23 Aralık 2013 15:12 | |
enderhafızım | Cevap: Dini Danışma Ve Rehberlik Ders Notları (14 Hafta FuLL) 14. HAFTA DİNİ DANIŞMA VE REHBERLİK ALANI OLARAK AİLE İRŞAT VE REHBERLİK BÜROLARI: Son yıllarda Diyanetin cami dışındaki sosyal açılımlı din hizmetleri politikasına paralel olarak aile kurumunu güçlendirmeye yönelik Başkanlık tarafından 2002 yılında müftülükler bünyesinde “Aile İrşat ve Rehberlik Büroları” nın kurulması kararlaştırılmıştır. Aile bürolarının temel amacı ailenin dini konulardaki ihtiyaç ve beklentilerine cevap vermektir.
Aile Bürolarının Amacı: a) Toplumumuzun aile hakkında dini açıdan doğru bilgilendirilmesini sağlamak. b) Aile yapısının korunmasına katkıda bulunmak. c) Halkımızın özellikle aile ve aile bireyleri ile ilgili dini içerikli soru ve sorunlarının çözümüne katkı sağlamak. d) Gerektiğinde ilgili kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları ile ortak çalışmalar yapmaktır. Aile Bürolarının görevleri: 1)Büro personeli, başvuru sahipleriyle telefonla ya da yüz yüze görüşme yapar. 2) Yapılan görüşmelere ilişkin bilgiler kartekse işlenir, bu karteksler aylık periyotlarla müftülüklerce daire başkanlığına elektronik ortamda gönderilir. 3) Büroya başvuran kişilerin sorunları dikkate alınarak gerektiğinde psikolog, sosyal hizmet uzmanı ve avukat gibi uzmanlara yönlendirir. 4) Aile ve kadın konusunda, ilgili kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları tarafından yürütülen ulusal/bölgesel kampanya, proje ve eğitimler takip edilir. Büro personelinin bu eğitime katılmaları sağlanır. 5) Kadın ve aile ile ilgili olarak ulusal/uluslararası kabul edilen gün ve haftalarda etkinlikler yapılır veya yapılması sağlanır. 6) Bürolar, bulundukları bölgenin aile yapısı ve sorunları konusunda araştırmalar yapar ve arşiv oluşturur. 7) Kadın, çocuk, genç, yaşlı, özürlülerle ilgili konular başta olmak üzere aileyi ilgilendiren alanlarda yapılan araştırma ve yayınlar takip edilir ve arşivlenerek büro için kütüphane oluşturulur. 3. Aile Bürolarının Çalışmaları: Aile büroları Diyanetin sosyal açılımlı din hizmetleri bağlamında değerlendirilecek dini danışma ve rehberlik faaliyetidir. Danışmanlık işleminin temek hedefi bilgilendirme ve aydınlatmadır. Özellikle Batı ülkelerinde Kilisenin uzun yıllardır yaptığı inananlara rehberlik etme uygulamasının ülkemizde kurumsal tarzda ele alınması önemli bir gelişmedir. Aile danışmanlık ve rehberliği, aile ve evlilik sorunları nedeniyle danışmanlık hizmeti almak için başvuruda bulunan bireylere, dini esaslardan ve danışmanlık tekniklerinden yararlanarak sorunlarını çözebilmeleri noktasında yardımcı olabilmek ve yol göstermek sürecidir. Aile bürolarının dini danışma ve rehberlik açısından rolünün ne olduğu psikolog ve psikiyatriler tarafından gerçekleştirilen faaliyetten farkının ne olduğunun bilinmesi gerekmektedir. Her şeyden önce aile bürosundaki görevli personel bir psikolog veya psikiyatri değildir. Bu nedenle büroda görevli personelin kendisine gelen kişinin meselesinin nereye kadar dini açıdan rehberlik gerektirdiği ve hangi boyuttan sonra tıbbı ilgilendirdiği konusunda yeterliliğe sahip olması zorunludur. Bu açıdan bürolarda görevli personelin kullanabileceği standartların belirlenmesi ve hangi hususların aile bürolarının sınırlarını aştığına yönelik eğitimin verilmesi gerekir. Ailenin bütünlüğünün korunması, aile odaklı dini sorunlar konusunda bilgilendirme yapılması aile bürosunun öncelikli görevini oluşturmaktadır. Ancak bilgilendirme her zaman yeterli değildir. Büroların bilgilendirme yanında rehberlik ve yönlendirme yapması da gerekmektedir. Başvuruda bulunan bireylere hangi konularda nerelere başvurması gerektiği konusunda rehberlik yapması ve özellikle devlet kurumları ile başvuranlar arasında bir iletişim kurmaya yardımcı olması beklenmektedir. Aile bürolarında dini konularda danışmanlık ve rehberlik yapmakla sınırlı değildir. Aynı zamanda danışan dışında aile fertlerine yönelik dolaylı bir din eğitimi verme fonksiyonu da icra etmektedirler. 2006 yılında Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü ile TÜİK tarafından gerçekleştirilen kapsamlı araştırma sonuçları ailenin din eğitimi konusundaki yerinin tespiti açısından önemlidir. Araştırmaya göre “Dini bilgiyi nereden aldınız” sorusuna ankete katılanların % 58’i aileden cevabını vermiş, din görevlileri diyenlerin oranı % 16 düzeyindedir. Dini bilgi kaynağı olarak bunları okul, Kur’an kursları, kitaplar izlemektedir. Bu veriler bizlere dolaylı olarak aile bürolarının ailede çocuk ve diğer fertlerin din eğitimine ve öğretimine katkı sağlayan bir unsur olduğunu göstermektedir.
1. Yorum yapabilecek düzeyde dini bilgiye sahip olmak: Aile bürolarına yöneltilen soruların önemli bir oranını aile ve diğer konularla ilgili sorular oluşturmaktadır. Bu sorulara bürolara başvuran bireylerin özel durumu ve bulundukları koşullar dikkate alınarak cevap verilmesi gerekmektedir. Bu nedenle büroda görevli kişilerin gerektiğinde başvuranların koşullarına göre yorum yapabilecek dini bilgiye sahip olması gerekmektedir. 2. Dini esaslardan yararlanabilmek: Dini danışmanlık ve rehberliği diğer aile danışmanlık ve rehberliğinden ayıran temel unsur onun dini boyutudur. Aile bürosundaki danışman dinin esasları ve Hz. Muhammed’in uygulamalarını dikkate alarak danışanı dinle ilgili uygulama ve düşüncelerini yeniden düşünmesini sağlamaya çalışır. İslama göre hayatın yalnız bu dünyadan ibaret olmadığı, içinde bulunulan durumun olumsuz yönlerini değil iyi yönlerine de bakmasını sağlayarak şükür duygusunun ortaya çıkmasına yardımcı olabilir. Bütün bu tür danışma ve rehberlik faaliyetlerinde uygun dini içerikten faydalanmaya çalışmak dini danışma ve rehberliğin özünü oluşturur. 3. Aile danışmanlığı ve rehberliği konusunda bilgi sahibi olmak: Aile bürolarında görevli personelin genelde psikolojik danışma ve rehberlikte ve özelde aile danışmanlığında izlenecek yöntemler, uygulanacak teknikler vb. konularda yeterli bilgiye sahip olması bir gerekliliktir. Soruya yalnızca dini bir cevap vermek bazen yeterli olmamaktadır. Bu nedenle sorunu analiz ederek bir karar verip ona göre dini içerikten istifade etmek faydalı olacaktır. Ayrıca bu çerçevede aile bürosunda görevli personelin iletişim ve özelliklede aile içi iletişim konusunda da bilgi ve beceri kazanmış olması önemlidir. 5. Aile İrşat ve Rehberlik Bürolarının Sorunları ve Çözüm Önerileri: 1. Büroların yeni olması ve yeterince tanıtımı yapılamaması nedeniyle tanıtım konusunda sorun yaşamaktadır. Müftülük ve yerel basın araçları kullanılarak bürolarla ilgili tanıtım yapılması uygun olacaktır. 2. Yönergeye göre aile bürolarında kimlerin görev alacağı şöyle tanımlanmaktadır: Dini yüksek okul mezunu, Başkanlıkça yapılan ve bu amaçla açılan hizmet içi seminerine katılmış vaiz, murakıp, din hizmetleri uzmanı, din eğitimi uzmanı ve Kur’an kursu öğreticileri görevlendirilir. Bu tanıma göre büroda görevlendirilen personel diğer işlerine ilave olarak aile bürolarında da görev almaktadır. Personel yetersizliği nedeniyle bu uygulama anlaşılır olsa da bu alana yönelik uzman personelin psikoloji ağırlıklı etkin hizmet içi yoluyla eğitilerek iş yükünün yoğun olduğu yerlerden başlamak üzere yalnızca bu bürolarda iş yapmalarının sağlanması isabetli olacaktır. 3. Bürolarda görevlendirilen personelin seçiminde bazı aksamalar olmaktadır. Bu alanda görevlendirilen kişilerin mesleki bilgi seviyesi, tecrübesi ve kişilerarası etkin iletişim becerisi olanlar arasından seçilmesine özen gösterilmelidir. En azından orta vadede bürolarda sıra ile görev yapma uygulaması bırakılarak uzmanlaşmış Diyanet personelinin devamlı olarak görevlendirilmesi yoluna gidilmelidir. 4. Bürolar ödenek sıkıntısı nedeniyle hareket kabiliyeti azalmakta ve buna bağlı olarak halka yönelik etkinliklerin birçoğu yapılamamaktadır. Bu nedenle büroların açıldığı bölgelerin istek ve ihtiyaçlarına uygun faaliyet yapmasını temin etmek amacıyla bürolara bütçe tahsis edilmesi faydalı olacaktır. 5. Diyanet verileri ve yapılan bazı çalışmalar aile irşat ve rehberlik bürolarına sorulan soruların büyük çoğunluğunun (dörtte üç) fıkıh konularıyla ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Büro çalışanlarına ise fıkıh konusunda özel bir uzmanlık eğitimi verilmemektedir. Ayrıca büro görevlileri aynı sorulara farklı cevaplar ve fetvalar verebilmektedir. Bu durum ise fetva konusunda bir karışıklığa neden olmakta ve kuruma karşı güveni olumsuz yönde etkilemektedir. Bu soruna bir çözüm olarak Başkanlık Din İşleri Yüksek Kurulu aracılığı ile bir çalışma yapılabilir. Aile bürolarına sık sorulan ve sorulması muhtemel sorulara cevap niteliği olan bir çalışma yapılarak büroda görevli olanların istifadesine sunulur. Yeni gelen konularla bu çalışmalar sürekli olarak güncellenebilir. 6. Aile bürolarına yapılan başvurularda aile içi şiddet, alkol, madde bağımlılığı, kadının sosyal statüsü, çocuk eğitimi konuları da yer almaktadır. Bürolardaki görevlilerin bu konularda uzman olmadığı düşünülecek olursa problem alanlarıyla ilgili olarak hastaneler, SHÇEK’e bağlı Aile Danışma Merkezleri, MEB Rehberlik Servisleri vb. kurumlara yönlendirme yapılması gerekmektedir. Aile büroları gerekli hususlarda bu bürolara yönlendirmede bulunsa bile bu kurumlarla Diyanet arasında gerekli protokol olmadığı ve yeni kurulan Aile Bürolarına yönelik bazı önyargıların varlığı iletişim kurmada ve kurumsal destek alma konusunda sorunların var olduğunu göstermektedir. Uygulamadan kaynaklanan bu sorunların en aza indirilmesi için Diyanet düzeyinde Aile Bürolarıyla ilgili kuruluşlarla işbirliği protokollarının yapılması ve aile bürolarının tanıtımının yapılması faydalı olacaktır. 7. Aile İrşat ve Rehberlik Bürolarında genelde bayan personel görevlendirilmektedir. Ancak aile konusu her iki cinsi de doğrudan ilgilendirmektedir ve kadın ve erkeğin birlikte rehberliğe ihtiyacı bulunmaktadır. Bu amaçla aile bürolarına erkek personelin eğitilerek görevlendirilmesinin sağlanması önem arz etmektedir. 8. Aile büroları diğer birimlerle ortak kullanıldığı için uygun görüşme ortamından uzak kalmaktadır. Ayrıca aile bürolarının müftülük içerisinde olduğu yerlere kadınlar rahatça gidememektedir. Bu çerçevede aile bürolarının mekan sorunu üzerinde ciddiyetle durulması ve hizmetin kalitesini ve etkinliğini artıracak yerler tahsis edilmesi için azami gayret gösterilmelidir. |
23 Aralık 2013 15:11 | |
enderhafızım | Cevap: Dini Danışma Ve Rehberlik Ders Notları (14 Hafta FuLL) 13. HAFTA AİLE İRŞAD VE REHBERLİĞİ: Aile toplumun organize olmuş en küçük birimi olarak sosyal hayatın başta gelen yapı taşlarından biridir. Günümüzün gelişen ve değişen şartlarında aile bireyleri arasında uyumlu birlikteliği sağlama konusunda daha fazla çaba sarf etme ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Toplumda giderek artan oranda aile huzursuzlukları, ayrı yaşamalar, boşanmalar, çocukların evden kaçması, evlilik dışı yaşam şeklinde aile parçalanmaları görülmekte, aile içi şiddet hatta cinayetler artmakta, toplum ciddi badirelerle karşı karşıya kalmaktadır. 1. AİLEYE YÖNELİK HİZMETLER: Bu sorun ilk defa 20. yüzyılın başlarında fark edilmiş, ailelerin sıkıntılarının giderilmesine yardımcı olmak suretiyle aile parçalanmalarını önlemek üzere Amerika ve İngiltere’de çalışmalar başlatılmıştır. Günümüzde ailenin gelişmesine yönelik dört yönlü hizmet yürütülmektedir: 1- Aile eğitimi: Çocuk bakımı ve yetiştirilmesi, aile ekonomisi, dengeli ve düzenli beslenme, aile içi ideal ilişki ve iletişimler, sosyal ve kültürel konularda ana-babaların bilgi ve bilinç düzeylerinin yükseltilmesine çalışılır. 2- Aile sağlığı: Aile hekimliği, sağlık taramaları, aşı ilaçlama vb. koruyucu sağlık hizmetleri resmi ve gönüllü kuruluşlar tarafından yürütülmektedir. 3- Aile danışmanlığı: Ana-babaya, eşlere ve çocuklara yönelik psikolojik danışma hizmetleri günümüzde ayrı bir çalışma alanı olarak gelişmiş olup bu konuda özel yetişmiş uzmanlarca hizmet verilmektedir. 4- Aile rehberliği: Ailenin maddi ve manevi yönden gelişip güçlenmesi için sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda bilgiler verme, alternatif imkânlar sunma, sosyal kurumlarla ilişkilerini düzenlemede, haklarını savunmada, aile planlaması konularında yardımcı olma şeklinde çalışmalar yapılmaktadır. Bunun için Devlet içinde Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Aile Planlaması Genel Müdürlüğü, gibi özel birimler kurulmuştur. Aileye götürülen hizmetlerde bugüne kadar ihmal edilmiş olan ama asla göz ardı edilmemesi gereken önemli bir husus da din ve maneviyat konusudur. Ailelere bu konuda yardımcı olmak, onların maneviyatlarını yükselterek zorlukları aşmada azim ve iradelerini güçlendirmek üzere din görevlilerince yerine getirilmesi gereken hizmetler vardır. Diyanet İşleri Başkanlığı bu amaçla müftülüklerde Aile İrşad ve Rehberlik Büroları kurulmuştur. Ancak bu bürolarda çalışan personel özel bir eğitimle yetiştirilmesi imkânı henüz mevcut değildir. Kısa süreli hizmet içi kurs ve seminerlerde bilgilendirilmeye çalışılan kişilerle bu hizmetin yürütülmesine çalışılmaktadır. 