Konu Başlıkları: Allah'ın BEN yerine BİZ tercihi
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 17Haziran 2008, 11:57   Mesaj No:2

NUR

Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:NUR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 127
Üyelik T.: 10 Eylül 2007
Arkadaşları:4
Cinsiyet:
Memleket:ankara
Yaş:31
Mesaj: 1.805
Konular: 527
Beğenildi:30
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: Allah'ın BEN yerine BİZ tercihi

B. Nübüvvet
Kur'ân'ın ana konularından biri olan nübüvvet, “Hak’tan halka bir elçinin gönderilmesidir.” Kur'ân, birçok âyette insana, yaratılışın birliğini gösterip makro âlemden mikro âleme külli bir tablo çizdiği gibi, Hz. Nuh'tan Hz. Muhammed'e (s.a.s.), resulleri birbirlerine bağlamak suretiyle nübüvvetin birliğine işaret etmektedir.

Peygamberlerle ilgili meselelerde "Biz" zamirinin sıklıkla geldiğini görürüz. Onlara Allah'a yakınlık (zülfâ), Kitap, Furkan, mucizeler, hikmet, rüşt, hasene/iyilik, güzel bir gelecek (meâb) lütfedilmesi, sıklıkla "Biz" zamiri ile bildirilir: "Biz ona dünyada iyilik verdik." (Nahl, 122). Burada Hz. İbrahim’den bahsedilmektedir. Ona mucizeler (Enâm, 83), hidayet ve akl-ı selim verilmesi yine bu kalıp ile bildirilir (Enbiyâ, 51). Hz. Musa’ya ve Hz. Harun'a Kitap, Furkan ve mucizeler verilmesi "Biz" ile ifade edilmektedir (Bakara, 87; İsrâ, 2; Enbiyâ, 48).
عبد kökü de نَا "Biz" ile gelir (kulumuz: عَبْدِنَا. Bu terkip Hz. Nuh (Kamer, 9), Hz. Davud (Sâd, 17), Hz. Eyyüb (Sâd, 41) ve Hz. Muhammed'i (Bakara, 23) (asm) işaret etmektedir. Ayrıca on iki ayette, çoğul olarak عِبَادنَا "kullarımız" terkibi gelmektedir. Bu ayetlerde Hz. Yusuf (Yûsuf, 24); Hz. Musa ve Hz. Harun (Sâffât, 122), Kitap verilen Peygamberler (Fâtır, 32), Hızır (Kehf, 65) ve mü’minler (Meryem, 63) işaret olunur: "Kuvvetli ve basiretli olan o zatları; kullarımız İbrahim, İshak ve Yakup'u da an! Biz onları özellikle âhiret yurdunu düşünen ihlâslı kişiler eyledik" (Sâd, 45–46).
Bu âyetlerin bir teması da ibadettir. Hz. İbrahim ve oğulları şöyle nitelendirilir: "Onlar yalnız Biz'e ibadet ederlerdi" (Enbiyâ, 73). İbadet sadece Allah Teâlâ'ya mahsus olduğuna göre bu âyetten, tevhidin yanı sıra Allah'ın azâmetini, kudret ve yüceliğini anlayabiliriz. Nübüvvete dair "Biz" ifadesinin kullanılmasının hikmetiyle alakalı şunlar söylenebilir:

1. Peygamberleri Teyit ve Teselli
Muarızların Peygamberleri tekzipleri karşısında Allah, azâmet cemi zamiri ile Resullerini kendisine nispet etmek suretiyle onlara sahip çıkar. "Kendilerinden önce Nûh kavmi de kulumuzu yalancı saydı ve: 'Bu delinin teki!' dediler. Onu incittiler, tebliğini engellediler. O da: 'Ya Rabbi ben mağlubum, artık Sen bana yardım et!' dedi. Biz de derhal, boşalan bir su ile göğün kapılarını açtık. Yeri pınar pınar fışkırttık. Öyle ki her iki su kütlesi, takdir edilen o işin olması için birleşti. Biz Nuh’u, levha halindeki tahtalar ve çivilerle yapılmış gemiye bindirdik. O kadri bilinmemiş değerli insana, bir mükâfat olarak gemi, Bizim inayetimizle akıp gidiyordu. Biz ibret olsun diye, o gemiyi geriye bıraktık. Haydi, var mı ibret alan?" (Kamer, 9-16). Burada, dünya tarihinin en büyük hadiselerinden biri olan Nuh tufanından bahsedilmektedir. Allah'a nispetle gelen fiillerin "Biz" ile ifadesi, olayın heybetini daha da artırmaktadır. Allah, Hz. Nûh'a "kulumuz" demekte ve onu zatına nispet etmektedir. Bu, Resulullah ve mü’minler için büyük bir teyit ve tesellidir. Öte yanda "açtık", "fışkırttık", "bindirdik" fiillerinden, bu işlerde Mikail, Azrail ve maiyetlerindeki meleklerin istihdam edildiği, dolayısıyla "Biz" ifadesinin bu varlıkları da içine aldığı anlaşılmaktadır. Nitekim Allah, melekleri cemi zamiri ile zatına nispet eder. "Elçi meleklerimiz bütün o hilelerinizi kaydetmektedirler” (Yûnus, 21).

