Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Muhtelif Konular (https://www.forum.medineweb.net/657-muhtelif-konular)
-   -   Herkesin istidadına göredir marifetten nasibi./medineweb (https://www.forum.medineweb.net/muhtelif-konular/20785-herkesin-istidadina-goredir-marifetten-nasibi-medineweb.html)

MusabBinumeyr 20 Ocak 2012 22:22

Herkesin istidadına göredir marifetten nasibi./medineweb
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Tevhide, yani Allah'ın (celle celâluhu) varlığı ve birliği hakikatine, ilimlerin tetkiki altında görme, okuma ve düşünme yoluyla nazarî bilgiler elde ederek ulaşmaya ve Allah'ı bu bilgiler ışığında bilmeye ilme'l-yakîn bir bilgi denilir.

Bunun yanında bir de Cenab-ı Hakk'ın isimlerinin, kâinat kitabındaki tecellilerini doğrudan doğruya görme veya bir hak dostunun ortaya koyduğu harikulâde şeylere şahit olma durumu vardır ki, buna da ayne'l-yakîn bir bilme denilir. Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in mübarek ve harikalar saçan hayatını müşahede etmek, hatta Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in yolunda velayete ermiş kimselerin simalarına bakmak bile insana harika ma-nalar ifade edebilir. Bir insan sadece onların simasını müşahede etmekle, ayne'l-yakîn bir kısım hakikatlere yükselebilir. Bütün bu yollarla hakikatleri elde edip, içinde hallaç ederek o hakikatlerin özüne ulaştıktan ve tam marifete sahip olduktan sonra insanın bizzat kendi vicdanında duyduğu ve hissettiği bazı şeyler vardır ki, bu noktaya ulaşan bir insan artık imanın her meselesine, aksine ihtimal vermeyecek şekilde inanmış demektir. Bin şeytan gelip içine bin vesvese soksa bile o öyle inanmıştır ki, inancı sayesinde bunların hepsine sadece güler geçer. Zira artık o, imanı bütün derinliği ile içinde müşahede etmektedir. Cenab-ı Hak, esmasının tecellileriyle böyle bir vicdana, kendi kalbinin diliyle öyle şeyler ifade etmek-tedir ki, hiçbir kitap onu anlatamaz. İşte bu mertebe de hakka'l-yakîn ufkuna mazhar olmanın ifadesidir.

Evet, işte yukarıda kısaca tarif ettiğimiz ilme'l-yakîn, ayne'l-yakîn, hakka'l-yakîn mertebeleri kısaca tevhidin mertebeleri olarak ifade edilmektedir. Yakîn'in veya yakîni bilginin mertebeleri de diyebileceğimiz bu mertebelerin kendi içlerinde ayrı ayrı dereceleri vardır.

İlme'l-yakîn noktasında herkesin kâinat kitabından alacağı dersler farklı farklı olacaktır. Bir çobanın da kâinat kitabından ilmen alacağı bir ders vardır ama, bu çok basittir. Kâinat kitabını okumada çok derinleşmiş, hem ehl-i kalb hem de ehl-i ilim bir insanın bu kitaptan alacağı mana ise çok buutlu ve çok derin olacaktır. Bu mevzuda, saffetiyle ilerlemiş asfiyadan bazı kimselerin kâinat kitabından aldıkları ilme'l-yakîn marifetin buutları ise çok daha derindir...

