Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Serbest Kürsü (https://www.forum.medineweb.net/658-serbest-kursu)
-   -   Osman Ünlü Hocamız İle Huzura Doğru MEDİNEWEB (https://www.forum.medineweb.net/serbest-kursu/33965-osman-unlu-hocamiz-ile-huzura-dogru-medineweb.html)

nurşen35 03 Ağustos 2017 00:42

Osman Ünlü Hocamız İle Huzura Doğru MEDİNEWEB
 
Müslümanların perişanlığının sebebi








İslâm düşmanları Müslüman görünerek, fen adamı, kalem sahibi ve din âlimi şekline girip, temiz gençlerin imanlarını çalmaya koyuldular.


Sual: Zamanımızda Müslümanların hâli ortadadır. İslâmiyet yüce bir din olduğu hâlde, Müslümanlar niçin bu perişan hâle geldiler?


Cevap: İslâmiyet’e karşı olanlar, asırlar boyunca yaptıkları kanlı ve acı tecrübelerle anladılar ki, imanını yıkmadıkça, Müslüman milleti yıkmaya, imkân yoktur. Her ilerlemenin ve yükselmenin hamisi ve teşvikçisi olan İslâmiyet’i, ilmin, fennin, yiğitliğin düşmanı gibi göstermeye yeltendiler. Genç nesillerin, bilgisiz, dinsiz kalmasını, onları manevi cepheden vurmayı hedef edindiler. İlim ve iman silahları çürümüş, hırs ve şehvetlerine kapılmış olan bazı cahiller, kafirlerin bu hücumları ile hemen bozuldu. Bunlardan bir kısmı, isimlerini siper edinip, Müslüman görünerek, fen adamı, kalem sahibi ve din âlimi, hatta Müslümanların hamisi şekline girip, temiz gençlerin imanlarını çalmaya koyuldular. Kötülükleri hüner, imansızlığı moda şeklinde gösterdiler. Dini, imanı olanlara gerici denildi. Din bilgilerine, İslâm’ın kıymetli kitaplarına, irtica, gericilik diyenler oldu. Kendilerinde bulunan ahlaksızlıkları, Müslümanlara, İslâm büyüklerine isnat ederek, o temiz insanları kötülemeye, evlatları babalarından soğutmaya uğraştılar. Tarihimize dil uzatıp, parlak ve şerefli sayfalarını karartmaya, hadiseleri değiştirmeye kalkıştılar. Böylece, gençleri dinden, imandan ayırmaya, İslâmiyet’i ve Müslümanları yok etmeye çalıştılar. İlmi, fenni, güzel ahlakı, fazileti ve yiğitliği ile dünyaya şan ve şeref saçan, ecdadımızın sevgisini genç kalplere yerleştiren mukaddes bağları çözmek, gençliği dedelerinin büyüklüğünden mahrum ve habersiz bırakmak için, kalplere, ruhlara ve vicdanlara hücum ettiler. Hâlbuki İslâmiyet’ten uzaklaştıkça, ahlak bozulduğu gibi, her asrın icab ettirdiği yeni bilgilerde, üstünlüğü kaybediyor, hatta geri kalmaya başlıyorduk. Bu maskeli dinsizler, bir taraftan ilimde, fende geri kalmamıza, diğer taraftan, İslâmiyet’ten uzaklaşmamıza sebep oluyordu. Garb, batı sanayiine yetişebilmemiz için, bu kara perdeyi kaldırmamız, çöl kanunlarından kurtulmamız lazımdır, diyorlardı. Bu suretle maddi ve manevi kıymetlerimizi yıkarak, vatanımıza, milletimize, dışardaki düşmanların, asırlarca yapmak istedikleri, fakat yapamadıkları kötülüğü yaptılar.

nurşen35 03 Ağustos 2017 00:44

Kabir azabından kurtulmak için





Eğer ahiret azablarından bir kıvılcım dünyaya gelse, her şeyi yakar, yok eder.

Sual: Kabirde azab var mıdır eğer kabirde varsa bu azabtan korunmak, kurtulmak için ne veya neler yapmalıdır?
Cevap: İslâm alimlerinin büyüklerinden olan İmâm-ı Rabbânî hazretleri, konu ile alakalı olarak buyuruyor ki:
“Kabirde azab yapılacağı sahih ve meşhur hadislerle, hatta Kur'ân-ı kerimdeki âyetlerle bildirilmiştir. Ölülerin hâli, dünyadaki dirilerin hayatı gibi değildir. Dünyanın nizamı için, buradaki hayatta hem his, hem de istekle, irade ile hareket vardır. Kabir hayatında, ölülerin azab ve acı duymaları için yalnız hissetmeleri yetişir. Kabirde ruhun bedene bağlanması, diri iken bağlanmasının yarısı kadardır. İşte bunun için ölüler, azabı duydukları hâlde, hareket etmez ve kıpırdayamazlar.
Kabir azabı, rüya gibi değildir. Kabir azabı, azabın görüntüsü değil, azabın kendisidir. Kabir azabı, ahiret azablarındandır. Dünya azabları, ahiret azabları yanında hiç kalır. Eğer ahiret azablarından bir kıvılcım dünyaya gelse, her şeyi yakar, yok eder.â€
Peygamber efendimiz kabir hayatı hakkında:


(Kabir, dünya konaklarının sonu, ahiret menzillerinin ilki olup, ya Cennet bahçelerinden bir bahçe, yahut Cehennem çukurlarından bir çukurdur.) buyurmuşlardır.
Kabir ehli de acı ve zahmet çektiği için Peygamber efendimiz, ölünün kemiklerini kırmayı yasaklamıştır. Kabrin üstüne oturan bir kimseye:


(Ölüye kabirlerinde eza etmeyiniz! Diriler, evlerinde, elem, zahmet duyup hissettikleri gibi, ölü de kabrinde öylece elem ve eza duyar) buyurmuşlardır.
Meyyit, kabre konulunca, ne kadar salih, iyi kimse olsa da kabir onu sıkar. Sa'd bin Muâz hazretleri, eshâb-ı kiramdan, sayısız fazilet ve kerametler sahibi bir zat idi. Hatta vefat edince Arş-ı rahman onun için titremişti. Buna rağmen kabre konulduğunda toprak onu sıktı. Peygamber efendimiz;


(Toprak Sa'd bin Muâz'ı öyle sıktı ki, iki tarafındaki kemikler birbirine geçti.) buyurarak haber verdi.
Kabir, Eshab-ı kirama böyle olursa, acaba bize nasıl olur! Ya bir de imansız ölenlerin hali nice olur?
Ebülleys-i Semerkandî hazretleri buyuruyor ki:
“Kabir azabından kurtulmak isteyen, namaza devam etmeli, sadaka vermeli, Kur'ân-ı kerim okumalı, Allahü teâlâyı çok tesbih etmeli; hainlikten, dedikodudan ve üzerine idrar sıçratmaktan kaçmalıdır.â€

nurşen35 03 Ağustos 2017 00:46

Peygamberin ümmetine olan sevgisi



İnsaflı bir kimse, Resûlullah efendimizin sözlerine dikkat ederse, Onun ümmetine olan merhametini iyi anlar.

Sual: Babanın oğlunu sevdiği kadar, Peygamberin de ümmetini sevdiği, emir ve yasaklarında faydalar bulunduğu, nasıl anlaşılır?


Cevap: İsbât-ün-nübüvve kitabında konu ile alakalı olarak buyuruluyor ki:
Sevgi görünmez, tutulmaz. Babanın oğluna olan sevgisi, oğluna karşı olan muamelesinden, hâllerinden, sözlerinden anlaşılır. İnsaflı bir kimse, Resûlullah efendimizin sözlerine dikkat ederse, insanları irşâd için uğraşmalarını, herkesin hakkını korumaktaki titizliğini ve güzel ahlakı yerleştirmek için merhametle çalışmalarını bildiren haberleri incelerse, Onun ümmetine olan merhametinin, sevgisinin, babanın oğluna olandan kat kat fazla olduğunu açıkça görür, iyi anlar. Onun şaşılacak işlerini, mübarek ağzından çıkan, Kur’ân-ı kerimdeki şaşılacak haberleri ve dünyanın sonunda olacak şeyleri bildiren sözlerini anlayan kimse, Onun, aklın üstünde yüksek derecelere erişmiş olduğunu ve aklın erişemeyeceği, anlayamayacağı şeyleri anlamış olduğunu hemen görür. Böylece, Onun söylediklerinin hep doğru olduğu meydana çıkar. İmâmı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki:


“Bir şahsın Peygamber olup olmadığında şüphesi olan kimse, onun yaşayışını görmeli veya yaşayışını bildiren haberleri, insafla incelemelidir. Tıp veya fıkıh ilmini iyi bilen kimse, tıp veya fıkıh âliminin hayatını bildiren haberleri incelemekle, onun hakkında bilgi edinir. Meselâ, imâm-ı Şâfi hazretlerinin fıkıh âlimi veya Calinos'un tabip olup olmadığını anlamak için, bu ilimleri iyi öğrenmek, sonra bunların bu ilimler üzerindeki kitaplarını incelemek lazımdır. Bunun gibi, Peygamberlik üzerinde bilgi edinen ve sonra Kur’ân-ı kerimi ve hadis-i şerifleri inceleyen kimse, Muhammed aleyhisselamın Peygamber olduğunu ve Peygamberlik derecelerinin en üstünde bulunduğunu iyi anlar.
Onun sözlerinin kalbi temizlemekte olan tesirlerini öğrenince ve bildirdiklerini yaparak kendi kalp gözü açılınca, Onun Peygamber olduğuna imanı, yakîn hâlini alır.
(Bildiklerine uygun hareket edene, Allahü teâlâ, bilmediklerini bildirir!)
ve (Sabahları, yalnız Allahü teâlânın rızasını kazanmayı düşünen kimseyi, Allahü teâlâ, dünya ve ahiret arzularına kavuşturur) hadis-i şeriflerinin doğru olduğunu her zaman görür. Böylece, bilgisi ve imanı kuvvetlenir.â€

nurşen35 03 Ağustos 2017 00:48

İnsana beş duygu, sırayla verilmektedir







Sual: Çocuk dünyaya gelince, beş duygu organı, sırayla mı yoksa hemen mi verilmektedir?

