şu tesbitini aktarmak yerinde olacaktır: Allah Teâlâ mü'mine ameli, kâfire imanı, münafığa da ihlası farz kılmıştır. "Ey insanlar, Rabbinizden korkun." (22/Hac, 1) âyetinde "Ey mü'minler Allah'a itaat edin!", "Ey kâfirler Allah'a iman edin!", "Ey münafıklar, ihlâslı ve samimi olun!" anlamı vardır.[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] İman hem amel, hem marifet, hem tasdik ve hem de ikrardır. Bunların her biri farklı ağırlıklarla imanı oluşturan boyutlardır. Bunlardan birini, ikisini ya da üçünü kaybeden kimse, imanî dengesini kaybeder. Yapması gereken işlevi ifa edemez. İşlevini ifa edemeyen iman da iman olmaktan çıkmış demektir.

İmanın vicdanlara hapsedildiği bir çağda, bundan zarar gören yalnızca mü'minler olmayacaktır. Bilakis bütün insanlık zarar görecektir. Çünkü imanın hâkim olduğu toplumda ahlak, adalet, fazilet, muhabbet, muâvenet, sadakat ve iffet baştacı edilen değerler olarak yerini alacak; İmanın hakim olmadığı toplumda ise rezalet, nefret, sefalet, sefahat, atalet, ihanet, bencillik ve her türlü dalavere ortalığı kaplayacaktır. Kimsenin unutmaması gereken bir gerçek var: İman, atom ve nötron bombasını yapan "insan" adlı muazzam silahın emniyet anahtarıdır. Onun olmadığı bir yerde her an herkesin 'kaza'ya kurban gitme ihtimali çok yüksektir. Bütün bunlar imanın dünyevî kazancına dâhildirler. Bir de onun uhrevî kazancı vardır ki o başka hiçbir şeyle elde edilemeyen bitimsiz mutluluğun ta kendisidir.[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

İmanın sahih ve kabule şâyan olması için bazı şartlar vardır. Birincisi; İman, ölüm döşeğinde iken, yeis ve ümitsizlik sebebiyle vâki olmamalıdır. "Azabımızın şiddetini gördükleri zaman imanları kendilerine fayda verecek değildir."[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Fir'avn bile boğulma ânında iken iman etmiştir. (İngiltere Brıtısh Museum'daki ona ait olduğu belirtilen bozulmamış ceset de secde halindedir.) Ölüm üzere iken azabın şiddeti ve dehşetini görerek iman, artık gayba iman olmaktan çıkar. İkincisi; zarûrât-ı diniyyeden olan hükümlerden herhangi birini inkâr veya tekzib etmemelidir. Mesela; bir kimse Allah'ın varlığına, meleklerine, âhiret gününe inandığını ikrar etse, ancak peygamberlere inanmadığını söylese, bu kimsenin imanı sahih değildir. Çünkü iman bir bütündür, tecezzî (cüzlere, parçalara ayrılmayı) kabul etmez. Yine Kur’ân-ı Kerim'e inandığını beyan eden bir kimse, onun herhangi bir âyetini reddetse mü'min olamaz. Çünkü Kur'ân-ı Kerim'den olduğu sâbit olan herhangi bir âyeti inkâr etmek küfürdür. Bu durumda, "efendim çoğuna inanıyor ya?" diye itirazda bulunulamaz. Zira Kur'an, Allah tarafından vahy yoluyla indirilmiştir. Bir âyeti yalanlayan kimse, vahyi yalanlama durumundadır. Bu sebeple, insanı küfre götüren sözler (elfâz-ı küfür) ve haller (ef'âl-i küfür) bilinmelidir. Mü'minler; bilmedikleri herhangi bir mesele ile karşılaştıkları zaman; ileri geri herhangi bir söz söylemeden "ben bunu bilmiyorum; Allah ve Rasûlü nasıl bildirmişse öyledir" demelidirler.



