Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Namaz-Abdest-Teyemmüm (https://www.forum.medineweb.net/210-namaz-abdest-teyemmum)
-   -   Neden namaz beş vakittir? Namaz üç vakit olabilir mi? (https://www.forum.medineweb.net/namaz-abdest-teyemmum/6926-neden-namaz-bes-vakittir-namaz-uc-vakit-olabilir-mi.html)

SONSUZNUR 13 Ekim 2008 15:39

Neden namaz beş vakittir? Namaz üç vakit olabilir mi?
 


Soru
Neden namaz beş vakittir? Namaz üç vakit olabilir mi? Namazın bu vakitlerde kılınmasının hikmeti nedir?
Cevabımız

Değerli Kardeşimiz;


Cevap 1:
Belirli şartları taşıyan Müslümanlara günde beş vakit namazın farziyeti Kitap, sünnet ve icma ile sabittir. Beş vakit namazın eda edileceği vakitlere ve ne şekilde eda edileceğineKur'an-ı Kerim'in bir kısım ayetlerinde mücmel olarak işaret olunmuş, bu işaretler Rasalül1ah (s.a.)'in kavli ve fiili sünnetiyle açıklık kazanmıştır. Bilindiği üzere Kur ' an-ı Kerim ' deki mücmel emir ve hükümleri açıklama yetkisi, Onu insanlara tebliğle görevli olan Peygamber (s.a.) Efendimize aittir. O namazı bizzat kılarak ve Müslümanlara imam olup kıldırarak nasıl kılınacağını öğrettiği gibi bunların vakitlerini de göstermiştir. Gerek kılınış şekli, gerek vakitleri ile ilgili bu uygulama ameli tevatür o1arak, günümüze kadar devam etmiştir.

Kur'an-ı Kerim' de beş vakit namaza mücmel olarak işaret eden ayetlerden Taha Süresinin 130 uncu ayetinde:

"...Güneşin doğmasından önce de, batmasın dan önce de Rabbını övgü ile tesbih et. Gecenin bazı saatlerinde ve gündüzün etrafında (iki ucunda) da tesbih et ki, rızaya ulaşasın." buyurulmuş; güneşin doğmasından ve batmasından önce, gece saatlerinde ve gündüzün iki ucunda olmak üzere beş ayrı vakitte Cenab-ı hakk'ı tesbih yani namaz kılmak emredilmiştir.

Bakara Süresinin 238 inci "namazlara ve ayrıca orta namaza devam edin" mealindeki Ayet-i kerimede "namazlar" anlamındaki "salâvat" kelimesi çoğuldur. Arapça da çoğul üçten başlar. "İki'' ye tesniye denir ve ''iki namaz'' sözü "salateyn'' şeklinde söylenir. Demek oluyor ki, ayetteki ''salavat'' sözünden en az üç namaz anlaşılır. Ayrıca bir de "orta namaz" var. Çünkü matuf, matuf aleyhten (üzerine atıf yapılandan) ayrıdır. Bu sebeple "orta namaz", "namazlar'' ifadesine dahil olmadığı gibi, her iki yanında eşit sayı bulunmadığı için, üç namazın arasında yer alacak bir namaza ''orta namaz'' denilmesi de mümkün değildir. O halde, ayetteki "salavat" kelimesi, en az dört namazı ifade eder. Orta namaz buna eklendiğinde beş vakit namaz ortaya çıkar. Orta namazın ikindi namazı olduğu bazı hadislerde açıklanmıştır.

Hüd süresinin 114'üncü ayetinde ise, "Gündüzün iki ucunda ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namaz kıl..." buyurulmaktadır.

Ayet-i celilede ''gündüze yakın saatler" anlamındaki "zülef" kelimesi, "zülfe" nin çoğuludur. Yukarıda belirtildiği üzere en az üç adedi ifade eder. demek oluyor ki, bu ayete göre gecenin gündüze yakın saatlerinde, (akşam, yatsı ve sabah namazı olmak üzere) en az üç namaz var. Ayrıca gündüzün iki ucunda da iki vakit var. Böylece bu ayet-i kerimeden de namazın beş vakit olduğu anlaşılmaktadır.

