Allah Rızası İçin Hadis Uyduranlar/Medineweb Hafız es-Suyutî Tedrîbu'r-Râvî'de mevzu hadis bahsinde zühd ve ibadet ehli kimselerce Allah rızası için uydurulan hadisler bölümünde şöyle der: "Ebû Dâvûd en-Nehaî(Süleyman b Amr el-Bağdadî) gece en çok ibadet eden gündüzleri de en çok oruç tutan kişiydi Bununla beraber hadis uyduruyordu" (es-Suyûtî et-Tedrîb s185) Yine Hafız es-Suyutî aynı eserde mevzu hadis bahsinde sünneti savunan taassub ehli kimselerce sünnet düşmanlarına karşı uydurulan mevzu hadisler bölümünde şunu der: "İbn Hıbbân şöyle demiştir: 'Fakih Ebû Bişr Ahmed b Muhammed el-Mervezî kendi zamanında sünnete karşı gelenlere karşı en katı olan ve onu en çok savunan ve müsamaha göstermeyenlerden biriydi Böyle olmasına rağmen hadis uyduruyordu' İbn Adiy de şöyle demiştir: 'Vehb b Hafs(el-Harrânî) salih zevattan idi Yirmi yıl kimseyle dünya kelamı konuşmadı; fakat fahiş yalan hadisler uydururdu' " (es-Suyutî et-Tedrîb s185) "Allah rızası için halkın kalplerini yumuşatmak hayra teşvik için hadis uyduran kimselerden biri olan Gulâmu Halîl(Ahmed b Muhammed b Gâlib el-Bâhilî); zahid dünya ve onun isteklerinden uzak kendini ibadet ve takvaya vermiş halk tarafından sevilen bir insandı Hatta vefat ettiği gün üzüntüden Bağdad'daki çarşıların kapıları kapatılmıştı Bununla beraber zikir ve virdlerin faziletleriyle ilgili hadisler uydurmayı şeytan kendisine süslü göstermiştir Hatta kendisine 'Güzel ahlakla ilgili bu anlatıp durduğun hadisler neyin nesidir?' dendiğinde şöyle demiştir: 'Halkın kalplerini yumuşatmak için bunları uydurdum' " (Dr es-Sıbâî es-Sünne ve Mekanetuhâ fî't Teşrîi'l İslamî s87) el-Hatîb el-Bağdâdî Târîhu Bağdâd'da onun terceme-i halinde der ki: "Ebu Davud es-Sicistânî 'Gulâmu Halîl'in Bağdad'ın deccali olmasından korkarım' derken Ahmed b Kamil de; 'Gulâmu Halil 275 yılında Bağdad'da vefat etti Tabut içinde Basra'ya götürüldü Bağdad'ın çarşılarının kapıları kapatıldı Erkekler çocuklar kadınlar cenazesinde bulunup namazını kılmak için koştular Çabucak kılınıp götürüldüğünden bazıları yetişti bazıları da kaçırdı Basra'da defnedildi ve kabri üzerine bir kubbe yapıldı Yiyecek olarak sadece bakla yerdi' demiştir" (el-Hatîb el-Bağdadî Târıhu Bağdad V/79-80) İşte bunlar salih Allah rızasını uman olarak gözüken ama hadis uyduranların bir kısmıdır Bu insanlar yaptıklarınıgafletle yapmadılar sevap umarak yaptılar Uydurdukları hadisler sebebiyle dalalet topluluğu olarak değerlendirilmeleri daha uygundur Salihlerden bir topluluk daha vardır Bunlar kendilerine benzeyenler hakkında 'salihlerin gafleti kendisine bulaşmış' denilen kimselerdir Cahildirler aptaldırlar akılları yoktur uyanık değillerdir ve öğrendiklerinin sıhhatini tedkîke önem vermezler Bundan dolayı yalan rivayetler farkında olmadan dillerinde dolaşıyordu Çünkü işittikleri herşeyi tasdik edip onaylayıp bunu Rasulullah'tan rivayet ediyorlardı Oysa bu rivayetleri gerçekte Nebî'nin(sas) hadisleri olmayabiliyor da Fakat salih ibadet ve zühd ehli olmalarından dolayı rivayetleri kabul edilip alınıyordu Münekkid hadis imamlarının bu gibi kimselerle ilgili sözleri variddir Müslim Sahîh'inin Mukaddimesinde rivayet eder: "Abdullah b el-Mübarek'ten: Sufyanu's-Sevrî'ye dedim ki: 'Abbâd b Kesîr'in halini(salih ve abid bir kişi olduğunu) biliyorsun Hadis rivayet ettiğinde asılsız