Cevap: İmâm-ı Rabbânî hazretleri İsbât-ün-nübüvve kitabında konu ile alakalı olarak buyuruyor ki:

“İnsan, yaratılışında her şeyden habersizdir. Hâlbuki, insanın dışındaki mahluklar o kadar çoktur ki, Allahtan başka kimse bilmez. Bunu, Müddessir sûresinin 31. âyeti bildirmektedir.
Çocuk, İdrak, anlama aletleri ile âlemleri anlamaya başlar. Mahlukların her cinsine bir Âlem diyoruz.
İnsanda ilk yaratılan idrak aleti Lems, dokunma hassasıdır. İnsan, bu hassası ile, soğuğu, sıcağı, yaşı, kuruyu, yumuşağı, katıyı ve benzerlerini anlar. Lems hassası renkleri, sesleri anlayamaz.
Sonra görme hassası yaratılır. Bununla, renkler, şekiller anlaşılır.
Görmekle anlaşılan şeyler, lems âleminden daha geniştir.
Sonra, işitme hassası açılır. Bu his organı ile sesler, nağmeler anlaşılır.
Sonra tat duyma hassası yaratılır. Sonra, koku alma hassası yaratılır.
Böylece His âlemini tanıtan beş duygu kuvveti tamamlanır. Yedi yaşına doğru Temyiz kuvveti yaratılır. Bununla, his kuvvetleri ile anlaşılamayan şeyler anlaşılır. Bu kuvvet, his kuvvetleri ile idrak olunan, anlaşılan şeyleri birbirlerinden ayırır. Daha sonra akıl yaratılır. Akıl, temyiz kuvveti ile ayrılmış, faydalı, zararlı, iyi, fena oldukları anlaşılan şeylerden, lazım, caiz, mümkün, imkânsız olanları ayırır. Akıl, temyiz ve his kuvvetlerinin anlayamadığı şeyleri anlar. Allahü teâlâ, bazı seçtiği kullarında, akıldan sonra başka bir kuvvet daha yaratır. Bununla, aklın bilemediği, bulamadığı ve ileride olacak şeyler anlaşılır. Buna Nübüvvet yani peygamberlik kuvveti denir. Temyiz kuvveti, akıl ile anlaşılan şeyleri anlayamadığı için, bunlara inanmıyor. Akıl da, peygamberlik kuvveti ile anlaşılan şeyleri anlayamadığı için, bunların var olduklarına inanmıyor. Anlamadığını inkâr etmek, anlamamanın, bilmemenin ifadesi oluyor. Bunun gibi, kör olarak dünyaya gelen, renkleri, şekilleri hiç işitmese, bunları bilmez, varlıklarına inanmaz. Allahü teâlâ, Nübüvvet kuvvetinin de bulunduğunu kullarına bildirmek için, bu kuvvetin benzeri olarak, insanlarda rüyayı yarattı. İnsan ileride olacak şeyi, açıkça veya (Âlem-i misal)deki şekli ile rüyada görmektedir.â€

nurşen35 03 Ağustos 2017 00:51

Namazdan sonra yapılacak dua



"Ya Rabbi! Kıldığım namazı kabul eyle! Ahir ve akıbetimi hayr eyle. Ölmüşlerimi af ve mağfiret eyle..."

Sual: Namazı kıldıktan, tesbihleri çektikten sonra nasıl dua etmeli, duada neler söylemeli, neler okumalıdır?

Cevap: Namazdan sonra yapılacak dua ile alakalı olarak Miftâh-ul Cennet kitabında, duada söylenecek ve okunacaklar hakkında şöyle bildirilmektedir:

Elhamdülillahi Rabbil'âlemin. Essalâtü vesselâmü alâ resûlinâ Muhammedin ve Âlihî ve Sahbihî ecma'în. Ya Rabbi! Kıldığım namazı kabul eyle! Ahir ve akıbetimi hayr eyle.

Son nefesimde Kelime-i tevhid söylememi nasib eyle. Ölmüşlerimi af ve mağfiret eyle.
Allahümmagfir verham ve ente hayrürrâhimîn. Teveffenî müslimen ve elhıknî bissâlihîn.
Allahümmagfir-lî ve li-vâlideyye ve li-üstâziyye ve lilmü'minîne vel mü'minât yevme yekûmül hisâb.

Ya Rabbi! Beni şeytan şerrinden, düşman şerrinden ve nefs-i emmârem şerrinden muhafaza eyle! Evimize iyilikler, helal ve hayırlı rızıklar ihsan eyle! Ehl-i islama selamet ihsan eyle! A'dây-ı müslimîni kahr ve perişan eyle! Kâfirlerle cihad etmekte olan Müslümanlara imdâd-i ilâhiyyen ile imdâd eyle!

Allahümme inneke afüvvün kerîmün tuhibbül afve fa'fü annî. Ya Rabbi! Hastalarımıza şifa, dertli olanlarımıza deva ihsan eyle! Allahümme innî es'elükessıhhate vel-âfiyete vel-emânete ve hüsnelhulkı verrıdâe bilkaderi bi-rahmetike yâ erhamerrâhimîn.
Anama, babama, evlatlarıma, akraba, ahbabıma ve bütün din kardeşlerime hayırlı ömürler ve hüsn-i hulk, akl-ı selîm ve sıhhat ve âfiyet, rüşdü hidâyet ve istikâmet ihsan eyle ya Rabbi! Âmin. Velhamdü-lillâhi rabbil'âlemîn. Allahümme salli alâ..., Allahümme bârik alâ..., Allahümme Rabbenâ âtinâ... Velhamdü lillâhi Rabbil'âlemîn. Estağfirullah, estağfirullah, estağfirullah, estağfirullahel'azîm elkerîm ellezî lâ ilâhe illâ huv el-hayyel-kayyûme ve etûbü ileyh.â€
***

Sual: Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri, kendi anladıkları, kendi görüşleri midir?

Cevap: İman ve lazım olan din bilgilerini, Eshâb-ı kiramdan doğru öğrenip, kitaplara yazan İslâm âlimlerine, Ehl-i sünnet âlimleri denir. Bunlar, ictihad derecesine yükselmiş olan âlimlerdir. Bu âlimler, Kur’ân-ı kerimi, kendi akılları, görüşleri ile anlamaya kalkışmamış, yalnız Eshâb-ı kiramdan öğrendiklerine inanmışlardır. Bunlar, anladıklarını değil, Peygamber efendimizin bildirdiği doğru yolu yaymışlardır

nurşen35 03 Ağustos 2017 00:55

İnsanda tercih hürriyeti


Sual: İnsanlar, dünyada, yaptıkları veya söylediklerini, yapmak ve söylemek mecburiyetinde midirler?

Cevap: İnsan bir şey yapacağı zaman, önce bunu seçer, irade edip ister, sonra yapar. Bundan dolayı, kullar, iş yapmakta mecbur değildir. İster yapar, istemezse yapmaz.

İnsanın bir işi yapmak istemesi için, önce bu işi görerek, işiterek, düşünerek hatırlaması, kalbine gelmesi lazımdır. İnsan, kalbine gelen bir şeyi ister veya istemez. Birisi bir şeyi faydalı bulur, yapmak ister, diğeri de lüzumsuz görür, yapmak istemez.
İşlerinde hür olduğunu söyleyen insanların iş yapmayı önceden kalplerine getiren, faydalı, lüzumlu olup olmadığını bildiren kimdir? Birindeki düşünce, diğerinde niçin hasıl olmaz veya niçin lüzumlu görülmez?
İşte bu çeşitli sebepler, insanın elinde değildir. Bunun için, Ehl-i sünnet âlimlerinden bazıları;

İnsanlar iradeli işlerinde hür iseler de, irade ve ihtiyarlarında hür değil, mecburdur demişlerdir.
Dehr sûresindeki âyet-i kerimeye, Ebül-Hasen-i Eş'arî hazretleri;

(Siz, ancak Allahü teâlânın dilediğini istersiniz!) manasını vermiştir. En'âm sûresinin 125. âyetinde mealen;

(Allahü teâlâ kime hidayet etmek isterse, onun göğsünü İslâmiyet için genişletir. Dalalette bırakmak istediğinin göğsünü de, o derece dar ve sıkı bulundurur ki, oraya hakikatin girebilmesi, sahibinin göğe çıkması gibi mümkün değildir) Hûd sûresinin 34. âyetinde mealen;

(Ben size nasihat etmek istesem bile, Cenâb-ı Hak dalalette kalmanızı dilemiş ise, size faydası olmaz) buyurulmuştur.
Kaza ve kadere inanmayan mutezile ve bunların izinde gidenler, bu âyet-i kerimeler karşısında şaşırıp kalmaktadırlar.

İnsan iradesinin, cebre doğru sürüklendiğini gösteren böyle vesikalar yanında, insanı işlerinde sorumlu tutacak bir hürriyete malik olduğu da meydandadır. Mahkemeler, hatta her insanın vicdanı, bir can yakanın, bir zalimin affedilmesini istemez.
Cebriyye mezhebindekiler bile, kendisine haksız olarak saldırana kızmakta, hatta ona karşılık yapmakta kendilerini haklı bulurlar. Şairin biri diyor ki:

Kaza ve kaderin işkencelerine bile razı olduğunu söyleyen cebriyye fırkasındaki birinin ensesine bir tokat vur! Ne yapıyorsun diyecek olursa, kaza ve kader böyle imiş de! Bakalım sana hak verir mi?

nurşen35 03 Ağustos 2017 23:59

Malın zekâtı verilmezse


"Biliniz ki, zekâtını vermeyenlerin, namazı, orucu, haccı, cihadı ve imanı yoktur!"

Sual: Bir Müslüman, zekâtını vermezse, zekât olarak vermediği bu paralar, mallar, ahirette o kimseye azap olarak geri mi döner?


Cevap: Bir Müslüman, zekât vermeyi vazife bilmez, farz olduğuna inanmaz, vermediği için üzülmez ve günaha girdiğini bilmezse, imanı gider. Senelerce zekât vermeyen kimsenin, zekât borçları birikerek, bütün malını kaplar. Bu kimse, malı kendinin sanıp, Müslümanların o malda hakkı olduğunu, hatırına bile getirmez, kalbi de hiç sızlamaz. Bu mala sımsıkı sarılmıştır. Böyle kimselerden, imanını kurtaran pek nadir olur. Tevbe sûresinin 35. âyet-i kerimesinde mealen;


(Zekâtı verilmeyen mallar, paralar, Cehennem ateşinde kızdırılıp, sahiplerinin alınlarına, böğürlerine, sırtlarına mühür basar gibi bastırılacaktır) buyurulmaktadır.
Hazret-i Ali'nin naklettiği hadis-i şerifte;


(Malınızın zekâtını veriniz! Biliniz ki, zekâtını vermeyenlerin, namazı, orucu, haccı, cihadı ve imanı yoktur) buyuruldu.


Zâdül-mukvîn kitabında deniyor ki:
Önceki âlimler yazmış ki, beş şeyi yapmayan, beş şeyden mahrum olur:


1-Malının zekâtını vermeyen, malının hayrını görmez.
2-Uşrunu vermeyenin, tarlasında, kazancında bereket kalmaz.
3-Sadaka vermeyenin, vücudunda sıhhat kalmaz.
4-Dua etmeyen, arzusuna kavuşamaz.
5-Namaz vakti gelince, kılmak istemeyen, son nefeste kelime-i şehadet getiremez.


Din Büyükleri buyuruyor ki:


Ey insan, dünyanın zevk ve safası peşinde, daha ne kadar koşacaksın? Bu kıymetli ömrü haramdan mal yığmakta, ne zamana kadar ziyan edeceksin? İslâmiyetin emir ve yasaklarına aldırış etmezsin! Azrâîl aleyhisselamın gelip canını zorla alacağı, ecel arslanı pençesini sana takacağı, can verme acılarının başına geleceği, şeytanın, imanını çalmak için kastedeceği, dostlarının, vah vah öldü, siz sağ olun, diye evladına taziye edecekleri vakti düşün! Ayrılık sesi gelip, bize yarayan bir şey yapmadın, hep beğenmediklerimizi işledin, biz de sana, senin bize yaptığın gibi yaparız, diyecekleri zamandan korkmuyor musun? Kabir ve ahiret suallerine ne cevap hazırladın? Kendine acı! Zira suale çekileceksin.

Hadis-i şerifte;
(Ey Âdemoğlu! Benim malım, benim malım dersin. O maldan senin olan, yiyerek yok ettiğin, giyerek eskittiğin ve Allah için vererek, sonsuz yaşattığındır) buyuruldu.

nurşen35 04 Ağustos 2017 00:04

Namazda, başı, kolları örtmek



"Kolları, bacakları, etekleri sığalı, kıvrık, kısa olarak namaz kılmak mekruhtur.â€

Sual: Namaz kılarken erkeklerin başlarının açık olmasının, kısa kollu gömlek giyerek kollarının açık olmasının ve pantolon paçalarını çekmenin bir mahzuru olur mu?