Bunlardan başka Nisa, 4/103; İsra, 17/78; Rum, 30/17-18; Nur, 24/36; Kaf, 50/39-40; Dehr (İns8n) , 76/25-26 ayet.-i kerimelerinde de beş vakit namaza veya vakitlerine mücmel o1arak işaret eden ifadeler bulunmaktadır. Bu mücmel ifade ve işaretler, Rasulüllah aleyhissalatü vesselamın söz ve uygulamaları ile açıklanmış, onun açıkladığı ve uyguladığı şekilde bütün Müslümanlar tarafından ameli uygulama olarak günümüze kadar devam ettirilmiştir. Asr-ı Saadetten beri her asırda Müslümanlar beş vakit namaz kılmış hiç kimse bunun aksini söylememiştir. Bu itibarla "Kur'an' da beş vakit namazın bulunmadığı iddiasının ilmi hiç bir değeri yoktur.

Cevap 2:
Namaz Allah'ın emridir. O emrettiği için namaz kılarız. Ancak Allah'ın her emir ve yaşağının binlerle hikmeti vardır. Namazların belli vakitlerde kılınmasının emredilmesinin de elbette bir çok hikmeti olacaktır:
Sabah vakti


Biz, sabah vaktine aydın
lığın doğmasıyla birlikte yeni ve aydın
bir güne kavuşma neş’esi içinde girer, biz de böyle bir gün gibi doğmuştuk deriz. Zira bu yeni gün, hem bizim anne karnına düştüğümüz günden, hem de kâinatın yaratılmasında geçen altı günün ilk gününden haber verir. Belli bir şeritten büyük saate doğru tırmanır, yani başımıza doğan bir günün fecrinden, anne karnına düşmemiz ânına, ondan da kâinatın yaratıldığı ilk güne intikal eder, Allah’ın (celle celâluhu), nimetleriyle eteklerimizi doldurması adına bu günleri yaratmasını hatırlarız. Sonra da O’ndan onca uzaklığımıza rağmen, kurbiyetiyle bize yakın olmasını tazim, tekbir ve tesbih için huzura geliriz. İşte bu mânâ içinde eda edilen sabah namazı ne denli yerinde bir ibadettir.
İnsan sabahleyin âdeta yeni bir hayat bulmuş, geçimini te`mîn edecek faaliyetlere başlamak için gerekli vücud zindeliğine kavuşmuş haldedir. Bu canlılık ve zindeliği veren ve onu rızkını te`mîn çabalarında muvaffak edecek olan ise, ancak Allah Teâlâ`dır. Bu nedenle Onun verdiği sıhhat nimetine şükür ve dünyevî çabalarda yardımını celb için, insan sabah namazını kılmakla mükellef tutulmuştur.

Öğle vakti

İnsan sabahtan akşama kadar Allah`ın verdiği hayat, sıhhat, akıl nimetlerinden faydalanmaktadır. Bu nimetler sayesinde dünyevî işlerinde başarı ve muvaffakıyet sağlamaktadır. İşte nâil olduğu bu muvaffakıyete şükretmek ve bu fa<ST1:PERSONNAME>ali
yetlerin ruhu gaflet ve kasâvet içinde bırakmasına mâni olmak için de, öğle ve ikindi namazları farz kılınmıştır.

