04 Ağustos 2023 07:34 | |
Hâdimul İslam |
Kur’anın her zaman hidayetten bahsetmesiyle ortaya çıkan iki grup veya iki hayat görüşü fatiha suresinde de mevcuttur.Bunlardan birisi Sırat-ı mustakim,diğeri ise dalalet yolu.Birisi nimet verilenlerin yolu,diğeri Allah’ın azabına uğrayanların yolu.Nimet verilenler hem İslama sahip olmuşlar,hem de cennete erişmiş olanlardır.Gazaba uğrayanların yolu ise sapıklık içinde olup cehenneme girecek olanların sıratıdır. Kur’andaki kıssalara baktığımızda,hepsinde de hidayette olanların durumu ile gazapta ve sapıklıkta olanların durumu ortaya konmaktadır.Bu bir sünnetullahtır.Kendilerine nimet verilenler Allah’a karşı daima zikir,tesbih,şükür,hamd (bunlardan kasıt bugünkü anlaşılan dejenere olmuş kavramlar değil)ile meşguldur.Gazaba uğrayanlar ise nimetlere karşı-bu Kur’an da olabilir,insanlara verilen başka nimetler de olabilir –nankör ve küfür üzere olan kimselerdir.Zaten Allah insanlara iki yol göstermiştir:1-Şükür 2-Küfür.Bu ikisi birbirine zıtlık teşkil eden iki kavram olup,insan bu ikisinden birisini seçmekle muhayyer bırakılmıştır.Allah Teala insanoğlunun seçtiği yolun sonucunda da iki farkı akıbet sunmuştur:Cennet ve Cehennem. Fatiha suresi Ku’an’ın özünü oluşturmaktadır.Bu sure aynı zamanda insanın Rabbından isteyeceği en güzel duadır,yakarıştır.Mümin,Fatiha da ”Ey Rabbım bizi sıratı mustakime ilet”diye ifade ederken bu, müminin doğru yolda olmayıpta hidayet istemesi anlamında değil,bilakis “Bizi sırat-ı mustakim üzere ayaklarımızı sabit kıl,sapmayalım,hidayet üzere devam edelim”anlamındadır. Fatiha suresi üzerinde devamlı tefekkür etmeli ve fatihayı hayatımızın bir parçası durumuna getirmeliyiz.Allah Rasulu”Fatihasız namaz olmaz” derken kulun günlük yaptığı namazlarında ve yaşamında fatihanın önemini vurgulamıştır. ![]() |
07 Kasım 2013 17:51 | |
YaŞuHa | Cevap: Fatiha Suresi Tefsiri Ellerinize saglık çok faydalı bir yazı olmuş saolun nur olun inş ![]() ![]() ![]() ![]() |
01 Ekim 2013 10:13 | |
Esma_Nur | Cevap: Fatiha Suresi Tefsiri Bismillâhirrahmânirrahîm Fâtiha açılış ve başlangıç demektir. Kur’an-ı Kerîm’i elinize alıp açtığınızda ilk karşılaştığınız sûre budur. Günlük beş vakit namazın her rekâtında; yani toplam 40 kez Fâtiha okunur. Mekke’de inmiştir ve 7 ayettir. Fâtiha-i şerife bize âdetâ bir terimler ve kavramlar listesi verir. Kitabın en başında taşları yerine oturtur. İnsana haddini ve vazifesini bildirir. Tanımlar yapar. Bu yönüyle bu açılış hitâbesi, insanın Allah ve evren karşısındaki koordinatlarını tayin eden bir haritaya veya şifre çözücü bir anahtara benzetilebilir. Rahman, Rahîm Allah’ın adıyla başlar. Besmele’nin bir anlamı budur: “Rahman-Rahîm Allah adıyla başlıyorum.” Bir anlamı ise şöyle formüle edilebilir: Rahman-Rahîm Allah adına... Hamd Övgü Allah’a, minnet O’na, şükür O’na... Kim var O’nun kadar lâyık medh ü senâya? Ama O kim? O kendini nasıl tanıtıyor insanlara? Bu, Allah’ın Kitabı. Yani ki, Rabbin kula hitabı... Hitâbenin en başında yer alan hutbenin daha ilk cümlesinde Allah kendisini tanıtıyor: Rabbu’l-âlemîn... İlâhı, yaratıcısı, hâkimi... Fakat öncelikle hatırınızda tutmalısınız ki, “Rabbi”... Rab sıfatında hem şefkât, hem hikmet, hem heybet ve hem ikaz var! Terbiye eden, yetiştiren, geliştiren, zenginleştiren, artıran, ziyâdeleştiren, sâhip ve müdâhil demek. Allah hem kâinatın yaratıcısı ve hem de idâre edicisidir, demek. Her ânda bir şândadır demek... Kimin Rabbi? Senin Rabbin, senden öncekilerin Rabbi, senden sonrakilerin Rabbi, herkesin Rabbi... Âlemlerin Rabbi... Kaç âlem var? Kaç tane varsa onların hepsinin de Rabbi. Âlem, ilim, alem hepsi aynı kökten... Kâinat Allah’ın eseri. Eser ise sahibinin sanatına şâhitlik eder. Fâtiha-i şerîfe bize Allah’ı “Rabb” olmak yönünden tanıttığı gibi, içinde bulunduğumuz evreni de O’nun eseri, onu gösteren işâretler olarak tanıtıyor. Allah Rabbü’l-âlemîndir demenin bir mânâsı ‘kâinâtı