2. AİLE YAPILARI: Aileyi tanımlama, ailenin yapısını ve oluşumunu açıklayan çeşitli teoriler geliştirilmiştir. En çok kabul gören ve hemen bütün tanımların bir şekilde işaret ettiği husus ailenin sistematik bir yapı olduğudur. Bu anlamda aileye duyguları paylaşma, çocuk büyütme, iş bölümü, vb. fonksiyonları olan sosyal bir sistem de denilmektedir. Aile yapılarına dair farklı bakış açılarını yansıtan değişik sınıflandırmalar yapılır. Toplumdaki sosyal sistemlerinin bütünlüğü içinde ailenin sistematik konumlanışından hareketle dört aile türü üzerinde durulmaktadır: 1. Kapalı aileler: Ev reisinin liderliğine dayanan kural ve sınırlıkların geçerli olduğu, üyelerinin rol davranışlarda belirli bir hiyerarşinin bulunduğu geleneksel ailelere kapalı aile denilmektedir. Bu tür ailelerde yerleşik değerler mevcuttur, bu değerlere uygun adet ve alışkanlıkların sürdürülmesine özen gösterilir. Ebeveyn kuralcı ve otoriterdir, kontrol güdüleri güçlüdür. Aile bütünlüğü ve aile sistematiğine bağlılık ön planda tutulur. Kapalı ailelerin kuralcı, korumacı, otoriter yapısı, yeni gelişmelere karşı üyelerin uyum ve intibak sağlamasına kolay izin vermez. Bu tip aileler; danışmanlık ve rehberlik hizmeti almaya istekli değildirler, sorunların aile dışına taşmasını istemezler, aile danışmanlarında manevi saygınlık, uzmanlık otoritesi gibi etkin nitelikler bulmadıkça onlara güvenmezler. 2. Açık Aileler: Katı kuralları ve sınırlıkları olamayan, aile grubu kadar bireyselliğin de önemsendiği gelişmeleri kabullenmeye hazır aileler açık aile olarak adlandırılır. Kapalı ailelerdeki sabit değerlerin yerine açık ailelerde esnek ve değişken değerler vardır, katı sınırlamalar yapılmaz, aykırı davranışlar serinkanlılıkla karşılanır. Açık ailelerde sözel iletişimler ön planda tutulur, üyelerin duygu ve düşünceleri önemsenir, hemen her konuda bilgi paylaşımı sağlanır, işbirliği yapılır, aileye dair kararların alınmasında bütün üyelerin katılımı sağlanır. Bu tür aileler yeni fikir ve önerilere açık olduklarından danışmanların birlikte çalışmayı en çok istediği ailelerdir. 3. Düzensiz Aileler: Aile içindeki davranış ve ilişki sistematiğinin belli bir düzen içinde olmadığı yahut belli bir düzene uyumun önemsenmediği ailelere düzensiz aile veya gelişigüzel aile denilmektedir. Açık ve kapalı ailelerin aksine düzensiz ailelerde belli bir anlayış istikametinde sistematik bir yapı görülmez, aile düzeni hiyerarşik (normatif) değil izin vericidir, her üyenin ihtiyaç ve beklentileri karşılanır. Ebeveynin çocukları kontrol altında tutma, onlara model olma ve onları belli değerler istikametinde yönlendirme kaygıları yoktur. Genellikle ebeveynden birinin aşırı ilgisizliği diğerini ilgili davranmaya sevk etse de bu durum ailenin genel yapısını değiştirmeye yetmez. Kendi sorunlarını çözmek zorunda bırakılması çocuğa kişiliğini ve yeteneklerini geliştirme fırsatı verirse de aşırı serbestlik ve başıboşluk onların alt kültür gruplarına, suç örgütlenmelerine katılmalarının da yolunu açar. Gelişigüzel ailelerde genellikle danışmanlık hizmetine olumlu karşılık verilir, problemin çözümü hususunda danışmanın yaptığı öneriler kabul görür. 4. Eşzamanlı (Spontan) Aileler: Sözel iletişimlerin fazla olmadığı, yaşayış ve davranış figürleri ile kapalı iletişimin egemen olduğu, ilişkilerin belli bir düzen içinde rutin davranışlarla sürüp gittiği aile tipine eşzamanlı veya spontan aile denilmektedir. Eşzamanlı ailede rutin yaşantıların sevk etmesi dışında aile içi etkileşimler azdır. Bundan kaynaklanan bir sorun olarak da samimiyet duyguları zayıftır, aykırı davranış ve sorunlara karşı çözümleme refleksi gösterilmez. Eşzamanlı ailelerin kriz yönelimli danışmanlık yaklaşımına ve stratejik danışma tekniklerine iyi tepki verdikleri belirtilir. 3. KARAKTERİSTİK AİLE SORUNLARI: Aile danışmanlığını gerektiren nedenler olarak da ifade edilen problemler kategorik olara sınıflandırılarak belli başlıklar altında sıralanmaktadır: Statülere Ait Rol Algısı: Aile birlikteliğinin üyelere sağladığı bu statülerdeki hiyerarşik ilişkiler düzeni ve ona uygun iletişimler ailenin huzur ve ahengini belirleyen etkenlerdir. İlişki ve iletişimlerde meydana gelen düzensizlikler, aykırılıklar kısaca rol ve statülere uygun olmayan gelişmeler, ailenin huzur ve ahengini bozar. İlişki ve iletişimlerde meydana gelen bozulmalar aile içi sorunlar olarak kendini göstereceğinden her defasında müdahale edilip düzeltilmesi gerekir. Vaktinde giderilmeyen aile sorunları tekrarlandığı takdirde gitgide büyüyerek aile içi çatışmalara, aileden kopmalara, ayrılmalara hatta ailenin çözülmesine kadar gider. Aile içinde rol ve statüye uygun olmayan ilişki ve iletişimlerin ortaya çıkmasının en temel sebebi ise statülere uygun rol algılamalarda görülen sapmalardır. Aile üyeleri kendi statüleri dışında roller üslenmeye kalkışırlar yahut birbirlerinin rollerini kabullenmez ve benimsemezlerse rol algılarında bir kargaşa var demektir. Bundan dolayı aile sorunlarının çözümünde ilkin dikkat edilmesi gereken husus, aile bireylerine ait rollerin her birinin anlamı ve konumu hususunda ailede anlayış ve kavrayış birliğinin, sınırları gözetme bilincinin sağlanması ve bunun kalıcı bir şekilde yerleşmesidir. Bu kavrayış birliğini ve bilincini oluşturup sürdürülmesini sağlayan en önemli etken adet ve geleneklerdir. Aile bireylerinin rol algılarındaki sapmalara sebep olan etkenlerin neler olduğu incelendiğinde bunların biri iç etkenler, diğeri dış etkenler olmak üzere iki grupta toplandığı görülür. Dış etkenler; komşuluk, arkadaşlık, iş ilişkileri, moda, özentiler, çevresel alışkanlıklar olarak kendini gösterir. İç etkenler ise; aile yapıları, ailenin değer algıları, bilgisizlik, görgüsüzlük, düzensizlik şeklindedir. — Ailede Ebeveynden Birinin Olması. — Madde Bağımlılığı ve Aykırı Alışkanlıklar. — Ekonomik tavır ve alışkanlıkları: (Savurganlık, cimrilik, kanaatsizlik, gizlilik). — Sorunlu çocuklar: (Sorumsuzluk, özenti, suçluluk, bunalım). — Yeni Evliliklerde Uyum-İntibak Güçlükleri 4. AİLE İÇİNDE PROBLEMLERE YOL AÇAN İLİŞKİ VE İLETİŞİM BOZUKLUKLARI: Aile içindeki anlaşmazlık ve huzursuzluklar genellikle ilişki ve iletişim bozukluklarından kaynaklanmaktadır. 1- Söz ve fikirleri ciddiye almamak, aldırış etmemek. 2- Duygu ve düşüncelere saygı göstermemek. 3- Sorunları konuşamamak ve paylaşamamak. 4- Birlikteliklere vakit ayıramamak ve yeterince ortak yaşantılar oluşturamamak. 5- Aile düzenine dair kurallar prensipler geliştirip sürdürememek. 6- Sevgi, değer verme ve takdir etme duygularını açığa vurup paylaşamamak. 7- Birbirinden teşekkür, iltifat, minnettarlık, onurlandırma gibi olumlu karşılıkları esirgemek. 8- İlişkileri Açıklık, dürüstlük ve güven üzerine kuramamak. 5. AİLE İÇİ İLİŞKİ VE İLETİŞİMLERDE ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER: 1- Aile içindeki ilişki ve iletişimler konusunda, yalan söylememek, alay etmemek, çirkin kelime kullanmamak, birisinin aleyhinde konuşmamak, kırıcı olmamak gibi kural ve prensipler oluşturularak ailenin ortak özelliği haline getirilmelidir. 2- Aile bireyleri birbirlerine karşı sevgi, saygı, beğeni, takdir duygularını saklamayıp her fırsatta dile getirme alışkanlığı geliştirmelidirler. Bu hususta doğal ve samimi davranmalı gereksiz, göstermelik ve yapmacık tavırlara meydan verilmemelidir. 3- Sebebine, haklı olup olmayışına bakmaksızın duygusal dengeleme çabası aile kültürü haline getirilmelidir. 4- Aile içinde herkes, ailenin onurunu, ekonomik gereklerini, ortak hayat tarzını kendi arzu ve eğilimlerinin önünde tutmalıdır. 5- Aile içinde kimse birbirini eleştirmemeli, ayıplamamalı, davranışlarını sorgulamalı, hatasını yüzüne vurmamalı, hata yapanın açığını kapatmaya çalışmalı, ama bu durum, yanlışlıkları normalleştirecek bir tolerans anlayışına dönüşmemelidir. 6- Aile içinde istişare esas olmalı, söylenenleri hafife almaksızın herkesin kendini ifade etmesinin yolu açık tutulmalı, fikirlere saygı gösterilmeli, konuşanı sonuna kadar dinleme alışkanlığı geliştirilmelidir. 7- Aile içi sohbetlere vakit ayırmalı, aile ve toplum sorunlarını konuşulmalı, özenle seçilmiş ibret verici hikâyeler, anılar anlatılmalı, sıkıcı olmayan faydalı metinler okunmalıdır. 8- Ortak yaşantılar geliştirilmeli, yemek, ibadet, dua, çalışma, gezinti vb. etkinliklerin birlikte yapılmasına özen gösterilmelidir. 9- Aile içinde kimsenin birbirinden gizlisi saklısı olmamalı, birbirine güvenme, güveni zedelememe hassasiyeti bir aile yaşam tarzı haline getirilmelidir. 11- Aynı saatte yatmak, aynı vakitte birlikte yemek, her Cuma akşamı Kur’an okuyup dua etmek, eve giriş-çıkışlarda selamlaşmak vb. belli adetler oluşturulmalı, güzle adet ve geleneklerin yaşatılmasına özen gösterilmelidir. 12- Lüks ve israf yarışı, aşırı özenti, başkalarını kıskanma gibi hastalıkların aile içinde barındırılmamalı, bunları önleme hususunda bir duyarlılık geliştirilmelidir. 13- Aile içinde ortaya çıkan sorunların çözümünde fedakarlığı önceleyen ortak bir tavır geliştirilmeli, çözümü güçleşen sorunların üstüne gitmeyip çözümü zamana bırakmalıdır. Çözümler daima Allah ve Resulünün koyduğu değer ölçülerinde aramalıdır. 14- Aile içinde her zaman yaşanabilecek anlaşmazlıklar büyüyüp de uygun bir çözüm bulunamaz ve iş ayrılık noktasına doğru gidecek olursa yakın akrabalardan sözü dinlenecek ve görüşüne itibar edilecek olanların hakemliğine başvurulmalıdır. 6. AİLE İRŞAD VE REHBERLİK SÜRECİ: Dini danışma ve rehberlik kapsamında ele alınan aile ve irşad rehberlik olgusu, aile danışmanlığı hizmeti ile dini destek hizmetini birlikte ifade etmektedir. Aile danışmanlığı ile ilgili çalışmalar yirminci yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkmıştır. İlk zamanlar konu ile yakından ilgilenen ünlü psikologlar Sigmun Freud ile Alfred Adler, daha çok ebeveyn ile çocuk ilişkisi üzerinde durmuşlardır. Çocuğun kişilik gelişiminden ailenin ve ebeveynin rolünden yola çıkan uzmanlar aile eğitimi üzerinde yoğunlaşmışlardır. Daha sonra aileyi bir bütün olarak ele alan psikologlar, aile içinde ortaya çıkan, hızlı gelişmeler karşısında kuşaklar çatışması olarak kendini gösteren sorunları gidermek için aile içi ilişki ve iletişimleri düzenleme, aile bireylerin rollerine uygun davranışları geliştirme amacına yönelmişlerdir. Bu durum aile eğitiminden aile danışmanlığına geçiş anlamına gelmektedir. Bu yeni dönemde N. Ackheman, Carl Jung, Murray Bowen gibi psikologlar aile danışmanlığının gelişmesine önemli katkıları olmuştur. Aile yapısı ve danışmanlık süreci konularında farklı yaklaşımları gösteren aile danışmanlığı kuramları şöyle sıralanmaktadır: 1- Psikanalitik aile danışmanlığı. 2- Yapısal aile danışmanlığı. 3- Yaşantısal aile danışmanlığı. 4- Straterjik aile danışmanlığı. 5- Bilişsel / Davranışçı aile danışmanlığı. Öncelikle belirtmek gerekir ki genel olarak kişisel problem odaklı psikolojik danışma süreci için ön görülen aile danışmanlığı için de bir ölçüde geçerlidir. Aile danışmanlı süreci aile bireylerinden birinin başvurması ile başladığından ilk planda bireysel problem danışmanlığına benzer bir durum söz konusudur. Sorunu öğrenmede, danışma sürecine yön verecek ilk bilgileri almada bireysel problem danışmanlığı yolu izlendiği gibi süreç içinde birebir görüşmelerde de aynı yol izlenecektir. Sorunun çok taraflı olarak bir aile sorun olduğu anlaşıldığında süreç bireysel olmaktan çıkıp aile danışmanlığı boyutuna geçmiş olur. Aile danışmanlığı süreci kişisel problem danışmanlığı sürecinde olduğu gibi üç aşamalıdır. Ancak ondan farklı olarak aile danışmanlığında süreç bir ön hazırlıkla başlamaktadır: 1) Hazırlık Aşaması: Aileden birinin müracaatı ile başlayan ilk temasla birlikte danışman ailenin genel yapısı ve dinamikleri hakkında genel bilgiler alarak bir değerlendirme yapar ve sorunun genel karakterine dair hipotezler geliştirir. Bu aşamada ihtiyaç duyulursa sorunun taraflarının hatta bütün aile bireylerinin katılacağı bir randevu ayarlanarak toplu halde bilgi alma yoluna gidilebilir. Böylece eksik yahut yanlış bilgi alma riski ortadan kalkmış olur. Bu aşamada problemle ilgili herhangi bir telkin, tavsiye ve yönlendirmede bulunulmaz. Aile danışmanlığı, bütün bileşenleri dikkate alan kademeli bir danışmanlık süreci yürütülmeden ilk akla gelen noktada çözüm önerilecek basit bir olay değildir. Aile sorunları bir anda oluşmadığı gibi çözümleri de anlık reflekslerle sağlanamaz. Hazırlık aşamasında toplanan doğru ve kesin bilgilerle geliştirilen hipotezler istikametinde dikkatli ve sabırlı bir danışma süreci başlatılacaktır. 2) İlk Aşama: Aile danışma sürecinin ilk aşamasında yapılması gereken sürecin başarısını etkileyecek önemli işler vardır. Aşağıda özet olarak verilen bu işler birer danışman görevi olarak yerine getirilecektir. a) Raport Kurma (Aileye katılma): Raport kurma veya aileye katılma diye ifade edilen ilk iş danışmanın aile ile karşılıklı güven duygusunu tesis etmesidir. Bu amaçla danışman aile bireyleri ile teker teker tanışır, tokalaşır, onları dinler. Danışman; sıcak, samimi, dostça, nazik, saygılı ve ilgili bir yaklaşımla hem ailenin tamamının hem de tek tek aile bireylerinin güvenini kazanmaya özen gösterir, problemin çözümünü sağlamak üzere objektif bir uzmanlık yaklaşımı ile çalışacağı hususunda onlar güven verir.Sürecin can alıcı noktası bu güven duygusunun oluşmasıdır. Raport kurma sözlerle yapılabildiği gibi sözel olmayan yollarla da yapılmalıdır. Danışmanın giyim kuşamı, davranışları, ilişkiye açık sempatik tavrı, hal ve hareketleri raport kurmada oldukça önemlidir. b) Bilgi Toplama: Danışmanın, danışma sürecini başarılı bir şekilde sürdürebilmesi için öncelikle ailenin yaşam tarzı, ilgileri ve ilişkileri hakkında ve yaşana problem konusunda etraflıca bilgi toplamalıdır. c) Süreci Yapılandırma: Aile bireylerinin danışma ilişkisi sırasında birbirlerine karşı doğal ve fonksiyonel olmayan ilişki ve davranış formları gösterebilirler. Danışmanın ilk temastan itibaren bu konuda dikkatli davranarak kontrolü eline alması bu şekilde bir gelişmeye meydan vermemesi gerekir. Ailenin gerçek fonksiyonlarını ortaya koyması için onlara nasıl yardımcı olunacağı önemlidir. Bu husus dikkatle değerlendirilerek aileye sorular sormadan, onlarla girişilen etkileşimler sonucunda elde edilen bilgilerle bir yapı oluşturulur. d) İzlenimleri Kaydetme: Bir aksaklığa, ihmale meydan vermemek için görüşmelerin ardından izlenimler kaydedilir. 3) Orta Aşama: İlk evredeki raport kurma, yapı oluşturma ve bilgileri toplama işleri tamamlandıktan sonra bir ileri aşamaya geçilir. Bu aşamada yapılması gerekenler şöyle sıralanır: a) Aile üyelerinin tamamının sürece katılmasını sağlamak. b) Aile üyelerinin birlikteliğini ve ilişkilerini güçlendirecek bağlantılar kurmak. c) Aile için gerekli olan değişimi teşvik etmek ve aile bireylerini değişime hazırlamak. d) Etkin önderler, akraba, model gruplar gibi dış dinamiklerle bağlantı kurmak. e) Rehberlik hizmetinde konudan çok sürece odaklanarak şaka espri gibi rahatlatıcı unsurları da kullanmak suretiyle sürecin istek ve arzuyla sürdürülmesini sağlamak. 4) Son Aşama: Belli olan değişimler danışman tarafından açıklanarak mutluluğu aile üyeleri ile paylaşıldıktan sonra danışma sürecini sonlandırılması anlamında yapılacak olanlara geçilir. Bu aşamada üç işlem gerçekleştirilir: a) Danışman süreci özetleyerek aileyi danışmanlık işleminin bittiği, kazandıkları tecrübelerle bundan sonra yol devam edecekleri fikrine yöneltir. b) İleride benzer sorunların yaşanmaması hususunda uzun süreli tedbirler tartışılarak bu tedbirleri sürdürme kararlılığı oluşturulur. c) Danışmanın bitmeyen bir süreç olduğu düşüncesi ile açık sonlandırma yapıp izlemeye geçmek. |