İşlerin yoğunluğunda O’nun ferahlığına sığınırız. Öğle vakti, günlük işlerin kemale erdiği ve Allah’ın nimetlerinin doruğa ulaştığı ânı hatırlatır. İnsan, o vakitte günlük işlerin sıkıntısından âdeta boğulacak hale gelir. Bu anda o, bir taraftan bütün bu sıkıntıları atıp kurtulmak, diğer taraftan da günün o saatine kadar Rabbin başından aşağıya yağdırdığı nimetlere karşı şükürde bulunmak maksadıyla mescide koşar ve dünya işlerinden muvakkaten sıyrılarak bir nefes alma fırsatı bulur. Bütün bunlar, ruh için öyle bir teneffüstür ki, insan gerçekten ruhunu dinlese ve kalbinin atışlarına kulak kesilse, âdeta onda dersten bunalan talebenin teneffüse kavuşma heyecan ve helecanını duyacaktır. Yine Efendimiz’in: “Şiddet-i hararet cehennemin bir kabarmasıdır..” (Buhari, Mevâkit, 9, 10; Ezan 18; Bedü’l-Halk 10; Müslim, Mesâcid 184; Ebu Davud, Salât 4; Tirmizi, Salât 119) buyurduğu öğlenin şiddetli hararetinin başları okşadığı zaman mescide koşma, Allah’a teslim olup hiçbir gölgenin bulunmayacağı günde O’nun isim ve sıfatlarının gölgesi altına sığınma, Resul-i Ekrem’in Livâü’l-hamd sancağı altına girme ferahlığı taşır.

İkindi vakti

İhtiyarlığı hatırlatır. İkindi vakti, güneşin artık gurûba meyl zamanıdır. Dolayısıyla bu vakit insanlığın ihtiyarladığı ânı ve son peygamber Fahr-i Kâinat’ın tulûuyla birlikte gurûbunu da hatırlatır. Biz, ikindiyi eda ederken, her şeyin gurûba doğru yüz tuttuğunu ve birkaç saat sonra yeryüzünde her şeyin silinip, kaybolacağını ve ayaklarımızdaki sızı, belimizdeki ağrı, başımızdaki beyaz tüylerle kendi nefsimizin de fâni olduğunu ve zevale doğru yaklaştığını anlarız. İşte tam ümitsizliğe düşeceğimiz böyle bir vakitte ezan sesi kulaklarımıza gelir ve bu fâni hayatı bâkileştirme yolunu bulduk diye sevinir, bu neş’e ile namaza koşarız.

Akşam vakti

Akşamın yaklaşması ile nihayet bulmaya yüz tutan bir günlük fa<ST1:PERSONNAME>aliyet ve çabanın, ruhanî bir ibadetle sona erdirilmesi, o gün elde edilen kazanç ve kârlara bir şükran ifadesi olacağından, akşam namazı farz kılınmıştır.<O:P></O:P>
Bir gün sona ermektedir; artık ölüm kapımızdadır. Akşam vakti güneşin batma ânıdır; gün biter, güneş batar ve biz ayrı bir zaman dilimine gireriz. Bu hal, yirmi dört saatlik bir günün ölümüyle birlikte bizim ölümümüzden de haber verir; gün gelip ölecek, bir kefen içine sarılıp el, ayak ve çenemiz bağlanarak kabre konacağız. Başımıza bir çift taş dikilip kabrimiz belirlenecek, eş-dost bırakıp gidecek ve orada yalnız kalacağız... Güneşin batmasıyla birlikte, sâniyenin hareketi saatin hareketini haber verdiği gibi, doğan her şeyin batışını, bütün sistemlerin batışını hatırlar, “Güneş katlanıp dürüldüğünde, <ST1:PERSONNAME>yıldızlar (kararıp) döküldüğünde, dağlar (sallanıp) yürütüldüğünde..” (Tekvir, 81/1-3) hakikatine şahit oluruz. Bu dehşet ve hayret içinde dâğidâr olan kalbimize teselli vermek ve ruhumuzu inşiraha kavuşturmak için akşam namazına koşarız. Akşam vakti, bir gurûb başında ya ağlamak veya öbür âlemdeki durumumuzu mamur kılma heyecanını yaşamanın ifadesidir. Her şeyin birbirine “elveda” deyip ayrılık türkülerini çağırdığı ve bin bir vâveyla ile inkisarını dile getirmek istediği böyle bir hengâmede duyulan ezan sesleri bize gurûbun içinde yeni bir fecrin haberini verir; ölümümüzle birlikte yeni bir diriliş ve varoluşu bütün kuvvetiyle ruhumuzda yaşarız. Hz. İbrahim’in: “.. batanları sevmem” (En’am, 6/78) dediği gibi, batıp gidenlerden, benimle hemdem olup sabah-akşam benimle beraber bulunmayanlardan razı olamam deyip bâki ve lemyezel olan, batanlar karşısında batmayan Allah’a yönelme manası taşır.

