Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Namaz-Abdest-Teyemmüm (https://www.forum.medineweb.net/210-namaz-abdest-teyemmum)
-   -   Kaza namazı var mı ? (https://www.forum.medineweb.net/namaz-abdest-teyemmum/21906-kaza-namazi-var-mi.html)

Muhteşem 06 Ağustos 2008 12:10

sahabilerin kaza namazı...
 
. SAHABİLER (sahabeler" kullanımı yanlış, zira sahabe zaten çoğuldur) Müslüman olduktan sonra tıpkı peygamberimiz gibi kalkamadıkları sabah namazlarını kalktıklarında kaza etmişlerdir. Efendimizin vahiyden sonraki hayatında bize kadar gelen rivayetlerden anlaşılan bu iki kez vaki olmuştur. Uyanamamışlar ve kuşluk vakti kaza (veya "eda") etmişlerdir. Kişinin Müslüman olmadan önceki hayatında yapmadığı ibadetleri kazası söz konusu değildir. Efendimiz "el-İslam yevibbu ma kablehu: İslam kendisinden öncesini kesip atar, siler süpürür" demiştir.

Yine efendimiz Hendek günü, ölüm kalım mücadelesi içinde olduğundan bir günün namazlarını ashabıyla birlikte kılamamışlar, o günün akşamında namazlarını kaza etmişlerdir. Müctehid imamların ekseriyeti, kazanın vücubunu savunurken bu delillere dayanırlar. Şeyhülislam ibn Teymiyye, onun hocası İbnu'l-Cevzi, talebesi İbn Kayyım el-Cevziyye vb. gibi azınlık bir âlim gurubu ise müminin kasten terk ettiği namazın kazasının olmadığını, zira bunun delilinin bulunmadığını söyler.

Bu yaklaşımın birazı doğru, birazı yanlıştır.

Doğru tarafı şudur: Evet, ne Peygamberimiz ne sahabeden namazı kasten, bile bile terk ettiklerine dair hiçbir örnek olay yoktur. Esasen Efendimiz namazı imanın eylem hali olarak görmüşlerdir. Bu doğrudur.

Fakat günümüz insanları namazlarını kasten değil, ihmallik, gündelik meşgale, namaz alışkanlığı kazanamamış olmak, yeterince İslami terbiye görmemiş olmak, işin şuurunda olmamak vb. gibi sebeplerden dolayı aksatmakta veya kılmamaktadır. İşin şuuruna vardığında kılmadığı namazlarını kaza etmelidir. Bu bir borçtur.

Mustafa İslamoğlu

medinelii 19 Ağustos 2008 18:38

Sünnetlerin yerine Kaza Namazı kılınabilir mi?
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Hangi mezhebe göre nasıl davranmalıyız?


Meşrû bir mazeretin dışında namazı kazâya bırakan kimse, bir hatâ işlemiş ve günaha girmiş olur. Bu uitibarla kazâya kalan namazın, en kısa zamanda kılınması gerekir. Çünkü beş vakit namazın edâsı farz olduğu gibi, kazası da farzdır. Kazâya kalan namazın kılınmasıyla sadece borç ödenmiş olur. Günahın affedilmesi için de ayrıca tevbe istiğfar etmek lâzımdır.

Namaz borcundan bir an evvel kurtulmak için, hakkında Peygamberimizin hadisi bulunmayan nâfile namazların yerine kaza kılmak daha isabetli olur. Ancak, Hanefî mezhebine göre, hakkında hadis bulunan nafile namazların yerine kaza kılmak uygun değildir. Bu hususta Hanefî fıkıh kitaplarında şu hüküm yer alır:

“Kazaya kalmış namazları kılmak, nafile namaz kılmaktançok daha ehemmiyetli ve çok daha uygundur. Fakat beş vakit namazın sünnetleri, kuşluk, tesbih, tahiyyetü’l-mescid ve evvabin namazı bundan müstesnadır. [Yani bu sünnet ve nafileler kaza namazları için terk edilmezler.>”1

Herşeyden evvel, namazlardan önce ve sonra kılınan sünnetler bir yerde farz namazların tamamlayıcısı hükmündedir ve Peygamberimizin (a.s.m.) şefaatine vesiledir. Bunun için,namazını kazaya bırakan kimse bir yandan namazlarını kaza etmekle borçtan kurtulurken, diğer taraftan da sünnetleri kılarak Peygamberimize olan bağlılığını göstermiş olur.

Mesele Hanefî mezhebine göre böyle iken, diğer üç mezhebe göre, kaza namazı olan bir kimsenin nafile namazları ile meşgul olması, sünnet kılması caiz değil, haramdır.
Mâlikî mezhebine göre, üzerinde kaza namazı bulunan bir kimsein nafile namazı kılması haramdır. Ancak beş vakit namazların sünnetleri ile tahiyyetü’l-mescidin kılınabileceğine dair ruhsat vardır. Bunların dışında meselâ teravih namazı ile meşgul olunduğu takdirde sevap alınsa da, kaza namazı geriye bırakıldığı için günah işlenmiş olur.

Şâfiî mezhebine göre de, üzerinde kaza namazı borcu olan bir insanın, bu namazları kılıp borcundan kurtuluncaya kadar gerek beş vakit namazların sünnetlerini, gerekse diğer nafileleri kılması mekruhtur. Çünkü bir an önce kazaların kılınıp bitirilmesi gerekir.
Hanbelî mezhebine göre ise üzerinde kaza namazı olan bir kimsenin nafile ile meşgul olması haramdır. Ancak vitir ile beş vakit namazın sünnetlerini kılması caizdir. Fakat, kazaları çoksa bunları da kılmayarak kaza namazlarıyla meşgul olması daha iyidir. Yalnız sabah namazının sünneti bundan hariçtir, onu kılmak gerekir.2

Netice olarak; kaza namazları fazla olan Hanefîlerin sünetleri terk ederek kaza namazı kılmalarında bir mes’uliyet olduğu söylenemez. Gerek vakit namazlarının, gerekse diğer nafilelerin yerine kaza namazının kılınmasının uygun veya evlâ olmaması demek, “Sünnetyerine kaza kılmak caiz değildir” mânâsına gelmez.

Ancak bununla beraber kaza namazları fazla olmayan kimseler ise her farzdan sonra bir vakit kazâ namazı kılmayı alışkanlık haline getirirlerse güzel bir âdeti devam ettirmiş olurlar. Ayrıca Cenab-ı Hakkın mahşer günü eksik gelen farz namazları sünnetlerle tamamlamayacağı hususunda rivayetler bulunduğunu da hatırdan çıkarmamak gerekir.

1. Mevlânâ eş-Şeyh Nızâm. el-Fetâvâl-Hindiyye. (Bulak: Matbaa-i Emiriyye, 1310), 1:125; İbni Âbidin. 1493; el-Mezahibü’l-Erbaa, 1:492; Halebî-i Sağîr, s.349.
2. el-Mezahibü’l-Erbaa, 1:492.

Mehmed Paksu
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet Editör

NUR 03 Ekim 2008 11:43

Kaza borcu olan sünnet veya nafile kılamaz diye birşey var mıdır?
 
Meşrû bir mazeretin dışında namazı kazâya bırakan kimse, bir hatâ işlemiş ve günaha girmiş olur. Bu uitibarla kazâya kalan namazın, en kısa zamanda kılınması gerekir. Çünkü beş vakit namazın edâsı farz olduğu gibi, kazası da farzdır. Kazâya kalan namazın kılınmasıyla sadece borç ödenmiş olur. Günahın affedilmesi için de ayrıca tevbe istiğfar etmek lâzımdır.
Namaz borcundan bir an evvel kurtulmak için, hakkında Peygamberimizin hadisi bulunmayan nâfile namazların yerine kaza kılmak daha isabetli olur. Ancak, Hanefî mezhebine göre, hakkında hadis bulunan nafile namazların yerine kaza kılmak uygun değildir. Bu hususta Hanefî fıkıh kitaplarında şu hüküm yer alır:
“Kazaya kalmış namazları kılmak, nafile namaz kılmaktançok daha ehemmiyetli ve çok daha uygundur. Fakat beş vakit namazın sünnetleri, kuşluk, tesbih, tahiyyetü’l-mescid ve evvabin namazı bundan müstesnadır. Yani bu sünnet ve nafileler kaza namazları için terk edilmezler.1
Herşeyden evvel, namazlardan önce ve sonra kılınan sünnetler bir yerde farz namazların tamamlayıcısı hükmündedir ve Peygamberimizin (a.s.m.) şefaatine vesiledir. Bunun için,namazını kazaya bırakan kimse bir yandan namazlarını kaza etmekle borçtan kurtulurken, diğer taraftan da sünnetleri kılarak Peygamberimize olan bağlılığını göstermiş olur.
Mesele Hanefî mezhebine göre böyle iken, diğer üç mezhebe göre, kaza namazı olan bir kimsenin nafile namazları ile meşgul olması, sünnet kılması caiz değil, haramdır.
Mâlikî mezhebine göre, üzerinde kaza namazı bulunan bir kimsein nafile namazı kılması haramdır. Ancak beş vakit namazların sünnetleri ile tahiyyetü’l-mescidin kılınabileceğine dair ruhsat vardır. Bunların dışında meselâ teravih namazı ile meşgul olunduğu takdirde sevap alınsa da, kaza namazı geriye bırakıldığı için günah işlenmiş olur.
Şâfiî mezhebine göre de, üzerinde kaza namazı borcu olan bir insanın, bu namazları kılıp borcundan kurtuluncaya kadar gerek beş vakit namazların sünnetlerini, gerekse diğer nafileleri kılması mekruhtur. Çünkü bir an önce kazaların kılınıp bitirilmesi gerekir.
Hanbelî mezhebine göre ise üzerinde kaza namazı olan bir kimsenin nafile ile meşgul olması haramdır. Ancak vitir ile beş vakit namazın sünnetlerini kılması caizdir. Fakat, kazaları çoksa bunları da kılmayarak kaza namazlarıyla meşgul olması daha iyidir. Yalnız sabah namazının sünneti bundan hariçtir, onu kılmak gerekir.2
Netice olarak; kaza namazları fazla olan Hanefîlerin sünetleri terk ederek kaza namazı kılmalarında bir mes’uliyet olduğu söylenemez. Gerek vakit namazlarının, gerekse diğer nafilelerin yerine kaza namazının kılınmasının uygun veya evlâ olmaması demek, “Sünnetyerine kaza kılmak caiz değildir” mânâsına gelmez.
Ancak bununla beraber kaza namazları fazla olmayan kimseler ise her farzdan sonra bir vakit kazâ namazı kılmayı alışkanlık haline getirirlerse güzel bir âdeti devam ettirmiş olurlar. Ayrıca Cenab-ı Hakkın mahşer günü eksik gelen farz namazları sünnetlerle tamamlamayacağı hususunda rivayetler bulunduğunu da hatırdan çıkarmamak gerekir.
1. Mevlânâ eş-Şeyh Nızâm. el-Fetâvâl-Hindiyye. (Bulak: Matbaa-i Emiriyye, 1310), 1:125; İbni Âbidin. 1493; el-Mezahibü’l-Erbaa, 1:492; Halebî-i Sağîr, s.349.
2. el-Mezahibü’l-Erbaa, 1:492.
Mehmed Paksu

erbay 18 Ekim 2008 11:14

sünnet namazlarının yerine kaza namazı
 
selamün aleyküm
sünnet namazlarının yerine kaza namazı kılınır mı beni aydınlatırmısınız.