23 Aralık 2013 15:10 | |
enderhafızım | Cevap: Dini Danışma Ve Rehberlik Ders Notları (14 Hafta FuLL) 12. HAFTA DİN EĞİTİM VE ÖĞRETİMİNDE REHBERLİK: Din eğitim ve öğretiminde rehberlik çalışmaları, esas itibariyle dini bilgi, duygu ve davranışların sorunsuz bir şekilde öğrenilip benimsenmesini sağlamaya yöneliktir. Bunu yaparken öğretim yöntemleri üzerinde çalışmak değil, öğretimi gerçekleştirme sürecinde ve bütün etkinliklerinde rehberlik edici bir yol, usul ve tarz takip edilmesi esas alınacaktır. Bireyin ihtiyaçları, istekleri, dürtüleri ve değerleri birbirleriyle ters düştüğü ve uyuşmadığı zaman çatışma ortaya çıkar. Çatışmaların ortaya çıkması her zaman muhtemel olduğu için çocuk açısından problem olan çatışma durumlarının ortadan kaldırılması değil, bunların yapıcı bir şekilde çözümüdür. Dinin temel kaynaklarına baktığımızda dinin öğretimi konusunda rehberlik mahiyetinde ikna, telkin ve teselli yöntemlerinin kullanıldığını görmekteyiz. A- DİN EĞİTİM VE ÖĞRETİMİNDE PROBLEM OLUŞTURAN HUSUSLAR: 1) Öğreticinin dini anlatma ve öğretme tarzı 2) Dini bilgilerle olayların ve olguların çelişmesi 3) Çevrenin sosyal ve kültürel etkileri 4) Bazı dini bilgilerin anlaşılabilme güçlüğü 1. Öğreticinin Dini Anlatma ve Öğretme Tarzı: Din öğreticilerinin öğretim tarzından kaynaklanan ve insanın dini kişiliğini, davranışlarını ve insanlarla ilişkilerini kötü yönde etkileyen olumsuzluklar şöyle sıralanabilir: — Aşırı heyecan, öfke ve nefret duygularına kapılma. — Suçluluk, üzüntü ve korku duygularına kapılma. — Ümitsizlik veya kaygısızlık hallerinin ortaya çıkması. — Zihinsel çözümsüzlük ve kararsızlık halinin oluşması. — Kişinin kendine olan inancının ve özgüvenin kaybolması. Öğreticinin dini öğretim tarzından kaynaklanan problemleri önlemek için yapılacak olan, önce öğretmenin hangi konuda ne tür bir problemin çıkabileceği hususunda ampirik bilgiye, gözlem ve tecrübelere dayanan doğru kanaatlere sahibi olmasıdır. Burada belirleyici olan öğretmenin durumudur. Dini konuların öğretimi, genel formasyon nitelikleri dışında belki özel öğretim yöntemlerinin bir parçası da sayılabilecek farklı bir çabayı gerektirir ki, bu da dini alanda çocuklarda ortaya çıkabilecek ya da varsayılan zihinsel ve ruhsal sorunların önlenmesi işidir. Dini konuların öğretim tarzından çocuklarda birtakım sorunların ortaya çıkması doğrudan iletişimle de ilgili bir husustur. Öğretimde doğru iletişimin sağlanabilmesi için iletişim sürecinin düzgün yürütülmesi gerekir. İletişim sürecinde kaynak durumundaki öğretmenin hedef konumundaki öğrenciye ileteceği mesaj yani dini anlamlar, yine onun belirlediği kanalda biçimlenerek alıcıya ulaşır. Alıcı bu biçimlenmiş mesaja muhataptır, tepkisi buna göre oluşur. Kanal sözdür, ses tonudur, vurgudur, jest ve mimiklerdir, takınılan hal ve tavırlardır. Bunlar hangi biçimleri alırsa mesaj doğru düzenlenmiş olsa da sonuçta kanalın bu kalıbında biçimlenecek ve o biçimle sunulmuş olacaktır. Eğer kanal duygu yoğunluğu içeriyorsa mesaj duygu kalıbı içinde iletilmiş olacak ve alıcıda duygu yoğunluklu tepkiler oluşturacaktır. Din öğretiminde önemli bir öğretmen sorumluluğu da farklı derslerin birlikte okutulduğu okul ortamında disiplinler arasındaki uyum problemlerinin ve açıklama güçlüklerinin dikkate alınmasıdır. 2. Dini bilgilerle olayların ve olguların çelişmesi: Hayatın karmaşıklığı içerisinde her zaman ve her yerde dini doğruların ve dini değerlere uygun davranış ve yaşantıların hâkim olması beklenemez. Hayatta doğrularla yanlışların, hak ile batılın daima iç içeliği hikmetine binaen bütün insanların dâhil olduğu tekdüze bir yaşam zaten mümkün değildir. Bu sebeple din eğitim ve öğretim çalışmalarında verilen dini bilgilerle hayatın birçok alanında çelişkiler olacaktır. Bu çelişkiler de öğretim sırasında var sayılarak önleyici tedbirlere başvurulmadığı takdirde insanlarda çözümsüzlüklere ve zihinsel sorunlara yol açar. Zihinsel sorunlara yol açacak durumlar üç başlıkta toplanır: 1- Teorik bilgilerle bireysel yaşantıların çelişmesi. 2- Teorik bilgilerle sosyal yaşantıların çelişmesi. 3- Teorik bilgilerle yasal nizamın çelişmesi. Dini değerlerle olguların çatışması durumunun ortaya çıkaracağı olumsuzlukları önlemede çözümleyici ve rahatlatıcı unsurlara başvurup dinin kendi değerler bütünü ve mantıki sistematiği içinde destekleyici bir öğretim tarzı takip edilecektir. Dinin tövbe-bağış, Allah’ın rahmeti, Peygamberin şefaatine dair öğretileri teorik gerçeklerle olguların çelişebileceğini kabul etme anlamı taşımaktadır. Din öğreticisi dinin emir ve yasaklarının öğretimini tövbe, bağış, rahmet, şefaat şeklindeki destek noktaları ile birlikte yapması gerekir. Dinin bu yaklaşımı din öğretimi açısından değerlendirilecek rahatlatıcı destekler kullanma şeklinde önemli bir yönteme işaret etmektedir. Ancak öğretmen bu rahatlatıcılığı kullanırken umutla endişe (havf ve reca) arası bir dengeyi korumak durumundadır. Peygamberin orta yol dediği bu dengenin bir tarafa doğru bozulması ya ümitsizlik ya da kayıtsızlık demektir ki bu da bir dini tutum bozukluğu ve dolayısıyla sorun demektir. Teorik öğretilerle olguların çelişmesinden doğan sorunların oluşumunda ve çözümünde öğretmenin öğretici rolü belirleyici olmaktadır. Corman konuyu özne-çocuk, nesne-çocuk ikilemi ile ele almaktadır. Çocuk öğrenme ortamı ve bilinçli öğretme etkileri dışındaki olay ve olgular içinde özgür ve bağımsız olarak özne-çocuktur, öğrenme ortamında ise belli şekilde düşünmesi, inanması ve davranması istenen nesne çocuktur. O kendisini öğretmenin anlattıklarını öğrenmek, söylediklerine inanmak ve dediklerini yapmak zorunda hissetmeye başladığında özgürce yöneldikleri ile bir nesne olarak zorlandığı zıt ögeler arasında sıkışacaktır. Çocuğun öğrenme ortamında da öznel davranmasını, kendisi olmasını, bilgi ve değerlere özgürce yönelmesini sağlayacak tedbirler, ona zıtlıkların alternatif yaşantılar olduğu, iyi ile kötünün, doğru ile yanlışın bir tercih meselesi olduğu kanaatini verecektir. 3. Çevrenin sosyal ve kültürel etkileri: Eğitimbilimcilere göre insan içinde bulunduğu çevrenin ürünüdür, çevresindeki bilgi, duygu, inanç ve düşünceleri kolaylıkla alarak benimser ve onların etkisinde bir kişilik geliştirir. Bu bakımdan çevresel etkiler, planlı bir şekilde yürütülen din eğitim ve öğretimi çabalarını olumsuz etkileme hatta sonuçsuz bırakabilme potansiyeline sahiptir. İnsanı etki altına alarak ona verilen din eğitimini olumsuz etkileme gücüne sahip olan temel faktörler üç gruba ayrılır: 1) Geleneksel kulaktan dolma yanlış dini bilgiler. 2) Yakın çevredeki yerleşik yanlış inanç ve hurafeler. 3) Sivil bilgi merkezlerinin dini bilgi ve değerler yönünden yanlışlıkları. İnsanın ilgi, tecessüs, özenme, özdeşleşme, aidiyet ve bağlanma eğilimleri bu etki mekanizmalarının din eğitimini etkisizleştirme gücünü artırmaktadır. İnsanlar bu beşeri özellikleri sebebiyle kolayca etki mekanizmalarının çemberine girmekte ve onlar tarafından rahatlıkla kuşatılmaktadırlar. Bu hususta da yine rehberlik edici farklı bir öğretim tarzına ihtiyaç bulunmaktadır. Salt bilgi aktarmanın sonuç vermediği bu durumlarda kavratma, ikna etme, modelleme, örnekler sunma, takım çalışmaları ve sosyal birliktelikler oluşturma gibi tedbirler, birer rehberlik edici din eğitimi yaklaşımı olarak değerlendirilir. Dini değerlerin özellikle dini erdemlerin planlı ve programlı öğretim kapsamında teorik olarak öğretilmesi her zaman yeterince pratik sonuç vermemektedir. Ancak dini değerlerin kalıcı yaşantılar olarak kazandırılmasını güçleştiren en büyük etken çocuğun sosyal bir varlık olarak çevreye bağımlı bulunmasıdır. Onun yaşadığı kültürel çevredeki etkileşimleri ve o çevreden edindiği informal birikimleri kişiliğinin şekillenmesinde önemli bir yer tutmaktadır. Görünen o ki çevre unsurları ve özellikle de çevredeki duygusal içerikli çekim merkezleri bireyleri yönlendirmede programlı eğitimden daha etkili olmaktadır. Bu etkiyi sadece çevrenin kuşatıcılığına ya da çekim merkezlerinin yoğun çabalarına bağlamak yanıltıcı olur. Bu hususta insandaki diğer insanlarla birlikte olma ve paylaşma tutkusunun, aidiyet duygusunun psikolojik rahatlatıcılığını göz ardı etmemek gerekir. Dini bir gruba ait olmak çocuğun o grubun dini davranışlarını benimsemesinde güçlü bir dayanak teşkil eder. Bu aidiyet olgusunu dikkate almadan çocukta gözlenen istenmeyen davranışları değiştirebilmek veya olası olumsuz davranışları önlemek güçtür. Dini değerler açısından ortaya çıkan olumsuz sosyalleşmelerin uyaranları ve pekiştiricileri dışarıda ve kontrol dışındadır. Kontrol edilemez sosyal çevreden gelen kazanımların sadece sınıf ortamındaki bilişsel çabalarla değiştirilmesi çok güç hatta bazı durumlarda imkânsızdır. Bu durumda öğretmenin öğretici tavrı bir rehberlik tutumu olarak sosyal etkileme diğer bir ifadeyle öğretici sosyal tutum şeklinde olmalıdır. Öğrencinin tepkisel ve edimsel davranışlarını yönlendirmede öğretmenin öğretici sosyal tutumu, öncelikle öğrencinin anlayış ve kabullerini paylaşarak onlardan hareket etmeyi gerektirir. Kur’anda anlatılan Hz. İbrahim’in kavminin putperest tutumundan hareketle, önce yıldızı, sonra ayı, sonra güneşi tanrı kabul eder görünerek onları Allah inancına taşıması olayı öğretici sosyal etkileme yöntemine güzel bir örnektir. Bugün dini değerlere yönelmede ifrat ve tefrit y önlü yoğunlaşmalardan arınmış, Peygamberin gösterdiği orta yol üzerinde bir kültürel yapı oluşturamamanın sıkıntısı çekiliyor. Uç yoğunlaşmaları körükleyen ve orta yol düzleminde dini olgunluğu engelleyen sebeplerin varlığı, hatta bunların bazen anlaşılabilir derecenin çok üstünde bir şiddete sahip olması, onlara çözüm üretememenin mazereti olamaz, olmamalıdır. Eğer insanlara verilen din eğitimi onların severek, haz duyarak dini yaşantılara yönelmelerini sağlayacak bir rehberlik ve psikolojik destek yaklaşımı ile verilmez ise onların dini değerlere sadakatinin güçlü olması beklenemez. 4. Bazı Dini Konuların Anlaşılabilme Güçlüğü: Dini öğretinin içerdiği “doğru”, “yanlış”, “güzel”, “çirkin”, “hak”, “sorumluluk”, “Yaratan-yaratılan”, “dünya-ahiret” vb. konuları kavrayabilmenin her insan için belli bir güçlüğü vardır. Ancak dini inanç ve kanaatler, kişisel bir his ve heyecandan ibaret olmayıp, kanaati oluşturan şeyin mahiyetine, mantıksal düzenine ve bağlantılarına dair genel kavrayışın neticesi olarak ortaya çıkar. Ayrıca dini kanaatler gerçekliğin sadece bir yönüne değil, bütününe dair kabullere dayanır. İşte rehberlik edici din öğretimi, bireyin ikna olma sorunlarını bu bütüncül genel kavrayış çerçevesinde çözmenin yoludur. Dini bilginin test edilebilir niteliğinin bulunmaması (dogma) sebebiyle ona yönelen beşeri akıl, ikna olabilmek için ister istemez mantıki doğrulama yoluna başvurur. İnsan zihni mantıksal doğrulama yaparken endüksiyon, dedüksiyon, analoji gibi akıl yürütme ve determinist çıkarım (sebep-sonuç ilişkisi kurma) yöntemlerine başvurur. Bu yöntemlerle başarılı sonuçlara ulaşabilmek kişinin zihinsel birikimlerine, tecrübelerine ve bunları kullanabilme kabiliyetine bağlıdır. Dini bilgiye ikna olmadaki başarısızlık, kişinin bu başarısızlığı önemsemesi ölçüsünde bir psikolojik sıkıntı ve bunalım anlamına gelmektedir. Açığa vurulmuş olsun veya olmasın psikolojik sıkıntı yaşayan insanların yardıma muhtaç olduğunu kabul etmek zorundayız. Şüphesiz bu din öğretiminde bizim öğretici tutum ve yaklaşımımızı etkileyecek hatta belirleyecek önemli bir öncüldür. Ayrıca Allah’ın sıfatları, kaza-kader, ecel-rızık, cin- şeytan, akıl-iman vb. konuların kavranmasında mantıksal doğrulama yani ikna olma sorunundan önce anlaşılma güçlüğü vardır. Bu güçlük sebebiyle Kur’anı- Kerimde “Allah’ın eli”, “Allah’ın yüzü” gibi İslam’ın öngördüğü temel itikada ters görünen kavramlar kullanılmıştır. Kur’anın dikkate aldığı bir güçlüğü bizim dini bilginin öğretiminde yok saymamız mümkün olmadığına göre dini kavramların kullanımında kabul edilebilir bir esnekliğin sağlaması gerekmektedir. B- REHBERLİK EDİCİ DİN ÖĞRETİMİ YAKLAŞIMI: Dini danışma ve rehberliğin bir öğretim yaklaşımı olarak ele alınması, kabaca dini bilginin ikna etme, benimsetme, yönlendirme, çözümleme, rahatlatma yaklaşımları ile öğretilmesini ifade etmektedir. Rehberlik edici bir din öğretimi yaklaşımının özellikleri şunlardır: 1- Çözümleyici ve rahatlatıcı olmak. 2- İkna edici olmak. 3- Duygusal dinginliği gözetmek. 4- Anlamlandırmayı sağlamak. 5- Önleyici ve düzenleyici olmak. |