şeyler atıyor İnsanları ondan hadis almayın diye uyarmak istiyorum ne dersiniz?' Sufyân; 'Uygun olur' dedi Abdullah diyor ki: '(Bundan sonra) bir mecliste oturduğumda Abbâd zikredilirse dinî yaşantısını över fakat ondan hadis almayın derdim" (Müslim Sahîh mukaddime I/94) Yine Müslim Sahîh'in mukaddimesinde rivayet eder: "Yahyâ b Saîd el-Kattân şöyle demiştir: 'Salihlerin hadislerde olduğu kadar başka birşeyde yalan söylediklerini görmedik' Müslim de der ki: 'Yalan söylemek kasıtları olmadığı halde yalan onların dillerinde dolaşır demek istiyor' " (Müslim Sahîh mukaddime I/94) el-Beyhakî de Yahya el-Kattân'ın 'Hayır ehli diye gösterilenlerin yalanlarından daha çok kimsede yalan görmedim' sözünü şerh ederken şöyle der: "Çünkü onlar ibadetle meşgul olduklarından hadislerin zabtı ve iyice bellenmesine eğilmediler Yalancılar da bu zevatın hadisleri arasına onlara ait olmayanları kattılar Bu insanların bir kısmı da hayra teşvik kötülüklerden sakındırmak için hadis uydurmanın sevap olduğunu sandı Rasulullah(sas) adına yalan söylemenin ne kadar büyük günah olduğunu cehaletlerinden bilemediler" (İbnu Muflîh el-Hanbelî elAdâbu'ş-Şer'iyye II/156) Abdulfettah Ebu Gudde - "Lemehât min Târîhi's-Sunne ve Ulûmi'l-Hadîs" __________________ |
ASHÂB-I KİRÂM HADİS-İ ŞERİFLER HUSUSUNDA ÇOK HASSASTI Sahâbe-i kirâm, Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’den bir hadîs-i şerîf rivâyet ederken, bilmeyerek yanlış bir şey söylememek için dizleri titrer, yüzleri sararırdı. Amr bin Meymûn şöyle anlatıyor: “Ben, İbn-i Mes’ûd (r.a)nın perşembe akşamları yaptığı sohbetlerini hiç aksatmazdım. Bu sohbetlerde onun; «Rasûlullah (s.a.v) buyurdular ki…» diye kesin bir ifade kullandığını hiç duymazdım. Bir akşam; «Rasûlullah Efendimiz buyurdular ki…» diyerek söze başladı, fakat arkasını getiremeyip başını öne eğdi. Biraz bekledikten sonra kendisine baktım; gömleğinin düğmeleri çözülmüş, gözlerinden yaşlar boşanmış, avurtları şişmiş vaziyette ayakta duruyordu. Bir müddet bu vaziyette kaldıktan sonra sözünü şöyle tamamladı: «Rasûlullah (s.a.v) öyle veya ona yakın ya da ona benzer bir şey söylemişti».” (İbn-i Mâce, Mukaddime, 3) Yezîd İbni Hayyân şöyle dedi: “Bir gün Husayn İbni Sebre ve Amr İbni Müslim ile beraber Zeyd İbni Erkam’ın evine gittik. Yanına oturduğumuzda Husayn İbni Sebre dedi ki: «–Zeyd! Sen pek çok lutfa nâil olmuş bir kimsesin. Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’i gördün, sözünü dinledin, onunla birlikte savaşlara katıldın ve arkasında namaz kıldın. Doğrusu büyük saâdete erdin, Zeyd! Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’den duyduklarını bize de anlat!» Bunun üzerine Zeyd (r.a) şunları söyledi: «–Yeğenim! Vallahi çok yaşlandım. Aradan çok zaman geçti. Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’den duyup öğrendiklerimin bir kısmını unuttum. Bu sebeple size anlattıklarımı öğrenin. Anlatmadıklarım hususunda da beni zorlamayın…».” (Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe 36) Tâbiîn ve daha sonra gelen İslâm âlimleri de aynı hassâsiyeti gösterirlerdi: Abdurrahman bin Ömer, Ebû Hüreyre kanalıyla “öğle namazının, yazın ilk vaktinden sonraya tehir edilebileceği” hususunda bir hadis rivâyet etmişti. Ebû Zürʻa, isnâdın doğru olmadığını ve söz konusu hadisin Ebû Hüreyre’den değil Ebû Saîd’den rivâyet