Peygamber Efendimize yönelik şu âyette aynı durum görülmektedir: وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَإِنَّكَ بِأَعْيُنِنَا
"Rabbinin hükmü yerine gelinceye kadar sabret. Çünkü sen Bizim himayemiz altındasın" (Tûr, 48).

Hz. Eyüp ve ailesine ilahi ikram ve ihsan verilişinin "Biz" zamiri ile bildirilmesini de bu çerçevede değerlendirebiliriz (Sâd, 41-44).

2. Peygamberleri Teşrif ve Tekrim
İbrahim'e İshak ve Yakub'un ihsan edilip (En'âm, 84; Meryem, 49) her birine Peygamberlik verilmesi, kendilerine dillerde ve dinlerde yüksek ve güzel bir nam bırakılması (Meryem, 49), Davud'a Süleyman'ın verilmesi (Sâd, 30), Allah'ın rahmet ve kereminden Musa'ya, kardeşi Harun’un nebi olarak ihsanı (Meryem, 53), Zekeriya’nın duasının kabul buyrulup ona Yahya'nın hediye edilmesi (Enbiyâ, 90). Bütün bu ihsan, ikram ve lütuflar "Biz" zamiri ile ifade olunmaktadır. "Cenab-ı Hak, Resûlü’ne ait olabilecek bazı halleri, O’nu tekrim ve teşrif noktasında bazen kendine isnat eder. İşte burada da (Zâriyât, 57) 'Resûlüm risalet vazifesi ve ubûdiyet tebliği hizmetine mukabil sizden bir ecir, ücret ve mükafat, bir it’âm istemez' manasında, 'Ben sizi ibadet için halk etmişim; bana rızk vermek ve yedirmek için değil" meâlindeki âyet Resûl-i Ekrem'e ait yedirme ve rızıklandırmanın murat olması gerektir." (28. Lemâ). Belagat ilminde bilinen bir kuraldır: Bir kelâmın manası malum ve bedihi ise, o mana murat değil, onun bir lâzımı, bir tâbii murattır.

3. Muarızları İnzar ve Tehdit
Allah, Peygamberlerini, muarızlarının tekzipleri karşısında "Biz" zamiri ile kendisine nispet etmektedir. Bundan ötürü verilen ceza da bu üslupla ifade edilir. Bunun, Peygamberimiz'i, sahabeyi ve sonraki nesil mü’minleri teyit ve teselli etmesi ve sadırlarına şifa olmasının yanında, öbürlerini tehdit edip sarstığı, zaafa uğrattığı, rahatlarını kaçırttığı açıktır. Baştan beri Hak ehlinin karşılaştıkları sıkıntılar, etraflarının mücadele etmek durumunda kaldıkları zorbalarla çevrili oluşu göz önüne alındığında, böyle bir atmosferde "Biz" ifadesinin ne denli hayati önemi haiz olduğu daha iyi anlaşılır. Bu üslubun daha çok Mekkî surelerde görülmesine bu açıdan bakabiliriz.

Kamer sûresinde, kevni ayetlerin yanında, Peygamberlerin gelişi ve ilgili kavimlerin karşı tavır takınmaları neticesinde cezalandırılmaları "Biz" üslubuyla anlatılmaktadır. Bu, Peygamberleri ve mü’minleri teselli, karşıtlarını inzar etmektedir. "Firavun hanedanına da uyaran peygamberler geldi. Onlar âyet ve delillerimizin hepsini yalan saydılar. Biz de onları mutlak galip, tam muktedir olan Allah’ın şanına yaraşır tarzda cezalandırdık" (Kamer, 41-42). "Bizim emrimiz sadece bir kere, hem de göz açıp kapama gibi pek hızlıdır. Gerçekten Biz sizin nice benzerlerinizi imha ettik!" (Kamer, 50-51).

