‘’Böylece sen, batıl olan her şeyden uzaklaşarak yüzünü kararlı bir şekilde (hak olan) dine çevir ve Allah'ın insan bünyesine nakşettiği fıtrata uygun davran: (ki,) Allah'ın yarattığında bir bozulma ve çürümeye meydan verilmesin: bu, sahih (bir) din(in gayesi)dir; ama çoğu insanlar onu bilmezler.’’
(Rum-30)

Din ve fıtrat birbirini tamamlayan yapı taşlarıdır. Batıl olan, tüm ideoloji anlayış ve dinlerden kararlı bir şekilde uzaklaşarak. Hak olan dine ve Allah’ın insanın bünyesine nakşettiği fıtrata/yaradılıştaki öze dönme. Çünkü Allah’ın yaratmasında bozulma sonradan nefis ve şeytanların iğvası ile oluşur.

Yaradılış itibari ile insan olanlar, daha sonradan sapma ve bozulma sureti ile kendi asli yaradılışlarına ihanet ederler. Bu ihanet, Kur’an’da Nefislerine Zulmedenler olarak geçer. İnsanlığın başlangıcı ile birlikte başlayan, hak ve batıl mücadelesinde insanların en büyük putu ne yazık ki Mülk sevgisi ve tapıcılığı birinci sırada yer alarak insanların nefislerine yaradılışlarını ihanet etmelerine ana sebep olmuştur.

Bu ihanet çemberinin içerisinde, azımsanmayacak derecede pay sahibi olan adı Müslüman olanlar. Zirvelere tırmanana kadar azim, gayret, samimiyet ile mücadele etmekte. Lakin zirveye ulaştıklarında rehavet, miskinlik, neme lazımcılık ile samimiyetlerini kaybedebilmektedirler. Bu davranışları ile kendilerine İlah edindikleri Mülk hususunda Karunları aratmamaktadırlar.

Özellikle günümüzde ortaya çıkan yeni bir din imajı edası ile İslam’ı yorumlama anlayışları, belli kavramlar üzerinden kendilerine pay çıkaran siyasetçilere ve Ergenekon çetelerine hizmet ettiklerinin farkındalar mı? İslami/İnsani ahlaktan, maneviyattan, estetikten uzak bir kandırmaca ideolojisine hizmet ettiklerin farkına ne zaman varacaklar?

İslam’i/İnsani kavramlar üzerinde düşüncelerini mutlaklaştırıp! dinin özü gibi sunanlar. Allah resulü Muhammed’in, Allah’a dostlarının günümüze kadar canlı örneklik ile taşımış oldukları Kavramlar hususunda. Yapılan yozlaştırmaları, düzeltelim derken farkında olmayarak kendilerinin de esiri oldukları düşünce ve ideolojileri, inkâr üzere kullanmayı fırsat bilen. Siyasetçilere ve Ergenekon terör örgütü mensuplarına yaramaktadır.

İslam/İnsanlık inancı hiçbir kimsenin malı değildir. İsteyen istediği gibi sunma ve yorma hakkına da sahip değildir. Hak olan din Yalnızca Allah’a aittir ve Allah’ın mülkiyetinde Allah’a iftira atmak, Allah adına aldatanlara karşı bir duruş görüntüsü ile farklı güçlere hizmet etmek kendi kendini aldatmaktan öteye gitmez.

Kapitalizm her daim kendini yenileyerek var olmaya devam etmektedir. Bu varoluş sürecinde, sömürüsünü meşrulaştırma yollarını kendi etkisine aldığı fikir ve araçlar ile devam ettirme yolları için hiçbir kesimi kullanmaktan kendi tekeline almaktan çekinmez.

Kapitalizmin vampirliğine, kapılan insanların kendilerinden uzaklaşmaları ile başlayan süreç çevrelerinden de kopmaları ile devam etmektedir. Çünkü kendilerini ifade etme aracı olarak kullandıkları para ve statüleri insanlık vasfını kaybetmelerine sebep olmaktadır.

İnsanlığın yitirilmesine sebep olan, maddi putlar zamanla ‘’ Yalnız sana ibadet ettiğimiz için Yalnız sana Kulluk ederiz’ ’in yerine geçerek, insanın yaradılışındaki gayesini değiştirmeye ve kendini en önemli amaç göstermeye başlar. Vampir kapitalizmin ağına düşen insanlar kendi özlerine yabancı kaldıkları gibi, başkalarının da hırs ile özlerine ihanet etmelerine sebep olur.