23 Aralık 2013 15:09 | |
enderhafızım | Cevap: Dini Danışma Ve Rehberlik Ders Notları (14 Hafta FuLL) 11. HAFTA DİNİ BAŞA ÇIKMA: Biyolojik, psikolojik ve sosyal bir varlık olan insan yaşam sürecinde birtakım ruhsal ve bedensel sıkıntılarla karşılaşmaktadır. Bu sıkıntılar “stres” ya da “kaygı” kavramıyla açıklanmaktadır. Bireyde stres yaratan olayları üç önemli başlık altında incelemek mümkündür. Bunlar; Doğal afetler, ölüm gibi travmatik olaylar ve gündelik problemler, şeklinde sıralanabilir. Bu türden olayların bireyde oluşturduğu ruhsal denge bozukluklarına stres adı verildiği gibi kaygı kavramı da sıklıkla kullanılır. Kaygı engellenme durumunda ortaya çıkan durumdur. Kişi engellemeyle karşılaştığında engellemeye neden olan durumu ortadan kaldırmak ve kendisini mutlu edecek şartlara kavuşmak ister. Bu süreç psikolojide başa çıkma olarak isimlendirilir. 1. Başa Çıkma: Baş etme yolu, başa çıkma yolu, başa çıkma stratejisi anlamlarında kullanılan “başa çıkma” bireyin kendisi için stres verici olan olaya karşı direnmesini, söz konusu durumlara karşı dayanma amacıyla gösterdiği davranış ve duygusal tepkilerin tamamı tanımlanmaktadır. Bireysel özellikler, stresli yaşam olaylarından etkilenmeyi farklı kılar. Başa çıkma, bireyin kişilik yapısı, bilişsel, duyuşsal ve davranış özellikleriyle bütünleşen genel bir yeteneği temsil eden yapıya sahiptir. Çeşitli araştırmalarda, olumlu düşünebilme yeteneği düşük olan bireylerin, stresli yaşam olaylarını kontrol edebilme eğilimlerinin yetersiz olduğu bulunmuştur. Olumlu düşünebilme ve iyimserlik duygusunun, başa çıkma olgusunu etkileyen depresyon, düşük benlik saygısı, kaçınma davranışlarında daha etkili olduğu gözlenmiştir. Strese karşı verilen tepkiler uzun bir zaman dilimi içinde kronik hastalıkların gelişmesine zemin hazırlar. Stresin sıklığı ve yoğunluğu zamanı kısaltabilir. Geçmişten günümüze kadar başa çıkma kavramının geçirdiği aşamalara bakıldığında kavrama beş farklı açıdan yaklaşıldığı görülmektedir: 1- Hayvanların stres karşısında gösterdiği genetik olarak programlanmış bir tepki. 2- Freud’un psikanalitik kuramında önerdiği bilinçdışı “savunma mekanizmaları”. 3- Erikson’un yaşam dönemlerinde çözümlenmesi gereken ikilemler yaklaşımında söz ettiği özgüven, öz yeterlilik ya da içsel kontrol gibi bireysel kaynaklar başa çıkma olarak ifade edilebilir. 4- Evrim kuramı ve davranışçı akımdaki organizmanın gelişmek için gerçekleştirdiği problem çözme çabaları. 5- Organizmanın kendi fizyo-psikolojik kaynaklarının zorlanıp tükenmesi karşısında gösterdiği, uyum yapmaya yönelik, sürekli değişen, bilişsel ve davranışsal çabalar. Başa çıkma yolları “öğrenilmiş güçlülük” kavramı şeklinde ele alınmıştır. Öğrenilmiş güçlülük temelde bilişsel bir beceri olarak tanımlanmakta, bilişsel beceri bireyin amaca yönelik davranışını engelleyen duyguları, acıları ve bilişsel olarak düzenlemeyi tecrübeye bağlı olarak edinmesidir. Yapılan araştırmalar sonucu stresle başa çıkma stratejilerinin genel bir eğilim olarak iki ana grupta toplandığı görülmektedir: Problem odaklı ve duygusal odaklı başa çıkma davranışı şeklinde isimlendirilen bu stratejilerin, sorunlara, kişilere ve durumlara göre kullanılma durumlarının değiştiği görülür. Problem odaklı aktif başa çıkma sorunla mücadelede olumsuz durumun unsurlarını doğrudan değiştirmeye yönelik süreklilik gösteren çabalardır. Strese neden olan olayı analiz etme, değerlendirmeler de bulunup problem oluşturan durumları giderme için strateji geliştirmeyi içerir. Duygusal odaklı pasif başa çıkma bir değişim arama yerine, stres veren duruma ilişkin yaşanan duygularda ayarlamaya gitmeyi içerir. Duygusal odaklı başa çıkma sorunu yok sayma, kişisel kontrol gücünü yetersiz hissetme, sosyal destek arama, kaçma-kaçınma durumu kabul etme ve yeniden olumlu bilişsel yapılanma gibi çabalardır. 2. Başa Çıkmada Dinin Rolü: Dinin ruh sağlığı açısından, en önemli özelliği, ortaya koyduğu değerler ve dünya hayatına ilişkin olarak getirdiği açıklamalar aracılığıyla, insan yaşamına kazandırdığı anlamdır. Tanrı’ya, kadere ya da kâinattaki düzene olan inanç, karşılaşılabilecek en kötü tecrübelerin bile bir anlamının olduğunu öğreterek kişinin ümidini kaybetmesine engel olur. Jung otuz beş yaşın üzerindeki binlerce hastası üzerinde yaptığı gözlemlerinde, bütün hastalar için son çarenin, hayata dini bir açıdan bakabilmek olduğunu tespit etmiştir. Ericson, dini insanın temel güvensizliğini aşması, gerilim ve sıkıntıyı azaltabilmesi için duygusal bir sığınak olarak tanımlamıştır. İkbal’e göre dinin asıl hedefi ve fonksiyonu, insan kişiliğini kuvvetlendirmek ve ona sağlam bir psikolojik zemin kazandırmaktır. Çünkü insanın kendiliğindenlik durumu çökme ve kaygıya yatkın, zayıf bir özelliğe sahiptir. Din bireysel ve toplumsal hayatta gerçekleştirdiği çeşitli fonksiyonlarla dini başa çıkmayı gerçekleştirmeye yardımcı olur. Bu fonksiyonları şu şekilde özetleyebiliriz: 1- Din kişiye acı verici olaylar da dâhil her türlü yaşam tecrübesini yorumlamada bir anlam çerçevesi sunar. Bu özelliği nedeniyle din algı şemalarından biri olarak da kabul edilebilir. Böylece kişiye olayı anlamada yardımcı olur. 2- Din ibadetler ve dini pratikler yoluyla bireye disiplinli ve dengeli bir hayatı yaşamayı öğretir. Bu durum ona her türlü sıkıntılı durumda ayakta kalma gücü verir. 3- Din karşılaşılan felaket ve sıkıntılı durumların kabullenilmesini kolaylaştırır, stres ve acı verici olayı veya felaketi kabullenmede yardımcı olur. 4- Din gelecekten umutlu olma motivasyonu kazandırır. 5- Dini kurumlar vasıtasıyla sosyal ilişkiler kurulması sosyalleşme, sıkıntı ve sevinçlerin paylaşılmasını sağlar. 3. Dini Başa Çıkma: Dini başa çıkma bireyin yaşamında karşılaştığı sıkıntılı durumların üstesinden gelebilmek için din ve maneviyatından kaynaklanan bilişsel veya davranışsal teknikleri kullanması olarak tanımlanabilir. Ya da kişinin inancını hayatın ortaya çıkardığı problem ve stres ile mücadele sürecinde kullanma yolu olarak tarif edilebilir. Dini inançlar ve pratikler insanın başa çıkma sürecinin hemen her noktasında devreye girmektedir. Din ve başa çıkma arasında olayı anlamlandırma, problemi çözme ve stresin etkisinden kurtulmak için dini pratiklere yönelme gibi üç boyutlu bir ilişkiden söz edilmektedir: 1- İnsan hayatındaki doğum, evlenme ölüm gibi strese neden olan olayların pek çoğu din ile ilgilidir. Tabii olarak din bu olayları anlamlandırmada ve karşılaşılan sorunu çözme konusunda sunduğu önerilerle devreye girer. 2- Din çoğu zaman strese neden olan olayla ilgili tatmin edici açıklayıcı cevaplara sahip olabilmektedir. Kişi neden sorusunun cevabını dinden bulabilmektedir. Bu noktada din başa çıkma sürecinin bir parçası olur. 3- Felaketler gibi başa çıkılması gereken olaylar bireyi dini pratiklere yönlendirebilir. Bu pratikler bireyi rahatlatma ve sakin bir ruh haliyle düşünmesine imkân tanıma işlevi görür. İnsan için bela ve felaketler karşısında yaşanabilecek en büyük sorun anlamsızlaşmadır. Büyük bir felaketle karşılaştığında her şeyin hatta kendisinin boş, anlamsız, değersiz olduğunu düşünmeye başlayan insan direnme gücünü kaybetme ve bunalıma girmeye çok yakındır. Dinsel inançlar trajik olayların yaşandığı durumlarda “anlam” (meaning) sisteminin devamlılığının korunması için gerekli olan üç elemanı sağlayarak kişilerin olayları açıklamalarını kolaylaştırmaktadır. Anlam sisteminin devamlılığını sağlayan elemanlar şunlardır: 1- Gelecekteki olayların katlanılır ve kontrol edilebilir olacaklarına ilişkin duyulan güven (Tanrı taşıyamayacağımı bilmese bana bunu vermezdi). 2- Yaşanan olayın olumsuz sonuçları yanında olumlu yönlerinin de aranıp bulunması. (Tanrı, bana değerli bir ders öğretti, bunda da bir hikmet var). 3- Yaşanan olayın “bir planın parçası” olup tesadüfe bağlı olmadığına ilişkin inanç. (Tanrı’nın planının bir parçası). Dini başa çıkma konusunda dünyada öncü çalışmaları ile tanınan Pargament ve arkadaşları başa çıkmada üç farklı dini yaklaşım şekli ortaya koydular: 1- Karşılaşılan problemi çözme sorumluluğunu tanrıya havale etme: Çözümler sadece tanrının aktif çabaları sonunda gerçekleşiyor, birey pasif olarak beklemektedir. 2- Başa çıkmada “kendilik kontrolü” öne çıkıyor. Tanrı kişiye problemin çözümü için gerekli ustalık ve kaynak sağlamış böylece aktif ve sorumluluğu kendisine ait olduğunu öğretmiştir. 3- Üçüncü yaklaşım başa çıkma hem bireyin hem de tanrının aktif katımlıyla sağlamaktadır. Buna işbirlikçi yaklaşım denir. Ne Tanrı, ne de birey pasif olmaktadır Yani Tanrı daima bireyin yanında onun dostu ve destekçisir. 4. Kur’an ve Sünnet Perspektifinden Dini Başa Çıkma: Kur’an, son derece derin ve güçlü “psikolojik etki” ile yüklüdür. İnsanı ısrarla, herhangi bir olay karşısında Allah’ın rahmetinden umut kesmemeye davet ederken, çaresizliğin ve karamsarlığın istenmeyen duygu şekilleri olduğunu vurgulamaktadır. Sıkıntılarla karşılaşan insana, “dünya bir sınav yeridir” şeklinde karşılık vermektedir. Kur’an insanların imtihan ve belalarla sınanmakta olduğunu belirtmektedir. Kur’an insanın yaşadığı olumsuz olaylar karşısında, tevekkülü öğütlemektedir. Hz. Muhammed ashabına karşılaştıkları bir hastalık veya felaketin yüce Allah’ın bir imtihanı olduğunu, seviyelerini yükselteceğini, birtakım günahlarını sileceğini ve kendilerine sevap kazandıracağı ile ilgili bilgi verirdi. İnsanla Allah arasında bir haberleşme ya da iletişim olarak tanımlanabilen duanın da ruh ve beden sağlığı üzerinde olumlu etkisi vardır. Dua bir şikâyetten, bir ızdırap çığlığından, bir yardım dilemeden ibarettir. Araştırmalar insanların duaya çeşitli sebeplerden dolayı oldukça sık bir şekilde başvurduklarını ortaya koymaktadır. Nitekim dua bir bağlanma ve içten içe yardım isteme hissiyatı ile doludur. İnsanı ümitsizlikten, karamsarlıktan ve yalnızlık duygusundan kurtarır. İbadetler zorluklarla başa çıkma da başvurulabilecek önemli dini unsurlardan biridir. Hz. Peygamber de kendisini rahatsız eden bir sorunla karşı karşıya geldiğinde namaza yönelirdi. Cemaat halinde yapılan ibadetler, mü’minler arasında “birlik ve beraberlik şuurunun” uyanmasına vesile olmakta, inananları ruhen birbirine kenetlemektedir. Dini açıdan imtihan ve belalarla baş etmede bir Müslüman’a, “dua”, “Allah rızası”, “tevekkül”, “sabır”, “ahret inancı”, “Allah’tan ümidi kesmeme, reca” ve “ibadet etme” gibi Kur’âni kavramlarla desteklenen dini anlayışın problemlerin oluşturduğu stresle başa çıkmada yardımcı olduğu düşünülebilir. 5. Din Eğitimi Faaliyetleri ve Dini Başa Çıkma: Birey çocukluğundan itibaren belirli bir dini formasyon alarak dini başa çıkma için kaynak olabilecek birikimi ve karakteri kazanabilir. Başta ailede olmak üzere örgün eğitim çağında okulda ve sonrasında da yaygın eğitim kanallarında güçlü bir Allah inancı ile sağlam kişilik kazanamamış kişiler en ufak bela ve musibetler karşısında ya tamamen teslimiyetçi kendi iradesini de yok sayan yaklaşımlara girebilmekte ya da tersine isyan noktasına gelebilmektedir. Din görevlisi ve eğitimcisi bunun farkında olarak görevini yerine getirmelidir. Din eğitimi hayata anlam kazandırmada, yaşama sistematik olarak yön vermede ve bunları bilişsel, duyuşsal ve davranış boyutlarını ele almada bireye beceriler kazandırma anlamında vasıta özelliği taşımaktadır. Dini bilgi ve duygu düzeyinde kazandığı davranışlar bireye, yaşamsal sıkıntılarla başa çıkmada önemli rahatlamalar sunar. Şöyle ki, Tanrıya kadere ve kâinattaki düzene olan inanç, karşılaşılabilecek en kötü tecrübelerin bile bir anlamının olduğunu bize öğretir. Dini duygu, düşünce ve davranış kazanan insan, ilahi iradenin her zaman gözetleyici olduğunun bilincindedir. İşte bu bilinç düzeyi dini eğitim aracılığıyla bireyde oluşturulur. Günümüzde dini danışmanlık üzerinde hassasiyetle durulan konulardan biridir. Birey yaşam süresince karşılaştığı sorunlarla dini açıdan nasıl başa çıkabilir, bu konuda dine nasıl müracaat edebilir, işte bunun eğitimi dini danışmanlık yoluyla sağlanabilir. Din eğitimi görevini toplumun tüm katmanlarında yerine getiren din görevlileri başta olmak üzere din eğitimi faaliyeti ile uğraşan herkesin bu durumda bireylere doğru yönlendirmeleri yapabilecek donanıma sahip olması önem arz etmektedir. Onların, insanların acılı ve sevinçli zamanlarında onlara nasıl davranacağına dair teorik ve pratik tecrübeye sahip olmaları gerekmektedir. Bu ise dini formasyon ile birlikte psikolojik, pedagojik, kültürel formasyona da sahip olmakla gerçekleştirilebilir. |
23 Aralık 2013 15:07 | |
