Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM DİNİ KONULAR.::. > Muhtelif Dini Konular > Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler > küçük istavritin öyküsü....

Konu Başlıkları: küçük istavritin öyküsü.... Konu Cevaplama Paneli
Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın
Aşağıdaki Kutuya Sorunun cevabını Yaz ( Bakara )
Başlık:
  
Mesajınız:
Trackback:
Kaynak olarak Ekle
Başlık Sembolleri
Konunun başında Sembol kullanmak için aşağıdaki Listeden bir Sembol seçiniz:

Diğer Seçenekler
Diğer Ayarlar
Değerlendirme
İsterseniz bu Konuyu buradan değerlendirebilirsiniz.

Konuya ait Cevaplar (Yeniler yukarda)
05 Eylül 2008 16:08
Seher Yeli
Hırs

İki esnaf birbirinden nefret ediyordu. Hırslı bir rekabet vardı aralarında. Bir gün bu esnaflarından biri dükkãnın bodrumunda bir lamba buldu. Onu temizlemek için ovalarken içinden bir cin çıktı.
Cin adama sordu,
“ Dile benden ne dilersen ! Yalnız bir kural var. Kendine ne dilersen, iki mislini karşındaki komşuna vereceğim. Çok zengin, sağlıklı ve mutlu olmayı dilersen, iki katını karşı komşuna vereceğim. Şimdi karar ver ve isteğini söyle. ”
Adam düşündü ve dileğini, söyledi: “ İşimin yarısını kaybetmek istiyorum.”
<!-- / message --><!-- sig -->
05 Eylül 2008 16:03
Seher Yeli
Bİn Aynali Tapinak

"Hindistan'da yüksek bir dağın doruğuna yapılmış "BİN AYNALI TAPINAK" adlı görkemli bir tapınak vardı.

Günlerden bir gün bir köpek dağa tırmandı, tapınağın merdivenlerinden çıkarak "BİN AYNALI TAPINAK"a girdi.

Tapınağın bin aynalı salonuna geçtiğinde bin tane köpek gördü. Korkarak tüylerini kabarttı; kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırdı; korkutucu hırıltılar çıkararak dişlerini gösterdi. Ve bin köpek de tüylerini diktiler; kuyruklarını bacaklarının arasına alıp korkunç sesler çıkartıp dişlerini gösterdiler. Köpek paniğe kapılarak tapınaktan kaçtı.

Ve o andan itibaren bütün dünyanın tehlikeli, korkunç köpeklerle dolu olduğuna inandı.

Bir süre sonra bir başka köpek gelip dağa tırmandı. O da tapınağın
merdivenlerinden çıkıp "BİN AYNALI TAPINAK"a girdi.Tapınağın bin aynalı salonuna geldiğinde bin tane köpekle karşılaştı ve çok sevindi: Kuyruğunu salladı; neşeyle oradan oraya zıpladı ve köpekleri oynamaya çağırdı.

Bu köpek tapınaktan çıktığında dünyanın dost ve sevecen köpeklerle dolu olduğuna inanıyordu."

HAYATA NASIL BAKARSANIZ, ÖYLE GÖRÜNÜR...
Güzel, sağlıklı, mutlu ve dostça bi yaşam dileğiyle
25 Ağustos 2008 00:18
medinelii
özur dılerim baba...

Adam yeni kamyonuna bakmak için evinden çıktığında, üç yaşındaki oğlunun gayet mutlu bir biçimde elindeki çekiçle kamyonunun kaportasını mahvettiğini görmüş
Hemen oğlunun yanına koşmuş ve çocuğun eline çekiçle vurmaya başlamış. Biraz sakinleşince oğlunu hemen hastaneye götürmüş. Doktor, çocuğun kırılan kemiklerini kurtarmaya çalıştıysa da elinden bir şey gelmemiş ve çocuğun iki elinin parmaklarını kesmek zorunda kalmış.
Çocuk ameliyattan çıkıp gözlerini açtığında, bandajlı ellerini fark etmiş ve gayet masum bir ifadeyle, “Babacığım, kamyonuna zarar verdiğim için çok üzgünüm.” demiş ve sonra babasına şu soruyu sormuş: “Parmaklarım ne zaman yeniden çıkacak?” Babası eve dönmüş ve hayatına son vermiş...
Birisi masaya süt döktüğünde ya da bir bebeğin ağladığını işittiğinizde bu öyküyü hatırlayın. Çok sevdiğiniz birine karşı sabrınızı yitirdiğinizi anladığınızda, önce biraz düşünün.
[B]Kamyonlar onarılabilir, ama kırılan kemikler ve incinen duygular hiçbir zaman onarılamaz; genellikle kişiyle performansı arasındaki farkı göremeyiz. İnsan hata yapar. Hepimiz hata yaparız. Fakat öfkeyle ve düşünmeden yapılan şeyler, insanı sonsuza kadar rahatsız eder. Harekete geçmeden önce durun ve düşünün. Sabırlı olun. Anlayış gösterin ve sevin.
25 Ağustos 2008 00:06
medinelii
Bugün Sevdiğini Söyle

