Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Serbest Kürsü (https://www.forum.medineweb.net/658-serbest-kursu)
-   -   Çok Şey Bilirken BİLMEDİĞİNİ Bilmek Izdırabı-Medineweb Serbest Kürsü (https://www.forum.medineweb.net/serbest-kursu/34166-cok-sey-bilirken-bilmedigini-bilmek-izdirabi-medineweb-serbest-kursu.html)

Hâdimul İslam 12 Ekim 2017 11:54

Çok Şey Bilirken BİLMEDİĞİNİ Bilmek Izdırabı-Medineweb Serbest Kürsü
 
NAMUSSUZLUĞUN TARİHİ

Eskiden, ya ben her şeyi bilecek kadar küçüktüm yahut dünyada olan biteni yorumlamak şimdikinden çok daha kolaydı. Az şey bilirken ne kadar çok şeyi bilmediğini de bilmiyor insan. Konfor bu değilse nedir? Her yeni bildiğin şeyle beraber onu daha önce bilmediğini de bilmek ve “ne kadar çok şey biliyorum”dan “ne kadar çok şeyi bilmiyormuşum”a gelmek... Izdırap bu değilse nedir?


“Biliyorum” zannının konforundan hiçbir şey bilmediğini fark etmenin ızdırabına doğru hızla yürümek gibi bir şey yaşamak dediğin. Yanıla yanıla öğreniyorsun, bildiğinin yanıldığına bile yetmediğini. Bilmeyle yarışmaktan vazgeçiyorsun.

Bilmediklerinin bildiklerinden çok daha fazla olduğunu bilmeye başlıyorsun. Dün kurduğun kesin cümlelerin yerini artık ‘belki’li, ‘sanırım’lı, ‘acaba’lı cümleler alıyor. Eskiden en büyük meselelerde dahi kat’i kanaat sahibiyken, şimdi en alelade mevzuda dahi bilgine itimat edemiyorsun. Küçükken cevapların çoktu; büyüdükçe soruların çoğalıyor.

Küçükken cevapların saçma bile olsa güzel; büyüdükçe soruların güzel bile olsa saçma! Yaşlandıkça demeliydim belki de. Büyümek yaşlanmaktan başka bir şey zira... Yeri gelmişken bir kez daha söylemeli, kulaklara küpe olası o sözü: “Ahmak yanlışından bile emindir; akıllı doğrusundan bile şüphe eder!” Güzel terazi.

Akılsızlığını itiraf edecek kadar akıllı olmayabilirsin. Ahmak olmadığından emin olacak kadar ahmak olabilirsin. Yorma kendini hiç. Bak bir terazi yapmışlar, bakıver ahvaline de darasını al kendinin.

Biz yaşlanıyoruz, dünya küçülüyor ve zaman hızla akıp geçiyor. Dünyası yaşadığı köyden ibaret insanlar varmış eskiden. Belki bir de ara sıra gitmek zorunda kaldığı kasabadan. Bırak “Zeki Müren de bizi görecek mi?”yi, Dede Efendi’yi duymanın imkânsız olduğu zamanlar... Ajans vaktini bekleyeceğin bir radyon bile yok. O küçük dünyayı yorumlamak basitti, o köyde yaşlanmadan büyümek kolaydı ve zaman dediğin geçmek bilmezdi o köylerde. Gün ışıyınca başlardı hayat, akşam ezanıyla evlerine çekilirdi insanlar. Hz. Ali Cenkleri hayatın tadı tuzu…

Bilmen gereken tarla taban, koyun keçi, ağaç çiçek... Bilmen gerekenlerden başka bir şey bilmene gerek yok. Ne Amerika’nın keşfini biliyorsun, ne namussuzluğun tarihini. Al sana huzur, hem de en tarifsizinden.

Dünyası küçücük köylerinden ibaret adamlardık, dünyamız küçücük bir köye döndü. Her şeyden haberimiz var artık. Bilmemiz gerekmeyenleri de biliyoruz, bilmememiz gerekenleri de. İster istemez biliyoruz. Zaman hızla akıp geçiyor. Yıllar aylara, aylar haftaya, haftalar güne, günler saatlere döndü. Bir güne yirmi dört saat yetmiyor artık. Yorumlamak zorlaşıyor, dünyayı, hayatı ve kendimize dair olanları.

Bir dosttan işittim, sosyal medyayla meşgul olduğumuzda vücudumuz bir hormon salgılıyormuş. Meşguliyetimiz arttıkça o hormonun seviyesi yükseliyor ve bu yükseliş belirli bir eşiği geçince de o hormonun bağımlısı haline geliyormuşuz. Kırmızı ışıkta otuz saniye beklerken bile niçin elimizin akıllı telefonumuza gittiğini buradan anlayıverin.