enderhafızım | Cevap: Dini Danışma Ve Rehberlik Ders Notları (14 Hafta FuLL) 10. HAFTA DİN VE RUH SAĞLIĞI 1. RUH SAĞLIĞI: Birey genel yapısı itibariyle madde (fizyolojik) ve ruh (psikolojik) olmak üzere iki boyutu olan bir varlıktır. Bireyin psikolojik yönündeki rahatsızlıklarına psikolojik (ruhsal) rahatsızlıklar adı verilir ve bu yönü iyi olan kişiye “ruh sağlığı yerinde” denir. Ruh sağlığı, bireyin kaygıdan, rahatsız edici işlev kaybına sebep olan semptomlardan uzak, içinde yaşadığı topluma ve kendisine yüklenen rollere uyum sağlamasıyla, günlük hayatın beklentileriyle ve stresiyle normal sınırlar içinde, (semptomatik davranışa başvurmadan) başa çıkabilmesiyle tanımlanan ruhsal durumdur. Ruh sağlığı kişinin kendilik bilinci, kendini kabul etmesi, kendine güvenmesi, ideal ben ile mevcut ben arasındaki farkın azalması, duygu ve düşünceleri dengeleyebilme kapasitesi ile strese karşı dengesini koruyabilme gücüne bağlıdır. Bu paralelde ruh sağlığı yerinde bir insan: 1- Kişisel özerkliğini sağlamış olmalı. 2- Yargılarının ve davranışlarının sonucunu kestirebilmeli. 3- Hissetme ve duygularını ifade etme yeteneğine sahip olmalı 4- Duygularını ve ifadelerini kontrol edebilmeli. 5- Yaşamdan mutluluk duymalı, haz alabilmeli. 6- Bireysel ve sosyal sorumluluklarını bilmeli ve yerine getirmeli. 7- Kendisi ve çevresiyle pozitif bir ilişki kurabilmeli. 8- İçsel uyarıcılarla dışsal uyarıcıların birbirinden farklı olduğunu ayırt edebilmeli. 9- Başarı ve başarısızlık gibi ruhsal hayatta düzensizlik ve dengesizlik oluşturan durumların üstesinden gelebilmelidir. Ruh sağlığı çalışmaları genelde üç değişik amaca yöneliktir: 1- Bireyin yaşadığı çevre ve toplum içinde mutlu, uyumlu ve başarılı olmasını sağlamak. 2- Ruhsal dengesizlik, bozukluk ve hastalıkların oluşumunu engellemek. 3- Ruhsal dengesizlik, bozukluk ve hastalıkların tedavisine yardımcı olarak, bireyi kendine ve topluma yeniden kazandırmaktır. 2. DİNDARLIK-RUH SAĞLIĞI İLİŞKİSİ: Dindarlıkla ruh sağlığı arasındaki ilişki, uzun yıllar tartışılmıştır. Modernlik öncesi dönemde akıl hastalıkları, kötü metafizik güçlerin sebep olduğu problemler olarak kabul edilmiş ve bunların kovulması ile tedavi edilmesine yönelik yöntemler geliştirilmiştir. Batıda yapılan ruh kovma ayinleri, dua etme ve günah çıkartma gibi pratik aktiviteler bu durumun açık örnekleridir. Türk toplumunda ise muska yazma, kurşun dökme, adak adama gibi bazı uygulamalar bu kapsamda değerlendirilebilir. Dinin ruh sağlığı üzerindeki rolü konusunda farklı görüşler mevcuttur. Ancak olumsuz tavır takınanlar bile dinin, ruhsal çöküntü içerisinde bulunan kişilerin, sıkıntılarını aşmada önemli bir rol üstlendiğini itiraf etmektedirler. Neticede “din” ile “dindarlık” arasında bir ayırım yapılmaktadır. Din, ruh sağlığı açısından temelde olumlu bir etkendir, ancak bazı din algılamaları kişinin ruh sağlığını bozucu etki yapabilir. Ruh sağlığı konusu günümüzde büyük oranda modernpsikoloji ve psikiyatrinin ilgi alanına girmektedir. Din ile ruh sağlığı arasındaki ilişki yöntem ve sonuçları itibariyle üç grupta değerlendirilebilir: 1- Ruh sağlığını hastalık belirtilerinin olmamasına bağlayan çalışmalarda dindar bireylerin dindar olmayanlara oranla zihinsel ve ruhsal açıdan daha sağlıklı olduğu tespit edilmiştir. 2- Zihinsel açıdan açık görüşlü, sosyal ilişkilerinde esnek ve kendiyle barışık olma gibi kişilik özellikleri ile dindarlık arasındaki ilişkileri konu edinen çalışmalarda dindarların daha katı ve dogmatik oldukları yönünde bulgulara rastlanmıştır. 3- Bireyde huzursuzluk ve suçluluk duygusunun yoğunluğu ile dindarlık arasındaki ilişkiyi ele alan çalışmalarda ise birbiriyle çelişen sonuçlar elde edilmiştir. 3. RUH SAĞLIĞI BAĞLAMINDA DİNİN BİREYSEL VE SOSYAL HAYATA ETKİLERİ: a) Dindarlık, Ahlaki Davranışlar ve Sosyal Uyum: Dinin sosyal hayat ve ahlaki davranışlar ile ilişkisi incelendiğinde genelde dindar insanın daha itaatkâr, ahlaki değerlere daha çok sahip çıkan ve toplum düzenine karşı daha uyumlu olduğu kabul edilmektedir. Dinler, mensuplarına bireysel ve sosyal hayatlarını düzenleyen ahlaki kurallar sunmaktadır. Bu kurallar, kişide ortaya çıkması istenen davranışlarla doğrudan ilişkilidir. Özetle sosyal ilişki ile ruh sağlığı arasında karşılıklı bir ilişkinin varlığı açıktır. Zira sosyal çevreye uyum süreci bireyin ruh sağlığını doğrudan etkilemektedir. Birçok araştırma sonucu, dinî cemaat üyelerinin üye olmayanlara göre hayatlarından daha memnun olduklarını ortaya koymuştur. Bireyin ruh sağlığının normal olması, sosyal çevreyle kurulan ilişkilere göre farklı biçimler alır. b) Dindarlık, Alkol ve Uyuşturucu Kullanımı: Dindarlık-alkol ve uyuşturucu arasındaki ters ilişki konusunda şu hususlar ortaya çıkmaktadır: 1- Dinin genel tutumu (teolojik sebep), 2- Aile ve sosyal dini gruplardan kaynaklanan dışsal etkiler (sosyolojik sebep), 3- Bireyin hayatında dinin yeri, din algısı ve yaşantısı ile ilgili duygusal ve zihinsel süreçler (psikolojik sebep). c) Dindarlık, Evlilik ve Cinsel Hayat: Dinlerin cinselliğe yönelik tutumları incelendiğinde evliliğin teşvik edildiği ve cinselliğin bu meşru zeminde yaşanmasını amaçladığı görülür. Bunun yanında evlilik öncesi ve dışı cinsellik yasaklanır. Homoseksüellik gibi sapkın cinsellik tercihleri büyük günah kabul edilir. Yapılan araştırmalar, dindar eşlerin oluşturduğu evliliklerin daha mutlu olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Araştırma sonuçlarına bakıldığında şu tespitlerde bulunmak mümkündür: 1- İbadetlerini yapan eşler arasında, yapmayanlara göre sevgi ve sadakat daha fazla; aile içi şiddet daha az görülür. 2- İbadetlerini düzenli olarak yapanlar evlenmeye, aile hayatına ve çocuk sahibi olmaya daha fazla önem verir, eşlerine ve çocuklarına daha fazla vakit ayırmaktadır. 3- Dini bağlılıkları kuvvetli olanlar ve ibadetlerini yapanlar, aile ile ilgili geleneksel değerleri daha fazla önemsemektedir. 4- Dindar eşler, aile hayatında daha uzun süre mutlu olabilmektedir. d) Dindarlık, Bedensel Sağlık ve Uzun Yaşama: Dindarlık ile beden sağlığı ilişkisini inceleyen araştırmalar, dindar insanların dindar olmayanlara kıyasla fiziksel açıdan daha sağlıklı oldukları sonucunu ortaya koymaktadır. Ancak bu çalışmalar teorik ve metodik çeşitli eleştirilere maruz kalmaktadır. Çünkü sonuçlar özellikle dindarlık ve hastalıklarla dini başa çıkma tarzının kavramlaştırılmasına göre değişebilmektedir. Doktorlar üzerinde yapılan ve din ile bedensel sağlık arasındaki ilişki konusunda görüşlerini yansıtan bir çalışmanın sonuçlarına göre doktorlar, dinin sağlık üzerinde etkisi olduğunu, ancak bunun sonuçlar üstünde değil, sonuca götüren vasıtalar üzerinde gerçekleştiğini düşünmektedirler. Yani onlara göre din sağlığı doğrudan etkilememektedir. Yapılan araştırmalarda dindarlık ile uzun ömürlü olma arasında doğrudan bir ilişki tespit edilmiştir. Hatta kalp ve akciğer hastalıkları başta olmak üzere kronik hastalar üzerinde batıda gerçekleştirilen çalışmalardan elde edilen bulgular, kiliseye devam etme oranı arttıkça ölüm yaşının yükseldiğini göstermektedir. Dolayısıyla dini inanç ve ibadetlerin fiziksel hastalıkların iyileşme sürecinde etkin bir rol üstlendiği söylenebilir. İnanç ve ibadetler dışında söz konusu süreci etkileyen çok çeşitli psiko-sosyal faktörün varlığı da inkâr edilmemelidir. 4. DİNDARLIĞIN RUH SAĞLIĞI ÜZERİNDE ETKİLİ OLDUĞU ALANLAR: a) Dindarlık ve Mutluluk: Dindarlıkla mutluluk arasındaki pozitif ilişki, üç temel bağlamda izah edilebilir: 1- Dini gruptan gelen sosyal destek ve bireyin inancından aldığı psikolojik destek. 2- Dinin insan hayatına anlam ve güven sunması. 3- Yaşanan bireysel dini tecrübelerden kaynaklanan mutluluk hissi. b) Dindarlık ve Özsaygı: Özsaygı kavramı, insanların kendileriyle ilgili olumlu veya olumsuz değerlendirmelerini ifade eder. Özsaygı düzeyleri yüksek kişiler fiziksel, ruhsal ve bireysel beceriler açısından kendilerini olumlu, değerli, beğenilmeye layık, sosyal çevreleriyle barışık olarak değerlendirmektedir. Bireyin etnik, ırkî ya da dini grubu, büyüdüğü ailenin otoriter veya demokratik yapısı, aile içi şiddete maruz kalmak ya da kalmamak, meslek, sosyo-ekonomik statü, cinsiyet, eğitim düzeyi, bedensel engelleri nin olup olmaması vb çok sayıda faktör bireylerin öz saygı düzeylerini etkileyebilmektedir. Üniversiteli gençler üzerinde gerçekleştirilen ve dindarlıkla özsaygı arasındaki ilişkiyi inceleyen bir çalışmanın sonuçlarına göre İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin diğer fakülte ve bölümlerde öğrenim görenlere nispetle özsaygı düzeyleri daha düşüktür. Bununla birlikte dine önem verme düzeyiyle özsaygı arasında anlamı bir farklılık ortaya çıkmamıştır. c) Dindarlık ve Kaygı: Kaygı, bireylerin yaklaşmakta olduğuna inandıkları bir tehlikeden tedirginlik duyma durumumudur. Kaygı, insanın temel duygularından biridir. Bu anlamda sürekli kaygı hali, kişinin somut bir tehlikeyle karşı karşıya olmadığı anlarda bile tedirginlik duyup mutsuzluk ve huzursuzluk hissetmesi şeklinde tanımlanabilir. Kaygının oluşumunu besleyen üç temel faktör vardır: 1- İnsanın kendisinin ve sevdiklerinin ölümlü olması. 2- İnsanın hayati kararları bilinçli bir şekilde alma ve zorunlu olarak sonuçlarına katlanma durumunda kalması. 3- Bireyin, her şeyin bir anda değersizleşebileceği şeklinde bir duruma sürekli açık olması. Ülkemizde yapılan ve üniversite öğrencilerinin dindarlık ve ölüm kaygıları üzerinde gerçekleştirilen bir çalışmada, dindarlık düzeyi arttıkça ölüm kaygısının da yükseldiği tespit edilmiştir. Dindarlıkla kaygı arasında ters yönlü bir ilişkinin olması genellikle iki sebeple izaha çalışılmaktadır: 1- Dinin kişiye manevi bir destek sağlaması ve güven telkin etmesi. 2- Dini gruptan gelen sosyal destek. Yaşlılar üzerinde yapılan araştırmalarda dini inancın kuvveti ve dini pratiklerin yapılma sıklığı, ölüm korkusuna karşı olumlu etkide bulunmaktadır. Bu durum özellikle 60’lı yaşlara kıyasla, 70 ve üzeri yaşlarda daha belirgindir. Araştırmalar, içe dönük dindarlık düzeyi arttıkça kaygı düzeyinde düşüş görüldüğünü ortaya koymaktadır. Bu sonuca göre, içsel yönelimli dindarlar daha mutlu, dolayısıyla ruh sağlıkları daha iyidir. Dışa dönük dindarlar ise, stres oluşturan olayları daha fazla kaygı verici olarak algılama eğilimindedirler. d) Dindarlık, Depresyon ve Umutsuzluk: Depresyon, insanın yaşama isteğinin kaybolarak derin bir keder içine düştüğü, geleceğe yönelik kötümserliğin, geçmişe dair pişmanlıkların ve suçluluk duygularının yaşandığı, intihar düşüncesi ve teşebbüsü olasılığının güçlendiği bir hastalıktır. Depresyonda dört belirti grubu şöyle sıralanır; 1. Duygusal Belirtiler; üzüntü ve keder; çaresizlik, mutsuzluk, ağlama, intihar düşünceleri; haz ve yasamdan zevk alma duygusunun kaybolması. 2.Bilişsel Belirtiler; olumsuz düşünceler, düşük öz değer eğilimi, yetersizlik hissi, kendini suçlama. 3.Güdüsel Belirtiler; güdülenmede düşüş; edilgenlik. 4. Fiziksel Belirtiler; iştahsızlık, uyku bozuklukları, yorgunluk; ağrı ve sızı hislerinin abartılmasıdır. Yapılan deneysel çalışmaların çoğunda dindarlık düzeyi ile depresif belirtilerin arasında ters ilişki tespit edilmiştir; yani dindarlık düzeyi arttıkça, depresif belirtilerde azalma görülmektedir. 5. DİNDARLIK VE İNTİHAR: Bir problem çözme şekli olarak ortaya çıkan intiharın birçok sebebi olabilir. Bunlar; 1. Acı, matem ya da günahtan kaçış şeklinde ortaya çıkan intiharlar. 2. Öç alma, şantaj yapma ya da yardım çağrısı içeren agresif intiharlar şeklinde olabilir. Dinlerin intihar eylemine karşı takındıkları tavır çok açıktır. Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam, intiharı “günah” kategorisinde değerlendirerek yasaklar. Yapılan araştırmalarda dini inanç ve bağlanmanın intihar riskini azalttığı görüşü şu maddelerle temellendirilebilir: 1- Yaşanan zorluklara karşı inanan insan, “tanrı böyle istemiş” düşüncesi ile daha dayanıklı bir tavır takınabilir. 2- Ahiretteki ödül vaadi, dünyadaki sıkıntılarla baş etmeye yardımcı olabilir. 3- Tanrının her şeyi gördüğü inancı, kişiyi daha sabırlı hale getirebilir. |
23 Aralık 2013 15:05 | |
enderhafızım | Cevap: Dini Danışma Ve Rehberlik Ders Notları (14 Hafta FuLL) 9. HAFTA DİNİ DANIŞMANLIKTA YÖNTEM VE UYGULAMA Bir meslek olarak, seküler danışmanlık alanının temel felsefesi, hiç bir koşul olmaksızın inanç, ırk, dil, renk, fakirlik-zenginlik, okumuşluk-cahillik, güzellik-çirkinlik gibi şekil ayırımı ve sınıflamalar yapmadan, her insanı olduğu gibi kabul etmek, değerli bulmak, sevmek, saygı duymak, hoşgörülü olmak ve gerektiğinde yardıma hazır olmaktır. Wolberg’ e göre; danışma, danışanlara, önemli kararlar vermek, planları organize etmek, hâlihazırda ve gelecekteki ihtiyaçlar için doyum sağlayabilecek en iyi toplumsal kaynakları araştırmak, çevre veya uyum güçlüklerini çözebilmek, kendilerini anlayabilmeleri için yardım etmek amacıyla yapılan bir görüşme biçimi olarak tanımlanır. Danışmanlık yöntemleri konusundaki görüş farklılıkları daha çok, danışan ile danışman arasındaki “etkileşim sürecinin niteliği”, danışanda olan “değişimin” ne şekilde gerçekleştiği, danışmanlık sürecinin “amacı” ve psikolojik danışma süreci içinde danışan ve danışmandan hangisinin “ merkezde” ya da aktif olması gerektiği konularındaki temel görüş ve yaklaşım farklarından ileri gelmektedir. Danışmanlık tanımlarında ortak bazı noktalar vurgulanır: 1. Danışma sürecinde, bir problemi olan “danışan” ve danışana yardım etme rolünde olan “danışman” yer almaktadır. 2. Danışma süreci ve etkileşimi yüzyüze, sosyal bir ortamda gerçekleşir ve temelde bir “öğrenme süreci” dir. 3. Danışanda, kişisel problemini giderecek nitelikte veya genel anlamda sizden beklentilerini karşılayacak bazı değişiklikler oluşmasına yardımcı olacak olan danışman ve danışan arasındaki “etkileşim” danışmanlık “sürecini” oluşturmaktadır. 4. Danışma, temelde bir “sözel etkileşim” sürecidir, konuşma ve dinleme yanında, kişinin kendisini tanıması için çeşitli tekniklerden yararlanılır. 