edildiğini söyledi. Abdurrahman bin Ömer bu itirazı tam bir ciddiyetle anladı ve hiç unutmadı. Memleketine döndüğünde kitabını gözden geçirdi ve kendisinin hata ettiğini gördü. Hemen Ebû Zürʻa’ya bir mektup yazarak, zahmet edip filan şahsa ve bu hadisi kendi talebelerinden soran diğer insanlara bilgi vermesini, onlara kendisinin hata ettiğini söylemesini ricâ etti. Allah Teâlâ’nın, bu hareketi sebebiyle kendisini mükâfatlandıracağını ve insanlar arasında mahcup olmanın Cehennem’den daha hayırlı olduğunu söyledi.[1] İmam Leknevî şöyle der: “Bu rivayetlerle iyice sabit olmuştur ki Nebiyy-i Ekrem Efendimiz adına söz uydurmak ve söylemediği bir şeyi O’na izafe etmek kayıtsız şartsız haramdır ve Cehennem azâbını gerektirir. Bu ister helâl ve haram, ister terğîb ve terhîb (teşvik ve sakındırma), ister başka bir hususta olsun farketmez. Böylece bazı cahil uydurucuların, “terğîb ve terhîb husûsunda Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) adına yalan söylemenin câiz olduğu, çünkü bunun O’nun lehine bir yalan olup aleyhine olmadığı” yönündeki zanlarının da bâtıl olduğu ortaya çıkmıştır. Yine aynı şekilde bu rivayetlerle sâbit olmuştur ki aynen söylemediği bir sözü O’na nisbet etmek gibi yapmadığı bir fiili kendisine nisbet etmek de büyük günahların en büyüklerindendir. Aynı şekilde âyet ve hadislerde Zât-ı Mukaddeslerinde mevcûdiyeti sabit olmayan bir fazilet ve mertebeyi O’na izafe etmek de büyük günahların en büyüklerindendir. Vâizler bu konuda uyanık olsunlar! İnsanlara konuşanlar, hatipler, emr bi’l-mâruf ve nehy ani’l-münker vazifesini icra edenler bu hususta çok dikkatli olsunlar! Zira bunlar, Efendimiz (s.a.v)’de bulunmayan pekçok hâli O’na nisbet ediyorlar. Allah Rasûlü’nün Mukaddes Zât-ı Şeriflerinin faziletinden ve kadrinin yüceliğinden bahsettikleri için de böyle yapmakta büyük bir ecir olduğunu zannediyorlar. Bilmiyorlar ki Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in sahih hadislerde sabit olan faziletleri, bu çürük yalanlara ihtiyaç bırakmamaktadır. Ömrüme yemin olsun ki Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz’in faziletleri ihâta edilemeyecek ve sayıya gelmeyecek seviyededir. Kendisini bütün insanların üstüne çıkaran yüce vasıfları ve faziletleri pek çoktur, sonsuzdur. Hal böyle iken O’nu bâtıl ve uydurma vasıflarla övmeye ve faziletini anlatmaya ne hâcet vardır! Böyle bir davranış insana büyük bir günah kazandırır ve doğru yoldan saptırır.”[2] Ebû Katâde (r.a) şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in şu Minber üzerinde şöyle buyurduklarını işittim: «Benden çok hadis nakletmekten sakının! Kim benim adıma bir şey söylerse sadece hakîkati (veya) doğruyu söylesin! Kim, söylemediğim bir şeyi bana izafe ederse Ateş’teki yerine hazırlansın!».” (İbn-i Mâce, Mukaddime, 4/35; Dârimî, Mukaddime, 25/243) Dipnotlar: [1] İbn-i Ebî Hâtim er-Râzî, Mukaddime, Haydarâbâd,1360/1373, s. 336; Muhammed Mustafa el-Aʻzamî, Hadis Metodolojisi ve Edebiyatı, İst. 2010, s. 88. [2] Abdü’l-Hayy el-Leknevî, el-Âsâru’l-merfûa fi’l-ahbâri’l-mevdûa, Dâru’l-Kütübi’l İlmiyye, Lübnan, 1405, s. 36. |
SAAT: 04:04 |
vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
User Alert System provided by
Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) -
vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.