05 Aralık 2013 14:19 | ||
Medineweb | Cevap: Yalan Söylemek Çok Mu Kolay? Alıntı:
teşekkür ederiz ![]() ![]() | |
05 Aralık 2013 14:03 | ||
enderhafızım | Cevap: Yalan Söylemek Çok Mu Kolay? Gülşah ile büşra güzel yazıları var, sevdiğim yazıyı paylaşmayı severim..;) ![]() | |
05 Aralık 2013 14:01 | ||
Medineweb | Cevap: Yalan Söylemek Çok Mu Kolay? gülşah d yi çok okuyorsunuz anlaşılan hafız abi ![]() | |
05 Aralık 2013 13:49 | ||
enderhafızım | Yalan Söylemek Çok Mu Kolay? Yalan Söylemek Çok Mu Kolay? ![]() Acaba bu dediğin doğru mu? Güvenemiyorum sana, güvenemiyorum! Güven olmadan eksik, bir şeyler eksik. Genelinde iyi bir insansın, ama en büyük zaafın işin içinden yalanla sıyrılmak. Yalan huyun tüm güzelliklerini kapatıyor farkında mısın? Sana güvenemiyorum, kendimi sana bırakamıyorum. İş yerinde yalan söylemeden iş yapamıyorsun neden? Helalimize haram karıştırdığının ne zaman farkına varacaksın? Ailesine karşı yalan! Seni yetiştirenlerin yüzene rahatlıkla ne zaman bakacaksın? Telefonda istemediğin biri arasa söylediklerin çoğu zaman yalan değil mi? Çocuklarımız bize, bizden öğrendikleri göstermiyecekler mi sence? Bana karşıda her şeyin peki yalan mı? Yalanların aramızda tuğlalar örmeye başladı farkında mısın? Tanıdıklarımızın yanında yalana başvurduğun zaman, kıpkırmızı olup, o ortama tahammülüm kalmıyor, farkında değil misin sahi? Bunu sana anlatmaya çalıştığımda, neden hemen savunmaya geçip bağırıp çağırıyorsun? Biz birbirimize yardımcı olacak ilk insanlar değil miyiz? Onun için söz vermedik mi birbirimize? Onun için birleştirmedik mi kalplerimizi? Kendine gel lütfen! Önce kendin sonra bizim için... --------------- Peki sizde de bu huy var mı? Var mı dediniz? Biraz yüksek sesle söyleyin lütfen! Hmmm, o zaman kendinize çeki düzen verme vaktiniz hala gelmedi mi? Çabuk olun, etrafınızdaki insanlar tükenmeye başlıyor! Gülşah D. | |
11 Kasım 2013 17:53 | ||
YaŞuHa | Cevap: Mümin Yalan Söylemez Bi insan ben müslümanım (elhamdulillah) diyorsa, yalan söylemeyecek,gıybet etmeyecek. Cok mu zor ya! Müslüman yalan söylemez,münafık söyler.. | |
10 Kasım 2013 21:06 | ||
Nick Yusufum | Cevap: Mümin Yalan Söylemez "Allah renge değil; hakikate bakacaktır. Rabbim razı olsun güzel bir paylaşım olmuş. ![]() | |
10 Kasım 2013 20:44 | ||
EyMeN&TaLhA | Mümin Yalan Söylemez Dünyaya imtihan edilmek üzere geldik. İnsan denilen varlığa nefis yüklendi. Neden bize “insan” denildi merak ettik mi hiç? İnsandık, çünkü insanın aslı nisyandan gelir. Hem unutkan hem isyankârdık. Nefis vardı insanda. Ama nefsi hep kötü bildik. Nefissiz insan olamazdık aslında. İnsanlık mertebelerini çıkabilmek için nefis olması lazımdı. Yoksa melek hükmünde olup hep melekler makamında yaşardık. Ne yükseliş ne de alçalış olurdu o zaman. Oysaki âlemlerin Rabbi bizi kendine muhatap etti. Bizi nefisle terbiye etmeyi istedi. Ve her şeyin içine nefis lezzetler yükledi. Nefis vardı insanda. Alay-ı iliyyine çıkaracak ve esfel-i sefiline düşürecek nefis. Ama