5. Danışma, danışanın kendisini anlaması, gerçekçi bir benlik kazanması, kendini olduğu gibi kabul etmesi ve bunlara paralel olarak da tutum ve davranışlarında değişiklikler yaparak kendi içinde ve çevresinde uyumlu ve mutlu bir kişi haline gelmesini amaçlar. Dini danışmanlık ise, genel olarak din ile psikolojik danışmanlık yöntemlerinin harmonisinden oluşan; mümessil din adamları tarafından nihai anlam ve konular bağlamında sorun yaşayan insanlara yönelik iyileştirme; destekleme; rehberlik etme; bakımda bulunma ve uzlaştırma şeklindeki yardım etme davranışlarını içerir. Bazı araştırmacılar, dini danışmanlığın basit psikoterapötik uygulamalardan oluştuğunu ve tümüyle bundan ibaret olduğunu savunmuştur. “Daha çok psikiyatri ve psikolojiden oluşan, dinsel danışmanlığa çok az yer veren sözde dinsel danışmanlık için yapılan eğitim programları, inanç kaybı veya inanç başarısızlığından kaynaklanan problemlerle ilgilenmektedir. Dini danışmanlık uygulamalarında, danışanın beklentisi, danışanın durumu, danışma mekânı ve danışanın hedefi, danışmanlık uygulamasını şekillendiren önemli unsurlardır. Hristiyanlık geleneğinde yürütülen dini danışmanlık uygulamaları şüphesiz kendi geleneğimizde bu süreci yürütmek için kullanacağımız modeller açısından ilham verici olacaktır. Bu anlamda yaptığımız yabancı literatür taramalarında, hristiyanlık geleneğindeki pastoral danışma sürecinin nasıl işlediği ile ilgili farklı yaklaşımların olduğu görülmüştür. Buna göre, genel anlamda 3 belirgin yaklaşımın olduğu anlaşılmaktadır. 1. Sadece kutsal kitabı temel alan yaklaşımdır: Bu grup, danışma aracı olarak kitabı mukaddesi ve içindeki ayetleri kullanmayı tercih etmektedir. Onlar “Kutsal yazıların tümü Tanrı esinidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek ve doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır. 2. Kutsal kitapla beraber, bilimsel disiplin olan psikolojinin, insanların problemlerini çözme konusunda işe yarayacağına inanmaktadır: Bu grup, insanların problemlerini çözmede psikolojide kullanılan bilişsel terapi ve geştalt terapi gibi yöntemlerin insanların bireysel problemlerini çözmede işe yarayabileceğine inanmaktadır. 3. Danışmanların duygusal ve zihinsel problemleri çözmekte sadece psikolojik verilere uygun hareket etmesi gerektiğini savunmaktadır: Onlara göre dini danışma zihin sağlığı hizmeti alanının ayrılmaz bir parçasıdır. İlişki temelli yaklaşım, insanların toplum içindeki iletişim kalıplarının çözümlenmesini, insan potansiyellerini insani açıdan ele alan ve bunu danışma süreçlerinde kullanan bir yaklaşımdır. En önemli savunucuları, Abraham Maslow ve danışan merkezli terapinin kurucusu Carl Rogers’dır. Yine güncel terapi yaklaşımlarında oldukça önemli derecede kullanılan, Eric Berne’in “Transaksiyonal Analiz ” yaklaşımı ile Gestalt Terapi yaklaşımları bu kapsamda değerlendirilmektedir. 1. Dini Danışmanda Bulunması Gereken Nitelikler: 1. Kendini zayıf, eksik, kusurlu ve güçlü yanlarıyla tanır. 2. Dini konulara vakıftır. Bu konuda eğitim almıştır. 3. İnsan davranışlarının nedenlerini bilir. 4. Güvenilirdir. Sır saklamak danışmanlıkta vazgeçilmez bir ilkedir. 5. Dinleme ve iletişim becerileri gelişmiştir. 6. Kişilerle, yan tutmadan, duyarlı, normal boyutlarda yakın ve sıcak ilişkiler kurabilir. 7. Kişileri olduğu gibi kabul eder; onları değerlendirmeye, yargılamaya kalkışmaz. 8. Kendini anlatmakta güçlük çekmez. 9. Kendi duygu ve gereksinimlerine de başka kişilerinki kadar ilgi ve saygı duyar. Başkalarının duygularının etki alanına girmeyecek, kendini onlardan bağımsız tutacak kadar güçlüdür. 10. İnsanların, gelişmeleri ve uyum sağlamaları için gerekli gizilgüce sahip olduklarına inanır. 11. Danışmanlığın gerektirdiği bilişsel yeterliğe sahiptir. 12. Danışmanlık için gerekli eğitimden geçmiştir. Dini danışmanın sahip olması gereken donanım ve alması gereken eğitimler, değişiklik gösterebilir. Ancak genel hatları ile şu şekilde belirtebiliriz: 1- Teori Bilgi a) Kişilik gelişimi. f) Grup danışmanlığı teori ve uygulama b) Psikopatoloji. g) Kabul ve pazarlık c) Psikodinamik. h) Toplum (grup) dinamikleri d) Klinik psikiyatri. ı) Evlilik ve aile danışmanlığı teorisi e) Danışmanlık teknikleri. i) Danışmanlık felsefesi 2- Kişisel Terapi Tecrübesi ve Klinik uygulamada bulunma. 3- Meslek grubuna katılarak kendini geliştirme. 2. Dini Danışmanın Kaçınması Gereken Tepkiler: Dini danışman, görüşme sürecini genellikle rahatsız eden, sınırlayıcı etkileri olan, yargılayıcı ve değerlendirici ifadelerden, sürekli sorgulamadan, düşmanca tutum ve kızgınlık ifadelerinden, yanlı destek verme ve herhangi bir fikri kabul ettirmekte ısrar etme gibi davranışlardan kaçınmalıdır. Genel olarak danışanın rahatsız edici bir ortamda kabul edilmesi, sakin ve güvenli bir ortam yaratılmamış olması, danışanda kendini koruma ve savunma duyguları uyandırmakta ve böyle bir ortam, etkileşimi büyük ölçüde sınırlamakta ve danışan kendisi hakkında çok az ipucu vermektedir. 3. Dini Danışmanlığın Sınırları ve Metodları: Danışmanlığın belli ilke ve disiplin içerisinde yürütülen bir süreç olduğunu unutmamak gerekir. Nitekim danışmanlık kişisel fikirlerin empoze edildiği veya kişinin iknasına çalışılan bir araç değildir. Danışmanlık, bireyin kendi düşünce, seçim ve kararını oluşturmasına yardımcı olacak şekilde belli alanlarda uzmanlaşmış kişilerce aydınlatılmasıdır. Dini danışmanlık alanının, dînî danışma olabilmesi için seküler terapinin dışında kendi alanını net olarak çizmesi gereklidir. Bu hususta Wayne E. Oates, “Pastoral Counseling” eserinde, “Danışmayı ne dînî yapar?” isimli bölümde, dini danışma sürecinin özelliklerini şöyle sıralar: — Tanrı insanların hayatında söz sahibidir ve danışmada insanların tanrı ile olan ilişkileri temel inceleme alanlarından biridir. — Tanrı bir gerçekliktir. — Danışmada Tanrıya inanç konuları irdelenir. — Dînî danışman, kendi dini konusunda eğitimli bir uzmandır. — Dînî danışmanlar, kilisenin resmi temsilcileridirler. — Dini danışmanlığın içeriğinde metafizik unsurlar bulunur. Vahiy vb. gibi. — Dini danışmanlar aynı zamanda birer etik uzmanıdırlar. Dini danışmanlar, ahlaki konularda da birer danışman ve öğreticidirler. —Dinî danışmanlar aynı zamanda günah çıkarma ve bağışlanma ayinleri gibi dini ritüelleri ve kutsamaları da yaparlar. Buradan da anlaşılacağı gibi, dini danışmanlar, kendi alanlarını öncelikle net bir şekilde çizmiş olmalıdırlar. Bu durumda, neyin dini danışmanlık alanına girdiğini neyin girmediğini çok iyi tespit etmelidirler. Özellikle, dini danışmanların psikopatoloji bilimini iyi biliyor olması ve psikiyatrik tedavi gerektiren hastalarla dini danışmanlık alanı içerisine giren hastaları ayırt edebiliyor olmaları şarttır. Dini danışmanlık tümüyle bir psikoterapi süreci değildir. Psikiyatrik muayene ve tedavi de asla değildir. Bu anlamda dini danışmanlık, din ve psikoloji arasında duran bir uygulama alanıdır. Burada dini danışmanın kendi alanını çok iyi çizip, müdahale etmemesi gereken alana girmemesi gerektiğini çok iyi bilmelidir. |
23 Aralık 2013 15:04 | |
enderhafızım | Cevap: Dini Danışma Ve Rehberlik Ders Notları (14 Hafta FuLL) 8. HAFTA DİNİ DANIŞMA VE REHBERLİĞİN İLKE VE TEKNİKLERİ 1. DİNİ DANIŞME VE REHBERLİĞİN İLKELERİ: Genel anlamda rehberliğin ilkeleri, kavramsal, tutumsal ve sosyal olmak üzere üç temel boyutta incelenir. 1- Kavramsal boyut; bir insani hizmet alanı olarak rehberlik etkinliğinin bütününe dair bilgileri kapsar. 2- Tutumsal boyut; içinde bulunduğumuz topluma ve onun bireylerine karşı görev ve sorumluluklara dair temel yaklaşımları içerir. 3- Sosyal boyut; ise rehberlik hizmeti yürüten ile bu hizmeti alan arasındaki ilişki ve iletişimleri ifade etmektedir. Aynı boyutlara İslam Dini açısından baktığımızda bunların birer emir mesabesinde müslümanların dikkatine sunulduğunu görmekteyiz: 1- Her şeyi bilgi ile yapmak (kavramsal boyut): “Bilmediğin bir şeyin ardına düşme göz, kuşlak ve kalp hepsi ondan sorumludur.” (İsra,36,37). 2- Her işi ehil olanların yapması (tutumsal boyut): “Allah size işi ehline vermenizi emreder.” (Nisa,58). 3- Herkesin başkalarına karşı sorumluluğunun bulunması (sosyal boyut): “Hepiniz çobansınız ve maiyetinizdekilerden mesulsünüz”, (Tirmizi). “Kardeşinin yardımında olanın Allah da yardımındadır” (Tirmizi). Dini danışma ve rehberlik anlayışının ve takip edilecek çalışma ilkelerinin bu boyutlarla bağlantılı olması, bunlara bir şekilde hizmet ediyor olması veya en azından bunlara ters düşmemesi önemlidir. Bunun dışında İslam dinin insana yönelik hakkını gözetme, yardım etme, ayıplamama, utandırmama vb emir ve tavsiyeleri dini danışma ve rehberlik hizmetlerinde gözetilecek ilkelerdir. 2. DİNİ DANIŞMA VE REHBERLİĞİN KURALLARI: Kısa adı APA (American Psychological Association) olan Amerika Psikoloji Derneği “APA’nın Etik İlkeleri” başlığı kapsamlı bir sıralama yapmıştır. Şüphesiz PDR konusunda yapılan tespitler dini danışma ve rehberlik konusunda da geçerli olmakla birlikte bunların dışında dinin kendi özelliğinden kaynaklanan birtakım sınırlıkların da bulunması tabiidir. Psikolojik Danışma ve Rehberlik konusunda geliştirilen kurallar ile bu hususta Kur’an ve sünnetten çıkarılabilecek kuralları birleştirerek dini danışma ve rehberlik çalışmalarında da ölçü alınması gereken temel kurallar olarak şöyle sıralayabiliriz: 1) Muhatabı dinlemek, anlamak ve saygı göstermek. 2) Muhatabın kendini tam olarak ifade etmesini sağlamak 3) Baskı ve zorlama yapmamak. 4) Sorunlara ve tavırlara saygı göstermek. 5) Fikirlerini en uygun zamanda ve tarzda söylemek. 6) Muhatabın anlayışına uygun üslup kullanmak. 7) Konuyla ve sorunla sınırlı kalmak. 8) Mütevazi, nazik ve anlayışlı davranmak. 9) Özele ve mahremiyete saygı göstermek. 3. DİNİ DANIŞMA VE REHBERLİK TEKNİKLERİ: Genel rehberlik alanında kullanılan teknikler genellikle; bireyi tanıma teknikleri ve hizmet sunma teknikleri olmak üzere iki grupta incelenmektedir. Bireyi tanıma tekniklerine psikoanaliz teknikleri, hizmet sunma tekniklerine de terapötik beceriler de denilmektedir. Bireyi tanımada kullanılan teknikler; test teknikleri, gözlem, olay kaydı, anekdot, otobiyografi, sosyometri, kimdir bu tekniği vb. şeklinde sıralanmaktadır. Terapötik beceriler ise şöyle sıralanmaktadır: —Konuşmaya açık davet. —Kişiselleştirme. —Özetleme. —İçeriğin yansıtılması. —Paylaştırma. —Sessizlik. —Duyguların yansıtılması —Yapılama —Bağlama. —Asgari düzeyde teşvik. —Yakından ilgilenme. Dini danışmanlık ve rehberlik hizmeti yürütenlerin öncelikle bu alanlardaki temel bilgilere sahip olmaları gerekir. Sonra da bunlara ilaveten dinin özelliğinden kaynaklanan ve dinin temel öğretilerinden çıkarılan bazı özel tekniklerin de bilinmesi gerekir. Dini danışma ve rehberlik çalışmalarında dikkate alınması gereken ve İslami açıdan Dini Danışma ve Rehberlik tekniği olarak da ifade edilen dört temel etkinlik şunlardır: 1. Zikir: “Dikkat edin Allah’ı anmakla kalpler rahata kavuşur” (Ra’d,28) Zikir, Allah’ı anarak O’nun yakınlığını, desteğini, şefkatini, yüceliğini yüreğinde hissetmektir. İnsanın Allah ile olan en içten, en sıcak, en duyarlı ilişkisi ve bu ilişkinin berrak bir şekildeki farkındalığı zikirdir. Allah’ı anarken minnet ve şükran duygusuyla dolduğumuz ancak O’nu gerçek manada zikretmiş oluruz. Allah’ı bu şekilde anmakla huzura kavuşan kalpte korku, endişe, umutsuzluk, çaresizlik duygularının verdiği sıkıntılar kalmaz. İşte bu anlamdaki zikir dini danışma ve rehberlik hizmetlerinde çok önemli bir rahatlatıcı etken olur. Kişi Allah’ın kendisine şah damarından daha yakın oluşunun idrak ve bilincine sahip olur ve bu bilince sahip olmanın deruni hazzına ulaşırsa, ilahi lütfe mazhar olduğunu bu lütfe layık görüldüğünü hissederek içini derin bir şükran duygusu kaplar. Dini danışma ve rehberlikte teskin edici, rahatlatıcı, huzura kavuşturucu olan bu şükran duygusudur. Allah’ı anma işinin dini danışma ve rehberlik çalışmalarında bir etkili bir teknik olarak değerlendirilip sonuç alınabilmesi sıradan bir iş olmayıp bilgili, bilinçli ve dikkatli bir çabayı gerektirir. Bunun için bir ön hazırlık yapılması, namaz sonrası gibi uygun bir zamanı gözetilmesi, manevi bir ortamın ve atmosferin hazırlanması yerinde olur. 2. Tefekkür: Allah insan üç temel kuvve vermiştir. Bunlar; akıl, duygu ve iradedir. Akıl düşünmeyi, değerlendirmeyi, muhakeme etmeyi ve tefekkürü sağlayan güçtür. Duygu (nefis), arzu ve eğilimleri temsil eden ve bilinç dışı çalışan sürükleyici güçtür. İrade ise duyguların sürükleyiciliğine karşı aklın gösterdiği yönde kararlılığı sağlayan güçtür. Psikanalizin kurucusu olan ünlü psikolog Freud bu kuvveleri id (duygu), ego (irade) ve süper ego (akıl) diye ifade eder. Ona göre insanın bütün duygu, düşünce ve davranışları, birbirine bağımlı olarak çalışan bu üç kuvvenin aralarındaki etkileşiminin sonucu olarak ortaya çıkar. İnsanın ruh gücünü oluşturan bu üç unsurdan biri baskın çıkar da egemenlik kurmayı başarırsa insanın ruhsal tepkimeleri o yönde kendini gösterir. Akıl doğruları ve değerleri ortaya koyarken nefis bunlara ters yönlere sürükleme görevi yapar. Kur’an-ı Kerimde “Şüphesiz ki nefis daima kötülüğe sürükler” (Yusuf,53) buyurularak nefsin görevine dikkat çekilirken sıkça aklın kullanılması öğütlenmek suretiyle de aklı doğruya götüreceğine işaret edilmektedir. İnsan aklını kullanıp nefsin dürtülerini dizginlemeyi, onları düzene sokmayı, yani duygularını kabul edilebilir meşruiyet sınırları içinde tutmayı başarma iradesini gösterdiğinde huzurlu ve dengeli bir ruh haline ulaşır. Duyguların engellenmesi veya yok edilmeye çalışılması insanın doğasına yani fıtrata aykırıdır. Duygular her zaman var olacaktır ama aklın kontrolünde hep olması gerektiği şekilde olacaklardır. Akıl (süper ego) ile nefis (id) arasında çatışmaya düşmüş, kararsızlık ve çözümsüzlük yaşayanlar normal dışına çıkmış olur, ruhsal sıkıntı ve rahatsızlık yaşarlar. “Bina hasarlı yerinden onarılır” sözünde olduğu gibi bu rahatsızlığı başladığı yerden düzeltmek gerekir. Bu da akıl ile duygular arasındaki çatışmayı giderecek iradenin ortaya çıkarılmasıdır. İşte aklı kullanmanın en etkin biçimi olan tefekkür iradeyi kuvvetlendirmedir. İnsan iradesini güçlendirdikçe de sevgi, haz, elem, öfke, nefret vb, duygularını akıl, mantık ve meşruiyet sınırları içinde tutmayı başaracak, böylece duygusal dinginliği ve ruhsal dengeyi sağlamış olacaktır. Sahabenin ileri gelenlerinden Ebuzerr’il-ğifari şöyle demiştir: “Dostum (Resulullah) durumu benden iyi olanlara değil, durumu benden kötü olanlara bakmamı tavsiye etti” Peygamberin bu tavsiyesi herkes için bir reçetedir. Maslow şöyle diyor:“Tüm bu zıtlıklar aslında, özellikle de daha sağlıklı kişilerde hiyerarşik bir bütünsellik içindedir. Terapinin başlıca ereklerinden biri de görünürde uyuşmaz şekilde zıt olup kutuplaştırılanların bütünleştirilmesine yöneliktir. Tanrısal özelliklerimiz, hayvansal özelliklerimizin üzerinde yükselir ve onlara gereksinim duyar” 3. Dua: Dua, Allah’a sığınma, iltica etme ve Onun yardımına başvurmadır. Kelime manasından hareketle “dua”nın Allah’ı yardıma çağırma şeklinde anlaşılması da mümkündür. Ama duanın gerçek mahiyeti, insanın en içten ve en samimi bir şekilde Allah’la bağlantı kurması olarak kendini gösterir. Psikologlara göre de dua “Tanrı ile zihinden-zihine iletişim”, bir telepati deneyimidir. Kişinin duasındaki içtenliği onun Allah’a yönelişini, O’nu kavrayışını, O’nun yakınlığını hissedişini belirlediğinden dini alandaki zihinsel çözümsüzlüğün ilacı gereğince dua edebilmektedir. 