Emekdar Üye 09 Nisan 2009 21:06

Kaza Namazı ile ilgili diyanet işlerinden açıklama
 
KAZA NAMAZI KONUSUNDAKİ TEREDDÜTLERLE İLGİLİ BİR AÇIKLAMA


Bu yazı Güncel Dini Konular (Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 399, Halk Kitapları, 118 ISBN: 975-19-2085-X sayılı, (Ankara 1999, s 37-51) kitaptan alınmıştır)

Başkanlığımıza yurttaşlarımız tarafından, çeşitli konularda pek çok dini soru sorulmaktadır Bunlardan en çok sorulan ve halkımızın çoğunluğunu ilgilendirenlerin, cevaplarıyla birlikte yayınlanması faydalı görülmüştür Son aylarda, kaza namazı ile ilgili olarak, pek çok yurttaşımız tarafından sorulan "ortak soru" şöyle:


Toplumumuzda pek çok müslümanın namaz borcunun olduğu bir gerçek Bunlardan, -benim gibi- bir kısmı, belirli bir yaşa gelinceye kadar, sözgelimi I5-20 yıl hiç namaz kılmamış; yaşı kırkı aştıktan sonra namaza başlamış Bir kısmı ise, bir mazeret sebebiyle veya mazeretsiz olarak, bazı vakitlerde namaz kılmamış, yahut kılamamış Hemen kaza etmediği için, bunlar da toplam olarak, epeyce bir sayıya ulaşmış
Bizim şimdiye kadar hocalarımızdan, bu konuları bildiğine inandığımız kişilerden ve okuyup anlayabildiğimiz kitaplardan edindiğimiz bilgilere göre, "ister mazeret sebebiyle, ister mazeretsiz olarak, vakti içinde edâ edilmemiş olan farz ve vacip namazların en kısa zamanda kaza edilerek, borcun ödenmesi gerekir Ancak, namaz borcu olan kimseler, kaza namazı kılmak bahanesiyle beş vakitte kılınan sünnet namazları terketmezler; beş vakit namazlarını sünnetleriyle birlikte kılarlar Fırsat buldukça da vaktinde edâ edemedikleri farz ve vacip namazları kaza ederek, bir an önce borçlarını ödemeğe çalışırlar"

Bu konuda bizim bilgimiz böyle Şimdiye kadar böyle yaptık; sanıyoruz, pek çok Müslüman da bizim gibi yapıyor Ancak son zamanlarda kaza namazı ile ilgili olarak, çok farklı görüş ve iddialar ortaya çıktı Kimi, sadece meşru bir mazeretle vaktinde kılınamayan namazların kaza edilebileceğini; mazeretsiz terk edilen namazların kazasının olmadığını iddia ediyor Kimi, üzerinde farz ve vacip namaz borcu bulunan kimselerin, kıldıkları sünnetlerin, Allah katında makbul olmadığını söylüyor Kimi, fıkıh kitaplarındaki "fâite" (çoğulu: fevâit) teriminin "mazeret sebebiyle edâ edilememiş (kaçırılmış) namaz" anlamında olduğunu; bu itibarla meşru bir mazeretle edâ edilemeyen namaz borcu olan kimseler, beş vaktin sünnetini kılabilirlerse de, mazeretsiz olarak terkedilmiş namaz borcu olanların sünnet yerine kaza namazı kılmalan gerektiğini; kimi de bu gibi kimselerin, beş vakit namazlannı edâ ederken, farzdan önce ve sonra kılınan sünnetlerde, "hem vaktin sünnetine, hem de geçmiş bir namazın kazasına niyyet edilmesini; böylece hem vaktin sünneti kılınmış, hem de geçen bir vakte âit borcun da kaza edilip ödenmiş olacağını" -bazı kaynaklar da vererek; yazılarında ısrarla savunuyor
Ayrıca, "İnsanların hesap günü, önce farz namazlar konusunda hesaba çekileceği; farz namazları tamam ise, hesabının kolaylaştırılacağı; tamam olmayanların eksiklerinin nafilelerden ikmal edileceğini" beyan eden hadis-i şerifler de naklediliyor
Bütün bu farklı görüş ve iddialar karşısında, meşru mazeretlerle veya mazeretsiz olarak, zaman zaman kısmen, yahut da belli bir süre tamamen namazlarını vakti içinde edâ etmemiş, üzerinde az veya çok namaz borcu olan Müslümanların, ne yapacaklarını şaşırmamaları mümkün değil Mazeretsiz olarak terkedilmiş olan namazların kazası mümkün değil midir? Farz borcu olanların, bunları kaza etmeden kıldıkları sünnet namazlar, boşuna mı gitmektedir? Bir namazın, -hem vaktin sünneti, hem de geçmiş bir namazın kazası olarak- iki ayrı niyetle kılınması câiz ve sahih midir? Böylece ikisi birden kılınmış olur mu? Ve bir de bu iddialara mesnet olarak gösterilen kitaplar, kaynak niteliğine hâiz muteber eserler midir ve nakiller doğru olarak yapılmış mıdır?
Biraz uzun, fakat pek çok kimseyi ilgilendirdiğini sandığımız bu hususları açıklamanızı bekliyoruz

Emekdar Üye 09 Nisan 2009 21:07

RE: Kaza Namazı ile ilgili diyanet işlerinden açıklama
 
Namaz, dinimizin ifâsını emrettiği ibadetlerin en önemlisidir Kelime-i şehâdetten sonra, İslâm binasının üzerine kurulduğu beş esastan birincisidir Akıllı ve erginlik çağına ulaşan her müslümana, istisnasız farzdır Farziyeti Kitap, sünnet ve icma ile sabittir Terkedilmesi ve -geciktirmeyi câiz kılan meşru bir mazeret bulunmaksızın- vaktinde edâ edilmeyip, kazaya bırakılması, en büyük günahlardan biridir Bu itibarla, her müslümanın beş vakit namazını vakti içinde edâ etmesi; geciktirmeyi caiz kılan meşru bir mazeret olmadıkça, hiçbir vaktin namazını kazaya bırakmaması gerekir

Bilindiği üzere, beş vakit namaz ve Ramazan orucu gibi, edâsı belirli vakitlere bağlanmış olan ibadetlerde, hem ibadetin ifası, hem de emrin belirlenen zaman içinde yerine getirilmesi olmak üzere iki ayrı mükellefiyet söz konusudur Bu tür ibadetleri, dinimizin tayin ettiği vakti içinde eda edenler, her iki mükellefiyeti birden yerine getirmiş olurlar Vaktinde edâ etmeyip, daha sonra kaza edenler ise, bu iki sorumluluktan sadece birini yerine getirmiş olurlar

İslâmî hükümlere göre, hiç kimse gücünün yetmediği bir şeyi ifâ ile mükellef olmaz ve bundan dolayı sorumlu tutulmaz Nitekim Kur'an-ı Kerim'de (Bakara Sûresi, âyet : 286): "Allah kişiyi ancak gücünün yettiğinden sorumlu tutar" buyrulmuştur Bu itibarla, bir ibadeti meşru bir mazeret sebebiyle vakti içinde edâ edemeyip, daha sonra kaza eden kişi dinen sorumlu olmaz Fakat meşru bir mazeret olmadığı halde namazlarını vaktinde edâ etmeyenler, daha sonra bunları kaza etmekle emri, vakti içinde yerine getirmeme sorumluluğundan kurtulmuş olmazlar Bu gibilerin ayrıca tevbe ve istiğfarda (günahlannın affı için niyazda) bulunmaları ve bu sorumluluğu telâfi edecek iyi işler ve nâfile ibadetler yapmaları gerekir (1) Nitekim Kur'an-ı Kerim'de (Hûd Sûresi, âyet: 114): "İyilikler kötülükleri (günahları) giderir" buyrulmuştur
(1) Ahmed b Muhammed et-Tahtâvi, Hâşiye ala Merâlcı'1-felah, sh 358 İst, 1985; Alaüddin el-Haskefi; ed-Dürrii'1-münteka, 1/144, İst, 1328; a mlf, ed-Dürrü 1 muhtâr, 1/485 (Reddü'1-muhtar kenarında) Bulak, 1272; İbn Abidin, Reddü 1-Muhtar, 1/485, Bulak, 1272; H Zihni Efendi, Nimet-i İslâm (Kitabü s-salat), sh 453, İst, 1326; Haseneyn M Mahlûf, Fetavayı Şer'iyye, 1/242-243, Kahire, 1391/1971

Namazın terki için, dinimizde hiçbir mazeret yoktur Geciktirilmesi (kazaya bırakılabilmesi) için dinin meşru saydığı mazeret ise, unutma ve uyku gibi şuur dışı haller ile o anda (vakti içinde) eda edebilme imkânının bulunmayışından ibarettir Sözgelimi, Ramazan'da seferde veya savaşta olan bir kimse, -oruç tutma imkânı olsa bile- orucunu kazaya bırakabilir; bundan dolayı günahkâr olmaz Fakat edâ imkânı varsa fiilî savaş hali bile, namazı kazaya bırakmayı meşru kılan bir mazeret değildir Çünkü namaz, kişiye daima ilahî murakabe altında bulunduğunu hatırlatarak, onu her türlü kötü davranıştan koruduğu gibi; her durumda kolayca edâ edilebilen bir ibadettir Abdest alamayanın teyemmümle, ayakta duramayan veya oturamayanın yattığı yerde, sadece başı ile ima ederek namazını edâ etmesi mümkündür O halde, aklı başında ve edâ imkanı olan bir Müslüman’a namazı kazaya bırakmak için meşru bir mazeret, söz konusu değildir Bu itibarla, bir namazı kaza etmekle borç ödenmiş olursa da, mazeretsiz vaktinde edâ etmemenin sorumluluğu kalkmış olmaz

Şimdi, konu ile ilgili bu girişten sonra, soruda belirtilen hususların açıklanmasına geçebiliriz