Garip bir çift olan Edward - İsabella Johnson beni evlât edindiklerinde henüz iki aylıkmışım. Bana karşı olan davranışları son derece sevgi ve şefkat doluydu. Bu nedenle, Lanchester, Minn.'daki çocukluk yıllarımı asla unutmayacağım.

Evli ve iki çocuklu bir doktorun yanında çalışmak üzere Chicago'ya gittiğimde artık yetişkin bir kişiydim. Ekim, 1958'de yeni bir apartmana taşınıyorduk, işlerimin yoğunluğundan babamın 4 Ekim'deki doğum gününü kutlayamadım.

6 Ekim günü telefon ettiğimde bana: "Yaşlı babanı unutmuş olduğunu düşündüm" diye sitem etti. Bu sitem bende, onun tak;dir ve teselli edilmeye ihtiyacı olduğu intibaını uyandırdı. Onun sitemine: "Oh, baba biliyorsun, seni asla unutmayacağım ve sana olan sevgim asla tükenmeyecek." diye karşılık verdim. Bir müddet konuştuktan sonra sözü büyük çocuklarının işlerine ve yeni apartmanımıza getirdim, fakat o, bu telefon görüşmesi sana çok pahalıya gelecek diyerek konuşmayı kısa kesmek istedi ve allahaısmarladık demeye başladı. Konuşmaya devam etmemiz için beni neyin zorladığını asla bilemeyeceğim. Üzerime aydınlık bir his gel;di ve içten gelen güçlü bir duygu; "Onu sevdiğini söyle" dedi. Birdenbire onun şefkatini, iyi karakterini, insanlarla dürüst alış verişini ve tüm yaşamıyla kendisini ne kadar çok takdir ettiğimi söyledim. Henüz daha genç olduğum dönemlerde cahilliğim nedeniyle onu çok üzdüğüm için beni bağışlamasını diledim.

Geçmişe dönüp, koşan pars zambaklarını, su fışkırtan traktörleri ve beni yaban ördeği avına götürdüğü zaman ne kadar çok eğlendiğimi, sağnak halindeki yağmur altında birlikte av kuşu çevirdiğimiz günlerden söz ettim. Babam, tüm bunları başından sonuna kadar sessizce dinledi. Daha sonra; "Bunları dinlemek ne kadar güzel Pat!" dedi. Küçükken birlikte yaptığımız şeyler hakkında konuştuk ve bu arada tekrar, [/B][CENTER][B]"Seni seviyorum babacığım." dedim. "Pekâlâ, beni gerçekten çok mutlu ettin ve sevindirdin." dedi gülerek. Bir süre sonra telefon sohbetimiz sona erdi.

İki gün sonra babam kalp yetmezliğinden öldü. Dehşetli bir keder içindeydim, ancak telefondaki o sohbetimiz ile teselli bulabildim.

Son olarak konuştuğumuz gibi konuşmayı sık sık başaramamıştık, oysa o sözler gibi söylenecek daha pek çok şeyler vardı. Cenaze töreninden sonra bazı kimseler bana: "Babana öldüğü âna kadar onu mutlu edebilecek ne söyledin?" diye sorular sordular.

Patricia Parhad, FATE'den, Çeviren: M.Öncü
20 Ağustos 2008 16:48
medinelii
Cvp: küçük istavritin öyküsü....

Kötü karakterli bir genç varmış. Bir gün babası ona çivilerle dolu bir torba vermiş.

“Arkadaşların ile tartışıp kavga ettiğin zaman her sefer bu tahta perdeye bir çivi çak”demiş.