4. Hikâye / Hikâyeleme: Hikâyeler, insanı çevreleyip kuşatan sözlü kültürün vazgeçilmez unsurlarıdır. Hayatın bir parçası, bir kesiti ama ta kendisi olarak hem anlatan hem de dinleyene doyumsuz haz veren anlatımlardır. Hikâye, kıssa, mesel, misal, fıkra adlarıyla kulaktan kulağa dolaşan anlatılar, insanlar arasında zihinsel bağlar ve gönül köprüleri oluşturur, olayları anlamlandırmada, hayata uyum ve intibak sağlamada insana rehberlik eder. Maneviyat psikolojisi üzerine çalışmalar yapan Frager, “Hikâyelerin tek fonksiyonu belki de maneviyata doğmakta olan bebeklere denge tekerlekliği görevi yapmaktır” diyerek hikâyelerin çocukların değerler dünyasını tanzim edici yönüne dikkat çekmektedir. Ünlü psikoterapist Carl Jung, bir kişiye sonuç veren bir psikoterapi yapabilmek için onu bulunduğu konumda yakalayıp olması gerektiği yere taşımak gerektiğini vurgulamaktadır. |
23 Aralık 2013 15:04 | |
enderhafızım | Cevap: Dini Danışma Ve Rehberlik Ders Notları (14 Hafta FuLL) 7. HAFTA 1- DİNİ DANIŞMA VE REHBERLİĞİN KONUSU: 1- Dini bilgisizlik. 2- Yanlış dini bilgiler, batıl inanç ve hurafeler. 3- İnançsızlık ve ahlaksızlıklar. 4- Kötü alışkanlıklar (Alkol, uyuşturucu, kumar vb.). 5- Sapkın gelenekler (Kan davası, namus cinayeti vb.). 6- Kaza, bela ve felaketler. 7- Hastalık ve mahkûmiyet halleri. 8- Yaşlılık, güçsüzlük ve çaresizlikler. 9- Yakın çevrede meydana gelen anlaşmazlıklar, zıtlaşma ve çatışmalar. 10- Her türlü manevi sıkıntı (umutsuzluk, çözümsüzlük, kaygısızlık). 11- Derin duygusal etki yapan gelişmeler (evlenme, boşanma, doğum, ölüm vb.). 2. DİNİ DANIŞMA VE REHBERLİĞİN ÇEŞİTLERİ: İnsanlara yardım ve destek verilecek konularda uygun hareket tarzını belirleyebilmek için dini danışma ve rehberlik hizmetleri;danışanaçısından, danışılan açısından ve hizmetinin etkinliği açısından olmak üzere üç gruba ayrılır. Konuyu danışan açısından ‘dini danışma’, danışılan açısından da ‘dini rehberlik’ olarak ele almak da mümkün. Dini Danışma ve Rehberlik Çeşitleri 3 Grupta İncelenir: (1) Dini danışma çeşitleri. (2) Dini rehberlik çeşitleri. (3) Etki yönünden dini danışma ve rehberlik çeşitleri. (1) Dini Danışma Çeşitleri (Danışan Açısından): 1- Bilgi İsteme:Bilgi almak maksadıyla danışan kişi ya bilmediği bir konuyu samimi olarak öğrenmek ister ya da bir konudaki bilgisinin doğruluğunu test etmek ister. Her iki halde de açık ve samimi bir bilgi alma talebi mevcuttur. Bu talebin doğru ve yararlı bir şekilde karşılanması bir rehberlik hizmetidir. 2- Görüş İsteme:Danışılan konuyu etraflı bir şekilde dinleyip danışanın sorununu iyice anladıktan sonra onun doğru ve sağlıklı bir karara varmasına katkıda bulunacak bir yardım süreci yürütür. 3- Hüküm İsteme:Bireyselkararsızlık durumlarında, dini yönden şüphe ve tereddüt halleri ortaya çıktığında en tabii yol bu durumuyetkili olanlara sorup onlardan alınacak hükümlere göre rahat hareket etmektir.Bu durumda danışmanın iki şekilde davranma imkânı vardır: Ya sorunun kişiye özel olduğunakanaat getirerek onun şartlarına göre ve tamamen ona has olmak ve onun sorunun çözmek üzere hüküm verir ki buna “fetva” denir. Yahut da problemin herkesi aynı şekilde ilgilendiren genel ve müşterek bir problem olduğuna kanaat getirerek genel geçer bir hüküm verir ki bu bir fetva değildir. Birincisinde danışmanın kendi yetkinliğine dayanarak hüküm vermesi mümkün iken ikincisinde müçtehitlerine içtihatlarına dayanan ilim camiasında genel kabul görmüş hüküm muhataba bildirilecektir. Hüküm istemeyi gerektiren ve hayatta sıkça karşılaşılan bir durum da insanların bir konuda anlaşamayıp ihtilafa düşmeleri, bilgili ve yetkin olduğuna inandıkları kişinin hakemliğine başvurmalarıdır. Bun hususta verilecek hüküm yukarıda da geçtiği üzere fetva veya içtihat değil “kaza” olarak ifade edilir. Her ne kadar kaza mahkeme ve yargı sistematiği içinde verilen hüküm ise de mahkemeye gitmeden çözülebilecek ihtilaflar konusunda uzman ve yetkin kişilerin hakemliği bir danışmanlık ve rehberlik hizmeti olarak değerlendirilir. 4- Delil İsteme:Bir konuda delil isteme ihtiyacı, bilgi eksikliğinden veya bilginin doğruluğuna inanmamaktan değil, o konuda akıl ve mantık yönünden ikna olma ve tatmin olma arzusundan kaynaklanır. İkna olma ve kanıtlama ihtiyacı hissederek delil isteyen kişiler konuyla ilgili bilgiye sahip demektir. Onlara bilgi vermeye kalkışmak, bilgisiz yerine konulmuş olmak hissi ile tepkilerini çekebileceğinden doğrudan delillere yönelmek gerekir. Ancak eğer sorunun yanlış veya eksik bilgiden kaynaklandığına dair ciddi belirtiler olur o taktirde muhatabın konuyu nasıl bildiğinin onun anlatımı ile tespit edilmesi yoluna gidilir. (2) Dini Rehberlik Çeşitleri (Danışılan Açısından): 1- Kişiye rehberlik (Danışmanlık):Rehberliğe konu olan problemin bir kişi ile sınırlı olması, diğer bir ifadeyle rehberlik hizmetinebaşvuran yahut rehberlik yardımı almak isteyenin tek kişi olması halinde verilecek hizmet kişiyerehberlik kategorisine girer. Bu durumda birebir ilişki ve iletişimle söz konusu olduğundan problemin çözümünde hareket serbestliği ve geniş bir hareket alanı vardır. 2- Gruba rehberlik (Liderlik):Grubun tamamına yönelik rehberlik hizmetleri; grubun ortak gelişim şartlarını düzenlemeyi, sevk ve idare etmeyi, grubun uyum ve huzurunu temin etmeyi, grup bireylerine örnek oluşturmayı da kapsamaktadır. Bu sebeple grup rehberliğinin liderlik olarak da anlaşılması ve ifade edilmesi mümkündür. Eğitim ortamları dışında belli ortak özelliklerin bir araya getirdiği gruplar da vardır. Bu gruplarda bir araya gelmeyi sağlayan ortak özellikler ve ortak amaçlar, kaynaşma ve dayanışma güdülerini kuvvetlendirdiği için grupta yönlendirme ve iyileştirme daha kolay olmaktadır. Grup rehberliğinin can damarını müşterek sorunlara birlikte çözümü arama çabaları oluşturur. Ancak bireylerin özel sorunları, grubun müşterek sorunu imiş gibi gruba genellenemez. Yahut bireysel bir sorun birebir ilişkilerle değil de grup ilişkisi içinde ele alınıp çözümü yönünde grup rehberliği anlayışı ile rehberlik çalışması yapılamaz. Grup rehberliğinde şu hususlara dikkat edilmesi gerekir: 1- Grup uyumu, huzuru ve bütünlüğü esas alınır. 2- Grubun ortak idealleri gözetilir. 3- Grup üyelerinin bireysel sorunları gruba genellendirilmez 4- Grup rehberliğinde ilişki ve iletişimler kişiselleştirilmez. 5- İma yoluyla da olsa kişilerin hedef alınmamasına (ayıplama, utandırma) dikkat edilir. Grup rehberliğinin avantajları şöyle sıralanır: 1- Aynı anda birden fazla kişiye uygulama imkânı sağlar. 2- Grup dinamiğinin bireyi etkilemesi söz konusudur. 3- Grup içerisinde birey kendisini yalnız hissetmez. 4- Grup içerisinde farklı bakış açıları kazanabilir 5- Kendiside bir başka üye için fikir beyan edebilir böylece önem verildiğini hissedebilir. 3- Topluma rehberlik (Önderlik):Genel rehberlik alanında bir tür olarak toplum rehberliğinden bahsedilemez ise de şiddet,madde bağımlılığı, yaygın suçlar, yanlış geleneksel saplantılar türünden sosyal sorunlar da rehberlik etkisi üzerinde durulur. Din söz konusu olunca dinikişilerin etki gücüne göre rehberlik alanının genişlediği dini şahsiyetlerin topluma rehberlik veönderlik ettikleri bir gerçektir.Toplum lideri veya kanaat önderi denilen bu kişiler bulundukları toplumun birer rehberidirler. Ayrıca dini görevlerde hizmet verenlerin hem görevleri hem de kişi olarak toplum nezdindeki konumları itibariyle liderlikleri söz konusudur. (3) Etki Yönünden Dini Danışma ve Rehberlik Çeşitleri: 1- İyileştirici rehberlik:Eğer rehberliğe konu olan olay rahatsız edici ise diğer bir ifadeyle rehberlik hizmetine muhatapolan kişi bir konuda rahatsızlık ve huzursuzluk duyuyor, bir konuda sıkıntı çekiyorsa ona götürülecek rehberlik hizmetinin türü iyileştirici rehberliktir. Bu tür rehberlik hizmetinin yürütülmesinde 8 basamaklı bir sürecin takip edilmesi önerilmektedir: 1- Bir sorunun bulunduğunun anlaşılıp ortaya konulması. 2- Rehberlik ilişkisinin başlatılması. 3- Soruna ilişkin bir bilinç oluşturulması. 4- Duygular, değerler ve bilinç dışı öğeler ele alınmalıdır. 5- Bilinçaltı tepkimelerin, simgesel anlamların açıklığa kavuşturulması (yüzleşme). 6- Duygularla çalışarak benliğe ve başkalarına karşı sabit tutumları değiştirme iradesinin ortaya konulması. 7- İçgörü (itiraf- kabul) geliştirerek eylem planlamak ve sürdürmek. 8- Danışanın duygularının çevreyle ilişkilendirilip iyileştirmenin sonlandırılması. 2- Destekleyici rehberlik:Bir güçlüğü aşmakta sıkıntı çeken, yılgınlığa ve çaresizliğe düşen yahut belli durumları kavramada ve kabullenmede zorlanarak uyum ve intibak güçlüğü çeken kişiler manevi yönden desteğe ihtiyaç duyarlar. Alemlere rahmet olarak gönderilmiş olan Hz. Peygamberin bile bu durumları yaşadığı ve Allah Teala tarafından kendisine manevi destek sağlanıp moral verildiği bilinmektedir. Nitekim Duha ve İnşirah sureleri suresi Hz. Peygambere manevi destek sadedinde nazil olmuştur. Destekleyici rehberlik kişiye hem özgüvenini sağlamalı, hem de yalnız olmadığı her an yardım ve destek alabileceği inancını güçlendirmelidir. 3- Yönlendirici rehberlik:Yöneltici rehberlik; danışmanın muhatabını planlanan uygun bir yöne doğrusistematik bir şekilde sevk etmesine dair çalışmaları ifade etmektedir. Bu tür rehberlik hizmetinde eldeki bilimsel verilerden hareketle birey hakkında en doğru kararhedef alınarak ona ulaşma istikametinde çalışma yapılır. Rehberin yönlendirici rolü kadaraktif ve güçlü bir model oluşu da önem kazanır. 4- Uzlaştırıcı rehberlik:Uzlaştırma, anlaşmazlığa düşen iki tarafın kabullenebileceği adil bir ortak nokta bulup taraflarınbu noktada anlaşmalarını sağlamaktır. Konunun dini danışmanlığı gerektiren yönü,anlaşmazlıklarda maneviyat olgusunu öne çıkararak daha kabul edilebilir, barışçıl gönül rahatlığınadayalı çözümler üretme imkanının bulunmasıdır. Zira insanlar anlaşmazlığa düştüklerinde herkeskendisinin haklı olduğuna inanır ve karşı tarafın da haklı olabileceğine ikna edilmesi güç olur. Kur’anı Kerimde Allah Teâlâ “Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah’a ve Resulüne götürün. Bu hem hayırlı hem de sonuç itibariyle daha güzeldir.” (Nisa,59) buyurmuştur. |
23 Aralık 2013 15:03 | |
enderhafızım | Cevap: Dini Danışma Ve Rehberlik Ders Notları (14 Hafta FuLL) 6. HAFTA İSLAM AÇISINDAN DİNİ DANIŞMA VE REHBERLİK Kur’anda Hz. Muhammed’den bahsedilirken onun rehberlik görevine işaret eden hadi (doğru yolu gösteren, dâi(doğru yola davet eden), münir (aydınlatan), nur(ışık) gibi sıfatlar kullanılmıştır. Günümüzde dini danışmanlık ve rehberlik olayının asıl kaynağı Hz. Âdemden Hz Muhammed’e kadar bütün peygamberlerin yürüttüğü elçilik görevidir. Ancak bugünkü dini danışma ve rehberlik hizmetinin amacı sapıtmış toplulukları sapıklıktan kurtarmak değil, inanmış fakat çeşitli sorunlar sebebiyle sıkıntı içinde olan, yahut bir dini konuda kararsızlık ve çözümsüzlük yaşayan insanların bu durumdan kurtulmalarını sağlamaktır. Hıristiyan dünyasında yaklaşık bir asır önce başlayıp son çeyrek asırlık dönemde hız kazanmış olan dini danışma alanındaki çalışmalar, profesyonel anlamda ileri boyutlara taşınmıştır. Artık bu çalışmalarda danışma psikolojisi, transpersonel psikoloji, klinik psikoloji kural ve yöntemleri kullanılmakta ve bu yöntemleri başarılı bir şekilde kullanan dini danışma uzmanları yetiştirilmektedir. Benzer çalışmaların İslam toplumlarında da profesyonel bir hizmet alanı olarak hızla geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Armaner, akıl hastaları üzerinde psikopatolojide dini belirtiler konusunda yaptığı bir araştırmada; dini bilgi ve telkini doğru ölçülerde alan bir kişinin, bundan yoksun bırakılmış diğer birkişiden daha çok hayata ve çevresine karşı uyum sağladığısonucuna varmıştır. İnsanların ölüm ve benzeri durumlarda yaşadıkları travmalarda din görevlilerinin önemli hizmetler yapabileceğine işaret eden psikiyatrist Göka şöyle der: Tranpersonel psikoloji, insan zihninin kutsala yönelik aşkın yönleri, dini alandaki zihinsel dönüşüm ve trans hallerini üzerinde çalışma yapan psikoloji dalıdır. Transpersonel psikoloji, modern psikoloji teorilerini mistisizmin farklı şekilleri ile ilişkilendirilen bir girişim olarak da kabul edilir. 