1 Bir müslüman namazını, ya uyku, unutma, dalgınlık gibi dinen meşru sayılan bir mazeretle; veya mazeretsiz olarak geçirmiş olabilir İster mazeret sebebiyle, ister mazeretsiz olarak, her ne şekilde olursa olsun, namazını vaktinde eda etmemiş olan bir kimsenin, onu kaza ederek, borcunu ödemesi gerekir Ancak, meşru bir mazeretle vaktinde kılınmamış bir namaz, ilk fırsatta kaza edildiği takdirde, her hangi bir sorumluluk söz konusu olmaz Nitekim Rasûlüllah (sas) :
"Her kim bir namazı unutur veya ondan gaflet edip uyuyakalırsa, onu hatırladığında hemen kılsın Onun bundan başka keffâreti yoktur" buyurmuştur (2)

(2) Buhari, es-Sahih, 1/148 (Mevâkit; 37) İst, 1315; Şevkânî, Neylü'l-evtâr, 2/26-27, Kahire, 1380/1961; Mansur Ali Nâsıf, et-Tâcü'l-câmi, 1/147, Kahire, 1381/1961; Tecrid Tercemesi, 2/537 (Hadis No: 354), Ankara, 1975

Şüphesiz mazeret sayılan uyku, namaza kalkmamak üzere yatıp uyumak değildir Namazı geçirmeme azmi ile gerekli tedbir alındığı halde uyanamamak veya uyuyup kalmaktır Nitekim Rasûlüllah (sas) Efendimiz, bir gece seferinde son derece yorulmuş olan ashabına, ancak içlerinden birini kendilerini namaza uyandırmak üzere görevlendirdikten sonra istirahat için izin vermiş, fakat herkes uykuya dalınca, görevli de uyuyuvermiştir Konu ile ilgili rivayetlerden, bir kaç defa tekerrürü muhtemel bulunan bu olayda, Rasûlullah (sas) sabah namazını güneş doğup yükseldikten sonra, yine cemaatle kıldırmıştır (3)
Hendek savaşında da zor bir gün Rasûlüllah (sas) ve ashabı, öğle, ikindi ve akşam namazlarını vaktinde kılma imkânı bulamamışlar; bu üç vakti, yatsı namazından önce tertip üzere, cemaatle kaza etmişlerdir (4)

(3) Buhari, age, 1/148 (Mevakıt, 35); Şevkânî, age, 2/29; M Ali Nâsıf, age, 1/147, Tecrid Tercemesi, 2/252-260 (Hadis No: 226) ve 2/532 (Hadis No: 352)
(4) Buhari, age 1/148 (Mevâkıt, 38) ve 3/233 (Cihâd, 98) ve 5/48 (Meğâzî, 29); İbn Hümam, Fethu'l-Kadir, 1/349, Bulak 1315; Zeyleî, Nasbü'r-râye, 2/164, Beyrut, 1393/1973

Emekdar Üye 09 Nisan 2009 21:07

RE: Kaza Namazı ile ilgili diyanet işlerinden açıklama
 
Görüldüğü üzere, meşru mazeretlerle vaktinde edâ edilemeyen namazlann daha sonra kaza edilmesi Rasûlüllah (sas) in kavlî ve fiilî sünnetiyle sabittir Mazeretsiz terkedilmiş namazların kaza edilip edilemeyeceğine gelince :

2 Kasten namazı terk etme günahının, kaza ile telâfisinin mümkün olmayacağı, esasen Rasûlüllah (sas) in bu konudaki söz ve uygulamalarının hep mazeret sebebiyle vakti geçirilmiş namazlarla ilgili olduğu düşüncesinden hareketle, sahabeden Hz Ömer, oğlu Abdullah, Sa'd b Ebî Vakkas, İbn Mes'ud, Selman Fârisî ve tâbiundan el-Kasım b Muhammed, Muhammed b Sîrin, Mütarraf b Abdillah, Ömer b Abdilaziz, Büdeyl b Meysere ve Sâlim b Ebi'l-Ca'd ile Dâvud ez-Zâhîri, İbn Hazm ve İbn Rüşd gibi Zâhiri mezhebi müçtehit ve fakihleri kasden terkedilmiş olan namazların kaza edilemeyeceği görüşünde iseler de, (5) başta dört mezhep müçtehit ve fakihleri olmak üzere İslâm âlimlerinin cumhuruna (çoğunluğuna) göre, edâsı farz olan namazların, mazeretsiz (kasten) terkedilmiş de olsa, kazası da farzdır (6)

Cumhur bu hükme mesnet olmak üzere:
a Hadis-i şeriflerde unutma, uyku gaflet gibi, şuur dışı haller sebebiyle vakti geçirilen namazların kazası emredildiğine göre, mazeretsiz terk edilen namazların kazasının evleviyetle gerekeceği (7)
b Hadis-i şeriflerde yer alan "nisyan" (unutma) kavramının, kasden terketmeyi de ifade ettiği; çünkü bu kelimenin, ister zuhûlen, ister kasden olsun, (Tevbe Sûresi, âyet : 67 ve Haşr Sûresi, âyet : 19 da olduğu gibi) mutlak "terk" anlamında da kullanıldığı (8)

(5) Aynî, Umdetü'l-kari, 2/602, İst, 1308; ibn Hazm, el-Muhallâ, 1/238, Beyrut, 1352; Şevkânî, es-Seylü'l-cerrâr, 1/289, Beyrut, 1405/1985; Tecrid Tercemesi, 2/538-539
(6 ) Aynî age, 2/206; Abdurrahman el-Cezîrî, el-Mezâhibu'l-erbea, 1/488, Kahire ts, Tecrid Tercemesi, 2/538-539
(7) Şevkânî, Neylü'l-evtâr, 2/27; Mansur Ali Nâsıf, age, 1/147; Tecrid Tercemesi, 2/539
(8) Aynî, age, 2/608; Şevkânî, Neylü'l-evtâr, 2/27


c Yine unutma veya uyku gibi şuur dışı haller sebebiyle geçirilen namazlann kazası ile ilgili hadis-i şeriflerde yer alan "onun bundan başka keffareti yoktur" ifadesinin, mazeretsiz olarak namaz vaktini geçirenlere de delâlet ettiği; çünkü mazeretle vakti geçirmiş olanlar için günah olmadığından, keffaretin de söz konusu olamayacağı; (9)

d Namazı kasten terk edenlerin de, Cenab-ı Hakk'ın emrine muhatap olmaları dolayısıyla, onlar üzerine de namazın borç olduğu; borcun ise ancak ödenmekle zimmetten düşeceği; (10) nitekim Rasûlüllah (sas) in de: "Allah'a olan borç, ödenmeye en lâyık olandır," (11) buyurduğu;

e Namazın edâsı ile ilgili emrin, edâ edilmediği takdirde kaza için de emir sayılacağı, çünkü emirle vacip olan şey, edâ edilmedikçe emrin hükmünün devam ettiği (12) gibi delillere dayanmışlardır

(9) Şevkânî, Neylü'l-evtâr, 2/27
(10) Şevkânî, Neylü'l-evtâr, 2/27-28; es-Seylül-cerrâr, 1/289
(11) Buhari, age, 2/240 (sıyam, 42); Müslim, es-Sahih, 2/804 (Sıyâm, 154-155 No: 1147) Kahire, 1374/1955
(12) Aynî, age, 2/608; Şeyhzâde Abdurrahman b Muhammed, Mecmeu'l-enhur, 1/144, İst, 1328; Ahmed b Muhammed et-Tahtâvî, Haşiye ala Merâki'l-felâh, sh 357-358

Görüldüğü üzere, meşru mazeretlerle terk edilen namazlar gibi, mazeretsiz olarak vaktinde edâ edilmemiş olan farz ve vacip namazların da kaza edilmesi gerektiği görüşü, delil yönünden daha kuvvetlidir Ancak İslâm müçtehit ve fakihlerinin, ittifaka yakın derecede büyük çoğunluğuna göre, hangi sebeple olursa olsun vaktinde edâ edilmemiş olan farz ve vacip namazların kazası fevridir; geciktirilmemesi gerekir Bu sebeple günlük iş ve ibadet saatleri ile yemek, uyku, dinlenme gibi hayatî ihtiyaçların karşılanması için geçen zamanlar dışında kalan bütün boş vakitlerde devamlı olarak kaza namazı kılınarak, borcun bir an önce bitirilmesi gerekir (13)

3 Kaza namazlarının gecikmesi açısından, kaza namazı borcu olan kimselerin nâfıle ve sünnet namazlara vakit ayırıp ayıramayacağı konusu, mezhepler arasında ihtilaflıdır

a Şâfiî mezhebinde, kaza borcu olan kimselerin günlük farz namazlar dışında, ister beş vaktin farzı ile birlikte kılınan sünnetler, ister terâvih, teheccüd Gibi diğer sünnet ve mutlak nafileler olsun, kaza borcunu tamamlamadıkça, sünnet ve nafile kılarak kaza namazlarını geciktirmeleri haramdır Ancak bu hükmün anlamı, diğer boş zamanları değerlendirmeyip, sadece sünnet yerine kaza kılarak borçların tamamlanması değil; kaza borcu olan kimselerin, sünnet kılacak kadar zaman bile kaza borçlarını geciktirmelerinin câiz olmadığıdır

b Mâlikîlere göre de, günlük farz namazlar ile sabah namazının sünneti, vitir, bayram ve tahiyyetü'l-mescid dışında sünnet veya nafile ile meşgul olarak kaza namazını geciktirenler, günah işlemiş olurlar

c Hanbelilere göre ise, bu durumda olan kimselerin, gerek beş vakitte farzla beraber kılınan sünnetleri, gerek bunlar dışındaki diğer sünnetleri kılmaları câiz ise de, borcu çok olanların, sabah namazının sünneti müstesna; bunların yerine de kaza namazı kılmaları efdaldir Sünnet olmayan mutlak nafile ile meşgul olmaları ise haramdır (14)

(13) Aynî, age, 2/602; Şevkânî, Neylü'l-evtâr, 2/28; Abdurrahman el Cezîri, age, 1/491
(14) Abdurrahman el Cezîrî, age, 1/491-492

d Hanefilere gelince: Üzerinde ister az, ister çok, kaza borcu olan kimselerin, gerek farz namazlarla birlikte kılınan revâtib sünnetlerini, gerek Peygamber (sas) Efendimizin kılınmasını tavsiye buyurduğu terâvih, teheccüd, tesbih, duhâ, tahiyyetü'1-mescid, evvâbîn gibi diğer sünnetleri kılmaları, -bu yüzden kaza borçlarının ödenmesi gecikmiş olsa bile-, efdal görülmektedir Sünnet olmayan mutlak nâfile namaz kılmak da haram veya mekruh olmayıp; câiz ise de bunların yerine kaza kılmak efdaldir (15)