Ahmet Kalkan

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] 2/Bakara, 143

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, İman 26

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, İman 14

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, İman 37

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, İman 24

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, Müslim

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, İman 53

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] 32/Secde, 15

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] 24/Nur, 62

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Vasıyet, İmam Âzam'ın Beş Eseri, s. 75

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] M. İslâmoğlu, İman Risalesi, Denge Y., s. 311

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] 40/Mü'min, 85

YASEMİN ATAMAN 03 Eylül 2011 15:15

İman - Sâlih Amel İlişkisi
 
İman - Sâlih Amel İlişkisi

Âyetlerde, iman ile sâlih amel genellikle beraberce zikredilmekte olup, bu şekildeki âyetler oldukça fazladır. Hatta İzutsu’nun tesbitine göre, iman ve sâlih kelimeleri birbirlerine var olacak en kuvvetli semantik bağ ile bağlı olup, neredeyse ayrılması imkânsız bir şekilde birbirleriyle girift haldedirler.[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] İman ve sâlih amel ifadesi, Kur’ân-ı Kerim’de 52 defa beraberce zikredilmektedir.

Genellikle âyetlerde “İman eden ve sâlih amel işleyenler” şeklinde geçen “iman” ve “sâlih amel” lafızları, bazı âyetlerde “Kim iman ederek sâlih amellerden işlerse...”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] veya “Erkek ve kadından her kim iman ederek sâlih amellerden işlerse...”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] şeklinde şartlı geçmektedir. Şartlı ifade biraz farklı olarak şu âyetlerde de geçmektedir: “Kim de O’na sâlih amelleri işlemiş bir mü’min olarak gelirse, işte onlar için de yüksek dereceler vardır.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]; “Rabbine kavuşmayı uman kimse, sâlih amel işlesin ve Rabbine kullukta hiç ortak koşmasın.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

“...Kim Allah'a ve âhiret gününe iman eder, sâlih amel işlerse, elbette onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

İman olmadan, sâlih amelin kişiyi kurtaracağını söylemek son derece yanlıştır. Zira, amelin, imansız kabul edilemeyeceği açıktır. Bunun yanında sâlih amelin mutlaka dayanması gereken köklü bir dayanağı olması gerekir ki, bu da, imandır. Âyette “iman etmiş olarak” ifadesinin yer alması gösteriyor ki, iman olmadan, sâlih amelin bir faydası olmamaktadır. Hatta , bir amelin, sâlih olabilmesi için, imana bağlı olarak yapılması gerekmektedir. İmanın, hem dünyevî, hem de uhrevî boyutta olduğu düşünülünce, bir fiilin sâlih amel olabilmesi için her şeyden önce imana dayanması gerektiği daha iyi kavranır. İmandan kaynaklanmayan bir amelin kabul edilmemesi kadar tabii ve mantıkî bir şey olmaz. Malum bir gaye ve muayyen bir düşünceden doğan sâlih bir amel, ancak, Allah'a iman sayesinde zuhur imkânı bulabilir. Başka bir ifade ile, amel, imandan akan bir nurdur. Zaten âyetlerde, imanın, sâlih amelden önce gelmesinde, sâlih amelin, imandan doğup neşv ü nemâ bulduğuna işaret vardır. Zira iman, sahibini hayra ulaştırır, şerden korur ve sâlih amel, imanla itibar kazanır.