her insanda nefis farklı şeyler yapıyordu ve herkesin nefse bakış açısı da farklıydı. Kimi insanlar için Allah’a yaklaşmak için bir vesileydi. Nefisten kaçarken Allah’ı bulacaktı. “Hüda-yı Kur'anî der ki: "Ey insan! Senin elinde bulunan nefis ve malın senin mülkün değil, belki sana emanettir. O emanetin Mâliki, her şeye kadîr, her şeyi bilir bir Rahîm-i Kerim'dir. O senin yanındaki mülkünü senden satın almak istiyor. Tâ senin için muhafaza etsin, zayi' olmasın. İleride mühim bir fiyat sana verecek. Sen muvazzaf ve memur bir askersin. Onun namıyla çalış ve hesabıyla amel et. Odur ki, muhtaç olduğun şeyleri sana rızık olarak gönderiyor ve senin tâkatın yetmediği şeylerden seni muhafaza eder. Senin şu hayatının gayesi, neticesi; o Mâlik'in esmasına ve şuunatına bir mazhariyettir.” Lem'alar Kimileri içinse Allah’tan uzaklaşıp onun nefsin bitmek bilmeyen istekleri arasında tutsak kalmaktı. Kimileriyse nefsi daha tam manasıyla tanıyamamıştı. Nefis tutkunu, insanlara boyun eğmek olmadığı gibi, zulme razı olmakta değildi. Nefisin diğer adı da egoizmdi. Egoistler dünyanın kendi etraflarında dönmesini isteyenler veya başka dünya görmediklerinden sadece kendi dünyası olduklarını zannedenlere deniliyordu. Bunu bilemediğimiz için zamanla; kimseye zarar vermeden yaşamak isteyenlerle, egoistleri karıştırır olmaya başladık. Ve her şey karmakarışık olurken insanlar imtihanın doruk noktasına çıkmaya başladılar. İşte burada nefis mücadelesi başladı. Kaybetme ve kazanma düşüncesi içinde kimi insanlar doğru olmayan sözler ortaya atarak hem nefsine zulmetmiş hem de nefsinin kötü arzularına uymuş oluyordu. Bilselerdi ki iftira ne kötü bir haslettir. Hadis-i Şerifte: “Bir kimse, bir mümin hakkında olmayan bir şey söylerse, iftiraya uğrayan kimse, onu affedinceye kadar, Allah-u teâla onu cehenneme sokar.” buyrulmuştur. Nefis vardır insanda. Allah nefse binerek kendisini bulmamızı ister. Nefsin yaratılış gayesi budur zaten. Gayeyi aşarak nefsin yönünü başka şeylere çevirdiğimizde kendi hayatımızın dışında başka hayatlara da müdahale etmeye başlamışız demektir. Bazen insanlar nefis ve kalbi şeyleri karıştırabilirler. Örneğin nefsin arzusuna uyarak insanlar hakkında yalan şeyler söyleyerek dedikodu yapmakla, bireylerin kendi haklarını savunmak için sadece kendi yaşadıklarını anlatmasını karıştırabilirler. İkisi aynı şey değildir. Eğer bir insan haksızlığa uğruyorsa ve bunu çözüm aramak için anlatıyorsa bu dedidoku değildir. Zulme razı olmakta zulümdür. Hem zulüm sadece birilerinin birilerini silahla öldürmesi değildir. Ama hiç unutmamak gerek ki bir insanın yapmadığı bir şeyi, yapmış gibi anlatılması hem dedikodu hem de iftiradır. Sakın korkmayın. Nefsiniz sizi bu durumlardan dolayı da asla üzmesin. Çünkü toplumun çoğunda bu ve buna benzer vakıalar yaşanıyor ve yaşanacaktır. Buraya imtihan edilmek üzere geldik. Önemli olan insanlara boyun eğmeden, Allah’a boyun eğerek ve tevazudan ödün vermeden bu imtihanı kazanabilmektir. Sakın