Hanefî mezhebinde muteber kaynak niteliği taşıyan ve bir kısmı isim, cilt ve sahife numaraları 15'inci dipnotta gösterilen fıkıh kitaplarında bu husus bu şekilde beyan olunmaktadır Bu itibarla, kaza borcu olan kimselerin sünnet kılmalarının ahmaklık olduğu; bunların Allah katında makbul olmayıp boşa gideceği gibi sözler, Hanefî fukahasının kaynak olarak kabul ettiği muteber eserlerde yer almayan mesnetsiz iddialardan ibarettir Esasen, -yukarıda görüldüğü üzere; Şafiîler dışında diğer üç mezhebe göre de, kaza borcu olan kimselerin sünnet kılmaları câiz; Hanefîlere göre ise efdaldir

(15) Ahmıed b Muhammed et-Tahtâvî, age, sh 363; ibn Abidin, Reddu'l-Muhtar, 1/493, Bulak, 1272; el-Fetâvâl-hindiye, 1/125, Bulak, 1310; Abdurrahman el-Cezîrî, age, 1/491-492; Osmanlica Tahtâvî Tercemesi, 2/143; İst 1285; Zühdü Paşa, el-Mecmûatü'z-Zühdiye, 1/131-132, İst, 1311; Hacı Zihni Efendi age, sh 467; Hacı Muhammed Nehif Ef, İlaveli Enisü'l-abidin, sh 67, İst, 1327; Ahmed Davudoğlu, İbn-i Abidin Tercemesi, 3/152, Ist, 1982; ÖN Bilmen, Büyük İslâm İImihali, sh 183, İst, ts
4 Üzerinde "fâite" yani meşru bir mazeret sebebiyle vaktinde edâ edemediği namaz borcu olan kimselerin sünnetleri kılabileceği; üzerinde meşru mazeret olmadan terk edilen namaz borcu olanların ise, sünnet ve nafile kılamayacağı, çünkü fâite ile mazeretsiz terkedilmiş namazların kazasının aynı olmadığı Hususuna gelince :

Sözlük anlamında "fevt" bir şeyi yapamadan vakti geçmek; "terk" ise, bir şeyi bırakmak, bir işten vazgeçip, onu kasden yapmamak demektir Ancak, sözlük anlamları farklı olan bu iki kelime fıkıhta, namazla ilgili terim olarak, arada fark gözetilmeksizin, aynı anlamda, birbiri yerine kullanılmaktadır Hemen bütün fıkıh kitaplarında "fâite" kelimesi, ister mazeret sebebiyle, ister mazeretsiz olsun, "vaktinde edâ edilmemiş olan namaz" anlamında kullanıldığı gibi, mesela Alaüddin es Semerkandî'nin "Tuhfetü'l-fukaha" adlı eserinde; (kaza namazlarında tertibin sukutu ile ilgili olarak)

"Kim bir namazı terk eder, sonra bu fâiteyi hatırlar olduğu halde beş vakit kılarsa" ve

"Kim bir vakit namazı terk eder, sonra bu fâite hatırında olarak bir ay namaz kılarsa" (16)

gibi ifadelerinde, bu iki kelime arasında hiçbir mana ve hüküm ayrılığı gözetilmemiş; terk edilen namaza "fâite" denilmiştir Bâbertî'nin "el-İnâye" adlı "Hidâye" şerhinde " men fâtethü salâtün ev fevvetehâ amden" (kim bir namazı kaçırır veya kasden geçirirse) (17) ibaresinde de, fevt kelimesi hem mazeret sebebiyle, hem de kasden vakti geçen namaz için kullanılmıştır

(16) Alaüddin es-Semerkandi, Tuhfetü'l-fukaha, 2/231-232, Beyrut, 1405/ 1984
(17) Bâbertî, el-İnâye, 1/346 (Fethu'l-kadir kenarında), Bulak, 1315

Esasen, vaktinde edâ edilmemiş olan namazlara "metrûke" (terkedilmiş) yerine "fâite" (vakti geçmiş) denilmesinin, -başka bir maksatla değil, sadece; müslümanın namazını ancak bir özürle geçirmiş olabileceğine dair hüsn-i zan sebebiyle olduğu, fıkıh kitaplarında beyan edilmektedir (18)

5 Hem bir kaza namazına, hem de vaktin sünnetine olmak üzere bir namazın iki ayrı niyetle kılınması ise, kaynak niteliği taşımayan (Necâtü'l-mü'minin ve benzeri) bazı ilmihal tipi kitaplar ile, bu kitaplardan nakiller yapan kişiler dışında, Hanefî müctehid ve fakihlerince câiz görülmemektedir

Bilindiği üzere, sünnet ve nafile namazların sıhhati için, mutlak namaz niyyeti yeterli ise de, farz ve vacip namazların sıhhati için, (söz gelimi, "bu günkü öğle namazının farzı" veya "dünkü ikindinin kazası" gibi) niyyette kılınacak namazın hem aslını, hem isim ve vasfını tayin şarttır (19) Bu itibarla, sünnet veya nafile bir namazda, söz gelimi hem tahiyyetü'l-mescid, hem duha (kuşluk) gibi, iki ayrı niyyet câiz görülmekte ise de, -ister edâ, ister kaza olsun-; bir farz namazda iki ayrı niyyet câiz değildir Bu takdirde niyyet, bunlardan kuvvetli olana masruf olur

(18) Alaüddin Haskefı, ed-Dürrii-1-münteka, 1/144 (Mecmeu'l-enhur kenarında) İst, 1328; ed-Dürrü'l-Muhtar 1/475 (Reddü'l-Muhtar kenarında); Ahmed b Muhammed et-Tahtâvî, age, 1/485; Hacı Zihni Ef, age, sh 452
(19) İbn Hümam, age, 1/186-187; Ahmed Tahtâvî, age, sh 179; Haskefi, ed-Dürrü’l-Muhtâr, 1/279-280; İbn Abidin, age, 1/279-280; Hacı Zihni Ef, age, sh 84

Mesela; aynı namaz için:
a Biri farz-ı ayn, diğeri farz-ı kifâye iki ayrı farz namaza niyyet, farz-ı ayn olan namaz için;
b Biri vakti girmiş, diğeri henüz vakti girmemiş iki ayrı namaza niyyet, vakti girmiş olan namaz için;
c Biri edâ, diğeri kaza iki ayrı farz namaza niyyet, -vakit müsait ise; kaza için; vakit dar ise, vaktin farzının edâsı için;
d İki ayrı vaktin kazasına niyyet, -kişi sahib-i tertib ise; ilk kazaya kalan için; (aksi halde bu niyyetin hükmü yoktur)
e Hem bir nafileye, hem cenaze namazına niyyet, -nafile rükû ve secdeli kâmil namaz olması itibariyle; nafile için;
f Hem farz (mesela bir kaza namazı), hem de sünnet veya nafile bir namaza niyet, -İmam Ebû Yusufa göre; sadece farz namaz için geçerli olur
İmam Muhammed'e göre ise, sonuncusunda her ikisi içinde geçerli olmaz (Zo)

Görüldüğü üzere bir kısmı dipnotta gösterilen en muteber kaynakların beyanına göre, "hem geçmiş bir namazın kazası, hem de vaktin sünneti" niyetiyle kılınan bir namaz, İmam Muhammed'e göre, ne farz, ne sünnet, ne de nafile olarak sahih olur İmam Ebû Yusuf a göre ise sadece farz olarak câiz olur; aynca sünnet veya nafile sevabı söz konusu olmaz İki tane müctehidin bu konudaki ictihatları, böyle olunca, fakih bile sayılmayan "filan kişinin kitabında şöyle buyruldu" demenin, hiç bir anlamı yoktur

(20) İbn Hümam, ' age, 1/187; İbrahim el-Halebî, Günyetü'l-mütemelli (Halebî Kebir), sh 249-251, İst, 1325; Halebî Sağîr, sh 121-122, Ist, 1309; İbn Nüceym, el-Eşbâh ve'n-nezâir, sh 39-43, Dımaşk, 1403/ 1983; el-Bahru'r-râik, 1/296-297, Beyrut, ts; el-Fetâva'l-Hindiye, 1/65; Ahmet et-Tahtâvî, age, sh 174; İbn Abidin, age, 295-296; Zihni Efendi, age, 84-86; ÖN Bilmen, age, sh 118-119

Şüphesiz, sünnet yerine kaza namazına niyyet ederek, sünnet namazlan terkeden müslümanlar, günahkar olmazlar Kıldıklan namazlar kaza olarak sahihtir Ancak, sünnetlerin sevabından mahrum kalacakları gibi, -müekked sünnetlerin mazeretsiz terkinden dolayı- isâet (ihmal ile zarar vermek) etmiş olurlar Ayrıca Hz Peygamber (sas) in itâb (azarlama, darılma) ve tekdirine maruz kalırlar (21)
6 Soruda söz konusu edilen Hadis-i şerif, kısmen değişik senet ve lafızlarla, Buhari ve Müslim dışında bütün Kütüb-i Sitte' de, ayrıca Ahmed b Hanbel'in Müsned'i, Dârimî'nin Sünen'i ve Hâkim'in Müstedrek'inde rivâyet edilmektedir ki anlamı şöyledir :
"Kıyamet günü, müslüman kulun ilk hesaba çekileceği şey, farz namazdır Eğer bunu tam kılmışsa, mesele yok Aksi takdirde meleklere :-Bakınız onun nafile namazları var mı?, denilir Eğer nafilesi varsa, farz namazları nafilelerinden ikmal edilir Sonra diğer farz ameller için de bunun gibi yapılır" (22)

(21) Bâbertî age, 1/13; Ebû Gudde, Takdimetu Fethi bâbi'l-inâye bi şerhi kitabi'n-Nükaye, 1/14-15, Haleb, 1387/1967
(22) Ebû Davud, es-Sünen, 1/200 (Salat, 145, No: 8(i4), Kahire, 1371/1952; Tirmizi el-Camiu's-sahih, 2/270 (Salat, 188, No: 413), Kahire, 1356/ 1937; Nesâî, es-Sünen, 1/232 (Salat, 9) Kahire 1312; İbn Mâce, es- Sünen, 1/458 (İkame, 202, No: 1425), Kahire, 1372/1952; Darimî, es- Sünen, 1/313, (Salat, 91) Mısır, 1349; Hâkim, el-Müstedrek, 1/394 (No:966), Beyrut, 1411/1990

Görüldüğü üzere hadis-i şerifte, farz namazlardaki eksikliklerin, nafilelerden ikmal edileceği beyan olunmaktadır Hadis şarihleri, ikmal keyfiyetinin hadis-i şerifin zahiri manasına da uygun olarak, "kılınmamış farz namazların nafilelerle tamamlanacağı" şeklinde olmasını da "edâ edilmiş olan farz namazlardaki âdâb, sünnet, huşu, dua ve zikirlerle ilgili noksanlarının ikmâli" şeklinde olmasını da ihtimal olarak zikrediyorlar Ebû Bekr İbnü'l-Arabî, "Arîzatü'l-ahvezî" adlı Tirmizi şerhinde, "bana göre, edâ edilmeyen farzların nafilelerle tamamlanması ihtimali, daha açıktır; çünkü hadisin devamında diğer farz ameller için de, bunun gibi yapılır, ifadesi bunu göstermektedir" demektedir (23)