Genç, ilk günde tahta perdeye 37 çivi çakmış. Sonraki haftalarda kendi kendine kontrol etmeye çalışmış ve geçen her günde daha az çivi çakmış. Nihayet bir gün gelmiş ki hiç çivi çakmamış. Babasına gidip söylemiş. Babası onu yeniden tahta perdenin önüne götürmüş. Gence:

“Bugünden başlayarak tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahta perdelerden bir çivi çıkart.”demiş.

günler geçmiş. Bir gün gelmiş ki tahta perdede hiç çivi kalmamış. Babası ona:

“Aferin iyi davrandın ama bu tahta perdeye dikkatli bak, çok delik var. Artık hiçbir şey geçmişteki gibi güzel olmayacak. Arkadaşlarla tartışıp kavga edildiği zaman kötü kelimeler söylenilir. Her kötü kelime bir yara, bir delik aynen kalacak, kapanmayacaktır. Bir arkadaş ender bir mücevher gibidir. Seni güldürür, yüreklendirir sen ihtiyaç duyduğunda yardımcı olur seni dinler sana yüreğini açar” demiş.
19 Ağustos 2008 23:45
medinelii
Leyla ile Mecnun

LEYLA İLE MECNUN
[CENTER]


Mecnun, bir kabile reisinin dualar ve adaklarla dünyaya gelmiş olan Kays adlı oğludur. Okulda bir başka kabile reisinin kızı olan Leyla ile tanışır. Bu iki genç birbirlerine aşık olurlar. Okulda başlayıp gittikçe alevlenen bu macerayı Leyla nın annesi öğrenir.

Kızının bu durumuna kızan annesi, kızına çıkışır ve bir daha okula göndermez.

Kays okulda Leyla yı göremeyince üzüntüden çılgına döner, başını alıp çöllere gider ve Mecnun diye anılmaya başlar.

Mecnun un babası, oğlunu bu durumdan kurtarmak için Leyla yı isterse de Mecnun

(deli, çılgın) oldu diye Leyla yı vermezler. Leyla evden kaçarak, Mecnun u çölde bulur.

Halbuki o, çölde âhular, ceylanlar ve kuşlarla arkadaşlık etmektedir ve mecâzî aşktan ilâhî aşka yükselmiştir. Bu sebeple Leylâ yı tanımaz.

Babası Mecnûn u iyileşmesi için Kâbe ye götürür.

Duâların kabul olduğu bu yerde Mecnûn, kendisindeki aşkını daha da arttırması için Allahü Tealâya duâ eder:

"Ya Rab belâ-yı aşk ile kıl âşinâ beni

Bir dem belâ-yı aşkdan etme cüdâ beni."

Duâsı neticesi aşkı daha da çoğalır ve bütün vaktini çöllerde geçirmeye başlar.

Diğer tarafta ise Leylâ da aşk ıstırabı içindedir. Bir zaman sonra âilesi, Leylâ yı İbn-i Selâm isimli zengin ve îtibârlı birine verir. Ancak, Leylâ kendisini bir perinin sevdiğini ve eğer kendisine dokunursa ikisinin de mahvolacağını söyleyerek İbn-i Selâm ı vuslatından uzak tutmayı başarır.

Mecnûn, çölde, Leylâ nın evlendiğini arkadaşı Zeyd den işitince çok üzülür.

Leylâ ya acı bir sitem mektubu gönderir. Leylâ da durumunu bir mektupla Mecnûn a anlatır.

Kendisini anlamadığından dolayı o da sitem eder.Bir müddet sonra Mecnûn un âhı tutarak İbn-i Selâm ölür. Leylâ baba evine döner.

Bir çok tereddütten sonra her şeyi göze alarak, Mecnûn u çölde aramaya başlar. Fakat Mecnûn, dünyadan elini eteğini çekmiş ilâhî aşk yüzünden Leylâ nın maddî varlığını unutmuştur. Leylâ, çölde Mecnûn u bulduğu hâlde, Mecnûn onu tanımaz.

Leylâ onun erdiğini anlarsa da yine onsuz yaşayamaz. Hastalanıp yataklara düşer. Kısa zaman sonra da ölür. Mecnûn, Leylâ nın ölüm haberini öğrenir. Gelip mezarını kucaklar, ağlayıp inler;

"Ya Rab manâ cism ü cân gerekmez

Cânânsuz cihân gerekmez."