korkmayın. Vicdanınız size hep doğruları gösterir. Ve bu doğrular şahısların kendi menfaatleri üzerine doğrular değil; Allah’ın ve peygamberinin öğrettiği doğrulardır. Siz doğrudan asla vazgeçmeyin. Çünkü Allah’ın hükmü bir gün tahakkuk edecektir. Ayrıca unutulmaması gerekir ki yalanın beyazı pembesi de olmaz. Allah renge değil; hakikate bakacaktır. Peygamberimiz bir mümini çok güzel tanımlıyor: Bir gün sahabe efendilerimiz Rasulullah s.a.v’e, – Mümin korkak olabilir mi, diye sordular. Efendimiz s.a.v., – Evet, olabilir, diye cevap verdi. – Mümin cimri olabilir mi, diye sordular. Efendimiz s.a.v., – Evet, olabilir, diye cevap verdi. – Mümin yalancı olabilir mi, diye sordular. Efendimiz s.a.v. bu sefer, – Hayır, mümin yalancı olamaz, buyurdu. (Muvatta) Ya Rabbi! Bizim her halimizi Senden başka gören yok. Her şey sana âşikar. Yusuf as. gibi çıkamadığımız kuyulardan bizi ancak Sen çıkarırsın. amin.amin.amin alıntıdır Nur KABADAYI DEMİR | |
08Haziran 2011 12:42 | ||
YaŞuHa | Ancak İmanı Zayıf Olanlar Yalan Söyler Ancak İmanı Zayıf Olanlar Yalan Söyler Yalan söylemek, insanın savunma mekanizmasından kaynaklanan bir davranıştır Kişi iç veya dış dünyasını tehdit eden ya da tehdit etme potansiyelinde olan dış etkenlere karşı kendisini savunmaya geçer ve tepki gösterir İşte bu tepkilerden biri de yalan söylemektir Yalan söylemeyi adet edinen kişilerde zaman içinde başka davranış bozuklukları da ortaya çıkabilir Kendine güvensizlik, cesaretten yoksunluk (korkaklık), ikiyüzlülük, sinsilik, sahtekarlık, samimiyetsizlik, sözünde durmama ve güvenilmezlik gibi Hz Ömer (ra), "İnsanda on fıtrî ahlâk vardır, bunlardan dokuzu iyidir, birisi kötü Bu kötü serbest kalırsa diğerlerini de bozar" demiştir İnternette yalan konusunda bir araştırma yaptım ve bulduğum sonuçlara göre insanlar şu sebeplerden ötürü yalan söylüyormuş: 1- İman zayıflığından 2- Korkudan 3- Dikkat çekmek için 4- Hased, kin ve kıskançlıktan 5- Takdir edilmek için 6- Kendini temize çıkarmak için 7- Özgüven sorunları yaşadığından 8- Mal, makam, saygınlık gibi hırslar için 9- Mutsuzluktan 10- Şaka ve eğlenmek için Fakat bana göre ilk iki madde dışındakiler, bu ilk iki maddenin alt katagorisidir Dikkatlice inceleyecek olursanız, aslında her bir maddenin altında aslında iman zayıflığına bağlı korkuların yattığını anlarsınız Çünkü kişi maddi yada manevi açıdan sahip olduğunu zannettiği veya sahiplendiği şeylerin tehlike ve tehtit altında olduğunu hissederse, kaybetmekten korkarak savunma durumuna geçer ve yalana başvurur Yalan bu açıdan aynı zamanda bağımlılık ve esaretin de göstergesidir Bağımlılıklar ise, iman zayıflığına bağlı olarak gelişir Kişi sahiplenip bağlanmadığı hiç bir şeyin esiri olup, kaybetme korkusu yaşamaz ve bu sebeple yalana da başvurmaz Demekki konunun derinlemesine özünde iman zayıflığına bağlı korkular yatıyor Peki kişi yalan söyleme gibi bir davranış bozukluğundan nasıl kurtulabilir? Bunun için öncelikle imanı doğrultusunda bir farkındalık