Cevap: Konu ile alakalı olarak Halebî de deniyor ki:
Secdeye yatarken, kamis, yani entariyi ve pantolon paçalarını yukarı çekmek mekruhtur ve bunları yukarı çekip, kıvırıp da, namaza durmak da mekruhtur. Kolları, bacakları, etekleri sığalı, kıvrık, kısa olarak namaz kılmak da mekruhtur.
Tembellikle veya başı kapalı kılmanın ehemmiyetini düşünmeyerek, başı açık namaz kılmak mekruhtur. Namaza ehemmiyet vermemek ise küfürdür. Kendini aciz, zavallı göstermek, Allahü teâlâdan korktuğu için başını örtmemek mekruh olmaz. Yani, Allahü teâlânın korkusundan rengi sararıp, vücudu titreyip, kendini ve her şeyi unutan kimse, başını örtmezse, mekruh olmaz. Fakat, bunların da örtmesi, daha iyi olur.
Çünkü, başı açmak;
(Namazda ziynetli elbisenizi alınız, örtünüz!) mealindeki âyet-i kerimeye uymamak olur.
***
Sual: Namaz kılarken, erkeklerin sarık sararak namazı öyle kılması şartı var mıdır?


Cevap: Başına beyaz sarık sarmak müstehabdır. Resûlullah efendimizin siyah sarık da sardığı "Ma'rifetnâme"de yazılıdır. Sarığının ucunu iki küreği arasına, iki karış uzatırdı.
***
Sual: Kadınların, muayyen hâllerinde iken, namaz kılmalarının, camiye girmelerinin, tavaf yapmalarının dinimiz açısından hükmü nedir?


Cevap: Kadınların hayız ve nifas günlerinde namaz kılmaları, oruç tutmaları, cami içine girmeleri, Kurân-ı kerimi okumaları ve tutmaları, tavaf yapmaları, cima etmeleri, dört mezhepte de haramdır.
Cünüp veya hayızlı iken camiye girmek, hatta cami içinden geçmek haramdır.
Geçecek başka yol bulamazsa veya camide cünüp olursa veya camiden başka yerde su bulamazsa, teyemmüm edip girer ve çıkar. Kurân-ı kerim okuması, Mushafı tutması ve Kâbe-i muazzamayı tavaf etmesi, dört mezhepte de haramdır.
Kadınların başı, kolu, bacağı açık olarak, camiye gelip, mevlid, vaaz ve Kuran okuyan hafızları dinlemeleri haramdır, büyük günahtır.
Hıristiyan kadınları bile, kiliseye giderken, böyle açık değildir. Açık kadınların, erkekler arasına karıştığı yerler, ibadethane olmaktan çıkar ve buralara cami denmez. Böyle yerlere, namaz kılmak için dahi gidilmez.

nurşen35 08 Ağustos 2017 02:07

Bir kelime ile de iman gidebilir



Bir kâfir, bir kelime-i tevhid söylemekle mümin olduğu gibi, bir mümin de, bir söz söylemekle kâfir olur.

Sual: Bazı kimseler, insan, namaz kılar, her ibadeti, her iyiliği yaparsa, bir kelime söylemekle imanı gitmez, kâfir olmaz diyorlar, bu söyledikleri doğru mudur, gerçekten iman gitmez mi?


Cevap: Konu ile alakalı olarak Kâdî zâde Ahmet efendi, Birgivî şerhinde buyuruyor ki:
Bir kâfir, bir kelime-i tevhid söylemekle mümin olduğu gibi, bir mümin de, bir söz söylemekle kâfir olur. Erkek veya kadın inadi küfür ile mürted olunca, nikahı fesih olup gider ki, bu talak demek değildir. Bunun için, üçten fazla imanını ve nikâhını tazelemeleri, hullesiz caiz olur.

Yalnız birinin nikâhı tazelemesi yetişmez. Erkek ile zevcesinin, iki şahit yanında nikâhı tazelemeleri lazımdır. Şafii mezhebinde iddet zamanı içinde tevbe ederse, tecdîd-i nikâh lazım olmaz. Hanefi mezhebinde olan, kolaylık olması için, nikâhını yenilemeye, zevcesinden, hanımından vekalet almalı, iki şahit yanında;
Öteden beri nikahım altında bulunan zevcemi, onun tarafından vekil olarak ve tarafımdan asil olarak kendime tezvic ettim demelidir. Camide cemaatin çok olduğu bir namazın duasından sonra, imam efendi, tecdîd-i iman ve nikâh duasını cemaat ile birlikte okursa, cemaat birbirlerine şahit olmuş ve böylece de, nikâhları tazelenmiş olur.
***

Sual: İmanı korumak için ne yapmalıdır, bunun için sabah, akşam okunacak bir dua var mıdır?

Cevap: Son nefeste Müslümanın tevbe etmesi sahih olur. Fakat, kâfirin imana gelmesi sahih olmaz. İmanı korumak için her Müslüman, sabah ve akşam, şu iman duasını okumalıdır:

(Allahümme innî e'ûzü bike min en-üşrike bike şey-en ve ene a'lemü ve estagfirü-ke li-mâ lâ-a'lemü inneke ente allâmülguyûb.)

Sabah duası gece yarısında okumaya başlanır. Akşam duası zevalden, öğleden itibaren başlar. Mürted olduğunu yani dinden döndüğünü, çıktığını inkâr etmek de, tevbe olur.
***
Sual: Kabrin sıkması, Müslümanların iyilerine de azap şeklinde mi yoksa nimet şeklinde mi olur?

Cevap: Kabir sıkması, kâfirlere azap, müminlere ise, ikram içindir. Mesela bir anne kaybolan çocuğunu bulsa, sevinçten onu nasıl bağrına bastırırsa, kabir de salihleri böyle sıkar. Peygamber efendimiz:
(Ölü imansız ise, kabir onu öyle sıkar ki, kaburga kemikleri birbirine geçer. Kabirden kalkıncaya kadar azap içinde kalır) buyurmuşlardır

nurşen35 08 Ağustos 2017 02:11

Bir söz veya iş ile de iman gidebilir


Küfre sebep olan sözü, yanılarak veya tevilli olarak söyleyenin imanı ve nikâhı bozulmaz.

Sual: Bir Müslümanın, yaptığı bir iş veya söylediği bir söz sebebiyle imanının gitmesi söz konusu olabilir mi?


Cevap: Berîka, Hadîka ve Mecmâ'ul-enhürde konu ile alakalı olarak deniyor ki:
Erkek veya kadın, bir Müslüman, âlimlerin söz birliği ile küfre sebep olacağını bildirdikleri bir sözün veya işin küfre sebep olduğunu bilerek, tehdit edilmeden, istekle ciddi olarak veya güldürmek için söyler, yaparsa, manasını düşünmese dahi imanı gider, mürted olur. Buna Küfr-i inâdî denir.
Küfr-i inâdî ile mürted olanın, evvelki ibadetlerinin sevapları yok olur. Tevbe ederse, geri gelmezler. Zengin ise, tekrar hacca gitmesi lazım olur.
Mürted iken kılmış olduğu namazları, oruçları, zekâtları kaza etmez. Mürted olmadan evvel yapmadıklarını kaza eder. Çünkü, mürted olunca, evvelki günahları yok olmaz. Mürted olduğu zamanda yapmadıklarını kaza etmez. Küfr-i inâdî ile mürted olanların nikâhları bozulur. Tekrar imana gelince, iki şahit yanında Tecdîd-i nikâh yapmaları lazım olur. Hulle lazım olmaz. Tevbe etmek için yalnız Kelime-i şehâdet söylemeleri kafi değildir.
Küfre sebep olan şeyden de tevbe etmeleri lazımdır. Eğer, küfre sebep olduğunu bilmeyip söyler, yaparsa veya küfre sebep olacağı, âlimler arasında ihtilaflı olan bir sözü aniden, kasten söylerse, imanının gideceği ve nikâhının bozulacağı, şüphelidir. İhtiyatlı olarak, tecdîd-i îmân ve nikâh etmesi iyi olur.
Bilmeyerek söylemeye Küfr-i cehlî denir.
Çünkü her Müslümanın, bilmesi lazım olan şeyleri öğrenmesi farzdır. Bilmemesi özür değil, büyük günahtır. Küfre sebep olan sözü, hata ederek, yanılarak veya tevilli olarak söyleyenin imanı ve nikâhı bozulmaz. Yalnız tevbe ve istiğfar, yani tecdîd-i îmân etmesi ihtiyatlı olur. Tecdîd-i nikâh lazım olmaz.


Namaz kılmak için camiye giden Müslümanın küfr-i inadi ile mürted olması, imanını kaybetmesi düşünülemez. Yalnız diğer dört şekil ile imanı gideren söz söylemesi ihtimali olduğu için, imam efendiler cemaate;


(Allahümme innî ürîdü en üceddidel îmâne vennikâha tecdîden bi-kavli lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah) okutarak, tevbe ve tecdîd-i îmân ve nikâh yaptırıyorlar. Böylece;


(Lâ ilâhe illallah diyerek, tecdîd-i îmân yapınız!) hadis-i şerifindeki emir yapılmış olmaktadır

nurşen35 08Haziran 2018 01:46

Zekâtın verileceği yerler




Maaşı kaç lira olursa olsun, evini idarede güçlük çeken her fakir, zekât alabilir.


Sual: Herkese zekât verilebilir mi veya kısaca kimlere zekât verilebilir?
Cevap: Zekât, şu yedi sınıfta bulunan Müslümanlara verilir.
1-Fakir. Nafakasından fazla, fakat nisap miktarından az malı olana fakir denir. Maaşı kaç lira olursa olsun, evini idarede güçlük çeken her fakir, zekât alabilir ve kurban kesmesi, fıtra vermesi lazım olmaz.
2-Miskin. Bir günlük nafakasından fazla bir şeyi olmayan Müslümana miskin denir.
3-Âmil. Hayvanların ve toprak mahsullerinin zekâtlarını toplayan ile, şehir dışında durup rastladığı tüccardan ticaret malı zekâtını toplayan, zengin dahi olsalar, bunlara işleri karşılığı zekât verilir.
4-Mükâteb. Efendisinden kendisini satın alıp, borcunu ödeyince, azat olacak köle.
5-Münkatı. Cihat ve hac yolunda olup, muhtaç kalanlar. Dürr-ül-muhtârda deniyor ki: “Din bilgilerini öğrenmekte ve öğretmekte olanlar da, zengin olsalar bile, çalışıp kazanmaya vakitleri olmadığı için zekât alabilirler. Câmi-ul-fetâvâda bildirilen hadîs-i şerifte; (İlim öğrenmekte olanın kırk yıllık nafakası olsa da, buna zekât vermek caizdir) buyuruldu.
6-Medyun. Borcu olan ve ödeyemeyen Müslümanlar.
7-İbnüs-sebîl. Kendi memleketinde zengin ise de, bulunduğu yerde yanında mal kalmamış olan ve çok alacağı varsa da, alamayıp muhtaç kalan.
Zekâtı, bunların ayrı ayrı hepsine veya sadece birine vermelidir.
***
Sual: Zekât parası ile ölen birisi için kefen alıp, zekâta sayılabilir mi, zekât yerine geçer mi?
Cevap: Zekât parası ile meyyite kefen alınmaz, meyyitin borcu ödenmez ve cami de yapılmaz.
***
Sual: Gayr-i müslim bir fakire zekât verilebilir mi?
Cevap: Gayr-i müslim vatandaşa zekât verilmez. Çünkü zekât Müslümana verilir. Sadaka, hediye vermek ise caizdir.
***
Sual: Zengin bir kimse, niyet etmeden, fakirlere çokça mal, para verse, dağıtsa, bunlar zekât yerine geçer mi?
Cevap: Bir kimse, zekât niyeti ile kırkta bir ayırmadan veya verirken niyet etmeden, fakirlere milyonlarla lira dağıtsa, zekât vermiş olmaz. Çünkü zekâtı ayırırken veya kendi vekiline yahut fakire, fakirin vekiline verirken niyet etmesi farzdır.
***
Sual: Fakir olan küçük çocuğa zekât verilebilir mi?
Cevap: Küçük çocuk akıllı yani parayı başka şeyden ayırabiliyor ve aldatılarak elinden alınamıyorsa, buna zekât verilir.

nurşen35 17Haziran 2018 18:40

Ramazandan sonra iki gün oruç tutmak




“Ramazan olup olmadığı şüpheli olan günlerde, ramazan orucu tutmak, tahrimen mekruhtur."