bir kitap bilip de oku!’ demektir. Rahmân - Rahîm Allah “âlemlerin Rabbi”dir; fakat nasıl bir Rabb? Rahman, Rahîm... Rahman-Rahîm... RahmanRahîm... Hem Rahman hem Rahîm. Her ikisi de aynı kökten “rahmet”ten türetilmiş iki ayrı sıfat. Birincisi “fa’lân” vezninden gelir, mübalağa sigasıdır, çokluğu ve büyüklüğü ifade eder. Nitekim kızgın kimseye “gadbân”, sarhoşa ise “sekrân” denir. İkincisi ise “fa’îl” vezninde sıfat-ı müşebbehedir, sözkonusu sıfatın devamlılığına işâret eder. Nitekim “kerîm”, “zarîf”, “edîp” de bu vezindedir. İki sıfatın bir arada kullanılmasıyla âdeta “Rahmeti dağlar gibi büyük ve ihsanı okyanuslar kadar engin” denilmiş olmaktadır. (İbn Cemaa’nın Keşfu’l-Meâni’sinden ilhamla) Birçok müfessir ‘Rahman’ı Allah’ın bu dünyada bütün mahlûkâta, inanan ve inanmayan bütün insanlara ve cinlere şefkât ve merhameti; ‘Rahîm’i ise öte dünyada yalnızca mümin kullarına merhameti olarak anlamıştır. Ayrıca Rahman Cenab-ı Hakk’ın şefkât ve merhamet özelliğine sahip bulunduğunu, Rahîm ise bu sıfatının fiilen de tecelli etmekte bulunduğunu işaret eder. Seni biraz daha tanımak istiyoruz yâ Rab! Mâlik-i yevmi’d-dîn... Herkesin hakkının verildiği gün. Borçların ödendiği, alacakların tahsil edildiği gün. Cezâların ve ödüllerin dağıtıldığı gün. Boynuzsuz keçinin boynuzlu keçiden hakkını aldığı gün. Hesap günü. Hasat günü. Harman günü... Defterlerin dürüldüğü gün. O günün yegâne mâliki ve meliki... Hâkimi, hükümdârı, sultanı, emir ve karar sahibi... Orada başkasının borusu ötmez. İsrâfil’in sûru bile susmuştur. “Hâkimiyet bugün kimin?” Ses gelmez... Suâlin cevabı yine Soran’dan: “Lillahi’l-Vâhidi’l-Kahhâr.” Tanıdık yâ Rabbi... Büyüksün, hâkimsin, Rahman u Rahîmsin! Kulluğumuzu yalnız Sana tahsis ederiz ve başımız sıkıştığında yalnız Senden yardım ve destek isteriz. İbâdetimiz Sanadır. Senin için çalışır ve yalnız Sana eyvallah ederiz! İşte bizim yerimiz ve mevkiimiz. Gedâyâ gedâlık yaraşır. Haddimi bildim. Kul oldum. ‘Bende şodem!’ Ne mutlu kul olana! İstikâmet Bir harita düşünün... Kur’an-ı Kerîm... Fâtiha-i şerîfe bu haritayı doğru okumanızı mümkün kılacak tanımları, anahtar kelimeleri, kısaltmaları ve remizleri, sembolleri içerir bir tâlimatnâme hükmündedir. Allah, bu hitabında, evren ve insan arasındaki ilişkileri açık bir şekilde önümüze koyar ve günde kırk kez bize yeniden ve yeniden hatırlatır. Allah’ı tanıtır. Âlemi tanıtır. Sonra insanın bu harita üzerindeki yerini işâretler: Şimdi buradasınız! Ardından istikâmeti çizer... Sırât-ı müstakîm... Hem yolun doğrusu iyice belli olsun diye, izlenmemesi icâp eden yollara karşı da uyarır. Başlangıç noktasını işâretler. Hedefi ve hedefe ulaştıracak rotayı gösterir. Gerekli donanımı da sağlar. Yolculuk başlamıştır. Bismillâhirrahmânirrahîm. Fâtiha bize âdetâ bir kavramlar listesi verir. Kitabın en başında taşları yerine oturtur. İnsana haddini ve vazifesini bildirir. Tanımlar yapar. Bir harita düşünün... Kur’an-ı Kerîm... Fâtiha bu haritayı doğru okumanızı mümkün kılacak tanımları, anahtar kelimeleri, kısaltmaları ve sembolleri içeren bir tâlimatnâme hükmündedir. Fatih OKUMUŞ VU Amsterdam Üniversitesi Teoloji Fakültesi öğretim elemanı |
23 Aralık 2009 09:01 | |
dua dilencisi | RE: Fatiha Suresi Tefsiri Fatiha suresinin tefsirine deginen Prof.Dr.Davut Aydüz e ait"Namazı anlayarak kılmak" adlı bir kitap okumustum .Bazı alimlerin ciltlerle tefsir yazdıgı Hz. Ali (r.a.) ise "İsteseydim Fatihanın tefsirine dair 70 deve yükü eser yazardım ".Bu bereket kaynagı bu surenin bu kadar geniş açıklamasının oldugunu dogrusu düşünmemiştim ..Allah c.c. razı olsun paylaşımlar çok degerli.... |
20 Temmuz 2009 13:03 | |