geliştirerek kendini esir eden bağımlıklarından ve sahiplendiklerinden zihnen vazgeçmeli, ki bunları kaybetme korkusuyla savunma dürtüleri harekete geçip yalana başvurmasın Yoksa bu gibi beşeri vehimleri tahrik edildikçe güdüsel tepkilerini kontrol edemeyip yalan söylemeye devam eder Demek ki iman dilden kalbe inmelidir Dil ile kelime-i tevhid'i söylediği hâlde, kalbi söylediğini tasdik etmeyen ve inanmayan kimseye münafık denir Bu açıdan yalancılık aynı zamanda bir münafıklıktır (riyakarlık/ikiyüzlülük) Münafık kimsenin imanı sözlerindedir, kalbinde değil * "İnsanlardan bazıları da vardır ki, inanmadıkları hâlde 'Allah’a ve Âhiret Günü’ne inandık' derler" (Bakara, 2/8) Rasûlullah aleyhisselâm bununla ilgili olarak şöyle buyuruyor: "Dört özellik vardır; kimde bu özellikler bulunursa o kimse halis münafıktır Kimde bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendinde nifaktan bir özellik var demektir: Emanete hıyanet eder Konuşunca yalan söyler Söz verince sözünde durmaz Husumet edince, kıskanınca haddi aşar" (Buharî, “İman”, 24; Müslim, “İman”, 106) Tevhid gerçeği doğrultusunda öğrendik ki evrende varolan her şeyin mutlak sahibi Allah'tır, O malik-el Mülk'tür Maddi yada manevi açıdan sahip olduğumuzu zannettiğimiz her şey bize Allah'tan emanettir Dilerse emanet olarak verdiğini alacak olan da O'dur Mülkü üzerinde dilediği gibi tasarruf eder Bu açıdan hiç bir şeye kopamaksızın veya kaybetmekten korkup yalana başvuracak kadar bağlanmamak gerekir Ayrıca, ölümüne engel olamayan aciz bir yaratılmış, ne kendinden nede sahiplendiği bir başka şeyden takdir edilen bir kaderi uzaklaştırmaya güç yetiremez İşte tüm bu gerçekleri farkeden kişi de yalana başvurmaya gerek duymaz Çünkü hissettiği korkuların aslı olmayan bir vehimden kaynaklandığını bilir ve o vehmi kontrol eder Enbiya ve evliya ise, farkında vardıkları bu gerçekler ve kemale eren imanları sebebiyle yalan söylemezler Onlar daima doğru, dürüst ve cesurdur; bu sebeple insanlara güven veren emin kişiler olmuşlardır Onlar her işlerinde doğru olup Allah'a tevekkül ederler, hiç bir menfaat ve korku uğruna yalana ve gerçeği örtmeye tevessül etmezler! Yalanı adet haline getiren kişinin zihni, herşeyin mutlak sahibini ve takdiri (kaderi) göremeyip, sahiplenme vehmine ve sahiplendiklerini yitirme korkusuna kitlenir ve böylece kalbi tevhid'den uzaklaşarak ilelebet perdeli yaşamaya mahkum olur Yalanın günah kapsamında olmasının sebebi de budur Yalan öyle bir musibettir, ki bir çok büyük günahın içinde bulunur Diğer günahlar birbirleriyle ilişkili değilken, yalan hemen hemen pek çoğuyla ilişkilidir Rasûlullah'ın Hz Ali'ye ettiği vasiyetlerin başında da doğru söylemek gelir Yalan söylemek kişinin kendi açısından olumsuz sonuçlar doğuracağı gibi, karşısındakiler üzerinde de olumsuz bir etki yaratır Yalan, insanlar arasındaki sevgi, dostluk ve güven duygusunu sarsar, hattâ zamanla tamamen yokeder Kur'ân'da enbiya doğruluk ve dürüstlükleriyle tanıtılmış ve methedilmiştir