Yatsı vakti

İnsan daha sonra uyku âlemine girecektir. Bir bakıma ölüm nümûnesi olan ve bir bakıma da huzur ve istirahat devresi sayılan bu âleme varmadan önce o günkü hayata kudsî bir ibâdetle son vermek, o âleme ilâhî bir zevk ve ruhanî bir intibahla intikal etmek, Allah`ın af ve mağfiretine ilticada bulunmak, bir hüsn-i hâtime nişânesi olacağından, bunun için de yatsı namazı kılınmaktadır.

Gün gibi ömür de artık bitmiştir. Yatsı vakti, akşam şafağının bütün bütün kararıp güneşe ait hiçbir emarenin kalmadığı zamandır. Bu zamanda, arkada bırakılan bir günün mevcudiyeti hakkında, bize fikir verecek hiçbir şey yoktur. Zira, gün gittikten sonra, akşam vakti izini ışıklık veya kırmızılık hali
nde şafağa bırakmış, “beni bir parça daha hatırla” demişti.. O kızıllık da gidince, her şey gitmiş ve bitmiş olmaktadır. Yatsı vakti, her şeyin bitişiyle birlikte insan ömrünün de bitip kaybolmasını hatırlatır. Demek insan, aradan seneler geçtikçe hiç yaşamamış gibi olur. İşte yatsı vakti, insana her şeyin bitip tükendiği ve kendisinin kabirde her türlü ışık ve ziyadan mahrum kalacağı bir ânı hatırlatır.
Diğer tarafdan: Gerek insanın ve gerek etrafındaki varlıkların hayatında doğma, büyüme, duraklama, ihtiyarlama, sonra da ölüp gitme gibi 5 ayrı safha tecellî etmektedir. İşte bu safhalara mukabil olmak ve insanın maddî varlığı ile mânevî varlığı ve çalışması arasında güzel bir muvazene kurabilmek için Hâlikımız günde 5 vakit namazı bizlere emretmiştir.
Böyle mukaddes, maddî ve içine alan faydaları muhtevî bir ibâdetle mükellef olduğumuzdan O`na ne kadar şükretsek azdır. Namazın 5 vakte tahsisindeki hikmetler, sadece bu söylediklerimizden ibaret değildir. (Bkz. Nursi, Sözler, 9. Söz)
Selam ve dua ile...


Belgin 13 Ekim 2008 15:49

Cvp: Neden namaz beş vakittir? Namaz üç vakit olabilir mi?
 