1.DİNİ DANIŞMA VE REHBERLİKLE İLGİLİ KAVRAMLAR: HİDAYET:Yol gösterme, doğru yolu gösterme, birisinin doğru yola gitmesine kılavuzluk etme anlamlarına gelen bu kavram Kur’anda sıkça kullanılmaktadır. Kur’anın bizatihi kendisinin Allah’a bağlanmak isteyenler için bir hidayet rehberi olduğu bildirilmektedir. Bir ayette ise hidayet kavramının tam olarak dini rehberlik anlamında kullanıldığı görülmektedir. “Yarattıklarımızdan, daima hak yola rehberlik eden (hak yola sevk eden) ve hak ile adaleti gerçekleştiren bir topluluk vardır.” A’raf 181 DELALET: Yolbilmeyene yolu göstermek, kişiye bir seyahatinde veya işinde rehberlik etmek demektir. İRŞAD: Bir kimseyi eksiklerini gidermek ve hatalarını düzeltmek suretiyle olgunlaştırmak, doğru yola sevk etmek, nasihat etmek anlamlarına gelir. Peygamberimiz bir hadisinde; “Adama şaşırdığı yerde irşad (rehberlik) etmen sadakadır.”buyurmuştur. DAVET:Davet kelimesi sözlükte, çağırmak, gelmesini ve kabul etmesini istemek, anlamlarına gelmektedir. Allah yoluna çağırmayı, İslam’ın hükümlerini, emir ve yasaklarını en güzel insanlara anlatmayı ifade eder. "Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et, onlarla en güzel şekilde tartış." Nahl 125 MÜŞAVERE:Müşavere; danışma, bir konu üzerinde karşılıklı görüş bildirme, doğru bir karar oluşturmak için görüş alı-verişinde bulunma denektir. 2. DİNİ DANIŞMA VE REHBERLİĞİN DAYANAKLARI: Ayet ve hadisler incelendiğinde dini danışma ve rehberlik hizmetinin şu beş temel gerekçeye dayanır: 1) Bilme ihtiyacı. 4) Moral (manevi takviye) ihtiyacı. 2) İkna olma ihtiyacı. 5) Uzlaşma ihtiyacı. 3) Yardım ihtiyacı. 1) BİLME iHTİYACI: Allah insanların bilmedikleri hususları bilenlere sormalarını “Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun” (Nahl,43) diyerek emretmiştir. Peygamberimiz (S.A.V.) “Kim bir bilgi kendinden istenir de onugizlerse kıyamet gününde Allah onun ağzına ateşten bir gem vurur.”Buyurmuştur. Allah Teala da Kur’an-ı kerimde “İsteyeni(soranı) sakın azarlama ” (Duha,10) ayeti ile soran ve bir istekte bulunan kimsenin azarlanmaması hususunda müminleri açıkça ikaz etmiştir. Dini Bilgi İhtiyacını Karşılamanın Yolları: Öğretim:İnsanların günlük hayatlarında ihtiyaç duydukları kesin olan ve genel kabul görmüş bilgilerin öğrenilmesi ve öğretilmesi ömür boyu sürecek bir görevdir. İçtihat: Konu odaklı bilgi üretme ve sorun çözme yöntemi. Kaza: Olay odaklı karar üretme ve sorun çözme yöntemidir. İki taraf arasındaki sorunları çözmeye ihtilafları gidermeye yönelik genel geçer niteliği olmayan kararlardır. Bu yolla elde edilen bilgi ve kararlar sadece tarafları bağlar. Fetva: Birey odaklı ve bireyin özel sorusuna veya sorununa cevap verme, çözüm üretme işidir. Münferit Çözüm Kararları ve Özellikleri: Gerek kaza gerekse fetva toplumdaki ortak sorunlar genel çözümler üretmek için değil münferit sorunların çözümü için başvurulan karar üretme işlemleridir. Kaza bellibir konudaki ihtilafa üretilen çözümü ifade ederken fetva bir kişinin özel sorusuna verilen cevabı veyaözel bir sorununa getirilen çözümü ifade etmektedir. Her ikiside ait oldukları konu ve kişiler içingeçerli olup genellendirilemezler. Ancak insanlar dini konularda benzer sorunlarla karşılaştıkları içinbir kişilere verilen fetvalar benzer sorunla karşılaşan kişilerin sorunlarının çözümünde hep ölçü alınırolmuştur. Bu da fetvaların genel hükümler olduğu yönünde bir kanaat oluşturmuştur. Kaza ile Fetva Arasındaki Farklarr: 1- Kaza hukuki bir karardır, fetva ibadi / diyani bir karardır. 2- Kaza resmi yetki ile karar vermedir, fetva ilmi yetkinlik ile karar vermedir. 3- Kaza uyulması gereken bağlayıcı bir karardır, fetva ise bağlayıcı değildir. 4- Kaza ihtilaflarla, fetva ise sorunlarla ilgilidir. 5- Kaza delile dayanır, fetva beyana dayanır. 2) İKNA OLMA İHTİYACI: Kur’an-ı kerimde Allah’ın dostu (Halilullah) Hz. İbrahim’in bile ikna olmaya ihtiyaç duyduğu anlatılmaktadır. “Hani İbrahim, ‘Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster’ demişti. (Allah ona) ‘İnanmıyor musun?’ deyince, ‘Hayır (inandım) ancak kalbimin tatmin olması için’ demişti.” (Bakara,260) Allah Teala yukarıdaki ayetin devamında “Öyleyse, dört kuş tut. Onlarıkendine alıştır. Sonra onları parçalayıp her bir parçasını bir dağın üzerine bırak. Sonra da onları çağır.Sana uçarak gelirler.” buyurarak Hz İbrahim’e ikna olması hususunda rehberlik etmiştir. 3) YARDIM İHTİYACI: Allah’ın en mükemmel şekilde (ahseni takvim ile) yaratmış olduğu insan üstün yaratılışına rağmen beşer olmak hasebiyle yine de zayıftır ve yaşayabilmek için başkalarının yardım ve desteğine ihtiyacı vardır. Bu durum kur’anda “Allah sizden yükünüzühafifletmek ister, çünkü insan zayıf yaratılmıştır.” (Nisa, 28) ayeti ile teyit edilmiştir. 4) MORAL (MANEVİ TAKVİYE) İHTİYACI: Peygamberimizin yürüttüğü mukaddes risalet görevi ile ilgili olarak bazen üzüntüye kapıldığı, moral bozukluğu içine düştüğü görülmüş ve Allah Teala vahiy yoluyla onu teselli etmiştir. Bir ara vahiy gelmesi gecikince müşrikler “rabbi ona darıldı, onu terk etti” şeklindeki dedikodulara karşı Peygamberin derin bir üzüntüye kapılması üzerine Duha suresi nazil olmuştur. “Kuşluğa ve sükuna erdiğinde geceye yemin olsun ki Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı da. Muhakkak ki ahret senin için dünyadan daha hayırlıdır. Şüphesiz Rabbin sana verecek sen de hoşnut olacaksın. Seni yetim bulup da barındırmadı mı? Seni yolunu kaybetmiş olarak bulup da yola iletmedi mi? Seni ihtiyaç içinde bulup da zengin etmedi mi? Öyleyse sakın yetimi ezme! Sakin isteyeni azarlama! Rabinin nimetine gelince sen onu anlat.”(Duha,1-3) 5) UZLAŞMA İHTİYACI: 1) Birebir kişiler arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklar: “Müminler ancak kardeştirler, öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltiniz!”(Hucrat,1) 2) Ailede eşler arasında meydana gelen anlaşmazlıklar: “Eğer karı-kocanın arasının açılmasından endişe ederseniz, erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. İki taraf (arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da onları uzlaştırır.” (Nisa,35) 3) İki insan grubu arasında meydana gelen anlaşmazlıklar: “Eğer müminlerden iki grup birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin.” (Hucurat,8) “Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a ve ahret gününe gerçekten inanıyorsanız onu Allah ve Resulüne arz götürün. Bu, sonuç alma bakımından daha hayırlı ve daha güzeldir.” (Nisa,59) Yukarıdaki ayetin devamında: “Eğer onlardan bir taraf anlaşmaya razı olmayıp saldırıya devam ederse Allah’ın emrine dönünceye kadar onunla savaşınız. Eğer yola gelirse aralarını adaletle düzeltin ve adaletli davranın, şüphesiz Allah adaletli davrananları sever.” buyurulmuştur. Bu ayet iki önemli hususa dikkat çekmektedir: Biri mutlak surette anlaşmazlığın giderilerek tarafların barıştırılması ikincisi de bulunacak uzlaştırma çözümünün adil olmasıdır. Cuma ve bayram namazlarının cemaatle kılınmasının zorunlu olması İslam dininin barış stratejisi açısından oldukça anlamlıdır. İbadet ortamları kin ve düşmanlıkların bertaraf edileceği en ideal ortamlardır. |
23 Aralık 2013 15:02 | |
enderhafızım | Cevap: Dini Danışma Ve Rehberlik Ders Notları (14 Hafta FuLL) 5. HAFTA DİNİ YÖNDEN PSİKOLOJİK DANIŞMA VE REHBERLİK: 1. Dini Danışma ve Rehberlik İhtiyacı: Maneviyat,Abraham Maslow’un “kendini gerçekleştiren kişiler” isimli araştırmasına kadar ilgiye layık bir konu olarak görülmedi. Bu araştırma sonucunda maneviyatın karşılanması gereken nihai bir ihtiyaç ve önemli bir motivasyon alanı olduğu fark edildi. Ortaçağda iyice itibar kaybına uğramış olan Hıristiyan rahiplerin biraz humanistik daha çok da misyonerlik tutkularıyla yürüttükleri manevi rehberlik çalışmaları, yirminci yüzyılın ikinci yarısına kadar bilimsel bir zemin bulamamış oldu. Martin Luter, John Calwin, Tomas Aquinas gibi güçlü soluklar bile aydınlanmacı tutkular ve pozitivist saplantılar yüzünden yeterince derinden hissedilemedi. Öte yandan İslam dünyasında sekizinci asırdan itibaren başlayıp gelişen tasavvuf kültürünün büyüleyici etkisi, İslam toplumlarının çöküşüyle perdelendi. Bayazid-i Bestami Ahmet Yesevi, İbni Arabî ve Mevlana gibi maneviyat dünyasının erişilmez simaları hem hayranlık uyandırıyor hem de garip bir şekilde göz ardı ediliyordu. Bu çelişkiyi daha fazla taşıyamayan insan zihni, XX. yüzyılın başından itibaren maneviyat konusuna eğilmeye başladı. 2. Dini Danışma ve Rehberliğin Ortaya Çıkışı ve Mahiyeti:Ortaçağda Hıristiyan din adamlarının insanları Hıristiyanlaştırmak üzere misyonerlik faaliyetleri başlattıkları, Fransiskenler ve Dominikenler diye bilinen dini grupların farklı taktik ve yöntemlerle bu faaliyetleri yürüttükleri bilinmektedir. Papalığın ve kiliselerin öncülüğünde maddi ve siyasi desteklerle sürdürülen çalışmalar tamamen Hıristiyanlaştırma amaçlı faaliyetlerdi. XX. yüzyılda eğitim alanında rehberlik konusundaki çalışmalar başlamış ve hızlı bir şekilde gelişme gösterir. O zamana kadar Hıristiyanlaştırma amaçlı yürütülen misyonerlik çalışmaları ile meşgul olan ve bir ölçüde de günah çıkarma işlemi ile günaha sürüklenmiş üyelerini rahatlatmaya çalışan kilise, rehberlik alanındaki gelişmelerden etkilenmiş, çalışmalarını bu yönde geliştirme ihtiyacı duymuştur. Sadece suçluluk duyan kilise üyelerinin itirafa gelmelerini beklemek yerine bunun dışında dadini sorunlar yaşayanların bulundukları yerlerde yardımına gidilebilirdi. Bunun için de hastaneler, ceza ve tutuk evleri, yetiştirme yurtları, bakımevleri ideal hizmet alanlarıydı. Böylece Hıristiyan teologlar da psikolojik danışma ve rehberlik çalışmalarından hareketle papazların kiliselerdeki günah çıkarma işlemini bir dini danışma hizmeti olarak ele alıp geliştirme yoluna gitmişlerdir. Konunun bilimsel bir yaklaşımla ele alınması yönünde ilk çalışmayı yapan Amerikalı psikolog Anton Boisen olmuştur. Klinik pastoral eğitim hareketininöncüsü kabul edilen Boisen “Teolojinin Metotları ve Görevi” adlı eserinde manevi yönden insanları anlamanın yollarını göstermiş, insanlara karşı fedakarlıkta bulunma konusunda yarış içinde olunmasını, onlara bir şeyler verebilmek için de bireyin gerçek kişiliğine ve yaşamına bakılmasını önermiştir papazların yetiştirilmesinde teoloji dışında insan bilimlerine özellikle psikolojiye ağırlık verilmeye başlanmış, bu donanımla yetişen papazların hizmet alanları oldukça genişlemiş ve hayatın çeşitli alanlarına yayılmıştır. Rahiplerin kilise dışında ihtiyaç duyulan ve mümkün olan hemen her ortamda yürüttükleri bu dini danışmanlık ve rehberlik hizmetlerine papaz ilgisi veya vaizsel ilgi anlamında “Pastoral Care” denilir olmuştur. Pastoral Care “dinsel aktörlertarafından başkalarına yardımcı olmak, sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak, sorunlu insanlarıyönlendirmek, desteklemek”şeklindeki faaliyetler bütünü olarak tanımlanmaktadır. William Arnold, “Introduction to Pastoral Care” adlı eserinde pastoral care hizmetinin çerçevesini çizerek pastoral care çalışmalarının, ilahiyatla kilisenin birlikteliği ile kurumsal bir disiplin çerçevesinde yürütülecek hizmetler bütünüdür olduğunu söyler. Ona göre teoloji, İncil bilimi, felsefe, psikoloji, sosyoloji, antropoloji, kültür bilgisi, sosyal ve ekonomik teoriler bu hizmetin yürütülmesinde önemli katkıları olan alanlardır. Rehberlik ve danışma profesörü Lartey ise bu hizmetin üç ayrı fonksiyonunun bulunduğu anlatılır: İyileştirme fonksiyonu; Yoğun sorun yaşayan insanlar üzerinde teskin etme, rahatlatma ve rehabilite etme şeklinde uzun süreli bir vaizsel danışma işlemidir. Destekleme fonksiyonu; Bireyin sosyal yaşantısında, iş ve meslek hayatında karşılaştığı uyum ve intibak güçlüklerini aşma konusunda ona yardım etme şeklinde bir danışmanlık desteği olarak ortaya çıkar. Yönlendirme fonksiyonu;Hayatta gidilecek bir yön arama, eş ve meslek seçme, kariyer değiştirme durumlarında danışma hizmetinin etkili olmasıdır. Konuyu manevi arkadaşlık, dostluk, refiklik olarak ele alan Frager, dini danışma ve rehberlik hizmetine farklı bir boyut kazandırmaktadır. O, bu hizmet için “manevi rehberlik” kavramını kullanarak, bunun bütün dinlerde ve manevi geleneklerde çok eski zamanlardan beri mevcut olduğunu söylemektedir. Ona göre “rehber olan kişi irfan sahibi bir arkadaş veya manevi sülûkun beraber ikmal edildiği bir refiktir.” Bu da en bariz ve mükemmel örneğini İslam tasavvufunun irşadgeleneğinde bulmuştur. 3. Dini Danışma Psikolojisi(Pastoral Psikoloji): Pastoral care olarak ifade edilen dini danışma ve rehberlik çalışmaları tamamen Hıristiyanlık faaliyeti olarak ortaya çıkmış olduğu için bu faaliyet alanına dair kavramlar da doğal olarak Hıristiyan kültürünün damgası taşımaktadır. Robert Frager, aslen musevi olup sahaflar şeyhi Muzaffer Ozak’ın sohbetlerinde tasavvufla tanışıp müslüman olmuş bir Amerikalı psikologdur. Frager, transpersonal psikolojiyle ilgilenmiş, sufi psikolojisi hakkında önemli yazılar kaleme almıştır; Muzaffer Ozak’ın Amerikada değişik zamanlarda yapmış olduğu sohbetleri derleyerek “Aşktır Asıl Şarap” adıyla kitaplaştırıp yayınlamıştır. Farklı din ve inanışlar açısından da uygulanması mümkün olacak şekilde kapsamı genişlemiş bulunan manevi destek ve yardım hizmetlerinin teorisi ve pratiği ile ilgili bilimsel çalışma alanına dini danışma psikolojisi anlamında Pastoral Psikolojidenilmektedir. Kısaca Pastoral psikoloji, din psikolojisi yaklaşımları ile teoloji ve rehberlikyaklaşımlarını birbirine bağlayan bir çalışma alanını ifade eder. Bunun dilimizdeki en doğru ifadesi “Dini Danışma Psikolojisi”dir. Hıristiyanlık dünyasında dini danışma ve rehberlik hizmetleri geçen yüzyılın başlarından itibaren kilise dışında yaygınlaşmış ve bir ölçüde kurumsallaşmıştır. |
Bu Konuda 10 fazla Cevap bulunuyor. Bütün Cevapları görmek için buraya tıklayın. |
![]() |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|