4. Kur'ân'ın Korunması
Peygamber Efendimize Kitap verilmesi müfret zamirin (Kehf, 1) yanı sıra, azâmet cemi zamiri ile de bildirilir. "Biz seni sırf Kur’ân’la müjdelemen ve uyarman için gerçeğin ta kendisi olarak gönderdik. (..)" (Bakara, 119). "İnsanlar arasında Allah’ın sana bildirdiği şekilde hükmetmen için Biz sana kitabı gerçeğin, hakkın ta kendisi olarak indirdik. (..)" (Nisâ, 105). Bu âyet-i kerimedeki azâmete delalet edenنََا cemi zamiri vahiyde vasıtanın bulunduğuna işaret ettiği gibi, “بِمَا أَرَاكَ اللّٰهُ -Allah’ın sana bildirdiği şekilde”da müfret hükmünde olan lafz-ı celâle, mânâları ilham etmekte vasıtanın bulunmadığına işarettir.1 "Biz seni bütün âlemlere rahmet olarak gönderdik” (Enbiya, 107) âyetindeki “Biz", Rahmet Peygamberi’nin nübüvvetinin umûmiliğini işaret etmektedir.

Meselenin burasında "Kurân'ı Biz indirdik, onun koruyucusu da Biziz" (Hicr, 9) âyetine değinmemiz gerekir:

Kur'ân'ın korunmasının birinci safhası: Allah Teâlâ, vahyin iletilmesinde melek görevlendirmiştir. Kur'ân'ın Levh-i Mahfuz’dan alınması, dünya semasına getirilmesi ve buradan Allah Resûlü'ne iletilmesi (vahiy) işinde Cebrail'in ve onun yardımcı meleklerinin görev aldıkları anlaşılmaktadır.

İkinci safha: Bu safhadaki koruma işinde Efendimiz, sahabe, tabiun ve sonraki nesil Müslümanlar pay sahibidir. Şöyle: Peygamberimiz, kendisine nasıl iletildiyse Kur’ân’ı öyle tebliğ etti ve vahiy kâtiplerine yazdırdı. Kur’ân’ın anlaşılması ve yaşanması konusunda Sünnet ve Siret’iyle bize yol gösterdi; bir model ortaya koydu. Sahabe okudu, yazdı, ezberledi, yaşadı, Sünnet’i takip etti. Kur’ân Hz. Ebû Bekir döneminde iki kapak arasına getirildi (mushaf), Hz. Osman zamanında çoğaltıldı. Müslümanlar Kur’ân’ı nüzulünden itibaren korumaya aldı. Koruma olayının bir boyutu daha vardır: Kur'ân'ın nüzûlünden günümüze değin her bir kelimesi, harekeleri sükûnlarıyla nasıl mahfuz kalmış ise, O'nun kelimelerinin, cümlelerinin mânâları da öyle korunmuştur. İslâm kalemiyle telif olunmuş İslami ilimler kitaplarının her birinin gayesi, Kur'ân kelimelerinin, cümlelerinin anlamlarını koruma altına almaktır. Lügat kitapları, Tefsir ve Tefsir Usûlü kitapları ve öteki İslâmî ilimler kitapları Kur'ân kelimelerinin, cümlelerinin mânâlarını değişikliğe maruz kalmasına fırsat vermeksizin muhafaza etmek için kaleme alınmıştır. Binaenaleyh, Allah'ın Kur'ân'ı okumak, yazmak, açıklamak, meâlini hazırlamak, ezberlemek, anlamak, yaşamak, başkalarına öğretmek, yayılmasına vesile olmak vb. girişimlerle O'nun korunmasına katkıda bulunanları kendisine nispet ettiği ve "Biz"in şümulüne dâhil ettiği anlaşılmaktadır. Bu kutsi dairede yer alan beşeri unsurlar “Zikri koruma”da pay sahibidir; herkes kendi samimiyeti, cehdi ve katkısıyla bu “Biz”e dâhil olabilir.