FECR | RE: Fatiha Suresi Tefsiri BAKARA/6-7 BİZİ SIRATI MUSTAKİME HİDAYET ET,KENDİLERİNE NİMET VERDİKLERİNİN YOLUNA,GAZABA UĞRAYANLARIN VE DALALETTE-SAPIKLIKTA BULUNANLARIN YOLUNA DEĞİL. Kişinin Allah’tan isteyeceği en güzel şey,hidayettir,sıratı mustakimdir.Sırat-ı mustakimi tarif edecek olursak;insanların her hangi bir katkısından uzak,insan hayatının bütün alanlarını kuşatan ve yönlendiren,şekil veren bir hayat nizamı veya Allah’tan gelen bir ilimdir.İnsanlara düşen bu sırat-ı mustakim-dosdoğru yol-üzere gitmeleridir.Sırat-ı mustakim öyle bir yoldur ki sapmaların,zikzakların olmadığı bir yoldur.Son yıllarda kullanılan bir kavram olan yol haritası deyimi var ya işte bu yol haritasını insan vahyden ve onun pratiğinden aldığı zaman ancak sırat-ı mustakim de olabilir.Allah,ayetlerinde bizden dosdoğru olmamızı emrederken,bizler de fatiha suresinde veya dualarımda Allah’tan sırat-ı mustakimi istiyoruz.Sırat-ı mustakim üzere olan kullar,ölünceye kadar o yol üzerinde kalacak anlamında değildir.İnsanlar gaflet içinde doğru yoldan ayrılabirler ama hatalarınını anladıklarında da tevbe edip tekrar o yola girebilirler.Gerçekten de Sıratı mustakim üzere kalabilmek zordur.Hud suresindeki “Emrolduğun gibi dosdoğru ol”ayeti nazil olduğunda Allah Rasulu “Hud suresi beni ihtiyarlattı”buyurmuştur. Hidayet kavramının anlamına gelince;Allah’ındilediği kimselere kendi yolunu göstererek,onların hayatlarının Allah adına düzenlemesini sağlamasıdır. “Dedik ki: Hepiniz cennetten inin! Eğer benden size bir hidayet gelir de her kim hidayetime tâbi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler.”Bakara/37 Kur’anın her zaman hidayetten bahsetmesiyle ortaya çıkan iki grup veya iki hayat görüşü fatiha suresinde de mevcuttur.Bunlardan birisi Sırat-ı mustakim,diğeri ise dalalet yolu.Birisi nimet verilenlerin yolu,diğeri Allah’ın azabına uğrayanların yolu.Nimet verilenler hem İslama sahip olmuşlar,hem de cennete erişmiş olanlardır.Gazaba uğrayanların yolu ise sapıklık içinde olup cehenneme girecek olanların sıratıdır. Kur’andaki kıssalara baktığımızda,hepsinde de hidayette olanların durumu ile gazapta ve sapıklıkta olanların durumu ortaya konmaktadır.Bu bir sünnetullahtır.Kendilerine nimet verilenler Allah’a karşı daima zikir,tesbih,şükür,hamd (bunlardan kasıt bugünkü anlaşılan dejenere olmuş kavramlar değil)ile meşguldur.Gazaba uğrayanlar ise nimetlere karşı-bu Kur’an da olabilir,insanlara verilen başka nimetler de olabilir –nankör ve küfür üzere olan kimselerdir.Zaten Allah insanlara iki yol göstermiştir:1-Şükür 2-Küfür.Bu ikisi birbirine zıtlık teşkil eden iki kavram olup,insan bu ikisinden birisini seçmekle muhayyer bırakılmıştır.Allah Teala insanoğlunun seçtiği yolun sonucunda da iki farkı akıbet sunmuştur:Cennet ve Cehennem. Fatiha suresi Ku’an’ın özünü oluşturmaktadır.Bu sure aynı zamanda insanın Rabbından isteyeceği en güzel duadır,yakarıştır.Mümin,Fatiha da ”Ey Rabbım bizi sıratı mustakime ilet”diye ifade ederken bu, müminin doğru yolda olmayıpta hidayet istemesi anlamında değil,bilakis “Bizi sırat-ı mustakim üzere ayaklarımızı sabit kıl,sapmayalım,hidayet üzere devam edelim”anlamındadır. Fatiha suresi üzerinde devamlı tefekkür etmeli ve fatihayı hayatımızın bir parçası durumuna getirmeliyiz.Allah Rasulu”Fatihasız namaz olmaz” derken kulun günlük yaptığı namazlarında ve yaşamında fatihanın önemini vurgulamıştır. Allah,bizlere Fatiha’yı en güzel şekilde anlamayı ve yaşamayı kolaylaştırsın |
18 Temmuz 2009 10:25 | |
FECR | RE: Fatiha Suresi Tefsiri FATİHA-5 YALNIZ SANA İBADET EDER,YALNIZ SENDEN YARDIM DİLERİZ Arapça bir kelime olarak ibadet;”abd”kökünden türemiş olup şı anlamlara gelir: 1-Tapma-bağlılık 2-Boyun eğme ve itaat etme 3-Hükmü altına girme ve kulluk etme “Ey Âdem oğulları! Size şeytana ibadet etmeyin, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır» demedim mi?”Yasin/60 “Onlar, Allah'dan başka bilginlerini ve rahiplerini de kendilerine Rab edindiler, Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar bir olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah'dan başka hiçbir ilâh yoktur. O, müşriklerin ortak koştuğu şeylerden de münezzehtir.”Tevbe/31 “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.”Zariyat/56 Kur’an’ın kullandığı bir çok kavrama daha sonraları değişik kültürlerin etkisi veya hevalar neticesinde başka anlamlar yüklendiği gibi ibadet kavramı da böyle bir anlam değişikliğine uğramıştır.