Enteresan olan şu, bu hormon insanda birtakım duyguları ciddi şekilde tetikliyormuş. Boş, anlamsız, nefsanî olan şeylere meylimizi artırıyor ve bunlarla meşgul olmak önce sıradanlaşıyor sonrasında ise bir ihtiyaç haline geliyormuş. Malayani olana meylimizi artıran sevgili bilgi kaynaklarımız! Bir kalbimiz olduğunu fark etmek için gönderildiğimiz dünyada, kalbimizi fark etmenin önündeki en büyük engeli ceplerimizde taşıyarak ölüyoruz. Dramların efendisi!

Çivisi her geçen gün biraz daha çıkıyor dünyanın ve biz mukaddeslerimizi bir bir yitiriyoruz. Aidiyet hislerimizi, referanslarımızı, sâbitelerimizi... Meselemizi kaybediyoruz, mesuliyet duygumuzu, suallerimizi sonra... Kendimize, fikrimize, insanımıza, tarihimize, coğrafyamıza düşman oluş serüvenimiz böylece başlıyor işte. Dostluğun esas olduğu dünyada, dost olmamız gereken her şeye kalbimizden başlayarak işte böylece düşman kesiliyoruz.

ABD’nin vizeleri askıya alması değil bizim büyük meselemiz. Rusya’dan alacağımız S-400’ler kalbimizi bizden korumaya yetmez. Dün dost olduklarımızla bugün düşman; sabah düşman olduklarımızla akşama dost oluşumuz pek de öyle hayret edilecek bir şey değil. Tarihi, diplomasiyi, uluslararası ilişkileri, mevcut konjonktürü, gelinen noktayı, devletlerin birbiriyle mücadele tarzındaki ahlaksız değişikliği hesaba kattığınız vakit şaşırmıyorsunuz hiçbir şeye.

Dünya bir satranç tahtasına dönmüş. Masanın etrafında onlarca devlet. Kural yok, sıra yok, süre yok, dürüstlük yok, mertlik yok. Bu masada var olan tek şey erdem ve ahlakın yokluğu. Masayı devirmeye gücünüz yetmiyor. Kural koyabilecek kadar imkâna, kalkıp gidecek kadar lükse sahip değilsiniz. Saçmalıklara muhatap oluşunuz, anlamsız gibi gözüken işler yapmak zorunda kalışınız buradan bakınca nispeten anlaşılabilir hale geliyor.

Bu işlerin neticesi bilmem nasıl olacak? AB ülkelerinin hemen hepsinde sebebi farklı ama adı aynı bir kaosa doğru hızla ilerleyiş. Rusya’nın pervasızlığı, ABD’nin, Amerikalıların en az yarısının bile anlamlandıramadığı ve karşı çıktığı tutarsız hamleleri, İngiltere’nin tarihte hiç olmadığı kadar dünya üzerindeki yokluğu(!), İsrail’in büyük sessizliği, yanı başımızdaki referandum ve orada ısrarla kurdurulmak istenen devlet parçası, İdlib harekâtı...

Bütün bu işler nasıl olacak, bilmem. Her şeyin iyi olması için, kendimi biraz daha iyi bir insan eylemeye gayret etmekten başka bir şey gelmez elimden ama;

zoruma giden bir şey var, beni rencide eden, kalbimi kıran bir şey: Türk olmayı beceremeyen Türklerden şikâyetçiyim ben. Hani şu, mesele ABD ile gerginlik olunca bile Türk olmayı beceremeyenler. “Biz yapmadık AKP yaptı” diye pişkince kenara çekilenler... Bütün bir ülkeyi cezalandırmayın zilleti içinde kuyruğunu alıp kenara sıvışanlar. ABD’nin büyüklüğüne imanı ebabillerin Rabbine imanlarından ziyade olanlar. Onursuzlar diyorum yani, izzet ve şereften nasipsizler, kendi menfaatleri uğruna ülkelerinin namusunu peşkeş çekmekte beis görmeyenler, içimizdeki büyük Amerikalılar yani.

ABD ne yapar, bu iş nereye kadar varır, bedeli ne olur, umurumda değil. Rahatımızdan ve konforumuzdan taviz vermeden güzel günlerin gelmeyeceğini biliyorum zira. Hiçbir şeyden vazgeçmeden her şeyimizin olmayacağını biliyorum. Bu bedel bütün bir cemiyet tarafından fert fert kendi payı ve miktarınca ödenmeden Türkiye’nin asla büyük ve bağımsız bir ülke olamayacağını biliyorum.

ABD’nin diplomatik bir kıvraklıkla bu meseleye yokmuş muamelesi yapması yahut buradan büyük bir savaşın doğması arasında buradan bakınca hiçbir fark yok. İçimizdeki Amerikalılar Türk olmayı beceremediği müddetçe biz savaşsak da kazanamayız, barışsak da kaybederiz.

Belki hâlâ büyümediğim için bu kadar kesin konuşuyorum, belki bilmediğim çok şey olduğu için çocuğum hâlâ fakat bu konuda bu kadar kesin konuşmak için çok şey bilmek de gerekmiyor sanırım. Hatta tek bir şeyi bilmek kâfi:

Namussuzluğun tarihi ABD’nin keşfinden çok daha eskidir!

Serdar Tuncer...


SAAT: 11:18

vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321