Konu Başlıkları: imsak ve  oruç
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 29 Ağustos 2008, 18:36   Mesaj No:5

TÜRKcan

Medineweb Sadık Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:TÜRKcan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 2609
Üyelik T.: 12 Temmuz 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:36
Mesaj: 550
Konular: 114
Beğenildi:8
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: oruc

aleyküm selam...
Sual: Bazı ateistler, Kutuplarda nasıl namaz kılınır, nasıl oruç tutulur. Buna kimse cevap veremiyor, görüldüğü gibi İslamiyet her asra ayak uyduramıyor diyerek, güya İslamiyet’in bazı meselelere bir çare bulamayacağını söylüyorlar. Bunların etkisi altında kalan, reformist zihniyete sahip bazı mezhepsizler de, Bakın dinde cevap verilmesi gereken meseleler çıkıyor, yeni ictihadlar yapılmalı, Kur'anı her çağda, o asrın teknolojisinin, ilminin ışığında yeniden tefsir etmeli, yorumlamalı diyerek Kur'an-ı kerimi asra uydurmaya çalışıyorlar.
Bunlara nasıl cevap vermeli?
CEVAP
İslamiyet’i gönderen, her şeye gücü yeten, her şeyi yoktan yaratan Allahü teâlâdır. Allah için hiçbir zorluk olmaz. Namaz, oruç gibi dinimizin bütün emirleri, zamana göre değişmez. Hiçbiri de çağın şartlarına ters düşmez. Çünkü dini gönderen Allahü teâlâ, her asırda neler olacağını bilir. Zaten bilmeyen ilah olamaz. Öyle ise Allahü teâlânın gönderdiği dinde noksanlık, yanlışlık olmaz. Noksanlık, bir karıncayı, bir arpa tanesini yaratmaktan aciz olan ateistin kafasındadır.

Tefsir, moda kitabı değildir. Her çağa, her asra göre değişik tefsir olmaz. Dinimiz eksik mi ki tamamlanacaktır? Yoksa fazlalık mı var ki çıkarılacak? Dinde eksiklik ve fazlalık olmadığı için değişik, yeni bir tefsire ihtiyaç olmaz. Çünkü dine yeni bir şey eklemek bid’at olur. Dinimizin emirlerini değiştirmek büyük sapıklıktır. Her çağa, her asra göre değişik tefsir yazmak, değişik yorum getirmek demek, dini her asırda bozmak demektir.

İslam âlimleri, olması mümkün olan her meselenin cevabını bildirmişlerdir. Cevap verilmemiş hiçbir mesele kalmamıştır. Kur’an-ı kerimde, beş vakit namazın vakitleri, çeşitli âyet-i kerimelerde bildirildiği halde, Beş vakit namaz tabirinin geçmeyişinin elbette sebepleri vardır. Bunun hikmetlerinden birisi de, kutuplarda ve kutuplara yakın yerlerde, beş vakit namazın hepsinin vaktinin girmemesidir.
Ayakları olmayan kimse için abdestin farzı dört değil, üçtür. Biri sakıt olmuştur. Bulunmayan ayaklar yerine vücudun başka yerini yıkamak gerekmez.

Zengin, İslam’ın beş şartını da yapmakla yükümlü iken, fakire zekat vermek ve şartları yoksa, hacca gitmek de farz değildir. Şu halde ifa bakımından, İslam’ın şartı zengine göre beş iken, fakire göre üçtür. Fakire de, “Sen İslam’ın beş şartını yapmaya mecbursun” denilemez. Çünkü onda zenginlik şartı yoktur.

Muayyen özrü on gün devam eden bir kadın, her ay on gün namaz kılmaz. Çünkü namaz kılmak için o kadında, hadesten taharet şartı yoktur. Özürden kurtulunca kaza etmesi de emredilmemiştir.
Kısa gecelerde şafak kaybolmadan fecrin tulu ettiği ülkelerde, yatsı ve vitrin vakitleri girmediği için bu namazları kılmak gerekmez. (Nimet-i İslam)

Halebi’de buyuruluyor ki:
Vakit girmedikçe, namaz farz olmaz. Nitekim Sadrüddin Bürhan-ül eimme, (Vakti girmediği için yatsı namazı size farz olmaz) diye fetva vermiştir. Şems-ül-eimme Hulvani, (Vakit girmeyen yerlerde yatsı namazı kaza olarak kılınır) diye fetva vermiştir. Ancak bu fetvayı duyan Harezm’de Şeyh-i Kebir Bakkali, (Vakit girmeyen yerlerde yatsı namazı farz olmaz) diye fetva verdi. İmam-ı Hulvani bu fetva üzerine, Şeyh-i Kebir’e, (Beş vakit namazdan birini kaldıran kimse, kâfir olmaz mı?) diye sordurunca, Şeyh-i Kebir de, (Dirsekleri ile birlikte elleri veya aşık kemikleri ile birlikte ayakları olmayan kimse için abdestin farzı kaçtır?) dedi. Daha sonra, (İşte bir abdest uzvu noksan olana abdestin farzı, dört değil, üç olduğu gibi, namaz vakitlerinden bazısı girmeyen yerdeki Müslümanlara, sadece vakti giren namazlar farzdır) buyurdu. Bu cevap karşısında, imam-ı Hulvani, hakkı teslim edip, önceki fetvasından rücu etti.

Şafii âlimlerin çoğuna göre, yatsı ve sabah namazının vakti girmeyen yerlerde bu namazlar, vakitleri giren en yakın bölgeye kıyas edilerek kılınır.

Hanefi’de vakit, namazın hem şartı hem de sebebi olduğu için, sebep bulunmayınca yani vakit girmeyince, o namaz farz olmaz. Vakit girmeden de kılınmaz. Kaza etmek de gerekmez. Fakat bazı âlimlere göre bu iki namazı kılmak farzdır. İhtiyata riayet etmek çok iyi olur. Bu bakımdan bu iki namaz, (Vaktine yetişip de kılamadığım son yatsı) ve (son sabah namazının farzını kılmaya) diye niyet edilerek kılınmalıdır. Bu iki namazı, vakitlerinin başladığı en son günün vakitlerinde kılmak iyi olur.
Bu iki namaz vaktinin başlamadığı zamanlarda, daha önce vakitlerinin olduğu en son günün vakitlerini esas alarak, normal vakti girene kadar her zaman o vakitte kılınır.
Alıntı ile Cevapla