Kur’ân-ı Kerim’de yetmiş âyette iman ile sâlih amel beraberce zikredilmektedir. İman ile sâlih amel arasında kuvvetli bir semantik bağ olup, birbirlerinden ayrılması imkânsızdır. Gölge, nasıl bedeni takip ederse, aynı şekilde sâlih amel de imanı takip etmektedir. Nerede iman varsa, orada sâlih amel de olmalıdır. Öyle ki, birinci ikinci ile, veya ikinci birinci ile tarif edilse, doğru kabul edilebilir. Çünkü iman, ıslahın en faziletlisidir. Amellerin en üstünü ise sâlih olanıdır. İman ve sâlih amel ifadelerinin beraberce zikredildiği âyetlerde, insanın ebedî kurtuluşa ermesi genelde iman ve sâlih ameli beraberce yapmasına bağlanmaktadır. Sâlih amel olmadan, yalnız kuru bir imanın kişiyi ebedî saadete kavuşturacağı pek mümkün görülmemektedir. Amel, imanı ayakta tutacak bir rükûn olarak imana dahil değildir. Dolayısıyla amelin yokluğu ile kişinin, dünyada kâfir oluşuna ve imandan çıkışına; âhirette ise devamlı azap olunacağına ve cehennemde ebedî kalacağına hükmedilebilsin. Yine amel, imanın ayrılmaz bir parçası olarak imanın dışında da değildir. Dolayısıyla amelin yokluğu ile kişi, bu dünyada kınanmayı hak etmeyeceğine; âhirette ise ıkap ve azabı gerektirmeyeceğine hükmedilebilsin.

O halde sâlih amel ile iman arasında önemli bir bağ vardır. Çünkü Allah, kendisine kavuşmanın sâlih amel işlemede ve yapılacak ibâdette hiç kimseyi kendisine ortak koşmamada olduğunu bildirmektedir.[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Yine kötülüklerin keffareti ve kişinin en güzel şekilde mükâfatlandırılması, iman ve sâlih amelleri işlemeye bağlanmaktadır.[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Sâlih amel, imanın semeresidir. Sâlih amel işleyenin ne zulümden, ne de hakkının çiğnenmesinden korkmayacağı,[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] yaptıklarına karşılık kat kat fazlasıyla mükâfat verileceği,[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] cennetlerin vadedilmesi[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] gibi daha pek çok hususlar âyetlerde belirtilmektedir.

Bütün bu ve benzeri âyetler, iman ile sâlih amel arasında kuvvetli bir ilişkinin varlığını göstermektedir. Aslında iman lafzı müşterek bir lafızdır. Gazali bu konuda şunları söyler: İman lafzı, üç mana arasında müşterektir. Zira iman kelimesinden, bazen yakınî delillere dayanan tasdik, bazen herhangi bir şüphe bulunmamak şartıyla taklid elde edilen inanç kastedildiği gibi, bazen de bu isim, tasdikin bir gereği olarak, kendisiyle beraber amelin de bulunduğu bir inanca verilir.[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Görüldüğü gibi aslında iman lafzının içerisinde amel de bulunmaktadır. Bu da gösteriyor ki, iman denilince akla amel de gelmelidir. İnsan, amele devam etmesi sebebiyle, kendi inancına karşı bir yakınlık duyar ve bununla da huzur ve güveni artar. Bundan dolayı, kendi inancına uygun olarak uzun zaman amel işlemeyen bir kimsenin, bu inancını değiştirmek veya bu konuda kendisini şüpheye düşürmek isteyen bir kimsenin, amele devamı uzun olmayanınkinden daha zor olur.[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] İnsan inandığı gibi yaşamıyorsa, yaşadığı gibi inanmaya başlar.

İman ile sâlih amel arasındaki ilişkiyi İbn Teymiyye daha net bir şekilde ortaya koymaktadır. Ona göre, sâlih amelin imanla ilişkisi, ya dudakla dilin ilişkisi gibi veya kalbin bedenle olan irtibatı veyahut da bir buğday danesinin bütünlüğü gibidir. Zira konuşmak, dudak ve dil ile olur. Kalpsiz bir beden düşünülemez. Aynı şekilde danenin içi ve dışı vardır, özellikleri ayrı olduğu halde iki dane denilmez.[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Sâlih amel, imanı olgunlaştırma ve tamamlama özelliğine sahip olmasının yanında, imanın semeresi ve sıhhatidir de. Zaten amelsiz imanı olan kişinin, zâhir ve bâtın bütün uzuvlarını kaybedip yaşamaya çalışan bir insana benzetilmesi de iman ile sâlih amel arasındaki ilişkiyi daha belirgin bir hale getirmektedir. Mücerret bir iman, ebedî bir cehennemden kurtuluş ifade etse bile, derecelerin yükselmesini ifade etmez. Mü’minin yüksek derecelere ulaşması, ancak iman ve sâlih amelle olur.