İbadet denilince hemen akla namaz,oruç gibi Müslümanların yapması gereken bazı şeyler akla gelmektedir.İbadet kelimesi,bunları kapsamakla birlikte daha geniş bir anlama sahiptir.İbadet;kişinin tüm hayatını kapsayan ,oturması kalkması,yemesi ,içmesi,düşünmesi vs. her şeyini içine alan bir tavrı ifade eder.İnsan ve toplum Allah’a kulluğu kabullendi mi,artık O’nun hükmünden başka bir hüküm tanımayacak,O’nun buyruklarına uyacak,yasakladığı şeylerden kaçınacak ve gerçekten O’na kulluğunu göstermek için şükür edecek,hamd edecektir. “Artık, Allah'ın size verdiği rızıktan helâl ve temiz olarak yeyin, eğer (gerçekten) yalnız Allah'a ibadet ediyorsanız, onun nimetine şükredin.”Nahl/114 “De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana, İlâh'ınızın, sadece bir İlâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.”Kehf/110 “De ki: «Bana, dini sadece kendisine halis kılarak Allah'a ibadet etmem emredildi.»Zümer/11 “iyyake na’budu ve iyyake nestein”ifadesi hamdin bir gereğidir.Bu evrensel bir değişimi gerektirmektedir.Bunların sahip olduğu fonksiyon bir değişim için gerekli olan gayreti sarfetmeyi zorunlu kılmaktadır. Birbirlerine karşı merhametle hareket eden insanlar,sünnete uygun hayatı elbirlik ile yapmalı ve kader birliği yapmalıdır.Bunu yapmayan hiçbir insanın hayatında “gereği gibi hamdetmek”olayından bahsedilemez. Fatiha suresine baktığımızda;hamdın fertten cemiyete doğru bir tedrici metod izlediğini görmekteyiz.Hamd önce ferdi olarak zikredilirken daha sonra çoğul ifadesi kullanılıyor:”Biz yalnız sana ibadet eder,ve yalnız senden yardım dileriz”Ayette çoğul ifadesi kullanılması ümmet mantığını,anlayışını ortaya koyuyor.Bu ümmet,canlı ve organik bir yapıya sahiptir.Tek başına da olsa ümmettir,çok olsa da ümmettir.Hz.İbrahim’in durumunu düşündüğümüzde onun tek başına ümmet olduğunu görüyoruz.Allah’a topluca yönelme yani ümmet olma hamdin bir gereğidir: “ Toptan Allah'ın ipine sarılın, ayrılmayın. Allah'ın size olan nimetini anın: Düşmandınız, kalblerinizin arasını uzlaştırdı da onun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Bir ateş çukurunun kenarında idiniz, sizi oradan kurtardı. Allah, doğru yola erişesiniz diye size böylece ayetlerini açıklar.”Ali imran/103 “Rabbimiz! İkimizi Sana teslim olanlardan kıl, soyumuzdan da Sana teslim olanlardan bir ümmet yetiştir. Bize ibadet yollarımızı göster, tevbemizi kabul buyur, çünkü tevbeleri daima kabul eden, merhametli olan ancak Sensin».Bakara/128 “Böylece sizi insanlara şahid ve örnek olmanız için tam ortada bulunan bir ümmet kıldık. Peygamber de size şahid ve örnektir. Senin yöneldiğin yönü, Peygambere uyanları, cayacaklardan ayırdetmek için kıble yaptık. Doğrusu Allah'ın yola koyduğu kimselerden başkasına bu ağır bir şeydir. Allah ibadetlerinizi boşa çıkaracak değildir. Doğrusu Allah insanlara şefkat gösterir, merhamet eder.”Bakara/143 “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.”Ali imran/104 “Siz, insanlar için ortaya çıkarılan, doğruluğu emreden, fenalıktan alıkoyan, Allah'a inanan hayırlı bir ümmetsiniz. Kitap ehli inanmış olsalardı, kendileri için daha hayırlı olurdu; içlerinde inananlar olmakla beraber, çoğu yoldan çıkmıştır.”Ali imran/110 Bu ayetler Müslümanlara, olması gereken ümmet anlayışını ortaya koyuyor.Ümmet,yalnız Allah’a ibadet edeği gibi yine yalnız O’ndan yardım dileyecektir. Müslüman yalnız Allah’tan yardım diler.