Sual: Ramazanın başlaması ve bayram, hilalin görülmesi ile olmadığı zamanlarda, ramazan ayından sonra, başı ve sonu için iki gün oruç mu tutmak gerekir?

Cevap: Ramazan ayının ve bayramın, gökteki hilali görmekle değil de, takvimlerdeki hesaba göre başlatıldığı yerlerde, oruca ve bayrama hakiki zamanlarından bir gün önce veya bir gün sonra başlanılmış olabilir. Oruç tutulan birinci ve sonuncu günleri hakiki ramazana rastlamış olsalar bile, ramazan olup olmadıkları şüpheli olur. İbni Âbidînde deniyor ki:
“Ramazan olup olmadığı şüpheli olan günlerde, ramazan orucu tutmak, tahrimen mekruhtur. Müslüman memleketinde olup da, ibadetleri bilmemek özür olmaz.” Bunun için, ramazanın takvimlere uyarak başlatıldığı yerlerde, bayramdan sonra, iki gün kaza orucu tutmak lazımdır. Bazı kimseler; “Ramazandan sonra, iki gün kaza orucu tutmak da nereden çıktı? Hiçbir kitapta böyle bir şey yoktur” diyorlar. Kitaplarda yazılı değildir sözü yanlıştır. Çünkü her asırda, her yerde, ramazan ayı, hilali görmekle başlardı. İki gün kaza orucuna lüzum yoktu. Şimdi, ramazan ayı, hilalin doğma zamanını hesap etmekle başlatılıyor. Ramazanın başlaması, İslâmiyetin bildirdiği hükme uygun olmuyor. Bu hatayı düzeltmek için, bayramdan sonra iki gün kaza orucu lazım olduğu, Tahtâvînin Merâkıl-felâh haşiyesinde yazılıdır. Mecmû'a-i Zühdiyyede deniyor ki:
“Şevvâl, bayram hilalini gören bir kimse, iftar edemez. Çünkü bulutlu havada, şevvâl hilalini, iki erkeğin veya bir erkekle iki kadının gördüm demeleri lazımdır. Açık havada, ramazan ve şevvâl hilallerini çok kimsenin gördüm demeleri lazımdır.” Kâdîhânda deniyor ki:
“Hilal, şafaktan sonra batarsa, ikinci gecenin, şafaktan evvel batarsa, birinci gecenin hilalidir.”
***
Sual: Bilerek orucunu bozan bir kimse, bu bir oruç yerine, kefaret olarak niçin altmış gün oruç tutuyor, bu haksızlık olmuyor mu?
Cevap: kefaret cezası, mübarek Ramazan ayının hürmet, namus perdesini yırtmanın karşılığıdır. İmâm-ı a'zam hazretlerine göre, dört mezhepte de sahih olan Ramazan orucunu bile bile bozmanın cezasıdır. Şafii mezhebinde, fecirden önce niyet şart olduğundan, fecirden önce niyet etmeyen veya zorla, özürle bozan Hanefiler de, îmâm-ı a'zama göre kefaret yapmaz

nurşen35 17Haziran 2018 18:44

Şevval ayında oruç tutmak



Oruç tutanlar, kıyamet gününde yüksek bir şerefe nail olacaklardır.

Sual: Ramazan ayının dışında tutulan oruçlara da, oruç tutma sevabı verilmekte midir?

Cevap: İnsanların yaptığı her bir ibadetine karşılık olarak, bire on, bire yedi yüz, bire sonsuz ecir, ücret verileceği Kur’ân-ı kerimde bildirilmektedir. Bu sebeple insan, gücü, kuvveti, imkanları yerinde iken, namazlarını kılmalı, ramazan ayının dışında da, oruç tutmalıdır. Zira kıyamet gününde oruç, bir güzel suret alarak, Allahü teâlânın hitabına mazhar olacaktır. Allahü teâlâ, oruca; “Ya oruç, sen memnun olduğun şahısları alarak Cennete gir!” buyuracaktır. Daha sonra, Allahü teâlâ; “Ya oruç, benden başka ne arzun varsa iste” buyuracak ve oruç da, razı olduğu kimseler için çeşitli şeref ve meziyetleri isteyip almaya muvaffak olacaktır. Böylece oruç tutanlar, kıyamet gününde yüksek bir şerefe nail olacaklardır. Ayrıca oruç tutanlar, birçok Cehennem ehli Müslümana şefaat edebilme imkânına da kavuşacaklardır. Bütün bunların üstünde olarak, oruç tutanlar Peygamber efendimize komşu olacak ve cenab-ı Hakkın cemalini görmeye de nail olacaklardır. Hadîs-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ramazan-ı şerif ayında oruç tutup, ardından Şevval ayından da altı gün daha oruç tutan, bir yıl oruç tutmuş gibi olur.)
(Ramazan-ı şerif ayında orucunu tutup, ardından Şevval ayında altı gün daha oruç tutan, günahlardan, anadan doğduğu gün gibi sıyrılır, kurtulur.)
***
Sual: Neşeli zamanlarda anlamı güzel olan şiirleri söylemenin, okumanın dinen bir mahzuru var mıdır?

Cevap: Düğün, ziyafet, sünnet, bayram, sefer dönüşü gibi sevinmesi lazım olan yerlerde helal olan ses ile neşelenmek mübahtır. Bu sesler, nefse değil, kalbe kuvvet verir. Mevâhib-i ledünniyyede deniyor ki:
“Resûlullah efendimiz Mekke’ye girdiği zaman, önünde ibni Revaha beyitler okuyarak gidiyordu. Hazret-i Ömer bunu görünce;
-Resûlullah efendimizin önünde şiir okunur mu? diyerek darıldı. Resûlullah efendimiz de;
-Bırak ya Ömer, mâni olma! Bu beyitler kâfirlere, ok atmaktan daha çok tesirlidir buyurdu. Buradan anlaşılıyor ki, nefsi azdıran şiirleri okumak caiz olmayıp, harpte kafirlere zarar verici, onları üzücü şiirleri okumak caizdir.”
Günahları, kusurları, azapları anlatan kasideleri, ilahileri dinleyerek, üzülmek, tevbeye sebep olmak sevaptır.

nurşen35 02 Ağustos 2018 16:21

Resûlullah efendimizin âdet olarak yaptığı şeylere Sünnet-i zâide veya müstehab denir.

Sual: Masada yemek yemek, çatal, kaşık kullanmak, lüks arabalara binmek, sonradan çıktığı için bidat mıdır ve bunları kullanmakta dinen mahzur olur mu?

Cevap: Konu ile alakalı olarak İbni Âbidînde deniyor ki:
“Resûlullah efendimizin ve Ondan sonra dört halifesinin devam üzere yaptıkları şeylere Sünnet denir. Sünnet-i hüdâyı terk etmek mekruhtur. Sünnet-i zâideyi terk mekruh değildir.”
Abdülganî Nablüsî hazretleri, Hadîka kitabında buyuruyor ki:
“Resûlullah efendimiz, kendisinin ibadet olarak yaptığı şeyleri terk edeni inkâr etmedi ise, yani darılmadı ise, bu ibadetlere Sünnet-i hüdâ denir. Bunları devamlı yaptı ise, Sünnet-i müekkede denir. Resûlullah efendimizin âdet olarak yaptığı şeylere Sünnet-i zâide veya Müstehab denir. İyi işlere sağdan başlamak, sağ el ile yapmak, bina yapmakta, yemekte, içmekte, oturmakta, kalkmakta, yatmakta, elbisede, aletlerde yaptığı ve kullandığı şeyler böyledir. Bunları yapmamak ve un eleği, kaşık gibi âdette bidat olan şeyleri, yani sonradan ortaya çıkan âdetleri yapmak dalalet olmaz. Günah olmaz.”
Bundan anlaşılıyor ki, masada yemek, çatal, kaşık kullanmak, karyolada yatmak ve konferanslarda, mekteplerde ahlak ve fen derslerinde, radyo, televizyon ve teyp kullanmak ve her çeşit nakil vasıtalarına binmek, gözlük, hesap makinesi gibi fen vasıtalarından istifade etmek caizdir. Çünkü bunlar, âdette bidattirler. Sonradan meydana çıkan şeylere Bidat denir. Âdette olan bidatleri, yenilikleri haram işlemekte kullanmak haram olur.
***
Sual: İnsan ölür ölmez, amel defteri kapanır mı, yapılan duaların, iyiliklerin ona faydası olur mu?

Cevap: Bir mümin ahirete gittikten sonra, dünyada hayratı ve hasenatı kalsa, yahut faydalı kitapları, salih çocukları kalıp, Ona dua etse, bu mümine sevap yazılır. İnsan ölünce, hayır ve şer defteri kapanmaz. Eshâb-ı kirâmdan Sa'd bin Ubâde hazretleri;
-Ya Resûlallah! Annem öldü. Ona ne iyilik yapabilirim? diye sual edince, Peygamber efendimiz;
-Su sadakası iyidir buyurdu. Dua ederken, müminlerin hepsinin ruhuna demelidir. Hepsine vasıl olur. Dua, belayı giderir. Sadaka vermek, Allahü teâlânın gadabını yumuşatır. İnsanı azaptan kurtarır. Eceli gelmemiş olan hastanın şifa bulmasına sebep olur. Allahü teâlâ dua etmeyeni sevmez.

nurşen35 08 Ağustos 2018 14:22

Haccın farz olmasının şartları




Bir kimseye haccın farz olması için, vücub şartlarının o kimsede bulunması lazımdır.