“Kim de O’na sâlih ameller işlemiş bir mü’min olarak gelirse, işte onlar için yüksek dereceler vardır.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Âyette zikredilen yüksek derecelere nail olmak, sadece imanla olmayıp, bunun yanında sâlih amellere de bağlanmıştır. Yine aynı şekilde “İman eden ve sâlih amelleri işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlerle müjdele!”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] anlamındaki âyette de müjde, sadece imana olmayıp, aynı zamanda sâlih amele bağlıdır. Allah, cennetlere girmeyi, iman edip sâlih amelleri işlemeye bağlayarak şöyle buyurmaktadır: “İman eden ve sâlih amelleri işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağız.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Amelsiz iman, nefsi tezkiye etmeye yetmeyeceği gibi, vadedilen mükâfatları da elde etmeye kâfi gelmeyecektir.[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]


[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Toshihiko İzutsu, Kur’an’da Dinî ve Ahlâkî Kavramlar, Pınar Y., s. 270

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] 20/Tâhâ, 112; 21/Enbiyâ, 94

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] 4/Nisâ, 124

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] 20/Tâhâ, 75

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] 18/Kehf, 110

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] 2/Bakara, 62; 5/Mâide, 69

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] 18/Kehf, 110

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] 29/Ankebut, 7

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] 20/Tâhâ, 212

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] 34/Sebe’, 37

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] 2/Bakara, 82

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Gazâli, İtikadda Orta Yol, s. 167-168

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Gazali, a.g.e., s. 169-170

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] İbn Teymiye, Kitabu’l-İman, s. 286

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] 20/Tâhâ, 75

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] 2/Bakara, 25

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] 4/Nisâ, 57

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Ömer Dumlu, Kur’ân-ı Kerim’de Salah Meselesi, D.İ.B. Y.

MusabBinumeyr 05 Eylül 2011 20:48

Cevap: İman ve Amel
 
İşte onlar o kimselerdir ki, (Allah) imanı kalblerine yazdı" (el-Mücadele, 58/22)

b. "İman henüz kalblerinize yerleşmedi (hele bir yerleşsin)..." (el-Hucurât, 49/14).

c. "... Kalbi iman ile (dolu ve) mutmain (müsterih) olduğu halde... " (en-Nahl, 16/106).

Peygamberimiz (s.a.s) ise; "Lâ ilâhe illallah" demesine rağmen "kâfirdir" diye bir kimseyi öldüren Üsâme'ye; "Kelime-i Tevhid'i" söylediği halde, onu niçin öldürdün?" diye sormuş, "o bu sözü, kendisini ölümden kurtarmak için söyledi" cevabını alınca: "Onun kalbini yarıp ta (imanı var mı diye) baktın mı?" buyurmuşlardır (Tirmizî, Kader, 7; İbn Mace, Mukaddime, 13; Ahmed İbn Hanbel, II, 4).

Aynı âlimlere göre "dil ile ikrar"da, yukarda belirtildiği gibi, imanın hakikatından bir cüz, ondan bir rükün olmayıp, bir kimsenin müslüman olduğunu bilmek ve ona İslâm'ın dünyevi ahkâmını tatbik edebilmek için zarurî görülen bir şarttır.