7 İddialara mesnet gösterilen kitapların kaynak niteliğinde olup olmadığı ve bunlardan yapılan nakillerin ne derece doğru olduğu hususuna gelince; böyle bir dergi için uzunca sayılabilecek bu yazıdan, sanırım bu konuda bir kanaate varmak mümkündür Bir örnek vermek gerekirse, Kudüs Kadısı Sakızlı Muhammed Sadık Efendi'nin "en-Nevadiru'l-fıkhıyye fi mezhebi'l-eimmeti'l-Hanefiyye" adlı gayr-ı matbu eserinden, İbn Nüceym'in :
-"Üzerinde kaza namazı olan bir kimsenin; sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsının sünnetlerini, bu namazların kazalarına niyyet ederek kılarsa, sünnetleri terketmiş olur mu?” şeklindeki bir soruya cevaben :
-Hayır olmaz; çünkü sünnet kılmaktan maksat, şeytanın burnu sürtülmesi için, vakit içinde farzdan başka bir namaz daha kılmaktır" dediği nakledilmektedir

(23) 2/207, Kahire (Matbaatü’1-Mısrıyye), 1350/1951; Azimabâdî, Avnü'l-mâbûd, 2/116, Delhi, 1322; Seharenfûri, Bezlül-mechûd, 5/136; Mahmud Muhammed es-Sübkî, el-Menhelü'l-azbi'l-mevrûd, 5/311, Mısır, 1394; Süyûtî, Zehru'r-ruba ale'l-Mücteba, 1/233 (Sünen-i Nesâî ile birlikte); Haşiyetü's-Sindi ala Şerhi'n-Nesâî Lis's-Suyûtû, 1/232-233 (Sûnen-i Nesaî ile birlikte); Beğavî, Şerhu's-Sünne, 4/159, Dimaşk 1390-1400/1970-1980; Haydar Hatiboğlu, Sünen-i İbn Mâce Tercemesi ve Şerhi, 4/248 İst, 1983

Oysa, yukarıda (ve 20 numaralı dipnotta cilt ve sahife numaralan ile) gösterildiği üzere İbn Nüceym, "el-Eşbâh ve'n Nazâir" ve "el-Bahrü'r-râik" adlı kendisine ait kıymetli eserlerin her ikisinde de, en-Nevâdiru'l-fıkhiyye'de kendisine isnat edilen sözlerin tam aksini nakletmekte; bu anlamda hiçbir ifadeye yer vermemektedir O halde bu sözler, yeterli araştırma yapmadan, mezkür kitaba dercedilmiş, asılsız bir isnattan başka bir şey değildir

Kaldı ki, ibn Nüceym büyük ve muhakkık bir fakih olmakla birlikte -fukaha arasındaki derecesi itibariyle; "tahric ve tercih ashabı"ndan bile sayılmamaktadır Hükmü beyan edilmiş olan bir konuda, tahric ve tercih ehlinden olan fakihlerin bile müctehide muhalefeti söz konusu olamayacağına göre, (24) farz-ı muhal, isnat edilen bu sözlerin kendisine ait olduğu sabit bile olsa, -yukarıda İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed gibi müctehidlerden nakledilmiş olan hükümler karşısında, ictihad yetkisini haiz olmayan bir fakihin sözlerine itibar edilemeyeceği aşikardır

Şunu da belirtelim ki, bir mesele için, kaynak niteliği taşıyan bir eser de olsa, sadece kitabın adını vermek, kaynak göstermek demek değildir Kaynak, eserin müellifi, adı, cilt ve sahifesi, baskı yeri ve tarihi belirtilerek gösterilir


(24) İbn Abidin, Reddü'l-muhtar, 1/52-53; Ukûdu resmi'l-müftî (Mecmûatti'r-resâil içinde), sh 11-12, İstanbul, 1325; M Ebû Zehra Ebû Hanife, sh 442-447, Kahire, İkinci baskı, ts; Aynı eser, çeviren: Osman Keskioğlu, sh 388-393, Ankara, 1962; Seyyid Bey, Usûl-ı Fıkh (Medhal), sh 243-249; İstanbul, 1333; Ö Nasuhi Bilmen, Istılahat-ı Fıkhıye Kamusu, 1/324-325, İstanbul, 1949; Hayreddin Karaman, İslâm’ ın Işığında Günün Meseleleri, 2/505-506, Istanbul, 1988


İrfan YÜCEL
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

Emekdar Üye 09 Nisan 2009 21:31

Kaza namazı borcumuz var iken, duha ve tesbih gibi nafile namazları kılmak caiz mi?
 
Sual: Kaza namazı borcumuz var iken, duha ve tesbih gibi nafile namazları kılmak caiz mi?

CEVAP
Namazın kazaya kalma sebebi önemlidir Eğer namaz şer�i bir özürle kazaya kalmışsa, mesela, seferde; sel, yırtıcı hayvan, eşkıya, anarşist gibi bir tehlike varsa, namazı oturarak veya hayvan üzerinde ima ile de kılmak mümkün değilse, annenin veya çocuğunun telef olacağı zaman ebenin ve acil ameliyatlarda doktorun müdahalesi esnasında kılınamamışsa ve uyku, unutmak gibi bir özürle namaz kaçırılmışsa, kazayı önce kılmak gerekmez, bahsedilen nafile namazları kılmakta hiç mahzur olmaz Çünkü namazın bu özürle kazaya kalması günah değildir

Böyle bir özürle kaçırılan namazlara faite namaz denilmektedir Çünkü, bir Müslüman namazlarını terk etmez Ancak yukarıda bildirilen bir özür ile kaçırabilir Bir özür ile kaçırılmış namaz ile özürsüz, kasten terkedilmiş namazın hükmü aynı değildir Namazları, bir özürle fevt ederek kazaya bırakmak günah olmadığı için, bunların kazalarını, nafile kılacak kadar geciktirmek de günah olmaz (Redd-ül muhtar, Halebi, Hindiyye)

Terk edilmiş namazın hükmü ise şöyledir:
Büyük âlim İbni Nüceym�e soruldu ki, kaza namazı olan kimse, sünnetleri kılarken kazaya niyet ederek kılsa, sünnetleri terk etmiş olur mu? Cevabında, (Sünnetleri terk etmiş olmaz Çünkü sünnetleri kılmaktan maksat, o vakit içinde farzdan başka bir namaz daha kılmaktır Kaza kılmakla, sünnet de yerine getirilmiş olur) [Nevâdir-i fıkhiyye fi mezheb-il-eimmet-il Hanefiyye s36]

Hamza Efendi hazretlerinin Bey� ve Şir�a risalesinin şerhinde, (Kaza borcu var iken, nafile kılmak ahmaklıktır) buyuruluyor Sünnetlere nafile denir

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyuruyor ki:
(Kaza borcu olan, sünnetleri kılarken, kazaya da niyet etmelidir)
Hz Ebu Bekir, Hz Ömer�e yaptığı vasiyetinde, (Farz olan ibadetler ödenmeden nafileler kabul olmaz) buyurdu (Kitab-ül Harac)

Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Kaza namazı olanın, kıldığı nafile namaz kabul olmaz) [Dürret-ül-fahire]
(Herkes nafile ile meşgul iken sen farzları tamamla!) [Miftah-ün-necat]

(Hak teâlâ, farz ibadetle bana yaklaşıldığı gibi, hiçbir şeyle yaklaşılamaz buyurdu) [Buhari]

(Farz namaz borcu olanın nafile kılması, doğurmak üzere olan hamileye benzer Doğumu yaklaşmışken, çocuğu düşürür Artık bu kadına, hamile de, ana da denmez Bu kimse de böyle olup, farz namazlarını ödemedikçe, nafile namazları kabul olmaz) [Fütuh-ul-gayb m48]

Bu kitabı şerh eden Hanefi âlimi Abdülhak-ı Dehlevi, (Bu hadis, farz borcu olanın, sünnetlerinin de kabul olmayacağını bildiriyor) buyuruyor Abdülkadir-i Geylani hazretleri (Farz borcu varken sünnet ile meşgul olmak ahmaklıktır Çünkü sünnetleri kabul olmaz) buyuruyor (Fütuh-ul gayb ve şerhi)

Farzın yanında nafile ve sünnet, deniz yanında bir damla bile değildir (Mekt Rabbani)

Bu vesikalara rağmen, Allah�ın emri olan farzı bıraktırıp, Duha, Tesbih, Teheccüd gibi nafileleri kıldırmaya çalışıyorlar Bir kimse, ömründe hiç nafile kılmasa, ahirette ceza verilmez Fakat bir farzı terk etmenin cezası çok büyüktür Düşman karşısında, bir farz namazı kılmak mümkün iken, terk etmenin cezası, 700 büyük günaha bedeldir (Câmi�-ül-fetâvâ)

Emekdar Üye 09 Nisan 2009 21:31

Kaza namazının önemini ve faziletini anlatabilir misiniz?
 
“1-Kaza namazının önemini ve faziletini anlatabilir misiniz?
2-Vitirden sonra kaza namazı kılınabilir mi ve kaza namazı ne zaman kılınamaz?”



Amellerimizi farz, vâcip, sünnet, müstehap, mubah gibi mes’ûliyet ve fazîlet derecelerine ayıran dînimizin, en çok feyiz ve fazîleti “farz” ibâdetlere verdiğini biliyoruz Farzları net olarak elimizde tutarsak, geriye kalanlar hakkında tercihimizi kullanabilme imkânımız olur Farzları, hiçbir şeye fedâ etmeyiz Başka bir ifâdeyle, farzlar hakkında irâdemizin tercih yapma hakkı ve yetkisi yoktur; farzlar zorunlu olarak yapmakla yükümlü olduğumuz feyiz kaynaklarımızdır Diğerleri ise, tercihimize bağlı olarak yapabildiğimiz; yaptığımız takdirde sevap kazandığımız, yapamadığımız takdirde ise günahkâr olmadığımız amellerdir

Hayatımızda “farzlar” oldukça azdır Farzların az oluşu, bizim için Cenab-ı Allah’ın şefkat ve merhametinden başka bir şey değildir! Oldukça az olan farzları ise, “Allah’ın üzerimizdeki zimmeti” olarak algılamalı ve muhakkak eda etmeliyiz Eğer tercih kullanacak isek, farz olmayan amellerde tercih kullanmamızın hiçbir sakıncası yoktur Ama farzları asla tercih konusu yapmamalı; farzları yerine getirmeliyiz

Çünkü farzlar bir yönüyle zorunlu; diğer yönüyle bizi Allah’a yaklaştırmakta, feyizde ve sevapta eşi ve benzeri olmayan ibadet biçimleridir Nitekim Cenab-ı Hak, “Kulum kendisine farz kıldıklarımdan bana göre daha sevimli hiçbir şeyle Zatıma yaklaşmamıştır” buyuruyor1