Miraçta beş vakit namazın farz kılınması

Peygamber Efendimiz (asm) Mîracını anlatırken buyurdu ki: “Artık Allah, bana vahy ettiğini vahy etti. Üzerime her gündüz ve gece içinde elli namaz farz kıldı. Bu farziyeti yüklenerek döndüm. Nihâyet Mûsâ’ya (as) uğradım. Mûsâ Aleyhisselâm:
“Rabb’in ümmetine ne farz kıldı?” diye sordu.
“Elli vakit namaz farz kıldı” dedim. Mûsâ (as) bana:
“Rabb’ine dön, müracaat et, hafifletmesini iste. Zîrâ ümmetin buna tâkat getiremez. Ben senden önce insanları imtihana tâbi tutmuş ve onları tecrübe etmişimdir” dedi.
“Ben de Rabb’ime döndüm ve “Ey Rabb’im! Ümmetim üzerine hafiflet!” diye niyaz ettim. Benden on vakit namaz indirdi. Bunun üzerine Mûsâ’ya (as) döndüm. Mûsâ (as) tekrar:
“Ümmetin buna güç yetiremez. Rabb’ine dön ve hafifletmesini iste!” dedi. Ben de Rabb’ime niyaz eyledim. Bu defa on vakit namaz daha indirildi. Ben yine Mûsâ’ya (as) dönüp geldim. Mûsâ (as) yine eskisi gibi öğüt verdi. Ben de Rabb’ime tekrar niyaz ettim. Benden on vakit namaz daha indirildi. Bu defa yine Mûsâ’ya (as) dönüp geldim. Mûsâ (as) yine önceki tavsiyede bulundu. Ben de Rabb’ime tekrar niyaz eyledim. Benden on vakit namaz daha indirildi de, artık on vakit namazla emrolundum. Ve Mûsâ’ya (as) dönüp geldim. Mûsâ (as) bana önceki mütalaasını tekrar söyledi. Ben de Allah’a niyaz eyledim de, bu defa her gün beş vakit namazla emrolundum. (Mâlik bin Sa’sa’nın (ra) rivâyetinde:) Rabb’im şöyle buyurdu:
“Yâ Muhammed! Onlar her gündüz ve gece içinde beş namazdır. Her bir namaz için on sevap vardır. Böylece yine o elli namaz olur. Her kim bir hasene ve iyilik yapmak niyet eder de onu fiilen yapamazsa, ona bir iyilik yazılır. Her kim bir kötülük yapmayı tasarlar da, onu işleyemezse onun aleyhine hiçbir şey yazılmaz. Eğer o tasarladığı kötülüğü yaparsa, üzerine bir tek günah yazılır.”
Bunun üzerine Musâ’ya dönüp geldiğimde, Mûsâ (as)
“Ne ile emrolundun?” dedi. Ben de:
“Her gün beş vakit namazla emrolundum” dedim. Musâ (as) tekrar:
“Ümmetin her gün beş vakit namaza muktedir olamaz. Ben senden önce insanları epeyce tecrübe ettim. Ve İsrâiloğullarını sıkı bir imtihana tâbi tuttum. Şimdi sen Rabb’ine tekrar dön ve müracaat et de, bunu ümmetin için daha da hafifletmesini iste” dedi. Ben de:
“Rabb’ime çok döndüm. Öyle ki, artık O’ndan utanır oldum. Beş vakit namaza râzı olacağım” dedim.
“Ben Mûsâ’nın (as) yanından geçince bir ses: “Ben beş vakit namazı farz olarak imzâ ve irâde eyledim. Ve kullarımdan fazlasını indirdim ve hafiflettim” diye nidâ etti. (1)

Bu hadiste: 1-En güzel “duâ ve niyaz” örneği, 2-En güzel “istişâre” örneği, 3-Peygamberlerin ümmetleri lehine en güzel “dayanışma ve ittifak” örneği, 4-Allah’ın fazlını, lütfunu, ihsânını, ikrâmını, merhametini ve şefkatini gösterecek biçimde, duâ ve niyâzlara karşı en güzel “olumlu cevap” ve en latîf “kabûl” örneği, 5-Duâ ve niyaz hususunda, istediğini alana kadar, Allah’a dileğini en güzel “arz” ve en hoş “arzda ısrar” örneği gibi latîf, nezîh, pâk, mukaddes, muallâ, müberrâ, temiz ve yüce bir çok örnekler ilk bakışta gözümüze çarpar.

Namaz gibi dînin direği sayılan bir ibâdetin teşrîinde, böyle nezih tavır ve örnek davranışların yaşandığı bir mânevî hâtıra bize ancak hayret, muhabbet, mehâbet ve heyecan verir; ancak tüylerimizi diken diken eder!

Bu haber ancak, nebîlerin ve resûllerin insanlığın huzûruna ve kurtuluşuna ne kadar düşkün ve ümmete karşı ne kadar “ince ve latîf yürekli” olduklarını; Allah’ın ve Resûlü’nün (asm) ne derece “hadsiz rahmet ve derin şefkat sahibi” bulunduklarını bize gösterir.

Dipnot:
1-Müslim, Îmân, 74; Buhârî, Salât, 227; İsrâ ve Mîraç, 1551.
Süleyman Kösmene


SAAT: 07:54

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306