İslâmî hükümlerle amel etmek, yani inanılan dinî hükümleri bilfiil tatbik etmek ise; Ehl-i Sünnet imam ve âlimlerinin çoğunluğu nazarında, imanın hakikatına dahil değildir. Bu hususa yukarda kaydedilen delillerden başka şu muhkem ayetler açık ve kesin olarak delâlet etmektedir:

a. "Ey iman edenler; sizin üzerinize oruç (tutmak) farz kılındı" (el-Bakara, 2/183). Bu ve benzeri ayetlerde (bk. el-Bakara, 2/153, 187; Âlu İmrân 3/59; el-Enfâl, 8/20, 27; en-Nûr, 24/21; el-Ahzâb, 33/70; el-Cum'a, 62/9). Önce "iman edenler" diye hitap edilmiş, sonra müminlerin yapmaları ve yapmamaları gereken emir ve yasaklar bildirilmiştir. O halde olumlu veya olumsuz olan amel, imanın hakikatından olmayan, ayrı ve başka bir şeydir.

b. "İman eden ve iyi (salih) amel isleyen kimseleri Cennetimize koruz" (en-Nisâ, 9/57). Bu ve benzeri ayetlerde (el-Bakara, 2/227; Yunus 10/9; Hûd, 11/23; Lokman, 31/8; Fussilet 41/8; el-Buruç, 85/ 11; el-Beyyine, 98/7; el-Ankebut, 29/7, 9, 58; el-Fâtır, 35/7; eş-Şûrâ, 42/22) salih amel imana atfediliyor ki; arapça gramer kaidesince, ancak manası başka olan şeyler birbiri üzerine atfedilir. Yani âtıf işlemi, "ma'tû" ile "ma'tûfun aleyh"in başka başka manada olmasını gerektirir. O halde amel, imandan başka olup, ondan bir cüz değildir.

c. "Kim mümin olarak, iyi ve güzel amel işlerse..." (Tâhâ, 20/ 112). Bu âyet-i kerîmede amelin makbul olması, imanlı olma şartına bağlanmıştır. Meşrutun (yani amelin) şartta (yani imandan) dahil olmayacağı, bilinen kural gereğidir. O halde iman ve amel. ayrı ayrı şeylerdir.

d. "Eğer müminlerden iki zümre birbirleriyle vuruşur, cenk yaparsa, aralarını bulup onları sulh ediniz..." (el-Hucurât, 49/9). Bu ayet-i kerimede; birbiriyle cenk yapan büyük günah sahipleri "mü'min" diye anıldığına göre; iman ile haram olan adam öldürme fiilinin dahi mümin bir şahısta birlikte bulunabileceği, dolayısıyla her cins amelin imandan ayrı ayrı ve ondan başka bir unsur olduğu gayet açık olarak bildirilmektedir.

Bu ve benzeri ayet-i kerîmelerin sarahatına ilaveten, herbiri birer salih amel olan ibadetlerin Allah indinde makbul olabilmesi için, önce imanın (kalbdeki tasdikin) şart olduğunda, İslâm âlimleri arasında icma vardır. Bu bakımdan, kafirin yaptığı ibadetin bir değeri ve sevabı yoktur. Çünkü o, önce iman etmekle, sonra ibadet ve salih amelle mükelleftir. İnanmadan yapılan ibadetler, Allah katında makbul ve muteber değildir.

Yukarda zikredilen delâleti katı dinî delillere ve ulemanın icmaına binaen; amelin, imanın hakîkatından ve aslından bir rükün olmadığı açıkça anlaşılmaktadır. (Fazla bilgi için bk. Fıkh-ı Ekber, Aliyyu'l-Karî Şerhi, s. 80; Tefsîr-i Kebir, I, 249; Şerhu'l-Makâsıd, II, 187; Şerh-i Mevâkıf, c. III, s. 248).