Enbiya'nın daima doğruyu söyleyen dürüst kişiler olması, getirdiklerine iman açısından çok önemlidir Kaldı ki onlar getirdiklerinden gafil olmadıkları için, yalan söyleme gibi bir ahlakları da yoktur Hazır doğruluk ve güvenden söz açılmışken, okuduğumda beni şaşırtan, duygulandıran ve hattâ biraz da utandıran bir hadisi aktarayım sizlere Abdullah b Ebi el - Hemse anlatıyor: "Rasûlullah (sav) ile Peygamberlikten önce bir alışveriş yapmıştım O'nun benden alacağı bir beşi kalmıştı O'na alacağını bulunduğumuz yere getireceğime söz vermiştim Her nasıl olduysa söz verdiğimi unuttum Üç gün aradan sonra tekrar hatırladım O, beni görünce şöyle dedi: "Ey genç beni usandırdın üç günden beri seni burada bekliyorum" (Ebu Dâvud, K Edep, 90) Hadi gelin bu hadis üzerinde biraz düşünelim Hz Muhammed (sav) orada üç gün o genci neden bekledi? Hangi düşünce ve ahlaki özelliği O'nu usanma pahasına orada üç gün bekletti? İçimizden herhangi birine daha birinci gün şeytan yaklaşıp, "gelmeyecek, boşuna bekleme" deyip ikna etmez miydi? Hattâ pek çoğumuz bir saat içinde "galiba gelmeyecek, boşuna beklemeyeyim" şüphesine kapılıp vazgeçmez miydik? Bir insana üç gün boyunca nasıl olur da bu vehim yaklaşamaz ve orada yılmadan bekler?!! Vehim O'nun üzerinde ne kadar hükümsüz ve O ne kadar sözüne sadık?! Hayret verici ve gıpta edilecek bir ahlak bu!! İslâmiyet'in esası doğruluktur (sıdktır) Çünkü imanın özü doğruluktur Kişiyi kemalata götüren de doğruluktur; kemale erenin üstün ahlakı da doğruluktur Yani işin başı doğruluk, sonu doğruluk Hz Muhammed aleyhisselâtu vessselâm, doğruluğu ile insanlara güven verdiği için Muhammed-ül Emin olarak anılırdı Bu kadar sözünün eri, güvenilir ve emin bir kişi, "şu dağa gökten bir yıldız indi" dese, inanılır Aksi ahlaka sahip olan ise, gözün gördüğünü söylese sözüne şüphe ile bakılır Bu sebeple nebi ve rasuller doğrulukları ile methedilmiş kişilerdir ve halk içinde de öyle bilinirler Lakin her biri aynı ahlaka sahip olmasına rağmen, yukarıdaki hadisten de anlaşılacağı üzere, doğruluk, dürüstlük, sözünde durma ve eminlikte Hz Muhammed'in bir benzeri yaratılmamıştır yeryüzünde Bu ahlak taklit etmekle erişilecek bir ahlak da değildir O gerçekten alternatifi olmayan, yeri dolmayacak düzeyde Kamil bir İNSAN! (Allah bizi O'nun şefaatine nail etsin!) O'nun bu ahlakı sadece müslümanları değil, kitab ehlinden pek çok kişiyi de pozitif yönde etkilemişti Allah Rasûlü Roma imparatoru Heraklius'u İslâm'a davet için kendisine bir mektup yolladığında, Heraklius mektubu okur ve çok etkilenir Sonra o sırada Şam'da bulunan Ebû Süfyan'ı çağırtır ve aralarında şöyle bir konuşma geçer: - O'na en çok uyanlar kimlerdir, zenginler mi, fakirler mi? - Fakirler - Hiç O'na inananlardan dönenler oldu mu? - Şimdiye kadar hayır - Artıyorlar mı, eksiliyorlar mı? - Her geçen gün biraz daha artıp çoğalıyorlar - Hayatında hiç yalan söylediğini duydunuz mu? - Hayır, O'nu hiçbirimiz yalan söylerken duymadık Bu cevaplardan çok etkilenen