Der, kabri kucaklayarak ölür.

Bir müddet sonra Mecnûn un sâdık arkadaşı Zeyd rüyasında, Cennet bahçelerinde birbiriyle buluşmuş iki mesut sevgili görür. Bunlar kimdir? diye sorunca, derler ki:

"Bunlar Mecnûn ile onun vefalı sevgilisi Leylâ dır.Aşk yoluna girip temiz öldükleri, aşklarını dünya hevesleriyle kirletmedikleri için burada buluştular
19 Ağustos 2008 23:42
medinelii
Gercek dılencı

GERÇEK DİLENCİ


Bir kral sabah gezintisi sırasında bir dilenciye rastlar. "Dile benden ne dilersen" der. Dilenci güler ve "Sanki dileğimi gerçekleştirebilecekmiş gibi soruyorsunuz." diye yanıtlar. Kral alınır ve söyleşi koyulaşır.

- Pek tabii her dediğini yerine getirebilirim. Sen söyle hele, ne istiyorsun?

- Söz vermeden önce iki kez düşünün kralım.

Kral bastırır:

-Ne istersen verebilirim. Ben güçlü bir Kralım. Yerine getiremeyeceğim hiçbir dileğin olamaz.

Bunun üzerine dilenci, çanağını uzatır:

- Şu çanağı herhangi bir şeyle doldurabilir misiniz? diye sorar. Kral kahkaha atar ve vezirine çanağı altınla doldurmasını emreder.

Çanak dolup taşmakta ama anında boşalmaktadır. Paralar buhar olup uçmaktadır sanki. Kralın onuru kırılır. Bir dilenci çanağını dolduramadığı kulaktan kulağa yayılır. Giderek pırlantalar, elmaslar, yakutlar akıtılır çanağa. Ne var ki çanağın dibi yoktur sanki. Yer yutar ama boş kalır.

Kral yenik düşmüştür. Dilenciye yakarır:

- Tamam, sen kazandın. Dileğini yerine getiremedim ama ne olur bana çanağın neden yapılmış olduğunu itiraf et

- Çok basit, diye yanıtlar dilenci. İnsan dimağından yapılmıştır. Yani insanın arzu ve isteklerinden. Doymak bilmez oluşu bundandır. Bu gerçeği bir kez kavrarsan yaşantın değişir.

İstek nedir ki! İstek ulaşılana kadar, belli bir süre heyecen veren bir duygudur. Örneğin; bir araba istersin... Bir yat... Ev... Eş! Tek tek her birini elde ettiğinde, tümü anlamını yitirir. Neden?

Çünkü beynin, aklın onları dışlar. Araba garajdadır ve artık istek uyandırmamaktadır. Heyecan, onu elde ettiğinde sönüp gitmiştir.
para cebindeyse, onlara erişmek için katlandığın yoğun istek yok oluverir. Gene boşluğa düşer, yeni bir istek yaratmak zorunda kalırsın.

İstek doyumsuzluk uyandırır ve giderek gerçek bir dilenci olursun. Bir istekten bir diğerine çırpınıp durursun. Amacına ulaşır ulaşmaz bir yenisini yaratırsın. İsteğin bu yönünü kavradığında hayatının dönüm noktasındasın demektir.

Sürekli yolculuk hali iyi sonuç vermez.

Geri dön...

Evine dön...

Seni mutlu edecek ögeleri dışında değil, kendi içinde ara!
19 Ağustos 2008 23:40
medinelii
Cvp: küçük istavritin öyküsü....