Her ne kadar imandan bir cüz ve rükün değil ise de, ikisi arasında çok sıkı bir münasebet vardır. Çünkü ibadette ve salih amel (iyi ve güzel işler), sahibinin imanını olgunlaştırır. Allah Teâlâ'nın vadettiği ve Resulullah (s.a.s)'ın müjdelediği ebedî nimetleri ve rıza-i ilâhîyi kazandırır. O halde, kalbde bulunan iman nurunu parlatmak ve kuvvetlendirerek onu kemale erdirmek için Allah'a ibadet etmek, iyi ve salih ameller yapmak gerekir. Çünkü eseri dış hayatta ve toplumda görülmeyen bir iman, meyve vermeyen bir ağaç gibidir. Dinin de, dinin temeli olan imanın da bir hedefi ve bir gayesi vardır. Bu hedef, güzel ahlâk, insanlara faydalı olmak ve Allah'ın rızasını kazanmaktır. Allah Teâlâ'nın rızası ise, yalnız -bir kalp ve vicdan işi olan- iman ile değil; o imanın meyvesi olan ibadetle, salih amellerle ve güzel ahlâk sahibi olmakla, yani inanılan şeylerin icabını bilfiil yapmakla elde edilir. Esasen kalp ve gönül sahasından çıkmayan herhangi bir inancın, ameli ve hayatı bir kıymeti olamaz. Çünkü bu, imanı kalpte hapsetmekten ve ondan faydalanmamaktan başka bir şey değildir. Hakîki iman, insanı harekete getiren, sahibini iyiye, doğruya, salih amele götüren muharrik kuvvet olmalı; eseri hayata fiilen intikal ederek mümini ve çevresini aydınlatmalıdır. İşte bu da, inanılanı, hayatta tatbik etmekle, yani; Allah'a ibadetle, Salih amel adıyla anıları iyi ve doğru işler yapmakla ve güzel ahlâka ermekle olur. O halde, imansız olarak yapılan ibadet ve amel makbul değilse (ve nifâk alameti sayılırsa), amel ve ibadete sevketmeyen ve kalbde saklı kalan iman da kâfi değildir. Öyle ise, imanı kemâle erdirmek ve olgun bir hale getirmek için, Allah'ın emirlerine sarılmak, yasaklarından kaçınmak; yani salih amel lâzımdır. İşte ancak bu gibiler, Allah'ın rızasına ve sonsuz saadete ererler. Bunun içindir ki; amel imanın hakikatine dahil değil ise de; kemâlinden olduğunda şüphe yoktur. Bu bakımdan, yukarda belirtildiği gibi- Selef uleması, hadisçiler ve bazı mezhep imamları, ameli imandan, yani kemâlinden saymışlardır. Bu görüş, doğru ve isabetli bir görüştür...

MusabBinumeyr 05 Eylül 2011 20:54

Cevap: İman - Sâlih Amel İlişkisi
 
İmanı kuvvetlendiren, sağlamlaştıran, onu çepeçevre sararak koruyan salih amellerdir. Amel-i sâlih Kur'an-ı Kerîm'de doksan küsür yerde doğrudan doğruya veya dolayı olarak emredilmiştir. Sâlih amelden sözeden ayetler genellikle, önce imana değinerek başlarlar. Bunların hep "İman edip salih amel isleyenler..." şeklinde oldukları görülmektedir. Bu da iman ile amelin, bir bütünün ayrılmaz parçaları olduğunu ortaya koyar. iman olmadan güzel davranışların hiçbir önemi olmadığı gibi, salih amel olmadan da kuru bir imanın tadı yoktur