Çünkü hamde layık olan Allah’tır.Yardım dileme,ilah tanıma demektir.Yardım dile soyut bir hareket değil ve istek değildir.Bu yardım dileme gerçekten ancak hamd ve ibadetle gerçekleştirelebilir. “Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Şüphesiz o (sabır ve namaz), Allah'a saygıdan kalbi ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir.”Bakara/45 “Ey İnananlar! Sabır ve namazla yardım dileyin. Allah, muhakkak ki sabredenlerle beraberdir.”Bakara/153 Salat’a ve sabra sarılmadan Allah’tan yardım istemek,gerçek anlamda yardım istemek değildir.Allah’a hamd ve ibadet etmeden de yardım dilemeden bahsedilemez.Metodun bir gereği olarak,hamd aynı zamanda ümmet arasında merhamete dayalı bir yardımlaşmayı da zorunlu kılmaktadır: “İyilik ve takva üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir.”Maide/2 |
17 Temmuz 2009 19:37 | |
FECR | RE: Fatiha Suresi Tefsiri FATİHA-2-4 HAMD;ALEMLERİN RABBINA,RAHMAN,RAHİM VE DİN GÜNÜ SAHİBİ OLAN ALLAH’A MAHSUSTUR. Kur’an’ın esas konusu insandır.Bu nedenle Fatiha suresi insanlara Allah’ı tanıtmakla başlıyor: a-Allah alemlerin Rabbıdır: Kurana baktığımızda Allah’ın alemlerin rabbı olmasından bahsedilmesi her zaman tekrarlanan bir düşüncedir.İlk inen ayetlerde Rab ismi odak kelime olarak göze çarpıyor: “Yaratan Rabbinin adıyla oku!.”Alak/1 “Rabbını da tekbir et.”Müddesir/3 “Rabbinin adını an; herşeyi bırakıp yalnız O'na yönel.”Müzzemmil/8 “Sen Rabbinin nîmeti sayesinde mecnûn değilsin.”Kalem/2 Rab kelimesi şu anlamlara gelmektedir: 1-Terbiye etmek,yetiştirmek,büyütmek. 2-Toplamak,yığmak,hazırlamak 3-Mes’uliyeti yüklenmek,ıslah etmek,gözetmek,kefil olmak. 4-Üstünlük,efendilik,başkanlık,sözünü geçirmek,istediğini yaptırmak. 5-Malik olmak,sahip olmak. Arap toplumunda,toplumdaki otorite kaynakları rabb olarak isimlendiriliyordu.Oysa Kuran,insanların kafasındaki bu anlayışı değiştirmek,otorite kaynağı olarak Allah’ı yerleştirmek,Allah’tan başka hiçbir varlığın gerçek rabb olmadığı inancını hakim kılmak istemektedir. Kur’an,rabb konusundaki bu geleneksel anlayışı değiştirmekle kalmıyor,Allahın yanında başka rablere yer vermenin insanı nasıl şirke götüreceğini ayrıntılı biçimde açıklıyor: “Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu Mesih'i rableri olarak kabul ettiler. Oysa tek Tanrı'dan başkasına kulluk etmemekle emrolunmuşlardı. Ondan başka tanrı yoktur. Allah, koştukları eşlerden münezzehtir.”Tevbe/31 Tevhid inancının rabbı Kuran’da şöyle tanımlanıyor: “Bu Beyt (Kâbe)nin Rabbine kulluk etsinler. Ki kendilerini açlıktan doyurdu ve onları korkudan emin kıldı.”Kureyş/3-4 “Doğrusu muhtaç olmaktan kurtaran da O'dur, sermaye sahibi kılan da.Doğrusu Şira yıldızının Rabbi O'dur.”Necm/48-49 “O, doğunun ve batının Rabbidir; O'ndan başka tanrı yoktur. Öyleyse O'nu vekil tut.”Müzzemmil/9 “De ki: Rabbim, beni doğru yola iletti. Dosdoğru dine, Allah'ı birleyen İbrahim'in dinine. O, ortak koşanlardan değildi.”En’am/161 Ayetlerde bize verilmek istenen mesaj şudur: Allah,bütün alemlerin,varlıkların Rabbı,yetiştiricisi,büyütücüsü,eğiticisi,öğreticis idir.Onlar üzerinde tek yetki sahibi O’dur. b-Rahman Rahimdir. Bu Rabb,rahman ve rahim sıfatına sahiptir.O’nun insanlara karşı zaaf yahut hırsla karşılık vermesi düşünülemez.Hem merhameti,hem gücü ve hem de merhametinden dolayı insanları nimetlendirmesiyle,insana karşı bu merhamet öyle bir merhamettir ki;onların yetiştirilmesi sonucunu doğurur.Kullar bu merhametin eserinden faydalanarak yeryüzünde dolaşır ve bu merhametin bir eseri olarak birbirlerine şefkatli davranırlar.Allah’ın rahmet sıfatının bu etkilerini insan hayatında devamlı görmek mümkündür. Bir hadiste şöyle buyruluyor:Allah,rahmetini yüz parçaya ayırdı.Doksan dokuzunu kendi katında tutup bir tanesini de yeryüzüne indirdi.Atın,yavrusunu emzirirken,ona zarar vermemesi için ayağının kaldırması işte bu merhametindedir.” “Ayetlerimize inananlar sana gelince: «Size selam olsun» de. Rabbiniz, sizden kim bilmeyerek fenalık işler de arkasından tövbe eder ve nefsini düzeltirse, ona rahmet etmeyi kendi üzerine almıştır. O, bağışlar ve merhamet eder.”En’am/54 Rahman ve rahim kelimeleri birbirlerini tanımlayan