Sual: Bir kimseye haccın farz olması için, o kimsede ne gibi şartların bulunması gerekir?
Cevap: Bir kimseye haccın farz olması için, haccın vücub şartları diye bildirilen şartların o kimsede bulunması lazımdır ki bunlar sekiz tanedir:
1-Müslüman olmak.
2-Kâfir memleketinde olanın da, haccın farz olduğunu işitmesi lazımdır.
3-Akıllı olmak.
4-Bülüğ çağında olmak, ergenliğe ulaşmak.
5-Hür olmak, köle veya hapiste olmamak.
6-Geçim ihtiyacından fazla olarak hacca götürüp getirecek ve geride kalanlara yetecek kadar, helal parası olmak. Haram malı olana, hacca gitmek değil, bunları sahiplerine ödemek farzdır. Haram mal ile hacca giden, hac yapmamak azabından kurtulur ise de, hac sevabı kazanamaz. Bu durum, gasbedilen yerde namaz kılmaya benzer. Böyle kimselerin ibadetlerine mâni olmamalıdır. Zira günahlar ibadetlere mâni değildir. Parasının helal olduğunda şüphesi olan, sevap kazanmak için, Yahya Efendi fetvasında yazılı olduğu gibi, bir kimseden ödünç alıp bununla hacca gitmelidir. Borcunu şüpheli parası ile ödemelidir.
7-Hac vakti gelmiş olmak. Hac vakti, Arefe ve bayram günleri olmak üzere, beş gündür. Yolda geçen zaman da düşünülerek, vücub şartları, bu zaman başında mevcut olan kimsenin ömründe bir kere hacca gitmesi farz olur.
8-Hacca gidemeyecek kadar, kör, hasta, çok ihtiyar ve sakat olmamak.
***
Sual: Sadece namaz, oruç gibi bedenle yapılanlar mı ibadet olmaktadır yoksa mal ile yapılanlar da ibadet sınıfına girmekte midir?
Cevap: Dinimizin yapılmasını emrettiği ibadetler üç kısımdır:
1-Yalnız beden ile yapılan ibadettir. Namaz kılmak, oruç tutmak, Kur’ân-ı kerim okumak, zikretmek böyledir. Hiç kimse, başkası yerine, bedenle yapılan ibadeti yapamaz ve bu ibadetler için kişi, kendi yerine başkasını vekil de edemez.
2-Yalnız mal ile yapılan ibadetlerdir. Zekât, sadaka-i fıtır, toprak mahsulleri zekâtı, kefaretler, fakirleri doyurmak ve giydirmek böyle ibadetlerdir. Bir kimsenin özrü olsun veya olmasın, bunun mal ile yapılacak ibadetlerini başkası, bunun izni ve malı ile yapabilir.
3-Hem beden, hem mal ile yapılan ibadetlerdir. Farz olan hac böyledir. Bir kimse hayatta iken, ancak devamlı özrü olduğu zaman, bunun emri ve malı ile yerine başkası vekaleten hac yapabilir

nurşen35 08 Ağustos 2018 14:24

Haccın farzı üçtür

Haccın da farzları vardır ve üçtür. Bu üç farzdan biri yapılmazsa hac sahih olmaz.

Sual: Namazda olduğu gibi, hac ibadetinin de mutlaka yerine getirilmesi gereken farzları var mıdır?
Cevap: Namazın, orucun farzları olduğu gibi, haccın da farzları vardır ve üçtür. Bu üç farzdan biri yapılmazsa hac sahih olmaz. Bu farzlar şunlardır:
1-İhramdır. İhram, niyet ile birlikte zikir yani telbiyeden ibaret olup, bazı şeyleri kendine yasak etmektir. Namazda iftitah tekbiri gibidir. Alameti, peştamal gibi, iki beyaz bez olup, biri belden aşağı sarılır, öteki, omuzlara sarılır. İple bağlanmaz, düğümlenmez. Bunun için kuşanılan bu iki beze ihram denildi. Tavafa başlarken, ihramın ortasını sağ koltuk altından geçirip, iki ucunu sol omuz üstüne getirmek sünnettir.
2-Arefe yani Zilhicce ayının dokuzuncu günü Arafat'ın, Vâdi-yi Urene denilen yerinden başka herhangi bir yerinde Vakfeye durmak. Herkes, ehil olan imama karşı ayakta durup, ayakta duramazsa, oturup imamın duasını dinler. Sonra, oturabilir, yatabilir. Hacca geç giden bir kimse, doğru Arafat'a gider ve Tavâf-ı kudûm yapması lazım olmaz. Zilhiccenin dokuzuncu yani Arefe günü Arafat'ta bulunmayan veya Arafat'tan geçmeyen, hacı olmaz.
3-Kâbe-i muazzamayı Tavâf-ı ziyaret etmektir. Tavaf, Mescid-i haram içinde, Kâbe-i muazzama etrafında dönmek demektir. Dördü farz, üçü vacib olmak üzere yedi kere dönülür. Zemzem kuyusunun ve Makâm-ı İbrâhîm'in dışından dolaşarak da tavaf etmek caizdir. Kadınların tavaf ederken, Kâbe'ye yaklaşmamalarının efdal olduğu Eşbâhda yazılıdır. Abdestin bozulma ihtimali çoksa, Şafiilerin Hanefi veya Malikiyi taklit etmesi lazım olur. Tavafı mescit dışından yapmak caiz değildir. Tavafa niyet etmek, ayrıca farzdır. Tavâf-ı ziyareti, Arafat'tan sonra yapmak da farzdır. Tavaf ederken ve sa'y ederken, ezan okunursa, bunlar bırakılıp, namazdan sonra tamamlanır.
***
Sual: Arefe günü, sedye ile Arafat'tan geçirilen bir kimsenin haccı kabul olur mu?
Cevap: Hacca giden bir kimse, Arefe günü, öğle ezanından bayramın birinci günü, sabah namazı vaktine kadar olan zaman içinde, biraz Arafat'ta dursa veya ihramlı olarak Arafat'tan geçse, baygın iken sedye içinde taşınarak nüsükler yaptırılırsa, Arefe günü olduğunu bilmeyerek, Arafat'ta dursa, haccı sahih olur. O yerin Arafat olduğunu bilmek ve niyet etmek lazım değildir.

nurşen35 08 Ağustos 2018 14:26

Kurban kesmesi vacib olanlar

Fıtra ve kurban nisabına malik olana zengin denir. Bunun zekât alması haram olur.

Sual: Elinde mevcut birikmiş parası olmayıp da, evi, arabası olan kimsenin, kurban kesmesi gerekir mi?
Cevap: İhtiyacı olan eşyadan ve borçlarından fazla olarak, zekât nisabı kadar malı, parası bulunan her Müslümanın, fıtra vermesi ve kurban kesmesi vacib olur. Fıtra ve kurban nisabına malik olana zengin denir. Bunun zekât alması haram olur.
İhtiyaç eşyası demek, kıymetleri ne kadar çok olursa olsun, bir ev, bir aylık yiyecek, her yıl üç kat elbise, çamaşır, evde kullanılan eşya ve aletler, binecek vasıtası, meslek kitapları ve ödeyeceği borçlarıdır. Bu eşyanın mevcut olması şart değildir. Eğer mevcut iseler, zekât, fıtra ve kurban için nisap hesabına katılmazlar. Ticaret için olmayan, ihtiyacından artan eşya, kiradaki evler, evindeki süs eşyası, yere serili olmayan halılar, kullanılmayan fazla ev eşyası, sanat ve ticaret aletleri, burada ihtiyaç eşyası sayılmaz. Bunlar fıtra ve kurban için, nisap hesabına katılır. Oturduğu ev büyük ise, ihtiyacından fazla, kullanılmayan odaların nisaba katılmaması sahihtir.
Köyde, çölde, şehirde mukim olan, akıllı, baliğ, hür ve Müslüman erkek ve kadının, ihtiyacından fazla nisap miktarı malı veya parası varsa, Kurban Bayramı için niyet ederek, belli günlerde, belli bir hayvanı kesmeleri vacib olur. Şeyhayne göre, babasının, zengin çocuğu için de çocuğun malından kesmesi lazımdır. Etini bu çocuktan başkası yiyemez. Çocuktan artan et satılıp, parası ile çocuğa, elbise gibi, devamlı kullanılabilecek şeyler alınır. Fakat fetva imâm-ı Muhammedin ictihadına göredir. Buna göre, babanın çocuğu için kendi malından da, çocuğun malından da kesmesi vacib değildir.
***
Sual: Sadece maaşı olan ve bununla da zar zor geçinen fakat kurban nisabına malik olan bir kimse, kurban kesecek midir?
Cevap: Aldığı kira veya maaşla güç geçinen bir kimse, nisaba malik ise, para biriktirip, fıtra vermeli ve kurban kesmelidir. Etin hepsini kavurma yapıp, birkaç ay et parasından biriktirerek gelecek yılın fıtra ve kurban parası olarak saklamalıdır. Böylece, fıtra ve kurban sevabından mahrum kalmamalıdır. Kurban kesen, kendini Cehennemden azad etmiş olur. Bir hadîs-i şerifte;
(Hasislerin, cimrilerin en kötüsü, kesmesi vacib olduğu hâlde kurban kesmeyendir) buyuruldu.

nurşen35 08 Ağustos 2018 14:27

Tarlası, bahçesi olanın kurban kesmesi

Üzerine vacib olmayan ibadeti yapan, yalnız nafile ibadet sevabı kazanır.

Sual: Elinde dinin bildirdiği zenginlik ölçüsüne göre parası olmayan kimsenin, bahçesi, tarlası varsa, kurban kesmesi gerekir mi?
Cevap: Konu ile alakalı olarak İbni Âbidînde buyuruluyor ki:
“Tarlasından aldığı mahsul veya tarlanın, evin, dükkânın, atölyenin, kamyonun bir senelik kirası, ne kadar çok olursa olsun, bir yıllık ev ihtiyacını veya aylık geliri ve aldığı maaş, ücret, aylık ihtiyacını, kul borcunu karşılamayan kimse, imam-ı Muhammede göre fakirdir. Fetva da böyledir. İmam-ı a'zamla imam-ı Ebu Yusuf’a göre zengin sayılır. Çünkü mülkü olan tarlanın ve bu demirbaş malların değeri, ihtiyacını karşılar ve nisap kadar da artar. Bunun kirayı her alışta, bir miktar ayırıp, biriktirerek fıtra vermesi, kurban kesmesi ve büyük sevaba kavuşması lazımdır. Fıtra vermez ve kurban kesmezse, imam-ı Muhammede göre, günahtan kurtulur.”
Görülüyor ki, her iki ictihad da yerindedir ve Müslümanlara rahmettir. Bu hâlde olan kimse, fıtra vermezse veya kurban kesmezse, imam-ı Muhammedin ictihadı, bunu azabdan kurtarır.
Tarlasından hiç mahsul almayan, kiraya da veremeyen kimse ve ihtiyacından fazla malı olup da, parası bulunmayan erkek veya kadın, imam-ı Muhammedin ictihadına uyarak, fıtra vermez ve kurban kesmez. Verir ve keserse, ikinci ictihada göre, fıtra ve kurban sevabına kavuşur. Üzerine vacib olmayan ibadeti yapan, yalnız nafile ibadet sevabı kazanır. Vacip sevabı kazanmaz. Etini fakirlere verirse, sadaka sevabı da kazanır. Vacip olan fıtra ve kurban sevabı ise, nafile ve sünnet sevabından kat kat daha fazladır. Her ibadet de böyledir.
***
Sual: Kurban hangi hayvanlardan olur ve bunları kaç kişi ortak olarak kesebilir?
Cevap: Kurban, koyun, keçi, sığır, deveden birini, kurban bayramının ilk üç gününde, kurban niyeti ile kesmek demektir. Koyun, keçiyi bir kişi kesebilir. Bir sığırı veya deveyi, yedi kişiye kadar Müslüman, ortak olarak satın alıp kesebilirler. Bunlara adak veya akika kurbanı da ortak edilebilir. Zenginin satın aldığına, sonradan ortak olmak caiz ise de mekruhtur. Ortaklardan hiçbirinin hissesi yedide birden az olmamalıdır.
***
Sual: Haccın sünnetlerini yapamayana, ceza gerekir mi?
Cevap: Haccın sünnetini yapmayana ceza lazım gelmez, mekruh olur, sevabı, azalır.

nurşen35 08 Ağustos 2018 14:29

Hacda ihramlıya yasak olanlar

Hac için Mekke’ye gidip ihram giyen kimselere, bazı şeyleri yapmaları yasak olur.