Bir müslümanın imanını salih amellerle bütünleştirmesi, dünya ve ahiret hayatına bağlı olarak bütün davranışlarını güzelleştirmesi gerekir. İslam'ın müminlerden istediği iman ve salih amel budur. Nitekim Cenâb-ı Allah Kur'an-ı Kerim'de kurtuluşa erebilecek kimseleri şöyle tanıtıyor: "Asr'a yemin olsun ki hiç şüphesiz insan hüsrandadır. Ancak iman edip salih amel işleyenler birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna." (el-Asr, 103/1-3). "Muhakkak ki iman edip salih amel işleyenler, yaratıkların en hayırlısıdırlar." (el-Beyyine, 98/7). Bu ayetlerden anlaşıldığı gibi imanın yanında mutlaka salih amel gerekir. Bu da İslâm'ın bütün emir ve yasaklarının yeryüzünde uygulanması, insanların hayatına hakim kılınması için gereken amelî ve sözlü tebliğdir. Allah'ın emirlerini uygulayıp, bunları kendi nefislerinde yaşayarak toplumda yerleşmesi için çalışmak amel-i salihtir. En hayırlı yaratık olmanın şartı budur. Kur'an-ı Kerîm'de salih amel'den söz eden bütün ayetlerde hemen hemen önce imandan söz edilmektedir.

"Kadın, erkek iman etmiş olarak kim salih amel islerse ona güzel bir hayat yaşatacağız. Ecirlerini yaptıklarından daha güzeli ile ödeyeceğiz. " (en-Nahl, 16/97).

"İşte o gün hükümranlık Allah'ındır, O. aralarında hükmeder. İnanıp salih amel isleyenler, en güzel Cennetlerdedir." (el-Hacc, 22/56).

"İman edip salih amel işleyenlerin kötülüklerini örteriz. Onları yaptıklarından daha güzeli ile mükâfatlandırırız." (el-Ankebût, 29/7).

"İman edip salih amel isleyenleri iyilerin arasına koyarız. " (el-Ankebût, 29/9).

Amel-i salih ister istemez ihlâsı çağrıştırır, işin salih olması ancak Allah rızasının mutlaka gözetilmesi ile gerçekleşir. Amel, Allah rızası için olacak ve insan bu amelinin karşılığını yalnız Allah'tan isteyip yalnız ondan bekleyecektir. İnsanların hoşnutluğunu ve beğenisini kazanmak için yapılan ameller asla amel-i salih değildir. Zira buradaki niyet bozukluğu insanı ihlâssızlığa ve riyaya götürür. Riya ile yapılan amellere ise Cenâb-ı Hak iltifat etmez ve karşılığını da vermez.

Amel-i salih, Allah'ın rızası gözetilerek yapılmış bir amel olursa kişinin duasının kabul olunmasına sebep ve vesile olabilir. İnsan sıkıntı anlarında daha önceden yapmış olduğu salih bir amelden dolayı Allah'ın izniyle sıkıntıdan kurtulabilir.

Bu hususta müttefekun aleyh olarak nakledilen hadis meşhurdur. Pek uzun olan bu hadiste kısaca şu olay anlatılır: "Üç kişi yağmurdan korunmak için bir mağaraya girerler ve mağaranın ağzına bir taş yuvarlanıp mağaranın kapısı kapanır. Duadan başka çareleri yoktur. Onlardan birisi anne-babasına hürmette en ufak bir kusurda bulunmadığını, diğeri çalıştırdığı işçinin hakkına son derece riayet ettiğini ve kendi uhdesinde kalmış olan işçinin hakkını yine onun namına çalıştırıp büyük bir meblağ:olarak yıllar sonra ona verdiğini, öbürü ise her türlü imkân ve uygun bir ortam mevcut olduğu hâlde zina etmediğini, bütün bunları da sadece Allah rızası için yaptıklarını söyleyerek o sıkıntının giderilmesini dilerler. Sonunda Allah'ın izniyle tas yuvarlanır gider ve onlar da kurtulur" (Buhârî, Edeb, 5; Müslim, Zikir, 100). Burada bizler için ibretler mevcuttur: Kişi sıkıntıya düşebilir. O anlarda Allah'a dua ederken zikretmesi gereken amel-i salihi bulunmalı, o güne kadar kişi, amel defterine bu türden ameller kaydettirmelidir. ihlâsla yapılan amel, inciye benzer. Ne kadar küçük olursa olsun o yine de çok kıymetlidir.

