www.medineweb.net, yükleniyor... 'den beri Kesintisiz Yayında.... |
02 Nisan 2010 20:36 | |
Efser | RE: Kur’ân’a Karşı Mes’ûliyetimiz.. Kuran'a karşı zahiri saygımız O'nun içindekine ve daha önemlisi o içeriğin sahibinedir.. Gel gör ki, zarfı öpüp başına koyan; mazrufu merak bile etmeyen ,yığınların elinde.. Geçen gün şahid oldugum bir olayı hatırlattı bana, bu mesuliyet başlıgında açılmış yazı ; Bir aile ortamında evin annesi çocuklarına şöyle diyordu" Oğlum Kuran okumayı öğrenin ki; yarın bi gün ölürsek bize bir faydanız olsun" .. Akif'in dizeleri gayri ihtiyari döküldü dilimden: İnmemiştir hele Kuran, bunu hakkıyla bilin. Ne mezarlıkta okumak,ne de fal bakmak için ... Hayatımızın merkezi yapmadıgımız, ilahi anayasamız olması gereken ve bunu en hakeden Kitabımızdan,öldükten sonra ne bekliyoruz ? |
18 Şubat 2009 08:48 | |
MescidiAksa | Cvp: Kur’ân’a Karşı Mes’ûliyetimiz.. allahım bütün muhammed ümmetini kuran tadında yaşamayı muhammedin (sav) yolunda ölmeyi nasip etsin inşallah emegine saglık üstad çalışma çok süper olmuş |
17 Şubat 2009 10:28 | |
Aysima | Kur’ân’a Karşı Mes’ûliyetimiz.. İlâhî merhamete nâiliyet için Kur’ân’a edeple yaklaşmak, onu huşû ile dinlemek ve titizlikle yaşamak gerekmektedir. Ona dokunurken bedenî temizlik kadar kalbî temizlik de zarûrîdir. Kur’ân-ı Kerîm’den lâyıkıyla feyizyâb olabilmek için, onun kapağı, hürmet, tâzim ve edep ile açılmalı, onu insanlara Rahmân’ın öğrettiği şuuruyla okunmalıdır. Zîrâ âyet-i kerîmelerde buyrulur: “Rahmân, Kur’ân’ı öğretti.” (er-Rahmân, 1-2) "Kur’ân okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.” (el-A’râf, 204) Kur’ân, ilâhî bir anahtardır ki, açamayacağı kapı yoktur. Saâdetli bir ölüm, Kur’ân nurları ve îman feyizleri ile yaşanılan bir hayâtın mükâfâtıdır. Kur’ân’dan uzak bir hayat, mutlak bir ebediyet intihârıdır. Kur’ân-ı Kerîm’e karşı gösterilen ihmâlden daha ziyâde insanın mânevî hayâtını karartan bir hatâ yoktur. Kur’ân-ı Kerîm muhabbeti, çorak gönlümüze bereketli nisan yağmurları gibi yağmadıkça Muhammedî bir mevsimin zümrütlüğüne kavuşamayız. İnsan, gerçek kıymetini, ancak Rabbine kulluk istikâmeti üzere Kur’ân ve sünnet dünyâsında yaşamakla muhâfaza edebilir. Kur’ân-ı Kerîm’in ihmâlinden doğacak büyük musîbetleri ve ağır mahkûmiyetleri düşünüp ona göre davranmanın, her olgun gönül ve akıl sâhibi müslümanın birinci vazîfesi olduğundan şüphe edilemez. Toplumdaki anarşiyi önleyebilmek, ancak îman ve Kur’ân terbiyesiyle mümkündür. Dünyâ ve âhiret saâdeti, evlâtlarımızı Kur’ân iklîminden nasiplendirmekle mümkündür. Îmanlı zenginler servetlerini ilme, ahlâka ve bilhassa kendilerini Kur’ân hizmetine adayanlara seferber etmeli; muhtaç yoksullarla ilgilenip garip yaşayan çilekeş mü’minlerin yanı başında olmalıdırlar. Hakkı ve hayrı tebliğ gayretlerinin semereli olması için, gönül ve zihinlerin dâimâ Kur’ân’ın engin muhtevâsı ile meşgul olması ve Kur’ân istikâmeti ile istikâmetlenip onun ahlâkı ile ahlâklanması şarttır. Bir insan, Kur’ân-ı Kerîm’e ve sünnet-i seniyyeye tâbî olmadan, Rasûlullâh’ın örnek hayâtıyla istikâmetlenmeden kâmil bir mü’min olamaz, ebedî kurtuluşa kavuşamaz. Kur’ân-ı Kerîm, murâd-ı ilâhîyi ifâde ettiği için, ondan en iyi anlayanlar, ![]() Zihnin Kur’ân’ı hıfzettiği gibi kalbin de onu hıfzetmesi zarûrîdir. Bu da davranışlarda ortaya çıkar. Ne mutlu, kalblerine îman vecdini, sadırlarına Kur’ân rûhâniyetini, ruhlarına hizmet neşesini, vicdanlarına güzel ahlâkın berraklığını yerleştirip ebedî saâdetin bitip tükenmez mânevî hazzı içinde ömür süren mü’minlere… |
![]() |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|