Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Serbest Kürsü (https://www.forum.medineweb.net/658-serbest-kursu)
-   -   Modern Kültür ve Gençliğimiz (https://www.forum.medineweb.net/serbest-kursu/17179-modern-kultur-ve-gencligimiz.html)

a.rahman75 02 Mart 2010 17:48

Modern Kültür ve Gençliğimiz
 
Modern Kültür ve Gençliğimiz

Şüphe yok ki, tüm insanlık için büyük tehlikeler taşıyan kültürel ve ahlâki çürümenin tahammül edilemez sınırlara ulaştığı bir dönem yaşamaktayız. Özellikle yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren Batı dünyasında açıkça gözlenen bu çürümenin asıl sorumlusu, hiç şüphesiz, modernitedir…

Çünkü Kilise’ye kızıp Tanrı’yı öldüren modernite, hayatı kutsaldan arındırmakla bu çürümeyi kaçınılmaz kılmıştır. İnsanın kutsal ile olan bağlarını koparmakla, onu sadece konuşan bir hayvan derekesine düşüren modern kültür, şimdi insanlığı ittiği bu ahlâksızlık dehlizinden kurtaramamanın acziyeti içindedir.

Tıpkı şeytanın cehenneme sevk ettiği insana: ‘Ne halin varsa gör, seni kurtarmaya gücüm yetmiyor’ diyerek, onu sonsuz bir azaba terk edişi gibi. Zira modern kültürün inşasında öncül rolleri bulunan Hobbes, Durkheim, Darwin, Neithzse, Freud ve Marks gibi isimler, hayatın bir tesadüften ibaret olduğunu, insanın da bu tesadüfler sonucu basit bir tek hücreden evrim yoluyla çeşitli evrelerden geçerek bugüne geldiğini, bu süreçte güçlü olanların ayakta kaldıklarını, diğerlerinin ise yok olduklarını veya olmaya mahkûm olduklarını, mevcut insanın öteki hayvanlardan farkının ise, sadece onlardan biraz daha gelişmiş olduğunu bir amentü gibi telkinleri insanlığı böylesi bir çıkmazla karşı karşıya getirdi.

Oysa hayatın neden ve nasıl var olduğu sorusuna ilişkin birtakım gerçek dışı cevaplar veren bu kültür, esasında ana rahminde materyalizmi barındırmaktadır. Materyalizm ise, maddeden başka hiçbir şeyin olmadığı tezinden hareketle madde üstü bir Yaratıcı'nın varlığını reddeder. İşte modern dünyayı bunalıma götüren yegâne mikrop, bu tanrıtanımazlıktır.
Nitekim son iki asır boyunca milyonlarca insanı katleden milyonlarca çocuğu öksüz ve yetim bırakan, kentleri tahrip eden, azizlerini zelil kılan, taş üstünde taş bırakmayacak derece varlık bulmuş her şeyi yerle bir eden, kısaca insanı insanın kurdu haline getiren emperyalist savaşların asıl sorumlusu da aynı kültür değil midir?

Dolayısıyla çekirdeğinde ifsat edici özler bulunan modern kültür doğası gereği aile yapısını da paramparça etmektedir. Zira her şeyi maddeye indirgeyen bu düşünce, insanı sadece maddeye önem veren ve her türlü manevi değerden yüz çeviren ben merkezli hedonist bir canlı derekesine indirgemiştir. Bu tip bireylerde kutsal değer tasavvuruna, adalet, sadakat, kardeşlik, dürüstlük, fedakârlık, namus ve güzel ahlak gibi yüce değerlere rastlamak elbette mümkün değildir. Zira fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.

Oysa hangi kültüre mensup olursa olsun, ortaçağın aile yapısı günümüze nispetle daha sağlıklı temellere sahipti. Bunun yegâne nedeni ise kuşkusuz bu temellerin ‘kutsal bir öz’ taşımasından dolayı idi. Çünkü dinî kültürlerde ailenin mimarı Yüce Allah’tır. Kadın ve erkek O’nun huzurunda, O’nun adıyla ve genelde O’na ibadet edilen mabetlerde evlilik akdi yaparlardı.
Nitekim Yol Gösterici Kitap’ta ailenin inşasındaki ilâhi hikmet ve kudrete açık göndermeler yapılır:

“Allah, sizi tek bir nefisten yaratan ve kendisi ile huzur bulsun diye eşini de ondan yaratandır...” (Araf, 189);
“Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir...” (Rum, 21);
"Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkek ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının..." (Nisa, 1)

O kitabın İlk Muallimi (sav) ise, ailenin yaşatılması için evliliği teşvik etmiş, evliliğin kendi sünneti olduğunu, ondan yüz çevirenin kendisinden olmadığını bildirirken, evliliğin dinin yarısı olması hasebiyle evlenen kişilerin dinlerinin yarısını tamamlayacağı müjdesini vermiştir. Özellikle cinsel suç ve günahların sel gibi ortalığı kasıp kavurduğu günümüzde evliliğin iffeti, hayâyı, arı ve namusu koruyan bir kale fonksiyonuna sahip olduğu açıktır.

Öte yandan konuyla ilgili yapılan bilimsel çalışmalar, daha sağlıklı bir toplumun güvenliği için evlilik kurumunun korunması ve geliştirilmesinin şart olduğunu; ahlâki ve kültürel çürümenin durdurulmasının tek yolunun bu kurumu geliştirmekten geçtiğini; evli insanların evli olmayanlara göre her açıdan daha mutlu, daha sağlıklı ve daha üretken olduklarını ortaya koymuştur.