Heraklius teba'sının tepkisini almak pahasına şöyle söyler: - Bir insanın bunca zaman, insanlara yalan söylemekten kaçınıp da Allah'a karşı yalan söylemesi düşünülemez (Buharî, “Bed’ül-vahy”, 6) Yalan söyleme ahlakının kötülüğünü, sebeplerini, sakıncalarını ve doğuracağı sonuçları bildiren ayet ve hadislerden bulabildiklerimi aşağıya yazdım Benim gibi sıradan bir beşerin sözüne kıymet verip şu satırlara dek okuduysanız, konuyla ilgili ayet ve hadisleri daha büyük bir dikkatle ve değer vererek okuyacağınızdan hiç şüphem yok Bu yazı, bir süredir üzerinde durduğum, doğruluk, samimiyet, dürüstlükle ilgili bir dizi yazının sonuncusuydu Allah cümlemize bu konunun önemini hakkıyla anlamayı nasip etsin Herkese selâm ve sevgilerimle | |
24 Aralık 2009 20:17 | ||
Akyürek | RE: İFTİRA ve YALAN ATANLARIN VAY HALİNE? ALLAH cc düşünen insanları çok sever .. * Namaz kaç para? * Abdest kaç para? * Şehadet kaç para? * Namuslu yaşamak kaç para? * Kur'an okumak kaç para? * Terbiyeli olmak kaç para? * Şerefli yaşamak kaç para? * Günahtan korunmak kaç para? Bir de Cehennemin Fiyat Tarifesine Bakalım; * Namussuzluk parayla * Kumar parayla * İçki parayla * Zina parayla * Şerefsizlik parayla * Haramların hepsi parayla * Cehenneme giden bütün yollar parayla... Birileri parayla Cehennemi kucaklıyor da, bedava Cennet'e gelmiyor. Hem Cehennem'e girmek için sadece para da yetmiyor başka bi takım vasıflarınız da olsması lazım; * İnkârcı olacaksın. * Kur'ân-ı Kerîm'i beğenmeyeceksin. * Dinin emirlerine karşı geleceksin. * Allah'ın emirlerini yaşamaya değer görmeyeceksin. * Bu asırda Kur'ân-ı Kerîm bizi idare edemez, diyeceksin. * İçki, kumar, zina, hırsızlık, hortumculuk günah değil diyeceksin. * Fâiz alıp-vereceksin. * Rüşvet alıp-vereceksin. * Yalan, dedi-kodu, gıybet, iftira, dalga, dubara ile sarmaş dolaş olacaksın. * Haram-helâl tanımayacaksın. * İnsanları aldatacaksın. * Namaz, oruç, zekât gibi ibâdetlerin semtine bile uğramayacaksın. * Yetim malını zimmetine geçireceksin. * Eline geçen imkânları ve fırsatları har vurup harman savuracaksın; yani israf edeceksin. * Kul hakkını zimmetine geçireceksin. Bu hakla ahirete göçeceksin. * Konuştuğun zaman yalan söyliyeceksin. Vaad ettiğin zaman yerine getirmiyeceksin. Sana emanet edilene ihanet edeceksin. * Karının, kızının, oğlunun derbeder yaşantısına göz yumacaksın. * Menfaatin için mukaddesatını ve mukaddeslerini satacaksın. * Kendin ve aile efradın için Müslümanca yaşanacak bir ortam oluşturmayacaksın. * Neslin bozulmasına zemin hazırlayacaksın.(özellikle bu madde birçoğumuzu ilgilendiriyor galiba) Ya.. ! Öyle işte !... | |
24 Aralık 2009 12:00 | ||
Esma_Nur | RE: İFTİRA ve YALAN ATANLARIN VAY HALİNE? vay ki ne vay bu yazıların çıktısını alıp gözlerine sokmak lazım çünki insanlar hiç ölmicekmiş gibi davranıyor emeğine sağlık kardeşim | |
Bu Konuda 10 fazla Cevap bulunuyor. Bütün Cevapları görmek için buraya tıklayın. |
![]() |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|