bu simada yalan yok

Ayne'l-yakîn hususunda da insanlar arasında seviye farkları görülecektir. Gözleri adeta perdelenmiş kimseler ile keskin bakışlıların ve basiret ehlinin, gözleriyle gördükleri şeylerden anladıkları manaların farklı olacağı aşikârdır. Mesela, bazı Yahudiler, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)'i gördüler, ancak peygamberliği hakkında şüpheye düştüler. Gördüler ama anlayamadılar. Mesela, Huyey ibni Ahtab, Efendimiz'in huzuruna geldiği zaman, onun da anladığı bir mana oldu; onun için de bir şey ifade etti Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)'i görmek. Ama aynı durum Abdullah ibni Selam için ise daha farklı oldu. O, Efendimiz'in huzuruna gelince, sadece baktı, hiçbir delil aramasına gerek kalmadı, "Bu simada yalan yok." dedi ve kelime-i şehâdet getirerek iman etti. Zira o, Tevrat ve İncil'i biliyordu. "Nebi nasıl olur? Tavır ve davranışları nasıldır?" sorularının cevabına vâkıftı. Bir keresinde de Necrân Hıristiyanları, Allah Rasülü (sallallâhu aleyhi ve sellem)'i ziyarete gelmişler ve O'na inançları konusunda itiraz etmişlerdi. Efendimiz de son çare olarak "Şayet doğru söylüyorsanız yeminleşelim ve bu yeminimizde Allah'ın lanetinin yalan söyleyen grubun üzerine olmasını isteyelim." demişti de onlar çekinmişlerdi. Zira onlar da hissetmişler ve, "Aman! Bu adam gerçekten peygamberse başımıza bela gelir." diye korkmuşlardı. Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem)'i görmek Necrânlılar için bir mana ifade etmişti. Ancak onların bu görmeleri yine de iman etmelerine yetmemişti.

Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)'e bakınca Allah hatırlanıyordu; secde ederken, kıvrım kıvrım halinde Allah tecelli ediyordu. Vâkıa O da bizim gibi bir insandı, yani sathi bir nazarla bakınca veya şartlı bakışlar belki onu anlayamayabilirdi. Fakat az buçuk içinde marifet peteği bulunan ve vicdanı bozulmamış bir insan, Efendimiz'e bakıp değerlendirdiği zaman, bu durum o insana "Lâ ilâhe illallâh Muhammedün Resûlullah" dedirtiyordu. Hz. Ömer'in bir bakışı vardı ki kimse öyle bakamazdı. Bir de Hz. Ebû Bekir seviyesinde bir bakış vardı ki, Hz. Ömer dahil hiç kimse o seviye-ye ulaşamamıştı. Binaenaleyh ayne'l-yakînin de mertebeleri vardır.

Hz. Adem, bir zelle işlemişti. Tevbe etmesine ve Allah'ın tevbesini kabul etmesine rağmen o yine de kendisine vahiy gönderen Cenab-ı Hakk'ın mukaddes ve münezzeh simasına yüzünü çevirip bakmaktan hicab ediyordu. Hz. Ebû Bekir de marifeti derinleşip genişledikçe öyle bir seviyeye ulaşmıştı ki, başını kaldırıp Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in yüzüne bakmaktan büyük bir hicab duyardı. Eğer bir hak dostu, "Hz. Ebû Bekir bu kanaati üzerine, başını kaldırıp Efendimiz'in yüzüne baksa; Efendimiz'den gelen sübühât-ı vech onu yakar kül ederdi" dese doğrudur. O kadar hicab ediyordu. Zira, Hz. Ebû Bekir efendimiz ayne'l-yakînin öyle bir mertebesine varmıştır ki, başkası için oraya varmak mümkün değildir. Daha niceleri vardır ki buna yakın bir şekilde o bezme iştirak etmişlerdir. Ama öyleleri de vardı ki, ancak bir çoban kadar istifade edebiliyorlardı O'ndan. O'nun marifet deryasına onlar da bir kova salıyor ve bir şeyler alıyorlardı; alıyorlardı ama, onlar ne Ebû Bekir'di, ne Ömer; ne Osman'dı ne de Ali (Radıyallahu anhüm ecmaîn)

1- Allah'a ve diğer iman hakikatlerine inanmanın da kendi içinde dereceleri vardır. Bu dereceleri; ilme'l-yakîn, ayne'l-yakîn ve hakka'l-yakîn mertebeleri şeklinde sıralayabiliriz.

2- Cenab-ı Hakk'ın kullarından bazıları, marifetlerini derinleştirip genişlettikçe öyle bir seviyeye ulaşırlar ki artık, göğe yüzünü kaldırıp bakmaktan hicab eder hale gelirler.

3- İman hakikatlerinde olduğu gibi Efendimiz'den istifade etmede de insanların hepsi bir değildir. Kimi ona bir bakışta imana gelirken, kimi her zaman gördüğü halde imansız gitmiştir.




M.Fethullah Gülen


su damlası 21 Ocak 2012 14:11

Cevap: Herkesin istidadına göredir marifetten nasibi
 
ALLAH (cc) Razı olsun emeğinize sağlık...


SAAT: 13:40

vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320