iki kavramdır.Bu iki kavram bir çok yerde aynı yerde geçer: “İlâhınız bir tek Allah'tır. O'ndan başka ilâh yoktur. O, rahmândır, rahîmdir.Bakara/163” Rahman ve rahim kavramının türediği rahmet,vahyin tamamını kapsamaktadır.Kur’an,insanlara bir rahmettir. “Sana Kitap'ı, ayrılığa düştükleri şeyleri onlara açıklaman için, inanan kimselere de doğru yol rehberi ve rahmet olarak indirdik.”Nahl/64 c-Din gününün sahibidir: “Ve dediler ki: Vay bize, bu; din günüdür. Onlara: «İşte bu, yalanladığınız hüküm günüdür» denir”.Saffat/20-21 “Evet, din gününün ne olduğunu nereden bileceksin?. O gün, kimsenin kimseye hiçbir fayda sağlamayacağı bir gündür. O gün buyruk, yalnız Allah'ındır”.İnfitar/18-19 “O gün hiçbir kimse en ufak bir haksızlığa uğramaz. Siz orada ancak yaptıklarınızın karşılığını alırsınız.”Yasin/54 O gün kimsenin kimseye faydası dokunmaz,ne oğlun babaya,ne de babanın oğula...herkes yalnızdır.Yalnız olarak doğdukları gibi hesaplarını da yalnız olarak verirler.Hesap Allah’ın,sorgulama Allah’ındır.Ve Allah’ın adaletini hiçbir şey değiştirmez. O gün nihai karşılıkların verildiği gündür.O gün gerekli muhlet ve fırsatın sona erdiği bir zamandır. “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.”Zilzal/7-8 HAMD: Alemlerin Rabbı adıyla okuyan,rahman ve rahim olan Allah’a karşı kulun takınacağı tavrın adı;”hamd”dır. “Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı vareden Allah'a mahsustur. Öyle iken, inkar edenler Rablerine başkalarını eşit tutuyorlar.”En’am/2 Onların oradaki duası: «Allah’ım! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz!» (sözleridir). “Orada birbirleriyle karşılaştıkça söyledikleri ise «selâm» dır. Onların dualarının sonu da şudur: Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.”Yunus/10 “Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ı tesbih eder. Mülk O'nundur, hamd O'nadır. O her şeye kadirdir.”Tegabun/1 “Sen şimdi Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol!. Ve sana ölüm gelinceye kadar Rabbine kulluk et!”Hicr/98-99. ve başka ayetler çoktur. Fatihanın anlattığı “hamd”,ilahla,rable,yardım dileme ve ibadetle yakın bir ilişkisi vardır.Bunlarla ilişki sonunda sahip olduğu tanım,kulluğu ifade etmekte ve bu hamdin Allah’tan başkasına yöneltilmesi sonucunda şirkin ortaya çıkacağı tesbit edilmektedir.Yukarıdaki ayetlerde de gördüğümüz gibi hamdın yalnız Allah’a has kılınması zorunluluğu vardır. Bugün insanların Allah’ı hamdetmekten anladıkları şey;O’nu sadece kelimelerle övmek-elhamdulillah demek-yüceltmek ve elde ettikleri nimetlere karşılık olarak O’nun adını anmaktır.Böyle bir hamd eğer hayatla bir alakası yoksa veya Allah’ın emirlerini yerine getirmeye yöneltmiyorsa ;kul gerçekten hamd etmemiş olur. Öneminden dolayı besmeleden sonra hamd gelir,ve bir çok sure bununla başlamıştır |
17 Temmuz 2009 10:37 | |
FECR | RE: Fatiha Suresi Tefsiri -RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH ‘IN ADIYLA Besmele,tevhid inancında anahtar kelimelerden birisidir.Her hareketin ve davranışın Allah adına yapıldığının semboludur.Yaratan Rab adına okumanın,yaşantıyı O’nun direktifleri doğrultusunda düzenlemenin bir ifadesidir.Yani besmele,sadece ağızla söylenen bir iki laf değil,bir yaşam tarzının ifadesidir. Biz hangi olaya bakarsak bakalım,iki türlü bir başlama-besmele-ile karşı karşıya gelmekteyiz: 1-Allah’ın adıyla 2-Şeytanın adıyla Bir eyleme,amele Allah’ın adıyla başlamak ,O’nu olaylar üzerine hakem kabul etmedir.Hakeza,şeytanın ve tağutun adına başlama da onların hakem kılınmasıdır. Hz.Peygamberin buyurduğu gibi;besmele her işin anahtarıdır.Besmeleyle başlanmayan heş iş ebterdir,sakattır. Bizler yaptığımız amellerde gönül rahatlığı içinde Allahın rızasına uygun hareket ediyorsak o işe besleme ile başlarız.Allahın yasakladığı şeylerde beslememiz Allah adına değil şeytan adına olur.Bu hususun dikkat edilmesi gerekir. Allah’ın rahman ve rahim olduğu besmele de ortaya konuluyor.Rahman ve rahim kelimesi”rahmet” kökünden türemiştir.Rahman,kullarına nimet veren,bu nimeti bollaştıran anlamında Allah’ın bir sıfatıdır.Bu nimet verme,varlığın hepsinin ihtiyacını karşılamayı ifade eder.Rahim ise bu nimet verme işinde devamlılığı ifade ediyor.Allah’ın rahman sıfatının bütün alame şamil olduğu,rahim sıfatının da sadece müminlere ait olduğu anlamı da verilmiştir. |