Sual: Hac için Mekke’ye gidenler, hac esnasında istedikleri gibi hareket edebilirler mi yoksa bazı şeyleri yapmaları yasak mıdır?
Cevap: Hac için Mekke’ye gidip ihram giyen kimselere, bazı şeyleri yapmaları yasak olur. Mesela, karadaki av hayvanlarını öldürmesi, dikilmiş elbise giymesi, bir yerini tıraş etmesi, kavga ve münakaşa etmesi, koku sürünmesi, tırnak kesmesi, erkeğin mest, ayakkabı giymesi ve başını örtmesi, hatmi ile başını yıkaması, eldiven, çorap giymesi, hamama girmesi, kendiliğinden çıkan ot ve ağaçların koparılması, kendi üzerinde bulunan haşeratın öldürülmesi ve öldürmek için gösterilmesi caiz değildir. Bunları bilerek veya bilmeyerek, unutarak yapanlara, kurban, sadaka cezaları lazım olur. Ceza olarak kesilen hayvanın etinden kendisi yiyemez. Müfrid hacda bir kurban icap ettiren suçu, karin hacı işlerse, biri umre için, iki kurban kesmesi lazımdır.
İhramda iken pire, her türlü sinek, başkasının üzerinde bulunan biti, fare, yılan, akrep, kurt, çaylak gibi zararlı ve insana saldıran hayvanları öldürmek, başını sabun ile yıkamak, nalın ve onun gibi üstü açık ayakkabı giymek, diş çıkartmak, bit ölmemek ve saç dökülmemek üzere hafif kaşınmak, renkli ihram giymek, gusül abdesti almak, başını dokundurmamak şartı ile, tavan, çadır, şemsiye altında gölgelenmek, başı âdet olmayan şey ile mesela tas, tepsi ile örtmek, paket gibi şeyler koymak, beline kuşak, kemer, para kesesi, kılıç, silah bağlamak, yüzük takmak, insanların dikip yetiştirdiği sebze ve ağaçları koparmak, düşman ile dövüşmek caizdir.
Kadınların başını örtmesi lazım olup, deriye değmemek üzere yüzlerini örtmeleri ve dikilmiş elbise, mest, çorap giymeleri, örtü altına ziynet eşyası takmaları caizdir.
***
Sual: Kurban Bayramının üçüncü günü sefere çıkacağını veya fakir olacağını bilen bir kimseye, bayramın birinci günü kurban kesmek vacib olur mu?
Cevap: Kurban Bayramının üçüncü günü fakir olacağını veya sefere çıkacağını bilen kimseye, birinci günü kurban kesmek vacib olmaz. Bunun aksine bayramın üçüncü günü zengin olacağını bilenin, kurban kesmesi, Zilhiccenin onuncu günü, yani bayramın birinci günü fecir vaktinde vacib olur. Bayramın birinci günü zengin veya fakir ve mukim veya misafir olmaya bakılmaz.

nurşen35 08 Ağustos 2018 14:30

Çok zayıf hayvan kurban olmaz

“Bir gözü görmeyen, topal olup yürüyemeyen ve dişlerinin yarısı yok olan hayvan kurban olmaz.”


Sual: Zayıf veya gözleri görmeyen bir hayvanı, kurban olarak kesmek uygun olur mu?
Cevap: Fıkıh kitaplarında; “Bir gözü görmeyen, topal olup yürüyemeyen, dişlerinin yarısı yok olan, gözünün, kulağının veya kuyruğunun çoğu, ön veya arka bir ayağı kesilmiş olan, çok zayıf olan hayvan kurban olmaz” denmektedir. Boynuzu kırık veya boynuzsuz, uyuz, burulmuş olan hayvanı kurban etmek caizdir.
***
Sual: Kurbanlık hayvanların erkeğini mi yoksa dişisini mi kesmek daha çok sevaptır?
Cevap: Dişi hayvan da, erkek de kurban edilebilir. Koyunun erkeği ve beyazı siyahından çok olanı, keçinin dişisi daha sevaptır. Kıymetleri müsavi, eşit ise, koyun kesmek, sığır kesmekten daha sevaptır.
***
Sual: Kurbanlık hayvanların, kurban edilebilmeleri için kaç yaşında olmaları gerekir?
Cevap: Koyunun, keçinin bir yaşını, sığırın iki, devenin beş yaşını geçmiş olması lazımdır. Altı ayı geçmiş yalnız koyun iri, semiz ise, caiz olur.
***
Sual: Kesilen hayvandan yavru çıkarsa, bu çıkan yavruyu yemek caiz midir?
Cevap: Kesilen hayvandan çıkan yavru diri ise, yiyebilmek için, ayrıca kesmek lazımdır. Ölü ise, yemesi caiz olmaz.
***
Sual: Hac için Mekke’ye gidenlere, bayram kurbanı kesmeleri vacib midir?
Cevap: Hac için Mekke’ye gidenler, eğer Mekke’de onbeş günden az kalmaya niyet etmişlerse seferi olurlar ve kurban kesmeleri vacib olmaz. Mekke’de onbeş günden fazla kalmaya niyet edenler ise, mukim olur ve bayram kurbanı kesmeleri de vacib olur.
***
Sual: Kurbanlık hayvanlar, bayram namazı kılınmadan önce kesilebilir mi?
Cevap: Kurbanlarını şehirde kesenlere, bayram namazından sonra kesmek vacib olur. Bayram namazından evvel kesmeleri caiz değildir. Üçüncü günü güneş batıncaya kadar kesebilirler. Köylerde oturanlar, kurbanlık hayvanlarını fecirden sonra, bayram namazından önce de kesebilirler. Bayramın ikinci günü kesmek ise, ihtiyatlı olur.
***
Sual: Aldıkları kurbanlık hayvanlar karışan kimseler, nasıl hareket ederler?
Cevap: İki kimsenin kurbanı karışırsa, her birinin kendinin sanarak kestiği, kendi kurbanı olur. Başkasının koyununu gasbeden veya çalan, canlı olan kıymetini sonradan dahi öderse, kurban etmesi veya satması caiz olur. Çünkü kıymeti ödenince, gasbettiği zaman mülkü olur. Gasbetmek günahına ayrıca tevbe etmesi gerekir.

nurşen35 08 Ağustos 2018 14:31

Mekke’ye ihramsız girmek

Hac için, Hilde oturanlar Hilde, Harem-i Mekke’de oturanlar Haremde ihrama girer.

Sual: Hac, umre veya ticaret için Mekke’ye giden bir kimse, ihram giymek mecburiyetinde midir, ihramsız Mekke’ye gidilemez mi?
Cevap: Hac, umre, ticaret için veya herhangi bir şey için uzaktan Mekke’ye gelenlerin, mikat denilen yerleri, ihramsız geçerek, Mekke-i mükerreme Haremine girmeleri haramdır. Geçenin, geri mikata gelip ihrama girmesi lazımdır. İhrama girmezse, ceza olarak kurban kesmesi lazım olur. Mikat denilen yerler ile, Harem-i Mekke arasına Hil denir. Mikattan geçerken, bir iş için Hilde kalmaya niyet edenlerin ve Hilde oturanların, hacdan başka niyet ile, ihramsız Hareme girmeleri caizdir. Mesela Cidde şehri Hildedir. Harem, Mekke-i mükerremeden biraz daha geniş olup, hududunu İbrahim aleyhisselâmın diktiği taşlar göstermektedir. Bu taşlar, çok kere yenilenmiştir. Mescid-i harama Harem-i Kâbe veya Harem-i şerif denir. Hac için, Hilde oturanlar Hilde, Harem-i Mekke’de oturanlar Haremde ihrama girer. Mikat yerlerini geçerken, niyet ederek ve telbiye yaparak, yani emir olunan şeyi okuyarak, usulü ile, ihrama girilir. Mikat yerinden önce, hatta kendi memleketinde de ihramı giymek caiz, hatta daha iyidir. Hac aylarından önce giymek de caiz ise de, mekruhtur. Mekke ve Medine şehirlerine Haremeyn-i şerifeyn denir.
***
Sual: Yedi kişi bir sığırı ortak olarak alıp kurban ettikten sonra, etini tartmadan, göz kararı ile taksim etmeleri uygun olur mu?
Cevap: Kurbanda ortak olanlar, kurban kesildikten sonra, faiz olmaması için, eti tartarak, müsavi, eşit ağırlıkta olarak paylaşmaları lazımdır. Tartmadan bölüşüp helalleşmek caiz olmaz. Çünkü helalleşmek, hediye vermekte olur. Taksimi mümkün olan bir şeyde ortak olanların hisselerini ayırmadan önce hiç kimseye hediye etmeleri caiz değildir. Altı kişiye et ile birlikte deri veya bacak da verilirse tartmadan paylaşmaları caiz olur. Başının da, derisi gibi olduğu Hindiyyede ve Mecmû'a-i Zühdîyyede yazılıdır.
***
Sual: Namaz kılmak için temiz bir yer, abdest için su ve teyemmüm için toprak bulamayan hapisteki kimse, namazlarını nasıl kılar?
Cevap: Namaz kılmak için temiz yer, abdest için su ve teyemmüm için toprak bulamayan ve hapiste olan bir kimse, okumadan, namaz kılar gibi yapar. O hâlden kurtulunca, hepsini iade veya kaza eder.

nurşen35 10 Ağustos 2018 23:19

Oruçta ve kurbanda hilali görmek

Kurban Bayramının birinci günü, Zilhicce ayının hilalini görmekle anlaşılır.

Sual: Oruca başlamakta, bayram yapmakta, hac etmekte ve kurban kesmekte, dinimizdeki ölçü, hilali görmek ve buna göre hareket etmek midir?
Cevap: Konu ile alakalı olarak İbni Âbidînde deniyor ki:
“Ramazan-ı şerifin birinci gününü anlamakta takvimlere güvenilmemelidir, buyurdular. Çünkü oruç, gökte yeni ayı görmekle farz olur. Peygamber efendimiz; (Hilali görünce oruca başlayınız!) buyurdu. Halbuki hilalin doğması, görmekle değil, hesapladır ve hesap sahih olup, hilal, hesabın bildirdiği gecede doğar. Fakat, o gece görülmeyip, bir gece sonra görülebilir ve oruca, hilalin doğduğu gece değil, görüldüğü gece başlamak lazımdır. Çünkü İslâmiyet böyle emir buyurmuştur.”
Ramazan-ı şerif hilalini aramak, bir ibadettir. Görülüyor ki, Ramazan-ı şerif başlangıcını önceden haber vermek, İslâmiyeti bilmemek alametidir.
Kurban Bayramının birinci günü de, Zilhicce ayının hilalini görmekle anlaşılır. Zilhicce ayının dokuzuncu Arefe günü, hesapla, takvimle anlaşılan gün veya bundan bir gün sonra olur. Bundan bir gün önce Arafat'a çıkanların hacları sahih olmuyor.
Ramazan ve bayram aylarının şahitlerle meşru olarak anlaşılmadığı yerlerde, çeşitli hesaplama usulleri ile Zilhicce ayının birinci günü ve buradan da onuncu yani Kurban Bayramının birinci günü hesap edilir. Bayramın birinci günü, bu hesap ile bulunan gündür. Yahut, bir gün sonradır. Bir gün evvel olamaz. Çünkü, gökte, ay, doğmadan önce görülemez. İhtiyatlı hareket etmiş olmak için, kurbanları, hesap ile bulunan bayramın ikinci günü kesmelidir. Sevabı mevtalara, ölülere gönderilecek olanı ise, hesap ile bulunan birinci günde kesmelidir. Çünkü bunlar, Arefe günü de kesilebilir.
***
Sual: Bir kimse, ölmeden önce, kendi malından ve kendisi için kurban kesilmesini vasiyet edebilir mi?
Cevap: Bir kimse, ölürken, bıraktığı maldan kendisi için kurban kesilmesini, vârisine vasiyet edebilir. Vasiyet edilen kurban, bayram günleri kesilir. Bunun etinden, kesen kimse, fakir olsa da yiyemez. Etinin hepsini fakirlere vermesi lazımdır. Vasiyet etmemiş meyyit için, varisi veya başkaları, her zaman kendi malından hayvan kesip sevabını o kimseye hediye edebilir. Sevabı, kesenin olur. Meyyite de hediye edilir. Bunların etinden, kesen de yiyebilir

nurşen35 20 Ekim 2018 18:35

Kâinat tesadüfen yaratılmamıştır!..