Allah, kendisine ulaşmamız için vesileler aramamızı emreder (el-Mâide, 5/35). "Vesile" kelimesinin akla getirdiği mana ise Allah'ı razı edecek amel vb. dir. (İbn Kesîr, Tefsir, II, 563).

Bu arada hayırlı evlâd da amel-i salih cümlesinden sayılmıştır. Hayırlı evlâd yetiştirmek zamanımızda müslümanlar için hayli önem arzeden bir meseledir. Resulullah (s.a.s.): "İnsan ölünce ameli kesilir (amel defteri kapanır). Ancak üç şey müstesna (onlar yazılmaya devam eder): Sadakayı cariye (insanların uzun zaman istifade ettiği çeşme, yol, köprü, hastahane, cami...), kendisinden istifade olunan ilim (kitap vb.), kendisine duacı olan salih evlâd" buyurmuştur (Ebû Dâvud, Vesâyâ; 14; İbn Mâce, Mukaddime; 20). Evlâtların, amel-i salih olacak şekilde yetiştirilip ardımızdan bizlere hayır dua eder bırakılması önemli görevlerimizdendir .

Bunun aksine, makbûl olmayan çocuklara "amel-i gayr-i salih" denilmiştir. Hz. Nûh (a.s.), kendisine isyan edip gemiye binmediği için sularda boğulan oğlunu tufandan sonra yeniden Allah'tan isteyince Allah'u Teâlâ cevaben "Ey Nûh, o, senin ailenden değildir. Çünkü o, amel-i gayri salih (salih olmayan bir amel-sahibidir..." (Hûd, 11/46) buyurdu.

Ameli salih, imanın tabii bir semeresidir. Eğer bir kalpte iman yerleşmiş ise, bu imanın gerektirdiği hareketler, yavaş yavaş ve kendiliğinden tezahür etmeye başlar. Bu kaçınılmazdır. Çünkü iman sadece dil ile ikrar edip monoton bir hayat tarzını benimsemek demek değil; bilâkis dil ile ikrarın yanında, müspet ve hareketli bir gerçekten ibarettir. Salih amelde, vicdanda yer eden imanın, vakit kaybetmeden kendini dış dünyaya açıklaması demektir. İslâm'da sözü edilen iman, işte bu şekilde salih amellerle tamamlanan bir imandır. Bu imanın pasif kalmaya asla tahammülü yoktur. Müminin içinden çıkıp dışına aksetmesi gerekir. Eğer bir iman, bu tabii hareketi sağlayamıyorsa, o ya sahtedir veya ölüdür. İman, güneşten uzak kapalı bir kutuda yetiştirilmeye çalışılan çiçek misali, sadece kişinin iç dünyasında gizlenip kalamaz. Böyle bir iman yok olmaya mahkûm veya ölüme terkedilmiş demektir. O. ancak salih ameller ile beslendikçe kuvvet kazanır ve hayat bulur.

İmanın kıymeti buradan gelmektedir. iman; amel, hareket, bina ve imar işidir. Kişiyi Allah (c.c.)'a yöneltir.

"İnanıp salih ameller işleyenlere gelince. Onların yaptıklarına karşılık, varacakları Cennet konakları vardır. " (es-Secde, 34/19).

"İnanıp salih amel işleyenler, Cennet bahçelerindedirler. Rablerinin katında onlara diledikleri verilir. İşte büyük lütuf budur." (eş-Şûrâ, 42/22).

"Kim salih amel işlerse lehine, kim kötü amel işlerse aleyhinedir. " (Fussilet, 41/46). "Allah'a iman edip salih amel işleyenlerin günahları affedilir. " (et- Teğabun, 64/9).

"Allah, yeryüzüne salih kullarım vâris ve hakim olacaktır, diye hükmetmiştir. " (el-Enbiyâ, 21/105).


SAAT: 02:32

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306