İnsanların duygularına esir olmaları, bu duyguları kendilerine amaç edinmeleri, hayatı yaşamı para ve statükoya endekslemeleri insanı insan olmaktan çıkartarak kapitalizmin vampirliğine esir olmasına yol açar. Sevgi ve merhamet duygularını inkâr etmeye mutsuzlaşıp benliğini hiçe saymaya başlaması. Kapitalizm denen vampir gücün insani duyguları nasıl esir aldığı için yeterli değil midir?

Geçmişte ve günümüzde, insanların vampirler misali kan dökmeleri savaş araçları

Üretmeleri, işgalci sömürücü düzenler kurma çabaları kapitalizmin vahşi doyumsuzluğunun eseri değil midir?

Kardeşin kardeşi katlettiği ülkemiz topraklarında bunları birbirine kırdıran, vurduran güç kapitalizm değil midir? Bu savaş sürecinde mülklerine mülk katma anlayışlarını hâkim kılmak isteyenler her daim mazlumların omuzlarında kapitalist anlayışları ile kendilerini iktidar kılma gayelerini sürdürmektedirler.

İnsan olmaya aday olduğunu iddia edenlerin, iktidar ve söz hakkına sahip olabilmeleri sömürü düzenlerine karşı Umut var olmak eşit paylaşım, özgürlük mücadelelerini öncelikli olarak İnsan olmayı savunanlar ile yekvücut olmaktan geçtiğini idrak etmeleri gerekir. Sırtlarını dayayacak oldukları gücün menfaat çetelerinden uzak onurlu, merhametli, eşit paylaşımdan yana kişiler ve inanç sisteminden olmaları öncelikli olmalıdır.

Kapitalizme karşı mücadele edenler, belli bir güce kavuştuktan sonra, kendilerinin de kapitalist olmayacakları garantisi olmayan bir dünya düzeni içerisinde. Muhammed’i ruh ve anlayış içerisinde hareket etmek İnsani vasıf olarak öncelikli olmalı. İlahi mesaj ölçüsünde hareket edilmelidir.

Günümüzün sözde modernliğini, entelektüel bakış açısını anlatmaya ve dillendirmeye çalışan adı Müslüman! Olan kesimde en büyük eksiklik manevi ruhtan uzak mücadele metotları ile hareket etme anlayışıdır. İslam inancına sadece fıkıhsal açıdan bakanlar insanın görünmeyen yanlarına ait cevapları fıkıhta aramak sureti ile abesle meşgul olmaktadırlar. Çünkü insanlar bugün kim olduklarını, ne yaptıklarını, nereye akıp gitmekte olduklarını, niçin neden gibi sorular sormaktadırlar. Bu sorgulamaları fıkıh ile cevaplamaya çalışanlar fıkha en büyük zulmü yapmaktadırlar.

Vampir kapitalizmin etkileri sonucu oluşan fikir akımlarında en büyük eksiklik, öncelikli olarak insan inşasını ön plana almamaktan geliyor. Ahlak, maneviyat, onur, irfan gibi İnsani vasıfların yeniden dirilmesi adına usul belirlenmelidir. Bu usulü orada, burada aramaktansa. Usul yol ve yöntemin bütün asırlara hitap eden kaynağına ‘’Kur’an’a’’ başvurmak onunla hareket etmek yeterlidir.

İrfani boyutunu kendi tekellerine alan günümüz anlayışları, namaz kılmak, oruç tutmak ve benzeri ibadetlerde var olan incelikleri yerli yerine oturtamadıkları için yaptıkları ibadetler onları insani vasıflara kavuşturmuyor. Namaz kılar lakin namazın içinde var olan ince anlayışı kavramaz. Oruç tutar orucun içinde barındırdığı inceliği kavramaz. İbadetlerin içini doldurmadan yapılan ibadet eğilip bükülmeden, aç kalmadan başka bir anlam ifade etmez.

İman olgusunu kalplere yerleştirmek için elbette bu ibadetlerimizi yapacağız. Lakin içerisinde barındırdığı incelikleri anlayarak, yaşayarak imanı kalplerimize yerleştirmek yaşamsal insancıl her alanda var olmak ile mümkün olur.

MEVLÜT HÖNÜL
MALAZGİRT