Müslüman aile yapısı bugün gelişmiş ve modern kültürel yapının zirvesinde bulunan toplumlara göre elbetteki çok daha sağlıklıdır. Ne var ki, sanayi ve teknolojinin kontrolsüz gelişiminin aileyi olumsuz yönde etkilemesi gerçeği bizler için de geçerlidir.

Hızlı kentleşme, iç göç, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve en önemlisi de dinî ve ahlâki eğitimdeki yetersizlik gibi olgular ülkemizde de aileyi bir dağılma ve parçalanma sürecine sokmuştur. Son yıllarda boşanmalar artmakta, tek ebeveynli ya da bölünmüş aileler çoğalmakta, uyuşturucu kullanımı özellikle gençler arasında artmakta, cinsel ve diğer adi suçlarda ürkütücü artış oranları gözlenmektedir.
Özellikle kitle iletişim araçlarının aile değerlerini göz ardı etmesiyle birlikte ahlâki ve kültürel yozlaşmalar yaşanmaktadır. Ekonomik dalgalanmalar nedeniyle oluşan yoksulluk da aile kurumunda çeşitli sorunlara yol açmaktadır. Aile eğitimi şeklindeki uygulamaların yeterli düzeyde olmaması da aileyi sorun üreten bir birime dönüştürmektedir. Bu sürecin Batı Kültürüne oluşan özenti ile iyice hızlandığı açıktır. Oysa bugün ailenin en fazla yaralandığı iklim Batı kültürüdür.

Mesela, 1990 yılında Amerika’da 18 yaş altı 1.078.000 çocuğun anne-babası boşanmışlardır. Buna bir de aynı tarih itibariyle 4.200.000 nikâhsız beraberliği de ilave edecek olursak ortaya daha korkunç bir manzara çıkıyor. Keza İngiltere’de yapılan bir araştırma ‘çocukların maruz kaldıkları kötü muamelenin’ (child abuse) ciddi bir ulusal problem haline geldiğini göstermektedir. Bunun sonucu olarak ortaya çıkmış bulunan kreş ya da çocuk bakım evlerinde büyüyen çocuklarda bir yuva sendromu ortaya çıkmıştır.

Bu çocuklarda ileri yaşlarda kendisine güvensizlik ve bunalımlar, alkol ve uyuşturucu alışkanlığı, serbest seks ile cinsel hastalıkların bulaşması, intihar ve cinayet eğilimleri gittikçe artmaktadır. Oysa kreş kültürünü konu alan onca bilimsel araştırmanın ortaya koyduğu sonuçlar hiç de iç açıcı değildir.

Söz konusu bu kültürün tehdidi altında olan en yakın toplumlardan biri, belki de birincisi biziz. Birincisi diyorum, çünkü yaklaşık iki asırdır etkin bir batılılaşma süreci içindeyiz. İkincisi coğrafi olarak da Batı ile sınırız. Üçüncü ve en önemlisi de Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilgili içine girdiği yeni dönemle ilgilidir. Dolayısıyla aynı süreçleri yaşamamak için kendi geleneksel aile yapımızı korumaya ve onu daha sağlıklı kılmaya yönelik daha etkin tedbirler almanın toplumsal bir zorunluluk olduğu kesindir.
Kendi aile yapımızla ilgili yapılan sosyolojik araştırmalara baktığımızda ise durum hiç de iç açıcı değildir. Bu araştırmalara göre 2003 yılında 89.000 aile boşanmış, bu boşanmaların % 87 gibi büyük bir oranı şiddetli geçimsizlik, bunun da bir en büyük nedeni alkol ve ona bağlı sorunlar oluşturuyor. Bir başka araştırmaya göre ise 1970 yılında fert başına düşen alkol tüketimi 1 (bir) litre iken, 2003 yılında 70 (yetmiş) litreye çıkmıştır.
Bir başka araştırmaya göre lise çağındaki gençlerimizin yaklaşık yarısı alkol kullanmaktadır. Bütün bu sonuçları yan yana koyduğunuzda aile yapımızın ne korkunç bir tehdit altında olduğu ortadadır. Öte yandan son iki yılda uyuşturucu kullanma oranlarında korkunç patlamaların olduğunu, hatta son istatistiklere göre uyuşturucu kullanma yaşının artık 10-11’e kadar düştüğünü de dikkat aldığımızda hem ailenin hem de gençlerin nereye sürüklendiklerini tahmin etmek zor değildir.
Bununla birlikte, aile yapımızın büyük aileden çekirdek aileye doğru hızla daraldığını, akrabalar arası münasebetlerin gittikçe zayıfladığını, komşuluk, dostluk ve arkadaşlık ilişkilerinin iyice çözüldüğünü üzüntü ile müşahede etmekteyiz.
Oysa yapılan araştırmaların geniş ailenin felaket ve streslere daha dayanıklı olduğunu, birlikte olmaktan doğan inanç ve değer yargılarının ailenin yıkılmasını rahatlıkla önlediğini göstermektedir.
Öyle ise toplumsal çekirdeğimiz olan ailenin ve geleceğimiz olan gençlerin kendi özüne dönüşlerini temin etmek için herkesin aslî sorumluluğunun gereğini yapması kaçınılmaz olmuştur. Unutmayalım ki hepimiz çobanız ve her birimiz güttüğümüzden sorumluyuz. Çobanın ihmal ve gafletinin neye mal olacağını ise herkes biliyordur.
Prof. Dr. Orhan ATALAY


SAAT: 05:57

vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321