15 Temmuz 2009 20:03 | |
FECR | RE: Fatiha Suresi Tefsiri FATİHA SURESİ GİRİŞ Fatiha suresi,Kur’an tertibinde ilk sure olarak yer almaktadır.Kuşkusuz bunun bazı sebebleri vardır.Bu sebebler arasında fatihanın,bütün olarak indirilen ilk sure olduğunu olduğu yolundaki rivayetlerin ya da müminlerce kılınan her namazda okunmasının payı varsa da,Fatihayı önemli kılan esas neden onun içeriğidir.Surenin içeriği anlaşıldıktan sonra indiği her ortamda ona ihtiyaç hissedildiği anlaşılır. Bu sure,mümin bir kimse için temel ilkeleri en açık ve kesin bir biçimde ortaya koymaktadır.İman eden kişi,fatiha ile birlikte,İslam öncesi ya da İslam dışı tüm dünya ile ilişkisini kesmekte,yepyeni bir dünyaya,yeni ilişkiler ağına girmektedir. Fatiha kelimesi,bir konuyu,bir kitabı veya herhangi bir şeyi “açan şey” demektir.Ortada vahy olayı sözkonusu olduğuna göre,fatiha;vahye açılan kapıdır ve bir önsöz niteliği taşımaktadır.Kuranın vermeye çalıştığı mesaj,en özlü bir şekilde ortaya konmakta,Rabbın özellikleri,O’na karşı insanın konumu ve O’nun rızasını kazanmak isteyenin takip edeceği hayat tarzı,duanın özellikleri ve mahiyeti en özlü bir şekilde tesbit edilmektedir.Tanınması gereken ilahın kim olduğu ve tanıma eyleminin içeriği ve gerektirdikleri özet olarak mevcuttur.Ortaya konulması gereken tavrın bir ümmet anlayışına sahip olamsı gerektiği yine fatiha da mevcuttur. Fatiha suresi,aynı zamanda bir duadır.Hidayet üzere olmak isteyenin duası.Bu dua önce olaya Allah’ı hakem tayin etmekle ve O’nun hakemliğinin ne olduğunu kavramakla başlar.Tevhidi olarak yapılması gereken duada,tevhidin kavranması şarttır.Sonra bu dua hiçbir zaman sadece teorik laflardan ibaret değildir.Gayretini ortaya koymayan kimsenin isteği dua olarak kabul edilmez.Bu dua,istemekle,bunun için gayret göstermekle birlikte hidayeti ve yardımı sadece Allah’tan bekleyen bir duadır. Aynı zamanda bu dua;iki saf arasındaki bir mücadeledir.Tevhidi yeryüzüne yerleştirmek için küfre karşı verilen bir mücadeledir. Kuran’ın özü olan Fatiha suresine pek çok isim verilmiştir:Fatihatül kitab,Ümmül Kuran(Kuranın anası),el kenz(hazine),es-seb’ul mesani(tekrarlan yedi) vs. Sureyi iyice incelediğimizde üç bölüme ayırabilir: 1-Tevhid inancının işlendiği ve tek rab olan Allahın tanıtıldığı ilk üç ayet 2-Tevhid inancının ya da rabbı tekbir etmenin insan hayatındaki tezahürü 3-insanların yaşam tarzlarına göre ayırım. -------------------devam edeceğiz inş.------------------ |
02 Ağustos 2008 12:04 | |
TÜRKcan | Cvp: Fatiha Suresi Tefsiri ALTIN_NESİL Her gün dilimize değen, kalbimize de değmesi gereken Fatiha, Kur’ân’ın ifadesiyle “şifa” saklar içinde. Dertlerimizin devası, yalnızlıklarımızın çaresi, Kur’ân’ın sonsuz ve dipsiz anlam denizinin derinliklerinde inciler gibi bekler bizi. Çoğunlukla, kıyıda kalıp denizin suyunu elden geçirerek incileri bulmaya çalışırız. Islanmayı göze alıp denizin içine dalmak ise nadiren yaptığımız bir iştir. Fatiha’nın bize neler söylediği konusunda elbette ki satırlar yetmez. Ancak Fatiha’nın hissettirdikleri konusunda her birimizin özel bir güncesi olması gerekmez mi? Dilimize Rabbimizin değdirdiği bir dua olarak Fatiha, Rabbimizin “Benden bunları isteyin ki vereyim!” ya da “bunları size vereceğim, yeter ki Benden isteyin!” demesi değil midir? Rabbimizin bizden neyi isteyeceğimizi öğrenmemizi istemek üzere kalbimize söylediği Fatiha, O’nun bize “sonsuz anlayış”ını da seyredebileceğimiz bir ayinedir. Fatiha’nın aynasında nasıl “sonsuz