Kur'ân'ı korumada arzın da görevli olduğunu öğreniyoruz. Nitekim, onun bir kelimesini değiştirmeye tevessül edenin ölüsünü arz kabul etmemiş, kusup dışarı fırlatmıştır.2

Allah'ın Kitabını koruma işinde görev alma, önceki Peygamberlerden beri devam eden kudsi bir gelenektir.3

5. Fetih
Allah'a râci olan "Biz" zamiri, "fetih-i mübin"i anlatan âyette de gelir. “Biz sana aşikâr bir fetih ve zafer ihsan ettik.” (Fetih, 1). Bu âyette "Biz" gelirken, sonraki âyette “Bu da Allah’ın, senin geçmiş-gelecek bütün kusurlarını bağışlaması içindir.” (Fetih, 2) İsm-i Celâl gelir. Âlûsi buradaki inceliğe şöyle dikkat çeker: “Allah Teâlâ, fetih ve zaferi pek çok vasıta ile mümkün kılarsa da 'mağfiret' doğrudan doğruya Allah Teâla'ya aittir, Gafûr u Rahîm bizzat bağışlar.” Cenâb-ı Hak, kudretinin icraatını ilan etmek ve azametini bildirmek için sebepleri istihdam etmektedir.

Bu nevi ayetler, aracı ve vesilelerin istihdam edildiğine işaretin yanı sıra, O’nun emre mutî ve vazifeye düşkün kullarına ne derece müşfik ve merhametli olduğunu ve onların vazifelerinden hoşnut bulunduğunu da ima etmektedir.

6. Mensubiyet
Yaratıcı ile kulları arasında bir mensubiyet söz konusudur. Bunun vesilelerinden biri yardımlaşmadır. Mü’minler Allah'tan yardım diler. "(..) Yâ Rabbi, kafir topluluğa karşı bizi muzaffer eyle!” (Bakara, 250).

"Ey iman edenler! Eğer siz Allah’ın dinine destek olursanız, O da size yardım eder ve savaşta ayaklarınızı kaydırmaz" (Muhammed, 7). "Ey iman edenler! Allah’ın dininin yardımcıları olunuz. (..)" (Saf, 14).

Allah, Resuller ve mü’minler arasındaki sevgi bağı, "Biz" ifadesini anlamamızı kolaylaştıran bir başka husustur. "(..) Mü’minlerin Allah’a olan sevgileri her şeyden daha ileri ve daha kuvvetlidir. (..)" (Bakara, 165). Allah mü’minleri sever, mü’minler de Allah'ı sever (Mâide, 54). İzzet konusunda da bir ilgi kurulmaktadır. "(..) Kesinlikle izzet Allah’ın, Resulü’nün ve mü’minlerindir. (..)" (Munafikûn, 8). Bu ve öteki âyetler, kudsi bir tarafın varlığını ve orada yer almak gerektiğini işaret etmektedir: Allah'ın yanı sıra Melekler, Peygamberler, mü’min insanlar ve mü’min cinler. "Biz" ifadesi, bazen onları da kapsamaktadır.

Kehf suresindeki Musa ve Hızır'ın arkadaşlıkları esnasında gelişen olaylar, onların ayrılmalarına sebep olur. Bu yolculuktaki gelişmelerin arka planı açıklanırken, Hızır'ın dilinden gelen "Biz" zamirinin hem kendisine hem de Cenab-ı Hakk'a yönelik olduğunu görüyoruz. Sûrenin 78-82 âyetlerinde konumuzla ilgili dört fiil görüyoruz: "istedim, korktuk, diledik, diledi." Bu ifadeler Hızır'ın dili üzere gelmektedir. "istedim" fiilinin faili (Ben) kendisidir. "korktuk", "diledik" fiillerinde ise fail "Biz" takdirinde olup hem Allah Teâlâ'ya hem de Hızır'a râcidir. Zira Hızır, Allah adına bu işleri yapmaktadır. Dolayısıyla buradaki cemi zamir, Allah ile birlikte Hızır ve öteki kutsi varlıklara yöneliktir. "diledi" fiilinde ise fail Allah'tır. Hızır, aynı zaman ve zeminde cereyan eden üç olayın birincisini kendisine nispet etmek suretiyle "ben" derken, ikincisinde "Biz" diyerek, beraberinde Allah'ı da işaret eder. Son olayla ilgili olarak "Rabbin diledi" demek suretiyle, bütün bunlarda hakiki failin Allah olduğunu, kendiliğinden bir şey yapmadığını, sadece aldığı ilahi emri yerine getirdiğini ifade etmektedir. Görünürdeki faili aynı olan üç olayda sırasıyla "Ben, Biz, O" zamirlerinin gelişi "Biz"in, Allah ile beraber Hızır'a da şamil olduğuna işarettir: Her şeyin gerçek faili Allah'tır. Evet ama O, görünen ve görünmeyen mahlûklarını istihdam edip onları kendisine nispet etmiştir.
__________________
EN GÜZEL AŞK: ALLAH!
Alıntı ile Cevapla