Farzların hem zorunlu oluşu, hem de sevap ve feyiz açısından eşsiz oluşu; bütün dikkatimizi üzerinde yoğunlaştırmamız ve âdeta farzları edâ etmeyi hayatımızın biricik gayesi kılmamız için yeterli sebeptir Tabir yerindeyse, farzları eda etmek için yaşadığımızı düşünmeliyiz

Kaza borçlarımız, günlük farzlarımızla “aynı ölçüde” eşsiz ve benzersiz sevap ve feyiz kaynaklarımızdır Günlük farzlarımızla birlikte, bizim için “yine farz ölçüsünde” feyiz ve sevap kazandırmaya kabiliyeti ve istidadı bulunan bu ibadetleri de, “uygulayabileceğimiz bir plânlama” ile yerine getirmeye bir an önce başlamalıyız

Hemen belirtelim: Kaza namazı kılamayacağımız hiçbir zaman dilimi yoktur Vitirden önce de, sonra da kaza namazı kılınır Önce, Bismillah diyelim ve her gün sâdık kalabileceğimiz, uygulanır bir program yapalım Sonra da, bu programı günlük uygulamaya başlayalım Bir süre sonra kendimizin, “günlük farz” ve “kazâ farz” olmak üzere “top yekun farzlarımızı” yerine getirmeye–inşaAllah—uyum sağlamış olduğumuzu göreceğiz

Geçirdiğimiz bir namazın yalnız farzının ve vâcibinin kazâsı kılınır Bunlar, sabah namazında iki rek’at farz, öğle namazında dört rek’at farz, ikindi namazında dört rek’at farz, akşam namazında üç rek’at farz, yatsı namazında dört rek’at farz ve üç rek’at vitir vâcip olmak üzere her gün için toplam 20 rek’at namazdan ibârettir Hepsini her gün bir arada kıldığımızda bile günlük sadece 20 dakikamızı alır Düşünelim bir kere: Her gün yirmi dakika nerelere vermiyoruz ki?

Yapacağımız tek şey; farz için kamet etmek, “Niyet ettim Allah rızâsı için vaktinde kılamadığım en son (meselâ) sabah namazının farzını kazâ etmeye” diye niyet etmek ve sabah namazının farzını nasıl kılıyorsak kazayı da aynı şekilde kılmaktır

Bu şekilde günlük beş vakit namazın kazasını; ya her vaktin arkasından birer vakit de kaza kılmak sûretiyle; ya da—buna vaktimiz müsait olmadığında—yatsı namazının ardından bir günlük de kaza namazı kılmak sûretiyle yapmaya niyet ettiğimizi düşünelim (Şartlarımıza uygun başka çözümler bulmak da mümkün) Bu niyetimize sadık kalarak ibadetlerimize başladığımızda, belli bir süre sonra, kaza borçlarımızı–inşaAllah—kolayca ödemiş oluruz Oruç borçlarımızdan da aynı yol ile kurtulmamız mümkün

Cenab-ı Hak, “Kulum beni nasıl tanırsa, onunla öyle muamele ederim”2 buyuruyor Allah Resûlü (asm) ise bir hadislerinde, “Ameller ancak niyetlere göredir”3; bir diğer hadislerinde de Cenab-ı Hakk’ın meleklerine “Kulum bir iyilik yapmaya niyet eder, fakat yapmaya muktedir olamaz ise, ona bu güzel niyetine mükâfat olarak, tam bir iyilik yapmışçasına sevap yazın”4 diye emrettiğini beyan buyurmaktadır

Binaenaleyh, böyle ciddi bir planlamayla başladığımız kaza namazlarımızı tamamen kılmaya,—ölüm gibi zorunlu bir sebeple—muktedir olamadığımızda, Cenab-ı Hakk’ın, bunu yapmış gibi kabul buyurması, merhametinin ve mağfiretinin şe’nidir Cenab-ı Hakk’ı böyle bir merhametle bilmek de, bizim kulluğumuzun şe’nidir Ancak bizim niyetimizde sadakatimiz ve kararlılığımız, Allah’ın merhametine ve mağfiretine mazhar olmamız için önemli bir faktördür

Biz başlayalım İnşaAllah Cenâb-ı Hak bize imkân lütfeder


Haşiye:
1- R Sâlihîn, 95
2- Buhârî, Tevhid, 15 (Bedîüzzaman’ın tercümesiyle-Sözler, s 39)
3- Buhârî, 1/1
4- Buhârî, 12/2184

Emekdar Üye 09 Nisan 2009 21:49

Vakit Namazından Önce Kaza Namazı Kılınır Mı?
 
Kaza namazlarını mümkün mertebe geciktirmemek, her ne sûretle ve sebeple olursa olsun, vaktinde kılınmayan bir namazı ilk fırsatta kaza etmek farzdır Kaza namazı borcunun çok olması, yeni kazaları da meçhulde bırakmayı gerektirmez

Kaza namazı kılmanın hiçbir şekilde belirli bir vakti, saati ve şekli yoktur Üç kerahet vaktinin dışında her vakitte, her şartta, her durumda, her vaktin kaza namazı kılınabilir Hatta Şafiîlere göre kerahet vakitlerinde de kaza namazı kılınabilir Yani kişi müsait olunca her vakit, her türlü kaza namazı kılmak için en eşref ve en mümtaz vakittir Vakit namazından önce dilediği vaktin kazası kılınabileceği gibi; vakit namazı kılındıktan sonra da dilediği vaktin kazası kılınabilir Bir defada bir günlük veya birkaç günlük namazın kazası da kılınabilir
alıntı

KuM TaNeSi 09 Nisan 2009 22:55

Kaza namazı yerine nafile namaz kılınabilir mi?
 
Sual: Bir kimse kaza namazı kılmayıp ömür boyu teheccüd, kuşluk ve evvabin gibi sünnet olan nafile namazlar kılsa, kaza namazı borcundan kurtulmuş olur mu?

Asla kurtulmuş olmaz İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Farzların yanında nafilenin hiç kıymeti yoktur Deniz yanında damla bile değildir (1/260)

Ömür boyu kıldığı bütün nafileler, bir farz namazın sevabına kavuşamaz İslam âlimleri, (Farz kazası olanın nafilelerle meşgul olması ahmaklıktır) buyuruyor Bir farzı vaktinde yapmakla, kazasını ödemek bile aynı değildir Mesela bir kimse, Ramazan ayında farz bir orucu tutmayıp sonra kaza etse, hatta ömür boyu nafile oruç tutsa, o bir günün sevabına kavuşamaz Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ramazanda bir gün oruç tutmayan, onun yerine bütün yıl oruç tutsa, Ramazandaki o bir günkü sevaba kavuşamaz) [Tirmizi]

Bu hadis-i şerif, farzları vaktinde eda etmenin önemini açıkça gösteriyor Kaza etmekle bile bu sevaba kavuşulamayacağı bildiriliyor Hele kaza etmeyip de nafilelerle meşgul olmayı, İslam âlimleri ahmaklık olarak nitelendiriyor Sünnetlerin de nâfile hükmüne dâhil olduğu, bütün fıkıh kitaplarında açıkça yazıyor

Mehmet Ali Demirbaş

Emekdar Üye 10 Nisan 2009 09:13

Kaza namazı borcu olan nafile kılabilir mi?
 
Kazaya kalmış namazların kazası ile meşgul olmak, nafile namaz kılmaktan önemli ve önceliklidir Ancak vakit namazları ile birlikte kılınan düzenli nafileler (revatip sünnetler) ve teravih namazı imkânlar ölçüsünde kılınmalıdır Hz Peygamber bir hadislerinde, "Kulun kıyamet günü ilk hesaba çekileceği konu, farz namazlardır Eğer bu tamamsa işi kolaylaşmıştır Aksi halde, "bakın bakalım, nafileden, bir şeyi var mı?" denir Nafile ile farz eksikleri tamamlanır" buyurmuştur (Tirmzî, “Salât”,188; İbn Mâce, “İkame”, 202)

Emekdar Üye 10 Nisan 2009 09:40

Kaza namazı hakkında sorulan sorular ve nasıl kılındığı hakkında bilgi
 
Farz bir namazı vaktinde kılmaya eda, vakti geçtikten sonra kılmaya kaza, bozulan bir namazı tekrar kılmaya da iade denir



Bir namaz ya bile bile kasden kılınmayıp kazaya bırakılır veya bir özürden dolayı kazaya kalır Bir vakit namazı kasdî olarak kılmayıp kazaya bırakmak büyük bir günahtır Böyle bir hareketten uzak durmalıdır Bu çeşit bir hatanın işlenmesi durumunda bir an önce kaza edilmeli, borçtan kurtulmalıdır Çünkü ölümün ne zaman gelip çatacağı belli olmaz Ölüm gelip de hazırlıksız yakalarsa âhirete borçlu olarak gidilmiş olur


Bu şekilde kılınmayan bir namaz her ne kadar kaza edilmekle borçtan kurtulunmuş olunsa da, işlenen günah için ayrıca tevbe istiğfar edip, Allah'tan af dikmek lâzımdır Bunun için hem kaza, hem de tevbe edilmelidir

Unutmak, uyku veya meşru bir mazeretten dolayı vaktinde kılınamayan namazlar da hatırlandığı veya meşru özür geçtikten sonra fazla vakit geçirmeden kaza edilmelidir

Bazı özürler vardır ki, bu hallerde kılınmayan namazlar daha sonra kaza edilmezler Kadınların âdet ve lohusalık hali, beş vakit devam eden sar'a veya cinnet hali bu çeşit özürlerdendir Zaten âdet gören ve lohusa olan kadının namaz kılması caiz olmayıp haramdır

Vakti içinde kılınmayan beş vakit namazın kazası farz, vitir namazının kazası vacip, sünnetin kazası da sünnettir Kazası sünnet olan, yalnız sabah namazının sünnetidir Günün sabah namazı kazaya kalmış ise öğleye kadar kılınınca farzıyla birlikte sünneti de kaza edilir Öğleden sonraya kalınca sünnet kılınmaz, sadece farz kaza edilir

Zamanında kılınamayan bazı vakit sünnetleri de daha sonra kılınarak kaza edilir Meselâ, cemaate yetişmek için öğle namazının ilk sünneti kılınamadığı takdirde, farzı kılıp iki rekât sünnetten sonra ayrıca kılınır Cuma namazının ilk sünneti hutbeden önce kılınamadığı zaman, yine Cumanın iki rekât farzından sonra kaza edilerek kılınır, îki rekât kılınarak yarıda bırakılan öğlenin ve cumanın ilk sünnetleri aynen bu şekilde dört rekât olarak kaza edilir

Bu sünnetlerin dışındaki diğer vakit namazlarının sünnetleri kılınmadıkları zamanlar kaza edilmezler Meselâ ikindi ve yatsı namazının sünnetleri farzdan önce kılınmadıkları zaman daha sonra kılınmazlar

Kaza namazları, ne şekilde kazaya kalmış ise aynı şekilde kılınacaktır
Sabah 2, öğle 4, ikindi 4, akşam 3, yatsı 4 ve vitir 3 rekat olarak kaza edilir

Her namaz için belirli bir zaman veya mekan tayin edilmez Yani ikindi namazının kazası ikindi vaktinde kılınır diye bir sınır yoktur İstediğiniz zamanda kılınabilir Kaza namazını kılarken ikindi namazının yatsıdan önce veya öğlenin sabahtan sonra kılınması gerekir gibi bir şartta yoktur

Fakat kerahet dediğimiz zamanlarda kılınmamasına dikkat edilir Bu vakitler de güneş doğduktan 45 dk sonraya, Güneş batmadan 45 dk Önceye kadar ve Güneş tam tepede olduğu zaman (öğleye 30 dk Kala) namaz kılınması hoş görülmemiştir Bunların dışındaki bütün zamanlarda kaza namazı kılnabilir


Kaza namazları nasıl kılınır?