bir anlayışla” ağırlandığımızı seyretmeye çağırıyorum sizi. Hamd [olsun]: Varlığın boş yere ve rasgele değildir. Burada çaresiz, amaçsız ve sahipsiz değilsin. Öylesine ya da tesadüfen var olmuş değilsin; sen var edildin. Varlığın yokluğuna bilerek ve isteyerek tercih edildi. Önüne sonsuz genişlikte bir sofra konuldu. Duyguların ve bedenin, hayâllerin ve ideallerin besleniyor. Hiç ummadığın bir yerdesin ve hiç beklemediğin güzellikler içindesin. Şimdi, “Tabii ki, bunlar benim hakkım!” diyerek şımarman mı gerekir yoksa derin bir mahcubiyetle minnettarlığını ifade etme telaşına mı kapılman gerekir? Onun için teşekkür et. Minnettar ol. Hamd et. Rabbine âlemlerin: Seni var eden, sana eşlik edecek âlemler de var eyledi. Onları ve seni terbiye ediyor. Her şeyi sana uyumlu kılıyor. Her şeyi sana sevimli eyliyor. Ne senin varlığın ne de diğerlerinin varlığı anlamsız ve boştur. Gördüğün her şey, seni çevreleyen herkes, senin gibi bile-isteye var edildi. Varlıkları yokluklarına tercih edildi. Yabancı ve yabanî bir yerde değilsin. Her şey seni terbiye eden Rabbinden terbiye almış. Bütün bir kâinat kardeşindir. Kardeşlerin arasındasın. Herkes senin için var edilmiş, senin için yaşıyor. Her şey sana dostluk elini uzatıyor. Dostlarının yanındasın. Telaşlanma. Korkma. Rahman O, Rahîm O: Sana şefkat eden bir Rabbin var; sahipsiz değilsin. O seni ve diğerlerini şefkatle terbiye ediyor. Herkesi merhametinin kucağında ağırlıyor. Seni sevdiği için var eyledi. Seni severek var eyledi. Senin varlığından hoşnut. Varlığın O’na yük değil. Yaşaman O’na ağır gelmez. Seni beslemek ve büyütmek O’na zor değildir. Rabbin seni seviyor. Rabbin senin sevdiklerini de seviyor. Rabbin sevdiklerini sevmeni seviyor. Rabbin sevdiklerini sevindiriyor. Rabbin sevdiklerini sevindirmeni seviyor. Üzülme. Endişe etme. Din gününün sahibi O: Ayrılıklara ve vedalara üzülüyorsun. Sevdiklerin gidiyor, sevenlerin uzaklara dağılıyor. Kalbin acı çekiyor, ağlıyorsun. Merak etme; seni var eden Rabbin senin kalbini de biliyor. Senin çektiğin acıları ve hüzünleri senin bildiğinden daha çok biliyor. Her şeyin dağıldığı gün, her işin sonlandığı gün sana ve sevdiklerine sahip çıkar Rabbin. Uzaklara gitmene gerek yok; her gününü ‘gün’ eden, sabahı pencerene getiren, gündüzü sana aydınlık eyleyen, geceyi uykunun ve dinlenmenin döşeği eyleyen O’dur. Akşamla veda eden her günü, yeni bir sabahla sana getiren, sana bütün zamanlarda, ebediyen sahip çıkacaktır. Emin ol! Yalnız Sana kulluk ederiz: Şimdi yüzünü O’na dön. Başkasından medet umma; herkese ümit ve medet veren Rabbindir. Şimdi sadece O’na yönel. Başkalarının peşinde koşup yorulma; seni biricik eyleyen ve önemli kılan Rabbindir. Korkma; O seni kalabalıkta unutup bırakmaz. Endişe etme; O seni yolda bırakıp terk etmez. Telaşlanma; O sana arkasını dönüp gitmez. Yalnız Senden yardım dileriz: Her ihtiyacını O’ndan iste. Başkaları sana yetişemez. Her dilediğin O’nun yanındadır. Başkaları seni ciddiye almaz. Sen O’nun için sıradan biri değilsin; önemlisin, bi’tanesin. Sana iyilik etmek yormaz O’nu. Senin dilediklerini yerine getirmek usandırmaz O’nu. Bizi ‘doğru yol’a hidayet eyle: Senin nasıl huzur bulacağını Rabbin senden iyi bilir. Kendine bulacağın yollar içinde, en iyisi O’nun seni çağırdığı yoldur. Senin için doğru olanı O bilir. Senin iyiliğini senden çok O bilir. Gazaba uğramışların ve sapmışların [yoluna] değil: Rabbin, yanlışa düşüp acı çekmeni istemez. Acılar ve sancılar, senin kendini bilmeyişinden kaynaklanır. Seni en çok sıkıntıya düşüren senin kendini bilmeyişindir. Rabbinin terbiyesini kabul et ki, kendine acı çektirmekten kurtulasın. Rabbinin senin iyiliğini istediğini bilerek O’na teslim ol ki, kendini ateşe kendi ellerinle ateşe atmayasın. Senai DEMİRCİ |
Bu Konuda 10 fazla Cevap bulunuyor. Bütün Cevapları görmek için buraya tıklayın. |
![]() |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|