Hiçbir dine inanmayanlar, her şey rastgele, tesadüfle var olmuş diyor!..

Sual: Kendilerini bilim adamı diye tanıtan bazı kimseler, "bu kâinat ve içindekiler rastgele, tesadüfen olmuştur, bir yaratıcısı yoktur" diyorlar. Bunların sözlerinde gerçeklik payı olabilir mi?
Cevap: Dünyanın her yerinde ayrı ayrı manzaralar var. İnsan bakmaya doyamıyor. Bunlar kendi kendisine mi var olmuş? Her varlık, hep hesaplı ve düzenli, sanki her şey aynı bir makineden çıkmış gibi. Her şey fizik, kimya, biyoloji, astronomi kanunlarına bağlı. Hele, insanın yaratılışındaki ahenk ve nizam! İçimizdeki organların, bir makinenin parçaları gibi, birlikte çalışması, anlayanları hayran bırakmaktadır. Darwin bile;
“Gözün yapısındaki intizamı, incelikleri düşündükçe, hayretten tepem atacak gibi oluyor” demiş.
Bütün varlıklar, birbirlerine değişmez kanunlarla bağlı. Dine inanan bütün din sahipleri, bunları yaratan, bilen, bir Hâlık yani Yaradan var diyor. Hiçbir dine inanmayanlar ise, her şey rastgele, tesadüfle var olmuş diyor. Her şeyin sahibi yaratıcısı, Peygamberleri ile haber de gönderiyor.
(Her şeyi ben yarattım. Hepinizin sahibi benim. Bana inanırsanız, sizi Cennetime koyacağım. Sayısız nimetler vereceğim. Sonsuz zevk ve saadet içinde yaşayacaksınız. Peygamberlerime inanmayanları Cehennemde sonsuz cezalandıracağım) diyor.
Cennet ve Cehennem yok ise, Peygamberlere, ahirete inanmış olanlar, aldanmış ise, bunlar hiç zarar görmeyecek. Fakat Peygamberlerin sözleri doğru olduğundan, bunlara inanmayanlar ve bunların sözlerini değiştirenler, sonsuz azap göreceklerdir.
***
Sual: Allahü teâlânın, Âdem aleyhisselamdan itibaren gönderdiği kitapların adedi ne kadardır ve isimleri belli midir?
Cevap: Allahü teâlâ, yeryüzüne, yüz sayfa ve dört büyük kitap indirmiş, göndermiştir. Bunların hepsini, Cebrail aleyhisselâm getirmiştir. On sayfa âdem aleyhisselâma; elli sayfa Şît aleyhisselâma; otuz sayfa İdris aleyhisselâma; on sayfa da, İbrahim aleyhisselâma gönderildiği hadîs-i şerifte bildirilmiştir.
Sayfa; küçük kitap, risale demektir. Bizim bildiğimiz bir yaprak kâğıdın bir yüzü demek değildir.
Dört büyük kitaptan, Tevrat Musa aleyhisselâma; Zebur Davud aleyhisselâma; İncil İsa aleyhisselâma; Kur'ân-ı kerim de, ahir zaman yani son Peygamber Muhammed aleyhisselâma inmiş, gönderilmiştir.

nurşen35 28 Kasım 2018 16:04

Muhammed aleyhisselamın ahlakı





"Resûlullah efendimiz, kimseden bir şey beklemezdi. Saadet, huzur isteyen, Onun gibi olmalıdır...”

Sual: Peygamber efendimiz, her bakımdan üstün olduğu gibi, ahlaken de üstün değil midir?
Cevap: Allahü teâlâ, sevgili Peygamberine verdiği iyilikleri, ihsanları sayarak, Onun mübarek kalbini okşarken, kendine güzel huylar verdiğini, (Sen güzel huylu olarak yaratıldın) mealindeki âyet-i kerime ile bildirmektedir. Hazret-i Akreme;
“Abdullah ibni Abbas’tan işittim. Bu âyet-i kerimedeki Huluk-ı azim yani güzel huylar, Kur’ân-ı kerimin bildirdiği ahlaktır” buyuruyor. Hadâik-ul-hakâyık kitabında diyor ki:
“Âyet-i kerimede, (Sen huluk-ı azim üzeresin) buyuruldu. Huluk-ı azim demek, Allahü teâlâ ile sır, gizli şeyleri bulunmak, insanlar ile güzel huylu olmak demektir. Çok kimsenin Müslüman olmasına, Resûlullah efendimizin güzel ahlakı sebep oldu.”
Muhammed aleyhisselamın bin mucizesi göründü, dost düşman herkes de bunu söyledi. Bu kadar mucizelerin en kıymetlisi, edepli olması ve güzel huyları idi. Kimyâ-i Se'âdet kitabında diyor ki:

“Ebû Sa'îd-i Hudrî hazretleri buyurdu ki: Resûlullah efendimiz, hayvana ot verir, deveyi bağlardı. Evini süpürür, koyunun sütünü sağardı. Ayakkabısının söküğünü diker, çamaşırını yamardı. Hizmetçisi ile birlikte yer, hizmetçisi el değirmeni çekerken yorulunca, ona yardım ederdi. Pazardan öteberi alıp torba içinde eve getirirdi. Fakirle, zenginle, büyükle, küçükle karşılaşınca, önce selam verir, bunlarla müsafeha etmek için, mübarek elini önce uzatırdı. Köleyi, efendiyi, beyi, siyahı ve beyazı bir tutardı. Her kim olursa olsun, çağırılan yere giderdi. Önüne konulan şeyi, az olsa da, hafif, aşağı görmezdi. Akşamdan sabaha ve sabahtan akşama yemek bırakmazdı. Güzel huylu idi. İyilik etmesini severdi. Herkesle iyi geçinirdi. Güler yüzlü, tatlı sözlü idi. Söylerken gülmez, üzüntülü görünürdü, fakat, çatık kaşlı değildi. Aşağı gönüllü idi, fakat, alçak tabiatlı değildi. Heybetli idi, yani saygı ve korku hasıl ederdi, fakat, kaba değildi, nazik idi. Cömert idi, fakat, israf etmez, faydasız yere bir şey vermezdi. Herkese acırdı. Mübarek başı hep önüne eğik idi. Kimseden bir şey beklemezdi. Saadet, huzur isteyen, Onun gibi olmalıdır.”
Eshâb-ı kiramdan Enes bin Mâlik hazretleri de;
“Resûlullah efendimiz insanların en güzel huylusu idi” buyurmuştur.

nurşen35 26 Mart 2019 21:28

İslâmiyeti beğenmemek, kötülüktür

İnsanların en kötüsü 'Zındık'lardır. Bunlar, İslâmiyeti istedikleri şekle sokarlar!..

Sual: İslâmiyeti beğenmeyen veya Müslüman görünüp İslâmiyeti değiştirmeye çalışan kimseler kötü müdür ve bunlarla arkadaşlık yapılabilir mi?
Cevap: Kötü, fasık olan birisi ile arkadaş olmanın sonu felaket olur. Kötü insan, İslâmiyeti beğenmeyen kimse demektir. Muhammed aleyhisselamın emirlerine ve yasaklarına İslâmiyet denir. İnsanların en kötüsü Zındıklardır. Bunlar, Müslüman ismini taşır, büyük sarık, eski cübbe içinde gizlenirler. Peygamber efendimizi ve İslâmiyeti methederler, överler. Fakat Kur’ân-ı kerime ve hadîs-i şeriflere yanlış mana vererek, İslâmiyeti istedikleri şekle sokarlar. Bu tipler, genelde, İngilizlere uşaklık ederler. Londra’daki mason merkezinden aldıkları bol para, sahte diploma, şöhret ile, kâfirlere satılmış ahmaklardır. Aklı olan, Ehl-i sünnet kitaplarını okumuş olan, bunlara aldanmaz. Peygamber efendimiz, bu münafıkların geleceğini ve Cehennemde çok acı azapta sonsuz olarak kalacaklarını haber verdi. Bilhassa gençlerin bu sinsi düşmanlara aldanmaktan korunması ve bunun için de Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okuması lazımdır. Aklı olana bu kitaplar çok faydalı olacak, onlara rehberlik edecektir. Zira; “Aklı olana nasihat dinlemek saz, aklı olmayana davul, zurna az” sözü meşhurdur.
***
Sual: İnsana zarar veren bir şeyi, helal de olsa, yemek veya içmek günah olur mu?
Cevap: Konu ile alakalı olarak Hadîkada deniyor ki:
“Yemesi, içmesi zararlı olanlar üçe ayrılır:
Birincilerinin zararını herkes bilir. Bunlar öldürücüdür. Her zehir, cam tozu, demir ve cıva bileşikleri, kireç ve benzerleri böyledir. Bunları yemek, içmek haramdır.
İkincilerinin zararlı olduğu bilinir ise de, öldürücü değildirler. Toprak, çamur, kil ve benzerleri böyledir. Bunları çok yemek, içmek mekruh olup, zararsız miktarları mubahtır.
Üçüncüleri, organlarında zafiyet olanlara zarar verirler, sağlam olanlara zarar vermezler. Bazı kimselere balık eti, süt, yumurta, pastırma, turşu, konserve eti, bal, zeytinyağı, biber zarar verir. Bunlar, yalnız zarar verenlere haram, mekruh olur. Zarar vermeyenlere ise mubahtırlar.”
***

nurşen35 27 Nisan 2019 19:18

Allahü teâlâ için darılmak



"Amellerin, ibadetlerin en kıymetlisi, hubb-i fillah ve buğd-ı fillahtır."