Vaktinde kılamayıp kazaya kalan namazları altı vakti bulan veya daha çok olan bir kimse kaza namazları arasında bir sıra gözetmediği gibi, kaza namazları ile vakit namazları arasında da bir sıra takibi yapmaz





Namaz kılmanın mekruh olduğu üç kerahet vaktinin dışında istediği ve müsait olduğu her zaman kılabilir Çünkü kaza namazları için belli bir vakit yoktur Meselâ, vaktinde kılınamamış olan bir ikindi namazı yatsıdan sonra, bir yatsı namazı da öğleden sonra kılınabilir

Kaza namazlarını kılarken vakti belirlemeye gerek yoktur Bu çok zor olacağından kolay olanı yapmak daha uygundur


Bir kaza namazı şöyle niyet edilerek kılınır:

Meselâ: "Vaktine yetişip de kılamadığım ilk öğle namazını" yahut "son öğle namazım Allah rızası için kılmaya niyet ettim" Böylece kazaya kalmış olan namazlar, ya ilk kazaya kalmış olanından başlanmış olur veya en son kazaya kalmış olanından başlanmış olur ki, her iki halde de belli bir düzene göre geçmiş namazlar kılınarak azalmış olur

Daha kolay olması bakımından "Üzerimde olan bir öğle veya ikindi namazını kaza ediyorum" şeklinde niyet etmek de yeterlidir
Bir vaktin namazı kaza edileceği zaman önce bir ezan okunur, sonra ikamet getirilerek kılınır Birden fazla kaza namazı kılınacağı zaman da hepsi için bir ezan kâfi gelirken, her farz namazı için ayrı ayrı ikamet getirmek sünnettir

Kazaya kalmış olan namazların kaç vakit olduğunu kesin olarak bilemeyen kimse, galip tahminine göre hareket eder Sayı bakımından tam bir tahmin yapamıyorsa, üzerinde kaza namazı kalmadığı kanaatine varıncaya kadar kılar

Aynı namazları kazaya kalmış olanlar bu namazı cemaatle kılabilirler Fakat farklı farklı namazları kılmaya kalkanlar tek bir cemaat olamazlar; ayrı ayrı kılmaları gerekir

Kaza namazlarını, mümkünse evde kılmayı tercih etmelidir Şayet bu namazlar mazeretsiz olarak kazaya bırakılmışsa bir günah sayılacağından bunu teşhir etmek uygun olmaz

Ahmed Şahin

muhsin iyi 07 Ağustos 2011 14:25

Cevap: Kaza namazının önemini ve faziletini anlatabilir misiniz?
 