[LEFT]
DUYGU ADASI

Bir zamanlar, bütün duygularin üzerinde yasadigi bir
ada varmis oyle guzel oyle guzelmıs kı:
Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve tüm digerleri,
Ask dahil. Bir gün, adanin batmakta oldugu, duygulara
haber verilmis. Bunun üzerine hepsi, adayi terketmek
için sandallarini hazirlamislar. Ask, adada en sona
kalan duygu olmus, çünkü mümkün oldugu en son ana kadar
beklemek istemis. Ada neredeyse battigi zaman, Ask
yardim istemeye karar vermis. Zenginlik, çok büyük
bir teknenin içinde, geçmekteymis. Ask,
-Zenginlik, beni de yanina alir misin diye sormus. Zenginlik,
-Hayir, alamam. Teknemde çok fazla altin ve gümüs var,
senin için yer yok. demis. Ask, çok güzel bir yelkenlinin
içindeki Kibirden yardim istemis.
-Kibir, lütfen bana yardim et!
-Sana yardim edemem, Ask. Sirilsiklamsin ve yelkenlimi
mahvedebilirsin. diye cevap vermis Kibir.
[LEFT]Üzüntü yakinlardaymis
ve Ask yardim istemis:
-Üzüntü, seninle geleyim.
-Of, Ask, o kadar üzgünüm ki, yalniz kalmaya ihtiyacim var.
-Mutluluk da Askin yanindan geçmis; ama o kadar mutluymus
ki Askin çagrisini duymamis. Ask, birden bir ses duymus.
-Gel Ask! Seni yanima alacagim... Bu Asktan daha yaslica
birisiymis. Ask o kadar sansli ve mutlu hissetmis ki, onu
yanina alanin kim oldugunu ögrenmeyi akil edememis. Yeni
bir kara parçasina vardiklarinda, Ask^a yardim eden yoluna
devam etmis. Ona ne kadar borçlu oldugunu farkeden Ask, Bilgiye sormus:
-Bana yardim eden kimdi
-O, Zamandi diye cevap vermis Bilgi.
-Zaman mi? Neden bana yardim etti ki diye sormus Ask. Bilgi gülümsemis:
-Çünkü sadece Zaman Ask'in ne kadar büyük oldugunu anlayabilir
19 Ağustos 2008 23:38
medinelii
ölümden kacıs

ÖLÜMDEN KAÇIŞ


Hayvanlarla konuşabilen ve rüzgara, maddeye hakim olabilme yeteneği ile donanmış Peygamber, Hazret-i Süleyman, bir gün Kudüs'te, çadırında arkadaşları ile oturup sohbet ederken, içeriye bir adam girer. O mecliste oturan bir kişiye dikkat ve hayretle bakarak çıkıp gider.
Şaşıran adam, Hazret-i Süleyman'a sorar:
- Bu adam kimdi?
Peygamber cevap verir:
- Azrail'di.
Bu cevabı alan adam müthiş bir paniğe kapılır ve Hazret-i Süleyman'a yalvarır:

- Ya Süleyman, Azrail bana çok tuhaf baktı. Ne olur beni buradan kaçır. Uzaklara gönder.

Arkadaşının ricasını kırmaz gül yüzlü Peygamber. Rüzgar emrindedir ya bindirir rüzgara ve gönderir Hindistan'a. Adam ertesi gün Hindistan'da birden karşısında, bir gece evvelinden gördüğü ve artık tanıdığı Azrail'e rastlar. Başına geleceği anlar ve konuşur:
- Anladım, benim canımı almaya geldin. Yalnız bir sorum var, ona cevap ver öyle al canımı, der. Dün beni Süleyman'ın çadırında görünce neden yüzüme hayretle baktın? Azrail cevap verir:
- Ben dün senin canını, ertesi gün Hindistan'da almak emir almıştım. Seni Kudüs'te Süleyman'ın çadırında oturur görünce, 'Bu adam bir günde Hindistan'a nasıl gidecek?' diye hayret ettim der.
Kıssadan hisse, size tayin edilen vakitten kurtulup daha fazla yaşamanız mümkün değildir.
Ecelden kaçılmaz. Ve ecel, bir gün mutlaka başımıza geleceğine göre ha bugün ha yarın, ne fark eder?<!-- google_ad_section_end -->
19 Ağustos 2008 08:29
MescidiAksa
Cvp: küçük istavritin öyküsü....

hangisine yorum yapacam şaşırdım dogrusu
ama en çok '''gözlerime iyi bak''' hoşuma gitti daha öncede okumuştum onu okuyunca çok garip duygular kapladı içimi insan bazı şeyleri anca başına gelince anlıyo bunu ögrendim bu hayatda insan neyle ne zaman karşılaşacagını hiç bilmiyorum bazen iyi bazen kötü tabi önemli olan bu gibi durumlarda ayakta kalabilmektir allah razı olsun emeginize saglık
Bu Konuda 10 fazla Cevap bulunuyor. Bütün Cevapları görmek için buraya tıklayın.

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Mesaj Yazma Yetkiniz Var
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.