Sual: Günah işleyenlere karşı mesafeli durmak, darılmak, dinimiz açısından uygun olur mu?
Cevap: Hicr, menetmek, dostluğu bırakmak, dargın olmak demektir. Günah işleyene, ona nasihat olması niyeti ile hicr eylemek, caizdir, hatta müstehaptır. Bu hâl, Allahü teâlâ için darılmak olur. Hadîs-i şerifte;
(Amellerin, ibadetlerin en kıymetlisi, hubb-i fillah ve buğd-ı fillahtır) buyuruldu. Hubb-i fillah, Allahü teâlâ için sevmek demektir. Buğd-ı fillah ise, Allahü teâlâ için sevmemek, dargın olmak demektir. Allahü teâlâ, Musa aleyhisselama;
-Benim için ne yaptın? buyurunca;
-Ya Rabbi, senin için namaz kıldım, oruç tuttum, zekât verdim, ismini çok zikreyledim, diye arz edince, Allahü teâlâ;
-Namaz, sana burhandır, kötü iş yapmaktan korur. Oruç, kalkandır, Cehennem ateşinden korur. Zekât da, mahşer yerinde gölge verir, sana rahatlık verir. Zikir, mahşerde karanlıktan kurtarır, ışık verir. Benim için ne yaptın? buyurdu.
-Ya Rabbi! Senin için olan işin ne olduğunu bana bildir, diye yalvarınca;
-Ya Musa! Dostlarımı sevdin mi, düşmanlarımdan kesildin mi? buyurdu. Musa aleyhisselam, Allahü teâlânın en çok sevdiği ibadetin, hubb-i fillah ve buğd-ı fillah olduğunu anladı.
Günah işleyeni, kabahat yapanı uzun zaman hicr eylemek caizdir. Ahmed bin Hanbel hazretlerinin haramdan geldiği bilinen hediyeyi kabul ettikleri için amcasını ve oğullarını hicr eylediği meşhurdur. Resûlullah efendimiz, Tebük gazasına gelemeyen üç kişiyi hicr eylemiştir.
***
Sual: Bütün Peygamberlerin iman ve ibadet olarak bildirdikleri hep aynı mıdır?
Cevap: Bütün Peygamberler, hep aynı imanı söylemiş, hepsi ümmetlerinden aynı şeylere iman etmeyi istemişlerdir. Fakat, dinleri, yani kalp ile, beden ile yapılması ve sakınılması lazım olan şeyleri başka başka olduğundan, Müslümanlıkları da ayrıdır.
***
Sual: İnsanlara maddeten yardım eden, hayır yapan kimse, zekât vermiş gibi ibadet sevabı alabilir mi?
Cevap: İhlas ile, yani Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşmak ve sevap kazanmak niyeti ile, farzları, sünnetleri yapmaya ve haramlardan, mekruhlardan kaçınmaya, yani ahkam-ı islâmiyyeyi, İslâmiyetin hükümlerini yerine getirmeye İbadet etmek denir. Niyetsiz, ibadet olamaz. Önce iman etmek, sonra İslâmiyeti öğrenmek ve yapmak lazımdır

nurşen35 18 Mayıs 2019 15:00

BEYAZ ve SİYAH İPLİKTEN MAKSAT

Âyet-i kerime meali: "Beyaz iplik siyahtan ayırt edilinceye kadar yiyiniz, içiniz!"

Sual: Kur’ânda, yeme ve içme zamanının sonunu bildiren beyaz ve siyah iplikten maksat nedir, ne anlatılmaktadır?
Cevap: Konu ile alakalı olarak Rıyâd-un-nâsıhîn kitabında deniyor ki:
“Bakara sûresindeki bir âyet-i kerimede mealen; (Beyaz iplik siyahtan ayırt edilinceye kadar yiyiniz, içiniz!) buyurulmuştur. Bu ipliklerin, gündüzün beyazlığı ile gecenin siyahlığı olduklarını anlatmak için, daha sonra (Fecrin) kelimesi nazil oldu. Gündüzün beyazlığı ile gecenin siyahlığı, iplik gibi birbirinden ayrılınca, oruca başlanacağı anlaşıldı.” Mecma'ul-enhür ve Hindiyyede deniyor ki:
“Hanefî mezhebi âlimlerinin çoğuna göre, ufkun bir yerinde beyazlık başlayınca, İmsak vakti olup, oruca başlanır.”
Bundan 15 dakika sonra beyazlık ufuk üzerine ip gibi yayılınca, sabah namazı vakti başlar. Böyle yapmak ihtiyatlı olur. Yani tedbirli, iyi olur. Namazı da, orucu da, bütün âlimlere göre sahih olur. Oruca ikinci vaktinden sonra başlamışsa, şüpheli olur. Astronomik hesaplar ile birinci vakit bulunmakta ve takvimlere birinci vakit yazılmaktadır. Şimdi, bazı takvimlere ikinci vaktin hatta bundan sonra başlayan kızıllığın yayıldığı zamanın yazıldığı görülüyor. Bu yeni takvimlere uyanların oruçları sahih olmaz. İmsakın iki vakti arasındaki on dakika kadar zamana İhtiyat zamanı denir. Bu zamana temkin demek doğru değildir. İmsakı şüpheli zamana geciktirmenin mekruh olduğu, Bahr-ür-râık kitabı da bildirmektedir. Hele kızıllığın sonunda başlanılan oruçlar hiç sahih olmaz.
***
Sual: Ramazan ayına mahsus, Müslümanlar için bildirilen bir müjde var mıdır?
Cevap: Konu ile alakalı olarak, İmâm-ı Beyhekî hazretlerinin haber verdiği hadîs-i şerifte buyruluyor ki:
(Allahü teâlâ benim ümmetime, ramazan-ı şerifte beş şey ihsan eder ki, bunları hiçbir Peygambere vermemiştir:
1- Ramazanın birinci gecesi, Allahü teâlâ müminlere rahmet eder. Rahmet ile baktığı kuluna hiç azap etmez. 2- İftar zamanında, oruçlunun ağız kokusu, Allahü teâlâya, her kokudan daha güzel gelir. 3- Melekler, ramazanın her gece ve gündüzünde, oruç tutanların affolması için dua eder. 4- Allahü teâlâ, oruç tutanlara, ahirette vermek için, ramazan-ı şerifte Cennette yer tayin eder. 5- Ramazan-ı şerifin son günü, oruç tutan müminlerin hepsini affeder.)

nurşen35 18 Mayıs 2019 15:25

SADAKA-İ FITIR VERMEK

Fıtra ve kurban nisabı hesabına katılacak malın ticaret için olması şart değildir.

Sual: Ramazan ayında verilen sadaka-ı fıtrı, zengin olanların mutlaka vermesi gerekir mi?
Cevap: Sadaka-ı fıtır hakkında Redd-ül-muhtârda deniyor ki:
“İhtiyacı olan eşyadan ve borçlarından fazla olarak, zekât nisabı kadar malı, parası bulunan her Müslümanın, Ramazan Bayramı'nın birinci günü sabahı, tan yeri aydınlanırken, fıtra vermesi vacip olur. Daha önce ve daha sonra vacip olmaz. Fıtra ve kurban nisabı hesabına katılacak malın ticaret için olması şart olmadığı gibi, elinde bir yıl kalmış olması da lazım değildir. Bayramın birinci günü sabah namazı girdiği anda, nisap miktarı kadar mala malik olmak şarttır. O andan sonra nisaba kavuşanın, dünyaya veya imana gelenin fıtra vermesi vacip olmaz. Misafir olanın da fıtra vermesi lazımdır. Ramazan-ı şerifte veya ramazandan önce ve bayramdan sonra vermesi de caizdir. Hatta bir kimse, fıtra veya zekât, kefaret veya nezrettiği, adadığı şeyi vermeden ölürse ve verilmesini vasiyet etmedi ise, vârislerinden birinin, ölenin değil, kendi malından, bunları fakirlere vermesi caiz olur. Fakat vâris, bunları vermeye mecbur değildir. Eğer ölen kimse, hayatta iken vasiyet etmiş ise, bıraktığı malın üçte birinden verilmesi lazım olur. Mal bırakmadı ise, vasiyeti yapılmaz.”
***
Sual: Fıtrayı, bayram namazından önce mi vermek gerekir?
Cevap: Hanefi mezhebinde bayram namazından önce verilince, sevabı daha çok olur. Şafii mezhebinde ramazandan önce, Maliki ve Hanbeli mezhebinde ise bayramdan önce verilemez.
***
Sual: Bir kimse, fıtrasını bölerek birkaç fakire verebilir mi?
Cevap: Bir kişinin fıtrası, bir fakire veya birkaç fakire verilebildiği gibi, bir fakire birkaç kişinin fıtrası da verilebilir.
***
Sual: Küçük çocuğun ve delinin malı varsa, fıtrası, bu mallardan mı verilir?
Cevap: Küçük çocuğun ve delinin malları varsa, bunların fıtraları da, mallarından verilir. Velileri vermezse, çocuk büyüyünce, deli iyi olunca, eski fıtralarını da kendileri verir.
***
Sual: Erginliğe ulaşmamış küçük çocukların fıtralarını, babaları mı verir?
Cevap: Baliğ olmayan çocukların malı yoksa, bunların fıtrasını babaları, kendi fıtrası ile birlikte verir. Yani kendi zengin, nisaba malik ise verir. Hanımı ve büyük çocukları için vermez. Fakat verirse sevap olur.

nurşen35 10Haziran 2019 18:54

Ramazandan Sonra İki Gün Oruç Tutmak



“Ramazan olup olmadığı şüpheli olan günlerde, oruç tutmak, tahrimen mekruhtur."

Sual: Ramazanın başlaması ve bayram, hilalin görülmesi ile olmadığı zamanlarda, ramazan ayından sonra, başı ve sonu için iki gün oruç mu tutmak gerekir?
Cevap: Ramazan ayının ve bayramın, gökteki hilali görmekle değil de, takvimlerdeki hesaba göre başlatıldığı yerlerde, oruca ve bayrama hakiki zamanlarından bir gün önce veya bir gün sonra başlanılmış olabilir. Oruç tutulan birinci ve sonuncu günleri hakiki ramazana rastlamış olsalar bile, ramazan olup olmadıkları şüpheli olur. İbni Âbidînde deniyor ki:
“Ramazan olup olmadığı şüpheli olan günlerde, ramazan orucu tutmak, tahrimen mekruhtur. Müslüman memleketinde olup da, ibadetleri bilmemek özür olmaz.” Bunun için, ramazanın takvimlere uyarak başlatıldığı yerlerde, bayramdan sonra, iki gün kaza orucu tutmak lazımdır. Bazı kimseler; “Ramazandan sonra, iki gün kaza orucu tutmak da nereden çıktı? Hiçbir kitapta böyle bir şey yoktur” diyorlar. Kitaplarda yazılı değildir sözü yanlıştır. Çünkü her asırda, her yerde, ramazan ayı, hilali görmekle başlardı. İki gün kaza orucuna lüzum yoktu. Şimdi, ramazan ayı, hilalin doğma zamanını hesap etmekle başlatılıyor. Ramazanın başlaması, İslâmiyetin bildirdiği hükme uygun olmuyor. Bu hatayı düzeltmek için, bayramdan sonra iki gün kaza orucu lazım olduğu, Tahtâvînin Merâkıl-felâh haşiyesinde yazılıdır. Mecmû'a-i Zühdiyyede deniyor ki:
“Şevvâl, bayram hilalini gören bir kimse, iftar edemez. Çünkü bulutlu havada, Şevvâl hilalini, iki erkeğin veya bir erkekle iki kadının gördüm demeleri lazımdır. Açık havada, ramazan ve şevvâl hilallerini çok kimsenin gördüm demeleri lazımdır.” Kâdîhânda deniyor ki:
“Hilal, şafaktan sonra batarsa, ikinci gecenin, şafaktan evvel batarsa, birinci gecenin hilalidir.”
***
Sual: Bilerek orucunu bozan bir kimse, bu bir oruç yerine, kefaret olarak niçin altmış gün oruç tutuyor, bu haksızlık olmuyor mu?
Cevap: Kefaret cezası, mübarek ramazan ayının hürmet, namus perdesini yırtmanın karşılığıdır. İmâm-ı a'zam hazretlerine göre, dört mezhepte de sahih olan ramazan orucunu bile bile bozmanın cezasıdır. Şafii mezhebinde, fecirden önce niyet şart olduğundan, fecirden önce niyet etmeyen veya zorla, özürle bozan Hanefiler de, îmâm-ı a'zama göre kefaret yapmaz.


SAAT: 16:21

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306