Kaza Namazlarını Kimler Kılabilir?
Tabii ki herkes kılabilir. Kimse bu konuda kimseye engel olamaz. Ama kaza namazları bir nasip meselesidir.
Namaz, Allah’ın yüzden fazla ayeti kerime ile emrettiği bir farzdır. Dinin direğidir. Ama insanlar gafletle, günahların ağırlıkları ile namaz kılmayı terk edebilmektedir.
Allah, insana tövbe nimeti nasip ettiğinde eğer bu tövbe, tövbe-i nasuhsa insan geçmişte yaptığı hatalarını tamir etmeye başlar. Bunların içerisinde kaza namazları en başta gelir. Bir insan tövbe yoluna girip de böyle bir telafi ve borç içerisinde değilse, demek ki tövbesi tam değil, yani tövbesi nasuh tövbe ayarında değildir. Bu ortaya çıkar. Nasuh tövbenin en önemli özellikleri yapılan günahlara içten bir pişmanlık duyma, bir daha yapmama azmi ile birlikte geçmişte yapılan kusurları da tamir etme yoluna girmedir. Bu açıdan kaza namazları da bu tövbenin neticesidir. Yoksa insanların çoğu vakit namazlarını, hatta farz namazlarını kılmaktan acizdirler, bir de bunun üstüne kaza namazlarını kılmak gerçekten Allah’a samimi bir şekilde tövbe etmiş, ona yönelmiş ihlâslı kullara mahsustur. Bu ancak bu tür kullara kolay gelir. Onlar kaza namazlarını kılmaya içten gelen bir güç, enerji, heyecan ve şevkle katlanırlar. Yoksa böyle bir tövbe nasip olmazsa o kişi isterse namaza başlasın, yani vakit namazlarını çeşitli vesilelerle kılmaya başlasın, kolay kolay kaza namazlarını kılmaya yanaşmayacaktır, daha doğrusu hiçbir zaman kaza namazlarını kılamayacaktır, bu konuda Allah’ın affına ve merhametine güvenecektir ya da kaza namazları aleyhinde çeşitli bahanelere sığınacaktır. Bundan dolayı kaza namazı için öncelikle Allah bizlere tövbe-yi nasuh nasip eylesin. Amin.
İnsan nefsi öyle ahmak, öyle küstahtır ki, geçmişte kılamadığı namazların büyük bir günah olduğunu namaza başlamakla unutur. Kılamadığı namazlar sanki bir şey değilmiş gibi davranır. Güya tövbe edip namaza başlamakla geçmişteki namaz borçlarının üzerinden düştüğünü, kalktığını farz eder. Bu zannına da çeşitli dayanaklar aramaya başlar. Bulduğu dayanaklardan da aslında kendisi de şüphe duyar. Çünkü şüpheyle hareket ettiği gibi şüpheli düşüncelere dayanır, durur. Örneğin der ki, ‘Kuran’da kaza namazı diye bir şey yok, böyle bir şey olsaydı Allah bunu Kuran’da belirtirdi.’ Halbuki sünnette kaza namazı vardır. Yani peygamberimiz kaza namazını bizzat uygulamıştır. Bu konuda ashaptan intikal eden pek çok hadis-i şerif vardır. Peygamberimiz çeşitli nedenlerle kılamadığı namazları ya ashabıyla birlikte veya kendisi bizzat kaza yapmıştır. Kaldı ki fıkhın inceliklerini anlayacak kadar herkes derin bilgiye de sahip olamaz. Onun için mezhep imamları vardır. Mezhep imamları bu konuda fetvalar vermişlerdir. Hak mezheplerde, hususiyle Hanefi mezhebinde bu konu tartışmaya açılmayacak bir biçimde karara bağlanmış; insanın üzerindeki kaza namazlarını bir an önce ödemesi gerektiği belirtilmiştir. Şafi mezhebi bu yönde bir kolaylığa gitmiş, sünnet ve nafile namazları yerine öncelikle kaza namazlarının kılınmasını istemiştir. Hambeli ve Maliki mezhepleri de Şafii mezhebi gibi öncelikle sünnet ve nafile namazların yerine kaza namazlarının kılınması hususunda ısrar etmişlerdir. Kaza namazı kılma hususunda nefsin ve şeytanın sözlerini dinleyeceğimize mezhep imamlarının içtihatlarına değer verirsek kanaatimce daha doğru hareket etmiş oluruz. Tövbe-i nasuhun ruhuna daha çok yaklaşırız. Onun için yukarıda dedim ki, kaza namazını ancak tövbe-i nasuh etmiş kişiler kılabilir. Başkalarına kaza namazları ağır gelir. Onu kılmaya güç yetiremezler. Bundan dolayı insanların önce gerçek bir tövbe ile yani nasuh tövbesi ile Allah’a yönelmeleri, sonra da kaza namazlarını kılmaları gerekmektedir. Arsa olmayınca evi neyin üzerine kuracaksın? Yani bu benzetmede arsa tövbe-i nasuh, ev de kaza namazlarıdır. İş bununla da bitmiyor. Çünkü kaza namazları hiçbir zaman gerçek namazların yerine geçemez. Belki de Allah bunun için Kuran-ı Kerim’inde bunu hiç söz konusu etmemiştir. Aslında böyle düşünmek edepli kula daha çok yakışacaktır. Şu kesin ki, âlemlere rahmet olarak gönderilen Rasulullah, Allah katında affedilme, merhamete ulaşma yolu olarak ümmetine örnek teşkil etmek için kaza namazlarını kılmıştır. Yani kaza namazlarını kılan kul o günahtan kurtulduğunu düşünmemeli, bunun her zaman ezikliğini yaşamalı, ama Allah’ın rahmetinden de ümidini kesmemelidir. Durum böyle iken bazı insanların namaza başlamakla Allah’ı minnet altında bırakırcasına ‘Ne yani bir de kaza namazlarını mı kılacağız, namaza başlamamız yetmiyor mu?’ demeleri veya böyle düşünmeleri en başta büyük bir edepsizliktir. Suçlu insan hatasını, bir de mezhebini unuttu mu cüretkâr ve ahmak olur. Ne dediğini, sözün nereye kadar vardığını bilmez. Ömrünü fıkıh ilmine adamış mezhep imamlarına laf atmaya başlar. Dinden mezhepten çıkar haberi olmaz. Kılmaya başladığı ruhtan yosun namazları ile -haşa- Allah’ı minnet altına sokmaya çalışır. Allah nefsin ve şeytanın elinde esir durumda olan bizleri bu tür isyanlardan muhafaza buyursun. Amin.
Sünnet Namazları Kaza Namazları Yerine Geçmez mi?
Sünnet namazları peygamberimizi taklitle kılınan namazlardır. İnşallah Allah ahrette o namazlarla hem farz namazlarımızdaki eksikleri tamamlayacak hem de bizleri peygamberimizin şefaatine mazhar kılacaktır. Buna işaret eden hadis-i şerifler var. Hatta hadis-i şerifler tüm nafile namazları da bu kapsam içerisine almaktadır. Ama bize düşen şey bu dünyada iken Allah’ın işine karışmamak, farz namazları zamanında kılmamanın günahını ruhunda duyarak affedilmek için kaza namazlarını kılmaya gayret etmektir. Çünkü peygamberimiz (s.a.s.) sünnet, nafile namazlar dışında kaza namazlarını da ayrı olarak kılmışlardır. Zaten mezhep imamları da bu yüzden kaza namazının varlığını kabul edip ayrı bir namaz türü olarak kılınması gerektiğine hükmetmişlerdir. Ayrıca Hanefi mezhebine göre farz ve sünnet namazı, kaza namazları yanında diğer nafile namazlara da ihtimam göstermek gerekir: Teheccüd, duha, evvabin gibi. Farz namazlar emrin neticesi olduğundan daha bir tatlıdır. İnsana ödevini yapmanın huzurunu verirler. Kaza namazları geçmişteki kusurdan ötürü kılındığından insandaki ucup, gurur, kibir gibi nefsin damarlarını kırar, kulluğundaki acziyeti hatırlatırlar. Allah’ın rahmetine ve mağfiretine sığındırırlar. Sünnet namazlar, Rasullullah’a tabi olmanın, onun şefaatiyle ümitlenmenin hazzıyla insanı mest ederler. Nafile namazlar ise Allah’a karşı bir sevdanın ve aşkın ifadesidirler. Ruh bu namazlarla adeta Allah’a doğru koşar. Allah’a yaklaşmanın yolu bu nafile ibadetlerden geçer. Bir hadisi şerifte de zaten bu durum belirtilmiştir. Çünkü bu namazlar bir emirle değil, kuldaki istekle doğmuşturlar. Yani insanın hür iradesiyle kıldığı namazlardır. İstese kılmayabilirdi. Onun için hem nefse hem de ruha çok tatlı görünürler. En çok zevk alınan namaz türüdürler. Bu namazlarda rüku ve secdeleri uzun tutmak bu zevkleri daha da artırır. Kısacası her namazın ruhu, tadı birbirinden farklıdır. Bu ibadetlere biraz devam ettiğimizde bu birbirinden farklı tatları almaya, birbirinde ayırmaya başlarız. İnsan nasıl bir yemek çeşidiyle yetinmiyorsa, her yemekte farklı bir tat alıyorsa, namaz türlerinde de durum böyledir. Birinin tadı diğerine benzemez. Hele bu çağda, yani ahir zamanda günah ve küfrün değişik türlerine bulaşmaktan kurtulamayan bizlerin kaza namazlarının iklimine ihtiyaçları ve bu namazların ardından dökülecek gözyaşlarına ihtiyaçları çoktur.
Kaza Namazları Nasıl Kılınır?
Kaza namazlarında sünnetler kılınmaz. Sadece farz ve vacip namazlar kaza edilir. Çünkü Allah bu namazları emretmiştir. Sünnet namazlar sevap ve peygamberin şefaatini kazanmak için kılınır. Kılınmadığı takdirde günah değildirler. Kişi sadece sünnetin sevabından ve faziletinden mahrum kalır. Bunlar da aslında büyük mahrumiyetlerdir. Biliyorsunuz gün içerisinde mutat olarak kılınan tek vacip namaz -tabii Hanefilere göre- yatsı namazından sonra kılınan üç rekâtlı vitir namazıdır. İşte kaza namazlarını kılacak kişi nasıl gün içerisinde vakit namazlarının farzlarını ve vacibini kılıyorsa yine aynı biçimde bir değişiklik yapmaksızın kaza namazlarını kılar. Yani kaza namazları ile farz ve vacip namazlar aynı şekilde kılınırlar. Aralarında hiçbir fark yoktur. Tek fark kaza namazı kılarken niyet almadadır. Zira kaza namazı kılarken iki değişik biçimden birisi ile niyet ederiz.
‘Niyet ettim Allah rızası için kazaya kalmış son sabah namazının farzını kılmaya…” veya ‘‘Niyet ettim Allah rızası için kazaya kalmış ilk sabah namazının farzını kılmaya…” Dikkat edersek kaza namazları ya sondan başa doğru ya da baştan sona doğru kaza edilmektedir. Bunlardan hangisi kişiye daha hoş geliyorsa onu seçer.
Kaza namazlarının her biri için ayrı ayrı kamet getirmenin daha makbul olacağı bazı âlimlerce belirtilmişse de bazı âlimlerce de bir kametle arka arkaya kaza namazı kılınacağı da ifade edilmiştir.
İnsanların çoğu, özellikle gençler, namazdan uzaktırlar. Pek çok insan namaz kılmamaktadır. Günah ve küfür bataklığında isteseler de bir türlü namaza başlayamamaktadırlar. Haftada bir kıldıkları cuma ve yılda iki kere kıldıkları Bayram namazları ile kendilerini teselli etmektedirler. İnsanlara tövbe yıllar sonra nasip olabilmektedir. Genellikle kırklı ellili yaşlarda insanlar tövbe edip hak yola giriyorlar ve namaza başlıyorlar. Bu durumda bir insanın üzerinde buluğ çağına girdiği yaştan sonra kılamadığı her namaz, kaza namazı olarak kılınmayı beklemektedir. Ülkemizde ortalama olarak erkekler on iki, on üç; kadınlar ise on, on bir yaşlarında buluğ çağına girmektedirler. Buna göre kırk yaşında olan bir erkek yeni namaza başlamışsa en az 28 yıllık bir kaza namazı borcu bulunmaktadır. Bu kadar büyük bir borç nasıl ödenir? Buna ömür yeter mi? İnşallah ödenir, buna da ömür yeter diyelim; ama ömür yetmezse de kişi inşallah güzel niyeti ile Allah katında güzel bir kabul görecektir. Önemli olan bu işe bir ucundan başlamaktır. Allah kalplerimize bakmakta ve bize ona göre değer vermektedir. Karıncaya sormuşlar, ‘Nereye gidiyorsun?’ diye. O da, ‘Hacca!’ diye yanıt vermiş. ‘Sen bu küçük cüssenle onca yolu bitiremezsin.’ demişler. Karınca da, ‘Olsun,’ demiş, ‘yolunda ölürüm!’ İnsan kaza namazları hususunda da böyle düşünmeli, bu namazın ancak gerçek bir tövbe ile Allah’a yönelmiş kullara mahsus olduğunu tefekkür ederek haline şükredip ölünceye, daha doğrusu borcu bitinceye kadar bu namazlara devam etmelidir. Kaza namazlarının tadını alan bir insan, borçlarını bitirdikten sonra da öyle kolay kolay onu bırakamaz. Belki eksiklerim olabilir, belki farzları hakkıyla kılamamışımdır, bahaneleriyle de kaza namazlarını sürdürür. İşte nefis böyledir. Olumlu da olumsuz da olsa bir şeye alıştı mı onu kolay kolay hayatından çıkaramaz. Mesele onu güzel şeylere alıştırmakta.
Kaza namazları için müstakil bir zaman dilimini ayırabiliriz. Örneğin sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı namazlarından sonra… Yani kaza namazları her vakit namazının arkasından kılınabileceği gibi herhangi bir vakit namazının arkasında sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı ve vitir kaza namazlarını da arka arkaya topluca kılabiliriz. Bunu biraz daha açalım. Örneğin sabah namazını kıldık. Bitirdik. Sonra kaza namazlarına başlar, sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı, vitir kaza namazlarımızı arka arkaya kılabiliriz. Bu bir yoldur. Başka bir yol da şöyledir: Örneğin o günün sabah namazını sünneti ile kıldık bitirdik. Sonra bunun üzerine sabah namazının kazası olmak üzere iki rekât daha kılarız. Öğle vaktinde de öğlenin kazası için böyle yaparız. İkindi ve diğer vakitlerde de benzer şekilde devam ederiz. Tabii bazen vaktimiz sıkışık olduğunda iki veya daha çok kaza namazını başka bir vakitte de toplayabiliriz. İşte bir insan bir günde bir günün veya yarım günün kazasını yapa yapa yavaş yavaş üzerindeki bu yükten ve sıkıntıdan kurtulabilir. Allah’ın rahmetine ve affına ulaşabilir.
Kaza namazı her zaman kılınabilir. Yalnız şu üç vakitte kılınmazlar. Sabah namazında güneş doğduktan kırk dakika içerisinde; öğle vaktinde öğle namazı vakti girmeden kırk dakika önce; bir de güneş batmaya yakın yani akşam namazından kırk dakika önce kılınmazlar. Bunlar kerahet vakitleridir.
Bir kişi sabah namazına uyku gibi bir nedenle kalkamayıp daha sonra uyanırsa kerahet vakti çıktıktan sonra sünneti ile birlikte farzı kaza yapar. Geçmiş sabah namazlarının kazası ise sadece farzları ile olur. Sünnetler kılınmazlar.
Allah üzerinde namaz borcu olan cümle ümmet-i Muhammed’e tövbe-i nasuh ile kaza namazlarına başlamayı nasip eylesin. Bizleri engin rahmetiyle bağışlasın. Amin. Selamun aleyküm.

Sevay571 12 Mayıs 2012 14:47

Kaza namazı var mı ?
 
S.a / A.s
birikmiş 2000 günlük kaza borcum bulunuyor. Namaza daha doğrusu başladıktan sonra kazaya namaz bırakmadım önceden kalan borçlar.
Bazı hocalar kaza namazı yok diyor, bazıları var ?
Gönlüm tatmin olamıyor. Kaza namazı var mı ? eğer varsa 2000 günün kazası biter mi ya :( mahcup000

Medine-web 12 Mayıs 2012 14:54

Cevap: Kaza namazı var mı ?
 
İslam fakihlerinin büyük çoğunluğuna göre,
zamanında kılınamayan farz namazların kazası da farzdır.

namazlarınızın kazaya bırakılması suçtur,bu suç için öncellikle tevbe gerekir.sonra tevbe gereği mümkün mertebede kazaya kalan namazlarınızı acil ve seri kaza edilmesi gerekir.

nasıll 14 Mayıs 2012 09:13

Cevap: Kaza namazı var mı ?
 
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Medine-web 14 Mayıs 2012 16:51

Cevap: Kaza namazı var mı ?
 
hocanın dediği doğrudur tabii ki..ibadetlerin içinde fetvası toleransı olmayan tek ibadet namazdır.orucun haccın vs ibadetlerin bi şekilde ertelenmesi,kazası mümkündür.ama namazın bu konuda toleransı yok.
buraya kadar sorun yok.
namazın iki farzı var;
1-vaktinde kılınması
2-namazın kendisi.

kaza yapılan vaktin kazası değildir namazın kendisidir.vaktin kazası olmaz.hoca böyle dese bi şekilde anlaşılır olurdu.mezheplerin fetvasıda vaktin değil namazın kazasıdır.kılmadığı namazlarını kaza edip,vakitler içinde tevbe etmesi olarak algılamışlardır.
dikkatleri üzerlerine çekmek için,bu tür sivri çıkış yapan bazı medyatik kişiler,asıl hadlerini aşan onlardır.


SAAT: 21:02

vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320